7
Hasan'ın yaşadığı olayı aşağıdakiler hemen hemen her gün yaşarlar. Çok bulunursan, çok kez reddedilirsin. Özellikle de Kalekıyı'lı iseniz. Ancak parlak zekalar sıradan bir olayın sıradan olmayan yanlarını gördüklerinde parlarlar. O konuşma, Hasan için öyle bir şeydi, sıradan. Sıradan olmayan bir tarafının olduğunu hissediyordu. İlk defa birine kafa tutmuş, zihninin çok derinlerinde yer alan bir miktar barutun olduğunu bulmuştu. O barutu yakmak için de ateşi bulması gerekiyordu. Ancak şu anda elinde ateş yoktu. Hasan, barutun kokusunu bir kez almıştı. Bu koku ateşi bulana kadar onu rahatsız edecek bir kokuydu.
...
Hasan, hem kendi hem de annesinin ilaçlarını bir şekilde almayı başarmış, evine dönmek için sokak boyunca yürüyordu. Bugün de üç kez iş görüşmesine gitmiş ve hepsinden reddedilmişti. Ancak aklında sadece ilk görüşmesi kalmıştı. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, aklı o görüşme sırasında söylediklerinde kalmıştı . Normalde o daha sakin ve uysal birisi olarak tanınırdı. Ancak bilmediği bir nedenden dolayı, kişiliği ters dönmüştü. Daha önce hiç bu kadar sinirlendiğini hatırlamıyordu. Köşeye sıkıştıran kedinin nasıl da bir aslan olduğuna bizzat şahit olmuştu. Paraya herkesin ihtiyacı vardı; eğer sorun sadece para olsaydı, sokakların öfkeden yanıyor olması gerekiyordu. Belki de annesi için sadece beklemesi ve günü geçiştirmesi gerektiğini değil, daha da cesurca adımlar atması gerektiğini fark etmişti. Ya da kendi zihnini oluşturan kıvrımları içinde bir şeyler değişiyordu. Hasan'ın mı yoksa çevrenin mi değiştiği, onun için önemsiz bir detaydı. Hasan, artık 'idare etmek' değil, 'yılanı başından ezmek' zamanının geldiğini düşünüyordu.
Sokağın başından sola döndü. Soldan ikinci apartmana baktı. Üçüncü katın en solunda duran pencereden, ona doğru bir ışık gelmesini bekliyordu. Bu saatlerde evde olması gerekiyordu ancak ışık yanmadığına göre geç gelecekti. Endişelenmişti, çünkü şimdi var olan arkadaşlarından birini kaybetme zamanı değildi. Tam da bu sırada Hasan, boynuna dolanan bir çift kol hissetti.
"Nap'yon hacı?" diye sordu, arkasından gelen ses.
Hasan arkasını dönmeye çalıştı ancak arkasındaki de dönüyordu. Bu yüzden arkasından ona sarılan kişinin yüzünü göremiyordu. Bir müddet bu şekilde Hasan'ın arkasına saklanan kişi, Hasan'ın kafasına bir şapka iliştirdi.
Arkasındaki Hasan'ın boynunu bıraktığında, Hasan arkasını dönüp onun yüzüne baktı. O, apartmana penceresine baktığı kişiydi. Deniz onun çocukluktan beri arkadaşıydı. Bir kotun üzerine düz mavi tişört giymişti. Kısa kestirilmiş saçları fazla sallanmıyordu. Deniz, Hasan'ın ona bakması ile onun dudağına bir fiske attı.
"Cevap versene la!" dedi Deniz. Hasan'ın gözlerinin hemen dibinde elini sallayarak.
"İyidir," dedi Hasan sakince. Günün yorgunluğu yavaş yavaş etkisini göstermeye başlamıştı.
Deniz, Hasan'ın elindeki torbaya bakmak için Hasan'a yapıştı. Hasan, elindeki torbayı arkasında saklıyordu. Ama gün boyunca çok yorulduğundan enerjisi tükenmişti, bu yüzden Deniz torbaya bakmak konusunda başarılı olmuştu.
"Annen içinmiş," dedi Deniz, küçük bir kız sesiyle. Yaptığına pişman olmuştu. Özür dilemek adına Hasan'ı yanağından öptü. Sonra, tek kolu ile Hasan'ın beline sarıldı ve "Gel birlikte gidelim. Uzun zamandır onu görmemiştim," dedi.
Hasan cevap vermedi. Başını Deniz'in ince omzuna dayayıp onunla birlikte yürümeye başladı. Hasan'ın evine yürüyerek gitmek için, bulundukları yerden yaklaşık yarım saat daha yürümeleri gerekiyordu. Deniz yürümek için hazırdı ama Hasan için aynı şeyi söylemek pek de mümkün değildi. Maalesef, yürümekten başka çaresi de yoktu. İkisi, ölü kedi kokusu içinde yolun ortasından sokakta yürümeye devam ettiler. Hasan aldığı her nefeste ciğerlerine bıçak saplanıyormuş gibi hissediyordu. O nedenle elinden geldikçe az nefes alıyordu.
Yürüyüş sırasında Deniz ve Hasan'a, Hasan'ın kardeşi de katılmıştı. O da eli boş dönmüştü. İkisi Hasan'a ilaçları nasıl bulduğunu kerelerce sorsa da Hasan bu soruya asla cevap vermedi. En sonunda öfkeden bağırarak onlara susmalarını söyledi. Kardeşi de buna sinirlenince, ufak bir tartışma yaşadılar. Deniz Hasan'ın bu hareketlerinden kaygılanmaya başlamıştı; Hasan hiç böyle davranmamıştı. Onun son zamanlarda değişik davrandığını fark etmişti, ama bunu annesinin hastalığına yorduğu için pek aldırmadı.
Yol boyunca Hasan, bugün olanları düşünmemek için, eğer yukarıdakilerden biri olarak doğmuş olsa nasıl bir hayat yaşayacağını düşündü. Anne babası daha zeki yapacağı bir gen bebeği olacaktı. Bir şirketin insan cildinin yenilenmesini sağlayan bir TALEN-Adv mikroenjeksiyon aracı olduğunu biliyordu. Muhtemelen onu da kullanırdı. Birkaç estetik yaptırması da fena olmazdı. Gerçi, Deniz'in dediğine göre, Hasan oldukça alımlı bir kişiydi ve herhangi bir değişiklik yaptırmasına gerek yoktu. Ancak kirpiye yavrusu pamuk görünür; bunu da unutmamak gerekirdi. Hasan düşünmeye devam etti. Acaba zengin olsa ne için çalışırdı? Gerçi her yukarıdaki zengindir demek yanlış olurdu; sonuçta sürekli çalışması gereken kişiler de vardı. Ancak Hasan hayal kuracaksa en büyük hayali kurması gerektiğini düşündü. O yüzden hiç çalışması gerekmeyecek kadar çok zengin olduğunu düşündü. Acaba gen değiştirme araçlarını bedava dağıtır mıydı? Yoksa diğer yukarıdakiler gibi tüm araçları kendine mi saklardı? Buna cevap vermek oldukça güçtü, zira değişik şartlarda insanlar sanıldığından çok daha farklı davranıyordu. Peki ya şirketi olsa? Acaba şu andaki kendisi gibi birini işe alır mıydı? Ona şans verir miydi? Yoksa, diğerlerinin yaptığı gibi şirketinin eğitimli, zeki, alımlı ve uzun ömürlü gen bebekleri ile mi doldururdu? Kendine göre, yeni insanlara da şans verirdi, ancak buna bu şekilde inanmanın da saçma olduğunun farkındaydı. Daha sonra nedeninin farkına vardı. Sadece genetik değildi önemli olan. Epigenetik diye bir kavram boşuna icat edilmemişti. Genler kadar genlerin protein oluşturmasını sağlayacak ortamın da olması gerekliydi. Diğer bir değişle, çevre geni şekillendiriyordu. İşte Kalekıyı, Hasan'ın çevresiydi. Onun epigenetik faktörleri, ölü kedi kokusuydu; her ne kadar bundan haz etmese de. Bu kokudan durulamayan, yolları kırık dökük sokaklar, yanmayan sokak lambaları onun nasıl düşündüğünü doğrudan etkiliyordu. Tüm düşündüklerinin hiçbir önemi yoktu. Ama bu düşünceler kısmen de olsa amacına ulaşmıştı.
Üçü eve geldiğinde Deniz, diğerlerinin eve önden girmesini istedi. Bütün yol boyunca en önden yürüyen Deniz olmasına rağmen, eve yaklaştıklarında diğerlerinin arkasına geçmişti. Çünkü annenin önce çocuklarını görmesinin istiyordu. Böyle küçük şeylere dikkat ederdi. Onun için hayattaki hiçbir detayı kaçırmak istemezdi.
Eve ilk giren Hasan oldu. Hemen gözleri ile annesini aradı. Onu koltukta yatarken buldu. Anne onu görünce ayağa kalmaya çalıştı ancak kendini kaldıramadı. Her zamanki gibi yorgunluktan dolayı ayağa kalkmaya bile gücü yoktu. Hasan'ın kardeşi bunu görünce hemen annesinin yanına gitti ve onu ayağa kaldırdı.
"Deniz? Sen de mi geldin?" diye sordu anne.
'Hoş bulduk,' diye geçirdi içinden Hasan, durumla alay edercesine. Annesinin, Deniz'i çok sevdiğini biliyordu. Hasan'ın annesi, Deniz'i çok küçük yaştan itibaren tanıdığından, onu da çocuklarından ayrı görmüyordu. Hatta, onun üzerine daha da titriyordu. Hasan bunu ve nedenini çok iyi biliyordu, annesinin amacı onu da diğer yavrularını koruduğu gibi koruma niyeti vardı. Ancak insan yine de kıskanıyordu. Hem de bu yaşta!
"Bana mutfağa gitmemde yardımcı olabilir misin?" diye sordu anne. Aslında Hasan'ın kardeşine sormuştu ancak Deniz arkadan atılarak, "Ben yardımcı olayım," dedi, annenin koluna girdi ve onunla birlikte yürümeye başladı.
Hasan annesinin kalktığı koltuğa oturdu. Arkasına iyice yaslandı, kafasını arkasına attı ve gözlerini kapattı. Elindeki ilaçları da bakmadan önündeki masaya attı. Beş dakika boyunca hiçbir şeyle meşgul olmak istemiyordu. Aklı yeterince aptalca detay ile doldurulmuştu. Beyni bu yükü kaldıramamıştı, sessizliği bağımlılık derecesinde arıyordu.
Kardeşi de Hasan'ın yanına oturdu. "Yine yemek getirmişler," dedi. Burada herkes aileye elinden geldikçe yardım ediyordu. Ancak yardım edenlerin sayısı, zamanında ailenin yardım ettikleri ile sınırlıydı. Bilinenin aksine Kalekıyı'da dayanışma değil, karşılıklı vefa vardı.
Hasan kafasını kaldırıp kardeşine baktı. Hala yorgundu, bu yüzden yavaş hareket ediyordu. Sonra, başının onaylar anlamında salladı ve arkasını dönüp pencereden dışarı baktı.
Kardeşi, Hasan'ın ne demek istediğini anlamadı. Ancak onu çok iyi tanıyordu, kesinlikle aklında bir plan vardı. Ama plan çok tehlikeli olmalıydı, bu yüzden söylemek istemiyordu.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top