Bölüm 2: Dinzalar


✷.......⊱.。........☼ ☽✧........。.⊰.......✷

"Derinliklerle felaketi arama; bastığın toprağın altında can bulmuş olan ilk yaradılıştan kalma bir nimetse sen, felaketin ta kendisisin."

6. Boyut Yazıtları - Agneya

.。........☼ ☽✧........。

"Gerçekten..." diye mırıldandı Cevza. "Burada daha önce bulunmuşum gibi konuşuyorsun."

"Eğer buraya ilk defa geliyor olsaydın, adımını attığın ilk anda o uyumsuz ağaçlar gibi toza dönüşürdün."

"Havalı bir ölüm olurdu doğrusu," diye alayla mırıldanan Cevza'ya yine ürpertici bir karşılık geldi. "Havalı bir ölüm istiyorsan söylemen yeterliydi."

Cevza yutkunup, omzunu bir ağaca yaslayarak birkaç dakika soluklandı. Ellerinin bağlı olması, ormanın sıcak ve kötü kokulu toprağında tırmanmasını zorlaştırıyordu ancak kadının, bu unsuru kaldırmaya pek niyeti yoktu.

"Peki, Moryula neresi?" diye sordu Cevza, "Tam olarak hangi ülkeye ait?"

Beyaz saçlı kadın gülecek gibi oldu, omuzlarını silktiğinde angelisinin pelerini havalandı. "Morulas senin Dünya'na ait bir yer değil," derken bunu büyük bir gururla söylüyor gibiydi. Omuzları mümkünmüş gibi daha da dikleşirken, zayıf ve uzun görüntüsü de görünüşte daha da alımlı bir hale geldi.

"Burada görüp duyduğun her canlı Morulas'ın bir parçasıdır. Sen ve ben bile, Morulas'ı diyar yapan yegâne varlıklarız."

Cevza, yapboz parçalarının birbirini tamamlayarak oluşturduğu bir tablodaki satranç taşı kadar alakasız hissettiği diyarı var edenler arasında sayılmasına ne gibi bir tepki vereceğini bilemedi. Her ne kadar zekâ ve beceri konusunda oldukça yetenekli görünse de bu dişi kaplan, Cevza'nın Dünya'da dahi olmayan bir diyara ait olabileceğini düşünecek kadar deli olmalıydı.

Cevza ise bu beyaz saçlı kadına deli olduğunu söylemeyecek kadar aklı başında birisiydi.

"Ya herkes yok olursa ne olur?" diye sordu bir anda Cevza. İşte o anda, beyaz saçlı ignayı şaşırtan ilk hamlesini gerçekleştirmiş oldu. Ölümle var olan bir kızın bu diyarda ölümden bahsetmesi kaçınılmazdı elbet ama dişi kaplan, ilk defa Morulas'ın yok oluşunu dile getiren birisi ile karşılaşmıştı.

Morulas'ın yok oluşu...

Beyaz saçlı kadın bir an için olduğu yere çakılıverdi. Tek eli, yanındaki kızılağacın gövdesine kuvvetle sarılırken evladını kucaklayan bir anneden farksız görünüyordu. "Yok olmak mı?" diye sordu, soluk bir ses ile. Omzunun üzerinden geriye, Cevza'ya doğru hüzünlü bir bakış attı.

Cevza ise omuzlarını silkti. "Madem Morulas, içindeki her bir canlıdan oluşuyor, eğer onlar ölürse ne olur? Morulas, içindekilerle birlikte yok mu olacak? Uzay boşluğunda sürüklenen boş bir küreden bir farkı olmayacak mı yoksa?"

"Sen..." diye ani bir tepkide bulunan kadın, Cevza'nın irkilerek gerilediğini görünce cümlesini tamamlamadan sonlandırdı.

"Yanlış bir soru mu sordum?" diyen Cevza, vatanını kaybetmekte karşı karşıya kalmış bu askerin şaşkın görüntüsünden ağırca sıyrılışını izledi. Yeniden önüne dönen beyaz saçlı kadın ağaçtan destek alarak ilerlemeye devam etti.

Bir süre oldukça sersem bir halde ilerledi. "Sana Dünya'da sorduğum soruyu hatırlıyor musun?" diye sordu, biraz sonra.

Cevza düşünme ihtiyacı bile hissetmeden atılıverdi. "Tabii, söylediklerinin listesini tutmuştum; acaba kaçıncı sıradakinden bahsediyorsun?"

Cevza'nın tavırlarına bariyer çekmekten vazgeçmeyen kadın fısıltıyla cevap verdi. "Suturen monashadu?" dedi, duygudan yoksun bir halde.

Cevza hafifçe öksürdü. Bilmediği bir dilde, dile getirdiği sözlerin kendisine yöneltilmiş bir soru olduğunu şimdi fark ediyordu. "Hatırlıyorum." Artık eskisi kadar alay dolu değildi sözcükler.

"Cevabımı aldım," dedi beyaz saçlı kadın. "Sen, ölümü arzuluyorsun."

Cevza'nın yüzü aniden ekşidi. "Teknik olarak ölümü arzuladığımdan değil, sadece kaçınılmaz son hakkında şaşırtıcı konuşmalarını dinlemek istediğimdendi."

"Kaçınılmaz son mu?" diye fısıldadı beyaz saçlı kadın. "Dünya'da böyle mi söylüyorlar."

"Sen öyle söylemiyor musun?"

Beyaz saçlı kadının dudakları büküldü. "Morulas'ta ölüme bu şekilde seslenilmez. Açıkçası, sizin tabiriniz biraz göz korkutucuymuş."

"Hadi ya," diye mırıldandı Cevza. "Sizin buralarda ölüme ne derler?" Merak ettiğinden sormuyordu doğrusu.

Beyaz saçlı kadın, cevap vermek ila vermemek arasında kalmış gibi bir süre kelimeleri geveledi. "Kaçınılmak istenen," diye soluduğunda Cevza'nın dudakları gerildi. Ölümden korkup, onu kendinden uzak tutma çabası ile olasılık dışı efsanelere inanan insanlar dahi görmüştü ancak ölüme kaçınılmaz son denmesinin nedeni de buydu; kaçınılmak istense bile...

"Sonuçta her dua kabul olmaz," dedi Cevza. Beyaz saçlı kadınında keyfi o anda yerine geliverdi. Bir ağacın kara toprağı öpen gövdesinin üstünden atlarken dönüp Cevza'ya göz kırptı. İki parmağını havaya kaldırırken de neşeyle şakıyordu.

"Bu iki oldu tatlım!" diye seslendi. Cevza'nın 'dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum' bakışları devreye girdiğinde de açıkladı. "Kaçınılmak istenenle karşılaştığındaki tepkini merak ediyorum. Listem, tuhaf ifadelerin ile dolup taşacağa benziyor."

Cevza'nın dudakları düz bir çizgi halini aldı. Ölümle karşılaşacağı anı kolladığını söyleyen kadından da, tehditlerinden gerçek anlamda korkmaya başlamış kızın gözleri artık istemsizce kaçış yollarına doğru kayıp duruyordu.

"Göreviniz beni kaçırdıktan sonra korkudan ödümü düşürmek falansa gayet iyi gidiyorsunuz," durdu ve ona nasıl hitap etmesi gerektiğini düşündü. "...Bayan beyaz saçlı, sarı gözlü korkunç mafya adamı!"

Cevza durup, dudaklarından dökülen sözlerin anlamsızlığına kaşlarını çatarken kadın basit bir davetle kızı ağacın üstünden atlattı.

"Stefi Dard," dediğinde Cevza ona anlamsız bakışlar atıyordu.

"Adım Stefi Dard."

Cevza'nın gözleri aniden büyüdü. "Sanki adını söylememen gerekiyordu," diye mırıldandı. "İstersen duymamış gibi yapabilirim."

Stefi, göz kapaklarını gözleri üzerine örtülmesine rağmen irislerinin ışıltı, kara ormanda yine de belli oluyordu. "İsimler bir onurdur Cevza. İsimler kaderleri belirler."

"Kaderinde ne yazıyor Stefi?" diyerek ismini tıpkı onun gibi telaffuz etmeye çalıştı. Tıslar gibi konuşan kadına ayak uydurmak zordu.

"Cesur ilk kadın demek," dedi Stefi, sanki dişi kaplanın sarıgözleri de cesaret taşıyla harmanlanmış gibi ışıldadı. "İkinci bir anlamı var ama doğrusu pek hoşuma gitmiyor."

Cevza ikinci anlamını sormadı ama cevabını çoktan almış gibi görünüyordu; birkaç adım gerileyip kadının bu karanlık ormanda bir güneş misali parıldayan ab endamına bakındı. Eğer ondan kaçmaya çalışmıyor olsa, beyhude güzelliğine itiraflarda bulunabilirdi ama kadının bu kuru iltifatlara karnı tok gibi görünüyordu.

Cevza başta, Stefi isminin hangi dilde olduğunu düşünmeye çalıştı. Kadının buruşan yüzünün hemen ardından, "Buradan nefret ediyorum," sözlerini duyduğunda durup kendisi de havayı koklamaya başladı.

Tam, neden böyle bir şey söylediği konusundaki merakını dile getirecekti ki, burnuna doluşan tuhaf koku ile onunda yüzü anında buruştu.

"Bu ne be?" diye tepki verip istemsizce başını sallayarak kokudan sıyrılmaya çalıştı.

"Dinzalar," diye mırıldanan Stefi hoşnutsuzca ilerlemeye başladı. "Peşimden ayrılma da Dinzaları çabucak geçelim. İnan bana, bir yeni yetişkin ile karşılaşmak, şu anda istediğim son şey bile değil."

"Pekâlâ, Dinzalar tam olarak ne?" dedi Cevza, Stefi'nin peşine takılırken. Gözleri, ağaçların üzerinde dolanıyor ve biraz önce gördüğü tuhaf solucanlar gibi büyük bir yabani hayvan arıyordu.

"Önceleri onların Kampe* yavruları olduğunu söylerdim ama şimdilerde Zoya'nın bir numaralı yatıştırıcısı olduğunu söyleyebilirim. Onlara bu kadar düşkün olmasa, kötü bir koku yaydığını bile bile ortalıkta dolaşmazdı diye umuyorum."

"Kampe? Yatıştırıcı? Kim?"

Cevza, o sıra Stefi'nin sorduğu hiçbir soruya normal bir yanıt veremeyeceğini düşünüyordu.

"Anlayabileceğim bir dilden konuşsan?" diye mırıldandı Cevza.

"Senin dilinde konuştuğumu sanıyordum, istersen başka bir dilde de konuşabilirim."

Cevza Stefi'nin sözleriyle bir anda afalladı. "Hayır, böyle devam et," demekle yetindi zira bambaşka bir dile geçip hiç iletişim kuramama ihtimalini bu gizemli kadının aklına sokmak istemiyordu.

"Sana Dinzaların neye benzediklerini göstermek isterdim tatlım ama şimdiden sonra tek kelime dahi etmeden beni takip etmen gerekiyor. Akaf'ın gardiyan tohumları düşündüğünden daha vahşidirler."

Cevza gözlerini devirmek üzereydi. "Yani avcılardan sonra şimdi de gardiyanlar mı çıktı ortaya? Bu ormanda bu kadar değerli olan ne var da böyle koruma üstüne koruma atadınız? Hem sen az önce bir ağacı dokunarak toza dönüştürmemiş miydin?"

Stefi, işaret parmağını dudaklarına yaslayıp Cevza'ya sert bir şekilde sessiz olmasını işaret ettikten sonra dakikalar boyunca bir 'çıt' sesi dahi çıkarmadan hayalet misali ormanda ilerlemeye başladı. Stefi'nin zarif ve bir balerin misali kıvrak hareketleriyle bu ürpertici ormanda kolaylıkla ilerliyor olmasına karşın Cevza'nın kara toprağa batıp duran ayakkabıları, Dinzaların kokusundan bile daha çok göz yaşartıcıydı.

Stefi'nin angelisinin bir özelliği olan ve ormanın toprağına batmaması için özellikle yapılmış botları onun tırmanışına bir engel teşkil etmiyordu ama Cevza'nın basit spor ayakkabıları ve yorgun bedenindeki dengesini sarsan bağlı elleri Cevza'nın her adımında gürültü çıkarmasına neden oluyordu.

Sağ ayağı bir sonraki adımında kara toprağa battı ve genç kız tökezleyerek yanındaki ağaca gürültüyle çarptı. Ne yazık ki, ağacın kıvrımlı yüzeyinden kayıp hörgüç kısmına düşmesi ve oradan da takla atarak yüz üstü yere yapışması bir oldu.

Çığlığı, yüzü toprağa batınca yarıda kesilen genç kız, sıcak ve kötü kokulu toprağın yüzeyinde çırpınmaya başladı. Stefi'nin "Sessiz ol!" diye seslenişlerine rağmen genç kız bağırmaya başladı. Yutmak üzere olduğu kara toprak hakkında zehirli bir bilgi verilmemişti lakin tadı, düşündüğünden daha kötü olduğundan diline dolanan her tanede Cevza öğürmeye başladı.

Stefi'nin uyarılarından bihaber kendi kendine yerde debelenirken yanı başından duyduğu yabancı bir ses ile aniden susuverdi.

Hemen yanında, başının üstünde kalan sarmal bir ağaç kökünün üstünde duran ve kurbağa sesini andıran ritmik sesler çıkaran bir canlı, gözlerini Cevza'ya dikmiş bir halde öylece duruyordu. Cevza, duyduğu sesi takip ederek başını hafifçe kaldırıp canlıya doğru baktığında göz göze geldiler.

Genç kız anlık olarak irkildi ve geriye kaçtı. Sesin devasa bir hayvandan geldiğinden korkmuştu ancak aksine küçücük, sevimli bir varlık görünce yüzünde bir anda güller açıverdi.

"Yoksa Dinza dediğin şey bu muydu?" diyerek neşeyle şakıdı, dudaklarına yapışan kara toprağı tükürüp yan döndü.

"Hey, seni küçük sevimli şey..." diyerek canlıya karşı sevimli hareketlerde bulunan genç kız, ardındaki ağaçlar arasına saklanmış Stefi'nin fısıltılarını duymuyordu.

Cevza, büyük bir uğraşla dizleri üzerinde yükselmeyi başardıktan sonra eğilerek sevimli canlıyı yanına çağırdı.

"Gel bakalım buraya, sana yakından bakayım."

Ve sanki küçük yavru, genç kızın söylediklerini anlamış gibi ağaç kökünden sekerek yanına geldi. Önce durup, başını yana yatırdı ve genç kızı uzun uzun süzdü.

Cevza'da oldukça sevimli görünen yaratığın sanki efsanelerden fırlamış gibi duran bir mitolojik yaratığa benzediğini o an fark etti.

Mavi, mor ve kırmızı tonlarında yumuşak bir geçişe sahip olan kalın bir kabuğu ve küçücük, kertenkele ayaklarını andıran sevimli dört bacağı vardı. Kuyruğu henüz oluşmamıştı, bu yüzden üçgen bir çıkıntı gibi poposunun üstünde yükseliyordu. Başı, vücuduna oranla daha büyük ve yuvarlaktı. Sırtındaki çıkıntılı kabuklar başının iki yanında kocaman kulaklar olarak son buluyor ve ara sıra, açık mavi tonlarında parıldıyordu. Gözleri ise kulaklarından bile daha büyük, başının büyük bir kısmını kaplayan iki koca yuvarlaktan ibaretti. Göz bebekleri, yıldız kümelerini andırır bir şekilde parıldarken küçücük dudağı gülümser gibi iki yana kıvrıldı.

"Bu gerçekten çok tatlı," derken gözleri bir an için Stefi'ye kaydı. Bir ağacın kıvrımları üzerine tırmanmış, eliyle Cevza'ya hareket etmemesi gerektiğine dair ikazlarda bulunurken Cevza omuzlarını silkip yeniden yaratığa döndü.

"Hey, küçük Dinza... Burada senden korkan birisi var gibi görünüyor."

Tuhaf bir ormanın tuhaf bir hayvanı olarak düşündüğü küçük varlık meraklı bir edayla Cevza'nın etrafında dolanmaya başladı. O kadar sevimli ve neşeliydi ki, Cevza onun bir kedi yavrusundan farkı olmadığını düşündü.

Yavru Dinza, heyecanla Cevza'nın etrafında dolanırken bir anda üzerine atladı ve omuzları üstünde gezinmeye başladı.

"Neden fareden kaçan korkak tavuklar gibi oraya çıktın, buraya in ve şu sevimli şeye bak Stefi!" diye şakıyan Cevza'nın amacı Stefi'yi kızdırmaktı ama zaten kadın, çoktan küplere binmiş bir edayla Cevza'ya küfürler yağdırıyordu.

"Oradan hemen uzaklaşmalısın!"

"Tabii, öyledir."

Yavru Dinza dolana dolana Cevza'nın arkasında kilitlenmiş olan bileklerinin üzerinde durdu ve ani bir atakla soyut kelepçeleri kemirmeye başladı. Ağacın tepesinden Stefi'nin "Agneya adına! Başımız dertte!" yankıları yükselirken Cevza'dan şaşkın ve mutlu bir haykırış koptu. Kelepçe toprak zemine düştü.

Yavru Dinza, Cevza'yı kelepçelerinden kurtarmıştı. Cevza aniden çözülen bileklerini ovuşturup şaşkınca Dinza'ya bakındı. "Aferin seni küçük kokarca!" derken aslında kokusunun o kadar da rahatsız edici olmadığını fark etti.

Yere atlayan Dinza'yı hemen avuçları arasına aldı, yavrunun pençeleri avuç içini kesse de, yüzünü sevimli yavruya yaklaştırıp ona kendisini kurtardığı için teşekkürler etti. Tek eli ile benekli, sert kabuğunu okşarken Stefi'nin çoktan gözden kaybolduğunu fark etti. Bunu fırsat bilip kaçacak delik aradı. İleride, ağaçların seyrekleştiğini umduğu bir bölge yakaladı. Eğer oradan giderse belki de normal bir toprak yol bulabilirdi.

"Burada vedalaşıyoruz kahramanım," diye mırıldandıktan sonra yavruyu yere bırakmak için eğildi. Ellerini yere vurup, yavrunun avucundan kara toprağa inmesini bekledi ama onun hiçte inesi yok gibi görünüyordu. Cevza'nın bileklerinden yukarıya tırmanmaya çalıştığında Cevza onu iteledi.

"Acelem var ufaklık," diye mırıldanırken gözleri de silahlarını kuşanmaya başlamış Stefi'deydi. Onun, bacağındaki sarı kemere asılmış silahını eline alıp, üstüne bir de tuhaf mekanizmasını çalıştırdığını gördüğünde gözleri kocaman açıldı.

"Hem de çok!" diyerek elini silkeledi ve ayaklandı lakin Dinza'dan bir türlü kurtulamadı. "Bıraksana be beni!" diyerek Stefi'nin görüş açısından çıkmak için bir adım ötesindeki ağacın arkasına sığındı.

Ellerini çırparak yavruyu düşürmeye çalışıyor, aynı zamanda Stefi'nin ağaçtan inen bedenini takip ediyordu. Stefi, basit bir takla ile yere konarak ağacın yanına diz çöküp, üstüne bir de silahını kaldırıp Cevza'ya doğru nişan aldığında Cevza çığlık atıp olduğu yerde sıçradı.

Avucundaki yaratığı bile umursamadan ayakları anında hareketlendi ve ağacın ardından çıktığı gibi tabana kuvvet koşmaya başladı. Aynı anda Stefi'nin silahı patladı. Can yakıcı bir ateş anında Cevza'nın bedeninin etrafını sardı.

Cevza, patlayan silahla birlikte korkup tökezledi. Bedeni tir tir titrerken aniden sökülüp alınan gücü nedeniyle yere çöküverdi. Kollarından omuzlarına dolanan yavrunun da kulağının dibinde can çekiştiğini o an gördü. Küçük yavru, üzerinden akan açık mavi renkteki sıvıyla birlikte Cevza'nın avucuna düştü. Yaralanmış ve acı acı iniltiler dökerken sulanmış gözleri bir an için Cevza'nın irislerine çarptı.

Ölmek üzere olan bir yavrunun son duasını duyar gibi dudakları bükülen Cevza ikinci bir ateş sesiyle birlikte hızlıca arkasına dönüp Stefi'ye baktı. Şimdi dişi kaplan ayaklanmış ve avını parçalamak üzere yola koyulmuş gibi duruyordu.

Beyaz angelisinin pelerinini savura savura Cevza'ya doğru ilerliyordu. Üçüncü ateş sesinin ardından genç kız kendini yere atınca, hedefi ıskalayan kurşun, yanındaki koyu renkli ağacın gövdesinde koca bir delik oluşturdu ve kızıl kabuklar parçalanıp etrafa dağıldı.

"Bizi öldürecek," diye mırıldandı Cevza. "Gerçekten ölümü arzuladığımı falan mı sanıyor bu deli!"

Cevza kucağındaki yavruyu kaptığı gibi ayaklandı. Sersemlemiş beyni bacaklarına adam akıllı komut dahi veremezken ağaçların ardına sığına sığına Stefi'den kaçmaya başladı. Ara sıra gözleri kanayan ağaçlar arasında hayalet gibi dolanan kadına kayıyor, sonra da avucunda kan döken yavrunun iniltilerine düşüyordu.

Ardında bir "klik!" sesi, hemen sonrada ormanı yasa boğacak Stefi'nin son atışını duydu Cevza. Bununla birlikte büyük bir acı eşliğinde yere kapaklanması ve avucundaki yavruyu da kara toprağa düşürmesi bir oldu. Yüz üstü düştüğü yerde can yangısıyla çırpınan Cevza'nın koyu renkli gözleri hiçliğe doğru kaymaya başladı. Kulaklarında bir uğultu baş gösterdiğinde, Stefi'nin bile isteye kendisini sersemleten bir atışta bulunduğunu anladı.

"Yerde kal!" diye bağıran kadının tiz sesini duymasına rağmen yavruya uzanmak gibi masumane bir girişimde bulundu genç kız. Yerde yuvarlanan yavrunun bedeninden dökülen açık mavi renkli kan her yere dağılmıştı. Her bir savruluşunda küçük bedeninden geriye kalan birkaç damla kan da dışarıya fışkırıyor ve yavru iyice solup gidiyordu. Ne olduysa o anda, Cevza yavruya doğru uzanırken oldu. Dağılmış kan, hareketlenmeye başladı.

Mıknatısla çekilen bir avuç demir gibi Cevza'nın parmaklarına dahi bulaşmış olan açık renkli kan, büyük bir hızla yavruya doğru çekilmeye başladı. Cevza, parmaklarından sıyrılan kanın, kara toprağın arasına karışmış diğer sıvılarla birlikte yavrunun bedeni etrafında bir küre haline dönüştüğünü görünce hayretle bakakaldı. Görüşü net olmasa bile, burada doğaüstü bir olayın gerçekleştiğini anlayabilecek kadar bilinci yerindeydi.

Yavru, bir esinti ile havalandı. Kendi kanı tarafından tutsak edildikten saniyeler sonra Stefi'nin komutu Cevza'nın acı dolu haykırışını köreltti.

"Geri çekil!"

Yavru bir anda patladı, etrafa yayılan korkunç kokuyla birlikte tüm kan acı bir şekilde bedenlere ve ağaç kabuklarına sindi.

Cevza korkuyla cenin pozisyonunu aldı, saçlarına bulanan kandan orada neler olduğunu hissedebiliyor ve sırf bunun yüzünden gözyaşlarına boğulmamak için kendisini zorluyordu.

O kadar çok kan sıçramıştı ki, yavrunun bedeninden geriye hiçbir şey kalmadığı apaçık ortadaydı.

Cevza patlama ile birlikte sakladığı başını kaldırıp da yok olmuş yavruya bakma cesaretini gösteremedi ama cesur Stefi bir hışımla koşup Cevza'nın yanına geldi ve yakalarından tuttuğu gibi onu kalkmaya zorladı. Cevza ise gerçek bir katil olan kadından kaçınmaya çalışıyordu.

Önce bir insan, şimdi de masum bir yavru, diye düşündü.

"Bu dişi kaplan, yanında kalmam için fazla tehlikeli."

Yakaları kadının ellerinde kalmış, geriye doğru sürüklenmeye çalışılan Cevza bir anda, derin bir uykudan uyanır gibi ayıkıverdi ve yakasını kadından kurtardı. İleri atılmaya çalışan genç kızı durduran bu defa Stefi olmadı; Cevza, patlayıp yok olduğunu sandığı yavrunun yerinde duran koca yaratığı ve onun savaş nidalarını duyduğu anda çığlığı basıp geriye sıçradı. Kalçasının üstüne düştü, kara toprak üzerinde geriye doğru süründü, ayakları neredeyse yaratığın diline dolanmak üzereyken son anda kendini çekmeyi başardı. Bir telaşla dişi kaplana razı gelen Cevza, Stefi'nin ardına sığınıp, bu defa kızıl bir silahla ateş açışını kulaklarını kapayarak izledi.

Silahlardan fırlayan alev toplarını yutan yaratığın ağzından kara bir duman salındı.

Daha önce üç farklı rengin ahengi ile kaplı olan kabuğunun yerinde şimdi yeller esen yaratığın; tüm derisi soyulup atılmışta, altındaki koyu renkli kas tabakaları görünüyormuş gibi kötü, kaygan bir teni vardı. Başının yarısını kaplayan koca gözleri gitmiş, şimdi yerine bedeninin dörtte üçlük kısmını kaplayan koca ağzı gelmişti. Dişleri haddi hesabı olmayan bir sayıda dudak çevresinde dizili iken, ahtapot bacaklarını andıran koca, upuzun ve Stefi'nin her darbesinde salyalar içinde yere dökülen dilleri dışarıya tehditkâr bir hava ile savruluyordu.

Kısacık dört ayağı yerli yerinde olmasına rağmen iki metreyi bulan sersem bedenini taşımakta hiçte zorlanmıyor gibi duruyordu.

Cevza çığlık çığlığa kaçışırken Stefi kendini genç kıza siper etti. Silahını korkusuzca -artık bir yavru olmaktan çıkmış- Dinza'nın dillerine uzatmışken ardı arkası kesilmeyen parıltılar fışkırıyor ve yaratık her darbede can çekişiyordu.

Bir ara Stefi'nin kolu, yaratığın dili tarafından sarmalandı ve kadın, aniden öne doğru yalpaladı.

Cevza sarhoş gibi etrafına bakındı. Ne yapacağını bilemez bir halde emekleyerek bir ağacın arkasına sığınıverdi. Başını kızıl kabuklara yasladı ve gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp soluklandı. Hem Stefi'nin kurşunlarına maruz kalmış bedenini dinlendirmeli hem de Morulas'ın canlılarına tanıklık etmiş zihnini ferahlatmalıydı.

Orada gerçek bir yaratık vardı ve çığlıkları, Akaf ormanındaki tehlikelere bizzat kucak açıyordu.

O kadar çok gürültü vardı ki, Cevza bu gürültüde kendi nefes seslerini dahi duyamıyordu. Gözlerini açtı ve ağacın ardındaki çarpışmaya bakındı. Dinzanın, Stefi'nin üstüne çıktığı ve neredeyse kara toprağa gömmek üzere olduğu korkunç bir sahneyle karşılaşınca gözleri hayretle daha da aralandı. Şimdi, bir vahşi hayvan tarafından yutulmak üzere olan güzel kadının yasını tutamayacak kadar telaşlıydı.

Yeniden ağacın arkasına saklandı; o yaratığın Stefi'nin işini bitirdikten sonra kendi peşine düşmesi, isteyeceği son şey bile olamazdı.

Önce yarası var mı diye üstünü kontrol etme ihtiyacı duydu ancak bu hareketi bile yarıda kesildi. Hemen yanından, yaslandığı ağacın dallarından kurbağa sesini andıran minik bir ses işittiğinde bakışları ağırca dala doğru çıktı. Dalın üstünde sevimli bir Dinza yavrusu gördüğünde ise saklanma planlarını anında suya düşürecek çığlığını patlatıverdi.

Ağacın arkasından çıktığı gibi -bir füze edasıyla- hiç bilmediği bir yöne doğru fırladı. Yavru Dinza'nın ağaçtan atlayıp peşine düştüğünü gördüğü anda adeta nefesi kesildi. Minik bir beyaz noktadan ibaret kalan Stefi'nin ne halde olduğunu göremedi bile.

"Allah'ım burada ölmek istemiyorum!" diye haykırarak ağaçlar arasında hızla süzülürken gözleri sık sık peşindeki yavruyu takip ediyor ve onun küçücük bacaklarına rağmen ağaçlar arasında ne kadar hızlı yol aldığına korkuyla bakıyordu. Bir saniye önce sağındaki ağacın dallarında dolanan yavru biraz sonra sol tarafta belirdi. Yavru ara sıra arka sıralarda kalıyor ve sık sık kurbağa gibi ses çıkararak yerini, 'Ben buradayım!' dercesine korkusuzca açık ediyordu. Cevza nereye gideceğini şaşırmış bir halde, labirent misali aynı ağaçlar arasında dönüp durdu.

Biraz sonra fark etti ki, sürekli yer değiştirdiğini sandığı yavru aslında tek değildi. Farklı noktalardan aynı anda duyduğu seslerle birlikte Cevza tökezleyiverdi. Korku bacaklarına dolanan bir sarmaşık misali onu sarstı.

Genç kız sadece bir an için durup soluklandığında, ardında en az dört yavrunun sıralandığını gördü. Yan yana duran sevimli dört yaratığın başı aynı anda sağa yatınca Cevza'nın nefesleri boğazına dizildi.

"Eşhedü en la..."

Şimdi Stefi'nin ölmemiş olmasını ve yardımına yetişmesini dilemekten başka hiçbir şey gelmezdi elinden.

Dönüp koşmaya devam ettiğinde ise dikkatsiz adımları, onu bir başka tehlikeli bölgede gafil avladı.

Cevza, yeşil yapraklı bir ağaç gördüğünü sandı. Hemen ona doğru koşup, ağacın eğimlerini tırmanmaya başladı lakin çıktığı birkaç metrelik yükseklik –ne olduysa- anında yok oldu. Zemin ayakları atlından kayıp gitti. Kara toprak, bir çığ misali dağın eğiminden aşağıya dökülmeye başladı. Ağaçlara tutunmak için geç kalan Cevza düşen toprağın arasına karıştı. Sırt üstü düştükten sonra çığlık çığlığa kollarını rastgele sağa sola salladı. Kalçasındaki yangıdan dolayı dikenlerle çevrili bir kaydıraktan kaymaktan farklı hissetmiyordu.

Kayan kara toprak, içindeki suretleri andıran minik taşlar sekerek kollarına ve yüzüne çarpıyordu. Peşindeki dört Dinza'da tehlikeli kayışa katıldığında, Cevza bu gidişle Stefi ile saatlerce tırmandığı yolun hiçe gideceğini ve başlangıç noktasına döneceğini sandı.

Bunun, hedefi kaçmak olan genç kız için oldukça kötü bir yol olduğunu sanıyordu ancak yolun sonu, başlangıçtan çok daha fazlasına sahipti.

Yardım çığlıklarını duyabilecek yüzlerce Morulas canlısı vardı ancak hiçbiri yardım niyetiyle ruhuna yanaşmayacaktı.

Cevza, eğimli ağaçların uzun dallara tutunarak kayan toprağın esaretinden kurtulmaya çalıştı. Lakin her tutunduğu dal, sanki Cevza'nın düşüşünü engellemeye hiçte niyetli değillermiş gibi silkelenip Cevza'yı atıyor ve Cevza, bir sonraki tutunuşunda yine aynı reddedişle karşılaşıyordu.

Ağaçlar, genç kız tuzaktan kurtulamasın diye toprak ile işbirliği yapıyordu.

Biraz sonra tam da karşısına çıkan bir ağacın koca gövdesine tutunmak gibi bir heyecanla dolup taştı ama ne olduysa altındaki toprak, normal halinden çok daha hızlı bir şekilde kaymaya başladı ve Cevza'nın tutunmaya niyetlendiği ağaca korkunç bir şekilde çarpabileceği hıza ulaştı.

Cevza, bir ağaca çarparak öleceğini ön görmüş ve korkuyla gözlerini sımsıkı kapatmışken yüzünün hemen önünden bir shuriken fırladı. Yıldız bıçak savrulup bir ağaca saplandıktan hemen sonra ucuna asılı ip gerildi ve Cevza'nın bedenini ağaca yapışıp kalmadan saniyeler önce -onu havaya kaldırarak- durdurdu. Burnu, ağacın pürüzlü yüzeyine sürtecek kadar yakınken son anda havalanarak bataklık gibi kımıl kımıl olan topraktan kurtulabilmişti.

Cevza, çamaşır misali ipe asılıp kalan bedeni ile şaşkınca karşısındaki ağaca bakakaldı. Göğsünün hemen altından geçen sert ipte dengesini sağlayamayacağı için tırmanıp, ağacın hörgücünün üstüne oturdu.

Hayatını kimin kurtardığı belliydi. Az önceki asıldığı ip ile saatler önce bir insanın öldürülmüş olduğunu unutmuş gibi davranacaktı. Adeta nefes nefese kalmış bir halde kendini toparlamaya çalışırken omzunun hemen üstünde duyduğu kurbağa benzeri ses ile yüreği ağzına tırmandı.

Arkasına döndüğünde toprak kaymasından onunla birlikte kurtulan yavru Dinza'nın üstüne atlamasına saniyeler kala ki anı yakalayabildi. Patlamaya hazır yavrunun dişleri o anda belirginleşiyor ve organlarının derinliklerinden büyüyen bir düzine dili dışarıya doğru kıvrılıyordu. Dili uzadı, açık mavi kan Cevza'nın yüzüne sıçradı ve patlama gerçekleşti. Neyse ki yavru, Cevza'nın yüzüne saldıramadan geri çekilmiş shuriken ile ortadan ikiye kesilip atıldı.

Cevza, kocaman açılmış gözleri ile yanı başından fırlayan keskin bıçağın izini takip etti ve toprak kaymasının yaşanmadığı güvenli bölgede tüm asaleti ile onu seyreden Stefi ile karşılaştı. Tek bir leke dahi almamış olan bembeyaz angelisi, kısa saçları ve uzun, dimdik bedeni ile bir melek ila bir silahşor arasında gidip geliyordu görüntüsü. Tek kolu göğsünün altında bağlanmış, sadece işaret ve orta parmağı ile basitçe yakalamış olduğu bıçağını da diğer elinde havada tutuyordu. Biraz sonra havadaki iki parmağını hafifçe bükerek yüzündeki tehlikeli gülüşle Cevza'ya selam verdi.

Altı yönlü bir bıçak ile verdiği selam Cevza'yı zorlukla yutkundurdu.

Cevza, kaçtığı ve hatta ölüme terk ettiği kadın tarafından kurtarılmanın yeniden kelepçelenip sürüklenmek gibi bir sonucu doğurmamasını umdu.

Stefi'nin yardımı ile ağaçtan inmeyi başaran Cevza biraz tedirginlikle kadına yaklaştı.

"Sana çeneni kapamanı ve hareket etmemeni söylediğimde beni dinlemeyi tercih edersen... İyi edersin. Aksi halde bu defa yavru Dinzalarla değil, yaşlı Dinzalarla karşılaşabilirsin."

Cevza zorlukla yutkundu. "Onlar bu patlayan yaratıklardan daha mı tehlikeli?"

Stefi başını iki yana salladı. "Şaka yapıyordum, yaşlıları oldukça hantal ve aptaldır ama bir daha sözümü dinlemezsen, bu defa patlayan şey benim sinirlerim olacak."

Cevza başta ne söyleyeceğini kestiremedi. "Teşekkürler," diyerek basit bir söz ile kurtulabileceğini umdu.

"Nasılsa bedelini ödetirim."

Yüzündeki kendinden emin gülüşünün ardından angelisinin pelerini çırptı. Cevza, Stefi'nin kendisine kin besleyip beslemediğinden emin olamadı. Belli ki Stefi her şeye alışık bir askerdi ancak Cevza için hem Dinzalar'ın pis kokulu kanı hem de balçığa dönmüş kara toprağın izleri ile dolu olan kendi kıyafetleri bile kusmasına yeterliydi.

Ona doğru yönelen Stefi'ye 'bir dakika' işareti yaparak gitti ve bir ağacın dibine gün boyu yediği her şeyi çıkardı.

Kibarlıktan yoksun bir halde giysisinin iç kısmına yüzünü silerken ağzında da oldukça hoşnutsuz olduğunu belirten homurtular dolanıyordu.

"Köklerine kustuğun o ağaç bölgenin sınır ağacıdır bu yüzden Akaf için güvenli bölge ila test bölgesi arasında köprü görevi gördüğünden oldukça-"

"Ne olduğu umurumda bile değil," diyerek onun sözünü kesti Cevza. "Az önce bir kova Dinza kanı yutmuştum, çıkarmazsam o şeye dönüşme ihtimalim..." Durdu ve parmaklarını dudaklarının önüne getirerek patlamış Dinzaların koca ağzını ve içinden çıkan dillerini taklit etti.

"Bir saniye, sanırım yeniden kusacağım."

Arkasını dönüp yeniden ağacın arkasına dolanan Cevza aniden yakasından tutulup geri çekildi.

"Oradan bakılınca ne görüyorsun bilmiyorum tatlım ama buradan bakılınca kaçmaya meraklı bir Nevki görüyorum."

"Nevki mi?" diye sordu Cevza, kaçmaya çalışmıyormuş gibi davranarak.

"Dilimizde acemi demek," dedi ama devamını fısıltı halinde söyledi. "Bir yerde de akılsız demek."

"Daha fazla ürpertici yaratıklarınız ya da ne bileyim değişik doğal afetleriniz var mı?"

Stefi gülümsedi ve ensesinden çekiştirdiği kıza yukarıdan göz kırptı. "Aslında var ve onlarıda seveceğine eminim."

✷.......⊱.。........☼ ☽✧........。.⊰.......✷

*Dinza yumurtlayan bir dişi, Akaf ormanı gardiyanı.

Stefi için temsili resmimiz:

Asiliya ile en yakın görselleri bulmak, oluşturmak için shop/manip yapıyoruz. Bazen birebir aynısı olmasa bile size en yakın görseli sunacağız. Çizimlerimiz kitaplaşma sürecinde gelecek. 


Bölüm sonu dırdır köşemiz:

Stefi Dard, nam-ı diğer dişi kaplanı nasıl buldunuz?

Morulas'ın ilk yaratıkları hakkında, ya da güvenlik önlemleri mi demeliyiz, neler düşünüyorsunuz? Sizce Cevza onlarla baş edebilecek mi?

Son olarak, sizce Cevza nereye götürülüyor? Stefi'nin anlattıklarından neler çıkardınız? Renkler, Morulas, Kutsal olan ve ölüm kalım meseleleri... 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top