Koynuna Girmem B.15.
Selâm en en can içlerim.
Yeni bir bölüm daha sizlerle buluştu. Keyifle okuyun.
Bölüm sınırı 50 beğeni 100 yorum.
Kısa sürede sınırı geçeceğimizi düşünüyorum. Bölüm diğerlerine göre daha uzun rahatlıkla yorum sınırını aşarız aşklarım ♥️
🌿🌿🌿🌿
Gün gün solarken duygular tıpkı ezeltene çiçeklerinin taç yaprakları gibi; yüreklere çöken ağırlığın altında ezilenler bir önceki günü arar olmuşlardı.
🌿🌿🌿🌿
İki kadının sessiz bakışları birbirini buldu. Sabırsızlık gösteren kadın akıbetleri her neyse bir an önce öğrenmek istiyordu. Öğrensin ki, yollarına döşenen karaçalıları ortadan kaldırabilirsin.
"Belli olan bir şey var mı?"
Önünde sırt üstü yatan kadınla göz teması kurmak istemezken başını evet anlamında usulca aşağı yukarı salladı.
"Henüz küçük ama kızın gebe."
Kadın sessizce yutkunurken gözlerinin perdesi kapandı açıldı. "Korktuğumuz başımıza geldi desene?"
"İsterseniz çaresi var. Yok, istemem derseniz ben gideyim."
Bu kez bakışlar Asiye'nin üzerinde soluklandı. "Ne, benden kendi çocuğumu yok etmemi mi istiyorsunuz?"
Ebe kadının bakışları önce yanı başındaki kadınla buluştu sonra muhatabının yüzünde demlendi. "Asiye kızım, anan dediydi. Kocan üstüne evlenmiş. Boşanmak istiyormuşsun. Ondan şey ettim. Ne yapmak istediğini sen bilirsin de boşanacak olursan çocuk ayağına dolaşır."
Asiye, bir hışımla ayağa kalkmak için tedbirsiz davranırken karnına giren sancıyla buruşturdu yüzünü. Kasıklarında hissettiği amansız sancı olduğu yerde kıvrandırdı körpe bedenini.
Kadının anaç tarafı galeyana gelirken koruma içgüdüsüyle kızının kolundan tutup destek olmak istemişti. "Yavaş ol kızım, yoksa biz bi'şey yapmadan kendi elinle yok edeceksiniz çocuğunu."
Üst üste derin soluklar alıp vererek ağrısını azaltmaya yeltenen Asiye, ne yapacağını bilememenin verdiği çaresizliği yaşarken ruhunda kopan vaveylayı dindirmeye çalışıyordu.
"İkinizde beni iyi dinleyin. Gebe olduğumu şimdilik kimseye söylemek yok. Yoksa ikinize de yapacağımı bilirim."
Bir kez daha korumacı tarafını ortaya koyan anaç kadın, olacakları dillendirmekten geri durmadı. "Kızım, bir gün saklarsın iki gün saklarsın karnın kabarmaya başladığında ne yapacaksın?"
Hiç kimseden yardım almadan ellerini yere koyarak oradan destek alıp ayağa kalkan Asiye, iki kanatlı pencere önüne geldiğinde durup dışarısını seyretmeye başladı.
"Siz yine de ağzınızı sıkı tutup kimseye bir şey söylemeyin. Bana biraz zaman verin, çünkü ne yapmam gerektiğini düşünmeye ihtiyacım var."
"Kızım neyi düşüneceksin, bazı zamanlarda düşünmek bir işe yaramaz çünkü yapman gereken bellidir. Sen düşüneceğim diyorsun ama bu senin için sadece zaman kaybı olur."
Kadın bir bakıma haklıydı çünkü yol ayrımına geldiğinde hangi yolu seçeceğine ivedi olarak karar vermen gerekirdi zira başka seçeneğin yoktu. Mecburen iki yoldan birisine sapmak zorundaydın.
Karanlıkta kalmak ve önünü görememek insanı cidden arafta bırakıyordu. Kalbinle mantığın arasında sıkışmakta öyleydi. Asiye, mantığının sesini çok net duyuyor ve malum konuda hiçbir şüpheye kapılmıyordu lakin kalbinin ve vicdanının sesiydi onu rahatsız edip arafta bırakan.
Pencere önünde durup dışarısını seyrederken bir yandan da düşünmeye çalışan Asiye, anasının sesiyle kendine geldi. "Kızım, hazır ebe buradayken çocuk henüz küçükken çaresine bakalım. Ola ki geç kalırsak bedelini canınla bile ödeyebilirsin."
Elini göbeğinin üzerinde hafifçe dolaştırmaya başladı Asiye. Bebeğinin varlığını hissediyor onun çırpınışlarını duyabiliyordu. Hayır, ne olursa olsun bunu bebeğine yapamazdı. Uzun soluklu bir nefesi ciğerlerine çekerken bebeğini her şartta yaşatmaya yemin içti.
"Olmaz, sizin dediğinizi yapamam. Sizin dediğinizi yapacağıma gururumu ayaklar altına alır, o evde kumamla birlikte yaşamayı göze alırım ama yine de bebeğime zarar vermem ben."
"Asiye kızım, iyi düşün taşın bu işin geri dönüşü yok bilesin."
Oflayarak dışarı çıktı ve kapıyı arkasından pat diye kapattı Asiye. Baba evinin geniş sofasında ileri geri yürümeye başladı. Biliyordu istese o eve bir daha geri dönmezdi. İstese babası kendisini sahiplenirdi. Sadece istemesi yeterliydi ama bir karar vermiyordu. Üstelik anası sürekli aklını karışırken net olamıyordu.
Bir tarafta gururu diğer tarafta evlatları vardı.
Asiye, kendisine bir çıkış yolu ararken ebe kadınla birlikte anası da yanına geldi. "Asiye, ebe kadın gidiyor kızım. Bir diyeceğin varsa hemen söyle yoksa iş işten geçmiş olacak."
Sert bir ses tonuyla anasını tersler gibi konuşmuştu Asiye. "Yok, ana, bir diyeceğim yok. Sizin söylediğinizin dışında olacak bir şey varsa kabulüm ama dediğiniz şeyi ben yapmayacağım."
"Hiç kimse karnındaki bebeği öldürmek istemez yavrum, ama senin durumun da ortada."
Asiye, duygudan yoksun düz bir ses tonuyla konuşurken biraz önceki sözlerini tescilliyordu adeta. "Benim sözüm bitti ana. Başka diyeceğin varsa de yoksa yok. Ebe kadın, sende sağ olasın. Yorduk ayağımıza çağırarak. Güle güle git kimseye de bi'şey deme."
Bilmişliği dibine kadar yaşayan kadın, yüzüne kibrin en alasını yüklerken dudakları içe doğru yumuldu. "Benim ağzım sıkıdır Asiye, merak etmeyesin."
Kendisini köşeye sıkıştırılmış kedi yavrusu gibi hisseden Asiye, doğru olanı yapmaya çalışıyordu. Bilindiği üzere karar vermek kolaydı da zor olan aldığın kararı yerine getirmekti. Çünkü söylemekle yapmak aynı şey değildi, dilin söylediği anında unutulurdu fakat dilin belasını her zaman eğik başlar çekerdi. Kendisinde gerekirse evlatları için her zorluğa katlanırdı. Yalnız yemini vardı kim başına bela olduysa o da onların başına bela olacaktı.
🌿🌿🌿🌿
Kadın kendi elleriyle giydirdi herifinin üstünü başını. Kapıdan çıkmadan önce kumaş ceketi eline aldı herifinin arkasına geçti giydirmek için beklemeye başladı. Kollarını iki yanlara doğru açıp arkasına doğru geren adam, hazırda bekleyen avradının elinden giydi ceketini. Gitmek için hazırdı ama aklındakini de yapmak istiyordu.
Bu arada oğlunun arkasına geçip ceketini giydiren yeni geline iğreti bir şekilde baktı Edibe kadın.
Şuna bak nasıl da dolanıyor etrafında. Boşuna almamış oğlanın aklını başından. Hoş benim oğlum da aklını kaptırmaya dünden razıymış. Sen büyüt et el kızı gelsin evire çevire bağlasın kendine. Ah ah, olan bahtsız Asiye'ye oldu. İçinden sessizce kinini kusarken oğlunun kendisine doğru geldiğini gördü ve bir şey belli etmemek için başını başka yöne doğru çevirdi.
Yaman, anasının yamacına gelince durdu ve pantolonunu yan cebinden bir deste kâğıt para çıkardı. Para destesinin bir miktarını ayırıp anasına uzatırken ne istediğini bilen bir ifade yükledi yüzüne.
"Benim nahiyede biraz işim var ana. Sen şu parayı al Asiye'yi görmeye git. Yalnız paranın birazı ile topal çerçiden bir şeyler al da elin boş gitme. Kalanında Asiye'ye ver. Kimseye muhtaç olmasın."
"Köpoğlusu şimdi mi geldi Asiye aklına. Ben hiçbir yere gitmiyorum. Çok istiyorsan kendin götür."
Mesafesi uzun bir adım daha atarak anasının dibine kadar geldi Yaman. Konuşmaya başlamadan önce arkasını dönüp çıktığı kapının pervazına sırtını dayamış kendilerine bakan Zehra'ya kaçamak bir bakış attı. Tekrar yönünü anasına döndüğünde sesinin ayarı oldukça kısıktı. "Önce sen git. Güllü'nün dediği meselenin aslı astarı var mı bir öğren. Gerekirse ben de ondan sonra giderim."
Kapı önünde herifi ile anasının konuşmalarını dinleyen Zehra, kıskançlık krizine girmiş gibi dudaklarını geveliyordu.
Kadın çekmiş gitmişti ne diye peşine düşüyordu. İsteseydi, sevseydi, herifini, babasının sözüne uyuyup çekip gitmezdi. Üstelik kucağında bir çocuk karnında bir çocuk varken insan hiç koca evini bırakıp gider miydi? Keşke boşansa da kurtulsam, diye geçirdi içinden.
"Oğlum, gideyim gitmesine ama Asiye'nin inadı inat hiç geri döneceğini sanmıyorum ben. Geri gelmemek için gebe olsa bile söylemez. Ben biliyorum onun huyunu suyunu."
Sözünün arkasında olduğunu vurgulamak için tok bir sesle anasını uyardı. "Sen benim dediğimi yap ötesini düşünme. Sen git ağızlarını yokla ondan gerisini bana bırak."
İkisi de sustu çünkü söylenecek söz kalmamıştı. Yaman, gitmek için yollandığında kaymamak adına ahşap merdivenin basamaklarını dikkatlice indi. İki katlı evin avlusunu ağır adımlarla geçip ilk sekmele ulaştı.
Konak tarzı evin konumu harlı kayanın yamacına inşa edildiğinden önce iki sekmel geçiliyor sonra geniş avluya ulaşılıyor oradan da ahşap merdivenle ikinci kata çıkılıyordu.
Yaman, anasına talimatları vermiş kendisi de nahiyenin yoluna düşmüştü. Yaklaşık beş kilometrelik yolu yaya olarak gitmek zorundaydı.
Oğlu evden ayrılır ayrılmaz hemen faaliyete geçen kadın, ilk önce yeni gelini yanına çağırdı.
Kaynanasının sesini duyan yeni gelin, çekinerek yanına gelmişti zira herifi evden gittiği için kendisini korumasız ve kimsesiz hissediyordu; çekingenliğinin sebebi büyük ölçüde ondandı. Tabii kaynanasının ona olan tavrından da kendisini istenmediğini anlıyordu.
Elinde olsa bunların hiç birini yaşamak istemezdi ama düşmüştü bir kere gayya kuyusuna. Ne kalbine söz dinletebilmiş ne de emmisinin aklı kıt oğluna olur diyebilmişti. Yetmemişti hiçbir şeye de şimdi beteriyle sınanıyordu.
"Gelin yeter tembellik ettiğin. Hadi şu evin her yerini sil süpür sonra da ben gelene kadar öğle yemeğini yap. Yemeklik malzemeyi ocağın kenarına koydum, oradan bakar yaparsın. Sakın ola tuzunu kıt yağını eksik yapmayasın."
Olur, anlamında başını sessizce salladı Zehra. Kaşlarını çatarak yüzünü buruşturan Edibe kadın, "Öyle kafa sallamakla olmuyor gelin. Asiye olsa bir solukta yapardı her dediğimi. Bakalım sen zamanında yapabilecek misin?"
Herkes cümle âlem kendisine karşıydı. Ne vardı kendisi de yapardı kaynanasının her bir dediğini.
Güllü, kaynanasının yeni geline eziyetini görünce sessizce köşesine çekilmiş onları izliyordu.
"Güllü sen de orada pısıp durma. Hadi eli kolu çemre biraz çamaşır birikmiş onları yıkayıver."
"Olur, ana yıkarım. Asiye'ye benden de selam söyle." Özellikle Zehra'ya bakarak selam göndermişti.
Cümlesi birlik olmuş cümlesi kendisine karşıydı. Kadın kadını anlardı ama hepsi onu düşman bellemişti. Elbet bugünlerde gelip geçiciydi.
İşe koyuldu Zehra. Güllü de öyle.
Güllü 'de yeni sayılırdı bu evde. Henüz evleneli üç beş ayı geçmemişti.
Edibe kadın, oğlunun dediklerini harfiyen yerine getirip dünürlerinin kapısına varmıştı. İster istemez içinde bir sıkıntı vardı çünkü neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Elinin ayasıyla avlu kapısına birkaç kez vurdu ve beklemeye başladı. Kimseden bir ses gelmeyince kapıyı kuvvetlice içeri doğru ittirip açtı. Üst katın merdivenlerine yönelmeden önce etrafına bakındı birilerinin olup olmadığını bellemek adına. Başını yana doğru yatırıp garipsedi evin sessizliğini. Henüz birkaç basamak çıkmıştı ki, biraz önce geçtiği kapının açılma sesini duydu. Gelenlerin kim olduğunu öğrenme maksatlı omuzunu üstünden başını çevirip arkasına baktı.
Asiye ve anası cümle kapısından avluya giriş yaptığında Edibe kadını karşılarında görünce pek şaşırmışları, çünkü bu kadar eken beklemiyorlardı. "Edibe bacı, yoksa yolunu mu şaşırdın?"
"Yok, yolumu şaşırmadım bilakis doğru yoldayım."
İki kadın arasında söz düellosu yaşanırken Asiye, atağa geçerek kaynanasının elini öpmek için önüne geçti. "Hoş gelmişsin ana, buyur geç," derken üst katı gösterdi.
Kaynana gelin arasına husumet girmişti ama onlar akrabaydı ve bu husumet sadece koca evinde geçerliydi.
Üç kadın sessizce çıktılar merdiven basamaklarını. Akraba evinin tanıdık sofasına ayak bastığında yorulduğunu belli edercesine ofladı Edibe kadın.
"Edibe bacı, buyur içeriye geç!"
"Yok, hısım geçmeyeyim biraz tıkandım. Şuraya bir oturak getirin de sofada soluklanayım."
Asiye, hemen içeriye geçip iki oturak getirdi. Oturaklardan birini kaynanasını altına koyarken diğerini anasının altına koydu.
"Sende altına bir oturak al Asiye. Konuşacaklarım var."
Asiye, devrik bakışlarını sağda solda gezdirerek umursamaz bir tavır sergilerken yerinden bir milim bile kımıldamadı.
Asiye'nin inadına bakınca üstüne gitmek istemeyen kaynana elinde sıkı sıkı tuttuğu çıkını Asiye'ye uzattı. "Bunlar senin. Yaman gönderdi. Kimseye muhtaç olma, diye. Yakında oğlum da gelecek."
"Gelmek için zahmet etmesin. Ben kimseye muhtaçta değilim. Bana onun parası pulu da lazım değil."
"Asiye kızım, bak sana kızım diyorum. Olmaz böyle. Yapma, yakında iki çocuk anası olacaksın. Sende bilirsin çocukların yeri baba ocağıdır. Biliyorum davanda yerden göğe kadar haklısın ama bazen haklı olmak yetmez."
Asiye, hırçınlaşarak sesinin ayarını yükseltmişti. "Kim demiş onu. Benim sadece bir kızım var."
Edibe kadın, ağız yoklamıştı. Asiye, istemeden 'kim demiş onu' diyerek açık vermişti.
"Ben duydum gebeymişsin. Asiye gelin, iyi düşün taşın. Koca evi dururken baba evinde çocuk doğurma. Sen yeter ki he de, yemin içerim ben senin elini sıcak sudan soğuk suya değdirmem."
Asiye, içinden ebe kadın sözünde durmadığı için sövüp saydırırken nefes alış verişleri sıklaşmıştı. "Noldu kızım, sancın mı var?" İki kadın göz göze gelirken kendi ağızlarıyla açık verdiklerinden dolayı içten içe yine kendilerine kızmışlardı.
Edibe kadın, şimdi daha çok emin olmuştu gebeliğin varlığından. İstediğini aldığına göre gönül rahatlığıyla evine gidebilirdi.
"Ben gideyim. İşlerim vardı yapılacak. Asiye gelin, sende söylediklerimi yabana atma. İyi düşün taşın."
🌿🌿🌿🌿
Günü bir sonraki güne devretmeye hazırlanan yerleşke halkı, güneşin inzivaya çekilmeye başladığı saatlerde hanelerinin yolunu tutmuşlardı. İkindi üzerinin gölgeli aydınlığı çok geçmeden alaca karanlığa teslim olur, gecenin zifiri karanlığa mahkûm egemenliği başlardı.
İki gelin bir kaynana akşam sofrası kurmakla meşgulken, erkekler günün yorgunluğunu atmak üzere köşelerine çekilmiş her biri farklı bir döşeğin üstüne kurulmuştu.
Tarak desenli el dokuması sofra odanın tam ortasına serildi. Bazlamanın burun deliklerine dolan ekşi kokusu insanın iştahını açarken sofranın köşelerine bırakıldı. Karalahana sarması geniş bir tepsiye dökülerek sofranın ortasına bırakıldı. Birkaç çukur sahana toyga çorbası döküldü ve iki kişiye bir sahan olmak üzere pay edildi.
Herkesten önce doyan Yaman, sofradan çekildi ve kalktığı yere tekrar oturdu. "Sonuç noldu ana?"
Edibe kadın, boş bulunarak sağına soluna bakınırken bakışları oğlunun yüzünde karar kıldı. "Söylenti doğruymuş."
"Birazdan hazırlanan da gidip getirelim Asiye'yi."
Herifinin ağzından Asiye ismi dökülünce yeni gelinin başından aşağı kaynar sular dökülmüştü de elindeki yemek kaşık pat diye sofraya düşmüştü. Biliyordu ki, Asiye, geri dönerse derdi birken iki olurdu. Kaynana gelin bir olur etmediğini koymazlardı. Yaman, sabah gidip akşam geliyordu dolayısıyla hiçbir şeyden haberi olmazdı. İçli bir nefes alıp verdi.
"Olur, akşam namazını kılayım gideriz."
Çok geçmeden ana oğul birlikte üstüne kuma geldiği için baba evine küs giden Asiye'yi almaya gittiler. Geride kalanların diline ket vurulmuş herkes suspustu.
🌿🌿🌿🌿
Beklenmedik misafirler pek hoş karşılanmamış olsalar da içeri buyur edildiler. Odanın içi ölüm sessizliğini kuşanmış çıt çıkmıyordu. Büyük olarak Edibe kadın sessizliği bozmuştu. "Hısım, Asiye'yi almaya geldik. İzin ver alıp götürelim zira kızın ikinci çocuğuna gebe."
Baştan sonu az çok belli olan ihtimalin gerçeğe dönüşmesi kimseye sürpriz olmamıştı.
"Edibe, hâlâ sözümün arkasındayım. Kızım isterse çocuğu sütten kesene kadar baktırırım. Ondan sonra siz sağ biz selamet. Yine de söz Asiye'nin. Kızım ne derse ben onu derim."
Kısmen dünüründen icazet alan kaynana yönünü Asiye tarafına döndü. "Asiye gelin, babanı duydun. Sen ne diyorsun?"
"Oğlunla konuşmadan olur ya da olmaz diyemem. Önce onunla konuşup bazı sözler almam lazım. Yoksa yok."
Yaman, şaşkın bakışlarını avradının yüzüne sabitledi. "Benimle ne konuşmak istiyorsun Asiye?"
"Burada olmaz. Başka yerde yalnız konuşmak istemiyorum."
Yaman hiç itiraz etmeden, "Olur, konuşalım," dedi.
Bundan sonraki hayatları hakkında kararlar almak üzere başka odaya geçtiler. Yaman, sabırsızlık yaparak ilk sorusunu sormuş beklemeye başlamıştı. "İsteğin nedir Asiye?"
"Baştan söyleyeyim. Seni affettiğim için geri dönmüyorum. Karnımdaki bebeğin hatırına dönüyorum bilmiş ol."
"Belki zamanla," diyecek oldu Yaman.
"Hiçbir zaman affetmek yok. Sadece çocuklarım için katlanacağım. Sonsuza kadar değil. Bir süreliğine. Bunu iyi belle."
"Asiye, sana söz veriyorum. İkinizin arasında her zaman adaletli olacağım."
"İstersen olma. Orası beni ilgilendirmiyor. Bundan sonra ben senin koynuna girmeyeceğim."
Şaşkınlıkla avradının yüzüne baka kalan Yaman, "Sen benim nikahlı avradımsın. Ne demek yatağına girmeyeceğim. Ne demek koynuna gitmeyeceğim."
"Benim şartlarım bunlar. He, unutmadan. Beni çocuklarımdan başka kimse de ilgilendirmiyor. Ne işiniz umurumda ne gücünüz umurumda. İşinize geliyorsa geri dönerim. Yoksa yok."
Bir kere baba evinden çıkarıp kendi evine götürürse her şeyin zamanla düzeleceğine inandı Yaman.
"Her isteğine eyvallah Asiye. Hazırlan gidiyoruz."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top