5
🎼 Duman, Gönül İster
ASİL
'Kedilerin kalbi insana oranla yaklaşık iki kat daha hızlı atmaktadır.'
"Hım." Okuduğum kâğıdı yüzümden indirirken, "Hım," demeye devam ettim. Çenemi ovuşturarak aynı satıra bakarken düşündüm. "Ben bu bilgiyi basınla paylaşmamıştım."
Kâğıdı hareket ettirmemle düşman hedefine zıplayan Hola, az daha pençeleriyle paramparça edecekti. Hantal tüy yumağının dikkati olur olmadık şeylerde toplanırdı. Bu hâli, yüzde elli adaşı olduğu başka bir kızı andırıyordu...
"Bak, inan bana orada senin türün hakkında kötü bir şey yazmıyor." Yanımda algıları açık bir kıvamda uzanan Hola'nın tüylerini okşadım. En sevdiği vaziyette olsa da bu defa keyifli mırıltılar çıkarmadı. "Bana inanmıyor musun?" diye sorduğumda gözlerine yaklaştım. "Bir veteriner hekim adayı olarak buna izin verir miyim sence?"
Burnumu yaladığında başının tepesine bir öpücük kondurdum. İnancı ve sevgisi baskın geldiğinde vücudunu şekilden şekile soktu. Kapım yumruklanıp zil üst üste çalana dek bu şekilde dingin bir zaman geçiriyorduk.
"Ama işte bak," dedim ayağa kalkarken. "Normal insanlara göre kalbi iki yüz kat hızlı atan bir kedi geldi."
Kapıyı açtığımda benim haşin kedi, yani Hale'nin öfkeli yüzüne sakinlikle baktığımda bir tepki vermek ister gibi kollarını birleştirdi. Normalde eve bodoslama dalmasına alışkın olduğumdan şimdi neden öylece beklediğini anlamamıştım. Anlatırsa anlardım. Omzumu kapıya yasladığımda onu taklit ederek kollarımı birleştirdim ve hazır sessizken güzel yüzünü izlemenin tadını çıkardım.
"Çekilsene önümden."
"İteklesene beni."
Omuz silkiğinde koluma bindirerek geçtiği için hafif sendeledim. Temas bağımlısı ya, bana dokunmadan duramıyor resmen.
1+1 öğrenci evimin salonuna iki adımda girdiğinde söylediği ilk şey, "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" oldu.
"Bu şekilde hatırlamam oldukça zor. Hangisi ve ne zaman? Biraz kopya ver."
Dümdüz siyah saçlarını savurarak bana döndü. "Sen de haklısın tabii, arkamdan o kadar iş çeviriyorsun ki!"
"Kedi sözlüğünde sürpriz yapmak iş çevirmek anlamına mı geliyor?"
"Hayır," dedi ellerini beline yerleştirdiğinde. "Peki Asilce de sürpriz yapmak ev arkadaşlarımızı baş göz etmekten mi geçiyor?"
Derdinin ne olduğunu anladığımda bilmiş bilmiş gülümsedim. "Toplu buluşmalar yaptığımızda birbirlerine nasıl baktıklarını görmedin mi?"
"Hayır, görmedim."
"Aferin, seni denedim. Tıpkı düşündüğüm gibi gözün benden başka kimseyi görmüyor."
Sakinleşmek için derin bir nefes aldı. "Olayı biraz ciddiye alır mısın?"
"Birbirlerine bizimkinin yüzde ikisi kadar âşık olduklarına ikna olmadan onları ciddiye alamam."
"O kız henüz aşk acısını atlatamamıştı."
"Tatlandırdık işte ne güzel."
Benimle mücadele etmekten vazgeçip kendini koltuğa attığında bacaklarına vurup, birbirinden komik türlü türlü sesler çıkararak Hola'nın dikkatini çekmeye çalıştı ama kızım oralı olmadı bile. Ben de hemen karşısında kalan ikinci ve son koltuğa geçtiğimde Hola'yı küçük bir seslenmeye çağırdım. Saniyeler sonra kucağımdaydı.
"Flüt çalarak yılanı kovadan çıkaran yılan oynatıcılardan tek farkın kedilerle ilgilenmen."
"İşimi severek yapıyorum," dedim Hola'nın tüylerini severken. "Eğer sen de bir gün gelip tedavi olmak istersen bir fincan papatya çayı verip saçlarını okşayabilirim."
Geçirdiği birkaç saniyelik hipnozdan sonra yine aksi bir tavırla, "Ben gayet sakinim çıldırtan sensin," dedi.
"Ne yani, şimdi yanına gelip saçlarını okşasam parmaklarımı ısırmayacak mısın?"
Verdiği tek cevap kollarını göğsünde birleştirip, kapalı televizyon ekranına bakmak olunca Hola'yı özgür bırakıp Hale'nin yanına geçtim. İkimizin rahatça sığması için oturuşunu düzeltmesi gerekiyordu ama kedi inadı üstünde olduğundan bir milim bile kıpırdamadı. Tek bacağımın sığdığı koltuğa oturmak için onu kucağıma aldım.
"Şimdi düşmedin mi elime?"
Burnuna dek yaklaştığım için masumca bakarken dudaklarını ısırdı. Yalancı öfkesi, sivri dili ve sert tırnakları işte buraya kadardı. Ben onu kollarıma hapsedene kadar.
Kucağımda uzanırken nazlı bir tavırla dudak büktü. "Gülce senin ev arkadaşınla takılabilmek için beni evden kovdu."
"Gidip teşekkür etsem iyi olur."
"Asil!"
"Tamam ama bak ne güzel, bu sayede benim yanıma geldin. Yani gerçi uyuduğun saatler dışında hep buradaydın da neyse."
"Kötü bir şey mi yaptım?"
"Hem de çok kötü bir şey yaptın," dedim ciddiyetle. "Neden yanımda uyumuyorsun?"
"Doyumsuz," dediğinde göğsümü yumrukladı. Sertliğini hissedince de hafif hafif okşadı. "Henüz farklı bir şehirde ilk senemiz ama ileriki günlerin bizim için nasıl geçeceğini merak ediyorum."
Alnına sesli bir öpücük kondurdum. "Görüyorsun ya, kader bizi hep bir araya getiriyor."
"Benimle aynı üniversiteyi ikinci tercihte kazandın ve hemen karşı dairemde yaşamak için buradaki eski kiracıya sırf taşınsın diye daha ucuz bir ev buldun?"
Tüm bunlardan hiç haberim yokmuş gibi omuz silktim. "Tamam bazen ben de biraz burnumu sokabilliyorum."
Sinir olduğum halde parmağını burnumun ucuna dokundurup çekince kafamı sağa sola salladım. "Burnun güzel."
"Peki ya gözlerim?"
Ben gözlerimi açık tutmaya çalışırken kirpiklerime dokundu. "Bakışlarına bayılıyorum."
Başımı eğerek yüzüne iyice yaklaştım. "Ya dudaklarıma ne yapıyorsun?"
"Onları," diye mırıldandı, ağzımın kenarını okşarken. "Uzun uzun öpüyorum."
Ve elbette, istediğini yapmasını sağladım.
Hale'yi seviyordum. Zodyak takım yıldızlarıyla, doğum haritalarıyla, günlük burç yorumlarıyla, evrenin kendisiyle, felsefeyle, teorilerle ve benimle ilgilenen bu kızı seviyordum. Saçına taktığı renkli yapay saçları, el becerisini, bazı alanlardaki beceriksizliğini, benden nefret etmeye ramak kalmış bakışlarını ve beni her an öpecekmiş gibi duran dudaklarını seviyordum. Onunlayken sevgi kavramını öğreniyordum.
"Bu kadar yeterli," dedi omzumdan iteklediğinde. "Dudaklarım şişecek."
Gözlerimi zorlukla açabildiğim için de şimdiki ana dönebilmem biraz zaman kaldı. Ama şimdiki an yine Hale demekti ve bu yüzden benim onu yeniden öpmem gerekirdi. "Ben tadını tam alamadım. Rujunu silip gel, biraz da öyle anlaşmaya çalışalım."
"Ruj falan kalmadı artık, yedin onu."
"Seni de yerim." Kucağımdan sıyrılırken belinden yakalayıp vücudunu kendime çektim. "Biliyorsun ki koltuğumuz çok küçük. Benimle oturmak istiyorsan yerin ancak ve ancak kucağım olabilir."
"O zaman ben de seninle oturmak istemem. Pinti misin nesin?"
Dudaklarımı hüzünle büktüğümde, "Neden normal bir ilişkimiz yok?" diye sorguladım. "Ya kavga ediyoruz ya da tutkuyla birbirimizi öpüyoruz. İnsan içine çıkmak için bunun ortasını bulmamız lazım."
Benimle birlikte sıkış tıkış oturmaktan hiç rahatsız olmayarak parmağını saç tutamına doladı. "Aslında kampüste iyiyiz. El ele yürüyoruz mesela, koşmadan."
"El ele yürümeyi beceriyorsak işler değişir tabii." Güldüm. "Peki bugün de kampüse mi gideceksin yoksa sahildeki konsere mi?"
Yüzüme ters ters baktığında, "Dalga mı geçiyorsun?" diye sordu. "Benim konserden haberim olana kadar biletler ikinci günden tükenmişti. Halbuki böyle şeyleri hiç kaçırmam."
"İnsanlar o grubu dinlemekten hoşlanıyorlarsa demek ki."
"Herkes arkadaşlarıyla toplu gidiyor tabii. Biletler beşer onar satılmıştır."
Üzgünlükle büzülen dudaklarını okşadım. "Eğer diğerleriyle aynı şehirde olabilseydik biz de öyle yapardık. Gerçi lisedeyken genelde belediyenin organize ettiği ücretsiz konserlere gidiyorduk ama olsun."
Başını salladığında çenemi öpüp uzaklaştı. "Ama şimdi maalesef dediğin gibi farklı şehirlerdeyiz. O nedenle bu cumartesiyi okul kütüphanesinde geçireceğim. İlkçağ felsefesi dersinden çakmak istemiyorum."
"Seni o bölümün tamamen ezber olduğuna ikna etmeye çalıştım ama dinlemedin, benim gibi veterinerlik tercih etmeliydin. Hem türünü de daha iyi anlardın."
"Her eşit ağırlık öğrencisi sayısal bir bölüm seçmek zorunda kalacaksa, eşit ağırlık bölümleri neden var?"
"Neden olduğu umurumda değil ama benimle gelememe ihtimalin fazlasıyla umurumda." Elimi pantolonumun cebine atıp kağıtları çıkardığımda havada salladım. "Duman konserine çift kişilik bilet."
Hale'nin şaşkınlıktan açılan ağzı büyük bir gülümsemeyle dolduğunda çığlık atmak yerine boynuma atlamayı tercih etti. "İnanmıyorum, bunları ne zaman aldın? İlk günden mi? Bana neden söylemedin? Böyle şeyleri belli etmeden duramazsın sen."
"Bu sefer sürpriz yapmak istedim," dedim hafif utanarak. "Ama sen yine de Asil'den bana ne, ille de arkadaşlarım ille de arkadaşlarım diyorsan bileti sağlam bir paraya başkasına okutabilirim."
"Seni paragöz düzenbaz!" dediğinde biletleri elimden çekti. "Bana sat öyleyse. Ne kadar istiyorsun bunlar için?"
"İki öpücük." Önemsizmiş gibi gözlerini çevirip başka yere baksa da sağ ve sol yanağımı öptü. "Bu ne ya kelebek kondu sandım, sayılmaz. Daha sert öp." Kemiklerimi acıtacak kadar sıkarak öptüğünde çenemi kıpırdatak yerine getirmeye çalıştım. "Büyüksünüz Hale Hanım, biletler ve tüm mal varlığım sizindir."
"Öyleyse şimdi..." diye mırıldandı emin olmak için biletlerin üstünü okurken. "Gülce'ye bugünlük küstüğüm için seni davet ediyorum. Al bunu, senindir."
Uzattığı bileti, elimi kalbimin üstüne koyup teşekkür ederek aldım. "Bu kadar adaletli olman gözlerimi yaşartmadı değil."
Kendi biletini havada sallarken, "Gidip hazırlansam iyi olacak," dediğinde zıplıyordu.
"Hale ama bak..."
Beni umursamadan arkasını döndüğünde harfleri uzatarak, "Çok güzel olmalıyım," dedi.
"Ne giyeceğini seçmene yardım edeyim, sen bazen biraz şey kararlar verebiliyorsun."
"Evet," dedi yeniden uzatarak. "En sevdiğim mini etekli crop takımım."
"Saçmalama istersen nazar değer."
Kapıyı açıp kendi dairesine geçerken bana havadan bir öpücük attı. "Hiç olmadı çiçekli penye elbisem!"
"Kızım Duman konserinde ne çiçekli elbisesi," demiştim ki kapıyı çarparak kapattı. Dudaklarımı bükerek gerisin geri eve girdim.
Aslan burcuyken hayat daha mı güzeldi ne? Eski Asil, daha doğrusu olmaya çalıştığım Asil, sonu tartışmayla bitecek olsa da kız arkadaşının kombinini kendisi seçerdi. Bu halimle Hale beni hiç mi hiç ciddiye almıyordu. Yıldız dizilimine ömrümü adadığım kova kadınım.
Kısa bir duş aldıktan sonra düz siyah saçlarımı fönleyerek kuruttum. Kısa saç kullanmayı seviyordum ama Hale'nin saçlarımı kurcalaması da paha biçilemez olduğundan önleri biraz uzun bırakıyordum. Kot pantolonumun üstüne siyah tişört giyinip, üstüme de asker yeşili ince bir gömlek geçirerek düğmelerini açık bıraktım.
Kapı tam da alışkın olduğum bir zamanlamayla çaldı. Hale'yi göreceğimi ama nasıl bir kumaş parçasının içinde göreceğimi bilemediğim için hafif gerginlikle odamdan çıktım. Üç adımda kapıya ulaşmıştım bile.
Yüzüme bakmamaya çalışan ve bu haliyle acayip tatlı görünen güzel kızıma gülerken başımı yana eğerek onu iyice inceledim. "Bacaklarını göremiyorum, onları neden gizledin?"
Ellerini kot pantoluna sürterken bıkkın bir nefes verdi. "Çünkü canım sportif bir şeyler giymek istedi. Düşündüm de kalabalık ortamlarda biraz gizlenmek iyidir."
Etek ya da elbise giymediğine mutlu olsam da söylediği sebep üzerine gülüşüm de azalarak kayboldu. "Yiyorsa baksınlar, yine yiyorsa dokunmaya kalksınlar." Düşüncesiyle bile kan beynime sıçramıştı. "Sen istediğini giyin güzelim, ben yanındayım."
"Bence böyle de gayet güzel oldum," dedi hafifçe tebessüm ederek. "İçime de sindi, mutluyum."
Girmesi için kenara çekildikten sonra kapıyı kapattım. Ben böyle hissediyorsam kim bilir Hale kendini nasıl sıkışmış hissediyordu. Kızlar kim bilir nasıl güzel hissetmek isterken, nasıl hissetmeye mahkum bırakılıyordu.
Odama geçtiğimizde Hale'nin gözleri her zaman olduğu gibi bir iz ararcasına etrafta dolandı ama gördüğü şey yine bir dolap, bir aynalık ve iki ranzadan fazlası değildi.
"Yağız neden bu kadar dağınık?"
Ellerimi gözüne tutarak vücudunu aynadan tarafa çevirdim. "Bize ne Yağız'ın yatağından. Hadi, işimize bakalım geç kalacağız."
Burada ev arkadaşım Yağız'la ikimiz kalıyorduk ve böyle mecburi ufak hazırlanma anları dışında Hale'yi odaya almayı uygun görmüyordum. Yağız bu tarz şeyleri umursayacak en son kişi olsa da mahremiyet konusunda hassas olunmalıydı.
"Güneş kremi yine mi bitti?" diye sordum yüzümü nemlendirirken. Hale'nin bana odaklandığını aynadan fark edince ona döndüm. "Ne? Akşam güneşi cildimize zarar vermiyor muydu?"
Küçük kutuyu isteksizlikle elime sıkıştırdı. "Lütfen az kullan."
"Biter diye ödün kopuyorsa biraz daha büyüğünü alsaydın. Hem zaten paramızı birleştirip sipariş etmedik mi bunu? Bir de bana pinti dersin."
Gözlerinin altını kapatırken yılgın bir ifadeyle, "Bu marka bizim boyumuzu aşar artık zaten," dedi. "Yine zam gelmiş."
Hayal kırıklığıyla ofladım. "Oldu olacak Yağız ve Gülce de ortak olsun, öyle alalım. Ne günlere kaldık arkadaş? Danaya girer gibi güneş kremine gireceğiz yakında."
Benim kremden ve vücut losyonundan öteye geçmeyen bakımımın aynısını Hale de yapıyordu fakat ek olarak makyajla son darbeyi vuruyordu ve ortaya harika bir şey çıkıyordu.
Makyaj çantasını çekmeceme bıraktığımızda Hola'nın mamasını da tazeleyip evden tamamen hazır bir şekilde çıktık. Hale de tıpkı benim gibi düğmelerini özgür bıraktığı açık renkli geniş bir gömlek giyinmişti. Sahil kenarından yürüdüğümüz için rüzgâr sürekli omuzlarını açıyor, içine giydiği ip askılı bluz görünüyordu. Bense gerdanından parıldayan, ucunda bir kedi patisi olan gümüş kolyesine odaklanıyordum.
Kıyı şeridinde birkaç kilometre yürüyünce konser alanına ulaşılabildiği için otobüse binmemiştik ama güneş de batmıştı. Hale'nin de tahmin ettiği gibi yığınla bir kalabalık vardı. Üniversitedeki herkesin burada olduğu yetmezmiş gibi dışarıdan katılan da çok kişi gelmişti, dolasıyla biletlerin ikinci günden tükenmesine şaşırmamak gerekirdi.
"Burası epey gürültülü olacak gibi!"
Müzik başlamadığı halde bağırarak konuşmak zorunda kalıyorduk. "Rahatsız olursan kulaklarını kapatırım!"
Başını sallayıp önüne döndüğünde arkasından sıkıca sarıldım. Hale sahneyi, arkadaş gruplarını, insanları, gözünün alabildiği tüm uzaklıkları izlerken ben de yakınımızdakilere uyarıcı bakışlar atarak bizi olabildiğince güvenli bir dairenin içinde tutmaya çalışıyordum.
Vakit geldiğinde hava tamamen kararmış, yıldızlar açık gökyüzüne doluşmuştu. Enstrümanların sesine eş değer olarak çığlık sesleri yükseldi ve sahnede görmek istediğimiz adam, Kaan Tangöze belirdi. Hepimize eğlenceli bir gece diledikten sonra söyleyeceği ilk şarkının melodisi duyuldu.
Buradaki herkesin ezberinde olduğunu bilsem de bir grup, şarkı henüz sözlere girmeden önce öyle bir coştu ki abartısız herkes geriye dönüp onlara bakmaya çalıştı. Bizden fazla uzakta olmadıkları için başımı kaldırdığımda az çok görebiliyordum. Gruptaki her erkek kız arkadaşını omzuna almıştı. Şarkının onlar için ne anlamı vardı bilmiyordum ama o kadar aşırı bir heyecanla eğleniyorlardı ki sinir bozucu görünüyorlardı.
"Ben de arkadaşlarımı özledim!"
Kollarımı Hale'ye iyice doladığımda, Her Şeyi Yak şarkısını kulağının dibinden söyledim ve o da bana gülerek eşlik etti. Parantez içi, gürültücü grup şarkıya başkalarının eşlik etmesine izin verdiği kadarıyla tabii.
Şarkılar geçip giderken, "Sıradaki," diye bağırdım kulağının dibinden. "Bizim için. Bana dön, birlikte söyleyelim."
Kollarımın arasındaki vücudunu çevirdiğinde nihayet yüz yüze gelebilmiştik. Hava sıcak ve ortam kalabalık olduğu için suratında tatlı bir kızarıklık vardı. Asla dakikalardır sımsıkı sarıldığım için değil.
Şarkı başlamadan önceki o kısa sessizlik anında gülümseyerek birbirimize yaklaştık. Bir elimi, bu hareketimle onu koruyabildiğimi düşündüğüm için beline doladığımda diğer elimi de yanağına yasladım. Başını elime doğru eğip gözlerimin içinde baktığında sadece sıradakini değil, bildiğim tüm şarkıları tek bir kadına armağan ettim.
Ayrı kalamam, ayrılamam yolundan
Hayal mi bilemem, vazgeçemem aşkımdan
Gönül ister, hissedelim derinden
Hayal mi bilemem, ben giderim peşinden
"Şimdi!" diye bağırdığımda gülerek başını salladı ve ritimle zıplamaya başladık.
İçimde bir ateş yanar alev alev beni yakar!
Başım döner, kanım donar, içim geçer!
Sazım çalar bir an için, bir an için!
Sonraki sözün ne olduğunu bildiğimiz için sıkıca sarıldık ve birbirimizin kulağına fısıldadık;
Ayrı kalamam, ayrılamam yolumdan
Ayrı kaldığım ve ayrıldığım bir yoldu Hale. Yolumu kaybettiğimde bana doğru yönü gösteren pusula, geri döndüğüm ev.
Hayal mi bilemem, vazgeçemem aşkımdan
Devamı için dudaklarına yaslandım çünkü şarkı da dediği gibi,
Gönül ister, hissedelim derinden
Tadını aldıkça gözlerim kapandı. Kimsenin bizimle ilgilenmediğini tahmin edebilsem de ellerimi yüzlerimize kapatıp bizi iyice sakladım.
Hayal mi bilemem, ben giderim peşinden...
Onunla sadece tek bir şarkımız olmasını kabul edemezdim. Hoşuna gittiği her müziği, sanki özellikle Hale'ye yazılmış gibi büyük bir gururla dinliyor ve sesimi çekilmez bulduğu ana dek söylüyordum. Ona her şeyi verebilirdim, eğer ki halime acıyıp sonsuza kadar benimle kalacaksa.
Konser bittiğinde kendimizi bariyerlerin dışına gülerek attık. Bir şarkıya herkesin susması gerektiği yanlış anda yükselmişti ve sesindeki o tiz frekans çevremizdekilerin kulaklarında bir yankıya sebep olmuştu. Daha fazla utanmamak için kollarımın arasına saklandığında konserin geri kalanında siyah tişörtümü izlemişti.
"Ben müzik dinlemeyi çok sevdim herhalde, karnım zil çalıyor."
"Bir an hiç öyle bir şey söylemeyeceksin sandım," dediğimde elini tuttum. "Sen yeterki acık, çilingir sofrası kudurtayım."
Benim kilom orantılıydı ama Hale'nin sağlıklı bir zayıflığı vardı. Yine de yediği içtiğiyle anne babasından daha çok ilgileniyordum çünkü bu konuda bana kızma lüksü yoktu. Her şeyime karışırken bir şeyine karışmama izin veriyordu işte.
Sokak lezzetleri ve çeşitli büfeler etrafımıza sıralansa da her şeyi yemediği için kararı hep ona bırakırdım. Şimdi de aç olmasına rağmen dudaklarını belirsizlikle kemirip çevresine bakınıyordu. Diğer elini de tuttuğumda yüzünü bana çevirdim. "Taktiğimizi uygulayalım. Gözlerini kapat ve sadece kokulardan bir şey seç."
Başını sallayıp gözlerini kapattıktan birkaç saniye sonra, "Islak hamburger!" diye bağırdı.
Çünkü en başından beri aklından geçen buydu.
Büfeye gittiğimizde kalabalık sıraya girdik. Konser anında çektiği fotoğrafları bana gösterirken ben de ona ne yazarak paylaşması gerektiğini söylüyordum. İçimde bir yerlerde hâlâ aslan burcu vardı ve bu aslan o kadar sinsiydi ki bazen Hale bile fark etmiyordu.
Hamburgerlerimizi ve içeceklerimizi aldığımızda yolun karşısına, yeniden sahile geçerek kayalıklara dek yürüdük. Burası hariç neredeyse her yer doluydu ama sadece konser için gelenler değil, yürüyüş yapan ya da bisiklet süren de epey kişi vardı.
"O kadar acıktım ki bunun hepsini bitireceğim."
"Aferin sana. Hadi, yemeye başla da göreyim." Kendince büyük bir ısırık aldığında sessizce güldüm.
"Asil," dedi lokmasını çiğnerken. Rahat konuşabilmesi için saçını geriye itekledim. "Bizim kaderimizde galiba hep denize kıyısı olan bir şehirde yaşamak var. Ya sonraki yıllarda farklı şehirlerde çalışmak zorunda kalırsak?"
"Sen nereye gidersen pati izlerini takip ede ede bulurum."
Dopdolu yanaklarıyla gülümsedi. "Nereye gideceğimi sana söylerim, orman kralı."
İçeceğimi yudumladıktan sonra dudaklarımı yaladım. "Ben de gittiğin yerde bir veteriner kliğini açarım."
"Öyleyse aynı evde yaşarız."
"İstersen soyadımı da paylaşırız."
Utangaç bakışlarını benden ayırdığında hamburgerine baktı. "Hale Çetintaş..."
"Beğenmedin mi?" diye sordum omzuna yaklaşıp başımı yana eğdiğimde. "Eğer diğer türlü mutlu olacaksan ben senin soyadı alıp Asil Altay olayım."
Yüzünü bana döndüğünde öpecek sanarak biraz daha yaklaştım ki bakışlarını bacağımın arkasına odakladığı için dudaklarını büzdüğünü fark ettim. "Şuna bak! Tatlı bir kedicik."
"Aramıza giren kara bir kedicik." Başımı çevirdiğimde karanlıkta gerçekten de simsiyah görünüyordu. Hola'nın zıttı olarak beni sevmemiş, Hale'yle iyi anlaşmıştı çünkü ona bakarak miyavlıyordu.
"Çok acıkmış, ona hemen yemek vermeliyiz."
Kaya parçasının üstünde, ayaklarımızın dibinde dolaşan kediye bakarken hamburgerini uzatmasını engelledim. "Ama içindeki yağ ona zarar verebilir."
"Biliyorum da bu saatte açık market bulamayız. Hem bir kerecikten bir şey olmaz."
Aslında buralarda takılan şişko bir kedi olmasına bakılırsa genelde bu tarz besleniyor gibi görünüyordu. "Tamam ama onu sen bitireceksin. Ben kendi yemeğimi paylaşırım, hem belki bu sayede beni de biraz sever."
Şimdiye dek ancak iki ısırık alabildiğim hamburgerime hüzünle baktı. "Ama sen hiçbir şey yemedin."
Kayalığın düz yüzeyine et parçalarını güvenli aralıklarla dizerken, "Eve gittiğimizde akşam kahvaltısı yaparız," dedim. Teklifim onu rahatlattığında başını sırtıma yasladı.
Tanrı misafiri kedimiz doyana dek yakından ilgilendik. Avcumdan içmek yerine küçük şişe kapağından su içmeyi tercih etmesi kalbimi biraz kırsa da, artık tok ve iyi olması da aynı oranda rahatlattı.
Hale'nin tüm bu anlarda epey sessiz kaldığının farkında olsam da son ana kadar bir şey demek istememiştim. Islak mendille temizlediğim parmaklarımı kolunda gezdirirken, "Neden hiç konuşmuyorsun?" diye sordum.
Dalgalara bakmaya devam ederken omuz silkti. "Düşünüyorum."
"Hım... Peki neden öyle sessiz düşünüyorsun?"
Yüzünü bana çevirdiğinde gülüyordu ama gözlerime baktığında gülmeyi kesti. "Ayrıldığımız o günden sonra ya hiç barışmasaydık ne olurdu, bunu düşünüyorum. Ya şimdi burada tek başıma otursaydım."
"Böyle düşünmene sebep olan da benim aptallığım."
Başımı eğmiştim ki çenemi tutup kaldırdı ve yeniden ona bakmamı sağladı. "Olan oldu elbette, bunu seni suçlamak için söylemedim. O gün evime kadar gelip bana her şeyi anlattığında iyiki seni dinledim."
"Her ne kadar geç olsa da mı?"
"Her ne kadar geç olsa da."
"Artık bir şeyler anlatmak istersem bunlar sadece güzel şeyler olur. Hem kolumu uzatıp kapıyı çalacağım kadar da yakınımdasın."
"Peki bu defa," dedi çekinerek. "Ya aptallık yapma sırası da bana geçer de seni istemeden incitirsem."
Hayali bile yutkunmama neden oldu. Benimle gerçekten kavgaya tutuşmasına ya da terk edip gitmesine dayanamazdım. "O zaman yanıma gelmek istersen beni burada bulursun."
Kaşları merakla çatıldığında denize ve üstünde oturduğumuz açık renk kaya parçasına baktı. "Burada mı?"
"Hem de bu kara kediyle. Geldiğimi anlasın diye bir tane de ıslak hamburger alırım."
Yılgınca tebessüm ettiğinde kolunu büküp omzuma yasladı, burnu burnumun ucundaydı. "Hedef şaşırtmak yok bak, sana inanıyorum. Ama yine de buraya yalnız gelmeni gerektirecek hiçbir şey olmasın istiyorum."
Hale'yi hemen şimdi öpmeye direnirken zaman kazanmak için gözünü kapatan bir tutam saçı arkaya attım. "Sana şarkılar söyleyeceğim, birlikte kedileri besleyeceğiz, kavga edeceğiz, bana kızdığında gitmene izin vereceğim ama unutma ki seni hep aynı yerde bekleyeceğim." Dudaklarımı omzuna değdirirken fısıldadım. "Nefesimin yettiği yere kadar, orası neresi olursa olsun benimlesin sevgilim."
🌗
Bu bizim tanıdığımız Asil mii??
Şeyi tanıdınız mı ya, Her Şeyi Yak şarkısında coşan gıcık grubu ksaksaksa Onların hikâyesi Her Günümü Yak.. gıcıklıklarını daha çok okumak isterseniz oraya da beklerim :')
karanligiyazar çevrim dışı
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top