6

🎼Anıl Emre Daldal, B

BERKAY

Defne moda tasarımı bölümünü kazanmadan önce de etekler, kazaklar, elbiseler tasarlamayı severdi. Ama ilk diktiği sökükler benim kıyafetlerimdeki bozulmalardı. Kendimi o kadar umursamazdım ki ve bazen de ailem tarafından o kadar görünmez olurdum ki bir kere okul hırkamdaki yırtığı fark etmemiştim. Defne artık ne zaman gördüyse, bir gün okula iğne iplik kutusuyla gelmişti.

İnat edip üstümden çıkarmadığımda siniri bozulmuştu. Çok istiyorsa hırka üstümdeyken tamir etmesini söylemiştim ve çatık kaşlarla işe koyulmuştu. Aslında benden uzağa gitmemesi için öyle yapmıştım. Bir kız tarafından ilk kez önemsendiğim için onu birkaç dakikalığına bile gözümün önünden ayırmak istememiştim.

Sonra da onu kaybetmiştim.

Defne ile bir döngüye girmiştik: Kazan, kaybet. Üz, güldür. Af dile, hataları tekrarla. Böyle zamanlarda ailem tarafından görünmez olmamın nedenini anlıyordum. Sanırım ben, biri bana derinden baksa bile kıymetini bilmeyeyim diye körleşiyordum. Birilerini, bana bakmadığı için suçlarken gözlerini açmayan da yine ben oluyordum.

Sonra hayata onunla bakmayı öğrendim.

Her şeye rağmen Defne'yle birlikte büyüdük. Bana ayrılacağı kadar kırıldığında, bir daha asla diye düşünmüştüm. Bir daha asla biri beni bu kadar çok sevmeyecek. Bu yüzden bize iki yıl önce tekrardan konuşma fırsatı verildiğinde, imkânsız olmayacağına inanmaya başlar başlamaz şansımı iyi kullanmaya gayret etmiştim.

İşe yaramıştı.

On ikinci sınıfın ilk gününden itibaren tekrar birlikteydik. Hiç saçmalamadım diyemem, Defne'yi üzmediğimeyse bir o kadar eminim. Çünkü bana demişti ki, nasıl bir şey olduğunu sayende biliyorum. Seni ikinci kez terk etmek zor olmaz. Bana bir zamandır kızgın olduğu için bu uyarıyı dikkate almıştım. Bu uyarıyı hak ettiğim gerçeğini hiç atlatamamıştım.

Şimdi, paylaştığı bir diğer fotoğrafa bakarken her ayrıntıyı inceleyebilmek için ağacın gölgesine sığındım. Dağınık yatağında kumaş parçaları, makaslar ve çizim sayfaları vardı. Tasarımlarını yapım aşamasındayken yayınlamaktan hoşlanırdı. Bu kez müzik, yoğun olmam sebebiyle buluşamadığımız için mesaj verir gibi yine bana gel diye başlıyor ve arkada tekrarlanan cümleler bizi hatırlatıyordu.

"Berkay'ım, bir bak bakayım buraya."

Ses karşıdan gelse de sanki arkamdaki duvardan fısıldanmış gibi irkilerek telefonu hızla kapattım. Yolun karşısına geçerken de cebime iyice yerleştirmeyi ihmal etmedim.

"Yavaş oğlum, o kadar acelesi yok. Öğle tatilindesin hem."

"Sorun değil Serhat Amca, bir şey mi oldu?"

Utana sıkıla yüzünü kaşıdı. "Bizim kızın yine bilgisayarı bozulmuş da, bir göz atsan masraftan kurtuluruz."

Başımı dik tuttuğum için boğazım epey açıktaydı, bu yüzden yutkunmamaya çalıştım. "Defne'nin mi yani?"

"O tabii ya, başka kim olacak? Ablasının işi başından aşkın, yok onun bilgisayarı."

"Belki kardeşlerininkidir diye düşündüm Serhat amca, o yüzden sordum."

"Onların da yok, ufaklar daha. Bir Defne'nin var, o da bozup duruyor. Daha geçen yaptın biliyorum ama..."

"Okul için kullandığı programlar biraz ağır, ondan kaldırmıyordur. Dükkana getirip kurcalarım biraz daha."

Kaşlarını onaylamaz bir tavırla havaya kaldırdı. "Katlanan bilgisayar değil, masada duran bozulmuş."

"Masaüstü," diye mırıldandım kendi kendime. "Buraya taşımak zor olur."

"Yahu neden taşıyalım? Bize gelir bakarsın sen durumuna."

Ah be Defne... Ailesiyle tanışma aşamalarında o kadar başarısız olmuştuk ki, kendimi en sonunda babasının arıtma sistemleri satan dükkanında çırak olarak bulmuştum. Yazları bizzat gelmem, okulun açık olduğu zamanlardaysa derslerimin az olduğu günler ve hafta sonu uğramam şeklinde kararlaştırmıştık.

"Niye dondun kaldın öyle, bozulunca yapılmıyor mu onlar?"

"Biraz... uğraştırabilir," dedim dalgınlıkla.

Saatine bakarak koltuğundan kalkınca, heybeti karşısında ona yer açmak için ben de geriye kaydım. Babacan bir adamdı ama kızıyla ilişkim olduğunu öğrenirse beni de günahımdan nasıl arındırırdı, düşünmek bile istemiyordum.

"Konu bilgisayar tamiri olunca kendine gözün kapalı güvenirdin, bizim dükkandaki hurdaları bile sen adam ettin. Bugün ilk kez tereddüt ettiğini gördüm. Demek gerçekten de zor iş." Eli cebine gider gibi olsa da tekrar saatine baktı. "O zaman Defne'ye haber vereyim ben, yapılmıyormuş diyeyim. Gidip yenisine bakınalım."

Kredi kartı borcu hesabı yapar gibi kapıdan çıkıyordu ki, "Serhat amca!" diye seslendim. "Bayağı pahalıdır şimdi."

"Deme ya."

"Dedim bile." Çeviklikle önüne geçtim. "Ben en kötü ihtimali düşündüğüm için kararsız kaldım ama bakmadan kesin bir şey söyleyemem. Seni de boş yere borca sokmayalım şimdi."

Beni büyük bir iştahla dinlediği için her kelimemde başımı sallamıştı. "Doğru diyorsun, sen akıllısın bir yolunu bulursun. Ustalar sipariş götürmeye gittiler, onlar gelince biz de çıkarız artık. Arıyorum Defne'yi, birazdan geliriz diyeyim de sevinsin."

Gülümsedim. "Daha dün görüştük hâlbuki, börek getirmişti hani kahvaltıya."

Yüzüme, duyduklarını anlamaya çalışır gibi baktı. "Bilgisayarı yapılacağı için sevinecek diyorum, oğlum."

"Aynen Serhat amca yaparım ben."

Bir şey söylemeden dükkandan çıkınca aptallığım yüzünden yumruklarımı sıktım. Defne de ben de beni zor duruma sokmak için elimizden geleni yapıyorduk. Bilgisayarı neden bozduğunu biliyordum. Sürekli çökmesiyle, format atmamı gerektirmesiyle, usb bellek istemesiyle aynı sebeptendi. Babası benim varlığımı bilmeden önce buluşması daha kolaydı, şimdi mahalle içinde liseli arkadaşlar gibi hâl hatır sormaktan öteye geçemiyordu diyaloglarımız.

Bilgisayarı yapamayacağımı söylemem, Defne'nin davetini reddetmem anlamına gelecekti. Yüzdüğüm sular yeterince tehlikeliyken bir de bunu göze alamazdım. Mecburen ne zamandır istediği gibi bugün onların evine misafir olacaktım.

Ustalar dükkana gelince biz de arabaya bindik. Heyecandan vücudum titriyordu ama bu fiziki tepkileri yok sayıp, Serhat amcayla ettiğimiz sohbete odaklanmaya çalıştım. Neyse ki ev, dükkana çok uzak değildi de her dediğini onaylayan bir fikirsiz gibi görünmem fazla sürmemişti.

Arabadan indiğimizde Serhat amcanın kısmen arkasından yürümeye çalıştım çünkü Defne bizi kapıda karşılamıştı. Daha o andan kasılıp kalmıştım. Gülümsemesinden gözlerimi alabildiğimde, hiçbir mağazada bulamayacağınız özel dikim askılı bluzu ve sonradan şekiller eklediği kot pantolonunun ne kadar yakıştığını fark edebildim.

"Bak sana söz verdiğim kişiyi getirdim."

"İyi yapmışsın baba, ayrıca sağ ol Berkay. Liseden beri teknoloji senin sayende ayakta."

"Ne demek," dedim sessizce. Benim için tuttuğu kapıdan içeri girerken ateşli bir şekilde göz kırptı, dudaklarımı hızla yaladım.

"Ay, kimler gelmiş! Hoş geldiniz, sefa getirdiniz. Nasılsın Berkaycığım?"

"İyiyim Sevgi teyze, siz?"

"Ben de canım, geç otur şöyle. Çocuklar toplayın oyuncakları bakın misafirimiz var."

"Aa Berkay abi, biz Berkay abiyle oyun oynadık telefondan. Aynı takımda olduğumuz için o gün herkesi yenmiştik, değil mi Berkay Abi?"

Sesler birbirine karışırken, "Evet," demeye çalıştım.

"O zaman benimle de evcilik oynasın."

"Olmaz kızım, dur oğlum," diyerek araya girdi Serhat amca. "Berkay abiniz Defne ablanızın bilgisayarını tamir etmeye geldi."

"Yine mi ya."

Sevgi teyze bir kahkaha patlatınca ben kulaklarımda utangaç bir yanma hissettim. "Burak biraz haklı gibi ama ben de pek anlamıyorum teknolojiden, o yüzden bir bildikleri vardır diyorum."

"Ben de haklı mıyım, anne? Evcilik oynasın demiştim."

Sevgi teyze, hepimizi ortak bir konuda gülümsetmeyi başaran Begüm'ü kucağına çekti. "Sen hepimizden daha çok haklısın kızım ama önce iş, sonra oyun. Değil mi Berkay abisi?"

"Öyle, öyledir herhalde."

Hiç oturmayan Defne dikkat etmek için elleri çırptığında, "Biz artık odama gidelim de bir an önce bilgisayarımı tamir etsin," dedi.

Ortama, Begüm'ün bile laf almadığı bir sessizlik çöktü. Bunun sebebi, Defne'nin anne ve babasının kısa bir an bakışmasıydı.

"Doğru söylüyor, Berkay'ın da çok zamanını almayalım."

Serhat amca konuyu geciktirmek ister gibi, "Önce bir çay içelim," diyerek araya girdi. Şu anda Defne'ye bakan o olduğu için ben başımı çeviremiyordum ama anladığım kadarıyla kız arkadaşım bu duruma biraz alınmıştı.

Defne'yi artık pek göremedim, mutfaktan neredeyse sadece servis yapmak için çıkıyordu. Bu esnada, henüz altı yaşında olan Begüm de bana plastik fincanlarla kendine göre daha güzel çaylar getiriyordu. Diğer yanımdaysa henüz yedinci sınıf öğrencisi olan Burak vardı, babası konuşmadığı anlarda beni dürtüp telefonundan oyunlarla ilgili bir şeyler gösteriyordu.

"Ne iyi oldu seni evimizde ağırlamak. Lisenin dört senesini de Defne'yle beraber okudunuz ve çoğu arkadaşlıklara kıyasla bağlarınızı hiç koparmadınız."

"Berkay'ım iyidir iyi."

Serhat amca bunu basitçe dile getirmiş olsa da benim göğsüm gururla kabarmıştı. "Defne de iyi bir arkadaş."

"Ama bazı konularda gerçekten de kadere şaşıp kalıyorum," diyerek tekrar konuştu Sevgi teyze. "Baksana hayatım olaya. Defne üniversiteyi ilk senede kazanamamıştı, Berkay da kazanamadı." Aslında kızınız kazanamadı diye ben de gitmemiştim. "Sonraki sene ikisi de bu şehri kazandı." Tercihleri  birlikte yaptık. "Hayret doğrusu, resmen inat ettiler ayrı düşmediler."

"Defne de keşke o konuda Berkay gibi davranıp bilgisayar mühendisliğini yazsaydı."

"Aman Serhat ben onu mu diyorum?"

Serhat amca çay bardağını kaldırırken, "Tamam Sevgi'm anlıyorum ben seni," dedi. "Çocukların şansı işte, ne güzel."

Bana baktıklarında başımı salladım. "Defne de sizin gibi bir ailesi olduğu için çok şanslı." Her konuyu ona bağlamam umarım çok dikkat çekmiyordu.

"Ah, canım benim." Sevgi teyze ve Defne birbirine çok benzemiyorlardı ama tebessümlerinde ortak bir sıcaklık vardı. "Bu arada bir ay önce telefonda tesadüfen konuştuğumuzda anneni de bize davet etmiştim, tamam dedi ama gelmedi."

"Gelmez ki."

"O neden?"

"Bilmem, öyle. Hep evde."

Sevgi teyze başını anlayışla salladı. "Evlerimiz de yakın aslında."

"Tüm mahalleli toplanıp maça gideceğimizde de baban gelmedi," diyerek söz aldı Serhat amca. "Yıllar sonra bir çılgınlık yapalım dedik, gençliğinde kaleci olduğunu ballandıra ballandıra anlatan adam o gün sanki ortadan kayboldu. Bu fırsatı kaçırdığına hâlâ şaşırırım."

"Fırsatları kaçırmakta iyidir o."

Ortama tanıdık bir sessizlik çökünce gözlerimi, Begüm'ün elime sıkıştırdığı oyuncak tabak ve çataldan yavaşça ayırdım. Defne de salona gelmiş, hüzünlü gözlerle karşımdaki koltuğa oturmuş bana bakıyordu. O her şeyi bildiği hâlde böyle bakıyorsa, diğerlerine kim bilir nasıl görünüyordum. Tekrardan Begüm'ün sunduğu plastik sebzelere odaklandım.

"Kardeşlerin nasıl canım?"

Konuşmadan önce birkaç kez yutkundum. "Abim evlendi, kız kardeşim de üniversite için başka şehre gidecek. Ben evde yalnızım. Yani ailemle kalıyorum tabii." Ama yalnızım.

"O zaman yalnız olmazsın ki, Berkay abi."

Ben Burak'a zorlukla gülümsemeye çalışırken Sevgi teyze de boğazını temizledi. "Onu demiyor, oğlum. Hani ben bazen alışverişe çıkınca sen kısa bir zaman yalnız oluyorsun ya, Berkay abin de öyle olunca tek kalıyormuş."

Begüm, "Anne..." derken harfleri uzattı. Yüzünde aklına bir fikir gelince heyecanlanan çocukların geniş gülümsemesi vardı. "Berkay alışverişe bizimle gelirse yalnız kalmaz ki! Dimi ha dimi?"

"Ama, kızım..." Sevgi teyze bana kaçamak bir bakış atarken gülümsemeyi de ihmal etmedi. "Alışverişe annesi gidiyormuş."

"Hım..." İşaret parmağını havaya kaldırdı. "O zaman annesi alışverişe gidince Berkay da buraya gelir!"

"Cidden gelir misin Berkay abi?" diye ciddiyetle sordu Burak.

Sadece onun gözlerine bakabildim o an. Büyüklerden biri bizzat sorsaydı cevap vermek zorunda kalırdım ama Burak'ı bakışlarımla geçiştirebilirdim.

"Yarım saatin içinde kaç tane mesaj attılar," diye söylenerek ayaklandı Serhat amca. Refleksle ben de doğruldum. "Bir dükkana gideyim, sen buradasın zaten Berkay. Duruma göre haberleşiriz, kolay gelsin."

"Sana da, Serhat amca."

Onu uğurladıktan sonra Sevgi teyze de çocuklara bizi artık meşgul etmemelerini söyledi. Defne'nin odasına gittiğimizde hemen bilgisayarı açıp kurcalamaya başladım.

"Sorun yok gibi görünüyor. Hangi konuda sıkıntı yaşıyorsun?"

"Seni özlemek konusunda."

Ben sandalyede oturmaya devam ederken o üstüme doğru geldi. "Defne..." Beni öpmesine karşı koyamadım ama ellerimi beline yerleştirme nedenim onu kendime çekmek değil iteklemekti. "Bu yaptığın çok tehlikeli."

"Sadece masum bir hoş geldin öpücüğüydü," dedi alınganlıkla. Ardından üstümden kalkarak yatağının ucuna oturdu, ben de sandalyeyi ona doğru çevirdim. "Hem annem biliyor."

"Şaka yapıyorsun," dediğimde süratle yerimden kalktım.

Dizlerime bastırarak geri oturttu. "Düşündüğün şekilde değil, ne olur ne olmaz diye ilişkimizin tamamını anlatmadım. Annem seni platonik sevdiğime inanıyor."

"Nasıl yani?"

Bacaklarını kendine çekip, parlak dudaklarını ısırdı. "Konuyu ben açmadım, düşüncelerini benimle paylaşan o oldu. Anlattığına göre senden hoşlandığım için sürekli bir bahane üretiyormuşum, sen bana karşı bir şey hissetmediğinden tek yolum bilgisayarlarımı bozmakmış. Anneme göre, uzun zamandır başıma gelen tüm teknolojik talihsizliklerin nedeni seni görmek istemem."

"Bunları doğrulamadın, değil mi?"

"Mecburen doğruladım. Annemi hepsinin tesadüf olduğuna ikna etmek daha zor."

"Ama ben seni çok seviyorum, Defne."

"Sessiz ol," derken kıkırdadı. Refleksle kapıya baktığımda uzanıp elimi tuttu. "Şimdi değil, sonra sev. Yani görünürde öyle, bunu değiştirmeye çalışmayalım."

Bir cesaretle avuçlarını kendime çevirip öptüm. "Açıkçası Serhat amcanın yakınlarında olduğum sürece değiştirmek için bir şey yapmam. Sonuçta adam bana güveniyor. Bense..."

"Kendini suçlama, babamla tanışmadan önce de sevgiliydik. Bir şeyleri yanlış yapmış sayılmayız, hem annem haklı. Seni görmek için çırpınmamın sonucu bunlar."

"Sana bu yüzden kızmam mümkün değil," dedim bileklerini okşarken. "Beni görmek istemen dünyadaki her şeyden daha özel."

Birbirimize yaklaştığımızda burunlarımızın ucunu değdirip uzaklaştık. "Sen nasılsın son zamanlarda?"

"Hatırlamıyorum," dediğimde güldüm. "Gündüzleri sevdiğim kızın babasıyla resmi bir şekilde takılıyorum, akşamları evde oyun oynuyorum. Eskisi kadar çok oynamıyorum ama Defne, biliyorsun."

Sondaki eklememi hararetle yaptığımda gülerek yanağımı okşadı. "Biliyorum sevgilim, beni unutmadığın sürece ne kadar oynadığın sorun değil. Peki, şey... ailen?"

"Boşanmadılar," dedim kısaca. Bir şey söylemek yerine sessizce bekleyince tekrar konuştum. "Kız kardeşim bundan kötü etkilenebilirmiş diye ertelediler."

"Bildiğim kadarıyla kardeşin zaten genelde abinlerle yaşıyordu."

"Uzun zamandır evet, bu sene de üniversite için şehir dışına gidecek. Onlarla yalnız kalan benim ama psikolojik sağlığı düşünülen ben değilim."

Çenemi okşarken gözlerimi kapattım. "Keşke yapabileceğimiz bir şey olsa. Keşke biz de başka bir şehirde okusaydık."

"Sizinkiler iyi, evini değiştirmemeni gerektirecek kadar iyi. Hem ben de zaten bizimkileri uzun süreli yalnız bırakamazdım." Başını anlayışla sallarken gözlerimi kaçırdım. "Neyse, biraz bilgisayarı kurcalayayım da içim rahat etsin. Virüs falan temizleyeyim."

"Nasıl istersen, ben de içecek bir şeyler getireyim."

Defne kaçamak, hızlı bir öpücük attığında odasında yalnız kalmıştım. Dizüstü bilgisayarındaki her şeyi çözmüştüm ama bunu ilk kez kullanıyordum. Burak'ın oyun indirme çabalarına bakılırsa şimdi bozulmasa bile yakın zamanda zaten bir patlak verirmiş.

Telefonum, Serhat amcanın aramasıyla titredi. Suç işlerken basılmışım gibi aceleyle toparlandım, yardım etmesi için neredeyse Defne'yi çağıracaktım. "Efendim, Serhat amca?"

"Ne yaptınız Berkay'ım, nasıl gidiyor?"

"İyiyiz Serhat amca, iyi gidiyor. Defne mutfakta, Sevgi teyzeyle çocuklar da oturma odasında." Bu detayı neden vermiştim ki?

"Sevgi'ye sor bakayım akşam gelirken bir şey lazım mı?"

"Ben mi sorayım?"

"Evet, ona göre gelmeden markete uğrayacağım."

"Tamam," diye mırıldandım koridordan geçerken. Oturma odasındaki, beni henüz fark etmeyen kalabalığı incelerken heyecanlanmamak için boğazımı temizledim. "Sevgi teyze..."

"Efendim canım," dedi televizyonun sesini kısarken.

"Serhat amca diyor ki bir şey lazım mı?"

"Garnitürle yoğurt alsın."

"Garnitürle yoğurt alacakmışsın."

"Malzemeden kaçmasın, bol yapsın."

"Malzemeden kaçmayacakmışsın Sevgi teyze, bol yapacakmışsın."

"Ne zaman az yapmışım ki?"

"Ne zaman az yapmış ki?"

"Tamam Berkay oğlum, kapat."

"İyi günler, Serhat amca."

Mutfaktan çıkan Defne beni yönlendirince tekrardan odasına girdik. Gülmekten taşıyamadığı kupaları masaya bırakırken gözleri kısılmıştı. "Az önce ne oldu, o tipin neydi?"

"Hiç sorma, annenle babanın arasındaki iletişimi sağladım. Saçmaladım hep, değil mi?"

"Bence çok tatlı görünüyordun."

"Umarım Serhat amca da öyle düşünmüştür."

Defne beni daha fazla zorlamayarak özgür bıraktı. Bilgisayarla uğraşırken ve ona bazı kullanım kolaylıkları hakkında bilgi verirken kafam dağılmıştı. İçimin bazı konularda tamamen rahat ettiğini söyleyemem ama günün sonunda yüzde birkaç oranında da olsa doğru bir şeyler yapıyormuşum gibi hissedebilmiştim.

Kapı çaldığında bunu bir mesaj olarak alıp veda mahiyetinde sıkıca sarıldık. Hafta sonu sinemaya gitme bahanesiyle tekrar görüşebilecek, mesajlaşmaya da dikkatle ve hız kesmeden devam edecektik.

Gelen Serhat amca yerine Defne'nin ablası ve nişanlısıydı. Derya ablayı birkaç kez görmüştüm ama nişanlısıyla ilk kez karşılaşmıştım. Kapının önündeki yarım dakikalık sohbetten anladığım kadarıyla o da iyi ve samimi biriydi.

"Her şey için teşekkür ederim, görüşmek üzere. İyi akşamlar."

"Sen nereye gidiyorsun Berkay'ım?" Arkamı döndüğümde Serhat amcayı poşetlerle görünce sorusuna yanıt vermek yerine refleksle merdivenleri inip elindekileri aldım. "Bizimle yemeğe kalmayacak mısın?"

"Çok ısrar ettim hayatım ama ikna olmadı."

Serhat amca bana bakarak, "Ne demek ikna olmadı?" diye sordu. "O kadar uğraştın, hem yabancı mıyız? Dur biraz daha."

"Nasıl istersen, Serhat amca."

Onlar Derya ablanın düğün hazırlıkları için sohbete tutuşunca biz de Defne'yle birlikte mutfağa geçerek malzemeleri yerleştirmeye koyulduk. "Bu an cidden yaşanıyor mu?" diye sordu. "Evimizde, mutfağımızdasın. Hem de babamın ricası üzerine."

Begüm'ün meyveli yoğurduğunu açarken gerçekten de öyle olduğunu fark ettim. "Fakat içim pek rahat değil."

"Rahatlatmamı ister misin?"

"Yalvarırım sus, Defne."

"Tamam, bir şey demedim." Bakışları hâlâ çok şey söylüyordu.

Yerimde durmayarak sofranın kurulmasına da yardım ettim. Sevgi teyze mutfakta tabakları hazırlarken ben, Defne ve Burak da masaya taşıyorduk. Derya abla ve nişanlısı işten yeni çıktıkları için onlara halledebileceğimizi söyledik.

"Sen de tuz ister misin, Berkay?"

"Teşekkür ederim Defne ama gerek yok."

"Senin bardağını doldurmamışım, uzatsana."

Düşürmemeye çalışarak diğer bakışlar eşliğinde masanın diğer ucuna uzattım. "Olur, sağ ol."

"Peki biraz daha yeşil fasulye ister misin?"

"Zorlama  kızım arkadaşını," diyerek araya girdi Serhat amca. "Hem sevseydi alırdı, Berkay tavuklu pilav sever. Biliyorum ben." Sandalyesini itekleyip ayağa kalkığında, Serhat amcanın gözlerini görebilmek için başımı tavana dek doğrulttum. "Sen gel bakalım benimle mutfağa Berkay, tabağına tavuk pilav koyalım."

"Çok doydum ben."

"Gel sen gel, genç adamsın eritirsin."

Defne'ye beni kurtarması için yardım çığlıkları atan gözlerle bakarken tabağımı iki elimle tutarak Serhat amcayı takip ettim. Mutfağa ulaştığında önce geçmem için bana yol verdi, ardından kendisi de girip kapıyı kapattı.

Elimde yarısı boş tabağımla tezgahın önünde dururken Serhat amca mutfak masasına eline yaslayıp sandalyeye oturdu. "Geç bakalım karşıma."

"Burada mı yiyeceğiz?"

"Saçmalama oğlum, geç otur şuraya. Bir şey konuşacağız."

Eli, karşısındaki sandalyeyi göstermek için havada kalınca mecburen dediğini yaptım. Etrafta sadece masaya bıraktığım porselen tabağın sesi ve Begüm'ün annesinin yedirmeye çalıştığı lokmalardan kaçışırken çıkardığı çığlıklar vardı.

"Sen iyi birisin."

"Siz de çok iyi birisiniz." Ne olur birden kötülüğe yenilmeyin.

"Defne de özünde iyidir."

"Sizin kızınız olduğu için öyledir."

"Oğlum bir dakika," diyerek susturdu. "Demek istediğim, iyi çocuklarsınız. İyi arkadaşsınız. Zaten öyle olmasa bugünlere gelmezdiniz."

Susmak en iyisi olduğundan çıt çıkarmadım.

"Fakat benim kızım..." Bir parça peçete koparıp kenarıyla oynamaya başladı. "Seni, senin düşündüğün gibi görmüyor olabilir. Nasıl desem... belki benim anlatmam doğru değildir, belki benim zannettiklerim bile doğru değildir. Araya girmeyi istemiyordum bu yüzden ama sana da biri fark ettirecekse bu ben olmalıyım diye düşündüm. Eğer Defne'den... yani ona karşı bir duygun yoksa üzme."

"O nasıl söz, Serhat amca?"

"Biliyorum, üzmezsin de..."

Hayır, ne demek kızına karşı duygum yok?

"Defne'nin biraz heyecanlı bir yapısı vardır, konu sana gelince eli ayağına dolanıyor. Sen işe girdiğinden beri her akşam dükkanda olanları sorup duruyor, teknolojik eşyaları bozuluyor, bize kahvaltılar hazırlıyor. Ne hikmetse, sen okula gittiğinde böyle şeyler hiç yapmıyor."

Serhat amcanın, Defne'yle aynı renk olan gözlerine kıpırtısız bakmaya çalıştım.

"Aslında ilk önce onunla konuşmaya çalıştım ama ne zaman denesem benden kaçtı. O zaman anladım utandığını, üstelemedim. Sevgi'ye çıtlattım bu konuyu, söylediklerimi o da doğruladı. Defne'yle konuştu, kızım da kabul etmiş."

Sustuğunda artık cevap beklediğini anladım. Sırtımı doğrulatarak geriye yasladım, gözlerimi mutfak dolaplarına kenetledim. "Demek Defne benden..."

"Tam olarak öyle demeyelim de," diyerek araya girdi Serhat amca. "Kızıma karşı ufacık bir hissin bile yoksa, umut vermeye kalkışma diye peşin peşin uyarmak istedim. Bir şeyler olur gibi görünüp de olmazsa fena üzülür, sonra ben de seni üzerim."

Bu zamana dek hayalini kurduğum tehdidin farklı bir versiyonunu duyunca şaşkınlıktan yutkunamadım.

"Bir şey hissetmem mümkün değil dersen anlarım ve kabul ederim, böyle şeyler zorla olmaz. Ama sakın ilgisi seni yanlışla sürüklemesin, sen kızım için değerliysen kızım da benim için her şeyden daha değerlidir."

Bir ailenin, kızına değer vermesinin onun hatırı için aynı evde yaşamak olduğunu sanırdım. Serhat amcaysa, değer gerçekte nasıl gösterilir sorusunun cevabıydı. Defne'yi benden daha çok sevmesinin büyüsünden gözlerimin dolduğunu hissettim.

"Merak etme Serhat amca, ben Defne'ye yanlış yapmam. Ama sana da bir yanlışlık yapmak istemem."

Bakışlarını kıstığında fazla ileri gitmemiş olmayı diledim. Kaşları tekrar yumuşadığında, "Ha..." dedi gülümseyerek. "Sen aslında o yüzden... Anladım Berkay'ım, tamam."

"Gerçekten mi?"

"Ne gerçekten mi?"

"Pardon." Bir an sevgili olmamıza izin verdiğini sanmıştım.

"Hadi doldur tabağını da içeri geçelim."

"Gerçekten doymuştum. Hem Defne benden daha çok seviyor, gerisi ona kalsın."

Dudaklarını büktü. "Ben bilmiyordum o kadarını."

"Spor yapanlar sever Serhat amca, o yüzden."

Oturma odasına geri döndüğümüzde Begüm, yemek yedirme konusunda nazını çektiği için olsa gerek Defne'nin kucağındaydı. O bana telaşla bakarken ben onu böyle gördüğüm için bir an çok heyecanlanmıştım ama belli etmedim. Kimse de ne konuştuğumuzu sormadı.

Yemekten sonraki çay faslını da Defne'yle kaçamak bakışlarımız eşliğinde tamamladık. Babasıyla henüz ne konuştuğumuzu bilmediği için gergindi. Bu anları daha fazla uzatmamak ve çabucak mesajlaşmak için izin isteyerek kalktım.

"Daha erkendi."

Saate bakınca biraz daha acele etmem gerektiğini anladım. "Yok Serhat amca, anca giderim. Mahalledeki tekel büfe erken kapatıyor, babam gelmeden eve yetişmem lazım."

Boşboğazlık ettiğimi biraz geç fark ettim. Babamın bir alkolik olduğunu açık ettiğimi anlayınca dişlerimi sıktım. Bu sıcak ve keyifli aile yuvasından bir an evvel ayrılmam lazımdı.

"Hafta sonu yine bizim evde kahvaltıya toplanacağız Berkay'ım, seni de bekleriz."

"Rahatsızlık vermemeyim."

"Olur mu öyle şey," dedi Derya abla. "Babam iyi düşündü, sen de gel."

"Hem Defne börek yapacak," diyerek araya girdi Sevgi teyze. "Sen çok sevmiştin."

"Öyle aslında," diye onayladım. Sonra Serhat amcayla, ecelime bakar gibi göz göze geldik.

Yerinden kalktı. "Siz oturun, Defne'yle biz yolcularız Berkay'ı."

Ben önden giderken Serhat amca da Defne'nin omzunu tuttu. Kapıya kadar yürürken başka bir yuvanın içinde olsa da, insanların beni nasıl bu kadar çok önemsediğini şaşkınlıkla ve buna alışmaya çalışır gibi tekrar tekrar düşünüyordum.

"Her şey için tekrar teşekkür ederim, çok güzel bir akşamdı."

"Asıl ben, yani biz teşekkür ederiz. Bilgisayarımı tamir ettiğin için."

Serhat amca konuşma hakkının ona geçtiğini anlayarak ağzını araladı ama vedalaşmak yerine bizi şaşırtacak bir şey söyledi. "Olurda evde bir şeyler yolunda gitmezse, keyfin kaçarsa çık gel. Kapımız sana her zaman açık."

"Ciddi mi söylüyorsun, baba?"

"Ciddiyim elbet, Berkay da bilsin ki tek ev orası değil. Biz de ailen sayılırız."

"Gerçekten mi, Serhat amca?"

"Siz dediklerime neden tekte inanmıyorsunuz yahu? İlla kızdıracaksınız beni, bu kadar iyi anlaştığınıza şaşırmamalı. Hadi kızım, arkadaşını yolcu edip gel."

Defne'nin, "Babama ne yaptın?" sorusu dikkatimi dağıtana dek, bizi baş başa bırakan adamın sırtını izliyordum.

"Asıl sen onlara ne yaptın? İkisi de senin bana kör kütük âşık olduğuna, benimse sana karşı hiçbir şey hissetmediğime inanmışlar."

"Babam bile mi?" diye sordu korkuyla.

"En çok da o. Hatta konuyu baban açmış annene, bu yüzden gelip seninle konuşmuş."

Kaşlarını düşünceyle çattığında alnını kaşıdı. "İşler büyümüş, şimdi ne yapacağız?"

Konuya odaklanmasını fırsat bilerek iyice yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdum. Beni itekleyip kapıyı örtmeye çalışırken yüzü kızarmıştı.

"Ne yapıyorsun sen!" diye fısıltıysa bağırdı. "Yakalanacağız!"

Bende bu eve geldiğimden beri ilk kez gayet rahattım. "Bir şey yok, sadece seni gizlice öpme alıştırması yapıyorum. Nasılsa devamlı geleceğim, biraz profesyonel olmam lazım."

"Aklını kaçırdın herhalde, babam kibarlık yapmış olabilir ama bence göründüğü kadar basit değil. Seni sevdiğimi düşünüyorsa asla o kadar çok izin vermez."

Omzumu duvara yaslarken bilmiş bir ifadeyle sırıttım. "Bana dedi ki, bir şeyler olur gibi görünüp de olmazsa fena üzülür, sonra ben de seni üzerim."

"Bu ne demek?"

"Seninle birlikte olmama değil, seni üzmeme izin vermiyor. Baban için o kadar değerlisin ki Defne, sırf aşkın karşılıksız kalmasın diye senden hoşlanmamı istiyor."

Dudaklarını birbirine bastırırken gülümseye çalıştı. Şimdi, her ne kadar rahatlasa da benden daha çok babasına sarılmayı istiyordu. O yüzden bu akşamlık daha fazla vaktini almak istemedim.

"Eminim ki yine gizlice yaşayacağız," dedim. "Ama artık endişe etmemize, deli gibi korkmamıza ve eskisi kadar utanmama gerek yok. Seninle her şeye, yeni bir şeylere başlamaya her zaman varım."

"Daha önce de denemiştik," dedi imayla. "Güzel oluyor."

"Fakat bu kez eski değil, en baştan iki sevgili. Tekrardan, sevgili." Ellerimi son kez yanaklarına yerleştirip, yüzünü avuçlarıma hapsettim. "Yeniden, sevgilim."

🌗

Uzun bir aradan sonra merhaba... kitabı bitirmeye geldim 🐈‍⬛

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top