Bölüm 3 ~Oysa kalbi durmuş bir daha atmayacaktı.
Herkese merhaba!
Ve keyifli okumalar dilerim 😘😘
İletişimi koparmamak için;
Facebook Yazar Sayfası: Hayat-I Roman
Facebook Okur Grubu: Nurhayat Turna Okurları
Twitter: @sonsayfasihayat
İnstagram: @sonsayfasihayat
...
"Hafta sonu dönmüş olacak.."
Zihninin duvarlarına çarpan kelimeler tekrardan can acıtıcak kıvamda geri gönerken yavaşça yutkundu. O geliyordu. Geri dönüyordu. Peki şimdi ne olacaktı. Eskisi gibi olacaklar mıydı? Tamam, belki yakın olamayacaklardı fakat içten içe yakın olmayı istiyordu. Ya da en başında olduğu gibi hır gür kaldıkları yerden devam eder, kavgasız gün geçmezdi. 'Evet, evet! Belkide en iyisi buydu,' diye geçirdi içinden. Kendine umursamaz bir tavır takınarak gözlerini devirdi.
"Peki benden ne istiyorsun?" Edmond ne yapacağını bilemez bir halde kahvesini içmek için kupasına uzanacağı anda Sean'ın sözleri kulaklarına ulaşti.
"Hadi ama beni kandıramazsın. Bal gibi aşıksın o kıza. Gitmasine izin verdin, pişmansın! Şimdi de gidip alacaksın onu ve yanından ayırmayacaksın." kendince oynadığı umursamamazlık oyunu boşa çıktı. Eli ayağı birbirine dolanmasıyla kupasını devirdi, annesinin yeni aldığı İran halısının üzerine boca etti. Altın işlemeler kahvenin rengini alırken en sağlamından yutkundu.
"Sanırım annem beni öldürecek."
***
Geri dönmek!
Bunca şeyden sonra kaldığın yerde devam etmek, hiç kolay olmayacaktı. Üzüldüğü anılara tekrardan sarmalanmak onu geriyordu. Mandy geri dönüş yolunda kendinden emin olmaya çalışıyordu. Edmond'la geçirdiği o son günün öncesinde Amanda ile konuşma fırsatı yakalamıştı. Duydukları ise hiç ama hic hoşuna gitmemiş, gitme yönündeki kararını güçlendirmişti. O kabur gibi Edmond'suz geçen hafta, aralarında kalmasını temin ettikleri konuşmanın görüntüleri dolmuştu zihninde.
Fransa hiç hayal ettiği gibi bir yer değildi. Kendini beğenmiş Fransız kadınları yaptıkları kurlarla erkekleri peşlerinden sürüklemeyi amaçlayan aptal zihniyetlerinden hoşlanmamıştı. Kasıntı boğuk havasını sevmemişti. O aşkın şehri diye adlandırılan Paris bile mide bulandırıcıydı. Sınıf farklılıklarını en derinden hissettiren önemsiz bir ülkeydi. Burnunu vazifesi olmayan boş beyinlerin yönettiği bir yerdi.
'Gözümde fazla büyütmüşüm' camdan dışarı bakarken düşüncesini sesli bir şekilde dile getirdi. Derin bir nefes alarak gözlerini yumdu. İçini kemiren keşkelerle bir iç çekti. Lanet okuyarak yerinde huzursuzca kıpırdanmaya başladı. Düşüncelerin zihnine doluşmasına engel olamamıştı. Zihni geriye - balo gecesinden üç gün önceye - sürüklerken gerçekle hayal arasına sıkışmıştı yine.
"Seni kullanıyor Mandy. Onu sevmen için, yanında kalman için her şeyi yapacak. Doğru zamanı kolluyor. Senden istediğini aldığında, kurtulacak," boyalı dudaklarını şişerek zehrini akıtmaya devam etti. "Onu yalnız ben dizginleyabilirim, sen değil "
"Yanlış düşünüyorsun," diyemedi, "Eline geçen onca fırsatta kullansa bunu yapabilirdi," diye haykıramadı. Sadece sustu. İçinde, onu kemiren bir yerde Amanda'nın doğru söylemesinden korkan yani haklı olduğunu söylerken Mandy sadece sustu.
Hâlâ Amanda'nın sarf ettiği sözcükler kulaklarında çınlarken nasıl olurda hem kendinin hem onun mutsuz olmasına katlanırdı. Amanda'nın zehirli sözlerine karşılık ağzına açıp tek kelime etmemişti. Neden yalanlamamıştı ya da doğru olup olmadığını Edmond'a sormamıştı. İçine oturan boğucu hisle kalbinden ruhundan vazgeçerek Amanda'ya gümüş tepsiyle sunmuştu aşık olduğu adamı.
Ne yaparsa yapsın olanlar olmuş, her şey arap saçına dönmüştü. Uçağa bineli bir kaç saat olmuştu. Normalde hafta sonu evinde olacaktı fakat daha fazla o kasvetli şehrin boğuk havasını katlanamazdı. Ani bir kararla halasının aklını çelerek uçak biletini erken tarihte almış,. Fransa'dan kaçarcana ayrılmıştı.
Hem hüzün doluydu kalbi hem de heyecan!
Heyecanlıydı, çünkü gerisin geriye dönmek gibisi yoktu. Tekrar arkadaşlarına, ailesine kavuşacaktı. Hüzünlüydü, ardında bıraktığı sevdiği eskisi gibi olmayacaktı. Artık ona aşkla bakmayacaktı belkide. Derin bir nefes çekti içine. Uyumak belkide en iyisiydi. Gözlerini sıkıca yumarak kuzuların çitlerden atlamasını saymaya başladı. Yorgunluğuyla birleşince bu işe yaramış ve kendini uykunun garip girdabına bırakmıştı.
***
"Dostum! Daha kızın adını duyunca elin ayağına giriyor, bir de inkar ediyorsun." Sean kahkahalar eşliğinde kendini Edmond'un yanına kanepeye bıraktı. Edmond ise arkadaşının ne kadar haklı olduğuna karar verdi. İçinde tuttuğu sıkıntıyı def etmek ister gibi kahkahalarına eşlik etti. Sean'la uzun zamandır bu şekilde gülmemişlerdi. Bu bir yandan iyiye işaretti. Gülümseyerek aklındaki fikirleri arkadaşına anlatma kararı aldı.
"Sean," Sean'ın sakinleşmesini bekleyerek işe koyuldu. Nitekim kahkaha krizi sona ermiş hafiften toparlanıyordu.
"Hafta sonu evimde parti yapmak istiyorum, bana yardım eder misin? Bu şekilde ortalığın tozunu attırırdık." İki erkek birbirlerine bakarak hem fikir olduğunu anladıklarına yine güçlü bir kahkaha savurmuşlardı.
"Tamamdır. Organizasyon benden. Sen içecekleri ve evi boşalt yeter."
Yerinden doğrularak Edmond'un omuzuna sağlam nitelikte bir yumruk salladı. Uyuşuk adımlarını sıraya dizerek kapıya doğru ilerlemeye başladı. Arkasında Edmond'u düşüncelerle bırakarak keyifle ıslık çalmaya başladı.
Dostluklar da bu günler içindir değil mi?
Akşam yemeğinde tüm aile fertleri yemek masasında yerlerini almışlardı. Edmond ise sıkıcı bir akşam yemeği için odasında elinden geldiğince oyalanıyordu. Erkenden inerek soru yağmuruna tutulmak isteyeceği en son şeydi. Akşam yemeğinde herkes masadaki yerinde olmak zorundaydı. Üç kişilik çekirdek ailesinin yanı sıra evde çalışanlarla toplan yedi sekiz kişilerdi. Tabi işin diğer yüzünde annesinin biricik arkadaşı Catherine - Amanda'nın annesi - evden eksik olmazlardı. Bu durum gereğinden fazla geriyordu Edmond'u.
Ailevi bir gelenekte denilebilirdi. Tüm aile fertleri masada olduğunda konuşma ortamı yaratılıp birbirlerini dinleme fırsatına erişilecekti. Bu ki Edmond'un annesi Gloria'nın adının taşıdığı anlam gibi gösterişti. Ve bunun için can atan bir kadındı. Oysa ki kendine yakın sandığı oğluna bile milyarlarca yıl uzaktaydı. Edmond düşünceli bir şekilde merdivenlerden inerek yemek masasına doğru yürümeye başladı. Büyük salonda ağırlık olarak bej ve gri ağırlıklıydı. Simli vazolar, gereğinden fazla şatafatlı tablolar göz yormaktan başka bir işe yaramıyordu.
Edmond'un kafasında tonlarca düşünce vardı. Her biri bir yerde toplanıyordu. Mandy geri dönmüştü ama ona geri döner miyfi? Ya da onu hala seviyor muydu? Başını bir an taşıyamayacağını düşündü. Elini kaldırarak şakaklarına ovmaya başladı. 'Lanet olsun ondan başka bir şey düşünemiyorum.' Beynini kemiren baş ağrısı yaratan düşüncelerle boğuşuyordu ama kurtulmak için yapılacak hiç bir şey yoktu.
Kendi kendine boğuşurken annesinin seslenmesiyle yerinden sıçradı. Çektiği sandalyeye yerleşerek gözlerini annesine dikti.
"İran halımın üzerine kim kahveyi boca etti?" Yakalanmıştı. Sanırım paçayı ele vermişti. Aklında usta yalancıların bile akıl edemeyeceği fikirleri bir araya toparlamaya çalışıyordu ki bu işten sıyrılabilsin. Fakat nedense aklı sürekli tek kişide takıldığı için bu pekte kolay bir iş değildi.
Sessizlik. Sonrasında Edmond'un tutulduğu öksürük krizinden kendini ele vermişti. Annesinin kızgın bakışları arasında eve Julia'nın gelmesiyle rahat bir nefer almıştı. 'Kurtarıcım geldi!' Önündeki su dolu bardağı kaptığı gibi tepesine dikti ardından kuzenine şen şakrak bir gülücük yolladı.
"Ah! Julia. Kuzen hoş geldin. Gel benim yerime otur."
"Merhaba, millet... Nasılsın kuzen?" Julia hemen ortama ayak uydurarak kuzenine sarılmıştı. Edmond'da bir tuhaflık sezerek kulağına yaklaştırdı dudaklarını, hesap soran bir ses tonuyla fısıldamaya başlamıştı.
"Yine ne yaptın sen," kendini iyi tanıyan birileri olması güzel diyerek kuzenine dört elle sarıldı.
"Kuzen beni evden çıkar ne istersen onu yaparım." Julia ilk ne yapması gerektiğini kestiremesede meleklere yaraşır bir gülümsemeyle teyzesine yöneltti bakışlarını.
"Teyze, Edmond bu akşam bana lazım! Bu yüzden siz bize müsade ediniz ve biz..." Julia'nın lafı yarıda kaldı. Mila Ted kaşlarını çatarak konuşmaya başladı.
"Hayır çocuklar. Edmond kahvesini döktüğü İran halımı temizlemeye götürecek, bu onun cezası ve sen iş birlikçi..." işaret parmağını çenesine çarparak düşünüyormuş gibi yapmaya başladı.
"Julia sen de annenlerden izin istiyorsun, yarın gün boyu bana eşlik edeceksin." duyduklarıyla şok içerisinde kalan ikili dehşetle birbirlerine sarılarak çığlık attılar.
"Ama bu haksızlık," ikisi de aynı anda yerlerinden zıplayarak bağırdılar. Durumları trajikomik bir hava katsa da başa gelen çekilir hesabı denileni yapmakla hükümlüydüler.
Yerinde sessizce duran babasına kendini acındırarak baksada, Edmond'u kale pek almamıştı. Aksine kıkır kıkır gülmekle yetinmişti. Bu durum ne kadar can sıksada Edmond bunun hesabını soracağını aklının bir köşesine not etmişti.
***
Uçağın inmesine az bir zaman kala yapacaklarını aklında sıraya koydu Mandy. İlk önce evine gidecek annesinin ve babasının üzerine atlayacaktı. Sonrasında bal ayından dönen çiftin - ağabeyisinin - evini basıp onları ayağa kaldıracaktı. Sonrasında kuzenini bulup sıkıca sarılacaktı, arkadaşlarıyla bütün gününü geçirecekti.
Derin bir nefes alarak aklından çıkmayan tek şeyi düşünmeye devam etti. Edmond. Acaba hala onu düşünüyor olması doğru bir şey miydi? Ya da o da Mandy'yi düşünüyormuydu.
'Saçmalık,' dedi hırsla solurken. 'Kim bilir çoktan unutmuştur seni!' diyen iç sesine kulağını tıkamayı tercih etmişti. Usulca süzülen gözyaşını yine usulca sildi. Derin bir nefes alarak uçağın piste inişini bekledi. Kalbinin hızlı çırpınmasını, heyecandan titreyen ellerine tebessüm etti. Hostesin konuşmasını bıkkın bir halle dinledi. Nihayet yurdundaydı. Evine, Amerika'sına gelmişti.
Valizini alarak uçaktan indi. Hızlı adımlarla pisti geçti, duraksamadan havaalnından kaçarcasına uzaklaştı. Karşısına çıkan taksiye atlayarak evinin adresini verdi.
'Sonunda. Sonunda olmak zorunda olduğum yerdeyim.' içinden haykırmıştı. Gülmek, koşmak hatta şarkı söylemek istiyordu. Geri dönmüştü. Her şey eskisi gibi olmasada öyle olmasını umdu.
Bu sefer kader ona ne tür oyunlar oynayacaktı, kim bilebilirdi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top