39- Dün (Deneme)
Geride bıraktığımızın adıydı dün. Unuttum dediğimizin ve bazen saklandığımızın adı. Düşünmekten korktuğumuzdu. Düşlerde bile uğramaya çekindiğimiz ve aslında özlemeye cesaret edemediğimizin adıydı. Çoklukla yarım kaldığımız, yarım bırakıldığımız ya da yarısında kaçtığımızın adıydı. Ve şeklini, ve içindekini, ve bize kattığını tarif edemediğimiz dünyamızdaki, en güzel, en alamlı bakışların sahibiydi dün. O güzel gözlerden süzülmüş iki damlayla ortaya çıkan, kokusu anlatılmayacak kadar güzel çiçeklerden derme rengarenk gökkuşağımızdı.....
Gölgelere hükmeden karartıydı bazen. Korkutandı. Kalbimizde açılmış gediklerdi biraz da ve oradan sızıp, kiminde üşüten, kiminde ateşlere atıp yakan kaçak duygularımızdı. Onun adıydı dün ve sendin onunla beraber her gün. İsimdik sadece bazen. Bazen, çok zaman tutulmaya korkulan ya da hak etmediğimiz söylenmiş ve kaderi kabullenmişliğimizden de öte dilekler olduk. Sormadan ve bakmadan kendimize evet dediğimiz ama aslında evet derken kendimizi reddettiğimiz, ya saklılarımız ya da yasaklılarımızdı.
Evden çıktığım bir gündü. Sokağın başından her yanı gördüğüm bir gün. Ufkun, önümde düz bir ova gibi uzandığı ve sanki bir adımda dünyanın öbür ucuna gidebileceğim hissini uyandıran, kanatlanmış bir ruh haliydi. Uç uç böceğinin elimizin içinde dolanışı ve sonra; Hadi, hadi uç diye tutturduğumuzdu. Ama yine de parmak ucumuza vardığında hüzünlendiğimiz, gidecek olmasının, geri gelmeyecekler listesine eklenenleri hatırlatmasıydı. Köşeyi dönüşümüzle hayatın yepyeni bir yöne aktığını gördüğümüz anlarımızdı bazen sokağın sonu. Evin gözden kaybolduğu andaki çıplaklığımız ve savunmasızlığımızdı biraz da. Sadece bizde olan koca dünya savaşımızın, en şiddetli çarpışmalarının tam ortasıydı kimi zaman ve kimi zaman, barış görüşmelerindeki arabulucumuzduk. Gözlerde kocaman özlemle salladığımızdı bayrağımız, hem beyazdı bizimki de....
Anneye özlemdi çok zaman dün. Sığınmaya olan muhtaçlığımızın en hafifinde bile, delicesine ağlatacak kadar ağır gelendi bu güne taşınmış birkaç kelime. Dünden çıkma ne varsa kabul ettiğimiz yanlar vardı her birimizde ama aynı zamanda reddettiğimizdi onlar, ki bırakmıştık bir kere geçmişte. Acaba dediğimizdi dün. Her zaman merak ettiğimiz ama ne olurdu, nasıl olurdu, asla bilmediğimiz ve bilemeyeceğimizdi. Dönüşü olmayan yoldu çünkü. Raylar üzerindeydi hayat çoğumuza. Ve asla rotasından şaşmayan kara trendi, dumanından geriye kara lekeler içinde pişmanlıklar bırakan.
Dün dediğimizde içten içe hayıflanmaktı. Meraklanmalar vardı kimi yerinde. Kimi zaman geçip giden güne oh demişliğimiz. Ama nedense, her zaman bir iki ukdeyi ceketimizin sol cebinden eksik etmediğimizdi dün. Durup aynaya bakmaktı ve aynada beliren silüetin, kaybolmaya yüz tutmuş halinden korkmamız vardı. Yüze vurulan soğuk suyun serinliğiyle, dünden uyanmaktı sabahları. Çalan telefonun ardındaki sesle tebessüm etmekti, meraklı ve endişeli.
Kaçmamak olmalıydı dün. Bitmişliği vardı nasılsa yeni doğan her gün. Hatırlamak güzeldi diyeceğimizi bilmekti aslında her seferinde. Ve tebessümü en kederli anıların ardından ortaya atmaktı. Hey gidi günler ya da vay be diyebilmekti hayat nasılsa. Yarına umutla bakabilmek için ara sıra geçmişe bakmak hatta, özlemek bile en çok bu işe yarardı.
Küçük kaçamaklarımız olmalı ara sıra düne. Aklımızın en derin yerlerinde tuttuklarımızla barışta kalabiliyorsak ve elbet bir gün yarına varıyorsak, korkmaya gerek yok; Bilmektir...
Dün; Seni sen yapanı sevmektir...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top