6
Hasan masanın bir tarafında oturmuş, insan kaynaklarının iş görüşmesi için bekliyordu. O odada, ondan başka kimse yoktu. Güneş ışığı açık camdan geçerek Hasan'ın yüzüne vuruyordu. Oda oldukça sıcaktı. Odada bir vantilatör vardı ama çalışması ile çalışmaması arasında bir fark yoktu. Havadaki nem Hasan'ın derisinin üzerine yapışmıştı. Artık insan kaynaklarının gelmesini ve görüşmenin başlamasını bekliyordu. Zaten sonuç belliydi, ama Hasan'ı işsiz olmaktan daha çok canını sıkan tek şey, işsizlikten dolayı bir şey yapamamasıydı.
İnsan kaynaklarının gelmesi ile görüşmenin başlamasına çok az kalmıştı. Görevli kağıtlara baktı, Hasan'ın öz geçmişini inceledi ve sonra "Başlayalım o zaman," dedi.
Hasan arkasına yaslandı. Daha önce sayısız kez bu görüşmeyi yaptığından ne olacağını biliyordu.
"Başvurduğunuz pozisyon için..." dedi ve derin bir nefes aldı. Şaşkınlığı yüzünden belli oluyordu. Daha önce böyle bir geçmişle hiç karşılaşmamıştı. Onun öz geçmişine bakmakla boş kağıda bakmak arasına herhangi bir fark yoktu; şaşkınlığı bundan kaynaklanıyordu. Karşısındaki bu adam ondan ne bekliyordu ki?
"Bu halde sizi neden işe alalım ki?" diye sordu şaşkınca.
"Bir düşüneyim," dedi Hasan, alay edercesine. Sonra, "Bilmem, işsiz olduğum için olabilir mi?" diye sordu.
"Ama herhangi bir deneyim veya eğitiminiz yok," diye sert bir yanıt verdi adam.
"Kimse işe almadığından iş deneyimim yok," dedi Hasan. Ancak bu herkes için geçerliydi. Aşağıdakiler için sıradan bir durumdu bu. "Bir yerden başlamam gerekiyor."
"Anladım," dedi adam, ironik bir şekilde. İnsan kaynakları da bu konuşmayı daha önce kerelerce daha önce yapmıştı. O da arkasına yaslandıktan sonra, "Eğitim hakkında ne diyeceksin merak ediyorum," dedi. Artık ikilinin saygı çerçevesi içerisinde yaptığı konuşma bitmişi.
"Yükseköğretim gen bebekleri için değil mi?" şeklinde iğneleyici bir cevap verdi Hasan.
"Ah, evet. Benim gibi değil mi?"
"Okumanın faydaları işte. Hemen nasıl da kavradın ama?"
"Çok hızlı kavrarım," dedi adam, küstah bir ses tonuyla. "Bak Hasan," dedikten sonra bir müddet durdu. Sonlar ellerinin kavuşturup, "Sana verebileceğimiz bir iş yok."
"Okumak o kadar da iyi değil sanırım. Başından beri bunu diyeceğini bildiğimi anlaman gerekiyordu."
Adam güldü. Bir müddet ağzını şapırdattı. Birkaç anlamsız mimik yaptı ve sonra, "Haklısın," dedi.
"Günübirlik bir iş de mi yok?" diye sordu Hasan, "Temizlik falan?"
"Robotlar günlük işleri yapıyor. Bazı şirket işleri yapay zeka tarafından yapılıyor. Kalan işler içinde kalifiye elemanlarımız var."
"Gen bebeklerini mi kast ediyorsun?" diye sordu Hasan. "Biliyorsun okumayınca senin kadar kıvrak zekalı olmuyoruz."
Adam sadece başını sallamakla yetindi. Oda gitgide daha da ısınıyordu. Havadaki nem adeta insanın derisini soymaya çalışıyordu. Üzerlerindeki nem ikisini de oldukça rahatsız ediyor, zaten ikisinin de çekemediği bu görüşmeyi daha da çekilmez bir hale getiriyordu. İkisi de, patlamaya hazır birer bomba gibi bir olayın her şeyi tetiklemesini bekliyordu.
Birkaç saniye süren sessizlikten sonra, "Nerelisin?" diye sordu adam.
"Kalekıyı," diye cevapladı Hasan. Söylerken karşı tarafa anlamsız bir gurur hissi vermişti. Orasının gurur duyulacak ne tarafı olabilirdi ki?
"Cehennemden çıkan çılgın Türk diyorsun yani. Vay!" dedi adam, dalga geçercesine.
"Bir yerden çıkabildiğim yok. İş verseydiniz çıkardım," diye cevapladı Hasan. İçinde bir mutsuzluk olsa da, onu gülümsemeyle ustaca gizleyebilmişti.
"Tamam, tamam(ses tonu daha da küstahçaydı) modern teknolojiler sizi işsiz bıraktı. Gen teknolojileri ve yapay zeka gibi araçlar sizi işsiz bıraktı. Ancak benim burada sana verebileceğim bir iş yok."
"Bundan elli yıl önce Dünya'yı on kez yok edebilecek kadar nükleer silahın var olduğunu unuttunuz galiba," dedi Hasan.
Adam bu sözlenen şeye şaşırmıştı. Konu nasıl oldu da nükleer silahlara denk gelmişti. Bu silahlar bir değer yaratmıyordu; yaptığı şey aslında tam tersiydi. Bir değer yaratan araç ile yok eden aracı nasıl karşılaştırılabilirdi? Hasan'ın onunla bir akıl oyununa girdiğini düşündüğünden, anlamadığını karşısına belirtmek istemedi. Bu yüzden "Yani?" diye sorarak karşıdan gelecek cevabı büyük bir merakla, ancak hiçbir yüz ifadesi belirtmeden, bekledi.
"Dünya'yı insanların çoğunun cehennemine çevirmek için yeni bir oyuncağa ihtiyacınız yok yani. Sayın beyefendi (alaycı ve resmi bir dille) 'yukarıdakiler' ve 'aşağıdakiler' kavramları, yapay zeka veya gen araçları ile çıkan şeyler değildi. Hep vardı, hem de oldukça uzun bir zamandır vardı. Sadece farklı bir isimle anılıyordu." Bir müddet durdu, sonra adamın önündeki bardağa uzandı. Adam onu engellemeye çalışsa da, Hasan suyu almayı başarmıştı. Dudaklarını ıslatmak için birkaç yudum aldıktan sonra konuşmaya, "Araçlar içinde aynı durum geçerli. Böyle bir yapı hayalleri süslüyorsa eğer, yukarıdakilerin düğmeye basması yeterliydi. Ancak yapamazlar, yukarıdakilerin sorunu bu. Ellerinde çok fazla kaybedecek şey olduğundan g.tleri yemiyordu," diyerek konuşmasını bitirdi. Sonra, adamın masasında duran kartvizitlerden birini alıp adama attı. Bir göz kırptıktan sonra, Hasan odayı terk etti.
Adam, Hasan'ın söyledikleri karşısında donakalmıştı. Konuşmanın içerisindeki tezatlıklar onu az önce ona söylenenlerin aklında bir şekil almasına izin vermiyordu. Konuşmanın başındaki saygınlık ile sonunda saygısızlıkları, Hasan'ın aptalca davranışlarına rağmen söylediklerindeki karmaşıklığı, çaresizlik ile cesaretin aynı kişide aynı anda olmasını anlayamamıştı. Bu durumda yapılacak en iyi şey susmaktı. O da öyle yaptı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top