3
Kalekıyı mahallesini sadece içinde yaşayan bilir. Hem de çok iyi bilir. Merkezi bir konumdadır, şehrin tam ortasında yer alır. Ama Kalekıyı, bu konumundan dolayı bir cazibe merkezi değildir; bir bataklıktır, bir kara deliktir Kalekıyı. İçine bir kez düştün mü bilinmeyen bir kuvvet tarafından sürekli içeri çekilirsin. Ve şu ana kadar kurtulan da olmadı.
Aslında durumun bu kadar kötü olduğunu herkes bilir. Kimse girmeye cesaret etmez, polis bile. Gen taşıyan posta arabalarından bankaların para taşıyan araçlarına kadar hep etrafından dolanırlar. Çünkü bu araçları kullanalar, Kalekıyı'ya girdikleri anda, nedensiz bir şekilde(!) araçlarının devrileceğini bilir. Şu ana kadar anlatılan her şey, tüm Ankara'nın bildiği şeyler. Ben size bilinmeyen tarafını anlatayım biraz.
Kalekıyı'da hiçbir zaman polis olmadığı için, mahalle kendi asayişini kendi sağlar. Suç ve suçlular mahalle sakinleri tarafından bir şekilde halledilir. İçeride bir olay olduğu zaman kendi aramızda çözeriz. Zaten içeride yaşanan olaylar pek dışarı çıkmaz da, daha doğrusu çıkarabilen olmaz. Mahalledekiler birbirlerini tanır. Kimse birbirini sevmez ancak birbirlerini korur kollarlar. Sokakları ölü kedi ve köpeklerden geçilmez. O yüzden leş gibi de kokar. Kalekıyı gibi alttakilerin mahallelerin kötü kokması görülmedik bir şey değildir ama Kalekıyı'nın kokusu bir başkadır. Kalekıyı'da yaşamayan birini böyle anlarız: Alttakilerden de olsa Kalekıyı'dan geçerken burnunu kapamaz zorunda kalır insan. Eksi Ankara kalesinin dibinde Hacı Bayram Veli Cami'sine bakan taraftadır. Etrafı yukarıdakilerin muhitleri ile doludur. Ancak bu muhitler koca duvarlar ve binalarla Kalekıyı'yı çevreler. Kısacası Kalekıyı'dan baktığınızda Ankara'ya ait hiçbir şey gözükmez. Burası, önceden de bir gecekondu mahallesiydi, o zamandan beri pek bir şey değişmedi. Etrafındaki zengin muhitler inşa edilirken bir mimarın bir mühendisle tartışmasını dinliyordum. "Burasını distopya romanlarından çıkan bir yere çevirmek için Kalekıyı'ya dokunmaya gerek yok, etrafına birkaç gökdelen dikin yeter," demişti mimar. Haklıymış, mimarlar ve mühendisler Kalekıyı'ya dokunmadan orayı bir çukura dönüştürmeyi başarmıştı.
Ama bu zengin muhitler inşa edilirken Kalekıyı'yı da dönüştürmek istediler ama dokunamadılar. Çünkü biz protesto ettik. Neden mi? Her ne kadar kara delik de olsa, Kalekıyı bizimdir. Sevmediğimiz bu pislik yuvasından başka kaybedecek başka bir şeyimiz yoktu. Hiç sevmesek de tek varlığımızı korumamızı istedik. Hem de bize verilen onca paraya rağmen! Gerçi verilen miktarlar düşüktü, ancak teklif edilen miktar Kalekıyı standartlarına göre oldukça yüksekti. Burasının aynı zamanda deli mahallesi olduğunu fark etmişsinizdir. Dünya'da kendi kara deliğini her şeye rağmen koruyacak delilerin bu kadar bu kadar yoğun olduğu tek yer Kalekıyı'dır.
Kalekıyı'nın yıkılmak istenmesinin bir başka sebebi daha var. Tarihin en iyi gen avcıları gurubunun buradan yönetildiği söyleniyor. Bu tarz iddialar sadece söylenti olarak kalır, çünkü Kalekıyı bir Pandora'nın kutusudur. Kalekıyı'nın içindekiler onun hakkında asla konuşmazlar, çünkü kimse kutuyu açmak istemez. Bu sorular hakkında bilgi almak isterseniz, "Doğrudur herhalde," der konuyu kapatırlar. Ama ben bu iddianın içini dışını biliyorum. Ona Patron diyorlar, kim olduğu belli değil. Adını bilmeyiz. Ancak burada yaşadığını herkes biliyor. Çünkü bu iddialar başladığından beri Kalekıyı, eli silahlı adamlar tarafından korunuyor. En fazla iki üç yıldır böyle. Kısacası biri kara deliğe atladı, içeriden evreni kontrol ediyor. Ama önceden de buradaydı da iddialar ortaya çıkınca mı böyle davrandı yoksa sonradan mı geldi bilemem; bunu bilmesi çok zor bir durum. Ancak bana sorarsanız, bence hep buradaydı. Sadece kişisel fikrimi söylüyorum. Çünkü bence Kalekıyı böyle bir gen avcısın yetişmesi için en uygun koşullara sahip. Böyle bir efsane(!) başka bir yerden çıkmaz. Kim bilir, belki çocukluk arkadaşlarımdan biridir. Sonuçta Kalekıyı'nın temel geçim faaliyeti gen avcılığıdır.
Kısa bir zaman önce Patron'un Kalekıyı'da yaşayıp yaşamadığı konusu, gündemden düştü. Kalekıyı'nın sürekli değişen gündemine başka bir konu daha konuşulur hale geldi. Gen avcısı olarak çalışan birinin ilaç firmalarının depolarından birinde yaptığı konuşma nedeniyle oklar bu gence döndü. Herkes onun Patron ile ilişkisi olduğunu söylüyor. Kimisi bu gencin meşhur Patron ile ilişkisi yok diyor; kimisi ise Patron'un kendini unutturmak için bu genci mi kullandığını söylüyor. Hepsi yanlış. Ben, bu genci çok yakından tanıyoru. Çünkü genç de ben de Kalekıyı'lıyım.
O çok hırslı birisi. Her zaman imkansızı başarmak istiyordu. Kalekıyı'dan, o kimsenin çıkamadığı kara delikten, çıkmak ve sıradan bir hayat yaşamak istiyordu. Arkadaşları ile bu çukurdan kurtulmak onun için her şeydi; bu nedenle her şeyi yapmaya hazırdı. Zaten şu anda onu konuşuyor olmamızın sebebi de o hırslı kişiliği. Kalekıyı'dan çıkmak istiyordu, kendini önce gen avcılarının arasında sonra da gen bebeklerinin partilerinde buldu. Arada ne olduğunu söylemedi ama daha sonra ne yaptıysa kendisini laboratuvarın çatısında buldu. Kendisi bile anlamamıştır, oraya nasıl geldiğini.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top