[01: kahraman]




Yunho elinde beyaz porselen kase ve metal chopstickleriyle dikilirken sabırsızca ayağını yere vurdu. Gözleri tezgahta mutlu bir şekilde duran gümüş, hızlı pilav pişiriciye kilitlenmişti. Lanet makine pirinçleri işkence edercesine yavaş bir hızda pişirirken sanki onunla dalga geçiyordu.

Eğer babası iş için erkenden çıkmış olmasaydı muhtemelen şimdiye kadar Yunho'yu uyandırmış ve pilavı pişirmişti. Saniyeler saat gibi geçerken en sonunda daha fazla bekleyemeyeceğine karar verdi. Sabırsız bir kişiliği vardı, bazen zamanını harcayan şeylere çok çabuk sinirleniyordu ve aptal bir pirinç için bu kadar geç kalıyor olmasının imkanı yoktu.

Yunho derin bir iç çekti, mutfağın arka duvarındaki kitaplığa dönmeden önce kasesini tezgaha koydu. Kitaplığın üçüncü rafında duran eskimiş, küçük kutuyu aldı. İçinde dokunulmamış 1000 ve 5000 Won duruyordu. Yunho sessizce ne kadar alması gerektiğini düşündü.

En sonunda bakkaldan küçük bir şeyler almasına anca yeter diye 5000 Won'u almaya karar verdi. Kağıt parayı okul üniformasının cebine sokuşturdu ve ardından sırt çantasını alıp hızla kapıdan çıktı.

Fakat bilmiyordu ki tam o sırada pilavı pişmişti.

Duraksamadan önce ellerini cebine sokmuş sessizce kaldırım boyunca yürüyordu. Yunho rutin olarak okulunun yakınlarında duran otobüse binmişti fakat okul yolunun geri kalanını yürümeden önce durmaya karar vermişti.

Yakınlardaki bakkala doğru ilerledi. Yunho tam içeri girecekti ki birisi çantasından çekiştirdi. Gözlerini devirdi, kim olduğunu çoktan biliyordu. Seongwu ile yüz yüze gelmeden önce gözlerini devirdi.

Kısa boylu çocuk bakkalın sağ tarafında kalan iki diğer kişinin dikildiği sokak arasını gösterdi. Tartışmanın bir faydası olmayacağını bildiği için Seongwu'ya sessizce bakarak başıyla onayladı. Ve sokak arasına doğru ilerledi.

"Ah, Jeong, benim canım arkadaşım, seni burada yakalamamız ne iyi oldu! İşe bak, cüzdanımı evde unutmuşum ve bir şeyler almam gerekiyor. Senin üzerinde de hiç yoktur şimdi, hm?" Kang Daniel iğrenç sesiyle konuşurken sırıtarak bakıyordu.

Yunho başını salladı ve açık bir şekilde cevap verdi. "Yok."

Bu saçmalık için hiç havasında değildi. Tek istediği bakkaldan yiyecek bir şeyler alıp gitmekti ama maalesef yanlış zamanda gelmişti. Sanki yanlış zamanda yanlış yerde bulunma konusunda usta gibiydi. Yunho'nun bu konuda bir şeyler yapması gerekiyordu.

Daniel kıkırdarken bir kaşını kaldırdı. "Off, çok kötü bir yalancısın Jeong! Biraz üzerinde çalışman lazım. Hey siz, şu sikiği araştırın."

Seongwu anında Yunho'nun siyah çantasını sırtından çekiştirerek aldı, fermuarını açtı ve içindeki her şeyi sokağın ortasına döktü. Gerçi içinde pek bir şey de yoktu.

Yunho çoğu zaman ders kitapları dahil çoğu şeyi evde unuturdu. Hafızası boktandı o yüzden çoğu şeyi artık çok fazla takmıyordu.

Diğer çocuk Woojin ellerini Yunho'nun okul ceketinin ceplerine soktu. Yunho yüzündeki boş, duygusuz ifadeyi korurken içinden birisinin bağırsaklarını dökmemek için kendisini zor tutuyordu.

İplik ve pislikten başka bir şey bulamayan Woojin bu sefer ellerini Yunho'nun pantolonuna sokuşturunca kağıt parayı buldu.

Daniel başını sallayarak güldü. "Bak bak, burada ne varmış? Hiç paranın olmadığını düşünmüştüm Jeong. Siz ikiniz, gidip bir paket sigara alın."

Seongwu ve Woojin hareket etmeden aptal gibi öylece dikiliyorlardı.

"Neyi bekliyorsunuz lan? Gitsenize!" Daniel'ın bağırmasıyla iki çocuk kertenkele gibi hızla uzaklaştı.

"Gelelim sana," dedi Daniel başını Yunho'ya çevirerek. "Seninle ne yapsam acaba, ha? Yüzüme bakarak yalan söyledin."

Yunho omuz silkti. "Ee? Bu benim sorunum değil." Daha fazla umursayamazdı.

Diğer çocuk dişlerini sıkarak bir yumruğunu kaldırdı. "Senin sorunun lan piç!" Daniel tükürürcesine bağırdıktan sonra havadaki yumruğunu indirdi ve ceplerini araştırdıktan sonra bir paket sigara çıkardı.

"Az önce diğerlerini sigara almaya göndermedin mi?"

"Bendeki bitmek üzere seni zeki." Daniel küçük, kırmızı beyaz paketi açıp içinde kalan iki kanser çubuğunu çıkarttı. Cebinden çakmağını çıkardı ve yakmadan önce Yunho'nun ağzına doğru uzattı.

"Ben sigara içmiyorum."

"Hay sikeyim, sana karşı nazik olmaya çalışıyorum lan. Sonuçta bana bir paket daha almama yardım ediyorsun. Ama neyse, şimdi nereye gidiyorsan git." Daniel duraksadı ve tekrar konuşmadan önce nikotinden derin bir nefes içine çekti.

"Bu arada, bir daha yüzüme yalan söyler ya da şerefsizlik yaparsan o götün o güzel tekmelerimin tadına bakar." Son sözleriyle Daniel eliyle sanki hafifçe tokatlar gibi Yunho'nun yanağına vurdu.

Yunho dişlerini sıkarken sol elini sımsıkı yumruk yapmıştı. Sinirlenmişti ama cevap olarak sadece omuzlarını silkerken sessizliğini korudu. Beyinsiz bir aptalla tartışmayı devam ettirmenin bir anlamı yoktu.

"Tabii," diye mırıldandı ve Daniel'dan uzaklaşarak bakkala doğru geri yürüdü.

Zil son sesiyle çalarken öğrenciler derse vaktinde yetişebilmek için okulun koridorlarında koşuşturuyorlardı. Zemine çarpan ayakkabı sesleri etrafta yankılanıyordu. Hiç kimse derse geç kalmak istemiyordu. Yoksa yüksek bir meblağ olan gecikme bedelini ödemek zorunda kalırlardı.

Kimse öyle bir zırvalığı ödemek istemiyordu. Sanki boktan fakir okul öğrencileri sömürüyormuş gibiydi.

Neyse ki Yunho her zamanki gibi vaktinde yetişip sınıfın en arkasındaki cam kenarı sırasına oturmuştu. Başını masanın soğuk yüzeyine yerleştirdi ve rahatça uzanırcasına kollarını da masaya doğru uzattı.

Derse dikkatini vermesine gerek yoktu. Yararlı bir şey öğrettikleri bir şey yoktu zaten. Rehber öğretmenleri onlardan umudunu kesmişti.

Ama onu kim suçlayabilirdi ki?

Tüm sınıf pislik, şerefsiz ve akılları başka şeyde olan tembel ergenlerle doluydu.

Bir erkek olarak Yunho ne zaman düzgünce yaşamak için olan uğraşlarından şikayet etse yetişkinler ona, "Bunlar her zaman olan şeyler Yunho. Öyle düşünme! Yaşanacak çok güzel ve yeni günlerin var, sadece beklemen gerek!" diyorlardı.

Yunho'ya göre bu düşünce çok saçmaydı. Saçmalığın daniskasıydı. Böylesine aptal bir düşünceye bir an olsun tutunduğuna inanamıyordu.

Yeni hiçbir şey yoktu. Her gün dünkü bokun aynısıydı; uyanıyor, okula gidiyor, canı isterse ödevlerini yapıyor, belki küçük bir işte çalışıyor ve ardından aynı kısır döngüye devam etmek için uyuyordu.

Hiçbir şey değişmiyordu.

Her kim öyle bir düşünceyi ortaya attıysa ya kafadan bozuktu ya da LSD etkisindelerdi.

Yavaşça uykuya dalarken Yunho gözlerini kapattı. Bir rüya görürse belki sadece kendisinin ve elinde bir kase dondurmayla yatağına yatıp televizyon izlediği fantastik bir dünyaya giderdi.

Tam sınıftaki tüm sesleri geri planda bırakmayı planlarken rahatsız edici bir muhabbetin geçtiğini duydu. Yunho iç çekti, başını kaldırıp dağınık sınıfın diğer tarafına baktı. Böyle saçma bir muhabbet için daha saat çok erkendi.

Öğrenci sırasında oturan Daniel parmaklarıyla sıraya vuruyordu.

"Benim için hiç paran yok mu Jongho? Gecikme bedelimi nasıl ödeyeceğim ha?"

Kısa boylu çocuk başını sallarken Daniel'den kaçmamak için zor duruyordu, kişisel alanı ihlal edildiği için rahatsız olduğu çok belliydi. Parmaklarıyla endişe içinde oynarken göz göze gelmeye cesaret edemediği için bakışlarını yerde tutmaya çalışıyordu.

"Ha-hayır... benim... hi-hiç p-param yok..." diye kekeledi, anksiyetesi tavan yaparken yanağının içini ısırdı.

"Paran yok mu?" Daniel gülmeden önce alay edercesine kıkırdadı. Jongho'yu üniformasının yakasından kavrayarak ileriye doğru ittirdi. Jongho korku içinde donup kalırken kurtulmaya çalıştı, gözle görülür bir şekilde titriyordu. Gözyaşlarına boğulmak üzere olduğu gün gibi belliydi.

"Şu kodumun kekemesine bakın. Düzgünce bir bok söyleyemiyor." Daniel'in elinin Jongho'nun yanağıyla buluşmasının sesi tüm sınıfın içinde yankılanmıştı.

"Demek hiç siktiğimin paran yok ha?" Daniel zavallı çocuğa eziyet çektirmeye devam ederken bir tokat sesi daha duyuldu.

Kimse ona yardım etmek için yeltenmiyordu. Aksine ya tamamen görmezden ve duymazdan geliyorlar ya da bir çeşit komedi tiyatrosu izliyorlarmış gibi gülüyorlardı. Jongho'yu insan değilmiş gibi onu umursamamaları Yunho'nun midesini bulandırıyordu.

Yunho dişlerini sıktı. O çocuk başına gelenleri hak etmek için hiçbir şey yapmamıştı. Aynen, özellikle o kalın kafalar bir bok yapmayacağı için Yunho müdahale edecekti.

Yunho yere doğru baktı, çantasının içini karıştırdı ve eline kitaplarından birini aldı. Nişan aldı ve sınıfın karşı tarafına, tam Daniel'ın kafasının arkasına kitabı fırlattı.

Tüm öğrenciler şok içinde bakarken bazıları eğleniyor gibi görünürken bazılarıysa ilgilendikleri şeyleri bırakıp tamamen şaşkınlık içinde olay yerine bakıyorlardı.

"Kim yaptı lan onu?" diye gürledi Daniel, başını hızla arkaya çevirirken ellerini sımsıkı yumruk yapmıştı. Yunho elini kaldırdı, sırasından kalkıp onlara doğru ilerlerken hiç de korkmuş görünmüyordu.

"Seni piç he-"

"Hey Jongho. Sen de sekinci cilt var mı dostum? Yedinciyi yeni bitirdim." Yunho yerdeki kitabı gösterirken Daniel'ın sözünü yarıda kesti. İlk başta çocuk şaşırmış gibi görünse de anında gözleri parlayarak baktı.

"Se-sekiz mi? O-nu e-evde bıraktım... Ama Yu-Yunho için yarın ge-getiririm. Sö-söz veriyorum!" Jongho heyecanla konuşurken birisi yardımına koştuğu için sevinmişti. Gülümsemesi kocamandı, karşısındaki uzun boylu çocuğa minnettarlığını gösterirken inci beyazı dişleri düm düz gözüküyordu.

Daniel alay edercesine güldü, sert bakışlarla Yunho'ya bakarken onu sertçe ittirdi. "Başka insanların işine mi karışıyorsun lan? Sen ne bok olduğunu sanıyorsun Jeong? İşte şimdi naneyi yedin sen. Arkanı kolla sürtük."

Aslında Yunho direkt eve gidip gece mesaisine gideceği için günün geri kalanında uyumayı planlıyordu. Fakat maalesef planı biraz bozulmak üzereydi.

Daha ne olduğunu anlayamadan Yunho bacağına sertçe bir tekme atıldığını hissetti, dengesi tamamen bozulmuştu. Sırtının kaldırıma tok bir sesle çarptığını duydu. Dudaklarından sessiz bir inleme kaçarken bir şekilde ifadesiz yüzünü korumaya çalıştı.

"Aptalca bir şey yapmaman için seni uyarmıştım Jeong! Aptal bir kekeme için siktiğimin kahramanı olmaya çalışma seni aptal," dedi Daniel tükürürcesine ve elmacıkkemiğine oldukça sert bir yumruk attı. Ardından Seongwu ya da Woojin'den başka bir tekme geldi, kimin attığını göremeyecek kadar dikkati dağılmıştı.

"Hala o geri zekalıyı korumak istiyor musun? Ha? Bana cevap ver! Kendi işine bakmazsan böyle gününü görürsün işte!" Bir tekme daha bu sefer Yunho'nın sol yanına, tam kaburgalarına gelmişti. Bir saniyeleğine tüm havanın ciğerlerine sıkıştığını hissettiğine yemin edebilirdi.

Yunho hafifçe inledi.

"O kadar da güçlü değilmiş–" Daniel'in sözleri bir sesle bölündü. Yunho'nun zihninden zorla silmeye çalıştığı o tanıdık sesle.

"Onu bırakın sizi sikik bok kafalılar."

Yunho'nun gözleri kocaman oldu. O sesi duymayalı çok uzun zaman olmuştu. Çok, çok uzun zaman.

Yine de kulaklarının beynine ilettiği o sese inanmak istemiyordu.

Elbette onun düşündüğü kişi olduğunu biliyordu. Tanıdığı başka hiç kimse 'hakaret' olarak (tabii hakaret denirse, bulunduğu duruma rağmen Yunho oldukça komik bulmuştu) o tarz kelimeler kullanmazdı.

O kişinin düşündüğü kişi olduğunu anlamanın tek bir yolu vardı. Yunho başını sesin geldiği tarafa doğru çevirmek zorundaydı.

Ve boynundaki acı ve ağrıya rağmen tam olarak aynı şeyi yaptı.

Uzun zamandır görmekten kaçındığı kişi, Yunho'nun hatalarıyla içine sıçtığı geçmişini hatırlatan o kişiydi.

Song Mingi.


Yazar notu: bu ficteki Woojin, eski Wanna one üyesi Park Woojin'dir.

❋❋❋

Herkese selaamm 🙋🏻‍♀️

İlk Yungi çevirimle geldim bu sefer 🤩
Yungi fic bulmak o kadar zor ki o yüzden bunu çevirebildiğim için mutluyum gsksjs

Okuyup oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. İyi okumalar 🌸

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top