Gayya Kuyusu B.6.

Selâm, Meleksularım!

Görüşmeyeli nasılsınız?

Yeni bölüm zamanı geldi bazı sebeplerden dolayı baya da ara verdim. Umarım beğenerek okursunuz.

Bölümü okumaya başlama saatinizi buraya alalım<3

Önce kendinize kuytu bir köşe bulun sonra okumaya başlayın.

Şu 👉 ebri__bahar arkadaşı takip ederseniz sevinirim(;)

"Bazen kuruntuların tuzağına düşüp rastlantısal çağrışımlara gebe kalabiliyor insan. Çoğu zaman kendi hezeyanlarımızın gölgesinde şekillenebiliyor bilinçaltımız."

(666)

Cevapsız sorunun çağrışımları her zerreme nüfuz etmiş midemin üzerine güçlü bir yumruk yemiş gibi kasılmıştım. Bir an gözümün karardığını ruhumun hissizleştiğini ve öne doğru sendelediğimi fark ettim. Belki de başım dönmemişti ama ben o hissi birebir yaşamıştım, çünkü anında merdivenlerden aşağı düşmemenin hesabı içerisine girmiş tırabzanlardan tutunmuştum.

Yaşadığım karmaşayı anlatamamanın verdiği hezeyanı yaşarken zihnim, ön dişlerim alt dudağıma baskı uygulamaya başlamış canımı yakıyordu. Karanlığıma saklanan ibişler, aptallığımla dalgasını geçerek kündeye yatırılmış bedenimin üstünde tepinmekten büyük keyif alıyorlardı.

Süper...

Kendi aptallığım yüzünden şimdi köşeye sıkışmış bir budala gibi şapşala bağlamış olduğum yere mıh gibi çakılı bir vaziyette duruyordum. Mesafe olarak birkaç adımlık odacıklarda bulunan insanları yok saymış saçma sapan bir işin içine girmiştim. Hem de burkulmuş bir bilekle merdivenlerden inmeyi seçerek.

Geri zekâlı, bir de ön görülüyüm diyerek övünür dururdun. Yaptığının ceremesini çek bakalım. Etrafımda pervane olup dönen minicik karartılar ve havada uçuşan siyah noktalar. Kulak zarımı patlatırcasına kıkırtıyla gülüşen yoklar...

Melek Hanım, neden asansörle inmiyorsunuz? Baş düşmanım, sana ne acaba. İç sesim misin yoksa düşmanım mı belli değildi.

İç sesimin ukalalıkları nefretimi açığa çıkarırken ağza alınmadık küfürler etmeye başladım. s... git başımdan şebek. Bir sen eksiktin zaten. Sen de gel tamam olsun.

Kendi kendimin şövalyesi kesilirken hâlâ fütursuz bakışların hükmü altındaydım. Muhatabımın beklenti içinde olduğu malumdu lakin benim ona vereceğim cevap henüz dağarcığımda yerini almamıştı.

Hemen içsel döküntülerimi bir tarafa bırakıp gerçeğe yatkın bir cevap üretmeliydim yoksa kepazeliğin daniskasını yaşayacaktım.

İyi de hangi bahanenin arkasına sığınmak istesem isteyeyim bir tarafım açıkta kalacaktı zira bunu tahmin edebiliyordum.

Peşimde insanlar var asansöre binmekten korkuyorum diyemezdim. Yoklar var olurken varlar yok olurken bu kısır döngü içinde hiç kimseye güvenmiyorum diyemezdim. Bunun için geçerli nedenlerim var hem de pek çok neden diyemezdim. Ne olduysa dün geceden bu yana oldu âdete dünyam tersine döndü diyemezdim. Tersine dönen dünyamı tekrar yerli yerine oturtmam için kendimi korumaya almam gerekiyor diyemezdim.

Öncelikle dünümü netliğe kavuşturmam gerekiyor ancak ondan sonra normalleşebilirim diyemezdim. Etrafımı kuşatan görünmez çember kırılmadıkça sizinle asansöre binip zemin kata inmek istemiyorum demeyi çok istedim ama diyemedim.

Öne doğru attığım adımı geri çekip tutunduğum tırabzanları bıraktım ve vücudumun tamamını ona doğru döndürdüm. Hâlâ sorgulayıcı bakışları üzerimde hâlâ sorunun cevabını bekler konumdaydı.

Yalandan da olsa bir bahane bulmam gerekiyordu. Aksi gibi hiçbir bahane bulamıyor tam da bu noktada tıkanıyordum; şimdiye kadar yalanla hiçbir işimin olmadığımdan olsa gerekti.

Korku...

Bedenimi soğuk terler basarken korku devreye girmiş gerçek duygularım açığa çıkmıştı. Tabii ya şimdiye kadar bu bahane neden aklıma gelmemişti ki? Esasında bulduğum çözüm bahane de sayılmazdı çünkü gerçeğe çok yatkındı.

Neden asansöre binmek istemiyordum, çünkü korkuyordum. Neden korkuyordum, o daracık kabinde nefessiz kalmaktan. Yani peşimdekiler tarafından öldürülmekten...

Öyleyse cevabım bir bahaneden çok gerçeği söylemek olacaktı. Bu da beni büyük bir ölçüde rahatlatacaktı. Hem de asansöre binmekten alıkoyacaktı. Tabi ayaküstü yaptığım plan tutarsa zira bundan çok fazla emin değildim. Her şey muhatabıma bağlıydı çünkü onun ısrarcı biri olduğunu biliyordum.

Muhtemelen hatta çok eminim korkularının üzerine git diyecektir. Geçip karşıma ahkâm kesmeye kalkışacaktır. Herkesten çok her şeyi kendisi bilir ya biraz da ondandı hüsnü-kuruntusu.

"Melek Hanım, asansör de geldi buyurun birlikte inelim." Sesiyle soyutluktan arınan güdülerim somut kavramlarla bütünleşti.

"Şey, benim asansör fobim var da. Ondan binmek istememiştim."

"Öyle mi, sizin asansör fobiniz olduğunu ilk defa şimdi duyuyorum."

Yeni uydurduğu için bilmiyorsunuz. Esasında yok öyle bir korkusu...

Buruk bir tebessüm oturdu bir süredir dişleyip durduğum dudaklarıma. "Ben de yeni fark ettim. Geçenlerde tek başıma asansöre binmiştim. Birden elektrikler kesilince nefesimin kesildiğini orada öleceğimi falan sandım."

Başı hafifçe yana doğru eğim kazanırken belirgin bir şekilde kaşları havalandı. "Tuhaf. Bunun gerçek olduğuna inanmak gerçekten tuhaf. Sizin gibi yalnız yaşayabilen birinden böyle korkularının olduğunu duymak gerçekten tuhaf..."

Yaşadığım tuhaflıkları bir bilseydiniz 'tuhaf' kelimesi yerine hangi sözcüğü kullanırdınız cidden merak ediyorum. Bazıları sanrı, bazıları korku, bazıları ise paranoya diyor. Yüzüne karşı siz hangisini kullanırdınız demeyi çok istedim ama vazgeçtim çünkü her gerçek her yerde maalesef söylenmiyordu.

Zihinsel güdülerimle baş etme çabalarımı yarıda kesip anbean tasarladığım cevabı verdim. "Efendim şimdiye kadar ben de bilmiyordum; yani birkaç gün öncesine kadar."

"Sorunu anladım ama şimdi üç kat merdiveni nasıl ineceksiniz? Size yardım etmemi ister misiniz? İsterseniz birlikte geçelim asansöre. Yanınızda biri olursa korkmazsınız diye düşünüyorum."

Sağıma soluma bakınarak birilerinden yardım umar gibi bir adım geri çekildim. Korkum asansöre binmek değil asansöre biriyle binmekti. Ah bunu bir anlatabilseydim. Şimdi patronum bunun için ısrar ediyor olmazdı. Eğer onu geri çevirirsem gerçekten de ağrılı bir bilekle üç kat merdiven inmek zorunda kalacaktım bu da işkenceden farksızdı. İsteğini kabul etsem hayatımın hatasını yapacakmışım gibi hissediyordum.

"Bence cesaret gösterip denemelisiniz, yoksa hiçbir zaman sonucu bilemeyeceksiniz."

Histerik gülüşünde bir başkalık sezinlemiştim ve ısrarcı olarak sınırlarımı zorluyordu.

"Hayır, denemeyi istemiyorum lütfen bu konuda ısrarcı olmayın."

Melekciğim, adam sana yardım etmeye çalışıyor. Her bakıştan her gülüşten farklı bir anlam çıkartamazsın.

İç sesim ve patronum ısrarcı olarak sınırlarımı zorluyorlardı. Bilmiyorlardı ki, şu an asansöre binmek benim için ölümlerden ölüm beğen demekle eş değerdeydi.

Hadi Melek, en fazla ne olabilir ki... Koca şirketin içerisindesin ve etrafın insan kaynıyor. Karşındaki patronun. İçimdeki iyimser ben çaresizliğimi kullanarak ikna kabiliyetini konuşturuyordu fakat bu çekişmeli ruh halimle kimseye güvenemiyordum.

Her açıdan kendimi berbat hissediyordum. Kocaman binada tek başıma kalmış gibi hissediyordum. Yalnızlığım uçsuz bucaksız bir labirentin karanlığına gömülmüş hangi sapaktan dönsem önüme yüksek duvarlar çıkıyordu. Ya şimdi o duvarları yıkacaktım ya da her şeyi elimin tersiyle itip canım yana yana merdivenlerden inecektim.

Ben cesur kızı oynayarak şansımı denemekten yana oy kullandım. Yani korkumun üzerine gitmek istedim. Belki bu sonum olacaktı. Belki yeni bir başlangıcım. Her halükarda bir dönemecin eşiğindeydim zaten.

Ellerimi yumruk yaptım sağ ayağımı bir adım öne sol ayağımı onun yanına bıraktım. İkinci adım üçüncüyü üçüncü adım dördüncüyü desteklerken şimdi asansörün önünde ve patronla yan yanaydım.

"Yardım etmeme izin verin," derken kolunu belime dolamış tensel temasımızla vücudum kaskatı kesilmişti. Sertleşen kaslarımı hissettiğinde başını olabildiğince bana doğru yakınlaştırıp kulağıma doğru eğildi.

"Nefes almayı ve rahatlamayı deneyin."

Gözle görülür netlikte birkaç nefes açıcı eksersiz yaptım ve başımı dik konuma getirdim.

"Omzuma tutuna-bilirsiniz." Sesinin tınısında bariz bir yumuşaklık vardı. Bu da niyetinde halis olduğunu gösteriyordu. Belki değildi de benim öyle sanmamı istiyordu. Yine aynı karmaşa içinde boğuluyordum.

Mecburiyetin getirdiği uyumdan kaynaklı elimi yavaşça uzattım ve zehirli bir yılana dokunur gibi parmak uçlarımı omzuna değdirdim.

"Melek Hanım, rahat olun lütfen."

Başımı dik konuma getirip karşıya yani kapısı açık asansörün içerisine bakmaya başladım. Bu esnada Ömer Bey de bana bakıyordu. İçimdeki hezeyana bir çentik atıp daha fazla üstüme gelmeyin demek ister gibi göz devirdim. Benim için bundan sonrası dipsiz bir kuyuya eğilip baş aşağı düşmek gibiydi.

"Biraz acele etsek iyi olacak."

Haklıydı dakikalardır adamı oyalıyordum ama bunu kendisi istemişi, yoksa ben paşa paşa merdivenlerden inecektim. Gemileri yaktım ve daha fazla bekleme yapmadan asansöre geçtik. Kendimi aynada gördüğümde korkudan yüz rengimin soluk sarıya çaldığına şahit oldum ve hiçbir şey söylemeden sessizce yutkundum.

Ömer Bey, sırtını asansörün metalik duvarına dayadı ve kollarını çapraz yapıp göğüs hizasında birleştirdi. Ben dengede durmaya çalışırken zemin katın düğmesine bastım fakat ellerimin titremesine mani olamıyordum. Patronun titrediğimi görmesin diye ellerimi arkamda birleştirdim.

"Bir an önce iyileşmeye bakın. Biliyorsunuz işler bu ara çok yoğun. Hem benim size ihtiyacım olabilir." Sözlerinin bitiminde bakışları vantuz gibi beni içine çekiyordu.

Size ihtiyacım var derken neyi ima etmişti pek anlayamamıştım. Belki de sırf beni rahatlatmak adına öylesine konuşmuştu. En iyisi evham yapana kadar sorup öğrenmekti. "Hangi konuda Ömer Bey?"

"İhale konusunda. Biliyorsun sen bu konuda çok başarılısın."

"Ben başarılı olduğumu düşünmüyorum, hele geçen seferki olaydan sonra."

"Sadece şansızlıktı. Bir daha öyle şeylerin olmasına izin vermeyeceğim."

Bir taraftan konuşurken bir taraftan da bakışlarım patronumla asansörün katlarını gösteren düğmesindeydi. Sonunda zemin katın göstergesi yanmış asansör kabini durmuştu.

"Buyurun." Bugün patronun kibarlığı üstündeydi. Nedeni malum. Yine işi düşmüştü.

Tabutu andıran metal kutudan çıkmanın ne demek olduğunu yaşamayan bilemez. Yeniden doğmuş gibi hissetmiştim kendimi.

"Ömer Bey, tatsızlık yaşanmasına izin vermeyeceğim diyorsunuz ama bunu nasıl yapacaksınız? Geçen seferki de masum bir yemekti. Güya adamı oyalayacaktım. Sonuç adam psikopat çıkmıştı."

"Oysa beyefendi bir tipi vardı adamın. Bizi yanıltan görünüşü oldu. Tecrübe edinmiş olduk. Bundan sonra sizi yalnız göndermeyeceğim. Gerekirse ben yanınızda olurum ama yalnız göndermem."

Şirket binasının kapısı önüne gelmiştik fakat hâlâ konu netliğe kavuşmamıştı. "Ömer Bey, ben ciddiyim. Şirkette bir dolu çalışan var. Gerek olursa onlardan birine görev verin ama ben istemiyorum."

Uzun bir adım atarak önüme geçti ve gözlerimin içine tebessüm ederek bakmaya başladı. "Eğer görevi kabul edersen sonunda seni büyük bir ödül bekliyor."

İster istemez şaşırmıştım. Patronumu iyi tanırdım. Öyle kolayına kimseye ödül falan vermezdi. Ödül diyerek aklımı da çelmişti. Merakım benden bir adım ilerdeydi ne yapsam onun önüne geçemiyordum. İçten içe yanaklarımı dişlemeye başlamış ödülün ne olduğunu sorup sormama mücadelesi veriyordum. Sorduğum an otomatikman kabullenişi seçmiş olacaktım bu da patronun istediğini kabul etmek demek oluyordu.

"Merak etmiyor musun?" Sesiyle düş çukurundan çıktım ve patronun gözlerinin içine bakmaya başladım. "Ediyorum fakat bu ihalede görev almak da istemiyorum. Bir önceki ihaleden tövbeliyim."

"Benden söylemesi. Seviye atlayacaksın. Yeterli ipucu verdim sanıyorum."

"Nasıl bir seviye?" Boşboğazlık ettiğimi kelimelerin ihanetine uğradığımda anladım.

"Özel asistanım olacaksın. Maaşında artacak."

Önümden çekildi ve kapıya yöneldi. Çakal oltayı attı sazan balığı gibi yemi yutmamı bekliyor. Yalnız patronun unuttuğu lakin benim unutmadığım gerçeği ona hatırlatmam gerekiyordu...

Ona yetişmek adına canımı dişime takıp topallayarak ilerledim. "Ömer Bey, teklifiniz iyi hoşta özel asistanlığı Şeri bekliyordu. Şimdi ona değil de bana vermeniz hiç etik olmaz. Kız tatil dönüşü asistan olacağının hayalini kuruyordu."

"Ben hak edene vermeyi istiyorum. Yerinde olsam başkasını değil kendi yükselişimi düşünürdüm."

Hayat ne kadarda acımasızdı. Kendi kan bağım olanlarla ilişkimi keseli çok olmuştu lakin Şeri terk ettiğim ailemin yerini almış bana yaşam kaynağı olmuştu. Ben onun hayalini yok sayamazdım. Onun yerine geçmektense işsiz kalmayı yeğlerdim.

Sen kocaman bir aptalsın çünkü. Şeri senin yerinde olsaydı aynı şeyi düşünür müydü acaba? Kızım fırsat ayağına gelmiş sen geri tepiyorsun.

Ben patrona yetişene kadar şirketin şoförlerinden biri ayaklarım dibine kadar gelip arabayı durdurmuştu bile. "Hemen cevap vermene gerek yok. Nasıl olsa hâlâ zamanımız var. Tekrar geçmiş olsun. Haberleşelim."

Ömer Bey, kendi özel aracına binip gitmiş ben bir budala gibi arkasından baka kalmıştım. Hayır, onun dediğini yapmayacaktım. Şeri'nin yerine geçmeyecektim. Bunu en yakın arkadaşıma yapamazdım. Önümde duran şirket arabasının arka kapısını açtım ve geçip oturdum. "En yakın hastaneye gidiyoruz."

Hastaneye gittiğimde polikliniğin fazlasıyla kalabalık olduğunu gördüm. Akşama kadar bana sıra geleceğini sanmıyordum. Neyse sıramı alıp beklemeye başladım. Gerek yok dememe rağmen çok geçmeden Cem'in geldiğini gördüm. Sevinmedim desem yalan olur çünkü burada sıkılmaya başlamıştım.

"Meleğim, gelme dedin ama içime sinmediği için geldim. Nasıl oldun, fazla ağrın var mı?"

"Hoş geldin aşkım. İyiyim ben. Bir doktora görünelim daha iyi olacağım. Yalnız baya gerilerdeyim. Beni şirketin şoförlerinden biri getirdi. Sen geldiğine göre ona ihtiyaç kalmadı. Bak ne diyorum. Şoföre haber versen de boşu boşuna beklemese."

"Olur. Ben şimdi gider haber veririm."

"İyi ki geldin aşkım. Sıkıntıdan patlamak üzereydim."

"Meleğim su falan ister misin gelirken alayım."

"Yok, gerek yok. Sen kendin gel başka bir şey istemiyorum." derken göz kırpmıştım Cem'de karşılık olarak öpücük atmıştı.

Hastaneden çıktığımızda vakit baya ilerlemişti. Koca bir günü ziyan etmiş gibi hissetmiştim. Sevindiğim tek nokta bileğim iyi durumdaydı. Doktor yazdığım ilaçları düzenli olarak kullanırsanız birkaç güne bir şeyiniz kalmaz iyileşirsiniz demişti.

"Meleğim. Bak ne diyorum. İstersen buradan eve değil de yemek yiyebileceğimiz bir yerlere gidelim; açsındır sen şimdi."

Umarsızca omuz silktim. Yanımda Cem varken hiçbir şey umurumda değildi çünkü. "Olur, gidelim. Hem böylelikle dünü de telafi etmiş oluruz." Muzırca birbirimize bakıp gülüştük.

"Tamam, o zaman. Önce ilaçlarını almak için bir eczaneye uğrayalım sonra yemeğe gideriz."

Birlikte hoşça vakit geçirdikten sonra Cem beni eve bırakmak istedi bende ağrılı bir bilekle baya yorulmuştum itiraz etmedim. Kapımın önüne geldiğimizde benimle birlikte evime kadar gelmek istedi ama kabul etmedim çünkü biraz kafa dinlemek istiyordum.

Esasında kafa dinlemek istediğim doğruydu lakin Cem, yanımda olsaydı kesinlikle asansörle yukarı çıkmamızı isteyecekti. Tabii olarak bende onu geri çeviremeyecektim. Hepsinden önemlisi gözlerimdeki korkuyu fark edecekti. Sorgulayacaktı...

Yol boyunca bütün bunları kurmuş yalnız kalmaya karar vermiştim. Her ne hikmetse Cem de fazla ısrarcı davranmamıştı.

"Nasılsınız Melek Hanım, ayağınıza ne oldu?"

"Hiç sormayın dün gece burktum şimdi de hastaneden geliyorum."

"Çok geçmiş olsun eğer bir şeye ihtiyacınız olursa ben buralardayım."

"Teşekkür ederim olursa ararım." Bizim binanın kapıcısı Murat, her şeyi kendine vazife edinmiş adam. Karşı binanın zemin katında oturur. Meraklı bir şahıstır kendisi. Bu semtte olan biten ne varsa ezbere bilir. Bir dakika; dün gece neler olduysa onu da bilir. Belki peşimdeki adamları bile görmüştür ama benim önceliğim üst kattan düşen kadının akıbetiydi.

"Murat kardeş, ben bir şeyi merak ettim de dün gece herhangi bir olay oldu mu bizim binada veya çevresinde?"

"Ne gibi Melek Hanım?"

"Bir önceki gece malum ayağımdan dolayı pek uyku tutmadı. Gece geç saatlerde önce binanın içinde bir kargaşa duydum sonra bir ambulans sesi duydum. Ambulans bizim binanın çok yakınına geldi sanki veya ben öyle sandım. Üst kattan biri düştü falan dediler. Bu konuda herhangi bilginiz var mı?

Bakışları şaşı bir görünüm alırken ince kıvrımlı dudakları büzüştü. "Ben sabahtan beri buralardayım ama hiç öyle bir söylentiye rast gelmedim."

Garibime gitse de baktım kapıcı olaya Fransız hemen konuyu değiştirmek istedim. "Ben yanlış duydum herhalde belki de ambulans yan binaya falan gelmiştir."

Sağ elini şakağına götürüp orasını gıdıklar gibi kaşımaya başlayan Murat, devrik göz hareketi yaparak bir önceki kayıtsızlığını onayladı. "Olabilir. Buralarda bir olay olsaydı mutlaka duyardım, duymadığıma göre olmadı demektir..."

Kapıcının kayıtsızlığı karşısında geri adım atmak zorunda kaldım. "Uykusuzluktan sanırım yanlış algılamış olabilirim. Her neyse ben gideyim o zaman," deyip öne doğru bir adım attım fakat karşı tarafın teklifi karşısında mecburen ayaklarımı durdurdum. Benim için asıl şimdi başlıyordu günün sınavı.

"İsterseniz asansöre kadar yardım edeyim."

"Yok, gerek yok. Ben kendim gidebilirim." Sesimin ayarı benden bağımsız bana kafa tutar gibi titrek çıkmıştı.

Kapıcı bilinçaltımı ayaklandırmış beni zannetmeye zorlamıştı. Belki de peşimdeki bizim binanın kapıcısıydı. Hatta elebaşı bile olabilirdi. Baksana her şeyi inkâr ediyordu. Bu kadarı da olmazdı artık. Kendi gözlerimle görüp kulaklarımla işittiğim olayı bile gözlerimin içine baka baka inkâr ediyordu.

Saklı gizli soluklanıp bezgin tavırlı dudaklarımı birbirine bastırdım. Alt dudağım içe doğru kıvrılırken ön dişlerimin altında eziliyordu zira şu an her şey tepetaklak olmak üzereydi. Ben değil de doğruyu kapıcı Murat söylüyorsa, gerçekten üst kattan birileri düşmediyse, benim gördüklerim sadece bir rüyadan ibaretse. Bu, ancak beni sevindirirdi. Yoksa takıntılarıma bir yenisi daha eklenecekti.

Yine ve yeniden varlar ve yoklar birbirine karışmıştı...

Kısa bir süreliğine görünür görünmez her olasılığı zihnimin en dip köşesine ittim ve sadece gündüzler çalışan kapıcının gözlemci bakışları altında asansöre yöneldim. Eğer merdivenlere yönelseydim her şeye burnunu sokan adam mutlaka nedenini sorgulayacaktı. Özellikle dikkatimi çeken unsur da bugün kapıcı neden geç saate kalmıştı...

Kapıcı Murat, birkaç uzun adım atarak benden önce asansörün önüne gelip çağırma düğmesine bastı. "Yardım edeyim."

Senden yardım isteyen mi oldu be adam, diye geçirdim içimden.

Bu kez şüphelerim katbekat artmıştı. Ondan yardım istemediğim halde neden bana yardım etmeye çalışıyordu, demek ki şüphelerimde haklıydım. Kuruntularım zihnimde senaryolaştıkça çekincelerim ayyuka çıkmıştı. Asansörün kapısı açıldığı halde içeri geçmediğimi gören kapıcı tuhaf tuhaf yüzüme bakmaya başladı. Onun tuhaf bakışları altında öne doğru bir adım attım ikinci adımda asansör kabinindeydim...

Peşimden gelecek diye ruhuma sinen korku damlacıkları bütün benliğimi sarmış ayakta zar zor duruyordum. Üçüncü katın düğmesine bastığımda içimden bildiğim bütün duaları okunmaya başladım. Sonunda beklediğim an gelmiş asansör 3'cü katta durmuştu. Sıkarak yumruk yaptığım parmaklarımı açtım ve derin bir nefesi içime çektim. Sağ ayağımı öne doğru attım sol ayağımı onun yanına koyarak eşitledim.

Şimdi asansörün dışında kendi dairemin kapısı önündeydim. Kapıyı açmadan önce merdivenlerden gelip giden var mı diye baktım. Ben merdivenlere bakarken asansörün zemin kata hızla indiğini gördüm. Acele etmeliydim yoksa birileri peşimden gelebilirdi. Tedirginlik duygusu zihnime çöreklenmiş ne yapsam gitmiyordu. Sırtımı kapı pervazına dayayıp omzuma çapraz taktığım çantamın fermanı açtığım ve elimle koymuş gibi anahtarımı çıkardım.

Bir gözüm kapının anahtar deliğinde diğer gözüm arkamı kolluyordu. Kilidi soktuğum anahtarı iki tur çevirip kapı kolunu önce bana doğru çekip sonra içe doğru ittirdim.

Nihayet güvenli evindeydim. Hohlayarak tuttuğum nefesimi dışa verdim ve sırtımı kapı arkasına yasladım. Özellikle ağrılı ayağım şiştiği için bir süredir sıkmaya başlamıştı ayakkabım. Hiç vakit kaybetmeden ayakkabılarımın ikisine birden çıkarıp kenara fırlattım. Çantamı koridordaki vestiyere astım.

Salona doğru birkaç adım attım fakat olduğum yerde donup kaldım. İçerden takırtılı sesler geliyordu. Benden önce biri gelmiş olabilir miydi eve. Eyvah diye geçirdim içimden. Seni uyanık kapıcı, geldiğim hemen birilerine haber verdin öyle mi?

İçimdeki ses belki de kapıcı değildir dedi. Belli ki, niyeti beni ikna etmekti. Kapıcı değilse kimdi. Benim evin anahtarı bir tek Şeri' de vardı Şeri' de burada değildi.

Tahmin yürütmeyi bir tarafa bıraktım ne yapacağımı düşünmeye başladım. Evden çıkıp gitsem dışarıda beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Evime girenin kim olduğunu öğrenmeye kalkışsam buna cesaretim yoktu. İki seçenekten birini yapmam gerekiyordu.

Evim benim en güvenli alanımdı dışarıya kesinlikle çıkamazdım. Önce geri geri birkaç adım attım ve vestiyerdeki çantamın içinden telefonumu aldım. Mümkün olabildiğince ses çıkarmamaya gayret ediyordum. Telefonu elime almıştım ama kimi arayacağım da henüz bilmiyordum. Tek çare gibi görünen bilindik sıradan eyleme geçmeye karar verdim, çünkü çoğu zaman işe yarardı bu.

"Kim var orada?" Tıkırtılar kesilmişti. Belki de daha önceden kesilmişti de benim ruhum duymamıştı. Öyle paniklemiştim ki duymama ihtimalim çok yüksekti. Salon kapısına doğru bebek adımları atmaya başladım. Hoş zaten istesem de bu ağrılı bilekle daha büyük adım atamazdım. Sorduğum soruya hiçbir tepki alamayınca bu kez sesimin ayarını iyice yükseltip tekrar somaya karar verdim. "Kim var orada?"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top