3 ☸ Yansıma
☸ Yansıma ☸
Beni bulduklarında titriyor ve bir şeyler mırıldanıyordum. En azından onlar öyle söylemişti. Dimitri, Raven ve Joseph beni bulmuştu. Hiçbir şey hatırlamıyordum.
Meredith'e zarar verip vermediğimden emin değilim. Fakat Meredith o sırada Ametist'te değildi. Yani Karneol'daki birine zarar veremeyeceğimi düşünüyordum.
En azından öyle olduğunu sanıyordum.
☸
Kurucuların ayrılmasından bir hafta sonra gidecektik. Ne kadar erken olursa o kadar iyiydi. Laurel, Sardoniks'in korunmasını istiyordu.
Ve bunu bir asiye bırakıyordu. Ya da iki asiye.
Onun yerinde olsam bize güvenmezdim. Fakat o bize güveniyordu. Aklındaki şeyi gerçekten de merak ediyordum. Bir çıkarı olmalıydı. Belki de sadece bizi Ametist'ten uzaklaştırmak ve Karneollularla savaştırmak istiyordu ki bu da iyi bir şey değildi.
İstediğimiz kişileri seçmemizi söyledi. Joseph, Corrin'in de aynı şeyi söylediğini söylemişti.
Joseph bizimle gelmek istiyordu fakat Corrin onun ve Darya'nın Kalsedon'da kalmasını istiyordu.
☸
Ametist'teki evimde o sırada Ametist'te olan herkes toplanmıştı. Dimitri, Laurel, Joseph, Isabel, Jason ve Zafira.
Konunun ortasında aklıma birden gelivermişti. Her zaman olduğu gibi. "Dünyalılar." dedim kısık bir sesle. Bütün gözler bana çevrildi.
"Neyden bahsediyorsun, Luna?" Zafira anlamamış gözleriyle bana bakıyordu. Beyaza yakın açık teni ve arada gümüş rengine parıldayan mavi yeşil gözleri vardı.
"Ametist'e saldıracaklar, öyle değil mi?" Ses tonum az önceki kadar kontrollü değildi artık. Hislerim başta olmak üzere hiçbir şeyimi kontrol edemiyordum. Oldum olası kontrolden nefret etmişimdir. Fakat bu kadarı bana göre bile değildi. Gümüşler hislerini en çok hissedenlerdi. Duygularını en çok kontrol edemeyenler, ne yapacaklarını kendileri bile bilemeyenler...
Gümüş Gölge olmak ise... hepsinden beterdi. En kötüsü de kendi isteğim dışında Gümüş Gölge olmaktı. O sırada da o anlardan birindeydim. Farkında olmadan hızla ayağa kalkmıştım. Etrafımdaki renklerin ne kadar çok değiştiğini fark etmemiştim bile ya da arkadaşlarımın ve Laurel'in yüz ifadelerindeki değişimleri.
Bu kadar çabuk kontrolden çıkabileceğime inanamamıştım.
Kendime geldiğim an olduğum yerde birkaç saniye durup sakinleşmeye çalıştım. İşe yaramıyordu.
Laurel bana yardım etmek yerine daha çok üstüme geliyordu. O da ayağa kalkmıştı. Neredeyse hiçbir zaman üzerinden çıkarmadığı mor peleriniyle ve meydan okur gibi bakan koyu mavi gözleri ile birlikte. "Sana iyilik yapıyorum." dedi bu sıralar çok kullandığı ikna edici ses tonuyla. "Ametist'te durursan hislerini iyice çığırından çıkarmaktan başka bir işe yaramayacaksın. Farkında mısın bilmiyorum fakat her gün. " Her günü üzerinde basa basa söylemişti. "Her gün daha da kötüleşeceksin ve bir gün, Şifacı. Sonsuza kadar Gümüş Gölge olarak-"
"Yeter!" Dimitri'nin sesi beni dahil herkesi korkutacak kadar sertti. "Onu rahat bırak, Laurel." Ses tonu benim hiçbir zaman olamayacağım kadar kontrollüydü. "Git buradan." Ardından diğerlerine döndü. "Gidin, hepiniz."
Sesini yükseltmesine ya da sözlerini tekrar etmesine gerek yoktu. Emin olduğum tek şey Laurel'in Sardoniks'i benim yerime ona vermesi gerektiğiydi.
Herkes daha çıkmadan Dimitri'ye dönüp neredeyse tamamen gümüş rengine dönmüş yeşil renkli gözlerine baktım. "Sen de git." dedim neredeyse fısıldayarak.
O da giderse daha iyi olacaktım. Laurel'e olan nefret hissim, Isabel'i her gördüğümden aklıma eski arkadaşımı kurtaramadığımı düşündüren o kendimi suçlama hissi, Joseph'e baktığımda içimde oluşan safirlere karşı duyduğum hayal kırıklığı. Hepsi gitmişti. Geriye bir tanesi kalmıştı. Ona her bakışımda içimde oluşan hisleri tanımlayabilmenin pek yolu yok gibi görünüyordu.
Sevgi, huzur, beklenti, güven, umut...
Cevap vermesine gerek yoktu, gitmeyeceğini en az onun kadar iyi biliyordum.
"Madem burada kalacaksın o halde..." Biraz düşündükten sonra konuşmaya devam ettim. "Bana Yeni Dünya'nın haritasını çizmekte yardım et." Dediğim şeyin garipliği benim gibi onu da şaşırtmıştı. Fakat aklıma ilk gelen şey buydu. Yani ilk olmasa da... En mantıklı düşüncem buydu.
Soru soran bakışlarına karşılık olarak omuzlarımı silkip yanıt verdim. "Çizmek Gümüş Gölge olmamı önler. Ve o zaman sadece Dolunay'la uğraşırsın, gümüş ya da Gümüş Gölge olan Dolunay'la değil. "
Gülümseyerek konuşmaya başladı. "Tamam ama baştan uyarayım Ametist'in haritasını sevmeyeceksin."
Bu sözü gülümsememi az çok engeller gibi oldu. "Sardoniks uzakta, değil mi?"
Başını salladı. "Gezegenin diğer tarafında." Ve az önceki kadar olmasa da gülümsemeye çalışarak devam etti. "En azından Ametist, Kalsedon ve Karneol'dan yeterince uzakta olacağız."
Başımı sallayarak masadaki kırmızı defterimi ve kalemimi aldım.
"Ve Dünyalılara daha da yakın." Bu düşünce beni korkutmuştu. Dünyalılardan hoşlanmıyordum. Defterim hazır halde koltukta oturarak Dimitri'nin yanıma gelmesini bekledim.
"Hala binlerce ışık yılı uzaktayız ama." dediklerine kendi de inanmıyormuş gibi görünüyordu.
☸
Kurtarıcılar.
Bu söz sanki gerçekten kurtulacağımızın göstergesi gibiydi. Sadece göstergesi. Dünyadaki dostlarımıza denilen isimdi. Laurel'in eski dostu Riley ve son duyduklarıma göre Dünya'daki eski arkadaşım Gece de onlarlaydı. Bir yolunu bulup Dünyalıların lideri Carlos'u durdurmayı umuyorlardı. Boş bir umut olduğu su götürmezdi. Fakat hiç yoktan iyiydi.
"Hadi ama, Jack." Güneş'in sesi ısrarcıydı. Tıpkı Dünya'da olduğumuz zamanları hatırlatmıştı bana. Bir an içimden gülümsemek geldi.
"Laurel-" Jack konuşmaya başlamadan onun sözünü kestim.
"Bana ve Dimitri'ye istediğimiz kişileri seçebileceğimizi söyledi. Güneş bizimle geliyor. Kalsedon'dan birkaç safir de. Fakat bir Karneolluya ihtiyacımız var." Güneş'in bana çenemi kapamamı söylermiş gibi bakmasının ardından ekledim. "Ve kardeşimin. Onun da sana ihtiyacı var."
Jack hakkında bildiğim tek şey Güneş'ten hoşlanmasıydı. Yani sadece hoşlanmıyordu, kardeşimi seviyordu. Falan filan işte.
Jack'i sevmiyordum. Fakat Güneş seviyordu. Ve en azından onun hatırı için Jack'i de Sardoniks'e götürmemi istiyordu. Hayır, derdim fakat Güneş o olmazsa gelmeyeceğini söylemişti. Hem de gerçekten ciddi bir şekilde.
Kardeşimin bir safirden hoşlanması sinir bozucuydu. Fakat Jack sadece bir safir değildi, aynı zamanda bir Karneollu yani hissizdi. Yani sadece isim olarak. Karneol'a gittiğinden bile şüpheliydim aslında. Ve kabul etmek istemesem de bize yardımı dokunabilirdi.
Asıl sorun onu ikna etmekti. O da kısa sürmüştü.
Yani Kalsedon'dakilere kıyasla hiçti demek istedim.
Düzenlenme Tarihi: 03.10.2016
Biliyorum, kısa oldu. İlk bölümler olduğu için böyle. Sardoniks'e geldiklerinde asıl macera başlayacak... Umarım sevmişsinizdir. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum :D
Bu arada Sardoniks 500 okunma olmuş.
Ametist 43K!
Kalsedon 18K :3
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top