7

🎼Madrigal, Ne Zamandır Sendeyim

OKAN

Gece kulübünün neon ışıkları altında sallanan bedenini izliyordum. Kısa kestirdiği sarı saçları ancak başını eğdiğinde omuzlarına ulaşıyordu ve yanında yer almadığım için umursamaz bir öfkeyle tavana baktığı zamanlarda ensesine değiyordu. Pür dikkat incelediğimi anlamış gibi bar taburelerinin sıralandığı bölüme aniden döndü. Dirseğimi ahşap masaya yaslayıp alnımı sıvazlarken ona usulca sırt çevirdim.

Yanımdaki yüksek tabureye oturmak için omzumdan destek aldı. Parmaklarımı tıkırdatmaya devam edip, onunla ilgilenmeme çabam karşısında ayağını sertçe bacağıma vurdu. "Gittin sanmıştım."

Gözlerimi çevirmemeye direnirken limonlu sodamı kendime doğru çektim. "Aylardır görüşmüyoruz ve beni bir gece kulübüne çağırıyorsun."

Kulağıma yaklaştığında, "Daha romantik bir yerde buluşmamızı mı isterdin?" diye sordu.

Nefesiyle kalp atışlarım hızlandığında sertçe yutkundum. Evet, sadece şaka yapıyordu. Sadece komik olmayan soğuk şakalarından biri daha. "Romantik yerlerle işin olmadığını biliyorum."

"Ben de ne kadar sıkıcı bir öğretmen olduğunu," dedi uzaklaştığında. "Okul nasıl gidiyor? Küçük öğrencilerine alışabildin mi?"

"Bunları daha sessiz bir yerde konuşamaz mıydık?"

Kaşlarını havaya kaldırıp başını sağa sola salladı. "Beni taşımayacaksan olmaz. Hem susadım, hem yorgunum." Uzun masanın arkasında, bizden uzak bir köşede birileriyle sohbet eden barmene el kaldırdı.

"Taşırdım."

"Ne?" dedi kulağını ağzıma doğru yaklaştırdığında. "Hiç değilse burada biraz yüksek sesle konuş, seni duyamıyorum."

Bana yakın olan yüzüne döndüğümde, "Diyorum ki Yaren," diye fısıldadım. Masada belli belirsiz dövmeli bileklerin varlığını hissettiğimdeyse geri çekildim. "Siparişini vermek istersen barmen geldi."

"Aynısından."

Yani bir tekila istedi. Bir tane daha. Gecenin sonunda kaç tekila olacağını bilemediğimden sodamın geri kalanını stresle yudumladım.

"Gözlüklerine geri dönmüşsün." Elini gülerek omzuma çarptırdı. "Tatlı bir İngilizce öğretmeni gibi görünüyorsun."

Dirseklerimi masaya yaslayarak ona tepeden tırnağa baktım. Rengini biraz daha açtırdığı kısa sarı saçları, kolsuz bluzu ve siyah uzun çizmeleri tıpkı sosyal medya hesaplarından takip ettiğim gibiydi. "Sen de havalı bir İngilizce öğretmeni olmaktan son anda vazgeçmiş gibi görünüyorsun."

Suratını buruşturduğunda elini havada salladı. "Dersi kıyafetlerim anlatmayacağına göre muhtemelen çocuklar benden nefret ederdi."

"Tercümanlıktan da yakınıyorsun."

"Tamam, bunda da haklıymışsın." Limonlardan birine uzandığında yeniden bana baktı. "Yoksa üniversitede seninle aynı bölümü okumadığım için bana hâlâ kızgın mısın?"

"Yok artık," dedim gülerek. "Aradan altı yıl geçti." Ve benim, seninle ilgili hiçbir düşüncem değişmedi.

"Farklı şehirlerde yaşamak zorunda kaldığımız altı yıl."

Konu nihayet bize gelince vücudumu komple Yaren'e döndürdüm. "Ama tatillerde görüştük, yani aslında hiçbir zaman o kadar da uzak kalmadık." Ona, aramızdaki büyünün bir an olsun bozulmadığını hatırlatmaya çalışıyordum sanki.

"Biliyorum biliyorum," dedi kıkırdayarak. "Yalnız tatillerde değil, sınavlarımız iyi geçtiğinde de tam ortadaki şehirde buluşurduk. Unuttun mu?"

Rahatlayarak gülümsedim. "Öyle yapardık."

"Peki şimdi neden yanıma geldin? Artık sınavlar falan da kalmadı, hayatımız dümdüz."

Söyleyecek bir şey bulamadığımda oyalanmak maksadıyla dışı buğuyla kaplı bardağıma yöneldim. "Hafta sonları var, bizim için çok önemli."

"Haklısınız, öğretmen bey."

Gözlüklerimi çıkarıp burun kemerimi sıktım. Suratımın bebek gibi olduğu söylendiği için okulda gözlük takıp biraz büyük görünmeye çalışıyordum. Buraya gelirken de aynı düşünceye sahiptim ama galiba hata etmiştim.

"Bence yeter," dedim önündeki bardağı iteklediğimde. "Saymadığımı zannetme."

"Henüz ikinci."

"Çabuk sarhoş oluyorsun."

"Ah," diye inledi. "Doğum günümü unut, o gün gerçekten saçmalamıştım."

"Bence saçmalamanın tam zamanıydı. Uyuyakaldığın için bütün gıcık arkadaşların gitmişti."

"Bir şey diyeyim mi," dedi parmağını yüzüme sallayarak. "Yine haklısın."

Ama ben, her zaman olduğu gibi yanında kalmıştım. Henüz kısaltmadığın saçlarını okşamış ve hatırladığım mırıltılarına göre belki de güzel rüyalar görmeni sağlamıştım. O gece uyanıkken en güzel rüyamı yaşamıştım.

Biri yüksek sesle, "Okan!" dediğinde ikimiz de arkamıza döndük.

"Burcu," diye mırıldandım.

Boynuma hafifçe ama özlemle sarıldı. "Nerelerdesin bunca zamandır? Okuldan sonra hiç görüşmesek de sana vefasız demeyeceğim çünkü okuldayken de aynıydın."

"Hadi ya, öyle mi yaparmış?"

İkimiz de Yaren'e döndük, tatsız bakışlarıyla ayılmaya çalışıyordu. Burcu ona zıt olan samimi bir kahkahayla, "Bana hariç!" dedi. Hemen ardından yoğun makyajlı gözlerini tekrardan benimkilere çevirdi. "Bende bir değişiklik fark ettin mi?"

Geriye gidip kendi etrafında bir tur döndüğünde vücuduna bakmak yerine suratına odaklandım. "Eskisinden daha sağlıklı görünüyorsun."

"Senin tariflerinle kilo aldım! Eh, hem biraz da büyüdüm sonuçta mezun olalı iki sene oluyor." Elini omzuma yerleştirip başını yana eğdi. "Gerçekten özlemişim, buldum mu bırakmam. Buradan sonra bir yerlere gidip sohbet edelim."

Kalabalığın uğultusuna rağmen Yaren'in hızlı soluklarını ayırt edebiliyordum. İçimi bir heyecan dalgası kaplarken sessizce öksürdüm. "Kusura bakma, bu gece arkadaşımla birlikteyim."

"Hım, anladım." Yaren'e bakan yüz kızdan doksanının yaptığı gibi onu keyifsizce süzdü. "Sanırım sarhoş arkadaşına gözcülük yapman gerekiyor."

Yaren, "Aslında öyle değil," dediğinde kalkmaya yeltendi. Avcumu dizine yaslasam da durduramadım. "Müsaade edersen bizim eğlenmemiz gerekiyor."

Burcu alınganlıkla kalbini tuttu. "Benim yüzümden mi? Hiç de bile, henüz yanınıza gelmeden önce de sıkıcı sıkıcı otuyordunuz."

"Yanılmışsın. Sadece dans etmeden önce biraz enerji topluyorduk."

"Dans etmeden mi?" Sorum ağzımdan henüz çıkmıştı ki Yaren elimi tutup beni kalabalık alana sürükledi.

Burcu arkamdan telefon işareti yaptığında nasıl bir cevap vereceğimi bilemedim. Yaren'le birbirimizin arkadaş çevresine karışmazdık ama onun Burcu'dan haz etmediğini gördükten sonra elimden pek de bir şey gelmezdi. Kalbim tarafından yönetildiğim doğrudur.

Eşlik edemeyeceğim enerjide bir yabancı müzik kulaklarımı sağır ederken Yaren bana dönerek kollarını havaya kaldırdı. Dans etmekten sayılır mıydı bilmiyordum ama başımı salladım. Tavırlarıma kahkaha atınca da utançla saçlarımı karıştırdım.

"Sen de biraz kıvırtsana!"

"Bana henüz o güncelleme gelmedi!"

"Ama çok kolay, bak böyle!"

Beli kıvrıldığında dudaklarımı yaladım. Bakışlarımı çevirsem de başka beller görecektim. Bu yüzden boğazımı temizleyerek, en güzel olanını izlemeye devam ettim.

"Böyle tadı çıkmıyor!" diye yakındı kolumu çekiştirerek.

"Ben senin rahatça dans etmeni sağlayacağım! Sen devam et!"

Yaren omuz silkerek bana sırtını döndü. Kalabalıkların içinde ister istemez ilerliyor ya da sağa sola sapıyordunuz. Yaren'i daha korunaklı bir köşeye çekmem zor olsa da imkânsız değildi. Kollarımı belli belirsiz etrafına siper ederek yabancıların ona değmesine engel olmaya çalıştım.

Bir süre sonra kafasını çevirerek, "Her şey yolunda mı!" diye seslendi.

Gözlerim tetikteyken kulağına eğildim. "Merak etme, iyi gidiyor! Sen özgürce eğlenmene bak!"

"Hareketlerimi kısıtlıyorsun!"

Yapacak bir şey yoktu, omuz silktim. "Birilerinin sana temas etmesini önlüyorum!"

Boğazı ritmik bir kahkahayla hareket etti. "Sen epey temas ediyorsun ama!"

Bakışlarımı indirdiğimde karnımı Yaren'in sırtına bastırdığımı fark ettim. Gözlerimi irileştirip geriye gittiğimde iki adımda arkamdaki duvara çarptım. Yaren de bana yaslandığından hafifçe sendeledi. Ve daha da kötüsü kalabalık boşluktan istifade üstümüze yığılınca duvarla Yaren arasında sıkışıp kaldım.

Başımı eğdiğimde burnumun ucu saçlarına değiyordu. Derin bir nefes çektiğimde gözlerim istemsizce kapandı. Aramızda yaşanan iyi, kötü, zorlu her süreci unutturan bir anın içindeydim ve buradan bir santim uzaklaşmak istemiyordum.

O da dans etmeyi bırakmıştı.

Tam da şu anda, rengarenk ışıkların altında hareket etmeyen yalnızca ikimizsek, aynı şeyleri düşünüyor olabilir miydik? Benim gibi kendini müzik yerine anılara bırakması mümkün müydü?

"Okan."

Uzunca, "Yaren," diye mırıldandım gözlerim kapalıyken.

"Bir şey söylemem gerekiyor."

Birbirimize o kadar yakındık ki sese rağmen fısıltısını duyabiliyordum. Açmadığım gözlerim, surat ifadesini hayal ettikçe bile beni gülümsetiyordu. "İki şey söyle, üç şey söyle, çok şey söyle Yaren." Konuş Yaren'im, ben seni hep dinlerim.

"Midem bulanıyor, galiba kusacağım."

Omuzlarını tutarak belden yukarısını kendime çevirdim. Bakışlarını kısıp yanaklarını şişirdiğini gördüğümde hemen ellerine yöneldim. Kalabalığın içinden zorlukla sıyrılmaya çalıştık.

"İğrenç, çok iğrenç!"

"Sakin ol," dedim elini sıkarken. "İğrenç falan değil, mideni rahatlatman için gerekli."

Işıklı koridorda ilerlerken beni durdurmaya çalıştı. "Hava alalım. Lütfen, sadece temiz hava."

İstediği şeye karşı koymam mümkünmüş gibi bir de soruyordu. "Sana iyi geleceğine eminsen hemen çıkalım."

Başını sallayarak onayladığında yönümüzü değiştirdik. Hava almaya benim de ihtiyacım vardı. Ayrıca ışıklar, yüzündeki rengi ayırt etmemi zorlaştırıyordu. Bir şeyler yolunda gitmediğinde teni solgunlaşırdı ve benim bunu acilen kontrol etmem lazımdı.

Ödemeyi yapıp yoğun kabalıktan açık havaya çıktığınızda yaptığınız ilk şey derin bir nefes alıp rahatlamak olurdu. Ben de Yaren'e bakıp rahatlamaya çalıştım.

Ellerimiz kenetli bir şekilde durmaya devam ederken diğer eli de omzuna çaprazlama astığı küçük çantasını kavrıyordu. Gözleri kapalı, soluğu sıktı. Onu bölmemek adına nasıl olduğunu sormadım.

"Bir daha aç karnına içmeyeceğim."

"Tok karnına da içme," diye bir öneride bulundum.

Omzunu silkerken sokağa üstünkörü baktı. "Nadiren oluyor."

"Nadiren bile olmasın."

"Hiç değişmiyorsun Okan," dedi hafif gülerek. Ardından gözleri ellerimize kaydı. Bak işte görüyorsun ya, hiç değişmiyorum.

Önce hangimiz bıraktık bilmiyorum, belki de aynı anda. Bu anı unutturmak için, "Biraz daha iyi misin?" diye sordum.

"Kendimdeyim, toparlandım. Şimdi bir taksi bulursam hayat daha da güzelleşecek. Eşlik etmek istersen durağa kadar yürüyelim mi?"

"İstemez olur muyum," dedim adım attığımızda. "Ama durağa değil, otoparka."

"Oyunbozan," diye mırıldandı. "Gün hemen bitsin istiyorsun yani."

"Aksine, seni upuzun yollardan eve güvenle götürmek istiyorum. Bir şehir turuna dersin?"

"Sahil boyu!" dedi çığlık atarak.

"Sahil boyu," diye onayladım gülerek.

Kapalı otoparkta arabayı bulduğumuzda Yaren yolcu koltuğuna geçtikten sonra çantasını arka koltuğa atıp rahatlamak için ayakkabılarının fermuarını indirdi. Alışkın olduğu arabamı seviyordu ve ben de onunla bir yerlere gitmeye bayılıyordum. Önce okul, sonra iş hayatı derken ister istemez uzak kaldığımız olmuştu ama bir araya geldiğimizde de açığı kapatıyorduk.

İyi anlaşan iki arkadaş olarak.

"Süslenmen bittiyse aynayı düzeltebilir miyim?"

"Hıhı," diye mırıldandı saçlarını parmaklarıyla tararken.

O kadar geçiştirmeli bir hıhı demişti ki asla hazır olmadığını anlayabiliyordum. Dirseğimi direksiyona yaslayıp başımı da avcuma dayayıp onu izledim. Mide bulantısını atlatması bundan sonra dinlenmek değil, güne yeniden başlamak anlamına geliyordu.

"Okan? Sana diyorum."

"Ne? Ne diyorsun?"

"Artık bu rujlardan sürüyorum. Kırmızı ve kahverengi yakışmıyor demiştin ya."

Parmaklarının arasındaki küçük kutuya dalgınca baktım. "Ben mi yakışmıyor demişim? Hayatta öyle bir şey demem."

İmayla derin bir nefes aldı. "Pembe tonları da dene demiştin."

"Öncekiler için kötü bir şey dememişim ki, sadece denemeni önermişim."

"Tamam denedim işte."

"Gel bakayım."

Reflekse birbirimize yaklaştık. O kadar ani olmuştu ki alnımız temas etmek üzereyken kalakaldık. Yıllardır yaşadığımız türlü durumların hiçbirinde bu kadar burun buruna geldiğimiz bir an olmamıştı. Zirveydi. Uçtu. Doruklardaydı.

"Ver bakayım demem gerekiyordu." Özür diler gibi çıkan sesim fısıltılıydı.

"Ruju uzatmam gerekiyordu."

Yaren'in ne hissettiğini anlamak için gözlerine baksam da onun gözleri dudaklarıma kenetlenmişti, bana bu tek cümleyi kurarken bile. Ağzı donup kalmış, daha da önemlisi bu noktada kalmayı seçmiş gibiydi.

Benden hamle bir hamle beklediğini anladığımda birkaç santim daha yaklaştım ve gözlerimi kapattım.

Gözlerimi açık tutabilmem mümkün değildi.

Dudaklarım, dudaklarına yapışmış kalırken hafifçe hareket eden oydu. Benimle öpüşmek istiyordu. Delirecektim. Hayatım boyunca âşık olduğum tek kız, benimle tutkulu bir şekilde öpüşmek istiyordu.

Birkaç saniye sonra dudaklarımdan yavaşça uzaklaştığında gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim. Bitmiş miydi? Pişman mı olmuştu? Çarparak kapattığı bir kapı sesi duyamayınca gözlerimi açtım ve onu utançla geriye yaslanmış bir halde buldum.

"Özür dilerim. Aptalım. Sarışın olanından. Bu imayı normalde hiç sevmem ama şimdi bana uygun. Gidelim. Tamam mı? Şimdi hemen gidelim. Denize sür. Yüzüme de öyle bakma. Lütfen."

"Pekâ-"

"Hayır hayır, konuşma." Ellerini çıplak kollarına sarmalayarak büzüştü. "Rica ediyorum, sus. Sesin bana şu an çok..."

"Tahrik edici mi geliyor?" diye sordum boş bulunarak.

Cevap vermeyerek sessiz kalmayı tercih etti. Halbuki eğlencesine söylemiştim ama galiba haklıydım. Bu yüzden ben de artık iki misli utanıyordum.

Bir kez daha konuşmadan arabayı çalıştırdım. Birkaç sokak sonra sahile çıkmıştık ama ikimiz de pencereleri açmamıştık. O kadar mutlu ve bir o kadar da şaşkındım ki ne yapacağımı bilmiyordum.

"Yaren bak-"

"Şşş."

Dudaklarımı içime çekerek bir şey demedim. Suçu kendine atıyordu ama dudaklarını yaklaştıran bendim. Gerçi geriye kaçmamış ya da beni iteklememişti. Aslında bunu yapmayı istediği için kızıyordu, bense isteme ihtimaline bile eriyordum.

"Bence sen şey yap," dedi parmaklarını dışarıya doğru sallarken. "Müsait bir yerde dur, limanda yürüyelim. Hava alırız. İyi gelir."

"Nasıl istersen."

Arabayı sahilin karşısında uygun bir noktada durdurdum. Seyrek de olsa tıpkı bizimki gibi park halinde duran başka arabalar da vardı. Eminim ki öylece içeride oturansa sadece ikimizdik.

"Ne söyleyeceğimi bilmiyorum." Parmaklarıyla oynamaya başladı. "Öyle bir şey yapma niyetinde değildim."

"Bunu kendine yıkma." Yüzüme ilk kez öfkeyle döndüğünde ağzıma fermuar çektiğimi belirten bir işaret yaptım. Galiba sesim onu hâlâ tahrik ediyordu.

"Ben konuşurken lütfen sadece evet ya da hayır de. Henüz ellerimin titremesi geçmiş değil."

Bu konunun çabucak kapanmayacağını anladığımda gözlüğümü çıkarıp ön cama kadar itekledim. "Tamam, anlaştık. Yani evet."

Dudaklarını ısırdığında kısa, sarı saçlarının ardına saklanmaya çalıştı. Nefesinde titrek bir tını vardı. Yaren'e etimle kemiğimle inanıyordum, yersiz utancı henüz geçmiş değildi.

"Biz arkadaşız, öyle bir şeyi asla düşünmem. Biliyorsun."

Başımı salladım. "Evet." Artık o kadar emin olamasam da.

"İçtiğimi gördün değil, mi? Galiba sarhoşum." Elinin tersini alnına yasladı. "Dünya dönüyor."

Hadi canım... "Evet, evet."

"Sana rujumu gösteriyordum." Aniden bana döndüğünde güçlü durmaya çalıştı. "Çünkü merak etmiştin."

"Evet."

"Ama.. Ama kutusundan bakmak istiyordun."

"Hayır," dedim gözlerine dalarken. "Şey, tabii ki evet."

Bana bakmaya devam ederken gözlerini kırpıştırdı. "Evet mi hayır mı? Sadece birini seçmek zorundansın."

Kulaklarıma dek kızardığımı hissederken dişlerimi sıkarak başımı sağa sola salladım. "Ben o an sadece seni öpmek istedim."

İtirafımdan sonra kısa, kırıcı bir konuşma yapacağını zannederken Yaren üstüme atıldı. Kollarını boynuma doladığında direksiyonu sertçe sıktım. Ellerimi beline yerleştirmek şu an için tek hayalimdi ama kontrolü ne kadar sağlayabileceğimden emin değildim.

"Ben de seni öpmek istiyordum," dedi. "Sadece o an değil, uzun zamandır."

Onun cephesinden de bir itiraf geldiğinde öpüşlerine açlıkla karşılık verdim. Elimden birini beline yerleştirdiğimde diğerini de tavana uzatarak destek aldım ve bizi arka koltuklara doğru kaydırdım. Hamlem sebebiyle tişörtüm sıyrılınca açığa çıkan tenime dokundu. Aklımı kaybediyorum sandım.

Bacaklarını bükerek kucağıma oturduğunda dudağımı ısırdı. Hırçındı ama benim bundan haberim bile yoktu. Onu daha yakından tanımak ister gibi tadına baktım. Baktıkça daha çok acıktım. Gittikçe hızlandım.

"Okan," diye mırıldandığında gözlerimi açtım.

Hangi ara yapmıştım bilmiyorum, Yaren'i cama yaslamış ve üzerine kapanmıştım. "Affedersin," dedim uzaklaştığımda. Sadece birkaç santim. "Ben galiba kendimi kaybettim ya da ben aslında çoktan öldüm."

"Ben melek falan değilim," dedi güldüğünde.

"Belki de son dileğimsin."

Gözlerimin içine odaklanarak doğrulduğunda beni de geriye kaydırdı. Bacaklarıma kaçamak bir bakış attığını fark edince onu tekrardan kucağıma çektim.

"Biz şimdi çok çok yakın iki arkadaş mı olduk?"

"Ne," diye fısıldadım dehşetle.

Minik bir kahkaha attı. "Şaka yaptım şaka."

"Bir daha olmasın."

"Olursa ne yaparsın?"

Eğilip dudağını bir kez daha öptüm. "Bir sonrakine azıcık ısırırım."

Boynuma sarıldığında parmaklarıyla saçlarımı okşadı. "İnanmakta zorlanıyorum, Okan. Senle ben, bunca zaman sonra, bu şekilde. Daha doğrusu yaptığım onca şeyin üstüne."

Kısık sesle konuşurken bir çeşit iç dökme anı yaşadığını anlamadığımdan bölmedim. Onu biraz daha sıkı sarmalayarak sessizce dinlemeye devam ettim.

"Sana büyüyemediğin için kızdım ama ben senden bile daha yavaş büyüdüm." Kucağımda ne kadar ufak kaldığını fark ettiğinde utançla tebessüm etti. "Ya da hâlâ tam olarak büyümüş sayılmam. Beni ilk saçmaladığımda bırakmalıydın, bak o zaman sana nasıl âşık oluyordum. Böyleyim işte, aptal ve değişik."

"Güzelsin de."

"Güzel, aptal, değişik," diyerek tekrarladı parmaklarıyla sayarken. "Sen aynı kalmayı nasıl başardın ki, benden nefret ettiğin bir zaman bile olmadı mı?"

"Sana kızdım ama senden nefret etmedim. İnsan ilk aşkından nasıl nefret edebilir ki?" Gözlerinin altını silerken burnunu çekti. "Hayır, hayır. Böyle yapma," diye mırıldanırken yüzünü göğsüme yasladım çünkü ben de her an ağlayabilirdim. Gözyaşlarımı saklayarak değil, dizlerimin üstüne çökerek.

"Makyajım bozulmuş mu?"

Duygusallıktan erken terfi etmesine gülerken başımı eğip inceledim. Elimin tersini alnından yanağına, yanağından çenesine dek sürükledim. Yaren de boğazımdaki çıkıntıya aynı uysallıkla dokunuyordu ve birbirimize dalıp gidiyorduk. "Bu ilişkimizin ilk testiyse, her halükarda güzel olduğunu söyleyerek geçiyorum."

"Hayır, sana artık eskisinden daha güzel görünmeye çalışıyorum."

"Hadi ya, öyle mi yaparmış benim sevgilim?"

"Sevgilim mi?" Her ne kadar birbirimizi öpsek de bir ilişki teklifi etmediğimi hatırladım. Yaren ise şimdi ne olduğumuza değil, hep ne olduğuna odaklanarak, "Başka neyinim söylesene," dedi.

İlk beklentim, ilk hayal kırıklığım. Kalbimi eşsizce çarptıran, öldürücü darbeyi vuran. Âşık olduğum, nefret etmeyi deneyemediğim. Kırık yanım, kanlı yara bandım. Başımı iyice eğip, dudaklarımı göğsünün üstüne, kalbinin yuvasına bastırdım.

"Her şeyim."

🌗

Altı yıl nasıl dayandılar ben de bilmiyorum 😸

Yarın son kez, Devran'ın anlatımında görüşmek üzere..

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top