Alıp geldi mi nine...


"Neden nine, birbirlerini çok sevmelerine rağmen niye ayrıldılar?"

Suların üstüne düşen şehrin silueti, yakamozlar ile beraber dalgaların kıvrak dansında sallanıyor, sonra yer değiştirmeden diğer dalganın üstüne binerek yol alıyor gibiydi. Aslında yol alan boğazın suyunda ki dalgalardı. Bir geçen bir daha geri dönmüyor, karanlık suların üzerine düşen beyaz ışıkların yansıması da bir uzuyor bir kısalıyordu. Yakamozlara eşlik ederek ...

Kadın nemli gözlerle seyretti bir süre, siyahın içinde ki muhteşem görüntüyü.

Pencerenin dibinde, oturduğu koltuğu yavaşça Selma'ya doğru çevirdi ve elinde ki fincandan bir yudum aldı. Yatağın kenarında bağdaş kurup oturan kızı bir süre sessizce izledi. Sonra ağlamaya hazır gözlerini kahve fincanına dikti,


Gözlerini açınca duvarda asılı saate baktı,

"Sabahın dokuzu olmuş, iyi uyumuşum. " diye düşündü.

O karanlık rüyayı da görmemişti. Omuzları ve boynun sızlıyordu, kantine gitmeyeli dört gün olmuştu. Zafer abi ve Bülent iyice meraklanmıştır diye mırıldandı.

Yattığı yere onun kokusu geldi, Bornova'da eski çarşı da birlikte alışveriş yaptıkları akşam almıştı ona ... Lavanta Kolonyası. Burcu burcu geldi o güzel koku burnuna.

"Hala uyuyor mu acaba? " diyerek, yan taraftan gelen bardak tabak seslerini dinledi.

"Galiba Ayşe abla ile kahvaltı hazırlıyor. " dedi kendi kendine.

Kalktı, seslerin geldiği kapıya gitti. Mutfakta yalnızca Ayşe hemşire vardı.

Kadın Ali Hakan'ı görünce gülümsedi,

"Uyandın mı yakışıklım, kendini nasıl hissediyorsun? " diye sordu.

"İyiyim abla, çok iyi uyumuşum. Hala uykum var sanki ama yüzümü yıkayınca kendime daha çabuk geleceğim. "

Kadın gülerek koridorda ki krem renkli kapıyı gösterdi sonra,

"Kahvaltı hazır. Hadi yüzünü yıka gel. " diyerek adama baktı.

Ali mutfağa dönünce, " Zeliha uyuyor mu abla? " dedi.

"O uyanalı çok oldu okula gitmesi gerekiyormuş, bir sınavın sonucun da hata olduğunu söyledi, hoca ile konuşacakmış. "

"Keşke beni uyandırsaydı, birlikte giderdik. Kantine kaç gündür gitmiyorum, beni merak etmişlerdir. "

Kadın genç adamı bakıp yine güldü,

"Uyandır desem bile uyandırmazdı. Sana bakıp bakıp yanağından öptü, sonra da gitti. "

ve "Haa, bir de her zaman beklediğin yere gelecekmiş, neresi ise? " diyerek kıkırdadı.

"Neresi olacak abla, istasyon da bekleyeceğim. Oraya gelecektir. "

"Beş altı gün sonra evine gidecekmiş biliyorsun değil mi? "

"Evet biliyorum abla konuşmuştuk. "

"Ama o, eve gitmek istemiyor Ali. "

Ali Hakan önce anlayamamış gibi baktı, sonra kaşlarını hafifçe çatıp,

"Ne ... Ne dedin abla, eve gitmeyecek mi? "

"Hadi gel, geç şöyle otur. "

Kadının karşısına oturup, sevginin ve merhametin, beyaz simasını çevreleyen yuvarlak hatlarını izledi. Ayşe hemşire doldurduğu çayı Ali Hakan'ın önüne koydu, tavada ki omletten bir parça kesti ve tabağı bıraktı, bir parça domates ve peynir ile birlikte.

Zeliha neden eve gitmek istemiyor ki? Onunla konuşmalıyım, gitmemek olur mu hiç, annesi bekliyordur.

"Kafanda ne var Zeliha? " diye mırıldandı,

Ayşe hemşire ile göz göze gelince ablalarını da düşündü. Eğer biri yaşıyor olsaydı, onun gibi olmasını, Ayşe hemşireye benzemesini isterdi. Kadının hakkın da hiçbir şey bilmiyordu, "Çocukları yok herhalde. " dedi kendi kendine. Olsaydı mutlaka söylerdi.

"Ayşe abla ... "

"Hı, efendim "

Nedense kadının bakışında kader ve hüzün kol kola girmiş gibiydi.

"Çocuğun var mı? "

Ayşe hemşire tebessüm etmeye gayret ediyordu, belliydi ... Bir şey vardı, sıkıntılıydı kadın.

"Var yakışıklım, iki tane çocuğum var. Biri kız, biri erkek. "

"Ee hiç bahsetmedin bana onlardan, neredeler? "

"Oğlum... " diyerek güldü,

"Oğlum tam karşımda oturuyor, kızım da erkenden okula gitti. "

Ali Hakan masumca boynunu bükerek baktı, "Abla... " diyebildi nefesinin arasından.

"Evlendiğim de eğer çocuğum olsaydı herhalde yaşça sizden küçük olurdu. "

Demek evlenmiş, peki kocası? Ali sustu ve hiçbir şey söylemedi.

"Ali. "

"Efendim abla. "

"Zeliha'ya olan sevgin ne kadar? "

Ali Hakan şaşırarak kadına baktı, onu ne kadar sevdiğini biliyordu önce Zeliha sonra o biliyordu.

"Onu ne kadar sevdiğimi biliyorsun abla. " dedi.

"Biliyorum oğlum bilmez miyim? Ama aşk bazen çözümü zor denklemler koyuyor insanın önüne, böyle bir denklemle karşılaşırsan ne yapacağını hiç düşündün mü oğlum? Ona olan sevgin, karşına gelecek olan yalçın tepeleri aşabilmen için yeterli mi?"

"Söylediklerinden bir şey anlamadım. "

Kadının beyaz yüzme kapkara bir tasa oturmuştu,

"Zeliha'nın endişelendiği, hem de çok endişe duyduğu biri var oğlum. "

"Ne ... Ne endişesi abla? Kim, biri mi? "

"Annesi ... "

"Annesi mi? "

"Evet annesi, İzmir'de ki üniversiteye kayıt yaptırdıktan sonra, kıza bazı sözler verdirmiş."

"Nasıl yani? "

Ali Hakan kadına anlamsızca bakmaya başlamıştı.

"Annesi genç yaşta dul kalmış. " dedikten sonra Zeliha'nın söylediklerini anlattı. Vefat eden kocasının arkasından kendini hayatın doğal akışına kapattığını ve kendi kuralları ile yaşadığını, kızlarını da o kurallarının içinden çıkarmadığını anlatmıştı Zeliha. Kız, fakülte ile yurda kayıt yaptırırken bir gönül ilişkisini duyacak olursa onu üniversiteden alacağını söylemiş ve bununla ilgili de söz almış.

Ayşe hemşire sakince konuştuktan sonra Ali'ye dik dik baktı.

"Ama biliyorsun Zeliha asosyal bir insan değil, cana yakın ve annesinin kurallar kalıbına girmeyen biri. Onun ötesin de sana sevdalı. Anladığım kadarıyla sen ve annesi arasında tercih yapması gerekecek. Bana soracak olursan o tercihini çoktan yapmış ve annesi umurunda bile değil. Ancak yine de onu çok üzmeden halletmek istiyor bu işi. Tabii okulu da önemli. Hatta ... "

"Evet abla hatta ... "

Kadın menekşe gözlerini önünde ki çay bardağına çevirdi,

"Ara tatilde eve bu yüzden gitmek istemiyor. " dedikten sonra Ali'nin yüzüne dikkatle bakarak

"Zeliha'ya olan sevgin aynı zamanda onu korumalı oğlum. " dedi.

Genç adam kalktı ve pencereye, balkona çıkan kapının yanındaki cama gitti, bakışları dışarı da kalsa da kalbinden akıp gelen ses kulaklarına vurmaya başlamıştı bile,

"Zeliha ... " dedi,

"Ben senin okumana nasıl engel olurum. Buna sebep olamam ki. "

Kendi başına gelenleri düşündü. "Bunu sana asla yapamam."

Zeliha'yı ne kadar sevse de annesinden koparıp nasıl alırdı? O tercihini yapsa da annesi hep önlerin de olacaktı, karşıların da duracaktı. Bir anneye, bile bile böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi.

Ya, olanları annesi öğrenirse ... Onu okuldan alacaktı. Bu daha da kötüydü, peki Zeliha'ya duyduğu sevgiyi annesine anlatabilir miydi acaba? Eğer Zeliha şimdiden endişe duyuyorsa ona nasıl kabul ettirebilirdi ki? Bunun Zeliha ile nasıl konuşacaktı, kendi düşündükleri onun da aklından geçenler olabilirdi. Hiç bahsetmediğine göre demek ki korkuyordu.

İkisinin de düşeceğini uçurumun kenarı burası mıydı? Rüyaların da korkmaya başladığı o siyah, simsiyah karanlığın içinde ki uçurum...

"Keşke sadece ben düşsem Zeliş, keşke..." diye mırıldandı.

Ayşe hemşire yanına gelip, elini kolunun içine koydu ve usulca tuttu,

"Ne yapman gerekiyorsa onu yap oğlum. Ama onu da kendini de çok yaralama. Unutmak çok zor biliyorum, lakin o da sende zamanla buna alışacaksınız. "

Ali yavaşça kadına döndü, gözlerinden düşen yaşlar çenesine kadar inmişti. Yutkunarak, "Anladım abla, tamam. " dedikten sonra sandalyeye tekrar oturdu.

Katıla katıla ağlamaya başladı.

Ayşe hemşire ellerini başına koyup saçlarını öptü ve,

"Ağla yakışıklım ağla. Elini yüreğine basacaksın ama kirlenecek ve gözyaşların yıkayacak onu. Canın yanacak ve kalbin acıyacak ama... " dedi sonra sustu.

Koridora doğru yürüdü, ağlayarak ...


Gözyaşlarını sildi yavaşça Selma, yaşlı kadına dikkatle bakıyordu. Nemli ve kızarmış gözlerini ellerine indirip,

"Amcamla konuştu mu? Anlattı mı annesini ... " diye sordu.

"Hayır kızım konuşmadı. Korkuyordu Zeliha, nasıl anlatayım abla demişti. Her şey alt üst olacak da Ali'yi benden alacaklar diye korkuyorum demişti o gece. "

Hayatın insanı zorluklarla sınayabileceğini söylemişti Zeliha'ya. Ya annen ya Ali ... İki taraftan biri yıkılacak sen altın da kalacaksın demişti.

"Annesi ile konuşmasını söyledim kızım. O Beni anlayacak kadar düşünceli değil abla, dedi bana. Eğer istersen ben de geleyim seninle, annenle ben konuşayım dedim ama o, daha kötü olabileceğini söyleyip, seni bu konuda kabul edeceğini sanmıyorum. Ne olursa olsun annemin kabullendiği şey yanlış dahi olsa, ona göre hep doğrudur diyerek epey ağlamıştı." dedikten sonra da sustu.

"Hiç konuşmadan mı ayrıldılar? "

Ayşe hemşire başını salladı ve "Hayır " dedi.

"Zeliha evine gitti. amcan mektup yazmış, sevdasını ve aşkını anlattığı mektup. Talihsizliğe bak ki küçük kızım annesi mektubu okumuş. Ne olduysa ben bilmiyorum ama Zeliha hastalanmış ve hastaneye yatırmışlar. "

Selma yaşlı kadının karşısına gelip oturdu, heyecan ve kederle

"Hastalanmış mı niye? Ne olmuş ki, amcam anlatmadı mı? " diye sordu.

"Anlatmadı kızım, o anlatmadı. Serap'tan öğrendim. Sanıyorum annesi ile tartışmış, bayılmış ve uyandıramamışlar. Sonra amcan yanına gitti. "

"Nereye, hastaneye mi? "

"Serap geldi bir gün yanıma, Zeliha'nın annesi amcanı çağırmış. Kadın telefonla Serap'la görüşmüş."

"Ya... Annesi amcamı çağırmış ha. "

"Evet. "


O gün hava çok soğuktu. Serap kantinden hiç çıkmamıştı, diğer kızlar da çıkmamıştı. İzmir'in yakıcı soğuk havası bahçeye çıkanın yüzüne şiddetli bir şamar gibi iniyordu. Çıkanlar tekrar elleri ve yüzleri kızararak binaya giriyordu.

Ara tatile gitmeyen çok az öğrenci vardı. Bina ve kantin salonu ılıktı, kaloriferler yanıyordu. Kız okumaya çalıştığı aslında okuyamadığı kitabı kapatıp mutfağa gitti ve kahve istedi. Kahveyi uzatan adama,

"Demek artık gelmeyeceğim demiş öyle mi? "

"Evet Bülent'e söylemiş. "

"Siz konuştunuz mu Zafer abi? "

"Hayır konuşmadım. Mutlaka bir şeyler var ama bilmiyorum Serap. "

"Zeliha... " dedi önce ve "Ne olacak bu kıza abi? Gelince çok yıkılacak. "

"Zeliha hele gelsin bakalım da önce onunla konuşalım. Neler olduğunu öğrenelim, sonra da ben gidip Ali ile konuşacağım. "

Serap sıkıntı ile başını salladı "Doğru abi önce Zeliha gelsin. " diyerek masaya doğru yürüdü.

"Ne oldu bunlara? " diye söylendi kendi kendine. Acaba eve giderken tartıştılar mı diye düşündü. Yok imkânı yok, Zeliha o olaydan sonra

"Onu bir daha kırmam Serap, bu ilk ve son oldu. Ali'nin kalbini kırmamaya yemin ettim. Ne olursa olsun onsuz hiçbir şey yapmayacağım." demişti.

Başka bir şey var... Ama ne?

Aralarında bu kadar büyük bir sevgi varken ne oldu ki, Ali gelmeyeceğim demiş. Zeliha için yaptığı şey basit bir şey değildi, bir kelime ile izah edilemez, Zeliha'nın ise ona verdiği değerin dünya da bir bedeli yokken.

"Ne oldu size Zeliha?"

Cevabını bulamadığı sorular kafasında çoğaldıkça gözleri de iyiden iyiye nemlenmişti.

"Biraz temiz hava almam lazım. " diyerek oturduğu yerden kalktı.

Salonun içinde yankılanan sese uzaktı sanki, hoparlörden çınlayarak gelen sesi duysa da söylenenlerden habersizce yürüyordu. Tam karşısından salona giren kız,

"Senin ismin anons ediliyor, ablan arıyor galiba Serap. " deyince olduğu yerde durdu.

Tekrarlanan anonsu dinledi, evet ses onu telefona çağırıyordu. Görüşme için giriş binasına gelmesi isteniyordu. Öğrenciler telefon görüşmelerini nöbetçi binasına giderek yapıyorlardı.

Kalın kaşe kabanını giyip, hemen bahçeye çıktı. Annesi ile yeni konuşmuştu. Ablası da bir hafta önce ziyaretine gelmişti.

Kendi kendine, "Kim bu acaba? " diyerek yürüdü.

Telefon da konuşurken titreyen ses Zeliha'nın annesi olduğunu söyleyince önce şaşırdı sonra da merakla kadını dinledi.

Kızı ile aynı odayı paylaştığını sekreterden öğrendiğini, Zeliha'nın rahatsızlanıp hastaneye yatırıldığını, doktorların depresyon geçirdiğini söylediğini ve sürekli baygın yattığını anlattı kadın. Serap sessizce dinlemişti "Geçmiş olsun. " diyebildi yalnızca.

Başında bir ağrı oluşmaya başladı "Zeliha ... " dedi içinden.

Zeliha'nın annesi heyecanlı ve titreyen sesiyle,

"Kızım ile aynı odayı paylaştığınız için bana yardımcı olacağınızı düşündüm. Size birini sormak istiyordum. " sustu, derinden alınan nefes sesi geldi ahizeden.

Sonra,

"Kızımın arkadaşı olan delikanlıyı tanıyor musun? Adı Ali Hakan'mış. "

Birden irkilen Serap, "Demek Ali'yi öğrenmiş. Zeliha mı anlattı acaba? " diye düşündü hemen.

"Evet efendim tanıyorum Ali'yi. Zeliha'ya ne oldu? "

"Sürekli baygın, uyandıramadılar ve o delikanlının adını sayıklıyor. Zeliha'nın yanına gelmesi için onu bulup görüşebilir misiniz acaba? "

Serap cevap veremedi, boğazı düğümlendi

"Sevdiği adamdan ayrılığa, ancak bu kadar dayanabildi. " diye geçirdi aklından.

"Serap Hanım kızım orada mısınız? "

"Bur ... Buradayım efendim. "

"Lütfen o delikanlıya söyler misiniz durumu. Size evimin telefonunu vereyim, sonucu bana bildirirseniz çok sevinirim. "

"Telefon numaranız bende var, Zeliha gitmeden önce vermişti. "

Kadın bir şeyler söylüyordu ama o Ali'yi düşündü, ona nasıl ulaşacaktı?

"Zeliha'nın durumu çok mu kötü teyze? " diye sordu.

"Şu an söylediğim gibi hastanede. Doktorlar o delikanlının gelmesini istiyor. Ne olur Serap Hanım yardımcı olmanızı rica ediyorum. " dedikten sonra ise telefonu kapattı.

Kız kantine giderken, "Ah Zeliha Ah, ne oldu sana güzel kardeşim? " diye mırıldandı birkaç defa.

Zafer ve Bülent'e anlatı, Ali Hakan'a ancak onlar ulaşabilirdi ...


Zafer, Ali Hakan'ı evden aldığın da vakit gece yarısını bulmuştu. Babası Zaferi eve davet etse de onunla yalnız konuşmak istediğini biliyordu. Oğlu kaç gündür işe gitmiyordu üçüncü katta ki balkondan sokağın başına gidene kadar gözlerini kısarak izledi, ikisini de ...

Basık tavanlı kahvehanenin cam kenarında ki masasına oturdular. Kimseler yoktu, birkaç yaşlı adam, muşamba kaplı bir masada bezik oynuyordu. Ciddi ifadelerle, bakışları ellerinde ki metal parçalardaydı. İçeride hararetle yanan sobadan yayılan sıcaklık camlarda nem ve buhar oluşturmuş dışarıda ki cadde hiç görünmüyordu. Gece yarısı olsa da her gün dolu olan kahve bu gece boştu.

Zafer ocakta ki adama doğru baktı, kahveci ağzında ki filtresiz sigarayı eski ve kirli küçük tabağa bırakıp bardaklara uzandı.

Zayıf, kısa boylu ve kıvırcık saçlı adam, az sonra kıvrak bir kabadayının yürüyüşü ile yanlarına geldi, tepside ki çayları masaya bıraktıktan sonra yine yaylanarak ocağı doğru gitti.

Ali Hakan'ın bakışları masada duruyordu.

"Sana çok kızgınım. " dedi adam.

"Beni anlamanı istiyorum abi. "

"Anlatacaklarına bağlı Ali. "

Genç adam önce Zeliha'nın annesini anlattı sonra,

"Zeliha'da, ben de olanları unutmamız lazım abi. Kantine gelirsem bu çok zor olacak. "

Başını kaldırmıyordu, önünde ki çayı karıştırdı ve karıştırmaya devam etti. Zafer uzanıp elini tutana kadar durmadan bardakta ki çayı karıştırdı.

"Çayını iç artık istersen, başını da kaldır Ali. "

Ali Hakan adama baktı suratından düşen bin değil, yüz bin parçaydı.

"Zeliha'nın unutması... "

Zafer çayından İki yudum aldı Sonra gülümsedi,

"Zeliha'nın unutması bence zor Ali. " dedi.

"Onun iyiliği için bunu yapmam lazım abi, onun geleceği daha önemli... Ben değil Zafer abi. Şimdi evinde annesi ile beraber, İzmir'e döndüğün de öğrenecek ve bana hak verecek."

"Onun yanında ama evde değil, annesi ile birlikte değilmiş. "

"Nasıl yani? Anlamadım ki abi. "

"Annesi öğrenmiş, herhalde Zeliha anlatmış. "

"Öyle mi? "

"Evet öğrenmiş ve seni çağırıyormuş. Serap'a bugün telefon geldi. "

"Kim çağırıyormuş abi? "

"Annesi ... "

"Annesi mi? Abi şaka yapma ne olur, inan ki keyfim yok. "

"Hakan'cığım, annesi Zeliha'nın hastanede olduğunu söylemiş ve senin oraya gelmeni istemiş. Serap hemen seninle konuşmak istiyor. "

Ali Hakan bir an sessizleşti. Eli ayağı kesilivermiş, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı.

"Ne hastanesi Zafer abi? Ne... Ne olmuş Zeliha'ya? " dedi kesik kesik ve hece hece.

"Serap'a, o delikanlı ne olur buraya gelsin, Zeliha'nın ona ihtiyacı var demiş. Gidince ne olduğunu öğrenirsin, biz de bilmiyoruz. "

Ali Hakan birbirine kenetlediği ellerine bakıyordu. Ne oldu Zeliş'e? Niye hastane de dedi içinden. Haykırmak istedi, nefesi daraldı. Ağlamaya ne kadar ihtiyacı vardı şu an ...

Eve döndüklerin de babası ikisini de kapıda bekliyordu. Zafer iş için birkaç günlüğüne İzmir'den ayrılacaklarını söyleyince donuk gözlerle bakmıştı oğluna.

Sabah kantine girince, Serap'ı pencerenin önün de karanlıkta otururken gördüler. Belli ki kız uyumamıştı. Ali'yi görünce koşarak geldi ve boynuna sarıldı. Bir süre ağladı. Sonra oturdular, Ali Hakan'ın sesinde korku vardı, endişe ve keder vardı,

"Zeliha'ya ne olmuş Serap? "

"Bir iki gündür baygınmış, seni sayıklıyormuş sürekli. "

Annesinin telefonda söylediklerini anlatıp, adamın kızaran ve kararan yüzüne baktı "Gideceksin değil mi? " diye sordu.

Ali Hakan önce içinden, "Onu, o halde nasıl bırakırım. " dedi.

Nemli bakışlarını kızdan kaçırmaya çalışarak,

"Gideceğim Serap, elbette gideceğim, onu o halde nasıl bırakırım ki... " dedikten sonra da Zeliha'nın Ayşe hemşireye annesini anlattığını söyledi.

Okulunun önünde duran tehlikenin kendi olduğunu, bunu göze alamayacağını ve ondan uzak kalması gerektiğinin kararına vardığını da söyledi.

"Annesini ara Serap, gideceğim. Nasıl yaparım bilmiyorum ama eğer isterse Zeliha'yı alıp geleceğim. Ancak onun geleceği ile oynayamam. İzmir'e gelince onunla konuşmanı istiyorum, bunu ona söyleyecek cesaretim yok, söyleyemem ona Serap. " dedi ve mutfağa gitti.

Serap telefon etmek için girişe, nöbetçi binasına giderken

" Zeliha'nın seni beklediğini ve seninle buraya gelmek için can attığını biliyorum Ali, onun geleceği sensin Ali, sensin... O tercihini çoktan yaptı Ali." dedi kendi kendine.


"Alıp geldi mi nine? "

Ayşe hemşire ağlamaya başladı ve sadece,

"Hayır... " dedi yavaşça.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top