Niye alıp gelmedin onu amca...


Usulca girdiği oda da küçük sehpanın üstüne elinde ki tepsiyi bırakıp yatağa doğru gitti. Kalın pikeyi kızın omuzuna kadar çekti. Sol eli ile usulca saçlarına dokundu.

"Minik kızım ne kadar büyüdün. " diye mırıldandı.

Her gece odasına girer üzerini örterdi, çok küçüktü o zamanlar Selma. Hasta olduğun da kederlenirdi, iyileşip ayağa kalkana kadar yanından ayrılmaz ilaçlarını eli ile içirirdi.

Küçük ince elleri ile baş parmağını tutmaya çalıştığın da heyecan duyar düşmesin diye kucağına alır verirdi hemen.

Liseyi bitirdiği ve diploma aldığı tören günün de bir öğretmen yanına gelip

"Ali Bey biz sizi Selma'nın babası sanıyorduk hep. " demişti.

Selma okul ikincisi olarak yaptığı konuşma da ona amcası olarak teşekkür etmiş ve boynuna sarılmıştı.

Kıza Şefkatle bakıp tebessüm etti kendi kendine, sonra yavaşça pencerenin önündeki koltuğa oturup elinde ki kitabı açtı. Kaldığı yeri buldu, gözleriyle satırları takip ederek okumaya başladı.

"Beklemek güzeldir, eğer gelecekse beklenen. Özlemek güzeldir, eğer özlüyorsa özlenen... "

Kitabın kapağını kapattı, okuduğu sayfanın sonu bu cümle ile bitiyordu.

Damarlarının genişleyip vücudunda ki tüm kanın boşalacağını zannetti

"Çok özleyeceğim seni... " demişti Zeliha o sabah.

Kantine erkenden geldiği ve Zeliha'nın ara tatil için eve gideceğini söylediği sabah.

O da yolcu ettiği gün otobüse binerken,

"Yüreğim de gönlüm de seni çok özleyecek. " demişti Zeliha'ya.

İki gün birlikte zaman geçirmişlerdi. Zeliha ile, gideceği gün ve ondan önceki gün, sabahtan yurda giriş saatine kadar hiç ayrılmadılar. Otobüs biletini beraber almışlardı. Zeliha gitmesi gerekenden iki gün daha geç gidecekti. Ali'ye bir sınavım daha var demişti ama aslında yoktu. Serap'a bunu Ali'nin bilmemesi için sıkı sıkıya tembih etmişti.

Ali onu fuara, mini golf sahasına götürdü, saatlerce ve sevinçle gülerek oynadılar. Sonra çocuklar için çalışan minyatür trene bindiler. Okuduğu lise yakınlardaydı, Zeliha ile bir süre bahçesin de oturmuşlar o günlerden, unutmadığı anılarından anlatmıştı. Çok sevdiği edebiyat ve coğrafya öğretmenlerinden bahsetmişti.

İlk defa çıktıkları o akşam, oturdukları çay bahçesin de yine Manolya ağacının altında çay içmiş ve birbirlerini seyretmişler, sonra da Zeliha'ya Lozan Pastanesi'nin o çok güzel yaş pastasından ikram etmişti.

Kordon boyuna geçip uzun setler de -deniz kenarında ki oturma yerleri- oturup, gevrek -simit- yerken omuz omuza güneşin batışını seyretmişlerdi.

Sonraki gün, Konak meydanına güvercinlerin uçuştuğu alana gittiler, Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit tahta çıkışının 25. yıldönümünü kutlamak için 1901'de yaptırdığı, Fransız mimar tarafından tasarlanan 25 metre yüksekliğinde ve dört katlı olan Saat Kulesi'nin bulunduğu meydan da gazete kağıdından yapılmış külahların içinde ki yemleri güvercinlere atmışlar ardından da Karşıyaka vapuruna birkaç kere binerek gidip gelmişlerdi. Orada ki sahilde yürüyüp sıcak sıcak midye dolması yemişler, çarşıda ki tatlıcıya gidip fırında sütlaca beraber kaşık sallamışlardı gülüşerek.

Belki bir daha hiç yaşayamayacakları o iki gün, elele gezip dizi oturdukları iki gün bitti.

Akşam olduğun da otobüs terminaline, Halkapınar'da ki Atatürk Stadı'nın hemen yanında bulunan İzmir garajına geldiler. Zeliha Ali'nin elini sımsıkı tutuyor, o değil de Ali Hakan gidecekmiş gibi sıkıntı ile titriyordu.

Ayrılacaklardı birbirlerinden ...

Bir süre İkisi de boyunlarını büküp diğer yolcuların yakınları ile veda etmelerini ve ayrılmalarını izlediler. Sonra Zeliha'nın bineceği otobüsün muavini,

"Yolcular yerlerine geçsinler, aşağı da kimse kalmasın. " diye seslenmeye başlayınca, kız Ali'ye baktı ve boynuna sarıldı. Ağlamaya başladı. Titriyor, kollarını adamın boynundan almıyordu.

Dakikalarca ağladı ve yüzünü seyretti Ali'nin.

Ali Hakan, uzun uzun baktığı iri siyah gözlerden akan yaşları silip sevdiği kızın yanaklarını iki eliyle tuttu,

"Sen bana benim olmasını istediğimi verdin. Benim olan her şey sana ait Zeliha. Son nefesimi verene kadar her şeyim sende kalacak. "

Gözlerini Zeliha'nın yüzüne dayadı ve elini göğsüne yaslayıp,

"Yüreğimde gönlümde seni çok özleyecek. " dedi.

Zeliha hiç konuşmadı, koşarak araca bindi, yerine oturunca iki eli ile cama abanarak gözyaşları içinde otobüsün hareket etmesine kadar Ali'yi izledi.

Araç perondan çıkıp hız alana kadar birbirlerine baktılar.

Ali Hakan terminalden ayrılıp, eve gitmek üzere minibüslerin bulunduğu durağa doğru yürürken,

"Bir daha görüşecek miyiz acaba Zeliha? " diye mırıldandı.

Sırtına doğru serin bir rüzgar vurmuştu ve önünden geçtiği küçük büfelerin birinde,

Ne çıkar bahtımızda ayrılık varsa yarın,
Sanma ki güzelliğin şu titreyen dalların,
Düşen yaprakla biter.
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.

Şarkısı çalıyordu. Yanağına düşen minik damla'yı sildi ve hızlı hızlı yürüdü ...

Ağlama, olma mahzûn gülerek bak yarına,
Sanma ki güzelliğin o ipek saçlarına,
Dökülen akla biter.
Böyle bir kara sevda kara toprakla biter.


Boğazın uzakta ki güzelliğini seyretti bir süre, karşıda ki heybetli camiler ve evler, beyaz martıların oldukça gerisinde ama iç içe geçmiş şekil de görünüyor, saraylar yalı ve köşkler kartpostallar da olduğu gibi sıra sıra Sarayburnu'na doğru uzanıyordu.

İnce narin parmaklar gözlerinde ki yaşlara uzandı yavaşça ve sildi, sonra;

"Amcacığım ... " diye fısıldadı

"Uyandın mı kızım? "

"Çok oldu uyanalı ... "

"Çok mu oldu. "

"Seni izliyordum, niye ağladın? "

Sessizce baktı Selma'ya.

"Hadi kahvaltı yapacağız, bak sehpanın üstünde. Yağda yumurta da pişirdim sana. Uyanmanı bekliyordum. " dedi.

"Babamla ninem? "

"Baban vergi dairesine gitti, ninen  babana beni de götür biraz alışveriş yapayım evde bir şey yok diyerek onunla gitti. Ben de ikimize kahvaltı hazırladım. "  İki eli ile yüzünü temizledi ve tepsiyi önünde ki küçük masayı aldı.

"Diğer soruma cevap vermedin amca. "

"Hangi soruna? "

"Önce ki soruma. " masaya adamın karşısına oturdu ve,

"Neden ağladın? " diye sordu tekrar.

Ali Hakan cevap vermedi yine, bakışları dışarıda ki manzaradaydı.

"Önce senin için ağladım. Ne çabuk büyüdün, kocaman kız oldun. Sonra annem ve babam geldi aklıma kızım. " dedi.

"Evet amca büyüdüm artık otuz yaşıma az kaldı. "

Adam gülümsedi, "Biliyorum ... "

"Ben de senin, ne için ağladığını biliyorum amca. "

Selma'nın çay koymasını bekledi yine, sessizdi Ali Hakan.

"Serap kim amca? " Ali kızın yüzüne masumca baktıktan sonra,

"Ninen anlatmadı mı sana? "

"Zeliha'nın oda arkadaşıydı dedi. "

"Başkalarının arkadaş dediğin böyle olmalı diyeceği kadar iyi bir insandı Serap. "

"Onu gördüğün akşam hiç konuşmamışsın ama. "

"Yıllar sonra ona söyleyecek bir şeyim yoktu kızım. "

"Zeliha'ya kızıyordun, Serap'a niye kızıyorsun amca? "

Adamın yanaklarında oluşan kırmızılık iyice fazlalaşmıştı.

"Niye amca ... Niye Zeliha'yı alıp gelmedin? "

"Kızım, yıllar öncesin de kalan olayları konuşmak. "

Selma hırsla sözünü keserek

"Amcaa... Elinde küçük bir kaşık ve muhallebi kasesi ile peşinden koştuğun kızından sakladığın ne var? Ayşe nineme de babama da orada olanlardan hiç bahsetme missin. Lütfen amca senin ve onunla ilgili her şeyi merak ediyorum. Kimden öğreneceğim? Gidip Serap'a mı sorayım? "

Ali Hakan Selma'ya kederle bakıp yanağına uzandı, yavaşça okşadıktan sonra,

"Ben, Ayşe ablamdan da babandan da ve çok sevdiğim senden de bir şey saklamıyorum. Sadece sizin üzülmenize dayanamıyorum. "

"Bir şey bilmeden üzülmemiz daha kötü değil mi amca? "

Ali Hakan önce boğazın Marmara'ya bakan suların da yol alan büyük gemileri seyretti... Elinde ki çatalı masaya bıraktı, sonra büyük fincanda ki çayından bir yudum aldı, Selma dikkatle yüzüne bakıyordu. Önce yavaşça başını salladı ve kendi kendine,

"Bir gün bunları bana soracağını düşünmüştüm. Ne Ayşe ablam ne de baban hiç sormadılar ama senin soracağını biliyordum Selma." Dedi.

Bir süre daha suskun kaldıktan sonra, nefesini çekti ve anlatmaya başladı.

"Doktor beyle tanıştım o gün. Yüksel Bey; Zeliha Yüksel amca diyordu ona, babası ile iyi arkadaşmış, bilgili gün görmüş bir insandı. Beni hastaneye götürdü, sorular sordu gidene kadar. Zeliha'nın durumunu anlattı, annesini ve tutumunu anlattı. Yüksel Bey aynı zamanda ailenin doktoruymuş."


Açık gri renkli kapının önün de bekledi bir müddet. Tam baş hizasında küçük çivilerle tutturulmuş sarı renkli numaraya baktı, "Altı ... " sonra kolu yavaşça bastırdı ve odaya girdi.

Odanın havası serum ve zerk edilen iğnelerin ağır kokusu ile birlikte sıkıcı bir nemin baskısı altındaydı. Soluk ışık veren duvara apliğinden yayılan zayıf beyazlık odanın duvarların da oynaşan gölgeleri himayesine almak istiyor gibiydi.

Yatakta ki kıza doğru gitti ve başucunda durdu. Göğüs hizasına mesafe de yatağa oturdu. Beline kadar beyaz nevresim örtülmüş, üstünde açık mavi küçük çiçek desenleri olan yuvarlak dantel yakalı pamuktan bluz vardı. Koluna küçük bir pamuk parçası bastırılmış ve hafifçe pembeleşmişti. Pamuk düştü düşecekti. Serum bitip iğne çıkarılınca kanamış olduğunu düşündü. Elini pamuğun üstüne koyup tuttu bir süre. Saçlarına ve yüzüne baktı, sonra ince uzun parmaklarını eline alıp öptü.

O da sıcaktı ilaç kokusu çok ağırdı, Pencereye giderek camın birini açtı. Yüzüne ve içeriye temiz hava çarpıverdi. Tekrar kızın yanına oturdu, yanağına dokundu,

"Zeliha ... " dedi.

Birkaç saniye sonra kızın göz kapakları titremişti.

"Zeliha geldim bak yanındayım " diye fısıldadı.

Kızın dalgalı siyah saçlarını okşayarak sıvazladı. Zeliha'nın boğazından hırıltılı bir ses çıktı, nefesi ile beraber "Ali ... "

Ali Hakan'ın gözlerin de biriken yaşlar hızlıca yanaklarına indi.

Zeliha tekrar nefesinin arasından inilti ile, "Ali. " diye fısıldayınca bir elini kızın solgun yanağına koyup

"Zeliha yanındayım bak aç gözlerini hadi." Dedi.

Kızın göz kapakları çizgi haline gelip birleştiği yer ıslanmaya başlamış nefesler alıp vermeye başlamıştı.

Ali, "Zeliha aç gözlerini ne olur aç, onlara bakmaya o kadar çok özledim ki. " derken boğazını bilmediği görmediği bir el sıkıyordu sanki. Boynundan başına doğru bir zonklama oldu.

Yüzünü, açılan kapıya çevirdi ve yanaklarını silip ayağa kalktı. Yüksel ve uzun bacakları bedenini oldukça yüksek gösteren zayıf, esmer yüzüne sert bir ifade oturmuş olan kadın ona doğru yaklaştı.

"Zeliha'nın annesi ... " dedi içinden.

Doktor Yüksel'e baktı ve Zeliha'nın uyanmadığını sessizce belirtmek için başını her iki yana doğru salladı. Kadın önce Zeliha'ya sonra da ona bakınca yanakların da sıcaklığın artmaya başladığını hissetti. Kızaran yanakları ona göre kötü bir görünüştü. Ama Zeliha bu halini seviyordu. Bu utandığı ve heyecan duyduğu anlar da başına geliyordu.

Yaşlı kadın hiddetle bakıyordu, gözlerini kaçırdı ve bakışlarını ayaklarının ucuna indirdi. Farkındaydı, kadının bakışları üzerinde geziniyordu.

Açık olan pencereye gitti, sıkıntı inmişti göğsünün çatısına. Temiz havayı ciğerlerine çekti ve,

"Zeliha hastane kokusunu sevmiyor, camı bu yüzden açmıştım doktor bey, üşüyorsanız kapatabilirim. " dedi

"Hayır kapatma Ali Hakan, iyi yapmışsın içerisi biraz havalansın. " dedikten sonra, adam kadına dönüp

"İsterseniz biz dışarıda bekleyelim Fatma Hoca. " dedi.

Ali Hakan sıkıntı ile oturdu kızın yanına, doktorla Zeliha'nın annesi dışarı çıkmışlardı.

Dakikalarca konuştu onunla, ellerini ellerinin arasında tutuyordu, saçlarının önün de alnına düşen kakülleri toplayıp eli ile geriye doğru itti.

Kızın elini avuçların arasında hafifçe sıkarak,

"Aç hadi gözlerini ... " sonra da,

"Senin aşkına, sevgine karşılık veremiyorum Zeliha. Bunun farkındayım ve biliyorum. Yapamazsam da sen benim her şeyimsin, sana da sevdanı da dayanamıyorum ki ... Gözlerinin karısını göremezsem gecenin karanlığına düşerim Zeliha. Aç artık güzel gözlerini. Bana bakmanı özledim, seni çok özledim Zeliha. "

Kızın başı kımıldadı, sonra omuzları ve kolları titredi. Kaşları çatıldı ama az sonra yine gevşedi. Ali'nin avuçlarının arasında ki elleri ısınmaya sonra da parmakları hafifçe oynamaya başlamıştı.

Hemen ardından Ali'nin elini sıkıca kavradı ve başını hızla kaldırdı...


Koridorun sonunda pencereden bahçeyi seyrediyorlardı.

"Zeliha'nın hastane kokusu sevmediğini nereden öğrenmiş ki? "

"Ne dediniz hoca hanım? "

"Zeliha'nın sevmediği kokuyu biliyor dedim Yüksel Bey. "

"Size garip mi geldi bu? "

"Evet garip geldi, ben bile bilmiyordum. "

Doktor tebessüm ederek,

"Zeliha çocukluğunda da sevmezdi ilaç kokusunu. Hem, seven insan sevdiğinin her şeyini bilir garip olan sizin gibi bir eğitimcinin bunu bilmemesi. " dedi.

"Ben kızımı sevmiyor muyum doktor bey? Ayrıca ben çocuklara sevgiyi aşkı anlatmıyorum. " kadının sesi sert ve keskindi.

"Siz kızınızı tanımıyorsunuz ve dinlemiyorsun. Sevgi için önce bunlar olmalı, ayrıca hoca hanım, keşke aşkı anlatsanız, sevmeyi sevebilmeyi anlatsanız. Keşke sevgiyi öğretseniz. "

"Ben, bana verilen vazifeyi yapıyorum. Afaki şeyleri sevmem. "

"Bence sizin haricinizde ki bütün öğretmenler sevgiyi anlatıyor. Onlar için afaki olmayan şey sizin için nedense kural oluyor. Her öğretmen öğrencilerine önce kendi sevgisini, sonra da bildiği her şeyin sevgisini öğretir. Realiteye çok takılıyorsunuz Fatma Hoca. Sevginin olmadığı yer kaosa açıktır, sevgisizlikten de ortaya çıkan sadece anarşidir ve anlayışsızlık ile kötülüktür. "

"Felsefeden de pek hoşlanmıyorum. Zeliha kendini ne zaman gelecek? "

"Sevgisini ve sevdiğini hissettiği zaman, Ali'nin varlığına ulaştığı zaman. Şu an beklemeliyiz. "


"Ali ... "

Oda dan yüksek bir ses gelmişti.

Zeliha'nın sesiydi bu ...


"Ali. " dedi, sonra tekrar "Ali ... " diye seslendi.

"Buradayım Zeliha, yanındayım. Bak, bak buradayım. "

Zeliha gülümsemek istedi, yapamadı. Omuzlarını ileriye doğru attı ama kendini doğrultamadı. Elini Ali'nin yanağını uzattı sonra. Genç adam eğilip sarıldı ve omuzlarını tutup kendine çekti Zeliha'yı. Birbirine sıkıca sarılıp ağlamaya başladı ikisi de ...

"Hep orada duruyordun, sesimi sana duyuramadım. Duymadın Ali. "

"Tamam, bak artık yanındayım Zeliha duydum, seni duydum. "

Yorgundu, yüzü de sesi de yorgundu. Bitkin bir halde,

"Evet geldin, sonunda geldin. Biliyordum geleceğini, biliyordum beni duyacağını. " diye inledi kız.

Odanın kapısı hızlı bir şekilde açılmıştı, doktorun önünde içeriye giren kadın,

"Zeliha kızım ... " diye seslendi.

Ali Hakan açık olan cama gidip kapattı. Zeliha annesini duymuyordu, elleriyle yanaklarını tutan kadına bir an bakıp, gözlerini camın önünde bekleyen Ali'ye dikti.

Doktor kıza yaklaşıp bileğini tutarak nabzına dikkat kesildi, atışları hızlı ve yüksekti ama ilerleyen saatler de normale döneceğini de biliyordu. Sevgi duyduğu adamı görünce hızlanan kanın atışlarıydı bunlar. Kalbinin sahibine duyduğu çarpıntı nedeniyle yüksekti, çok yüksekti.

Ali arkasında kalan kadının, Zeliha'nın yanından kalkıp ona doğru yaklaştığını hissedince yüzünü çevirdi. Ve göz göze geldiler.

Fatma Hoca elini Ali'ye uzatıp saçının yan tarafını sıvazladı,

"Teşekkür ederim delikanlı, geldiğin için. " dedi.

Ali Hakan sessizdi ve bakışı sevdiği kız da hasretle duruyordu.

Yüksel elini kadına doğru uzatarak,

"Fatma Hoca isterseniz biz çıkalım. Sizin de dinlenmeniz gerekiyor, Zeliha daha iyi olacak. " dedi.

Yaşlı kadın doktora baktıktan sonra kapıya doğru yürüdü.

Yüksel önce Ali Hakan'a sonra Zeliha'ya gülümsedi. Kızın yanına gelip elini tuttu, sonra da

"Artık o yanında, kendini toparlamaya çalış güzel kızım. Bilmesi gerekenleri Ali Hakan'a anlattım. " diye fısıldadı.

Zeliha gözlerini kapıdan çıkan annesine çevirip usulca,

"Ali'yi benden almak istiyor, ama başaramayacak Yüksel amca. " dedi

"Biliyorum, biliyorum kızım. Başaramayacak. "

"Neler oldu Zeliha, neden hastanedesin, niye yatağa düştün? "

Kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı. Ali'nin uzattığı ellerini tuttu ve ayaklarının üstünde durdu. Birbirlerinin nefesini duyup aralarında konuşamayacak kadar yakındılar. Zeliha gözlerini Ali'nin gözlerinde gezdirdi. Beyaz bir kalemin yeşil bir sayfaya yazdığı satırları okuyordu sanki, Ali Hakan kızın elini bırakmadan bir adım geriledi,

"Benim yüzümden değil mi? "

"Nereden biliyorsun Ali, o mu anlattı? "

"Hayır ... "

"Peki nereden biliyorsun? "

"Artık öğrendiğimi sana yazmıştım ya ... "

Ali'ye merakla ve düşkün bir şekilde bakıp,

"Neyi öğrendiğini yazdın ki? Ben mektubunu okuyamadım Ali. "

"Gözlerinden bakıp yüreğin de ve gönlün de olanları görebilmeyi. "

Zeliha boynuna sarıldı genç adamın.

"Seni benden alıp, beni sensiz... Öksüz bırakmak istiyor "dedikten sonra mektubun geldiği günü anlattı. Okulla onun arasında seçim yapmaya zorladığını söyledi.

"Ben ona seçimimi yaptım mı Ali, seni benden alamayacak. Sonra ne oldu bilmiyorum ayağa kalktığım zaman her yer kararı verdi. Beyaz ve mor koridorlar da koştum durdum, sonra seni gördüm. İstasyonda bekliyordun, karanlıktı her yer. Yüzünü dahi seçemiyordum. İncecik bir yağmur yağmaya başladı, ıslanıyordun... Saçlarından yüzünden sular akıyordu. Sana defalarca seslendiğim halde ne kımıldıyor ne de bana bakıyordun. Yanıma gelmen için yalvardım hep, gelmedin Ali ... "

Bakışlarını pencereye çevirdi.

"Yanımdan ayrılma Ali, sen olmazsan yanımda... " dedi ve ağlamaya başladı.

Yanaklarını silen adama bakıp içini çekti.

"Sonra sesin geldi, işte o zaman nefesini duydum, Zeliş diyordum. Yüreğimin çarpıntısı birden yavaşladı. "

İkisi de pencerenin önün de sessizce dışarıda ki karanlığa baktılar.


"Amca, Zeliha seni ne kadar çok sevmiş. "

Camın dışında ki bakışlarını Selma'ya çevirdi, yüzü bembeyazdı. Başını hafifçe yukarı ve aşağıya salladı.

"Kaç gün kaldın yanında? "

"İki gün. "

"Niye alıp gelmedin onu amca? Keşke getirseydin İzmir'e. "

"Getiremezdim kızım. "

"Neden amca, neden getiremezdin ki? "

Adam Selma'ya kederle bakıp,

"Gece İzmir'e döneceğimi, Zeliha'yı da götüreceğimi söyledim. Annesi ile konuştuğumuz gece. " nefes alıp verdi,

Selma dikkatle bakıyordu ona, sonra gözlerini kaldırdı kıza...

"Bu iş küçük bir oyunla başlamış dedi annesi. "

"Ne oyunu amca? "

Ali Hakan nemlenmeye başlayan gözlerini Selma'dan kaçırdı.

"Bir küçük oyunla başlamış zaten "

"A, anlaya... Anla, anlayamadım oyun mu? Ne oyunu. " diye sorup, Ali ayağa kalktı bakışları kadındaydı ve titriyordu.

"Arkadaşı ile girdiği bir iddia yüzünden sana yaklaşmış."

"İddia mı? " bedeni gibi sesi de titremeye başlamıştı.

"Evet, bu genç kızların aralarında oynadıkları basit bir oyundur delikanlı, oda arkadaşı ile oynadıkları bir oyun. "

Ali nefes alamadığını göğsünün baştanbaşa yarıldığını zannetti bir an.

"Yani Serap'la girdikleri bir iddia nedeniyle bana ilgi göstermiş öyle mi? "

"Evet tam da öyle olmuş. "

"Bunu size Zeliha mı söyledi? "

"Evet Zeliha söyledi delikanlı. "

Her şey, çevresinde ki her şey bedenini yutmaya başlamıştı. Sanki ruhu tepeden aşağıya yırtılıp parçalanıyordu. Rüzgâra tutulmuş kuru, minik bir yaprakçık gibi uçuşuyordu her parçası yüreğinin. Patlarcasına göğsüne darbeler indiriyor, nefes almasını zorluyordu.

Zeliha böyle bir şeyi yapmazdı, ancak annesi de yalan söylemezdi ki ...

Oyun mu? Hayır diye haykırmak, bağırmak istedi. Sevdiği insanın bir oyun peşinden giderek bu gönülde yara açacak kadar zalim olacağını düşünmek bile ona göre günahtı. Zeliha zalim olamazdı. Yalan, basit ve eğreti bir oyunun parçası mıydı yani...

Parçalandıkça yırtılıp açılmaya başladı ruhundaki yara. Bir o ağacın önüne bir bu ağacın önüne giderek yalvaran gözlerle bakıyordu.

"Söyleyin, söyleyin bana Zeliş böyle biri değil. Söyleyin hadi. Onun sevgisi oyun değildi desenize bir şey söylesenize ... "

Üçüncü ve dördüncü ağaca da hamle yaptı, ağlamaktan başka hiçbir şey elde edemedi. Yalvardığı ağaçlar sessizce dinledi onu. Elinde olan tek şey gözlerinden düşen yaşlardı. Oturduğu bankta dakikalarca harcadı gözyaşlarına.

"Senin bana vuracağın her darbeye göğsümü gererim Zeliha. Senden gelen her derdi çekmeye razıyım Zeliha, her cefana katlanırım. Ama sana olan sevdamı keşke başka bir iple asıp gömseydin. Ben sana ne yaptım? Benden incindiğin ne yaptım sana? Benden istemediğin ne yaptım sana? Neden oynadın benimle? Yazık yazık ettin bana ve sana yazık ettin. Sana olan sevgime yazık ettiğini Zeliha. " diye hicranla söylendi.

Sustu, sonra içindeki o da sustu ...

Yüzünü sildi elleriyle, yukarıdaki kamere çevirdi bakışlarını, yarısı karanlıktı. Siyah gölgeler yanaşıp demir atmıştı önüne, Onun da aydınlık yüzüne...

Kadının, soluk ve siyah gecenin bedenin de çoktan kaybolup gittiğini fark etmemişti.


Güneş doğduğun da annesi Zeliha'nın yanında oturuyordu.

"Uyandırsam mı? " diye düşündü.

Heyecan vardı bir nebze içinde, aslında küçük bir muharebe olmuştu. Bu kadar kolay olacağını tahmin etmemişti. Oysa Saliha ve o sevdiği adamla bir zamanlar çok büyük bir savaş yaşanmıştı aralarında. O delikanlı çok mücadele etmişti

"Bu delikanlı gururunun esiri oldu, çok kolay hallettim. " diye mırıldandı.

"Hah ... Gururmuş, erkeğin altında kaldığı en büyük cürüm. " kendi kendine güldü.

"Hayırdır anne? "

Zeliha uyanmış kadına sert bir şekilde bakıyordu.

"Günaydın kızım. "

"Hem kendi kendine gülüyor hem konuşuyorsun. " dedikten sonra bakışlarını odada gezdirdi,

"Ali uyandı mı? " diye sordu.

"Evet uyandı. "

"Nerede peki, doktorun yanına mı gitti? Onunla konuşacaktı da. "

"Doktorla konuştu mu bilmiyorum ama, şu anda İzmir otobüsüne biniyordur "

"Ne ... "

Aniden yattığı yerden fırladı ve olduğu yere oturdu.

"Sakin ol Zeliha, onun da evine gitmesi gerekiyor. Sana bir not bıraktı. Al bak, burada. "

Çantasını açıp Ali Hakan'ın yazdığı yarım sayfadan az mektubu uzattı kıza.

"Zeliha, sana ve sevginle aşkına ne kadar çok inanmıştım. Sen benim gözlerimden, yüreğime bakmayı ve orayı görebilmeyi gerçekten biliyordun. Lakin yurt kantinin de bulaşık yıkayan saf Ali'nin sana vermeye çalıştığı sevgisiyle bez bebeğin ile oynar gibi oynamışsın.

Meğer ben de öğrendim sandığım şeyi öğrenememişim. Annen söylemese gönlünde ki o çocuk oyunundan haberim olmayacakmış. Arkadaşınla oynadığın o basit oyununa beni ve gönlümün çırpınışlarını alet etmişsin. Henüz sevda yüklü bestem bitmemişti Zeliha. Ne yazık ki silindi gitti şimdi o melodinin notaları.

Sana ne olursun beni bilmediğim yerlere atma diye yalvarmıştım. Şimdi beni bırakıp gittiğin bu karanlığın içinde yolumu nasıl bulacağım Zeliha? "

Günler sonra Ali Hakan Zafer'le konuşarak bu kez dönmemek üzere işten ayrıldı. Olan biten her şeyi anlattı adama ağlayarak. Hicranını anlattı... Üzüntüsünden hiç konuşmayan Zafer yanından ayrıldıktan sonra bir daha hiç görüşmediler, ilerleyen yıllarda da görüşmediler.

Bir ay kadar sonra Bülent elinde bir mektupla geldi, Serap vermiş. Açıp okuyunca mektubu Zeliha'nın yazmadığını anlamıştı. Onun yazısı değildi. Belli ki annesi kızın ağzından kaleme almış yollamıştı.

Onsuzluğa alışmaya çalıştığını, annesini dinleyeceğini, okul ve geleceğinin ikisinden önemli olduğunu anlatıp, üzgün olsa da böyle olmalı diye yazmıştı. Kendisi gibi Ali'nin de bu sızı ile yaşamayacağını ve bir gün unutacaklarını, olanları da tatlı bir anı olarak hüzünle hatırlayacaklarını düşündüğünü aktarmıştı satırlara...

Ali Hakan kullanmaya başladığı sigaranın yanında ki çakmağı alıp kâğıdı tutuşturdu ve yanıp kül olmasına kadar bekledi.

"Ayın 11'inde sınavlar başlayacak, mutlak o tarihe kadar gelir dedi Serap. "

Ali arkadaşına baktı ve kaşlarını çatarak kül tablasını gösterdi,

"Şu küllerini gördüğün kâğıtta alışmaya çalıştığını ve bir gün birbirimizi unutacağımızı yazıyordu Bülent, gelse bile ne anlamı var ki ... "

Radyodan gelen müziğe verdi kendini. Arkadaşı hüzünle bakıyordu yüzüne.

Yalan değil, pek kolay olmayacak unutmak

Öyle zor, öyle zor ki seni içimden atmak

İstemem o günahkâr ellerini bir daha

Ellerime alıp da ne öpmek ne okşamak...

"Ah amcaya ... " Selma uzanıp adamın yanağına düşen minik damla'yı sildi. Yanağını sıvazladı.

Çırpınarak katlanıp katlanıp koşturan dalgalarda ki bakışlarını Selma'ya çevirdi Ali Hakan

"Bilmedikleriniz işte bunlardı kızım. " dedi

"İkisine de kızgın olmanın sebebini anladım amca. "

"Artık kimseye kızmıyorum yavrum. Her şey o kadar çok geride kaldı ki zaman hepsini alıp götürdü. Kimseye kızmıyorum. "

"Hiç olmazsa ninem gidip konuşsaydı keşke. Zeliha onu birkaç defa aramış ya."

"Onu da yaptım kızım. Ninen ısrarla git yüz yüze konuş dedi, gittim... "

Selma merakla bakıyordu Ali Hakan'a.


Akşamüstü yurdun önünde ki istasyonda trenden indi. Ortalık yeni kararıyordu, istasyon binasına baktı uzun uzun. Sonra da askerlerin beklediği nöbetçi binasının olduğu kapıya ...

Yurt binasının en üst katı ile büyük geniş kiremit kaplı çatısı görünüyordu.

Günler önce Ayşe hemşire ile konuştuğunda, kadın;

"Son defa da olsa git. Git ve yüz yüze konuş. Ona ve kendine bu fırsatı ver oğlum, bundan sonra ikiniz için de daha kolay olur " demişti.

Günlerce düşündü, doğru söylüyordu Ayşe hemşire "Neden? " diye sormalıydı, sadece yüreğine tuz basmak için "Neden? " diye soracaktı.

Bülent'e onu bir kez sormuştu, "Kantine hiç girmiyor " demişti arkadaşı.

İşte o gün bunun için gelmişti ve istasyonun önünde ki kaldırım da karanlık iyice çökene kadar bekledi.

"Gelmeyecek ... ", "Dışarıda değil demek ki. " diye düşündü.

Gitmek için kampüs kapısına doğru döndü, karşıdan yurda doğru bir grup kızın geldiğini görünce durdu. Ama sonra utandı, başını eğerek kızların geldiği yöne ilerledi. Onlar koruluğun bulunduğu tarafta karşıdan yürüyorlardı. Kızlarla aynı hizaya gelince mırıldanmalarını işitti, yine durdu ve onlara baktı,

"O mu? ", "Evet, bakayım tam seçilmiyor ama evet o. ", "Hadi çabuk gidelim. "

Zeliha 'mıydı o, onun sesi miydi? Anlayamadı. Dönüp kızlara dikkatle baktı, Zeliha ondan kaçıyor muydu yoksa? Sen bende saklısın, bende gizlisin, gizemimsin diyen Zeliha neden hadi çabuk gidelim dedi ki... Belli ki kaçıyordu.

Zeliha 'mıydı o? Seslenmek istedi ancak yapamadı. Eğer o çıkar gelirse karşısına ne söyleyecekti? "Hadi çabuk gidelim. " diyen birine.

"Zeliha bunu sen söylediysen şimdi gerçekten girdiğin iddiayı kazandın. Serap'a kazandığını artık söyleyebilirsin... " diye fısıldadı.

Ceketinin yakalarını kaldırıp ışıkların aydınlattığı caddeye doğru hızlı hızlı yürüdü. Gölgelerin arasından geçti, gece ve karanlık arkasında kalmaya hafif ve ince bir yağmur yüzüne küçük damlacıklarını serpmeye başlamıştı.

Gördüğü rüyalarına benzer şekilde.

İstasyonun açık kapısından etrafa yayılan güzel ve hüzünlü bir nağme sesi kulaklarına geldi,

Aldattın beni seviyorum diye

Kalbimi yaktın kalbimi yaktınAldattın beni seviyorum diyeKalbimi yaktın kalbimi yaktınGünahımı sen çek sen çek                                                                                                                                        Mihrabımı elinle yıktın                                                                                                                                          Çılgınca severken severken                                                                                                                          Aşkından aşkından nasılda bıktın                                                                                                          Günahımı sen çek sen çek                                                                                                                         

Mihrabımı elinle yıktın 

Selma yanına sokulup sıkıca sarıldı, "Amca... Amcacığım. "

O şarkı kafasında zonkluyordu sanki Ali'nin.

"Ondan günler sonra bir iki defa ninenin çalıştığı hastaneye gitmiş kızım ama görüşememişler, zaten görüşseydi de benim için değişen bir şey olmayacaktı. Onun düşüp düşmediğini bilmiyorum ama ben o uçurumun bulanık karanlığına düştüm, hem de defalarca. "

"Çık artık o uçurumdan amca çık artık. "

"Çıktım yavrum, sen doğduğunda çıktım. Baban, annen vefat edince hastalandı. Sen minicik ellerinle beni tutup aldın o uçurumun içinden. Sen bana gün ışığını verdin tekrar Selma. "

Camın önünde ki adama yaslandı Selma, kolunu sırtına sardı, gözlerinden akan yaşları silip, boğazın sularında Güneş'in ışıkları ile oynaşan gölgelere bakışlarını sabitledi.

"Yanımda olduğun için çok mutluyum amca. " dedi yavaşça.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top