Bölüm 5: Kaçınılanın Tadı | Kısım 1
Temsili:
✷.......⊱.。........☼ ☽✧........。.⊰.......✷
"Boşluk, karanlık çağda yaşayanların kalplerinde meydana gelen o umutsuzluğa hitaben içi kuşkonmaz bahtsız dikenlerle çevrili bir mabed; boşluktakilerse bir gün ışığına hasret ancak yanmaktan korkan çaresizlerle çiziliydi."
6. Boyut Yazıtları
.。........☼ ☽✧........。
Akaf Dağı
Üşüyor, titriyor ve dudaklarındaki anlamsız mırıltılar ile derin bir kâbusun ortasında sürükleniyordu genç kız. Rüyalar diyarının gardiyanları onun kaçmasına izin vermek istemiyor, ıstırabının süresini iple çekiyorlardı adeta. Belki de bedenine milyonlarca iğne batırılıyormuş gibi hissediyor, parçalanan ruhunun yangılarını arşınlamak için sonsuzluğa haykırıyordu genç kız.
Neden sonra soğuk onu sonsuzluktan çıkardı ve Cevza çığlık çığlığa uyandı. Başta gördüğü tek şey, artık uzandığı yerin kara toprakla değil, beyaz bir tozla kaplanmış olduğuydu. Kulağına ilişen rüzgârın uğultusu ona nedensizce yalnızlık hissi uyandırdı. Titreyen bedenine kollarını dolayıp, yattığı yerde oturur pozisyona geçti. Etrafını dikkatle taradı, şimdi ağaçların boylarının gökte görünmez hale geleceği yükseklikte uzandığı ormanın en gürültülü noktasında bir başına bırakılmıştı.
Hava beklediğinden çok daha soğuktu, rüzgârın hiç acıması yoktu; Cevza'nın uzun saçlarını alıp götürmek istercesine tutamlarına saldırıyor ve sık sık yüzüne tokat etkisi verecek kadar çarptırıyordu. Cevza, hissettiği bu soğuğun nedenini hemen sonra anladı.
Yerdeki beyaz toz tanecikleri gökten tek tek indirilmeye devam ediyordu. Morulas'ta kar yağıyordu.
Dünya'da görülen en çetin kış aylarını andırır derede soğuk olan bu alanda Cevza, kendinde ayağa kalkacak gücü bulamadı. Son hatıralarına ve Stefi'nin yokluğuna takılan aklı biraz sonra her şeyi teker teker hatırlamaya başladı.
En son bir ağaç tarafından yutulup ölmek üzereyken Stefi tarafından ansızın kurtarılmış lakin bu defa da boynuna yaslanan bir hançer ile derisi kesilip, tüm kanı adeta dışarı akıtılmıştı.
Cevza, hatırladığı bu ürpertici ayrıntı ile aniden ellerini boynuna doladı.
Stefi onun boğazını delik deşik etmişti...
Bunca zaman onu ölümden döndürüp duran kadın ansızın Cevza'ya saldırmış ve kızıllığını kaybetmeye yüz tutmuş o güzel ormanı yeniden Cevza'nın kanı ile kızıla boyamıştı.
Genç kızın elleri o dakika bembeyazdı. Kaybettiği kanın haddi hesabı olmadığı gibi, boynunda kontrol edilemez bir ağrı yükseliyor ve haykıra haykıra ağlama isteğiyle doluyordu.
Korkuyordu.
Bu kışın ortasında bir başına bırakılmasının sebebini merak ediyordu.
Ayağa kalkmayı başardığı dakikaların sonunda tanıdık bir ses kulağına ilişiverdi ve Cevza korkuyla geriye kaçtı. Rüzgâr bu kadar şiddetli esmese belki de yeniden yeri boylayacaktı.
Karşısındaki, karla kaplanmış beyaz ormandan bir parça gibi duran bembeyaz kadını gördü. Kısa beyaz saçları, ipeksi angelisi ve tüm kanı çekilmiş gibi duran açık teni ile orada öylece dikiliyor ve biçare kızı izliyordu. Düşen kar tanelerinden biri koyu renkli dudaklarına dokundu ve anında eriyip yok oldu. İşte Cevza onunla karşılaştığı ilk anda böyle eriyip gitmişti de, yeni fark edebiliyordu.
Bu soğuk bile faydasızdı yok olmasına.
"S-sen..." dedi titrekçe Cevza. "Sen bana ne yaptın?" diye bağırdı sonra ansızın. Sesi birkaç defa kendine dönerek kuvvetli bir yankı oluşturdu. Stefi'nin sapsarı gözleri de o anda devriliverdi.
"Hatırlamıyorsan kaseti başa sarabiliriz," diyerek hançerlerinden birini çektiğinde Cevza bir adım daha geriledi. Hala ölmediği için bir kâbus gördüğünü sanmıştı ancak görünen o ki, Stefi gerçekten ona saldırmıştı.
"S-sen beni öldürmeye mi çalışıyorsun? Neden bana saldırdın ki?"
Sesi artık korku dışında hüzün ve şaşkınlıkla doluydu. Bağırıyor ancak sonra boğazının acısı ile yeniden fısıldıyordu.
"Her ne kadar bunu arzuluyormuş gibi görünsen de, seni bu noktaya kadar öldürmeye çalışmadım. Aksine hayatta kalman benim ilk kuralımdı."
Öyleyse neden hançerlerinden biri Cevza'nın bedenini deşip geçmişti?
Stefi devam etti. "Seni orada boğulmaktan kurtardım. Ağacın içinde Rulyo haritacıları vardı, eğer ben yetişmeseydim oradan en az üç Rulyo günü daha kalırdın ve bu Morulas'a göre yaklaşık on ayı falan kapsıyor. O şekilde on ay dayanabileceğine inanıyorduysan hiç dokunmasam yeriymiş."
"Ne?" diye soludu Cevza. "Orada on ay boyunca öyle mi kalacaktım? Bu... Çok korkunç!" Gözleri ağırca beyaz zemine kayarken orada değil on ayı, on dakika daha durmanın ne kadar kötü bir his olduğunu hatırlayarak zorlukla yutkundu.
"En az..." diyerek düzeltme yaptı Stefi. "Bir defasında sırf orada kapana kısıldığı için geçen asırdaki savaştan haberi olmayan birisiyle karşılaşmıştım. Bu ne demek biliyor musun? Orada tam olarak 5 yıl kalmış demek."
On dakika, on ay veya on beş yıl... O ağacı oraya kim koymuştu?
"Ne yani birileri orada on beş yıl geçirsin diye mi dikildi o ağaçlar?"
"Gerçek amaçları ne bilmiyorum ama bu durumdan hiçte rahatsız gibi durmuyorlar. İçlerinde bir canlı olduğu sürece haritacılar bedenlere harita dokur."
"O ne demek?" diyerek ellerini kollarına sürttü Cevza. O küçücük eller hala daha kendisine dokunuyormuş gibi hissediyor, sanki küçük bir işaret parmağı onu dürtmüş gibi irkiliyordu.
"Şimdi göremezsin," dedi Stefi. "Güneş henüz batmamışken görmen imkânsız ama orada haritacılar bedenine bir kader çizgisi dokudular."
Cevza yine de üstündekileri sıvayıp tenine bakındı. Buz gibi olmuş cildinde pek bir iz görünmüyordu.
"Kader çizgisi mi? Ne çeşit bir harita bu böyle?"
Stefi birkaç adım yaklaştı ama bunu gören Cevza kaçışınca durmak zorunda kaldı. Elini öylesine havada savururken yüzünde bir tık umursamaz bir ifade dolanıyordu.
"Geçmiş hayatındaki bedenini var eden kişinin kaderi olduğu söylenir," dedi. "Yani kader çizgilerini doğru okuyabilirsen, önceki hayatında en çok değer verdiğin kişiyi bulabileceğin bir harita elde edersin."
Cevza'nın kaşları çatıldı. "Önceki hayatımdaki en değer verdiğim kişiyi bulabileceğim bir harita mı?" Sözleri apaçık bir şekilde, 'sen ne saçmalıyorsun?' der gibi çıkmıştı dudaklarından.
"Daha önce Morulas'a gelmediğim gibi, ikinci bir hayatımı da yaşamıyorum Stefi ve inan bana evime dönüş yolu dışında hiçbir haritaya ihtiyacım yok. Orada az kalsın boğuluyordum ama beni korkutan şey o küçük haritacılar falan değil! Senin benim boğazımı deşmiş olman! Sen... Sen bana saldırdın! Boğazımı kestiğini gördüm. Söylesene, o kadar kana rağmen nasıl hayattayım ben?"
Stefi'nin yüzünde neredeyse aşağılayıcı bir ifade oluştu ve bu, pek sık takındığı bir ifade değildi. "Kan mı?" dedi Cevza'yı yanıltarak. Onca sözüne karşı bir itirazda bulunması, Stefi için oldukça boşa efor sarf etmek olduğundan Cevza'nın böyle bir şey beklemesi yersizdi ancak bir avuç kan değildi ki, bu noktaya takılmıştı dişi kaplan.
"Ne kanından bahsediyorsun sen? Bir damla kanını dahi dökmedim ben. Sadece nefes almana yardımcı oldum."
Cevza'nın işaret parmağı tehditkâr bir şekilde havaya kalkarken oldukça öfkeli bir halde birkaç adım attı Stefi'ye doğru. "Boğazımın kesildiğini, vücudumdaki tüm kanın dışarıya aktığını ve bunu yapanın bizzat sen olduğunu hatta ve hatta yüzünde bir nebze olsun vicdan ya da pişmanlık duygusunu görmediğimi gayet de net bir şekilde hatırlıyorum."
Birkaç adım daha cesurca adımladığında Stefi'nin kaşları havalandı. "Beni öldürmeye çalışıyorsun." Ve ısrarla bu gerçeği reddedip duruyorsun.
"Ama öylece ölümü bekleyecek değilim," dedi bir kuvvetle. İşaret parmağı artık Stefi'nin bedenine çarpmak üzere hareketlenmişti. "Ne olursa olsun, senin ellerinde ölmeye niyetim yok. Her ne kadar bu konuda profesyonel görünsen de..."
Cevza bir atakta Stefi'nin hançerlerinden birini kaptı. Kusursuz bir şekilde eline oturan hançerin dokusu bir an için o kadar tanıdık geldi ki, daha önce bu işi her gün yapıyormuşçasına yemin edebileceği bir hissiyatla dolup taştı. Afallaması Stefi'nin dikkatini çekmişti. "Kaderimi değiştirebileceğime inanan biriyimdir, çizdiğin yolda boğun eğen biri değil."
Stefi'nin dudakları önce aşağı doğru büküldü ve genç kızın bir cesaretle kendine başkaldırmasını tebrik etti, sonra ise yüzünde çarpık bir gülüş canlanıverdi.
"Tekrar ediyorum – ki bunu pek sık yapmam- bu zamana dek seni öldürmek gibi bir niyetim yoktu ama Rulyo haritacılarından kurtulduktan sonra gördüklerim, gerçek anlamda heyecanlanmama neden oldu."
Ne konuda heyecanlı olduğunu sormaya gerek bile yoktu, Cevza onun gibi bir katilin ne için heyecanlanabileceğini biliyordu. Elinde tuttuğu hançeri usulca kaldırdı ve parmaklarını sıklaştırdı.
"Sırf yüzünün alacağı ifadeyi görebilmek için seni kaçınılmak istenenle çarpıştırmak istiyorum."
Başını hafifçe yana yatırdı ve rüzgârda savrulan beyaz tutamın havalanırken gözlerinden geçen parıltıların arasında Cevza'nın değişen yüz ifadelerini seyretti. Genç kız, Stefi'nin parıldayan gözlerine bakakalmıştı. Bir topaz parçası gibi sapsarı parıldayan gözlerinin aynalar gibi ne kadar kusursuz bir yansıma oluşturduğunu gördü.
Bu, başından beri ne kadar büyük bir hata yaptığını görmesini sağlamıştı o dakika. Cevza, etrafına yeterince dikkatli bakmamış, ormanın neresinde olduğunu umursamamış ve kışın neden bu kadar şiddetli bastırdığını hiç sorgulamamıştı.
Burası bir test bölgesi değildi.
Dağın zirvesiydi.
Onlar Akaf'ın en yüksek noktasında, kayaların son bulduğu en kritik noktadalardı.
Cevza korku dolu gözleri ile ağırca arkasına doğru bakındı. Ağaçların olmadığı ardındaki koca boşluğa doğru çevrilen bakışları daha büyük bir hayretle aralandı. Önünde kilometrelerce genişliğinde bir boşluk vardı.
Cevza, daha önce nasıl bir dağa tırmandıklarını hiç sormamıştı. Şimdi ise önünde uzanan devasa uçurumun ve en altında görünen kızgın lavların görüntüsü ona nerede olduğunu apaçık belli ediyordu.
Cevza bir yanardağın tepesinde, kızgın dumanların tüttüğü noktadan sadece birkaç adım uzaklıktaydı. Şimdi neden bu kadar üşüdüğünü anlayabiliyordu. Sadece birkaç saniye sonra küle dönüşeceğini bilen bedeni tir tir titriyordu.
Hızlıca Stefi'ye dönüp, "Bu..." diye soludu ama cümlesinin devamını getiremeden omuzlarında bir baskı hissetti.
"Eve hoş geldin Cevza."
Ve omuzlarındaki parmaklar Cevza'yı geriye doğru ittirdi. Cevza'nın gözleri anında sonuna dek açılırken kolları refleksle savrulmaya başladı. Daireler çizen ellerinin kendisine hiçbir faydası olmadı, ayakları çıkıntılı kayalara takıldı, bir taş ayağının altından kayıp gitti. Genç kızın narin bedeni boşluğa doğru savruldu, elindeki hançer kendinden önce kayıp uçuruma düşerken Cevza'nın korku dolu gözleri yine de bir umutla Stefi'nin gül cemaline kaydı.
Dişi kaplanın yüzündeki gülümseme oldukça can yakıcıydı. Cevza, o dakika ölüme doğru düşüyordu ve Stefi basit el hareketi ile onu keyifle uğurluyordu. Önce Stefi'nin görüntüsü aşağı doğru kaydı, sonra neredeyse beyaza yakın bir gökyüzü görüş alanında yükseldi.
Bedeni korkunç bir sıcaklığın içine yuvarlanırken sırtında kuvvetli bir baskı oluştu. Sanki bir şey onu yukarıya doğru itiyormuş gibi aniden kolları, giysileri ve saçları yukarıya doğru savruldu. Görüşü, kendi kirli saçlarının savruluşu ile dolarken elleri de çaresizce yukarıya doğru çevrilmiş halde, korkunç bir süratle yerçekimine eşlik etti.
Yanardağın lavlarının içine çekiliyordu.
Cevza için o saniyeler bir asır gibi geçti. Simsiyah duvarlar aniden aydınlık gökyüzünün dört bir yanını sardı, sanki Morulas'a yuvarlak, karanlık bir pencereden bakınıyormuş gibi görüşü ağır ağır soldu. Her an alevlenecekmiş gibi duran yanardağın içine düşerken duvarlar adeta onun üzerine çöreklendi. Bir duman, görüşü engelleyen sıcak bir sis, karanlık, acı ve gözyaşları eşliğinde düşen genç kıza eşlik eden Morulas'ın magması...
Cevza, daha önce hiç bu kadar yüksek bir nokta dahi görmemişken şimdi oradan düşüyor olduğu gerçeğini algılayamadı. Şimdi o kadar aşağıya düşmüştü ki, yanardağın en tepesindeki ağız kısmı, on bin metreden bile daha geniş bir çapa sahip olmasına rağmen şimdi sadece küçücük bir nokta olarak görülüyordu.
Biraz sonra korkunç bir çarpma gerçekleşti, Cevza'nın bedeni sert lavın içine ezici bir şekilde yapışıverdi. Gözleri artık görmez bir hale gelmişken sıcaklık onu eritip kül ediyor gibi hissetti. Daha önce bir lavın içinde erimenin bir insana nasıl bir his vereceğini hiç düşünmemişti ama bir kibrit çöpünün alevinin verdiği acıya bile dayanamayan insanoğlunun lavın içinde eriyişinin en berbat ölüm şekli olabileceğini düşündü.
Belki de hisleri çoktan eriyip gitmişti de, geriye kalan ruhundan parçalar ona düşünme izni tanıyordu.
Sonra Cevza'nın kapalı gözlerinin ardında bir ışık patlaması oldu. Kavurucu sıcaklık aniden yok oldu, bedeni sanki sert lava çarpmamışta hala daha düşüyormuş gibi savrulup durdu. Saçlarının tenine çarpışını hissetmeye devam ettiğinde, ölümün onu çoktan vurduğunu ve şimdi diğer tarafta yeniden canlanmak üzere bedeninin toparlanmaya çalışıyor olduğunu sandı.
Sahi, en son hücresine kadar erimiş bedeninin toparlanması ne kadar sürerdi?
Sura üfletilmeden önce dirilebilir miydi bedeni?
Neden sonra ikinci bir çarpma hissetti. Sanki bu gün üçüncü kez ölmüş gibi korkunç bir hiçlikle karşılaştı.
Cevza o hiçlikle ne düşünebildi, ne canlanabildi ne de sıradan bir kâbusmuş gibi görüler görebildi.
Bu defa gerçek bir ölümle karşılaştı. İşte insanoğlu öldüğünde her şey onun için duruyordu.
Ama sonra...
Temsili görselimiz:
Bölüm sonu köşemiz:
Rulyo haritacıları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizce Cevza ikinci bir hayatı yaşıyor mudur?
Stefi, Cevza'ya ne yapmaya çalışıyor?
Kan konusunda düşünceleriniz neler?
Aşağıda neler olacak?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top