Hakkında tutmam gereken raporu hiç düşünmeden tutacağım, unutma...
"Tamam Serap Hanım, çok iyi olur. Teşekkür ederim. "
Adam bir süre ahizenin diğer tarafında konuşan kızı dinledi.
"Çok teşekkür ederim, telefonumu daha önce yazmıştınız değil mi? "
"Zaten Zeliha da var, tamam... " Yine dinledi ve
"En küçük olumsuz davranışın da lütfen beni arayın. Sizden başka haber alacağım kimse yok. Yardımcı olursanız size minnettar olacağım. Zeliha'nın durumunu öğrendiniz. Tamam, hoşça kalın. "
Telefonu kapattı ve arkasına yaslandı, bakışları siyah telefonun üstünde duruyordu. Bir süre dalgınca baktı. Duvar saati 15.00'i gösterince bir kez gonk sesi çıkardı.
"Çocuk akıllı birine benziyordu, neden fevri davrandı ki. Fatma'nın yaptığına ne çabuk teslim oldu. " sonra of sesi çıkararak,
"İyi de ne yapacaktı ki? O Zeliha'nın annesi ... Bunun akılla ilgisi yok, annesine ne diyebilirdi. Keşke Zeliha annesini, düşüncelerini ve onun neler yapabileceğini önce den Ali'ye anlatsaydı. "
Bakışlarını saate çevirdi, kadının gelmesi an meselesi diye düşündü. Sekreter kızı aramış saat 3'te geleceğini söylemiş.
"Ne konuşacak, bundan sonra konuşmanın ne anlamı var ki? " diye mırıldandı.
Radyoya uzanıp açtı, Tanju Okan çalıyordu, "Kadınım ... " şarkısı.
"La ri la la, sen! Kadınım ... " Sesini kıstı biraz.
Ali Hakan o gün geldiğin de,
"Anne ve kız arasına girme." Demişti, belli ki delikanlı girmemiş ve kadının söylediğini yapmıştı. Ancak tek hatası Zeliha ya da kendisi ile konuşmadan gitmesiydi.
O gün genç adama,
"Asla birbirinizden vazgeçmeyin. " de, demişti.
Terminal de on dakika kadar beklemişti onu.
Genç delikanlı için; araçtan indiği anda mutlaka bu çocuk diye içinden geçirmiş, onu Zeliha ile yan yana düşünmüştü,
"Sanki birbirleri için doğmuşlar, sadece Zeliha'nın değil delikanlının da içinin güzelliği dışına vurmuş. O mektubu yazan çocuk bu. " diyerek ona doğru yürümüştü.
Elini uzattıktan sonra,
"Ali Hakan Bey sizsiniz değil mi? " diyerek tokalaşmışlardı.
Birlikte otoparka giderken de sürekli genç adamı izlemişti.
Ali Hakan yorgundu, yaklaşık sekiz buçuk saat sonra, kentin otobüs terminaline girdiklerin de kulaklarında amcasının söyledikleri tekrar edip duruyordu. Bir gün önce, Zaferi yolcu ederken alt katta oturduğu evin kapısını açıp ısrarla ikisini anason kokan salon da oturtmuştu. Alkollüydü. Elini kolunu sallayarak konuşmuştu. Onun derdi Zeliha'yı ailesinden istemekti.
"Vermezlerse gider alırız Zafer. " demişti.
Annesi okuldan alırsa alsın, ben yeğenimin sevdiği kızı okuturum, onlar mutlu olsunlar yeter ki diyerek efelenmişti.
Sarhoş olduğu için değil, kafasına taktığı için, Ali için, Zeliha için öyle konuşmuştu. Zafer gittikten sonra da geç vakte kadar, amcasını yatırana kadar dinlemişti onun anlattıklarını. Yanınız da ben varım, Zeliha'ya söyle yeter ki o tamam desin annesi sizi ayıramaz demişti ama böyle şeyleri onunla konuşamazdı, hayır derse tamamen yıkılır giderdi.
"Amcam buraya geldiğimi eğer bilseydi mutlaka ben de geliyorum diye tutturdu "
Yol boyunca hem adamı düşünmüş hem de bunları aklından geçirmişti.
Yorgundu, bir gece önceden deyorgundu.
Büyük, kocaman otobüslerin yolcularını farklı şehirlerden getirip, peronların bulunduğu yüksek tavanlı çatının altında ki alanda bıraktığı yerde araçtan inmişti.
Hava çoktan kararmış ancak insanların koşuşturmaları devam ediyordu.
Her yer ıslaktı,
"Yağmur yeni dinmiş. " diye düşünüp sağa sola bakındı.
Önünde kalabalıklar vardı, eşyalarını çekerek veya sürüyerek gidenler, birbirine sarılanlar, bekleşenler, yürüyen ve bağırıp duran genç muavinler ya da otobüsün önünde bilet kesen adamlar ...
Firmanın ofisine doğru gitmeyi aklından geçirdi. Bakışlarını karşıya doğru çevirince, hareket halinde ki insanların gerisin de onu izleyen orta boylu, esmer, zayıf ve saçlarının ön tarafı dökülerek açılmış adamı fark etmişti.
Adam ona doğru yaklaşıp, "Ali Hakan Bey sizsiniz değil mi? " dedikten sonra elini uzattı.
"Ben Yüksel, Doktor Yüksel Turgut size adımı vermişlerdir. "
"Evet verdiler Doktor Bey. " dedi kendini inceleyen adama.
"Arabam otoparkta buyurun gidelim. " deyince birlikte sessizce, uğultu ve gürültünün içinden yürüyüp gitmişlerdi.
"Ben Fatma Hanım'ın ve ailesinin doktoruyum delikanlı. " dedikten sonra adam aracın kapısını açıp bindi.
Diğer kapıya uzanarak açtı ve ittikten sonra yanına oturan çocuğa dikkatle baktı. Onun hakkında peşinen de olsa kararını çoktan vermiş, kanı ısınmıştı. Üstün de daha yaşlı bir adamın vakarı oturuyordu. Delikanlı sorduklarına kısa cevaplar vermişti. Hareketleri, yürüyüşü edep ve ciddiyetle birleşmişti, laf ebesi yeni yetme gençlerden birine benzemiyordu. Eğitimli biri olduğu belli, dedi kendi kendine.
Önce, "Zeliha doğru bir insana gönlünü vermiş " sonra da "Kantin de çalışıyormuş, e çalışsın, alnının teriyle hayatını kazanıyor ne var bunda, Fatma'ya kalsa ... Ah! Asalet sevdası ah, gönül sevdasının önüne geçer mi hiç. " diye düşündü.
Doktor arabayı terminalden uzaklaştırıp şehre giden yola çevirdiğinde
"Onun göbek bağını ben kestim delikanlı, Zeliha'ya layık biri olduğuna eminim. " dedi.
Ali Hakan sessizdi, bakışlarını ve başını dizlerine doğru eğdi.
"Yolladığın mektubu okudum Ali Hakan, ama annesi ne yazık ki benden önce okumuş. "
Ali yüzünü hüzünle adama çevirip,
"O nasıl? " diye sordu.
"Şimdilik iyi değil. "
"Hastalığı nedir doktor bey? " Ali'nin sesinde endişe kadar korku da vardı ...
"Hastalığı mı? " gözleri caddedeydi Yüksel'in,
"Hastalığı da ilacı da sensin delikanlı. Mektup geldikten sonra annesi ile tartışmışlar. Zeliha bir iki gündür baygın bir şekilde yatıyor, uyandıramadık. Daha doğrusu senin anlayacağın şekli ile sinirsel bir koma halinde. Annesi bir şey anlatmıyor, kız sürekli seni sayıklıyor. " adam bir müddet sustu ve sonra
"Annesi zor ikna oldu. "
Hızlıca aracın vitesini değiştirip önünde ki arabayı soluyarak geçti.
"Buraya, Zeliha'nın yanına gelmene. " dedi.
"Zeliha iyileşecek mi efendim? "
"Normal bir hastanın ilacını verirsin, tedavi edersin delikanlı. Zeliha'nın ilacı da şifası da sensin. Senin ona, onun sana duyduğu sevgi ile iyileşecek. Yanında olursan kendine geleceğine eminim. Öyle düşünmeseydim seni çağırmazdım. "
"İnşallah doktor bey. "
"Zeliha sana annesinden bahsetti mi? "
"Hayır bahsetmedi doktor bey. "
İki adam da sustu, araç bir süre deniz tarafında ki cadde de yol aldı, Ayşe ablasından sonra doktor bey de Zeliha'nın annesini bilip bilmediğini sormuştu.
"Senin ailen Zeliha'yı biliyor mu? "
"Annem ve babam bilmiyor ama amcam biliyor. "
Doktor arabayı yavaşlatarak sağ tarafta park etmiş araçlarını arkasında durdu ve Ali Hakan'a dönüp baktı
"Zeliha'yı ne kadar seviyorsun delikanlı? " diye sordu,
Genç adam hiç nefes almadan,
"O iyi olacaksa ölümü göze alacak kadar. " dedi usulca.
"Bak evlat Zeliha'nın babası çok yakın arkadaşımdı, öldüğü gün yanındaydım. İki kızı da elime doğdu, aileyi çok iyi tanıyorum. Seni tanımıyorum, aileni de... Ancak Zeliha'yı mutlu edeceğine inanıyorum. Samimiyetin ve ona olan sevgin, yazdıklarından belli oluyor. Fakat ... " adam yutkundu ve kısa bir süre sustu. Sonra,
"Fakat anladığım kadarıyla hoca hanım benim gibi düşünmüyor. Konu sen ve Zeliha ama anne ile kız arasına girme, onların aralarında ki meselelerine dahil olma. Sana ilk tavsiyem bu, sen Zeliha'nın tercihine bak, bunun haricin de hiçbir şey düşünme. Ben her konuda Zeliha ve senin yanındayım, annesi söylemiyor ancak Zeliha aralarında yaptıkları o tartışma da tercihini yapmış sanıyorum. "
Ali adamı, yine dizlerine bakarken dinliyordu. Yüksel elini genç adamın bileğini koydu,
"Asla birbirinizden vazgeçmeyin. Annesi zamanla kabullenecektir delikanlı. " diyerek arabayı çalıştırıp tekrar caddeye çıktı.
Bir süre sonra yuvarlak, daire şeklinde ki kavşaktan sola dönüp ilerledi,
Ali Hakan,
"Peki onun geleceğini nasıl çalayım doktor bey. " demeyi aklından geçirdi ama sonra vazgeçti.
"Önce Zeliha'yı görmeliyim. " diye mırıldandı hafifçe.
Çok büyük ve geniş bir binanın bulunduğu, her tarafın ağaçlarla kaplı olduğu bahçeye girdiler. Ağaçların uzun yıllardır o bahçe de bulundukları belliydi, birkaç kişinin kollarıyla sarılabileceği kocaman gövdeleri çatlak ve kabarmış kabuklarla sarmalanmıştı. Uzun yüksek ve ihtişamlı görünüşlerinin arasında kalan bina sanki saklanıyor gibiydi.
Yerlerde, toprak alanları iğne yaprakların kurumuş hazanları yer yer kapatıyordu.
Sararmış bazı ağaçlar, yeşili bozulmayan fıstık camlarının arasında, ressamların esinlenip ilham alacağı tablo gibi görüntüler oluşturmuştu.
Dev binanın dış cephesi griye boyanmış, beyaz ve sayısız penceresi ise bahçeye bakıyordu.
Geniş giriş kapısından geçip merdivenleri koşar adımlarla çıktılar. Dördüncü katta ki servisin hasta odalarını geçerek, koridorun son bölümün de özel, tek hastaların yattığı odalara doğru yürüdüler.
Doktor Yüksel az sonra durup, "Altı numaralı oda. " demişti.
Ali Hakan "Hanımefendi Zeliha'nın yanında mı doktor bey? " diye sordu.
"Hayır Zeliha'yı tedavi eden doktorun yanında. Geldiğini onları haber vereceğim. Birazdan yanınıza gelirim. "
Ali Hakan odaya adım atacakken, Yüksel
"Delikanlı ... " diye seslendi.
"Annesine anlayışla davranacağına inanıyorum, seni üzecek olsa bile tahammül etmeni rica ediyorum. " dedi
Ali Hakan rahat bir ifade ile
"Meraklanmayın efendim... " diyerek Zeliha'nın yattığı odanın kapısına elini uzattı.
Yüksel karşısında ki saate tekrar baktı, 15.30 diye mırıldanıp radyoyu kapattı.
Kapı çaldığın da pencerenin önün de denizi seyrediyordu, "Girin. " diye seslendi.
"Ah! Geç kalmadım değil mi Yüksel? "
Adam zayıf esmer yüzünü kadına çevirdi ve dudaklarının kenarına yapmacık bir tebessüm oturtmaya çalışıp
"Yo, yo tam vaktinde hocam. " dedi.
Kadın elinde tuttuğu kısa saplı çantayı sehpanın üstüne koyup iki eli ile de kısa siyah saçlarını düzelterek tekli koltuğa oturdu.
"Görüştünüz mü? " dedi
"Arkadaşı ile, Serap'la görüştüm. "
"Şimdi ne olacak Yüksel? Hastaneden çıktığı günden beri benimle bir kelime bile konuşmadı. Ben İzmir'e gidiyorum demedi, iki defa yurdu aradım görüşmek istemediğini söylemiş. Bu kız okulu nasıl bitirecek? "
"Yaptığınız yanlışa rağmen boynunuza sarılmasını mı bekliyorsunuz? "
"Ben onun annesiyim Yüksel, beni dinleseydi bunlar yaşanmayacaktı. "
"Kızınızın ölümüne sebep olacaktınız hoca hanım. "
Kadının yüzün de başlayan gerginlik ses tonuna da yansımaya başlamıştı.
"Ben böyle olmasını istemedim kendi suçu, bana verdiği sözü tutmadı. "
Sesi buyurucu olmaya başlamıştı,
"Ben sadece delikanlı ile konuştum, Zeliha'nın söylediklerini anlattım ona. "
Kadının takındığı tavır ile karşılık vermeyi düşündü ama vazgeçti. Değişen bir şey olmazdı, Murat o yaz akşamı, "İşte evleneceğim kız Yüksel " diyeli otuz yılı çoktan geçmişti.
Kadını çok iyi tanıyordu, her şeyi en iyi bilen oydu, hep o haklıydı. En uygun kararları o alırdı, hayatın eksenine girmez, hep merkezde, daima o olurdu.
"Sizi uyarmıştım Fatma Hoca, kızınızın söylediklerini delikanlıya anlatmayın demiştim. "
Fatma, yüzü koyu pembeye dönerken birbirine kenetlediği ellerini sıkıp parmaklarını ovuyordu. Suçluydu, suçlu olduğunu biliyor ama kibrini ezemiyordu.
"Zeliha'nın üzüleceğini biliyordunuz, Ali Hakan'ın kızıp gideceğini de ... Bilerek yaptınız bunu. "
Doktora dik dik bakıyordu kadın, yüz hatları iyice gerilmiş ve koyu pembeden kırmızıya dönmüştü. Sessizde ama ruhunu dövmeye başlayan endişe sanki bedeninden taşıyordu. Titremeye başlamış çenesini sıktığı belliydi.
"İkisi de henüz çocuk Fatma Hoca, birbirini seven; gerçekten seven gencecik çocuk onlar. Kalbiniz hiç sızlamıyor mu? "
Önce Zeliha, Şimdi de Yüksel... Aynı şeyi söylüyordu.
"Kalbim, kalbim mi? " diye mırıldandı.
Önünden geçip giden adama baktı, Yüksel kapıya doğru gitti. İkisi de aynı şeyi niye söylüyor, ağız birliği yapmışlar sanki. Zeliha, zalimsin kalbin hiç sızlamıyor mu? dediği gece hastane de onun yanında olması gerektiğini düşünmüştü. Aniden karar verip, yola çıkmış ve hastaneye gelmişti.
Zayıf ve titreyen elini uzatıp kapıyı tıklattı. Bekledi, ses yoktu.
"Yine oda da değiller ... "
Kapıyı yavaşça açtı, ikisi de oda da idi. Zeliha'nın yatağına doğru ilerledi, kız; sandalye de uyuya kalan Ali Hakan'a gözlerini kırpmadan bakıyordu. Annesinin odaya girdiğini duymamıştı. Onu, ayak ucuna yaklaşınca fark etti ve "Anne " dedi usulca.
Önce genç adamın yorgun ve uykusuz yüzüne sonra da kızına bakıp, yatağın üstünde ki pikeyi Ali Hakan'ın göğüs hizasından dizlerine doğru örttü.
Adamın saçının yan tarafından yüzüne -yanağına- düşen uzun zülfünü parmak ucu ile geriye iterek düzeltti. Kızına döndü ve yürüdü.
Zeliha'nın gözyaşları şakaklarına kayıp çenesinin altına iniyordu.
"Ağlama artık güzel kızım, ağlama. " kızın yanaklarını sildi
"Kendini çok harap ettin." dedi.
"Senin yüzünden. " diye fısıldadı Zeliha
"Senin yüzünden ağlıyorum anne. Kalbin hiç sızlamıyor değil mi? "
Başını geriye çekip yanaklarını annesinin ellerinden kurtardı. Tekrar Ali'ye bakmaya başladı.
"Kal... Kal, bim. Kalbim mi? " diye kekeledi, dudakları titriyordu.
Keder ile yine ikisine baktı. Konuşmadılar,
Zeliha sessizdi. Bir süre oturduktan sonra kalktı.
"Ben dışarıda, koridordayım kızım. "
Kapıya gitti ...
Sabahın sinesine kulaç atan gecenin sessizliği vardı koridorda.
Yalnızdı, kimsesiz çaresiz ve elleri boştu. Yakından baktığı gözler, okşadığı saçlar çok uzun zaman önce ellerinin arasından çekilip gitmişti. Başını yaslayacağı sıcak bir göğüs ya da bir omuz da yoktu. Derdini paylaşacağı, onun için çarpan bir kalp de yoktu yanında. Murat'tan, kocasından kalan sevgiyi ne kızları ne de öğrencileriyle paylaşmıştı. Yaşadığı hayata yenilmişti... Bazen, daha önce de düşündüğü gibi, yenilmiş miydi hayata?
"Hayır " dedi bir ses,
"Asıl yenilgi geçmişini unuttuğunda, verdiğin sözleri aklından çıkardığın da, hayallerinden vazgeçtiğin de, ümit dolu beklentilerinden uzaklaştığında gerçekleşir "
Evet! Yalnızlık ve çaresizliğinin çevresine kurallardan oluşan barikatlar kurmuştu. Kocasının arkadaşı doktora göre ruhunu, özlem ve sevgisine vurduğu asma kilidin ardına hapsetmişti. Bunu da çok düşünmüş ama, "Hayır " demişti o ses yine içinde.
"Hayır sen yenilmedin, yalnız kaldın. Sadece kendi başına kaldın. Bununla da başa çıkabilirsin, bunca zamandır da çıkıyorsun zaten. "
Aristoteles, insan ruhu, trajedinin uyandırdığı korkuyla ve merhametle arındığını söylemiş. Acaba ruhu korkuya mı sığınmıştı?
Korkmuyordu... Kızlarının başarısız olmasından korkuyor olabilir miydi? "Hayır ... " ikisi de başarmıştı. Saliha doktor olmuş Zeliha ise, o da başaracaktı.
Korkunun olduğu yerde ümit nefes alıp vermez. Benim ümitlerim de hayallerim de yaşıyor, hayatım umutlarımla devam ediyor korkmuyorum... Ya diğeri, merhamet... Merhametsiz miydi? Bu hiç olamaz öyle bir insan değildi. Aristo muhakkak kendi yaşadığı trajedinin ilacını aramış.
Kendi kendine yine "Hayır. " dedi.
Kızlarını düşünüyordu, iyi durumda olmaları gerekiyordu ve bunu da canı gönülden istiyordu. Murat'a söz vermişti, iyi olmaları için önlerinde ki engelleri kaldırıyordu. Yaptığı sadece buydu. Her annenin yapması gerekendi bu.
Çocuklarına hiçbir şey engel olmamalıydı, bu kötü bir şey değildi ki ...
Kocasının göğsüne saplanan merminin intikamını farklı bir yolla mı alıyordu peki? Farkında olmadan benliğini aklını ve dünyasını intikamın kirli yolunda mı harcamıştı. Kendi hayatı tam ortasından kırıldığı için, onların da hayatları ile mi oynuyordu?
"Yok canım daha neler. " diye haykırdı o ses.
O anneydi, minik zihinleri geleceğe hazırlayan bir öğretendi.
Merhametin de şefkatin de simgesi değil miydi?
Anne ve öğretmen ...
İhanet etmemişti kızlarına, ancak küçük ve kara gözlü kızı onu böyle suçluyordu.
"Kalbin sızlamıyor mu anne? "
"Yo, yo... Hayır böyle bir şey yok. " diye mırıldandı.
Başını kaldırıp boş, bomboş sessizliğe baktı utanarak. Biri duydu mu acaba içinden geçenleri? "Kim duyacak ki? " dedi.
Söylediklerinin yanlış olduğunu kabul etmiyordu. Kızının duygularına da o güzel yüzlü delikanlının sevgisine de saygı duyuyor ama gittikleri yolun sert, çetin yokuşlar ve yanlışlarla dolu olduğunu Zeliha'ya anlatamıyordu. İçini kederle çekti.
Uzun sessiz koridorun sonuna kadar gitti. Pencerenin önünde, bir süre karanlığın iklimin de kalan dışarıda ki dünyayı seyretti. Şehrin ışıkları yollarda ve binaların üstünde zayıf ve kısık bir kandil gibi, bir o yana bir bu yana sallanıp duruyordu.
Sonra cama bir siluet düştü.
Odanın kapısı açılınca irkildi birden. Yüksel gelip yavaşça karşısına oturdu.
"Siz burada değil miydiniz doktor bey? "
"Bir hastam geldi onunla ilgilenmek zorunda kaldım, size birazdan geleceğim dedim ya... "
Ne zaman demişti ki? Duymamıştı. Odanın kapısına gittiğini gördüm ama ...
"Hoca Hanım çayınız soğumuş dokunmamışsınız bile. "
"Çay mı? Ha... Canım istemiyor doktor bey. "
Çayı ne zaman getirmişti? ... Kadın Yüksel'e bakarak tebessüm etti.
"Siz eşimin çok yakın arkadaşıydınız. Uzun zamandır da sağlığımız için çaba harcıyorsunuz. İki kızım da sizi çok seviyor doktor bey. Onlarla çok ilgilendiğiniz, Saliha için yaptıklarınızı unutmuyorum. Bunun için de size müteşekkirim. Zeliha da sizi önemsiyor ve söylediğiniz her şeyi yapıyor. "
Kadının sakin bir şekilde iltifat ederek konuşmasından tedirgin oldu Yüksel.
"Kafasında bir şeyler var. " diye düşündü.
"Ben bir karar aldım, aldığım karar hem Zeliha'yı hem de sizi memnun etmeyebilir ancak bunu yapmam gerekiyor. Bana bu konuda yardımcı olmanızı rica edeceğim. "
"Yardımcı mı? "
"Evet ... "
"Memnun olmayacağım bir şey için size niye yardımcı olayım ki? "
"Zeliha'nın iyiliği için. "
"Zeliha'nın mı, sizin iyiliğiniz için mi hoca hanım? " sonra
"Aldığınız kararı söyleyin önce, bileyim. " dedi
Kadının yüzü gerginleşiyordu yine ...
"Onu okuldan alacağım. "
"Ne? "
Yüksel aniden ayağa kalkıp gözlerini kadına dikti
"Okuldan mı alacaksın? "
"Evet ... "
Adamın yüzüne hiddet, başında saçı olmayan bölüme ise kırmızılık oturuvermişti.
Kadın,
"Sağlığı İzmir'de daha çok bozulacak, onu okuldan almak en iyi yol. Önümüzde ki yıl tekrar sınava girsin belki daha iyi bir bölümü kazanabilir. " dedi.
"Ve bunun için sana yardım etmemi istiyorsun öyle mi? "
"Onun iyiliğini ve iyi olmasını benim kadar sizde istiyorsunuz. "
"Ben onun iyiliğini senin gibi zalimce istemiyorum Fatma ... Bunu yapacak olursan bu defa Zeliha'yı kurtaramayız bilmiş ol. Tam aksine, sağlığı İzmir'de daha iyi olacak. Senin derdin o delikanlı, çok bilmiş hoca o kulaklarını iyice aç da beni dinle. "
Kadının karşısına tekrar oturdu, Kaşlarını çatarak alaycı yüzüne bakıp
"Hakkında tutmam gereken raporu hiç düşünmeden tutacağım unutma. Seni tam teşekküllü bir hastaneye yatırır gerekli işlemleri yaptırırım. Ayrıca beni daha fazla sinirlendirirsen hemen İzmir'e gider o çocuğu, neye mal olacaksa bulur Zeliha'nın karşısına oturturum. Ben Zeliha'nın içine düştüğü çıkmazdan kendi çabası ile kurtulmasını istiyorum. Sakın unutma Fatma Hoca bu böyle olacak. "
Fatma Hoca Şaşkın tedirgin ve titreyerek dinliyordu adamı.
"Yüksel sakin olmanın rica ediyorum. " dedi ve sustu.
"Şunu da sakın unutma, Zeliha okulu bırakmayacak. Emin olmamakla birlikte o delikanlı ile bir daha görüşeceğini sanmıyorum. Sevgi dolu bir kalp zarif bir kristal gibidir, kırıldıktan sonra eski halini almaz. Sen o kristali paramparça yaptın Fatma. Az daha Zeliha'nın da ölümüne sebep oluyordun. Bundan sonra senin yapman gereken sadece beklemek. Sana ancak o zaman yardımcı olmaya çalışacağım. "
Yüksel soluklandı ve kadının endişe ile bakan gözlerine dik dik baktı yine
"Zeliha'nın sana tekrar anne demesi için. "
Adam ayağa kalktı tekrar pencereye gitti. Bir süre sessizce durdu, kadın genzini çekip temizledi, Belli ki ağlıyordu.
"Her şeyi bilerek yaptın ... Sinsice hem de. Yeryüzünde kendini akıllı zanneden ne kadar çok insan var biliyor musun? Çoğu yaptıkları aptallıklar yüzünden ömürlerinin sonuna kadar gözyaşı döküyor. Sende dökeceksin... " dedi kendi kendine.
Sonra kadına döndü
"Bana Ali Hakan'la o gece neler konuştunuz, çocuğa neler söyledin anlatmanı istiyorum. " dedi.
"Bunun artık bir önemi var mı? "
"Var, bilmem gerekiyor. Zeliha sana sormayacak biliyorsun. Tahmin edecek ve gözünde büyütecek, doğal olarak sana olan düşmanlığı daha da artacak. Öyle olmasını mı istiyorsun? Bana her şeyi anlatmanız iyi olur hoca hanım. "
Umursamaz ve alaycı ifadeler tamamen gitmiş annesinden habersiz şeker aşıran minik bir kız çocuğunun yüzüne suçluluk mührü yemiş bir halde bakıyordu.
"Eğer Ali Hakan'ı gerçekten bulmayı ve İzmir'e gitmeyi istediğimi bilsen dünyayı başıma yıkmak için her şeyi göze alırdım Fatma. " diye geçirdi aklından.
Sessizlik bir müddet devam etti.
Kadın ellerini Dizlerinin üstünde birleştirip bakışlarını çantasına dikerek Birgül
"Zeliha ile birlikte İzmir'e dönmek istediğini söyledi bana o gece..." dedi.
Camda ki siluet, tam arkasında duran genç delikanlıya aitti. Yavaşça döndü, Ali Hakan saygı ile ona bakıyordu.
"Zeliha uyudu mu delikanlı? " diye sordu.
"Evet şu an uyuyor ... "
Genç adam, nefesini verdi
"İzin verirseniz ben İzmir'e döneceğim efendim. " dedikten sonra sustu.
Birkaç saniye bekleyip,
"Zeliha ile beraber dönmek istiyoruz, kendini yurda gidince daha çabuk toparlayacağına inanıyor. " dedi.
Kadın sakin ve ilgisiz bir şekil de genç adama bakıyordu.
"Sen kimsin ki kızıma alıp götüreceksin? " diye haykırmak geçti aklından, fakat yüz hatlarını yumuşatarak keder ve şefkat renklerinden elde etmeye özen gösterdiği ses tonu ile Ali Hakan'ın gönül tuvaline yapacağı ama sonradan yırtıp atacağı resim için vuracağı ilk fırça darbelerini hazırlıyordu.
"Biraz yürümek bana iyi gelecek delikanlı. " Ali'nin Yüzüne baktı ve,
"Bana eşlik etmek ister misin? " dedi.
Koridor da yürümeye başladı, binanın çıkışına götüren merdivenlerin önüne gelince,
"Kızımı çok seviyorsun biliyorum... Gördüm. O da sana bağlanmış. " durdu,
"Ben kalpsiz biri değilim sen ve Zeliha gibi gençleri eğiten insanların içinde olan biriyim, hem de otuz kusur yıldır. "
Merdivenleri inmeye başladı, dış kapıya gelene kadar hiç konuşmadı. Çıkışa geldiklerin de geriden gelen adamı bekledi.
"Onu dört yıl bekleyecek misin? " Ali Hakan henüz cevap vermeden,
"Hayır bekleyemezsin. " dedi ve,
"İkiniz de kaldıramayacağınız yüklerin altında ezileceksiniz. Ya o ya sen. Enin de sonun da bu oyundan çekileceksiniz. Sence bu günlerinizi tatlı bir hüzünle mi yoksa ıstırap ve kederle mi anımsamanız daha iyi? "
Ali Akan Sessizce dinliyordu.
Bahçede karşılarına çıkan ilk banka oturduklarında,
"Eşimi bir merminin amansız yarası nedeniyle kaybettiğim de Zeliha'da ablası da çok küçüktüler. Son nefesini verirken benden istediği şey için ona söz verdim. Büyük kızım doktor oldu ve şu an İsviçre'de. Doktor olunca evlendi ve bana düşen de onun için sevinmek, mutlu olmak oldu. " bir süre karanlığı seyrettikten sonra,
"Eğer Zeliha'yı ve kendini üzmeden dört yıl bekleyip karşıma gelecek olursan daima sahip olmayı istediğim bir oğul gibi sana kucak açar bağrıma basarım. Ama onun okumasına engel olur benden zamansız almaya kalkarsan... Öncelikle o, beni bir daha göremez. Yazdığın mektubu okuduğum gün Zeliha'ya söylemiştim. Şimdi de sana söylüyorum. "
Ali Hakan yaşlı kadın gibi önlerin de uzanan karanlığa bakıyordu ve hala sessizdi.
"Bunu bir anneye yapmayacak kadar düşünceli biri olduğunu tahmin ediyorum ayrıca bir erkek için dört yıl çok uzun zaman delikanlı, bunun imkânsız olduğunu üçümüz de biliyoruz. Zeliha askerden yeni geldiğini ve yurdun kantinin de çalıştığını söyledi. Aslında bu durumunuz bile ikiniz için uygun değil. Bir de, gözlerinin önüne henüz Zeliha kadar güzel kızlar gelmemiş olabilir. Zıt yanlarınızı gördüğünüz de işte o diğer Zeliha'lara kapılıp gitme ihtimali çok yüksek. "
Ali Hakan, ne kadar güzel olursa olsun Zeliha'yı başka bir kızla hiç kıyaslamamıştı. Sesi hafifçe titredi ve fısıldadı,
"Benim Zeliha'm bir tane efendim. Başka bir Zeliha asla gözümün önünden gelip geçmez. "
Kadın başını çevirdi,
"Şimdilik öyle... Sonra ya da sonuna kadar aynı kalacağını bilemeyiz. Çünkü başka kızların seni rahat bırakmayacakları kadar güzel bir çocuksun. Öyle bir şey olursa kızımın düşeceği durumu gözünün önüne getirebilir misin? " dedi.
"Israrla aynı şeyi söylüyorsunuz, benim için onun önüne geçecek başka bir Zeliha yok efendim. Ben onun mutlu olmasını istiyorum, o mutlu ise ben daha çok mutlu oluyorum. Onu üzmeyi aklımın ucundan bile geçirmem. " dedikten sonra gözlerini yine karanlığa çevirdi ve,
"Evet kantinde çalışıyorum ve bulaşık yıkıyorum bundan da hiç utanmıyorum. Elbette daha iyi şartlar da hayatımı kazanmaya çalışacağım. Zeliha'nın okulunu bitirmesi her şeyden önemli bunun için bir fedakârlık yapılması gerekecekse ben yapacağım, bu konuda endişelenmeyin. Ama o istediği sürece hep yanında olacağım. Beklemem gereken dört yıldan fazla olsa bile bekleyecek ve yanında olacağım. Hem belki de... " sustu sonra kadına bakıp,
"Belki ben de yarım kalan eğitimime devam edebilirim, eğer o isterse ve onun yardımı ile. " dedi.
"Bir dakika, dur dur Fatma Hoca. "
Kadın çizgilerle sarılmış yüzünü yavaşça Yüksel'e doğru kaldırdı.
"Ali Hakan bunu söyledi mi? "
"Evet ... " dedi sesi titreyerek.
"Siz gerçekten aklınızı yitirmişsiniz, inadınız aklınızı almış ruhunuzu bile ele geçirmiş. "
"Ben ikisi için olması gerekeni yaptım Yüksel. O delikanlı kızımı beklemezdi."
"Nereden biliyorsun, açıp aklına ya da yüreğine mi baktın? İnsanların niyetlerini ölçen ve bilen bir terazin mi var? Sevgisizliğinizi kara bir gece gibi yakınınızda ki herkesin üzerine örtüyorsunuz. Yazık ettiniz yazık. O çocuklara da kendinize de çok yazık ettiniz. "
Yüksel yüzünü pencerenin dışına çevirip,
"Sonra... " dedi sertçe.
Ali Hakan boğazında büyüyen düğümü çözemedi, hıçkırmak istedi yapamadı utanmıştı. Zeliha'nın kızdığı gibi oda mı kızmalıydı kadına? Anneliğinin koruma güdüsü çok katı ve farklıydı, eşine verdiği sözü yerine getirmekten başka bir önceliği yok muydu? Kendince haklı olabilirdi fakat kızını seven biri olarak vermesi gereken sözü vermişti kadına. Ne kadar beklemesi gerekecekse bekleyecekti Zeliha'yı.
Ona yaklaşımı kırıcı değildi ama Zeliha ile olan beraberliğini kabullenemiyordu sanki.
İnsan geleceği gibi mutluluğunu da kendi istediği gibi kurmalıydı. Ancak Zeliha'nın annesi, tahminler, yönlendirme ve vesveselerle gelecek inşa etmeye çalışıyordu.
Mutlu olmak... Özellikle de sevgi, bir eşya değil ki satın alınıp insanın eline verilsin. Bir görüntü de değildi resmi yapılıp seyredilsin ... İnsan sevindiği için sevdiği ve sevildiği için, huzur bulduğu için mutlu olur, yüzü güler, öyle düşünmüştü hep, oysa Zeliha'nın annesi...
Kızın düştüğü ve Ayşe hemşireye anlattığı çıkmazları aklına getirdi. Zeliha kısa zaman önce ona,
"Annemin ne yapacağı umurumda bile değil Ali, ben sensiz kalamam. " demişti.
"Ben de sensiz kalamam Zeliş. " dedi içinden.
"Fedakârlık dedin delikanlı. "
"Evet efendim, onun için ne gerekirse yapacağım. "
"Peki ben, kızım için bir fedakârlık yapmanı istersem. "
"Ne yapmamı istiyorsunuz? "
Genç adamın yüzüne dikkatle baktı kadın ve,
"Kızımdan ayrılmanı ve onun seni bir daha göremeyeceği şekilde hayatından çıkmanı istiyorum." dedi.
"Bunu Zeliha'nın yanında konuşmalıyız bence efendim. "
"Onun yanında konuşunca fedakarlığın bir anlamı olmaz ki. Hem, her İnsan doğarken ağlar, bir süre sonra susar, alışır ve unutur. Sizin içinde aynı şey geçerli değil mi? Hem o hem senin için. "
Kadın derin derin nefes alıp ayağa kalktı,
"Bana başka bir yol bırakmadın delikanlı. " dedi kendi kendine ve,
"Hayatta her şey nasıl başlarsa öyle biter. " dedi.
"O zaman bırakın sevgi ile başlayan sevgi ile sürsün, sevgi ile bitsin. "
Kadının yaşlı ve esmer yüzüne yalvaran gözlerle bakıyordu Ali Hakan.
"Ben onu kastetmedim delikanlı yanlış anladın galiba. Senin sevgi dediğin şey aslında küçük bir oyunla başlamış. "
"Aptal... Sen inatçı aptal bir kadınsın, Paranoyak bir insansın. "
Yüksel dönüp kadına baktı. Zeliha'nın dediği gibi kıza ait en kutsal hazinesini çalmış bir hırsızdı. Kadına hırsla bakıyordu. Saliha'nın hırsızı da sensin.
Bu normal bir insanın yapacağı iş değil, Kesinlikle değil, iki kızının da sevgisini, mutluluğunu yıktın hiç düşünmeden.
Kadın sevilmeye, mutluluğa ve sahip çıkılmaya ihtiyaç duyar. Yalnızlık zindan, mutsuzluk yaşarken ölümdür onlar için. Sevdiği ruhun sahibi ile yan yana, omuz omuza, diz dize hayatını tamamlamak ister.
O kalbi güzel, gönlü güzel, kendi güzel Saliha sevgisizliğin pençesinden kendini zor kurtardı. Şimdi yoluna tek başına devam ediyor. İşte Zeliha! Huzura ermeyi ölmekte aradı.
Ah! Ah benim kıymetli dostum, sağ olsaydın karnını tanıyamazdın. Kızlarının geleceklerini; sevgi ile oluşturmaya çalıştıkları geleceklerini zorla gasp etti. Umursamadan da böyle olmalıydı diyor.
Eğer vicdanlar böyle bir şey için mahkeme kursa, Fatma müebbet hapis cezasına çarptırıldı. "Saadet hırsızlığından ... "
"Ne dediniz doktor bey? "
"Düşünüyordum." Sustu önce ve hemen sonra,
"Söyleyemediklerimi..." ve ardından,
"İsterseniz sizi artık evinize bırakayım. Hastaneye gitmem gerekiyor. " dedi.
Masanın üstünde ki anahtarı alıp, açık bıraktığı kapıdan çıktı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top