İçimdeki Çığlık B.13.

Selaaam...

Meleksularım, bölümü okumaya başlama saatinizi buraya alalım<3

Önce kendinize kuytu bir köşe bulun sonra okumaya başlayın.

Buraya kitabımızın simgesini yazalım666

Bilinçaltımızın bizlere birer armağanıdır uyku hâlinde gördüğümüz düşler. Ya gelecekten haber verirler ya da geçmişin tozlu sayfalarını aralarlar. Çoğu zaman arafta kalmış duygularımızdır bizleri ele veren. Yaşanmamışlık ve yarım kalmışlık.

Kâbusu andıran rüyadan zar zor uyanırken göz kapaklarımı açar açmaz yanı başımda gördüğüm karartı sinir katsayımı artırmış karşımdakine duyduğum öfke gözümü karartmıştı.

"Gece gece ne işin var odamda, uyuyor olman gerekirken?" Korkunun verdiği sıçrayışla nefes nefese kalmış bu da yetmezmiş gibi gözlerimi açtığım anda başucumda Maral'ı görmek hepten yüreğimi hoplatmıştı.

"Ne işim olacak Melek, senin sesine uyandım. Ne oluyor diye bakmaya geldim." Ondan aldığım cevap gayet masumaneydi.

"Çok mu fazla çıktı sesim." İster istemez aldığım cevabı onaylatmak istemiştim.

Bana cevap vermeden arkasını dönüp gidiyor zannetmiştim ama yanıldığımı oda lambasının düğmesine bastığında anladım. Küçücük aklıyla güya beni rahatlatmak istemişti. Tekrar gelip yanı başıma oturduğunda gözlerimin içine bakarak konuşmuştu:

"Evet, çığlık atar gibi çok fazla çıkıyordu. Öyle yüksek çıkıyordu ki, uykumdan uyandım."

Hafifçe yutkunarak yaşadığım anları ekarte etmek istemiştim.

"Kötü bir rüya görüyordum. Bağırmış olabilirim. Korkacak bir şey yok yani, sen odana gidip uyuyabilirsin."

"Melek, istersen birlikte uyuyabiliriz. Korkunç rüyalar gördüğümde ben hep yanımda biri olsun isterim."

Biraz önceki gibi gözlerimin içine masumca bakarken gerçek niyetinin bana yoldaş olmak olduğu bariz bir şekilde belli oluyordu ama aldırış etmedim. Onun yerine sesimi düz bir çizgiye indirgeyerek Maral'ı ikna etme yolunu seçmiştim. "Bana inanmıyor musun sen? Korkacak bir şey yok diyorsam, yoktur. Hadi odana git ve yat. Beni de rahat bırak."

"Senin yüzünden uykum kaçtı benim. Belki birlikte yatarsak çabuk uykum gelir." Bakışları aynı saflıkta dudakları büzük büzüktü, beni istediği yola getirmeye çalışırken.

Benimle inatlaşmak anlaşılan hoşuna gidiyordu. Ben de inatlaşmaktan hoşlanmazdım. "Maral, kaç defa söyleyeceğim sana. Ben, bir başkasıyla uyumaktan hoşlanmıyorum." Sözlerimin bitiminde dudaklarımı birbirine bastırıp yapıştırır gibi bir arada tuttum.

Ona olan tavrıma karşılık olarak burun kıvırıp tepkisini dile getirmek isterken beni tersler nitelikteydi koruduğu cümleler. "İyi be, yemedik yatağını. Ben odama gidiyorum. Ne halin varsa gör. Sana yardım etmek isteyen de kabahat zaten."

Şuna bak ya, beni bir dövmediği kalmıştı. Gecenin bir yarısı hâlâ gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamamışım başka derdim yokmuş gibi bir de küçük cadının sivri diline maruz kalıyordum."

"Seninle uğraşamayacağım Maral. Ne istiyorsan onu yap."

"Hıh," diye hırlar gibi bir ses çıkarıp arkasını dönüp gitti. Onun gidişiyle rahat bir nefes alırken susuzluktan dilimin damağımın kuruduğunu yeni fark etmiştim. Maral'a belli etmemiştim ama benim de uykum kaçmıştı. Hantallaşmış vücudumu yataktan güç bela kaldırıp odanın kapısına doğru ayaklarımı yerde sürüyerek yürümeye başladım. Koridora geldiğimde başımı Şeri'nin odasına doğru uzatıp Maral'ın ne yaptığına bakmak istedim. Sanırım huzursuzdu, çünkü yatağın içinde huysuzca bir sağa bir sola dönüp duruyordu. Onun ne halde olduğunu pek de önemsemedim zira önceliğim su içmekti.

Koridoru geçip salonun kapısına geldiğimde aklıma Cem'in salonda uyuduğu geldi. Başımı içeri doğru uzattığımda televizyonun açık olduğunu gördüm. Cem, film seyredecekti sanırım uyuyakalmış televizyonu da açık unutmuştu. Ses çıkarmamaya dikkat ederek televizyonun yaydığı ışıkla yolumu bulmaya çalışıp mutfak bölümüne geçtim ve üst dolaptan bir bardak alarak musluğun altına tuttum. Bir bardak su doldurup içtim fakat susuzluğum geçmemişti. Sanki içimde yangınlar vardı da bir bardak su söndürmemişti. İkinci bardağı da doldurup bir dikişte içtikten sonra bardağı tezgâhın üzerine bırakıp televizyonu kapatmak için adımladım.

Cem, sözde üçlü koltukların birinin üzerinde uyuyacaktı. Yemek masasının oraya gelip koltukların arasından geçmeye yeltendiğim zaman adımlarım mıh gibi çakılı kaldı. Cem, yoktu. Anında bütün vücudumu bir ürperti yokladı. Neler oluyordu anlamıyordum ama ben bunu ikinci kez yaşıyordum; tıpkı dejavu gibi. Cem, benimle bir çeşit oyun mu oynuyordu. Önce kalacağını söyleyip sonra çekip gidiyordu.

Bu saatte arayıp hesap da soramazdım. İçimden Cem'e söylenirken ruhumda bambaşka fırtınalar kopuyordu. Belki de sorun bendeydi. Ona yeterince ilgi göstermiyor olabilirdim. Yok, bu ilgiyle alakalı bir şey değildi. Belki de Cem'in ilgisi başka yöne kaymıştı. Üfleyerek nefesimi dışarı verdim.

Sen de iyice paranoyak oldun Melek, adam belki de lavabodadır ya da ne bileyim uyku tutmamıştır da çekip gitmiştir.

Yok, hiçbir olasılık hiçbir seçenek içimdeki isyanı bastıramıyor ruhumda kopan fırtına bambaşka çağrışımlar sunuyordu önüme.

Belki de bu gece buraya gelen kişi Cem, değildi. Belki de Cem, peşimdekiler tarafından bana kurulan bir tuzaktı. Bir dakika, diyerek içimde tuttuğum bir dakikalık zaman beni farklı düşüncelere sevk etmişti.

Maral'da çok farklı davranıyor. Yaşıtları gibi hiç değil. O da peşimdekilerin gönderdiği biri olabilir mi? Çıldırmamak için kendimi zor tutuyordum.

Hemen Maral'ın odasına geçtim. Küçük kız, birkaç dakika önce uykum kaçtı uyuyamıyorum demişti ama gördüğüm kadarıyla mışıl mışıl uyuyordu.

İçimden seni küçük yalancı, diye tısladım ama sağduyulu tarafım kendine gelmelisin Melek, muhatap aldığın kişinin küçük bir kız çocuğu olduğunu unutma, diye uyardı. Biraz düşününce sağduyulu tarafıma hak verdim çünkü bu yaştaki bir çocuk kimin maşası olabilirdi ki?

Şeri'nin odasında aradığımı bulamayınca büyük bir hayal kırıklığıyla oradan çıktım.

Yaşadığım hayal kırıklığının ruhumda yarattığı hüsran beni daha gerçekçi düşünmeye itmişti. Cem, baktığım odada değilse geriye banyo kalıyordu. Yalnız banyonun lambası açık değildi. Bu da demek oluyordu ki orada olma ihtimali çok düşüktü. Ben yine de duygularıma esir olmuş dürtülerime yenilerek koridorda beklemeye başladım.

Kafamda deli sorularla dakikalarca beklememe rağmen banyodan çıkan olmamıştı. İç sesimi tatmin etmek adına tek çarem kalıyordu geriye, banyoya kendim girip bakmak. Başka türlü gözüme uyku girmeyeceğini bildiğimden, ayağa kalktım ve sessiz adımlarla banyonun önüne kadar geldim. Geride kalan parmaklarımı avuç içime katlayıp işaret parmağımı kullanarak lamba düğmesine bastım.

Çekinceli bir hareketle kapı kolunu aşağı doğru meyillendirip hafifçe bastırıp kapıyı içe doğru ittirdim.

Cem, banyoda da yoktu. Banyo zaten küçücük bir yerdi. Olsa görürdüm. İçimdeki Meleği ikna etmek adına belki göz yanılması yaşamış olabilirim diye on kere bakmama rağmen maalesef banyoda hiç kimse yoktu. Kafamın içi resmen ezogelin çorbası gibi karmakarışıktı.

Uykumda iyice kaçmıştı. Ayaklarımı yerde sürüyerek tekrar salona geçtim. Hâlâ gözlerim salonun her köşesinde Cem'i arıyordu veya Cem'den bir iz arıyordu ama bulamıyordu. Göz kapaklarım kurşun gibi ağırdı lakin ruhum uykuya direniyordu.

Peşimde neden birileri vardı? Ben kime ne yapmıştım, bilmiyordum. Bu konu üzerinde oturup saatlerce kafa yorsam bile yine de işin içinden çıkamayacağımı biliyordum.

Melek, sakın gözlerini açma yavrum. Peşimdekiler bu gece baskın yapabilirler odama. Sen kimseye bi'şey söyleme. Ben sen korkma diye anlatıyorum bunları. Biraz önce duraktaki uzun boylu adamın pencereme doğru nasıl battığını gördüm. Belli ki diğer arkadaşlarının gelmesini bekliyordu, ama ben kül yutar mıyım? Onlar uyanıksa ben de en az onlar kadar uyanığım. Sen hiç merak etme kuzum. Ben yanıma gerekli her şeyi aldım. Görürsün geldiklerine nasıl pişman ediyorum onları. Camı çerçeveye başlarına indirmiyor muyum?

Yaşadıklarım ruhuma ayna tutunca zihnimden geçenler beni geçmişime götürmüş üçlü koltuğun üzerinde cenin pozisyonunda yumulup kalmıştım.

Kabul, babaannem bunak kadının tekiydi. Kafayı sıyırmış olabilirdi. Üstelik bütün bu yaşadıklarımın onun eseri olduğunu biliyordum. Senden nefret ediyordum babaanne. Kafamı saçmalıklarınla doldurduğun yetmedi şimdi de benden intikam mı alıyorsun? Ben senin gibi olmayacağım. Ben senin saçma sapan fikirlerinle yaşamayacağım. Git başımdan babaanne, defolup git. Senden her zaman nefret ettim, etmeye de devam edeceğim.

Geçmişimin ruhumda bıraktığı ağır travmaya kıkırtı ile gülerken kendimce ondan intikam almıştım.

Birilerine yaşadıklarımın günahını yüklediğimde ruhen rahatlamış odama gidip uyumaya karar vermiştim. Sabah ilk iş yapmam gerekeni biliyordum. Önce Cem'i arayıp burada olup olmadığı konusuna açıklık getirecektim sonra sıra Maral, konusuna bir çözüm bulmaya gelecekti.

Küçücük bir kız çocuğu yeteri kadar sokakta ve yabancılarla muhatap olmuştu. Onu sokaktan kurtarmak gerekti.

(666)

Kurulu saat gibi uyanmış yatağın içinde düşünmeye daha doğrusu zihnimde biriken kırıntıları bir araya toplamak istemiştim.

Gece yatmadan önce planladığım üzere hareket edip kahvaltıdan sonra Cem'i arayıp ufak bir yoklama yapacaktım, amacım onun dün gece bizimle olup olmadığını öğrenmekti. Eğer bizimle olduğuna kanaat getirirsem sorun yoktu. Fakat bizimle olmadığına kanaat getirirsem işte o zaman büyük oyun başlıyordu.

Cem, bizimle değilse geriye tek alternatif kalıyordu; Cem sandığım kişi esasında Cem, kılığına girmiş bir başkası olabilirdi. Kısaca peşimdekilerin iş birlikçi olabilirdi. Bana göre bu seçenek çok mantıklıydı çünkü Cem, evime rahatça girip çıkabilen birisiydi. Benim bu duruma acil bir çözüm bulmam gerekiyordu ama ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu.

Hadi Melek, kalk artık şu yataktan. Hep düşünüyorsun ama icraata gelince sıfır. İyi be kalktık. Şurada iki dakika düşünüp taşınıp ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalışıyordum.

Üzerimdeki pikeyi bacaklarıma doğru sıyırıp üzerimden attım. Hemen yatağın önünde duran pofuduk terliklerimi ayağıma geçirip odamdan çıktım. Koridora geldiğimde içimdeki dürtülere engel olamadım. Yaşamakta olduğum amansız dürtü Maral'ın yatağında olup olmadığını kontrol etmememi söylüyordu; yoksa Cem'in işbirlikçisini mi demeliydim.

Şeri'nin oda kapısının önüne geldiğimde başımı içeri doğru uzatıp baktım. Maral, hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Yalanım yok onu uyurken görmek beni gerçekten rahatlatmıştı. En azından gerçekliği konusunda şüphelerim ortadan kalkmıştı.

Kapı önünden geri çekilip banyoya yöneldim. Özel işlerimi kısa sürede hallettikten sonra tekrardan Şeri'nin oda kapısı önündeydim.

Sağ el parmaklarımı kambur yapıp kapıya birkaç kez vurduktan sonra, "Hadi uykucu kalk artık. Güzellik uykusuna yatmış gibi kalkmak bilmiyorsun." dedim.

Göz kapaklarını ağır ağır açtı ve mayışık bir bakış attı yüzüme. Sonrasında minik suratını buruşturarak başını yan tarafa doğru çevirdi. Homurtulu bir ses çıkartarak konuşurken beni bir kaşık suda boğmak ister gibiydi. "Tepeme dikilmiş ne diye bağırıyorsun Melek, iki dakika uyumama izin vermedin. Git başımdan."

"Küçük cadı, ben şimdi mutfağa geçiyorum sende beş dakikaya kadar mutfakta ol ve bana yardım et. Kahvaltı sonrasında seninle önemli bir işimiz var."

Tam odadan çıkıyordum Maral, yataktan fırladığı gibi önüme atladı. "Melek, merak ettim benimle ne gibi bir işin var?"

"Kahvaltıdan sonra öğrenirsin ne olduğunu." dedim. Özellikle sesimin tokluğu Maral'a ciddi olduğumu anlatmak için bir numaraydı.

Koridora geldiğimde Onun da odadan çıktığını ve banyoya geçtiğini gördüm. Söz dinliyordu ve bu iyiye işaretti. Biraz da onun görünürlüğü gerçekliğime vurulan bir damga gibiydi. Bu demek oluyordu ki... Küçük cadı canlı kanlı karşımda durduğuna göre her şey normal seyrinde ilerliyordu.

Sabahları kahve içmeden ayılamadığım için kahvaltıdan önce kahve makinesinin başına geçip kendime sade bir kahve yaptım. Bir taraftan kahvemi yudumlarken diğer taraftan da ocağa çay suyu koyup buzdolabından kahvaltıları dışarı çıkarıp hazırlamaya başladım.

Kendi sessizliğimin içinde hissettiğim varlıkla başımı arka tarafıma çevirdim. Maral, çoktan gelerek lakayt bir şekilde kollarını birbirine dolayarak ellerini koltuk altlarına yerleştirmiş ve beni seyrediyordu. Ciddi söylüyorum bu kızın aurası bambaşkaydı. Bakışları bazen masum bir çocuk gibi kalbe dokunurken bazen ruhumu delip geçen hayali bir varlık gibiydi. Kısaca tasvir etmek gerekirse şeytani bir yanı vardı.

"Küçük hanım uzaktan bakana kadar gel yardım et." Bu kez farklı bir taktik deneyerek sesimin tonunu yumuşatmıştım, çünkü kafamdaki planı uygulamak için onun çekip gitmemesi gerekiyordu zira isteyince görünmeden çekip gitmek gibi bir huyu vardı.

"Ben kahvaltı hazırlamasını bilmem ki."

"He, bilsen yardım edeceksin yani?"

"Ederim tabii Melek, neden etmeyeyim?"

"Mesela masayı hazırlayarak başlayabilirsin yardım etmeye."

"Nasıl yapacağımı anlatırsan yardım ederim."

Başımı çevirip yüzüne uzun uzun baktım. Maral'ın yüzünde gördüğüm masum bir kız çocuğuydu.

"Noldu Melek, neden uzun uzun baktın yüzüme?" diye sordu dudaklarını birbirine bastırıp yana doğru kaydırırken.

Umursamazca omuz silkerken, "Bilmem öylesine baktım işte." dedim.

"Bana yardım etmek istiyorsan hazırladığım tabakları alıp masaya götürebilirsin. Bak şu alt çekmede çatallar var oradan da çatal alırsın."

Hevesle işe koyulmuştu Maral. Onun yapamayacağı şeyleri de ben yaptıktan sonra kahvaltı masasının başına geçip oturmuştuk.

Sessizce kahvaltımızı yapmaya başlamıştık ama benim zihnim karmakarışıktı.

Cem'i arayıp gece bizimle olup olmadığını sormak istemiştim ama an itibarıyla bu düşüncemden vazgeçmiştim. Olası olumsuzluk beni onların gözünde bambaşka bir boyuta taşıyabilirdi. Ben henüz buna hazır değildim üstelik Şeri ile aramız bozulmuşken hiç hazır değildim.

Belki istediğim cevabı Maral'dan alabilirdim. Gece Cem'in burada olduğunu bilen gören tek şahidim oydu.

Kendi içimde tutarsız düşüncelerle baş etmeye çalışırken bakışlarım Maral'ın yüzünde takılı kalmış dalıp gitmiştim. Zihnimi toparlayıp bakışlarımı onun üzerinden çektiğim esasında onun da beni merakla izlediğini fark etmiştim. "Ne düşünüyorsun Melek, dalgın görünüyorsun?"

Soracaklarımı bir bütün haline getirip cümleye dönüştürmek istediğimde hafifçe yutkundum zira karşımdaki küçük yaratığın bana nasıl bir cevap vereceğini cidden bilmiyordum.

"Cem, diyorum dün gece burada kalacaktı ama kalmamış geceden gitmiş. Senin bir bilgin var mı?"

Sorum üzerine Maral'ın gözleri yavaş yavaş büyümeye başladı. Sonra da oturduğu sandalyeden kalktı ve geri geri yürüdü. Sanırım benden uzaklaşmaktı niyeti.

"Noluyor Maral, şeytan görmüş gibi kaçıyorsun?"

"Ben, kaçmıyorum sadece su içmek için kalktım." Görebiliyordum gözlerinde korku vardı.

"Sorduğum soruya cevap vermedin ama. Cem, kalacağını söylediği halde neden kalmadı, basit bir soru sorduğumu düşünüyorum." Tok çıkan ses tonum onu daha da germiş olmalı ki;
su içmek bahanesiyle yanımdan uzaklaşıp mutfak bölümüne geçerken arada bir dönüp dönüp arkasına bakıyordu. Sonunda bir bardak su doldurdu ve zaman kazanmak ister gibi bekleterek içmeye başladı. Üstelik içtiği yudumları zor yutkunuyor.

"Cem enişte dün gece gelmedi ki, burada kalsın." Minik şekilli dudakları arasından kelimeler firar ettiğinde sesi varla yok arası çıkmıştı.

"Cem enişte gelmedi."

Ense köküme demirden bir balyoz yemiş gibi sarsıldı bütün varlığım da beynim karıncalanıp uyuşmaya başlamıştı.

Maral'ın gözlerinin içine baka baka masadan ağır çekimde kalkıp zeminde ayak izleri bırakarak ilerliyordum. Ben ilerledikçe Maral, geriliyordu. Aynı düzlemde buluştuğumuzda onun sırtı duvara dayanmıştı.

"Gelme üstüme korkuyorum senden."

Kolundan tutup vücudunu silkelemeye başladım. "Korkmak ve sen, güldürme beni. Ne biliyorsan anlat çabuk. Yoksa ben sana ne yapacağımı biliyorum."

Güçlü bir silkinişle kolunu elimden kurtardı. "Saçmaladığının farkında mısın Melek, ben ne biliyorum da anlatacakmışım sana?"

"Ne bildiğini ben bilmiyorum ama senin çok şey bildiğin belli."

Tekrar tuttum kolunda ve silkelemeye başladım. "Söyle bakalım, siz ikiniz kime çalışıyorsunuz?"

Koca gözleri doldu ve devamında burnunu çekerek ağlamaya başladı. Göz bebeklerinde kendimi gördüğümde parmaklarım gevşedi ve gücü tükenmiş kollarım yanlarıma düştü. Cidden yaptığımdan utanmıştım. Karşımdakinin küçük bir kız çocuğu olduğunu unutmuştum. Her şeyden herkesten şüphelenmek ruhumu alabora etmişti.

Kısa süreli isyanım dinmiş tekrardan kendim olmuştum. Kendim olmuştum diyordum çünkü ben küçücük bir kız çocuğunu incitmeyi bırak yolumun üstünde karınca görsem güzergâh değiştiren biriydim. Maral'ı nasıl hırpalamıştım cidden akıl tutulması yaşıyordum. Göz pınarlarından yanağına doğru oluk oluk akan yaşları parmaklarımla kurulayarak ondan sakin kalmasını istedim.

"Tamam, şimdi sakin oluyoruz. Sen görmedim diyorsan görmemişsindir. Sanırım ben rüyamda gördüm Cem'in burada olduğunu. Sende biliyorsun gece kötü bir rüya gördüğümü."

Benim çark ettiğimi görünce yüzüne hınzır bir gülüş peyda oldu da ağlak gözleri şeytani bir bakışla parladı. "Ben yalan söylemiyorum sen rüya görmüşsün işte."

Çarpık bacaklarıyla küçük adımlar atarken tekrardan masaya oturup kahvaltı yapmaya başlamıştı.

İçimden şuna bak sende var bende yok, diye geçirdim. Sanki biraz önce ağlayan bendim. Gerçekten küçük cadının değişken ruh hali karşısında afallamamak mümkün değildi. Gerçi Maral ne yaparsa yapsın ben kararımı vermiştim. Birazdan onu alıp karakola teslim edecektim. Eminim güvenlik güçleri onun için en doğru olanı yapacaktır.

"Benim dışarıda biraz işim var. Sende benimle gelmek ister misin?"

Bana şüpheci bir yaklaşımla bakmaya başladığında dudaklarımı iki yanlara doğru eşit bir şekilde yayarak gülümsedim. "Merak etme uzun sürmez evde sıkılma diye söylüyorum."

"Olur, gelirim," dedi ama sesinin tonunda bariz bir şekilde yavanlık yani sahtelik vardı. Sana güvenmiyorum ama geleyim der gibi. Senin gibi çatlağın yanında kalmaya çokta meraklı değilim der gibi.

"İyi anlaştığımıza göre ben hazırlanayım," dedim biraz da masum olduğumu kanıtlamak veyahut bana güvenmesini sağlamak isteyerek burkulmuş bileğimin üzerine aksayarak basıp yürümeye başladım.

Tam salonun kapısından çıkıyordum ki, arkamdan seslendi: "Hastaneye mi gideceksin melek?"

Belli ki, onu nereye götüreceğim konusunu irdeliyordu kafasında. Cevap vermeden önce göz kırpıp gülümsedim. "Sana bir şeyler alalım diyorum. Üstün başın kirlenmiş."

"İstemem. Ben istersem kendim alırım. Senden hiçbir şey istemem."

Küçük cadıya bak sen. Bir de gururlu çıktı. "Söyleyip utandırmak istemiyordum ama sen beni mecbur bıraktın. Kokuyorsun Maral. İstemesen almam. Keyfin bilir."

Onu dışarı çıkarmak için keyfini yerine getirmekti maksadım, başka bir şey değil. İstemiyorsa canıma minnet hiçbir şey almam olur biterdi.

Birkaç dakika içinde hazırlanıp salonun kapısı önüne gelmiştim. Her ihtimale karşı başımı uzatıp içeriye baktım. Şükür Maral, hâlâ kahvaltı masasının başında oturuyordu. "Hadi gidiyoruz," derken sevecen bir üslup kullanmıştım.

Hiç itiraz etmeden peşimden gelmeye başladı. Kapıdan çıktığımda binlerce çığırtkan ses üşüşmeye başladı zihnimde. Maral'a belli etmeden sessizce yutkundum. Benden önce davranıp asansörün çağırma düğmesine basmıştı Maral. "Hadi Melek. Çabuk ol."

Maral'ın sesi çınlarken kulaklarımda bir kez daha baktım etrafıma. Karasızlık bir türlü yakamı bırakmıyordu. "Hadi Melek." Maral, çocuksu sesiyle tekrardan beni çağırınca ani bir kararla asansör tarafına yöneldim. Bir çocuğa korkumu belli edemezdim.

Üstüme gelen hafakanların eşliğinde Maral ile birlikte alt kata doğru inmeye başladık. Asansör zemin katta durup kapı açıldığında derin bir nefes alıp hohlayarak geri verdim.

İlk güne göre bileğim daha az ağrıdığı için yürümekte fazla zorlanmıyordum. Birkaç dakikalık zamanın ardından dairemin bulunduğu binadan çıkıp sokağa adım atmıştık.

Gideceğimiz istikamet bir sokak ötedeydi ama bileğimi fazla zorlamamak adına hemen bir taksi durdurdum.

Maral'ın meraklı bakışları altında taksiye bindik. Çok geçmeden karakola yakın bir konumda indik. Karakolun önünde inmek istememiştim zira Maral'ı alıştırarak götürmek istiyordum.

"Biz nereye gidiyoruz Melek?"

Kısa bir cevap vererek geçiştirdim."Birazdan görürsün."

Tam o esnada omzuma biri çarpıp gitti. "İnsan bir özür diler," diye söylenirken gözüme bir levha ilişti.

Cesur Hanoğlu dedektiflik bürosu.

Okuduğum yazı zihnimde onlarca çağrışımlara neden olurken içimde de bir boşluk oluşmuştu.

Maral yoktu...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top