Kızım çok genç doktor bey, gelip geçecek şeyler bunlar...

" Arabada bekliyorum Yüksel amca. "

İkisi de omuzuna astığı, büyük çantayı zorla taşıyarak kapıdan çıkan kızın arkasından baktı. Kadın nemli gözlerini adama çevirip,

" Bunu niye yapıyor? Henüz daha iyileşmedi ki. "

" sizden kaçmak için... "

" Ben onun annesiyim Yüksel. " dökülen gözyaşlarını el ile sildi.

" Size o gün söylemiştim, yapmayın delikanlıya anlatmayın demiştim Fatma Hoca. "

" Böyle olmalıydı doktor, evet onun durumuna üzülüyorum ama Zeliha'nın mutsuzluğu kendi iyiliği için. "

" Fatma Hoca siz delirmişsiniz. Kızınızın mutsuzluğu sizi rahatsız etmiyor öyle mi? "

" Evet etmiyor Yüksel etmiyor. Önce okulunu bitirmeli, Murat'a söz verdim ben. "

" Anlayamıyorum, bunun altında başka bir şey var ama bilemiyorum. Murat size kızlarımı mutsuzluğa, kedere, intihara sürükler mi dedi? "

Nemli gözleri durgun şekilde Aralık kalan kapıda olan kadının yüzüne bakıp,

" Ali'yi tanımıyorsun bile, ailesini de tanımıyorsun. Tanımak için adım dahi atmadın. O çekip gitsin diye her şeyi yaptın. Çocuklar da okulun farkındaydı, ikisi de buna itiraz etmemişti ki ... "

Kadın kızarmış gözlerini Yüksel'e dikip hırsla baktı,

" Ben bu konuda rahatım, beni dinleseydi bunları yaşamayacaktık."

" siz onu dinlemediniz, eğer dinleseydiniz hem bunları yaşamayacak hem de onu mutlu edecektiniz. Onu kazanma fırsatı varken kaybettiniz hoca hanım. "

Sonra yüzüne dik dik bakan kadına, sertçe

" Tıpkı Saliha gibi ... " diyerek kapıdan çıktı.

" Kantinde çalışıyormuş. "

" Kim? Kim kantinde çalışıyormuş. "

" O delikanlı ... "

Fatma hocayı uyardığı gün, hastaneden çıkıp apartmanın önüne gelene kadar konuşmamışlar kadın aracın kapısını aralayıp inerken, soğuk ve gururlu bir sesle söylemişti.

" Düşünsenize doktor bey kızım yurdun kantininde çalışan, geçmişi de geleceği de belirsiz olan bir genci seviyor. "

Adam yanaklarını şişirip, dudaklarını aralayınca, " Pöf... " diyerek ses çıkardı ve,

" Ne büyük bir dram hoca hanım. Tam bir Türk filmi draması. " dedi.

" Benimle alay etmeyin Yüksel Bey. "

" Yurdun kantinin de çalışması bir eksiklik mi? Orada çalışması geçmişini nasıl belirsiz kılabiliyor ki? O delikanlı hakkında ne biliyorsunuz? Ya, ya geleceğini... Geleceği belirsiz diyorsunuz, Murat'la tanıştığınızda onun geleceğini de düşünüp hesap yapmış mıydınız? Hem okuyor hem çalışıyorduk unuttunuz mu? Nerede?.. Nerede çalışıyorduk... Küçük bir çay ocağın da garsonduk. Sonra da bir lokanta da uzun süre bulaşık yıkamıştık. "

Kadın çizgilerin sardığı yüzünü, umursamıyor görünmek için sokağa doğru çevirmişti. Doktor;

" Kar dağların zirvesinden, yükseklerden hemen gitmez. Kış bitse de gitmez. İnsan elinde tuttuğunu kolayca yere düşürmemeli Fatma Hoca. Belki senin kar beyazın elinde olandır. Herkes İyiyi güzeli ister, asil olanın peşine düşer. Bizim için en iyi, en güzel ve en asil olanı elimizde tuttuğumuz ise, ne yapacağız hoca hanım? "

Aracın içinde süren sessizlikten sonra yüzünü çevirip bakan kadına,

" Mutlaka okumuş olmanız lazım, Halide Edip romanlarının birinde, bir kalp sevmek için ne servete ne de asalete ihtiyaç duymaz diyor. Çocukların arasında eğer bir fark varsa o da birbirlerine duydukları sevgi de vardır. " dedi.

Fatma hoca gözlerini kısarak,

" Bunları bilemem doktor Bey, delikanlı ile ilgili her şey benim için önemliydi. "

" Yani Zeliha için değil, sizin için önemli öyle mi? "

" Onun için de önemli. Ama o bunun farkında değil, eğer farkında olsaydı düşüncesizlik yapmış olmazdı. "

" Birini sevmek düşüncesizlik mi? "

" Bir oyuna girmek düşüncesizlik doktor bey. "

" Oyun mu? Ne oyunu hoca hanım? "

" Yurtta ki oda arkadaşı ile iddiaya girmişler, kazanmak için çocuğun peşine takılmış. "

" Nereden duydunuz bunu, size kim söyledi? "

" Zeliha ... Zeliha söyledi. "

Adam bir an dondu kaldı, söyleyecek hiçbir şey gelmedi aklına. Zeliha sevdiği adamı kaybetme korkusu ile yatağa düşmüştü. Böyle bir işin içinde nasıl olabilirdi ki? Ancak annesi de böyle bir yalanı söyleyemezdi.

Ya Ali Hakan bunu duyacak olursa ne yapardı? Hem Zeliha hem Ali sevgilerinin en yüksek yerinden düşebilirdi. Bir kelimede boğulup kalırlardı,

" Oyun ... "

Genç adamın bunu öğrenmemesi gerekiyordu. Yüksel kadının kolunu tuttu ve,

" Bunu Ali Hakan'a söylemeyi sakın düşünmeyin Fatma Hanım. " dedi.

Kadın garip bir ifade ile gülümseyip,

" Olur Yüksel Bey söylemem. " diyerek arabadan inmişti.

Terminale girdiklerinde,

" Bir de kalkmış bunu niye yapıyor diye soruyor. " dedi kendi kendine.

Yanında yürüyen kıza baktı, ağlıyor muydu?

" Zeliha gel kızım şurada oturup bekleyelim. Yarım saatten fazla zaman var. " dedi.

Genç kız, yavaşça çektiği sandalyeye çöktü. Çantasının ağırlığından kendini kurtarmasına rağmen omuzları ağır yüklerin altında kalmışta, doğrulamıyor gibiydi.

Bitkindi, uykusuz gözleri ile çevresine bakındı. Gelip geçenleri izledi bir süre, insanların hızlı hızlı yürüyüşünde bir şey arıyordu sanki. Yüzü gülenlere masumca bakıyordu. Ceketinin iç cebinden zarfı çıkardı, bir süre yazılanlara baktı,

" Ali Hakan Çetin "

Gönderen köşesinde düzgün bir el yazısı ile bu yazıyordu.

Yavaşça Zeliha'ya uzattı. Kız önce doktora sonra zarfa baktı, iki elinde tutarak yüzüne götürüp kokladı. Sonra yanağına düşen damlayı sildi.

" O gün neler olduğunu anlatmak ister misin kızım? " diye sordu.

Zeliha bakışlarını zarfın üstünden çekmeden, başını salladı yavaşça ...

Israrla mektup yaz Ali demişti, sadece onun kokusunu duymaktı isteği.

Elem ve acı içinde yanacağı günler, annesinin elinde mektupla eve girince başlamıştı.

Kısa boylu ve zayıf adam omuzunda takılı uzun ve kalın bezden yapılmış, üstünde de büyük harflerle " P. T. T " yazan çantayı göğsüne doğru çekip,

" Mehmet mektup var, bakkal Mehmet eli ile yazıyor zarfta. " dedi.

Saçlarının büyük bölümü beyazlar içindeki adam tezgâhın arkasından posta taşıyana bakarak elini uzattı,

" Ver bakayım ... " diyerek zarfın üstünü okudu.

Dükkândan çıkan postacıya,

" Teşekkürler postacı kardeş. " dedi gülerek.

Dışarıya sokağa çıkarak apartmanın üst katlarına doğru başını dikip seslendi,

" Fatma abla, Fatma Hoca... "

Elinde tuttuğu zarfı uzatan adam,

" İzmir'den, Zeliha'ya. " dedi.

Kadın almak istediği malzemeleri söyledi ve gözlerini hafifçe kısarak elinde ki mektuba baktı,

" Gönderen, Ali Hakan Çetin ... ",

" Hımm, İzmir'deki akrabalarımızdan. " diye sesli mırıldandı ve yüzüne bakan adama,

" Okulla ilgili herhalde. " diyerek adamın verdiği malzemelerle beraber zarfı sıkı sıkı tutup apartman kapısına doğru gitti.

Kız dairenin hızla kapanan kapısının sesini duyunca seslendi.

" Mektup kimden anne? Ablamdan mı gelmiş? "

Ondan önce gidip almalıydı mektuba aslında. Ali'den de mektup gelecekti,

" Mutlaka yazdı. " diye düşündü.

Annesi evden, ondan önce çıkınca,

" Belki ablam da yazmış olabilir, tatile geldiğimi biliyor ya ... " demişti kendi kendine.

Kadın mutfağa girip malzemeleri masaya bıraktıktan sonra elindeki zarfa baktı, " Ablamdan mı? " diye sordu tekrar kız. Ancak onun kokusu yayılmaya başlamıştı hafifçe. İçinden,

" Hayır ablamdan değil, bu Ali'nin mektubu. "

Annesi, " Alıcı Zeliha ........, gönderen Ali Hakan Çetin. " diyerek gözlerini Zeliha'ya dikti.

Birden kalbi çarpmaya başlamıştı. Annesinin elindeki zarf kaydı bakışları.

Onun kokusu artarak kendine doğru geliyordu. Çok güzel kokan, kullandığı kolonyanın kokusu ...

Annesinin tuttuğu zarfa atılıp almayı, yüzüne yaklaştırarak koklamayı ve göğsüne yaslamayı istedi bir an... Dalgalı uzun kumral saçları, beyaz güzel yüzü ile baktığı zaman içine düştüğü yeşil gözleri geldi karşısına. Nefes almakta zorlandı, balkona çıktı.

Kabarıp, öne ve geriye giderek yaylanan dalgaların ardı ardına serildiği deniz ve ufkuna doğru gözlerini dikti. Evet şu an gizlisini öğreniyordu işte... Hiçbir zaman içindekini paylaşmadığı, saklısını hep uzak tuttuğu annesi, yine ne nutuklar ne örnekler vererek konuşacaktı acaba.

En düşünceli, en kudretli, en sevecen ebeveyn rolüne bürünecekti.

Kafasında bir yerlerde "Ama o annen" diyen sese de engel olamıyordu. Bu defa bir yetişkin gibi konuşur muydu acaba? Ortaokul ve lise çağında iken her zaman alay ile karşılayıp dinlemişti söylediklerini.

" Sen daha küçük bir çocuksun. " diyerek kestirip atmıştı her düşüncesini.

Her şeyi iyi bilen bir anneydi, her kararı o veriyordu. Saçlarını nasıl tarayıp bağlayacağını, toka takmasını değil, beyaz ya da kırmızı kurdele bağlaması gerektiğini, kalemlerini, defter ve kitaplarını nasıl kullanacağını, her derste notlar almasını, çok fazla arkadaş edinmemesini, özellikle erkek öğrencilerden uzak durmasını dolu dolu cümleler kurup tembihler, bunu da ayda en az bir kez yapardı. Onun ise tam aksine erkek çocuklar da dahil sayısız arkadaşı, okula girince saçına taktığı tokaları hep vardı, hep olmuştu.

" Ne diyeceksin desin ne olacaksa olsun ... " diye mırıldandı.

Kızın yanına geldi ve sandalyeye oturdu. İnce uzun yüzünü Zeliha'dan ayırmıyordu. Zayıf, narin bir bedeni vardı, onunki gibi parmakları ince ve uzundu, bacakları da... Sertti, yüz hatları annesinin. Ona gözlerini kısarak bakıyordu, kızının gibi siyahtı gözleri. Ablasının babasına, küçük kızının ise kendine benzediğini söylerdi öğretmen arkadaşlarına. Ancak esmer yüzü artık kalın ve uzun çizgilerle desenlenmiş, yılların geride kalan izlerini sırtlanmış taşıyor gibi yorgun görünüyordu.

Elinde tuttuğu yakın okuma gözlüğünü yüzüne yaklaştırırken,

" Tanıyor musun? " diye sordu.

Sesi titriyordu.

Zeliha Kaşlarını kaldırıp baktı ve,

" Evet tanıyorum. " dedi.

Kadın titreyen eliyle zarfı açıp Ali Hakan'ın yazdıklarını sesli okumaya başladı, annesi okudukça kalbi duracakmış gibi oluyordu. Adamın yüzü, yüzünün önüne geldi durdu.

" Artık gözlerinden bakınca yüreğini görebilmeyi öğrendim, söylediğin o alevlere elimi uzatacaktım az daha. Yanarsın demiştin ya ... " satırlarını duyunca gözyaşları iniverdi solgun yanaklarına.

" Onu bana sen öğrettin, sevgiyi, sevmeyi de öğrettiğin gibi ... Sevdan için ağlamayı da. " dediğin de ise koşarak oturma odasına gitti.

Annesi bir süre sonra yanına gelmişti. Oturdu ve kızının saçlarına elini koydu,

" Seni bu kadar çok mu seviyor? " diye sordu.

Kadının yanaklarından iki damla yaşın akarak indiğini görünce sarılı verdi annesine. Boğazında çoğalan hıçkırıkları engelleyemedi, uzun uzun içini çekti.

" Gönlüm de ona olan sevgiyi görseydin bakmaya dayanamazdın anne ...

" Demek sende o kadar seviyorsun. "

Zeliha başını sallayarak gözlerini sildi. Annesini ağlarken hiç görmemişti. İlk defa gözlerinde yaş, yüzünde hüzün görüyordu. Ali'nin yazdıklarımı etkilemişti onu, cesaretle onu sevdiğini de söylemişti.

Kadın kızına sıkıca sarıldı.

" Böyle bir şeyin olacağını biliyordum kızım. " dedikten sonra sustu.

Sessizdi ikisi de Zeliha annesinin elinde tuttuğu mektubu alıp okumak istiyordu. O satırların arasında Ali vardı, kalemin mavi çizgileri arasında o geziyordu. Gözlerinin izi o hecelerde kokusu ile dönüp duruyordu.

" Nasıl biri? "

Yavaşça annesine yaslandı, gözleri mektuptaydı.

" Gözlerin de kayboluyor kendimi bulamıyorum anne, o buğunun içine düşüyorum. "

Nefes alıp verdi, annesi usulca saçlarını sıvazlıyordu.

" O kadar terbiyeli ve utangaç ki bakarken yüzü kızarıyor. İşte o zaman nefesim kesiliyor. "

Bunları annesine niye söylemişti? Ona kendini hiç bu kadar yakın hissetmemişti, tedirgindi ama söylemişti.

" Benim güzel kızımın kalbini ancak böyle bir delikanlı kazanabilirdi. " sustu. Zeliha'ya baktıktan sonra, " Ama ... " dedi.

" Aması ne anne? "

" Böyle bir şeye izin veremem, bu şimdilik imkânsız kızım. "

Zeliha sanmıştı ki ... Hayır, göstermelik ağlaması aldatmıştı onu. Hayal kırıklığı ve kızgınlık sarmaya başladı bedenini. Yine yapmıştı yapacağını annesi.

" Babana verdiğim sözü yerine getirmemiz lazım Zeliha. "

Sesini hiddetle yükseltip,

" Ne sözü verdin babama? "

Kadının titremesi yine başlamıştı, elini kızının elinin üstüne koyup,

" Babanı vurduklarında siz çok küçüktünüz. Hastaneye getirildiğin de henüz yaşıyordu. O gece başucunda bekledim, sürekli ablanı ve seni sordu. Kızlarımı okut, okumaları önemli Fatma, bizim çocuklarımız okumalı dedi kaç defa. "

Annesini dinliyor ve kaşlarının uçlarını sıkıp hiddetle bakıyordu. Kadın saçlarını geriye itti, esmer yüzü kızarmıştı.

" O iyi bir öğretmendi, eğitime aşık bir insandı kızım. Ben ona o gece söz verdim. Onlar önce okutacak, evlenmelerine ise sonra İzin vereceğim demiştim. "

Fatma hoca tekrar nemlenen gözlerini kızından çekmeden,

" O delikanlı seni dört yıl beklemez kızım, bunu ondan istersen büyük bir haksızlık olur. Kaldı ki beklerim dese bile bu süre içinde, anlaşmazlıklar yaşamanızı engelleyemezsin. Asıl böyle bir şey sizin için büyük sorun olur. Bir trajedi yaşamanı istemiyorum. "

" Ne trajedisi anne. " diye geçirdi içinden. O beni hiç üzmedi ki ... Ben de kendi kendime söz verdim, ona gönül yarası açmayacağım ne onun ne de benim için yıllar önemli değil diye haykırmak istedi.

Vazgeçti sonra...

Annesi olması gereken yerde durmuş, süslü cümlelerle geleceği okumaya çoktan başlamıştı. Ona göre doğru olan, kendi söyledikleriydi.

" Tamam evlilik bazı problemleri engelliler, bazı sorunları çözer ama okulu bitirmeden evliliği düşünecek olursan ölene kadar beni göremezsin ve sana hakkımı helal etmem, asla ve de asla helal etmem. "

" Niye böyle konuşuyorsun anne? " diyerek sert bir ifade ile söylendi kız,

"Okulu rahatça bitirebilmen için ... "

Kadın kızının elini avuçlarının içinde sıkıcı tuttu.

"Zaten okula kayıt yaptırdığımız gün bana söz vermiştin, hatırlıyorsun değil mi? "

Söz mü dedi içinden, kalbime gönlüme geçiremediğim söz ...

Sevdalanmamak için tutulan söz olur mu hiç, insan sevgiden nasıl kaçabilir, yüreğim tutkuya sarılmak için kaynayan bir kazan gibi iken hangi söz anne? İnsan mülklere değil kalplere sultan olmak ister. Gözlerim gönül nurumu onun hayali ile aydınlatıyorken sen bana; söz vermiştin diyorsun. Aşk söz dinlemez ki, o; olmak ya da ölmek içindir.

Ben bunları biliyor ve yaşıyorken senin kalbin taş bağlamış, doğru diye inat ettiğin düşünceler de boğulup kalıyorsun. Benim zaferimi elimden alamayacaksın, çünkü ben seven bir kalbe sahibim.

Annesinin yüzüne bakarak söylemeyi çok istediği bu düşüncelerini gözyaşları azar azar yıkayıp götürmüştü. Kadın durgun bir sesle

" Aranızda ki sevgiye bir şey demiyorum, eğer aranızda burada yazdığı gibi bir sevgi varsa, buna saygım var kızım. Ancak hayatında o delikanlı varken okulu bitiremezsin. " dedi.

Kadının elleri artarak titriyordu, gözlerinin çevresi ile alnı ve yanakları iyice kızarmış, esmer teninde ürkütücü bir şekilde koyu haleler oluşmuştu.

" Onu seçeceğim dersen, beni ve okulunu önemsemezsen bu eve bir daha giremezsin. "

Zeliha kızarmış gözlerini annesine dikerek,

" Ablam gibi mi? " diye bağırdı.

Fatma Hoca kaşlarını çatarak bakışlarını kapıya çevirdi.

" Ablandan söz etme bana. "

" Neden? " diye bağırdı yine Zeliha.

" Neden söz etmeyecek mişim? Ona yaptığını şimdi bana yapıyorsun. Üstelik ablam okulunu bitirmişti. Senin derdin mutlu olmamız değil, senin derdin kendi isteklerinin yerine gelmesi. Ablamı buna zorlamadın mı? Basit bir memurmuş sevdiği adam. Sonra ne oldu? Çok yüksek yerde gördüğün, zorla evlenmesine sebep olduğun adam ise onu terk edip gitti. Bana yapamayacaksın anne. Ablamı öyle kaybettin, beni böyle kaybedeceksin. Ben kararımı çoktan verdim, okulu bitireceğim ve sevdiğim insanı bırakmayacağım. "

Kadın elini hiddetle dizine vurdu ve " Hayır ..." diye haykırdı.

Zeliha evden çıkıp gitmek istedi, ayağa kalktı her yer ayaklarının altından çekilmeye başlamış bir boşluğa düşüyordu sanki. Düşündüğünü yapacak kadar dermanı yoktu. Yıkılır gibi oldu, kendini zorladı, bacaklarının üstüne yükseldiğini hatırlıyor ama yere kapaklanarak düştüğünü anımsamıyordu. Annesinin feryadını da duymamıştı.

Koridorlar ... Uzun çok uzun koridorlar uzanıyordu. Beyaz duvarlar daha ileride parlak bir ışığın içinde görünüyordu. Gözlerini kısarak baktı, yakınında ki duvarların rengi mordu ... Mor renkli duvarlar uzanıyordu önünde.

Ali ... Diye seslenip yürümeye başladı. Adımlarını hızlandırdı, bitmiyordu o beyaz duvarlar, yürüdükçe uzuyordu sanki. Birden sağ yanında yeni bir koridor belirdi, yine mor duvarlar, işte diyerek oraya koştu. Ali orada olabilirdi, o rengi, mor rengi çok seviyordu, belki de o boyadı hepsini dedi içinden. Mutlaka orada. Aldığı kesik nefesler kulaklarında uğulduyordu.

O mor duvarlar gittikçe çoğalmaya başlamıştı ... Çok büyük bir boşluktan akan beyazlık gözlerini kararttı bir an. Biri mi vardı orada? Sanki bir gölge, bir siluet ... Hafif gri ye dönen bir görüntü ya da belli belirsiz bir beden mor duvarların ortasında ki parlayan ışığın önünde bekliyordu, yine seslendi " Ali ... "

" Sonra sizi çağırmış ... Ali'nin sesini duyana kadar her şey boşlukta asılı kalmıştı doktor amca. "

Ali demesi bile kızın yüzünü aydınlatıyor dedi kendi kendine. İkisi de birbirine layık çocuklar inşallah Ali'ye ulaşabilirim. Onun da en az Zeliha kadar cesur olduğuna inanıyorum. Zeliha'dan vazgeçmeyecektir...

" Evet kızım, annen beni çağırdı. Eve, yanına geldiğimde onu sayıklıyordun. "

Kızın kendinde olmadığı saatleri, günleri ve neler olduğunu bilmeye öğrenmeye hakkı var diye geçirdi içinden.

Zayıf kısa boylu garsonun getirdiği çayı Zeliha'ya uzatıp anlatmaya devam etti,

Kapalı gözlerinin kenarlarından bir damla yaş düştü. Durgun yüzü kireç gibiydi. Güçsüz bir halde mırıldanıyor

" Ali, Ali Orada mısın? " diyordu.

Arada da dudakları titriyor, bazen hızlı bazen de kesik nefesler alıp veriyordu kız.

Adam kadına hiç bakmıyor Zeliha'yı izliyordu.

" Ali kim? " diye sordu.

Nefes sesinden başka ses duyulmadı.

" Fatma Hoca Ali kim? " dedi adam tekrar.

Nemli gözlerini doktora çevirip sadece baktı kadın,

" Depresyon geçiriyor, lütfen Ali kim ise onu Zeliha'nın yanına getirin. "

Kadın başını kızına doğru eğerek,

" Yarına bir şey kalmaz. Birazdan uyanır doktor bey. " dedi.

"Depresyon diyorum hoca hanım. Bildiğinizi sanıyorum. Hayır sanmıyorum bildiğinize eminim ama yine de hatırlatmış olayım. Depresyon üzücü bir olayın ardından veya sinirsel bir panikten, ya da sevdiği, çok sevdiği birinin arkasından meydana gelen bir olay ile ortaya çıkan travmadır. Psikolojik ataklar sonrası kişilik bozukluğu, sona doğru da şizofren ve daha ileri ki boyutunu benim kadar iyi biliyorsunuz. "

Adam zayıf esmer yüzünü buruşturdu. Bir süre suskun kaldı, kadının sert ama hüzünlü çehresinde gezdirdi bakışlarını.

"Elemini, kederini ve acısını dindirmek için hastanın seçtiği yol intihardır Fatma Hoca ..." dedi.

Küçük ve beyaz duvarların içinde ki ofiste ilaç kokusu hiç yoktu.

Adam karşısında oturan ve ailenin doktoru olan arkadaşı Yüksel'e,

" Evet dostum, sizin gibi düşünüyorum ağır bir kriz geçiriyor. " dedi. Sonra yaşlı kadının çizgilerle dolu yüzünde gezdirdi bakışlarını.

Kadın birdenbire,

"Ne krizi doktor bey? Kalp krizi der gibi ağır bir kriz geçiriyor diyorsunuz. "

Diye tepki vermişti ve sesi kalınlaşarak çıkmıştı. Farkında değildi ve biri ailenin doktoru, diğeri psikolog olan adama sertçe bakıyordu.

" Elbette kalp krizi hoca hanım. Ancak sizin anladığınız gibi organ yetmezliği veya damar tıkanıklığı gibi değil. "

" Hadi canım sizde ... "

"Hafife almayın hoca hanım. Hiçbir insan sevdiğini kaybetmek istemez, hele bu sevgi kalbi ve karşı cinse ait ise ... ve de çok ilerlemişse sakın hafife almayın. Yüksel Bey'in anlattığına göre kızınızla aranızda bir tartışma yaşanmış ve sebebi de bir delikanlı. Ali isimli biri. "

" Kızım çok genç doktor bey, gelip geçecek şeyler bunlar. "

Yüksel,

"Her şeyi aklınla çözeceğine İnanıyorsun Fatma Hoca, aklına çok güvenme, onun da hikmetle hareket etmeye ihtiyacı var. Biraz hikmet yurduna bak, aklını onun hizmetine ver, ne kaybedeceksin... Belki de kazanacaksın. "

" Hikmet yurdumu? Ah Yüksel Bey, sizler ne çok felsefe yapar durursunuz. "

" Öyle mi ... İnsanın hikmet yurdu kalbidir Fatma Hanım. Kızınızın hastalığı kalbi ile hikmet yurdu ile alakalı. Doktor bey onu anlatıyor size. " diyerek psikolog arkadaşına çevirdi bakışlarına.

Doktor kadının söylediklerini aldırış etmemişti, yüzündeki ifadeden belliydi.

" Ne yazık ki öyle Fatma Hoca, Yüksel Bey haklı, üzgünüm ama kızınız şu an bir krizin içinde ve maalesef komada ... Psikolojik hastalıkların ağır halleri böyle yaşanıyor ve ne yazık ki tek bir ilacı var. Bugüne kadar hiçbir ilaçtan sonuç alınmadı. Yatıştırıcıların etkisi geçiyor, zaman ilerledikçe de çocuk geçirdiği depresyonların etkisiyle zihnindeki dramlara engel olamıyor. Yaşadığı her olayda verdiği tepki karamsarlığa dönüyor. Melankolik bir şekilde düşünmeye başlıyor ve beden de buna alışıp tüm hayatı ya böyle geçiyor ya da ... "

Kadın belli etmiyordu ama tedirgin olmaya başlamıştı ve şaşkınlıkla dinliyordu adamı. Sonra gözünden akan yaşlara mâni olamadı. Bir süre sessizce ağladı.

"Af edersiniz ... " diyerek hırkasının cebinden çıkardığı zarfı sıkıca elinde tutup doktor Yüksel'e baktı.

Adam Zeliha'yı evde muayene ettiğinde anlamıştı, annesi saklasa da aralarında geçen tartışmanın nedeni Ali isimli delikanlıydı. O delikanlının hemen kızının yanına gelmesi lazım deyince Fatma Hoca,

"Daha neler doktor Bey. " demiş ve alaylı bir ifade ile gülümsemişti. Yüksel çantasını hırsla alıp kalkarak kapıya yürümüş ve,

"Sizin öngörü ve kurallarınız ile verdiğiniz kararlar kızları çok üzüyor Fatma Hoca, Saliha bırakıp yurtdışına kaçtı, ona yaptığınızı şimdi de Zeliha'ya yapmayın. " demişti.

"Kaçmadı, evlendi gitti doktor Bey. "

"Öyle mi ... Sizin istediğiniz biri ile evlendi. "

" Saliha'nın iyiliği için öyle olmalıydı. "

" Hadi canım, onun iyiliği içinmiş. Ona fırsat dahi vermediniz. Peki yaptığınızın sonucu? Ayrıldılar. Hani çok mutlu diyordunuz, ne mutluluk ama. Öyle mutluydu ki kocasından boşandı hem de bir yıl içinde. "

" Doktor Bey bilmediğiniz pek çok şey var. "

" Ben çeyrek asırdır ailenizin doktoruyum. Eşiniz en yakın arkadaşımdı. Bilmediğim pek çok şey neymiş hoca hanım? Saliha'nın derdini sizden daha iyi biliyorum. Sizin dinlemediğiniz zamanlar onu hep ben dinlemiştim. Asıl sizin bilmediğiniz çok şey var. "

Kadının yüzünde duran bakışlarına aldırış etmiyordu adam. O da aynı sert ifade ile bakmaya başladı.

" Çocuğu olmadı diye aldatılacak bir insan mıydı Saliha? Ona yaşattıklarınızı sakın Zeliha'ya yaşatmayı düşünmeyin... Biliyorsunuz! İki kızınız da bana emanet edildi, çok sevdiğim arkadaşım tarafından. Lütfen hoca hanım lütfen... Eğer Ali isimli kişiyi bulup çağırmazsanız ben İzmir'e gideceğim. Onu bulup getireceğim. " dedikten sonra da kapıyı hızla açıp gitmişti.

Yaklaşık bir saat sonra ise Zeliha'yı hastaneye yatırmıştı.

Fatma Hoca psikolog doktora bakarak,

" Bir ilacı var dediniz doktor bey? " diye ümit ile sordu.

Arkadaşından önce Yüksel cevap verdi.

" Eve geldiğim de size söylemiştim. "

"Ne ... Ne söylemiştiniz Yüksel Bey? "

"Ali ... Çağırın onu demiştim. "

Kadın tekrar nemlenen gözlerini diğer adama çevirdi. Doktor başını sallayıp,

" Zeliha'nın en iyi ve tek ilacı Yüksel Bey'in söylediğidir hoca hanım. " dedi.

Yaşlı kadın üzüntü ile ayağa kalktı, yorgun ve bitkin bir görüntüsü vardı. Elinde tuttuğu zarfı Yüksel'e uzattıktan sonra omuzlarından kayıp beline doğru inen hırkasını eline aldı.

Kadın Kapıdan çıkarken Yüksel mektubu okumaya başlamıştı. Bazı satırları arkadaşına okudu, sayfayı zarfa koyarken hüzünle,

" Bu çocuklar birbirini ne kadar çok sevmiş Metin. " dedi.

" Sen kızı yalnız bırakma Yüksel. "

Adama baktı, hüzün ve hırs vardı bakışında, stres vardı, kızgınlık da ...

" İnşallah Zeliha'nın geleceğini de Saliha'nın kine benzetmez. Bu kadın iflah olmaz biri, kişilik bozukluğu ile çırpınan ama destek ve tedaviyi, tabii yardımı da reddeden biri. "

"Annesinden önce kızın yardıma ihtiyacı var dostum. "

Kapıyı yavaşça açan kadını izledi. Loş ışıklı odaya arkasından girdi. Genç bir hemşire Zeliha'nın kolunda takılı olan serumun şişesini değiştiriyordu. Daha küçük bir şişeyi ayaklı sehpaya asıp hortumun ucunu aşağıya gelecek şekilde bıraktı ve ucunu damardaki iğneye taktı. Yaşlı kadına ve doktora başıyla selam verip

"Geçmiş olsun." diyerek odadan çıktı.

Fatma hoca Zeliha'nın yanına, yatağa oturdu.

Yüksel'i izledi bir süre, adam pencereden dışarıya bakıyordu. Arkası dönüktü ona, haksızlık mı yapmıştı acaba, dinlemesi gereken biri varsa o da kocasının dostu olan ve ailesini yıllardır yalnız bırakmayan bu adamdı.

O akşam Yüksel, kızarak gittikten sonra balkona oturmuştu kadın. Havadaki buhran ve sıkıntı dolu nem tüm bedenine inmişti. Güneş ve ışığı her yanı kaplayan büyük gri renklerin ardında kalmış ve çok uzakta denizin üstünde beliriveren hemen sonra da kaybolan ince bir dal gibi düşen ışığı izliyordu. Denize ve rengi koyulaşmaya başlayan gökyüzüne bakmış,

"Yağmur." diye fısıldamıştı.

İçeriye oturma odasına Zeliha'nın yattığı yere geçip, kızın yüzünü ve saçlarını okşadıktan sonra da,

"Hadi güzel kızım. Aç artık gözlerini." diyerek bir müddet seyretmişti onu.

Kızın gözkapakları titriyordu, arada bazen de dudakları... Ağzı hafifçe aralanıyor, boğazından kısık ve duyulması zor sesler yayılıyordu. Saatler sonra bir kez aralandı gözleri,

" Ali... " sonra da yavaşça " Sen... Ölürüm Ali. " diyerek yine kapanmıştı.

Kadın iyice endişelenmeye başlayınca da doktor Yüksel'in telefon numarasını çevirmek için küçük rehbere uzanmıştı, Elleri titriyor ve ağlıyordu.

Zeliha'nın inlediğini duydu, battaniyenin altında titriyor ve kan ter içindeydi. Yüzü de uzun saçları da ter içindeydi, " Ali ... Üşüyorum." diye mırıldandı.

Üzerine aldığı hırkasına sarıldı sıkıca ve,

" Ah kızım! Ah Zeliha. " diye söylenerek balkona gitti.

Uzaklardan ambulansın uzun ve acı şekilde çalan siren sesi gelmeye başlamıştı

Kan basıncını düzenleyen iğne yapıldıktan sonra, kızını muayene eden hariciye doktoru da psikolog doktor da bu bir koma uykusu demişti. Zeliha'nın kalp grafiğine bakıp, inceleyen psikolog zikzakların olduğu çizgili uzun kâğıdı katlayarak,

"Gençlerin en savunmasız iletişim yeri gönül meseleleri Yüksel. " demişti arkadaşına bakarak.

Adam sonra yaşlı kadına dönmüş,

"Hocam sonu intiharla biten çok vaka gördüm, sizi korkutmak istemiyorum ancak bu yaş ve dönemler ebeveynlerin yardımı ve desteği olmadan zor atlatılıyor. Kızınız böyle bir durumla karşı karşıya. Sizin söylediğinize göre, İzmir'e gitmeden önce böyle bir olay yaşanmamışken bugün bayılması, uyanmaması ve bir ismi sürekli sayıklaması maalesef üstünde durmamız gereken önemli belirtiler. Özellikle uyanmaması endişe verici bir durum. " demişti doktor.

Kadın içinden hem Yüksel hem de psikolog için,

"Pöh, çok bilmiş adamlar. " diye söylenmişti kendi kendine.

Önce pencerenin önünde bekleyen Yüksel'e, sonra başını kaldırıp serum şişesine baktı. İlaç damla damla iniyor, kızının kolunda ki iğneye doğru sızıyordu. Gözleri yine yaşardı, ama ağlamamalıydı.

"Seninle sözleşmiştik Zeliha, Niye kızım, niye? " diyerek mırıldandı. Kalbi hızlı hızlı atıyordu, içindeki kavganın haykırışlarını dinledi ... Sistemli tik tak uzun sonra ise kısa gümbürtüler vardı,

" Hikmet yurdumu? " bakmadı adama...

Zeliha'nın Solgun yüzünde gezdirdi gözlerini.

"Sen kazandın Zeliha, sen kazandın kızım. Ama şimdilik. " diye fısıldadı ve kalktı.

"Gidelim mi Yüksel. "

Adam yüzünü dönerek hareketsizce baktı.

"Gidelim doktor bey, yurdun telefon numarası evdeki rehberde. " dedi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top