2.BÖLÜM:BAŞLANGIÇLAR

Evren bir düzen içerisinde hareket ederdi. Gezegenler uyması gereken yörüngeden çıkamazlardı. Güneş aydınlatır ve ısıtırdı. Ay'ın ışığı önümüzü bir nebzede olsa aydınlatırken çoğu zaman insanın içini ürperten bir soğuk yayardı. Dilhun da kendini bildi bileli kendi yörüngesinde ilerliyordu. Okullarını okumuş,pek çalışkan bir öğrenci olmasa da başarılı bir şekilde bitirmişti. İnsanlarla arasını genelde iyi tutmak için çabalamış ve yapması gerekenleri hep yapmıştı.Hep gerekenleri yapan Dilhun,kendisine 'ben ne istiyorum?' diye sormamıştı. Ta ki ailesini iki yıl önce bir trafik kazasında kaybedene kadar. Bu olay Dilhun'un hem kendisini sorgulama döngüsünün başlangıcı hem de olması gereken yörüngesinden yavaşça çıkmaya başlama zamanı olmuştu.

İnsan bazı zamanlar rüyada olduğunu fark ederdi. Hani tam bir uçurumdan atlamak üzereyken kalbimiz uyku halinde pır pır atar,elimizi bir böcek ısrıdığında o acıyı bilişsel olarak hissederdik. Uyanıp elimize baktığımızda ve atan kalbimizi yokladığımızda rahatlardık.Dilhun da o anlardan birinde uyanmaya çalışıyordu. Üzerinde yeşil uçuş uçuş bir elbise,kızıl saçları salık yüzünde derin bir gülümseme vardı. Ahşap bir zeminde nereye gittiğinden bihaber ilerliyordu. İlerledikçe kulakları uğulduyor ve soğuk hava tenine işliyordu. Etrafında yürüdüğü ahşap zeminden başka bir şey yoktu. Var olan tek şey kendisi ve hissettiği soğukluktu. Sonra birden kafasını boşluğa vurdu. Kaşları çatıldı,önünde bir şey yoktu. 

Elleriyle birden boşluğa vurmaya başladı. Ellerinde ki teması hissediyordu. Sakin hareketlerle başlayan vurmalar öfkeye ve ağlamaya öndü. 'Gitmek istiyorum!' diyip arkasını döndüğünde başını yeniden vurdu. Halbuki geldiği yer orasıydı. Artık oraya gidemiyordu,dönüş yolu kapanmıştı. Yere çöktü,ellerini başının yanlarına yasladı. Bir an midesi bulandı. Buruna ummadığı vakitte gelen koku pas kokusundan başka bir şey değildi. Bu kokunun nereden geldiğini yoklarken gözleri ellerine baktı. Burnuna  gelen koku ellerine bulaşmış kandan geliyordu.  Ellerine bakarken gözleri fal taşı gibi açılmış korkuyla ayağı kalkmıştı. Çığlığı boğazında tıkılı kalırken sağa sola dönerek ani hareketler yaptı. Aynalar insanların ruhunu gösterirdi. Herkesten kendilerinden bile sakladıkları yanlarını dışa vururdu. Ve Dilhun'un gördüğü şey beyaz teninden boynuna doğru kuruyan kan damları ve arkasında ki Aras'ın gülümseyen bedeniydi.

Göz kapakları şükreder gibi açıldı. Kalbi sanki son defa kan pompalıyormuşcasına çarptı.Elleri kandan başka bir şey hissetmek istercesine yatağın çarşafına gitti. Sırılsıklamdı. Uykusundayken terlemişti. Yeni yeni bedeni kendisine geliyordu. Yüzünden akan teri hissetmeye başladı. Sonra kalbi çok kısa durdu,yorgan yerdeki yerini buldu. Banyoda ki aynaya koştu. Gördüğü görüntü içini rahatlattı. Aslında bitik ve çirkin görünüyordu. Fakat rahatlamasının sebebi imkansız olsa da yüzünden akan teri kan sanmış olmasıydı. 

'Tamam,iyiyiz Dilhun.'

Aynaya karşı konuşup üzerindeki terli pijamaları çıkartmaya başladı. Tişörtünü yukarı doğru çekerken gözünü bir saniyelik kapatmasıyla sadece on dakika ayak üstü sohbet ettiği bir adamı nasıl olur da rüyasında bu şekilde görür onu düşündü. Tişört kirli sepetinde ki yerini aldı. Alt pijamasını çıkartırken 'bilinç altı ne garip!ne alaka şimdi bu' diye düşündü. Teri taze olduğundan bedeni ürperdi. Rüyasında ki soğuğu hatırladı,yutkundu. Hızlı hareketlerle şohbeni açıp sıcak seviyeye getirdi. Suyun altına girdiğinde sıcak su bedenini yaksa da sonradan bunun hoşuna gideceğini biliyordu. Elleriyle saçlarını arkaya doğru düzeltti. Bir süre hareket etmeden gözleri kapalı biçimde durdu. Daha sonra şampuanını aldı. Avcuna bir miktar sıkarken buruna gelen zeytinyağı kokusu gülümsemesine sebep oldu. Saçlarını masaj yapar edasıyla temizlerken içindeki gerginlik uçup gitmişti. En son duştan çıkmadan önce yeni çıkmaya başlamış bacak tüylerini traş edip çıplak ayağını küvetten dışarı attı. Banyo kapısının arkasında olan kırmızı bornozunu giyip odasına geri döndü. İlk iş olarak yere itelemiş olduğu yorganını yatağa geri attı. Daha sonra saçlarını bir havluya sarıp,telefonunu eline aldı. saat tam olarak sekizdi. İşe gitmek için iki saati vardı.O sırada kahvaltısını yapar hazırlanır ve işe gidebilirdi. İç çamaşırı çekmecesini açıp ordan siyah bir takım alıp giydi. Krem rengi iki yerden aynalı dolabını yana doğru sürdü. İçinden kıyafet almadan önce çok az perdeyi araladı. Hava güneşliydi. Zaten terlemesinin sebebide buydu. Bir de yaz kış yorgansız yatamaması...

Giyinmekten vazgeçti. Üzerine dolaptaki bol tişörtlerinden birini atıp koridorun sonunda ki mutfağına girdi. Kendisine şipşak bir tost yapmaya karar verdi. Önceden olsa o uyanmadan önce annesi kahvaltısını hazır etmiş olurdu. Hatta bu saatlerde o işe gitmeden başbaşa oturup bir keyif kahvesi içiyor olurlardı. Bu düşünceler eskisi gibi gözlerini doldurmuyordu. Evet içi acıyordu ama zaman insanı acıya da alıştırıyordu.

Hazırladığı ekmeyini tost makinasına koydu. Ketılda su kaynatıp kendisine sallama çay yapacaktı. Sonunda su kaynadı,tostu oldu. Çayı hazırdı. Mutfakta ki masaya oturup sesizce yemeyini yemeye başladı. Bir yandan sıcak şekersiz çayını içiyor bir yandan da kıtır tostunu yiyordu. Mutfakta dünden kalan bulaşıkları vardı. Üşendi,sonra toplamaya karar verdi. Zaten tek kişiydi ondan dolayı çok bulaşık yoktu. Eve gelince hemen hallederdi.

Yemeyini yedikten sonra odasına geri döndü. Dolabının karşısına dikildi. Üstündeki tişörtü çıkarıp yatağına koydu. Dolabından siyah kalem etek,saten haki yeşili bir gömlek aldı. Eteği üstüne geçirdi.Kalem etek çok kısa değildi. Midi boylardaydı ve bedenini güzelce sarmıştı. Gömleğini de üzerine giyip üstten üç düğme açık bırakıp madonna yaka haline getirdi. Dolabın ayasından kendine bakarken gördüğü kadını sevdi. Yüzünde bir solgunluk vardı ama güzel görünüyordu. Başında ki havluyu çıkarıp saçlarının bukleler halinde dağılmasını izledi. Bugün fön çekip düz at kuyruğu kullanmaya karar verdi. Banyoda ki uzun fön işleminden sonra makyaj masasına oturdu. Tam o sırada yanında ki telefonu titredi. Parmak iziyle telefonunu açıp gelen mesaja baktı. Mesaj iş yerinden arkadaşı Gamzeden'di. Onu almaya geleceklerine dair bir mesaj atmıştı. 'Tamamdır' yazıp yolladı. Hemen makyajını yapmaya koyuldu. Yüzüne fondetenini sürdü. Göz makyajını nude ve toprak tonlarında yapmaya karar verdi.Rimel,ruj ve kontürleme işlemlerini de hallettikten sonra hazırdı. Siyah el çantasını da hazırlayıp yeni aldığı stillettolarını kutusundan çıkarıp giydi.

Aynaya baktı öylece. Gördüğü kadının kendisine güveni tam bir iş kadınıydı. İçinden kendisine her gün söylemek istediği bir şey geçerdi ama bugün geçmiyordu. Telefonu titrediğinde Gamzelerin geldiğini anladı. Parfümünü sıktı ve odasından çıktı. Anahlarını çantaya atıp evden çıktı. Asansör düğmesine basıp beklemeye başladı.

7

6

5

4

Duran asansörün kapısı açıldı. İçeri girip 1. kata bastı. Asansör hareket ederken midesinde uçuşan kelebekleri hissetti. Bu duyguyu bir burda hissediyordu zaten. Kapılar açıldı, hızla dışarı çıktı. Gamze'nin söylendiğine o kadar emindi ki.

Apartmandan çıkar çıkmaz güneş yüzüne vurdu.Bundan dolayı içinde tarifi imkansız bir mutluluk oluştu.Tam bir yaz insanıydı. Soğuk havaları da soğuk insanları da sevmezdi.

''Assolisttimiz de geldi sonunda!'' Gamze alaycı olan bu tavrıyla kollarını açmış onu bekliyordu. Dilhun ona sarılıp ''Geldim işte,'' diyip güldü. Gamze'nin yanın da duran Batuyla da sarılıp arabaya bindiler. ''Artık ayakta mı karşılayacaksınız beni,'' Dilhun arka ortada otururken ikisine doğru yanaşıp bu soruyu sordu.Kaşları yukarı kalkmıştı. Gamzeyle Batu neredeyse bir yıldır beraberlerdi.İş yerinde ki en yakın arkadaşları onlardı. ''Alışma bak buna her zaman her zaman olmaz.'' kıkırdayıp arkasına yaslandı Dilhun.

Cam kenarına geçip yolu izlemeye koyuldu. Arabada bir müzik vardı tanıdık geliyordu bu tını ama ne olduğunu çıkaramamıştı. Neyse dedi içinden. Yola bakıyordu ama yolda izlenecek bir şey yoktu. İstanbul'un klasik trafiği ve sinirli şöförler vardı.

''Geçen anlattığın adam neydi adı... Ha! Aras bey aradı mı bakalım,'' Gamze'nin çöpçatan ses tonunu ne zaman duysa tanırdı Dilhun.' Aramadı dedi içinden. Araması gerekirdi ama aramadı. '

''Aramadı Gamze,zaten pek tekin birine benzemiyordu. Muhtemelen anlık bir konuşma isteği geldi ve geçti,'' dedi kendi düşüncelerinden ayrılır ayrılmaz. Arkadaşına umrunda değilmiş gibi davranıyordu ama tabi ki aramasını istiyordu. Yakışıklı ve karizmatik bir adamdı. Bir süredir de ilişkisi yoktu,tanıyıp birbirlerinden hoşlanırlarsa belki bir şeyler olabilirdi. Düşünceleri bu yöndeydi.

''Sen gözünü açsan biraz sana talip çok,Kızılcık.'' Batu'nun dediği şeye göz devirdi. İş yerinde ki insanlardan bahsettiğini biliyordu.

''Arayacak bence,bak görürsün.'' dedi Gamze.

Dilhun bir kez daha gözlerini devirip,''Amaan neyse,bugün çok güzel satışlar yapıyoruz arkadaşlar. Herkesi tam mood görmek istiyorum!'' dedi geldiklerini fark edip. Dilhun G. otelinde bir satış müdürüydü. Gelen insanlara devre mülk-tatil sistemini tanıtıp satış yapıyordu. İşini de seviyordu. İnsanlarla iletişimi iyi olduğundan tutkuyla yapıyordu.

Arabadan inip diğer müdür arkadaşlarının olduğu yere birlikte gittiler. İçeri girip,''Günaydın!'' diyerek herkesi selamladı. Masasına oturup çalışanlardan bir Türk kahvesi rica edip arkasına yaslandı. Bacak bacak üstüne atıp sohbetlere katılmaya çalıştı.

******

Genç adam üzerine geçirdiği koyu mavi takım ile karşısına çıkacak tüm adamlara taş çıkartabilirmiş gibi görünüyordu. Ki öyleydi. Tam tadında olan kasları,lacivert eşsiz gözleri ve en dişli şeytanın bile aklını çelebilecek bir gülümsemeye sahipti. Aynaya son kez bakıp saçını düzeltti. Cebine telefonunu sıkıştırıp evinden hızla çıktı. Dışarıda onu hazırda bekleyen şoförü Tahsine gitmesi için bir işaret yaptı. Arabasını bugün kendisi sürecekti. Arabayı çalıştırmadan önce sıcak havayı derinlemesine hissetti.İçinden bir ses bugünün güzel bir gün olacağını söylüyordu. Arabayı çalıştırdı,gaza basıp sürmeye başladı. Ona araba kullanmayı babası öğretmişti. Araları o 18 yaşına gelene kadar iyiyidi. Beraber futbol izleyip sohbet ederler,babası ona hayat hakkında bir erkeğin ne gibi tecrübelere sahip olması gerektiğinden bahsederdi. Yaşı 18'i bulduğunda ise Tanrı ona görevini bahşetmişti. Ve bunu anlamaya akılları yetmeyen ailesi en başta da babası ona sırt çevirmişti. Deli muamelesi görmüştü. Aklına birden gelen bu düşüncelerle başını iki yana salladı.

Dün proje çalışmasından sonra eve geç gelmişti. Tanrı'nın huzuruna çıkıp ona yolunu aydınlatması için yalvarmış ve bir sonraki adımını nasıl atması gerektiğini sormuştu. Yüce ve merhametli olan Tanrı onun bu yalvarışını cevapsız bırakmayıp aklını kullanmasını emretmişti. Dilhun G. otelinde bir satış müdürüydü. Orada devre mülk-tatil olaylarıyla ilgileniyordu.Ve Aras'ın Balıkesir,Ankara ve Tekirdağ da yatırım amaçlı sahip olduğu mülkleri vardı. Bir tane de bugün sahip olması ve tamamen tesadüfen Dilhunla karşılaşmaları görevi için ideal bir adımdı.

Şirkete geldiğinde arabayı park edip indi. Mermer basamakları çıkıp döner kapıdan içeri girdi. Kapıda ki güvenlik,''Hoşgeldiniz Aras Bey,'' dedi. Ona gülümseyip hızlı adımlarla asansörün olduğu yere gitti. Şirkete girer girmez insanı bir iş telaşı kaplıyordu. İnsanlar ya telefonda konuşuyorlardı ya da ellerinde ki dosyalarla meşguldüler. Asansöre bindi. 3. Kata basıp bekledi. Cebinden telefonunu çıkarıp saate baktı. Saat şuan 13:30'du. Dün onun onayından geçen yurt dışında yapılacak olan bina tasarımları bugün Rus şirketine gösterilecekti. Tabi ki sunumu Mert yapacaktı. Ona sadece olanlar kontrol etmek düşüyordu. İçinden,'görevimi tamamladıktan sonra işlerle daha sık ilgilenmeliyim.' diye geçirdi.

Asansör durdu. Hızlıca indi ve üzerinde ARAS KARABULUT yazan odaya girdi. Masası bıraktığı gibiydi. Dağınıktı. Kişisel alanına karışılmasından nefret ederdi. Masasında ki telefonda 2 numaraya basıp,''Sade Türk kahvesi,'' diyip kapattı. Yerine oturup arkasına yaslandı. O sırada kapısı çaldı. Daha gel demesine fırsat verilmeden içeri Mert girdi.

''Abi,çok heyecanlıyım ben. Rus şirketi projeyi kabul edecekler mi sence?''  Mert ,ellerini heyecanla birbirine kenetlemiş, gözleri odanın içinde dört dönüyordu.

Bu davranışına sinirlense de belli etmedi. Evet yakın arkadaşlardı fakat iş yerinde bir hiyerarşi vardı. Bunun ihmal edilmesinden hoşlanmazdı.

''Dün de söyledim sana Mert,bayıla bayıla kabul edecekler. Hem benim emin olmadığım bir işe girdiğim nerde görülmüş?'' arkasına rahatça yaslanıp konuştuğunda güçlü bir adam olmanın tadını birkez daha hissetti.

Mert karşısında ki lacivert koltuklardan birine yerleşti. Başını evet der gibi sağladı. ''Haklısın. Yarım saate sunum başlayacak. İzlemeye gelecek misin?''

Aras'ın daha önemli bir işi vardı. O da melekti. Tabi bunu ona söylemedi. ''İş sende zaten. Ben birazdan çıkarım. Melteme söyle imzalamam gerken maddi kaynaklı dosyaları getirsin. Haberleşiriz sunumdan sonra,'' Mert ayağı kalktı odadan çıkarken Aras'ın Türk kahvesi de geldi. Kahvesini yudumlarken kafasında bir sürü şey vardı. Hatrına dolan şey Tanrıya göndermesi gereken ilk Meleğiydi. Bunun aklına gelmesinin sebebini biliyordu. Gece annesiyle ilgili bir rüya görmüştü. Ve ilk görevinde ilk günahını işleyip birine yakalanmştı. Annesi onu görevini yaparken yakalamıştı. Tanrı,melek ve onun arasında olan şey özeldi. Yapılan her şey sadece üçü arasında olmalıydı. Dördüncü bir kişi günahı temsil ediyordu. Ve annesi istemeyerek de olsa onun ilk günahı olmuştu. Aras,bu günahın cezasını kendisine misliyle çektirmişti.

Kahvesinden son yudumunu alıp suyunu işti. Kapısı iki kere çaldı. ''Gelin,'' dedi tok sesiyle. İçeriye uzun boylu,esmer,saçları ensesiden topuz ve küçük kısık gözleri olan Meltem girdi. Elinde bir kaç adet dosya vardı. ''Aras Bey,dosyaları getirmiştim.'' çekingen bir yapısı vardı.

''Nereler, gösterir misin?''

Meltem dosyaları önünde açıp imzalaması gereken yerleri gösterdi. Prosüdürler bitince Aras sanki arkasından kovalayan varmış gibi şirketten çıktı.

Arabasına bindi sürmeye başladı. Çocuk gibi heyecan vardı içinde. Sanki daha geçen gün onu görmemiş gibi. Hızlıca otele doğru sürüyordu. Asfalt yol şerit misali altında kayıp giderken dudakları bu yalancı tesadüfün onda yaratacağı şaşkınlığı hayal ettiğinde kıvrıldı. Muhtemelen güzel dudakları ondan izinsiz aralanacaktı,iri yeşil gözleri daha da büyüyebilirmiş gibi açılıp ona şaşkınlıkla bakacaktı. Sonra bedenine yayılan karıncalanmayı düşündü. Kaşlarını yukarı kaldırıp dudaklarını birbirine bastırdığında keyfi oldukça yerindeydi.

Otele geldiğinde uygun bir park yeri bulup arabadan indi. Otel krem ve sarı tonlardan oluşuyordu. Girişinde kocaman Otel G. yazıyordu. Merdivenleri çıkıp içeri girdi. İçerisi ferah ve genişti. İki tane karşılıklı resepsiyon bulunuyordu ve gold işlemeler mevcutdu. Onu saçları beyaz,uzun boylu bir adam karşıladı. ''Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?''

''Beyfendi ben devre mülk almak için gelmiştim.''

''Hemen yardımcı olalım Beyfendi,adınız neydi?'' uzun boylu adam ellerini resepsiyon mermerinin üstüne koyup konuştu.

Aras biran önce prosüdürleri geçip Dilhunu görmek istiyordu. Bu yüzden dudaklarını yalayıp hemen ismini söyledi.

''Aras Karabulut.''

Karşısında ki adam gülümseyerek eliyle biraz ilerdeki sarı koltukları gösterdi. ''Lütfen böyle oturun. Sizinle hemen ilgilenecekler.'' Aras gülümseyip koltuklara gidip oturdu.

''Fuat bey!Nazir bey sizi görmek istiyor ulaşmamış sanırım.''

Kafasını sesin geldiği yere doğru çevirdiğinde onu gördü. Hayat ona yaratmak istediği tesadüfü altın tepside sunmuştu. Onu göz ucuyla biraz incelediğinde şaşırmadı. Enfes görünüyordu. Eteği,gömleği... Çok güzeldi.

''Dilhun hanım bende tam Nazir beyi arayıp sizlerden birini yönlendirmesini isteyecektim. Beyfendi devre mülk için gelmiş.''

Dilhun Fuat beyin gösterdiği adama baktığında boğazı kurudu. Rüyanın etkilerini daha yeni atmışken Arasın karşısında olması onu yine rüyanın içine itmişti. Zoraki gülümsedi. Umarım dedi içinden. Umarım zoraki güldüğüm belli olmuyordur.

''Aras bey,'' Fuat beyi onaylayıp ayağı kalkmış onu bekleyen Arasın yanına gitti.

Dilhun elini uzattı. Aras elini sıkarken,''Dilhun hanım. Bu ne güzel tesadüf böyle.'' dedi ve genişçe gülümsedi. Elleri ayrıldı,Dilhun zoraki gülümsemeye devam etti. ''Evet güzel tesadüf. Lütfen böyle gelin önce bir odaları görün daha sonra aşağıda bir çay ikram edelim size öyle konuşuruz.''

Dilhun yürümeye başladı. Arkasında Aras onu izliyordu. Odalarda işleri bittikten sonra asansöre bindiler ve aşağı restaurant olan kata geldiler. Hava güzel olduğundan dışarda oturdular. İki çay isteyip çayın gelmesini beklemeye başladıklarında ilk konuşan Aras oldu.

''Seni aramadığım için kızgın mısın?'' Dilhun'nun yüzü kızardı. Aras içten içe bu duruma güldü. Hislerini saklayamıyordu demekti bu. 

''Hayır canım ne münasebet,'' gülerek söylese de yüzündeki kızarma onu elevermişti bir kere. İçinden kendisine küfretti. Yanaklarının domates gibi olduğuna emindi. Çok sık kızaran biri değildi hatta rezil olmadığı sürece utanıp kızarmazdı bile. Fakat şimdi bedeni ona ihanet ederek yanaklarına kan pompalamıştı.

Çayları geldi. O sırada genç bir çocuk Dilhun'nun önüne bir kaç evrak koydu. Dilhun tanıtımını yapmaya başladı. Devre mlkün yararlarından,ileriye dönük kullanımlardan ve otelin güvenirliğinden...

Fakat Aras onu dinlemiyor sadece izliyordu. Kulakları uğuldamaya başlamıştı.Hissettiği şey bastıramadığı nefsiydi. Bu meleği sevmişti. Fazlasıyla hemde. Dilhun ciddiyetle bir şeyler anlatırken genç adam düşündü. Aklından geçen fikirle alt dudağını dişlerinin arasına aldı. 'Neden olmasın?' diye geçirdi içinden. Onu Tanrının yanına göndermeden önce, biraz eğlenemez miydi? Ne de olsa ölecekti. Tanrıya tüm melekler gibi o da kavuşacaktı. Sadece canı sıkılana kadar bu melekle oynasa ne kayıp ederdi ki? Hiçbir şey. Tanrı ona kızabilir miydi?

Belki. 

Ama bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı. Ve bunu biliyordu. Bu akşam cevapsız soru kalmayacaktı. Tanrı'nın huzuruna çıkıp elindekilerle yetinemediğini ve ondan müsade istediğini söyleyecekti. Yüceler yücesinin emirlerine göre de kaldığı yerden devam edecekti.

Aniden Dilhun'un lafını kesti.

''İşin saat kaçta bitiyor?Bence bu güzel tesadüfü bir yemekle taçlandırabiliriz.''

Dudakları şaşkınlıkla aralık olan Dilhun ne dese bilemedi. O ne anlatıyordu karşısında ki adam ne söylüyordu.

''Aras bey şuan çalışıyorum ve iş...''

''Ben almak için geldim zaten sözleşme hazırlanırsa imzalamak isterim.'' diyip bir kez daha onu şoka uğrattı. Dilhun ayağı kalkıp,''Ben haber vereyim geliyorum,'' dedi.

Gidişini izledi. Arkasına iyice yaslandı. Ona evet diyeceğinden emindi. Dilhun geldiğinde gülümsüyordu.''Sözleşmenizi hazırlıyorlar.On dakikaya hazır olur.''

''Tamamdır. Ama yemek teklifim için ısrar edeceğim.'' Aras ona en güzel bakışlarından birini attı. Dilhun'un içinde hem korku hem de inanılmaz bir tutku vardı. Zaten insanlar en çok korktukları şeye içten içe tutku duyarlardı. Yüzünde beliren gülümseme  tutkusuna teslim olmak istediğini belirtirken konuştu.

''Pekala,saat dokuzda işim bitiyor.''

İşte beklediği cevap gelmişti. Dilhundan ikinci eveti almıştı. Bu evetler pek çok şeyin başlangıcıydı.

*****

MERHABALAR TEKRARDAN! UMARIM KEYİFLİ GEÇMİŞTİR OKUMANIZ. İLK OLARAK GELEN YORUMLAR BENİ ÇOK MUTLU ETTİ GERÇEKTEN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM HER BİRİNİZE. BU BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ? FİKİRLERİNİZ BENİM İÇİN ÖNEMLİ SİZİ SEVİYORUM. 

SON OLARAK SİZE ŞUNU SORACAĞIM: DİLHUN HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? İLK İZLENİMLERİNİZ NELER?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top