Bölüm 13: Ruhlar Ayinesi


✷.......⊱.。........☼ ☽✧........。.⊰.......✷

Küçük eller sanki git gide artıyordu, her geçen dakika bedenleri olmayan eller onun teninde iz bırakıyordu. Bir avuçtan diğerine bir ışıltı dolanıyor, yıldızlar birleşiyor ve sonra bir başka avuçta yeniden dağılıyorlardı. Parmak izleri genç Cevza'nın derisinin üzerinde Rulyo haritası oluşturuyordu.

Bu bir ölüm emri ile eş değerdi. Ölüm fermanının altına atılan ve Cevza'nın koyu kırmızı kanından bir damla ile yapılmış bir mühürdü bu çizgi... Ölmeden önceki son saniyelerinde tenini işgal eden ve okuyucusunu arayan bir kader çizgisiydi bu.

。........☼ ☽✧........。

Not: Cevza'nın tenine kazılmış kehaneti ve bunun Agneya tarafından değiştirildiğini unutmayalım. Şimdi, o bölümlerin sırrının deşifre edildiği noktalara geliyoruz.

"Önceki bedenine geri dönemiyor mu?" diye soran Cevza, aslında bunun bir tür astral seyahat gibi olduğunu düşünüyordu; ruhun bedenini kısa süreliğine terk edip, sonra yeniden gözlerini açtığı anın hayalini aklından geçirmişti.

"Bedeni küle dönüştü," dedi Kalin. "Zaten bu yüzden ruhunun da yerin yedi kat altındaki Karayılan'ın denizinde azap çektiğini düşündüler. Kimse de onlara Agneya'nın günahsız olduğunu açıklama ihtiyacı duymadı."

Kalin, Agneya hakkında bu kadar sessiz olmaları konusunda uzmanlara kızıyordu ancak sonra kafasında tarttığında, Akaf'taki başıboş dedikoduların önüne geçmek istememelerinin bir nedeni olduğunu varsaydı. Cevza onun parmaklarında dolaştırdığı minik, tıpkı bir akrebi andıran kuyruklu hayvanın çıkardığı sesleri dinledi. Nedense evcil hayvanının gözleri, Karayılan'dan bahsedildiği anda titremişti.

"Ç-çalınmış olabilir mi?"

"Ne? Ruhu mu? Bir ruhun çalınıp, basit bir haznede saklanabileceğini sanmıyorum. Hele ki ruhlar bilincin ta kendisiyken, bir pukojdan farkı olmazdı."

"Ama bu imkânsız da değildir, değil mi? Biri onu hapsetmiş olabilir mi?"

"Nerede saklayacaklar ki? Agneya'nın ruhu evlatlarıyla bağ kurar, onu susturmak o kadar kolay değildir. Ah..." Birkaç saniye duraksadı. O sıra dualarının yanıtsız kaldığını hatırlamış olmalıydı. "Yitikçağlayan'da bir ruhun gömülü olduğuna inanılıyor. Belki de onu da dondurmuşlardır."

"O-orası neresi?"

Kalin kıkırdadı. "Ruhlar mezarlığını ziyaret etmeye pek hevesli gibisin ha?"

Ruhlar mezarlığı...

Cevza başını iki yana salladı telaşla. Kalin gibi güçlü bir auraya sahip bir ignanın dikkatini geçmek istemezdi. Onun mavi tutamları, Kalin'in yeşil tutamlarına kıyasla soluk bile kalıyordu. "Sadece Akaf'ta bir mezarlık olması tuhaf geldi..."

Kalin'in yüzü aniden düştü. "Doğru," dedi. Ölümsüzlerin mezarlığı... "Ama kimse oraya gitmeye cesaret edemez."

"Neden?"

Kalin kısa saçlarını kulak arkasına sıkıştırdı. Ayağa kalkmadan önce iksir şişesinin kapağını kapatıp kuşağına sıkıştırmıştı. "Eğer gidersen görürsün," derken sesi yorgun çıkmıştı. Panelin yanına geçip, küreyi ince parmaklarıyla hareket ettirmeye başladığında aniden çevresinde hafif bir rüzgâr esmeye başladı. Belinden aşağı dökülen uzun, yeşil kumaş havalandı, uçları yarım daireler çizmeye başladı. Cevza, rüzgârın etkisiyle kürenin şimdi belirginleşmiş kızıl duvarlarına çarpmamak için ayaklanıp Kalin'in arkasına geçti. Kapüşonu rüzgârın etkisiyle başından düşmüş, mavi tutamları Kalin'in kıvırcık yeşillerine çarpar olmuştu.

"...Ve Agneya'nın orada olamayacağına da emin olursun."

Kalin, telaşsız bir şekilde küreyi evirip çevirdi, parmaklarının dokunduğu yerlerde minik halkalar oluştuğundan eli kürenin içine çökecekmiş gibi duruyordu. Cevza, oraya dokunma isteğini bastırıp boğazını temizledi.

"Boyut atlatılmış olabilir mi?"

Kalin omuzlarını silkti. "Bedensiz bir şekilde boyut kapılarından geçebilecek güçlü ruhlar var, bu mümkün olurdu ancak Agneya'da bir igna ve her ne kadar ilk öz onun bedeninden yayılmış olsa da yine de Selemerçe'ye ihtiyacı var."

"Sarı ignalar yanlarında bir tutam Selemerçe taşıyorlar, Agneya içinde bir kayayı yerinden söküp götüremezler mi?"

Kalin onun 'kaya' benzetmesine gülse de fikrini ciddi bir şekilde düşündü. "Bir kızıl dışında kimse ham haldeki Selemerçe'yi taşıyıp, kullanamaz."

"Ya kızıllarla eş değer birisi?"

Kalin aniden durdu; öyle ki nefes bile almadan yalnızca karşıya baktı. Aynı anda evcil hayvanı bedeninde turlayıp onun omuzları üstüne kondu ve tehditkâr bir havayla Cevza'ya bakındı. Sanki yanındaki mavi ignanın isimsiz bir şekilde bahsettiği kişinin kim olduğunu anlamış, onun yanı başında olduğunu fark etmiş gibi gözleri hafifçe sağa doğru kaydı. Cevza'ya bakmadı ama sanki onun meraklı, hatta tedirgin halini görebiliyor gibiydi. Elindeki küreyi yeniden hareket ettirmeye başladı ve sonra aniden bir düşte durdu.

Cevza merakla karşısına baktığında orada, Agneya'nın yeni doğmuş bir bebeği kucakladığı anı gördü. Bebek ignanın rengi, doğar doğmaz parıldayan yemyeşil gözleriyle kendini açık ediyordu. Onun, doğan ilk yeşil igna olduğu çevresindeki onlarca kızıl, turuncu ve sarı ignanın şaşkın bakışlarından anlaşılıyordu. Agneya, upuzun saçları arasından bir tutam kızıllık kopardı. Bebek merakla yukarıya doğru bakarken de avucunu kapatıp açtı ve saçları, orada minik bir Selemerçe tanesi belirdi. Parmaklarını aşağı doğru büküp Selemerçe'yi bebeğin meraklı minik avucuna bıraktı.

Agneya diğerlerinin aksine yeşil ignanın doğuşuna şaşırmamış gibi görünüyordu. Bir kızıl igna, "O yeni renk mi?" diye sorduğunda başını usulca salladı.

Öyle güzeldi ki, Cevza bu sahneye saatlerce baksa bile kendi torununu kucaklamış kadının görüntüsüne gözlerini alıştıramayacaktı. "İlk yeşil igna," dedi o mest edici sesiyle. "Dahası da gelecek."

"Neden yeni bir renk?" diye sordu hemen bir kızıl igna daha. Kendilerinden sonra gelen her renge tiksinerek baktığından dolayı Cevza ondan anında nefret etti.

"Daha önceki renklerle aynı sebepten..." diyerek sakince soruyu yanıtlayan Agneya'nın kelamları o adama yeterli gelmedi.

"Neden yeni bir renk?" diye yeniledi sorusunu. "Neden hepsi kızıl değil?"

Agneya durdu, başını usulca kaldırdı ve ön kısımları toplu, arka kısımları salık olan saçlarının arasındaki beyaz bir hançeri çıkardı. Parmakları arasında döndürdüğü hançerin ne bir sapı ne de keskin bir yüzeyi vardı. İnce uzun, bilhassa sivri bir sopa gibiydi. Hançerinin geniş kısmından tuttu, sivri kısmını aşağı doğru düşürdü.

Sadece ufak bir tebessüm, ardından da hançeri sert bir şekilde bebeğin kalbine sapladı. Bebek aniden çığlık attı, gözleri önce irileşti sonra kapandı. Kolları iki yana düşüp Agneya'nın kucağında hareketsiz bir şekilde kaldığında, annesi acı bir feryatla bebeğine doğru koştu. Tüm meraklı gözler bebeğin ölümünü, ardından gelecek aydınlanmayı beklerken Agneya, basit bir bakışıyla ona doğru koşan bebeğin annesini olduğu yere mıhladı.

"Ağlama evladım," diye mırıldanan Agneya, "Onun bir kızıldan farkı yok," diyerek hançeri geri çıkardı. Minik bebeğin sarıldığı beyaz kumaş parçasında en ufak bir damla dahi oluşmadan bebek, birkaç saniye içinde gözlerini açıp canının çıkartıldığını bilirmiş gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. Tiz sesini duyan annesi yerden kalktığı gibi evladına koştu ve onu Agneya'nın kucağından bir hırsla alıp bağrına bastı. Berrak alnını öpüp koklarken ilk kez ölüm korkusunu tattığı açıktı.

"Her renk, bir kızıldan doğdu," dedi Agneya, zarif bir şekilde ayağa kalkarken. "Her kızıl, tek bir anadan doğdu."

Beyaz, angelisinden çok daha ince bir kumaştan dikilmiş elbisesi omuzlarından aşağıya dökülüp, ardında uzunca bir yol oluşturdu. "Hepiniz benden ve Selemerçe'den bir parça taşıyorsunuz, bu yüzden hepiniz aynısınız."

Diğer ignaların, bilhassa kızılların arasında dolaşırken hepsinden uzun olan boyu ve özellikle dikkat çeken siması ile onu kaybetmek imkânsızdı. "Ayrımcılığa lüzum yok," dedi hemen sonra, soruları soran kızıl ignanın yanına yanaşıp. "Nefretin hükmü yok."

Sesi tok, net ve cüretkârdı. "Kibrin kökleri toprağa gömülmeden önce tohumlarını Voltarlar gibi yok etmek gerek."

İgnalar cevap vermedi ama başlar bir bir düştüğünde Agneya cevabı aldı. Kızıl ellerini göğe kaldırıp, yeşil bir ışığı Akaf'ın halkasına yolladı.

"Turuncu renk bize iradeyi, sarı renk bize bilinci verdi... Yeşil renk ise bize uyumu verecek. Yeşiller Akaf'a düzeni getirecek. Akaf'ın tek varlıklarının, ne olursa olsun ignalar olduğunu tüm Morulas'a duyuracak. Ayrılmaz bir bütünle, burası sonsuza dek bizimdir."

Agneya elini gökten indirmeden önce, onun göğe bıraktığı ışıkla birlikte şehrin dört bir yanında, beyazın hükmünü bozan yeşil bayraklar dalgalanmaya başladı. Uyumun ilk doğan rengi, aynı zamanda uyumu bozanlar tarafından ilk ölen yeşil igna olacaktı ancak o zaman bunu Agneya dışında kimse bilmiyordu.

Agneya, gözlerinde kudretin gölgeleriyle düşlerini sonlandırmadan önce ağlayan bebeğin sesi tüm Akaf'ta yankılandı.

"İkinci hayata inanır mısın?" diye sordu, bir anda Kalin.

"Yeniden doğuş gibi mi?"

Kalin başını usulca salladı. Bir düşü seyretmedikleri, onun ilk yeşil bebeğe bakışlarından anlaşılıyordu. Sanki o bebeğin öldüğü günü biliyor, daha dünmüş gibi gözleri önünde canlandırıyordu aslında. Yeniden doğabilecek olsaydı, onun için kendi bedenini dahi feda edebilirdi ancak bunu Cevza'ya açıklamadı. "Bir ruh, ilk bedenini terk etmek zorunda kaldığında ikinci bedende –veladet ile- yeniden yer edinebilir. Agneya şayet yeni bir beden bulabilseydi bu, yeni doğmuş bir bebeğin bedeninden farklı olmazdı. Güçsüz, savunmasız ve neredeyse bilinçsiz bir bedene sahip olarak yeniden doğması gerekirdi. Bu... Onun ikinci yaşamı olurdu. Ruhu geçmişini unutmasa bile bedeni anadan üryan, çırılçıplak bir masumiyetle Morulas'a gözlerini açmak zorunda olduğundan ruh, unutmuş gibi yapardı."

Cevza, Kalin'in kürenin üzerinde asılı kalmış parmaklarının kararmaya başladığını fark ettiğinde onun bileğine tutundu. Ani dokunuşuyla irkilen ignayı umursamadan ellerini kürenin üzerinden çekti. Aynı anda gördükleri gerçekçi veladetin görüntüsü kayboldu ve kızıl kürenin ışıkları yüzlerine çalındı.

Kalin, derin bir uykudan uyanır gibi gözlerini kırpıştırarak Cevza'ya bakındı. Kendine tanıdığı birkaç dakikanın içinde de ellerini kibar denemeyecek şekilde Cevza'dan kurtardı.

"Ruh, yeterince iyi rol yapabilirse kendini bile inandırabilir, unutabilir," dedi bir solukta. "Bu bizim her boynumuzun kırıldığında yeniden dirilişimiz gibi değildir; kaderin yeniden çizilmesidir. İlk hayat, geri dönülemez bir şekilde son bulur ve ikinci hayat, ne olursa olsun geçmişteki izlerini silerek yeni kaderine boyun eğer."

Kalin, Agneya'nın önceki ölüm ve doğumlarının, şimdiki ignalar gibi tek bir bedene ve tek bir kadere bağlı olduğunu ancak 'ikinci hayatının' tamamen yeni bir benlik olduğunu anlatıyordu.

Cevza istemsizce ürperdi zira Stefi'nin daha önce 'geçmiş yaşam' denilen bir olgudan bahsettiğini hatırlamıştı. Keşke, onu o zamanlar daha kale alarak dinleseydi.

"Agneya ikinci hayatını mı yaşayacak?" Bu demektir ki, o gerçek anlamda 'Agneya' olmaya 'son' vermişti. Şimdi, başka birisi olarak yeniden doğacaktı ve buna, öncekiler gibi 'dönüş' demek doğru değildi. Yeni bir beden her halükarda şarttı.

"Belki de iki değildir."

Her ölüm bir doğumdur. Agneya doğmadan önce öldürüldü... Simurg savaşı onun bedenini ilk kez terk ettiği an değildi.

Kalin ufak adımlarla kürenin etrafını dolaştı. Cevza onun adımlarına eşlik etmek isterdi ancak hareket edebilecekmiş gibi hissetmiyordu.

"Agneya ikiden fazla hayatı yaşamış olabilir mi? 'Agneya' onun için geçmişindeki bir diğer benliklerden yalnızca birisi olabilir mi?"

Cevza'nın gün içinde öğrendiği ölüm ve yaşam hakkındaki bilgileri kaldırabilmesi güçtü zira önce bedenin değişiminden bahsedilmişti, şimdi de ruhun kaderinin değişebileceğinden...

"Özel ruhlar hayatta birkaç kez yer edinebilir. Kaçıncı kimlikte son bulacakları Yaratan'a bağlıdır."

Kalin, kürenin içinde her defasında çıkışa daha da çok yaklaşıyor gibi duruyordu, bu yüzden yüzüne vuran kızıl ışıkların şiddeti gittikçe artıyordu.

"Başkaları da var mı?"

Kalin ile göz göze gelse de istifini bozmadı.

"Sadece Agneya olmasını bekleyemezdik... Özellikle ilk boyutun çoğu varlığının dokuz kimliği olduğuna inanılır."

Pekâlâ, boyutlar hakkında bilgisi olmayan tek kişi Cevza'ymış gibi görünüyordu. Yine de kraliyet soyu, diye geçirdi içinden.

"Ya burada?"

Cevza'nın sorgularının gittiği nokta Kalin'i şüphelendiriyor olmalı ki gözleri sık sık onun irisleri ila ayakları arasında gidip geliyordu. Sonra durdu ve cesurca başkaldırdı.

"Eğer kendinden şüphe ediyorsan, hatırlamaya çalış."

Cevza'nın kaşları çatıldı, ellerini nereye koyacağını bilemez bir halde angelisinin beyaz kuyruğuna sürttü. "Ö-öyle değil," diyerek itiraz cümlelerine başladıysa da Kalin gözlerini devirip onu susturdu.

"İyi bir oyuncu değil gibi görünüyorsun," dedi hemen sonra. "...Ama bu belki de rolünün bir parçası ve sen bile artık buna inanıyorsun."

Belki de geçmiş kimliğin unutmak için seni bile kandırdı.

Cevza yutkundu, bakışlarını kürenin gölgeli duvarlarında gezdirdi. Etrafında dolanan ignaların siluetleri kürenin duvarına düşüyordu ve görüp duyamayacaklarını biliyor olmasına rağmen bu onu tedirgin ediyordu.

"Aramızda kalabilir mi?" diye sorduğunda Kalin arkasını döndü. "İnan bana... Bunu paylaşabileceğim kimse yok. Başıma dert almaktan başka bir şey yapmış olmam."

Cevza gitmesine izin vermeden onu durdurdu. "Şüphelerimde bir sonuca nasıl ulaşabilirim?" diye sordu. "Tam olarak hangi noktaya bakmam gerek?" Kalin cevap vermeyince, hatta omuzlarını bir milim dahi hareket ettirmeyince devam etti. "Agneya'nın ruhunu mu aramalıyım yoksa onun hırsızlarını mı?"

Kalin derin bir nefes aldı, iksir şişesinin birinin kapağını açıp, parmağını içinde gezdirdi. "Neden cevaplarının bende olduğunu düşündün ki?" diyerek yanıtladı onu. Cevza tanıdık gelen soru ile afalladı.

"Çünkü çoktan... Geçtiğim yollardan geçmiş gibi duruyorsun."

Kalin aniden parmağını çekti, arkasına döndü. Aralarındaki mesafeyi bozmadan Cevza'yı süzdü. "İkinci bir hayatı yaşayacak kadar önemli birisi değilim," dedi, Cevza'nın imalarına bir son bularak.

"A-ama... Aradın değil mi? Agneya'yı ya da kendini..."

"Aradım..." dedi. "Ama bulamadım. Ne kendimde ne de Agneya'da...

Başka bir yolu olsa ile... Ruhu bir şekilde bize yakın olsa bile... Bulunmak istemediğine inanıyorum değilse bizimle bir şekilde iletişime geçerdi."

Cevza'nın kaşları iyice çatıldı. "Eğer onun ikinci – ya da üçüncü, fark etmez- yaşamına geçtiğini düşünüyorsan neden onu bekliyorsun ki?"

Eğer dönen kişinin 'Agneya' olmayacağını biliyorsa neden bekliyordu?

Kalin usulca elini havaya kaldırdı, bedeninde dolaşıp duran akrebin avuç içine konmasını bekledi. "Sana anlattım. Bedeni kül olduğu için ancak yeni bir bedenle dönebilir ve ne yazıkki dönüşünde geçmişi unutmuş olarak uyanacak. Ama bu sadece örneği görülmüş gerçekler ve ne yazık ki bunu kendi gözlerimle hiç göremedim. Sözlerim birer ihtimaldi, Cevza," dedi. "Hiçbir şeyden emin olarak konuşamam çünkü Agneya, sırrının çözülmesini istemediği için ardında hiçbir ipucu bırakmadı, onları yok etti.

Ben yalnızca umduğum an bir gün gerçekleşirse onu karşılamak istiyorum. Eğer ki dönen kişi 'Agneya' olmazsa bile, ona unutmak istediğini geçmişini hatırlatmak istiyorum."

Cevza sersemce bir adım geriledi. "S-sen..." dedi titrekçe.

Devamını Kalin getirdi ve bu onun için zor bir itiraf gibi görünüyordu. "Ona birinin hatırlatması gerek Cevza. Bu onun tek vazifesi... Sadece ölümü değil, doğumu da bir fedakârlıktı."

"Eğer dönerse..."

"Eğer dönerse... Mutlaka dönecek, geç olsa bile."

Hayır, o gerçekten de Agneya'ya ne olduğunu bilmiyordu ancak tüm ihtimalleri düşünüp, dönüşü için hazırlık yapıyordu. Avucundaki hayvanın derisine parmaklarına bulaşmış iksirden yedirmeye başladı. Hayvan huylanmış gibi titredi.

"İhtimallerin arasına... Onun ruhunun çalınıp hapsedilmiş olabileceğini de ekle," dedi usulca. "İhtimaller denizinde yeni bir damlanın seni bu kadar rahatsız etmesine izin verme. Agneya'dan daha güçlü ruhlar olabilir."

Kalin aşağılayıcı bir gülümseme takındı. Agneya'ya bu kadar bağlı olması aynı zamanda onun gözlerinin beyaz bir bezle örtülmesine de neden olmuştu.

"Onun ha-" diye söze başladığında Cevza kısaca kesti. "Belki de hala bulamamanın sebebi budur," dedi. "Sen onun dönüşünü beklerden o da gelip onu almanı bekliyor olabilir."

Kalin'in yüzü ifadesiz bir hal aldı, dudakları kilitlendi. Ciddi anlamda Cevza'nın dediklerini düşünse de buna ihtimal veremediği açıktı.

Sonra kendi kendine sakinleşti, omuzlarını düşürdü. Kasları an be an gevşerken derin bir soluk aldı. "Neden kendinden şüphe ettin?" diye sordu.

Cevza dürüst olmaya karar verdi. "Çünkü yapmadığımı bildiğim bir suçtan yargılanıyorum ve bu beni tedirgin etti." Sonra devam etti. "Sen neden kendinden şüphe ettin?"

Kalin parmaklarının ucundaki artıkları dudağına hafifçe yedirdi. "Agneya'nın bana bıraktığı tek ipucu Rulyo haritacılarıydı," dedi. Cevza'nın gözleri aniden parıldadı. "Onlarla karşılaştım, tenimi dokumaları için kendimi kurban ettim. Neredeyse kendimi hiçliğe hapsediyordum ama oradan kurtulduğumda tenimdeki izlerde nefiy haritasını buldum."

Cevza'nın bunun ne anlama geldiğini bilmediği, yüzündeki ifadeden anlaşılıyordu. Kalin'in çatık kaşları havalandı. "İnkâr edildi," dedi usulca. "Tenime hiçbir şey dokuyamadılar. Sanki hiçlikten gelmişim gibi beni boşlukta bıraktılar.

Yaşadığım hayat, benim ilk kimliğim ve muhtemelen... Sonuncu."

Cevza'nın tüyleri diken diken oldu. Dünya'da iken sadece bir kez doğup bir kez öleceğine inanıyor olmasına rağmen şimdi o kadar fazla hayalürünü sayılabilecek gerçekler duymuştu ki, 'tek bir kimlik' onu tedirgin edebiliyordu. Kalin, kısa bir an yüzüne bakıp, ardından onun tek açıkta kalan tenine, boynuna bakındı. "Haritanı oku," dedi usulca. "Geçmiş hayatını sana açıkça sunmasa bile oradaki birinden sana izler bırakmış olacaklar."

"Geçmiş hayatındaki bedenini var eden kişinin kaderi olduğu söylenir. Yani kader çizgilerini doğru okuyabilirsen, önceki hayatında en çok değer verdiğin kişiyi bulabileceğin bir harita elde edersin."

"Hiçbir şey okuyamazsam?"

"Ya geçmiş bir hayatın yok demektir ya da orada değer verebileceğin birisine bile sahip olamayacak kadar kısa ve acı dolu bir ömrün olmuş demektir. Her halükarda, ilk hayatını yaşıyormuş gibi düşünebilirsin.

Sonuçta kalbinde sevgi tohumları yoksa hayat ağacında çiçekte açmaz."

Aşksız bir hayat, hayat sayılmaz...

Cevza, Kalin'in küreden çıkışını izledikten sonra yere çöküp öylece bekledi. Etrafından kızıl gölgeler geçip gitti, yerde yeşil birkaç damla kendi kendine hareler çizip durdu. Soluk alıp veriyordu ama bunu gönül rızasıyla yapıyor değildi.

Rulyo haritacıları yalnızca geçmiş hayatı olan kişilere dokuma yapıyorsa bu, Cevza'nın gerçekten ikinci bir hayatı yaşıyor olabileceğine işaretti.

Belki de Cevza, isteyerek unuttuğu geçmişinde büyük bir suç işlemişti.

Cevza'yı tedirgin eden sadece bu değildi.

Stefi biliyordu... Rulyo haritacıları ile ilk karşılaştığı gün, bunun hakkında bir şeyler söylemişti. Stefi'nin bunu biliyor olmasına rağmen neden sustuğu ve bu konuda kendini uyarmadığı, Cevza'nın özlemle sızlayan yanına saplanacak bir shurikenin çağrısıydı.

İnkar edilen

✷.......⊱.。........☼ ☽✧........。.⊰.......✷

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top