Bölüm 11: Veladetin Akıbeti | Kısım 1
Bölümleri bilerek parça parça atma kararı aldık çünkü diğer türlü kelimeler birbirine giriyor, satırlar italiğe dönüşüyor. Böyle bir çözümle düzelttik, ona göre de bölümleri seri atıyoruz. Keyifli okumalar, oylarınızı eksik etmeyiniz.
Siz kütüphanenize ya da okuma listenize eklediniz mi?
✷.......⊱.。........☼ ☽✧........。.⊰.......✷
"Bir ruhu emanet kabul etmek, onun geçmiş yaşamlarının tüm yükünü omuzlarına bindirmek ve geleceğinde var olan tüm gazapları geleceğine karıştırmak demektir. Böylece ilk boyutta hüküm sürenler, cehennem azabını susturmayı yeğlemeyen tek varlıklardı.
Agneya, ilk boyuttan gelen bir emanetti ve onun ruhunun yükünü alacak olanlar, Agneya'nın çoktan sırtlandığı yükleri de almalıydı.
Onlardan biri dokuz boyutun hükümdarıydı."
6. Boyut Yazıtları
。........☼ ☽✧........。
Cevza dört dakikadan daha uzun bir süre uyanmadığı için pek çok kişi onun eski tarz bir şaka yaptığını sanmıştı ancak çığlık çığlığa gözlerini araladığında ve mavi irislerinin ardında dolaşan gölgeler Clint tarafından fark edildiğinde, Cevza'nın aptalca oyunlar yapamayacak kadar bilinçsiz olduğu anlaşıldı.
Clint, onun irislerinde gördüğü yabancılardan kimseye bahsetmedi. "Kirli bir renk olduğu için," diyerek uyanmasının niye geciktiği açıkladı hemen, diğer ignalara. "Yeşillerin neden farklı bir alanda çalıştığını biliyorsunuz. Cevza'da aynı tepkileri verdi."
"O zaman onu yeşillerin yanına yollayın!" diye bağırdı bir kız.
"Kendi dengiyle dövüşmesi onun açısından daha iyi olur."
"Ama kemiklerinin çıtırtısını duymak istiyorsa seve seve elimize bırakabilirsiniz."
Cevza ter içinde kalmış bir halde zorla ayağa kalktığında Clint hemen koluna girdi. Kendi boğazını ovuşturan Cevza'yı arkadaşlarının yanına götürürken, onun normal davranmak zorunda olduğunu tembihliyordu.
"B-bir şey gördüm," dediğinde Clint onu susturdu. "Bana açıklama," dedi. "İlk duyması gereken ben değilim. Bundan hemen Stefi'ye bahset."
Clint, sanki durumun ne olduğunu biliyor ya da bilmenin kıyısından bile geçmiyor gibi tuhaf bir ifadeyle turuncu irislerini Cevza'ya diktikten sonra son karşılaşmalar için eski yerine döndü.
Jadall ve Axie'nin kolları arasına giren Cevza'nın sersem hali sebebi, Noran'da kaybettiğinden dolayı yaşadığı duygusal çöküntüden sanıldı. "Boğazın hala acıyor mu?" diye telaşla soran Axie, "Benimki saniyeler içinde geçmişti," dedi. "Neredeyse altı dakika içinde uyandın."
"Orası... Buradan daha merak uyandırıcıydı."
Jadall, Cevza'nın terli saçlarını toparladı. "Ben boynum kırıldığında hiçbir şey görmedim," dedi usulca. Axie'de hiçbir şey görmediğini söylediğinde Cevza bu durumun kendine özel olduğunu anladı. Zaten bu güne dek birkaç kez ölümü tatmış ancak hiçbirinde şimdiki gibi bir görüye ulaşamamıştı. Bu defa bazı durumlar farklıydı; Akaf'ta geçirdiği zaman onun buraya alışmasını sağladığı gibi ulaşılabilir olmasını da kolaylaştırıyordu.
"B-bende... Bir şey görmedim. Zaten o yüzden daha heyecanlıydı."
Cevza, kollarından tutarak sürükleyenlerin arasında başını çevirip ardına baktı. Arkalarındaki sarı ve turuncu ignaların arasında hareketsiz bir şekilde dikilen Zoya'yı gördü. Bakışları şüpheliydi, gözleri kısılmıştı. Tek eli tulumunun belinde, diğeri de havada çevirdiği hançerin kontrolündeydi. Çenesini hafifçe kaldırıp hesap sorar gibi bir edayla Cevza'ya bakındı. Aralarındaki mesafe gittikçe açılıyor olmasına rağmen gözleri bir türlü ayrılmıyordu.
"Yakın zamanda," diye mırıldandı Jadall. "...Onların boynunu susuz dehler gibi kıracaksın."
*
*
*
Cevza, sarı ignaların konaklama alanında, -sadece üç kez gitmiş olmasına rağmen- ezbere bildiği yolu arşınlayıp Stefi'nin odasına adımladı. Kapıyı peş peşe çalıp, uzmanına seslenip yine de yanıt alamadığında giriş kodunu kullanarak odaya girdi. İçinde beyazdan başka bir şey olmayan, yine de kirli ve dağınık görünen odaya adımı attığında Stefi'yi görememek onu şaşırtmadı.
Stefi, uzman unvanını yeniden kazandığından beri ortalıklarda görünmüyordu. Cevza, onu görenlerin kendini haberdar edebileceği kadar geniş bir ağa sahip değildi elbette ancak çoğu zaman Stefi'yi gören ignaların kendi aralarındaki fısıldaşmalardan en azından onun yakınlarda olduğunu anlardı.
Şimdi ardında dönen fısıltılar bile yoktu.
Akaf'ta en popüler ignayı bile unutmaları, oldukça basit ve zahmetsizdi.
Stefi'nin daha önce kayıt cihazından ona bir mesaj bırakmasını söylediğini hatırladığında, "Tuhaf bir görü gördüm, sana anlatmam gerek," diyerek cihazla bağını kesti. Binadan çıkarken hava hala aydınlıktı; güneş Akaf'ın tepesindeki halkayı henüz geçmediğinden ışıklar dik bir açıyla düşüyor ve yer yer gölgeler tamamen kayboluyordu. Cevza, sarı nevkiler için ayrılmış –aslında yeni inşa edilmiş- ve Selemerçe taşının yoğun kullanıldığı bir binada konaklıyordu ancak yine de nisyalara ulaşmak istemeleri her zaman tuhaf bakışlara da tahammül göstermelerini gerektiriyordu.
Cevza, kapüşonunu başına geçirip telaşlı adımlarla Öteyebakan Tapınağı'na vardı. Heykelleri aşıp, selam verse dahi âlimler kapıyı açmadı. Belki de basit bir rüya için fazla telaş yaptığını düşünen Cevza, çalmadık kapı bırakmamak adına ignaların en az karşılaştığı uzmanlardan birisi olan doktorun yanına gitti. Adının Tunishgare olduğunu öğrendiği uzmanın eşsiz, yeşil gözleriyle karşı karşıya geldiğinde birkaç saniye duraksadığı için utanmasına sebep olan bir tebessüm kazandı.
Cevza, doktoru igna dilinde selamladığında, "Telaffuzunu sevdim," dedi doktor. "Aynı zamanda gözlerindeki ifadeden de hiç hoşlanmadım. Mavi irislerin neredeyse bir Voltar görmüş gibi duruyor."
"Voltar mı?" dedi Cevza. Henüz bunun hakkında bilgilendirilmediği gerçeğini açıklama ihtiyacı duymadı. "Aslında ne gördüğümden ben de tam olarak emin değilim."
Ellerini kontrolsüz bir şekilde havada sallayan Cevza'ya doktor, yeşil pelerinini savurarak yanıt verdi. "Acelem var, hızlı olmalısın."
Cevza, beyaz sütunlar arasında ilerleyen adamın yakaları geniş, yeşil pelerininin izini takip ederken, "Noran'da yenilgim altı dakika sürdü," dedi. Doktor, kucağındaki tuhaf yeşil ışıltılarda parmaklarını gezdirirken omzunun üzerinden hafifçe geriye döndü. "Bir yeşilin yenilgisi kadar uzun olduğunu herhalde biliyorsundur."
"Evet, şey sorun bu değil. Kirli veya saf olmam şu an en son meselem."
"Göründüğü üzere diğerlerinin değil." Doktor bunu söylerken keskin çenesiyle yanlarından geçen diğer ignaları işaret etmekten kaçınmamıştı. Cevza yutkunup hızlı adımlarına devam etti.
"Aslında öldüğüm sırada..."
"Ölüm mü?"
"Evet, bunu benden saklamanıza gerek yok. Gerçeği biliyorum."
"Bu söylemen beni biraz kırdı. Ben ne tarz bir ölüm olduğunu sormak istemiştim."
Cevza kaşlarını çattı. "Noran'da tek bir bitirici hamle var sanıyordum."
"Tek olduğunu sana kim söyledi?"
"Boynu kırmak dışında bir hamle daha mı var?"
Doktor ışıltıları bir kısmını koltuk altına sıkıştırdığında, bir tür tableti taşıyormuş gibi görünmüştü. "Selemerçe ile olan bağ yalnızca bu şekilde kırılmaz."
"Pekâlâ... Beni öldüren hamle boynumun kırılmasıydı. Ondan sonra altı dakika içinde tuhaf bir görü gördüm."
"Rüya gören ignalar nadirdir," dedi doktor. "Senin de görüyor olman... Beklenmedik bir durum..."
"H-herkes rüya görüyor sanıyordum."
"Morulas düş diyarı ile bağını koparalı çok oldu. Tılsım'ın Dirce'e geçtiğinden bu zamana pek çok diyar o boyuta giriş yapamaz."
Cevza'nın kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Dirce de kim?"
"İlk boyutun kraliçesi..." Doktor bir sütunun ardında birkaç saniyeliğine kayboldu. "...Herhalde bu sıralarda tahtan indirilmiş olmalı. Zaman farkını biliyorsun, ilk boyut bir telepat göndermezse onların taht meselelerinden haberdar olamayız."
"Bir dakika, tam olarak kaç boyut var?"
Doktorun kaşları çatıldı. "Uzman Kordell müfredatta değişiklik yapmış gibi görünüyor. Size henüz Morulas'tan ya da Güneş'imizden bahsetmedi mi?"
"Bu konuda bazı tuhaflıklar olduğunu herkes söylüyor," diyerek omuzlarını silkti Cevza.
"Toplamda dokuz boyut var," diyerek işaret parmağına minik bir yarım daire çizdirdi uzman Tunishgare. Böylece havada, avuç içinde dokuz farklı cisim açığa çıktı. Her birinin şekli, düzensizce oyulmuş kristalleri andırıyordu ve renkleri tamamen yemyeşil görünüyordu. Asıl görünüşlerinin ve renklerinin minik simülasyondaki gibi olmadığı kesindi.
"İlk boyuttaki taht, dokuz diyarın tılsımını elinde tutar; bu sebeple tüm diyarlar ilk boyuta hizmet eder. En önemli boyutlardan birisi düş boyutudur ve oraya fiziki olarak ulaşmak imkânsızdır; yalnızca canlının ruhu, boyut kapılarından içeriye sızabilir. Morulas altıncı boyuttur ve aslında kendi içinde pek çok kopya diyarı barındırdığından dolayı en geniş boyut olarak bilinir.
Agneya, pek çok kez boyut atlamıştı. Belki de hala düş görebiliyor olmasının sebebi budur." Simülasyonu yok etti.
"A-gneya'nın böyle bir gücü mü vardı?"
"Tüm canlıların boyut atlama yeteneği vardır; yalnızca bunun için izin –belki de tılsım- gerekir. İzinsiz girişler tüm hayat çizgini, tüm boyutlardan siler.
Aslında her canlı düş boyutuna ömründe bir kez izinsiz giriş yapar. Belli ki sende... Kural tanımaz bir yeteneğe sahipsin; umalım ki bu ilk ve son izinsiz girişin olsun."
"Aslında Dünya'da herkes geceleri rüya görür. Tek günde birkaç milyon tane gerçeklikle karşılaştığımı hatırlıyorum."
Doktor dudakları arasında Akaf'ta bir deyim haline gelmiş olan "Kalbunhedorganşar'a" diye mırıldandı. "Dünya üçüncü boyutta, kapılarının hala açık olması anlaşılabilir... Ama Morulas'ta bu mümkün değildir. Dirce tahta geçtiğinde ve tılsımlara hükmettiğinde bazı boyut kapıları uzun bir süreliğine kapalı kaldı ve bu, canlılar üzerinde olumsuz etkilere sebep verdi. Morulas'ta düş gören canlıların sayısı muhtemelen... Bir Derha gözünü geçmez."
"Derhaların sadece dört gözü var."
"Kesinlikle."
"Pekâlâ, neden bir düş görmüş olabilirim?"
"Ne gördüğüne bağlı..."
Cevza derin bir nefes aldı ve doktorun kendisine tanıdığı kısa vakti de minik bir dersle kaçırmış olduğunu fark ederek, gördüklerini en basit tabirle nasıl anlatabileceğini düşündü. "Sanırım kendi bedenimin içini gördüm."
Doktor başta Cevza'yı dinlemiyormuş gibi parmaklarını havada dolandırmaya devam etti. Cevza onun bir telefon görüşmesinde falan olduğunu sandı. "Orada birisi... Ya da birkaç kişi benimle konuştu."
Doktor beyaz, ayna görevi gören ve üzerinde fazlaca sarmaşık desenli kabartıların olduğu kapıdan geçerken Cevza, kısa bir an onun görkemli yansımasının yanındaki kendi zıttına göz attı. "Bana 'Hırsız,' dedi."
"Bir şeyler çalmış gibi görünüyorsun Cevza. Belki de..." Doktor kendi kendine güldü. "...Bir ignanın kalbini çalmışsındır ha? Popülerliğin elbette ki bazı kıvılcımları da beraberinde getirecektir."
"Bir ignanın kalbini çaldığım doğru," dedi Cevza, sıkıntıyla. "Ama o kişinin Agneya olduğunu söylediler."
Doktor aniden durdu; öyle sert bir şekilde durmuştu ki yüksekliği olan ayak tabanları yere bastığı anda mermer zemin çatlamış, tok bir ses geniş alanda yankılanmıştı. Pelerini onun aksine ağır bir şekilde yere kondu, aniden yok olan yeşil ışıltıların ardından birkaç rün, solukça parladı.
"Kim?" diye soran adamın aslında cevabın yenilenmesine ihtiyacı yoktu. Başını ağırca Cevza'ya çevirdi ve gözlerini kısarak onu yeniden süzdü. "Agneya gördüğü düşleri benimle de paylaşırdı," diyerek söze başladığında derin bir solukta kelimelerinin arasından salınmıştı. "...Çoğu önemsizdi, belli ki benimle önemsiz düşler hakkında lak lak etmeyi severdi. Ancak bir kehaneti barındıran düşlerden bana asla bahsetmezdi Cevza."
Cevza yutkundu, başını kaldırarak baktığı doktorun yüzündeki ifade, neredeyse bir düşmana bakarmışçasına değişmiş, donuklaşmıştı. "Benim görüm... Bir kehanet miydi? Ama sanki bu geçmişle ilgili..."
"Düşleri yorumlamak görevim değil," diyerek önüne döndü doktor ancak hareket etmedi. "Ama şu kadarını söyleyebilirim." Ellerini çırpıp, onları pelerinin altına sakladı. Titreyen bedenini gizleyebileceği bir kamuflaja sahip olduğu için aslında birkaç saniye içinde alandan yok olması maruz görülebilirdi.
"Belki de bu... İzinsiz bir giriş değildir Cevza."
*İlginç, Şaşırtıcı, Anlam veremediğim bir sebeple/bir şekilde anlamına gelen bir deyim
Cevza'nın Noran'da kaybetmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Boyutlar hakkındaki bilgiler sizce nasıldı? İlk boyut hakkında düşünceleriniz neler?
Sizce neden altıncı boyut rüya görmüyor?
Sizce Cevza'nın gördüğü bir rüya mıydı, bir kehanet mi yoksa başka bir şey mi?
Cevza'nın düş diyarına girişi izinsiz mi? İzinsiz değilse onu kim davet etti?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top