İntikam Yemini (17)
Merhabalar!
Nasılız bakalım can içlerim.
Etkileşim için bölüme oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Kitabın listelerde yükselmesi adına bu gerekli.
Etkileşim ne kadar yüksek olursa bölümler o kadar hızlı gelir.
Oy sınırı 40 yorum sınırı 50 kısa sürede sınırı geçeceğimizi düşünüyorum.
🌿🌿🌿
Gecenin zifiri karanlığında ve geçici ateşkesin gölgesinde Cuma, bariyeri aşılmış cevaplanmamış binbir soruyla birlikte pilli el fenerinin aydınlattığı engebeli yolda düşe kalka yürümeye başladılar...
Onlar karanlığa meydan okuyarak ilerliyorlardı ama arkalarında içindeki hezeyana baş eğmeyen delikanlı bir yürek bırakmışlardı. Öfkesinin esaretine teslim olan Cuma, ahşap döşemeli sofada sert adımlarla ileri geri yürürken bastığı her tahtadan gıcırtılı sesler geliyordu.
"Yeter Cuma, bir dur artık. Öfkeni anlıyorum ama ben olması gerekeni yaptım. Benim sabrımı zorlama."
Cuma, hiddetli adımlarının hızını kesmeden gelip babasının karşısına dikildi ve gözlerinin içine kıpırtısız bakmaya başladı. Hoyratça babasının karşısına dikilip gözünü karartıyor olması genç kimliğine münhasırdı; zira kimin ne dediği umurunda bile değildi. Cuma'nın tek derdi eniştesine kafa tutup kız kardeşine yapılan haksızlığa başkaldırmaktı. Tamam, yerleşke de benzer örnekler çok vardı ama delikanlı yüreği bacısına yapılanı kabullenmek istemiyordu; ateş düştüğü yeri yakar hesabı.
"Yetmez baba, ne diye kendi elinle alıp getirdiğin kızını tekrardan kaderine teslim edersin, anlamam?" diye sorarken içinden geçeni babasının yüzüne haykıran Cuma'nın göğüs kafesinde oluşan baskı gözlerine sirayet etmiş bakışları çakmak çakmak ateş püskürür hale gelmişti.
Gür sesinin ayarında taş duvarlara sinen yürek yangını vardı. "İşime karışma Cuma, geri göndermek icap etti hepsi bu. Biraz önce söyledim şimdi de tekrar ediyorum. Bu gidiş geçici, sakın ola sözümün üstüne söz söyleme."
Kara yağız bakışlarında gölgeler oluştu fakat özünü tuttu. Gözlerindeki doluluğu saklamak niyetli sadece başını öne eğdi. Kendisini dışlanmış hissettiği doğruydu. Neydi kendisinden sır gibi saklanan ve bacısını tekrardan koca evine mecbur bırakan şey, bilmek istiyordu. Bunun en doğal hakkı olduğunu düşünüyordu.
"Bacımı tekrar koca evine mecbur bırakan gerekçe her neyse bilmek benim hakkım baba. Şimdi senden bir açıklama bekliyorum."
Oğluna arkasını dönüp giderken ellerini arkasına bağladı yaşı geçkin adam. "Önce bir delilik yapmayacağına dair bana söz ver, çünkü senin sağın solun belli olmaz."
"Beni herkesten çok sen iyi bilirsin baba, işin içinde haksızlık varsa eğer kabullenemem."
Sesindeki bariz otorite oğlunun deli-bozuk karakterinin üstünü örtmeye yetecek kadar belirgindi. "Bildiğim için söz istiyorum zaten, zira yeterince canım sıkkın bir de senin taşkınlıkların ile uğraşacak halim yok. Bilmeni istediğim bir şey daha var. Bütün bu olanları susup sineye çekiyorsam eğer sırf Edibe kadının hatırına. Bilirsin tersim pistir benim."
Babası mevzuyu biraz daha uzatırsa eğer sabır taşı gibi tam orta yerinden çat diye çatlayacaktı, çünkü sabrın da bir sınırı vardı. Babasına aynı soruyu tekrar tekrar sormaya da haya ediyordu. Merakını gidermek için yapması gereken belliydi; uslu duracağına dair babasına söz vermek. "Sen nasıl istersen öyle olsun baba," derken hâlâ başı öndeydi zira kendini biliyordu. Bazen söz verdiği hâlde öfkesine yenile-biliyordu.
"Cuma, önce başını kaldır yüzüme bak, sonradan bahanelerin arkasına sığınma." Her bir kelimenin altı çizilirken oğlunu en az kendisi kadar tanıdığını göstermek istiyordu adam.
Cuma, öne eğik başını usulca kaldırıp duruşunu dikleştirdi. Başını kaldırdığında bakışları babasıyla çakışınca iradesi dışında gözlerini kaçırdı. Esasında sözünün eri biriydi Cuma, ama bazen haksızlık karşısında nevri dönüyor kendisinin de zikrettiği üzere verdiği sözde duramayabiliyordu.
"Bacın Asiye'yi geri gönderdim çünkü ikinci çocuğuna gebe. Yaman, namussuzu yeni avradıyla keyif çatarken ben onun çocuklarına bakamam." Yaşlı adam, oğluna haklılığını anlatmak isterken içindeki isyanı bastırmak adına dişleriyle yanağının içini dişliyordu.
Hiç düşünmeden birkaç adımda babasının yamacına ulaşan Cuma, babasının kararını doğru bulmadığını yüzüne karşı yüksek sesle bağırmıştı. "Bacımı tekrar koca evine göndermekle hiç iyi yapmadın baba. Asiye, gebe haliyle orada daha çok üzülecek. Sen bakmak istemezsen anlarım ama ben yeğenlerime çalışır çabalar bakardım."
"Güldürme beni Cuma, ergene avrat boşaması kolay gelirmiş. Sen ne zamana kadar bakacaksın yeğenlerine? Evlenmesini biliyorsa beyzade çocuklarına da baksın bir zahmet."
Cuma, babasına söz verdiğinden dolayı şimdilik sükutu seçmişti ama yarının ne getireceği belli olmazdı.
Öte yandan ezeltene kokulu gecenin içinde binbir çeşit hesap dönüyordu. Kimi günü kurtardığına sevinirken kimi yarının hesabını yapıyordu. Giz dolu kalplere hükmünü geçirmeyen karanlık kendi içinde girdap oluştururken, erişkin kişilikler yolun sonuna gelmek üzereydiler.
"Yaman oğlum, yüklü avrada taşıtma çocuğu. Bundan sonrası yokuş. Eve kadar sen taşı."
Asiye'nin kucağında uyuyup kalan Hatçe'yi almak için duraksayan Yaman, anasının yanından geçmesini bekleyip avradının kıyında soluklandı. Kollarını uzatıp kızını kucağına almak istediğinde Asiye'nin vücuduna temas etti elleri. Helalinin dokunuşuyla Asiye'nin bedeni taş kesilmişti, çünkü bedenine dokunan ellerin bir başka kadını okşuyor oluşu iğreti hissettirmişti. Kendini olabildiğince geriye çekerek kızı Hatçe'yi babasının kucağına bıraktı.
Yaman, dokunuşuyla nikahlı avradının taş kesildiğini hissetmiş içinde bir yerlerde küçük bir kıyamet kopmuştu. Yaptığının bu kadar ağır sonuçlar doğuracağını hesap etmeyi bir tarafa bırak hayalinden bile geçirmemişti; fakat olan olmuş iş işten çoktan geçmiş dönüşü olmayan yola sapmıştı. Bundan sonra başı dik bir şekilde sokakta yürüyebilmesi için iki avradını da yanında tutmak ve sahip çıkmak zorundaydı.
Genç adam zihninde yaşadığı kargaşaya boş-vermişlik katarak yürümeye devam etti. Evlerinin yol ayrımına geldiklerinde önce sarp yokuşu çıkıp birinci sekmele ulaştılar. Birkaç adım yürüdükten sonra ikinci sekmelin düzleminde soluklamak adına bir nefeslik mola verdiler.
Taş evin ahşap merdivenine ulaşmak için toprak zeminli birkaç sekme daha geçmeleri gerekiyordu. Ahşap merdivenin en alt basamağının dibine geldiklerinde Edibe kadın, geride durarak el fenerinin farını rahat çıkmaları için ikilinin üzerine tuttu. Önce kucağında kızını taşıyan Yaman, çıktı merdiveni sonra Asiye, en sona Edibe kadın kaldı.
Sesleri duyan ve zaten tetikte bekleyen Zehra, hemen sofaya çıktı. Yaman'ın kucağında kızını taşıdığını yanı başında da Asiye'yi görünce rengi sarardı soldu da kalbinin ığıl ığıl kanadığını hissetti. Esasında nasıl bir yükün altına girdiğini yeni yeni idrak ediyordu. Oysa hiç böyle hayal etmemişti. Herifinin gözdesi olacağını el üstünde tutulacağını sanmıştı.
Bilmiyordu ki sanrı ve gerçek birbirinin tam zıddıdır...
"Gelin, orada dikilip durana kadar herifinin kucağındaki çocuğu alsana." Edibe kadın, bile isteye Zehra'nın nefsine ağır gelecek yükü vurmuştu sırtına. Yeni gelin, içinden geçen vaveylayı kazma kürek yüreğine gömerken herifinin kucağındaki çocuğu almak için kollarını uzatmıştı fakat Asiye, bir atmaca gibi öne atılarak Zehra'nın kızına dokunmasına izin vermemişti. "Ben alırım kızımı."
Edibe kadın, tam yeridir diyerek taşı gediğine koymuştu. "Asiye gelin, sen yüklü avratsın ağır kaldırma diye dediydim."
Asiye, kaynanasının ne yapmaya çalıştığıyla ilgilenmiyordu. Onun tek derdi baş düşmanı saydığı kumasının çocuğuna dokunmasını önlemekti. Canını yakanların onun olan hiçbir şeye dokunmasına tahammülü yoktu çünkü.
"Asiye gelin, sen bugünlük Güllü gelinin kaldığı büyük odada yat. Yarın ilk iş, odanın arasını tahta döşeme ile böldüreceğim. Oda büyük herkese yeter."
Asiye, kumasının yüzüne pis pis baktıktan sonra kızını kucağına aldı ve götürüp büyük odaya yatırdı. Zihinsel yorgunluğun verdiği kasavet ile kendisi de kızının yanına uzandı. Yalnız olduğunu sanırken olmadığını fark etti ve hemen toparlanıp kalktı oturdu.
"Asiye gelin, geri durma. Yenildiğini sanmasınlar. Yoksa ayaklar baş olur. Şimdi kalk benimle oturma odasına gel ve baş köşeye otur. Bilmeni isterim ki ben her daim senin yanındayım." Tarafını belli eden Edibe kadındı.
İki kadın sözleşerek oturma odasına geldiklerinde biri hariç herkesin yüzü gülüyordu. Hemen ayağa kalkıp Asiye'ye oturması için yer gösterdi Güllü gelin. "Hoş geldin Asiye bacı, nasılsın iyi misin?"
Asiye hiç ses etmedi ve uygun gördüğü yere geçip oturdu. Güllü gelini severdi ama kendisini ele verdiğinden dolayı hâlâ kızgındı ona. Biliyordu yaptığını kötü niyetli olarak yapmamıştı ama yine de içten içe kızıyordu işte.
Maaile odun sobasının çıkardığı çıtırtılı sesin eşliğinde mavi emaye çaydanlıkta demlenen çaylarından içtiler. Çayın yanında kuru incir ve badem tükettiler. Her birinin kalbinde farklı düşünceler ahkam kesse de ötelediler ve mutluymuş gibi davrandılar.
Yavan mutluluğun görüntüsünü bozan Yaman'ın dağınık çıkan sesi oldu. "Zehra, yarın sabah erkenden hazırlan da seni babanın evine el öpmeye götüreyim. Ben bir gece kalır geri dönerim. Sen istediğin kadar kal."
Zehra'nın içine garip bir duygu çöreklenmiş ruhunda tufanlara sebebiyet vermişti. 'Herifi istediğin kadar kal' derken kendisini üç günde gözden çıkarmış olabilir miydi? Babasının evine küs giden avradı her ne hikmetse birdenbire kıymete binmişti. Kendisini değersiz bir eşyaymış gibi hissederken yüreğinin tam orta yerine kocaman bir ateş topu düştü fakat sustu. Sadece boğazını yakan zıkkım gibi acı tadı kimseye belli etmeden yutkundu.
"Yaman oğlum, gelinin emmisi gil size bir fenalık yapmasın. Unutma adam gözümüzün önünde seni vurdu."
Şimdiye kadar suskunluğunu sürdüren Seyyit Efendi, "Oğlum, anan haklı olabilir. Başlık parası adı altında sus payı aldı bizden ama ben o adama güvenmiyorum. Fırsat eline geçerse bildiğinden geri durmaz o adam."
Yaman, ailesine karşı umarsız bir görüntü çizmişti yüz hatlarına ama kalbine de vesvese tohumları düşmüştü. Cidden adam nikahlı avradını alıkoymaya cüret edebilir miydi? Sırf intikam almak uğruna bunu yapabilir miydi? Bazı insanlar ne olursa olsun kininden vazgeçmezdi. Korkmak korkakların işiydi. Tedbiri elden bırakmayacaktı ama yapması gerekenden de vazgeçmeyecekti. Bir kere korkaklık ederse arkası gelirdi. Bütün gözler kendi üzerinde bir cevap beklerken hiçbir şey yokmuş gibi yaparak gülümsedi Yaman.
"Ne olursa olsun bizim o köye gitmemiz gerekiyor. Korkaklık edip gitmezsek onlar kazanacak. Ben ekmeğimi o köyün üzerinden kazanıyorum. Mutlaka gidip onlardan korkmadığımı göstermem gerekiyor."
Saygısından hiçbir zaman abisinin önüne geçmeyen onun yanlışını yüzüne vurmayan Efe, gerektiğinde demirden pençe olur canını tehlikenin kucağına atardı. "İstersen bende sizinle geleyim abi, senin yalnız olmadığını görsünler."
Yaman, düşmanını kendisi yaratmıştı gerekirse kendi yarattığı düşmanın karşısına yek başına çıkacak ailesinden hiç kimseyi tehlikeye atmayacaktı.
"Siz beni kaygı etmeyin. Ben başımın çaresine bakarım. Bizim birlik olduğumuzu zaten gördü adam. Bir daha bizi karşısına almaya cesaret edemez." dedi Yaman ama düşmanın karıncaysa bile hor görme demişler.
Yaman ailesine güvence vermiş maaile geceden sabaha delilsiz bir uyku çekmişti...
Sabahın ilk ışıklarıyla yeni güne merhaba, diyen aile eşrafı önce kahvaltı sofrasına oturdu sonra her bir birey kendi vazifesinin sorumluluğunda işinin başına geçti.
Yaman, el öpmeye gideceğinden bugünlük işleri yarına devretmişti. Zehra, hem hazırlanıyor hem de içini kemiren kurtçuklarla baş etmeye çalışıyordu.
Sonunda hazırlanıp sofaya çıktıklarında, "Biz gidiyoruz ana, nahiyeden bir isteğin var mı?"diye sordu Yaman.
Büyük odanın kapısı önünde görünen Asiye, "Gidişiniz olsun da dönüşünüz olmasın," diye geçirdi içinden.
Yaman, sanki Asiye'nin içinden geçeni duymuş gibi başını avradından tarafa çevirdi. Herifi ile göz teması kurmak istemediği için Asiye, anında başını yan tarafa çevirdi.
"Bir şey mi dedin Asiye?"
Umursamazca omuz silken Asiye, kaşlarını çatıp yüzünü pisletti. "Yok. Hiçbir demedim. Bundan sonra benim sözüm sizin sözünüze düşman, eyi belleyin."
"Asiye gelin, yapma. Karnındaki yavruya düşmanlığı belletme." Edibe kadın, kendince evin içerisinde sulhu sağlamak istiyordu ama biraz geç kalmış olabilirdi.
"Boş ver ana, karnımdaki bebe de anasının düşmanı kim öğrensin."
"Yeter Asiye, uzatma!" diyen Yaman, tekrardan yönünü anasına doğru çevirdi. "Yoksa bir isteğin biz gidiyoruz ana."
"Bir isteğim yok oğlum. Olursa topal çerçiden alırım. Sen bizi merak etmeyesin."
Yolcu yoluna gitmek üzere yollanırken evin geride kalan eşrafı da işlerinin başına döndü. İki yolcu evlerinden çıkıp dik yokuşu indiklerinde kendilerini bekleyenden habersizdi...
İçindeki yangını söndürmek için bekleyen; sabahın ilk ışıklarıyla gelmiş yollarına pusuyu kurmuştu...
Bölüm bitti.
Bölümü telefondan yazdım eksiklerim varsa affola
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top