ılık süt ve soğumuş yeşil çay
Dört duvarı da aynı tonda kirli bir griye boyanmıştı. Kapıdan girer girmez, karşı duvara yerleştirilmiş büyük yatağı duruyordu. Yatağın siyah rengindeki demir başlığı, bu eve ilk kez geldiklerinde Merin tarafından alınmıştı. Şerit halinde geçen, aslında aralıkları geniş parmaklıkları andıran en sağındaki demirin ucunda, mürdüm rengindeki göz bandı asılıydı. Yataktaki yorganının bir kısmı dağınıktı yalnızca. Yatağın hemen sağında, ufak tefek bir masası vardı. Üstü ise minik bir gece lambası ve diğer ıvır zıvırlarla doluydu. Yatak başlığının yaslı olduğu duvarda büyük denilebilecek mavi, pembe ve beyaz renklerinin yatay şerit olarak geçtiği o bayrak asılıydı. Odayı ortalayacak şekilde yerleştirilmiş yatağın sağ kısmına gidildiğinde, diğer duvara yaslanan ufak bir çalışma masası ve akabinde ince pervazları olan uzunlamasına dikdörtgen bir pencere yer alıyordu. Cam açık olmadığı için üstündeki siyah güneşlik ve daha açık renkteki perdeler hiç kıpırdamıyordu. Kapakları zor kapanan gardrobu da, pencereye en yakın mobilyaydı yataktan sonra. Büyük çekmece dolabı ve uzun boy aynası odanın bir diğer köşesindeydi. Siyah tahta komodinin üstünde Merin'in birkaç parfümü ve ufak takı kutusu bulunuyordu bitmek üzere olan makyaj malzemelerinin yanında. Bir de, burada asla yeri değişmeyen bir şey vardı ki, onlar da Merin'e ait çocukluktan kalan buz patenleriydi. Onu, Merin'e 10 yaşındayken babası almıştı ve halen odasındaki en sevdiği parçaydı. Komodinin yanında duran aynasının çerçevesine sıkıştırılmış, çocukluk arkadaşı Gloria ve River'la olan birkaç fotoğrafı vardı. En çok River'ın ortaokul mezuniyetinde ve kendisinin lise mezuniyetinde ailecek çekildikleri o fotoğrafları severdi Merin. Ayrıca Gloria'yla olan çekildiği fotoğraflar her ne kadar geçmişteki o kötü hallerini hatırlatsa da, hep özel olmuştu onun için.
Yatağın solundaki duvarda, odaya ait olan banyonun kapısı bulunuyordu. Harry, çocukken yaşadığı korkunç anısı yüzünden, kapısını bırakın kilitlemeyi, kapatmaya bile korkar hale gelmişti. O içeride banyo yaparken, kapı az da olsa aralıktı ve uzun zamandır vakit ayıramadığı evindeki dağınık odasına banyodaki buharın bir kısmını yollamıştı. Günlerdense cumaydı ve akşam olmasına çok az kalmıştı. Merin, kütüphanede sabahlamak zorunda kaldıktan ve kendisine görev edindiği ödevi, sahibine teslim ettikten sonra yine sabahın köründe eve dönmüştü. Ancak o kadar erken değildi, River'ın okula gittiği saate yetişmiş ve ona kahvaltı hazırlayıp öyle yatmayı planlamıştı. Ancak, River onun o halini gördüğünde hemen yatmasını söyleyerek evden hızlıca çıkmıştı.
Uyandığındaysa saat Merin için fazlasıyla geç olmuştu bile. Öğleni çoktan geçmiş, akşama da çok az kalmıştı. Yataktan kalkmak için bile zorlandığını anladığı zaman tamamen kendine gelebilmek için kendini soğuk duşun kollarına bıraktı. Ancak duş kabinin içerisindeyken, suyun insanı çiviye çevirdiği ısısına çok fazla katlanamamış ve mıyıştırsa bile, sıcağa ayarlamıştı. Üstüne sardığı havlularla odasına geldiğinde yaptığı ilk iş banyosunun kapısını kapatmak oldu. Odadaki buhar da hızlıca dağıldı.
O kadar yorgun hissediyordu ki, üstünü bile giyinmeden kendini yatağa geri bıraktı. Gözleri, camın öteki tarafında yağan yağmura gitti. Penceresi, hemen ilerisindeki binaya bakıyordu. River'ın aksine, Merin şehir manzarasını seviyordu. Liverpool'un eski uzun apartman binaları onun için sanat eserlerini andırıyordu. Üst kattakilerin her gece yaptığı seslere rağmen hem de. Ayaklarını yatak başlığının demirlerine yerleştirip tavana bakmaya başladı, düşüncelerine çeki düzen vermeye çalışırken. Aslında ödevi tamamlar tamamlamaz, yeniden birkaç gün önceki düşünceleri dolmuştu aklına, artık onları geriye itemiyordu. Yatakta bıraktığı telefonuna uzanıp mesajlarına girdi. Louis'in numarasını buldu ve kendisine mesaj atıp atmadığını defalarca kontrol etti. Merin, hala kararını verememişti.
Başka bölümlere ait olan ödevleri yapmak, onu artık çok yoruyordu. İlk zamanlarında, gelen ödevlerin hepsini aslında bilmediği konularda da yeni şeyler öğrenmenin heyecanıyla kabul ediyordu ama artık yorucu gelmeye başlamıştı. Üstelik, eski erkek arkadaşının ödevini yapmak Merin için aptallıktan başka bir şey olmamıştı. Ödevi teslim etmeden önceki akşam, Ross herkese bu konuyu açarak, onların hala çıkmaya devam ettiği hakkında dedikodulara sebebiyet vermişti. Şimdi ise kampüsteki herkes onları konuşmaya başlamıştı. Merin bunları umursamak istemediği için hemen başka şeylere odaklanmaya çalıştı. Buna da, kalkıp üstüne düzgün bir şeyler giyerek yapmaya başladı. Üstüne rahat ev kıyafetlerini geçirmeden önce, kenarda duran çekmecesinden iğnesini aldı ve bu sefer sağ baldırına vurdu şırınganın içindekini. Dün kendine yaptığı östrajen hormonu iğnesinin aksine, bugünki şırınganın içerisinde doktorunun dediğine göre testesteron önleyici bir hormon bulunuyordu. Yarın olduğunda, yine bu saatlerde diğer hormon iğnesini yapacaktı; onun ismi de progestojen olandı. Bu üç iğne de Merin'in, ruhunu yansıttığı bedenine daha da çok alışmasını sağlıyordu her geçen gün. Tedaviyle beraber değişimlerin ilk kez başlamasının üzerinden neredeyse 4 sene geçecekti. Bu süreçte, doktorunun dediklerinin hiçbirini aksatmamıştı.
Saçlarını başındaki havluya kurularken aynada yüzünün durumuna bakıyordu. Gözünün altına yerleşmiş morlukları dikkate almamıştı o an, yanağında ya da çenesinde uzun zamandır görmediği tüyleri kontrol ediyordu. Onlardan oldum olası nefret ederdi ve uğraşları sonucunda yeniden çıkarlarsa diye, ödü kopuyordu. Aldığı ilaçlar yüzünü bir hayli değiştirmişti. Vücuduna sarılı olan tenine bile ayrı bir renk katmıştı. Önce, saçları ve vücudundaki tüyleri artık daha yumuşak çıkmaya başlamıştı. Merin bazılarından kurtulmak için güzellik merkezine gitmişti ve ilk kez orada yaşamıştı korkunç ayrımcılığı. Gittiği ilk bina, onu 'hala erkek olduğu' için kabul etmemişti. Sonra, annesi ona evde kendisinin halledebilmesi için o pahalı cihazlardan almıştı. Ayrıca, aylar içerisinde vücudundaki tüylerin çoğu kendiliğinden yok olup gitmişti aldığı hormon ilaçları sayesinde. Kollarındaki kaba görünüm, yerini ince bileklere ve biraz cılız kollara bırakmıştı. Zaman içerisinde beline oturan minicik bir kıvrım, Merin'i aynaya baktığında neşelendiren ufak bir detay olmuştu sadece.
Ancak onu en çok mutlu eden şey, rahatça saçlarını uzatabilecek, istediği makyajı yapacak ve yüzünü her renge boyayabilecek ve taktığı takılara kimse mana bulamayacak olmasıydı, tıpkı giydiklerine kimsenin karışamayacağı gibi. İster pantolon, ister etek. Ayrıca tüm elbiseleri giyebilir, beğendiği kolyeyi ya da çantayı takabilirdi. Artık onu hissettikleri yüzünden suçlayacak kimse kalmayacağı için mutluydu Merin. Kendisini bulduğu o zamanlardan sonra karşısına çıkacak büyük zorlukların da farkındaydı. Ama o her zaman hayata iyimser bakmayı ve zorlukların üstesinden gelmeyi başarmıştı bu süreçte. Aynı şekilde devam etmesi için de elinden geleni yapıyordu. Kendini, ait olduğu bedenin içerisinde hissetmenin karşılığında, hayatında karşılaştığı ve aştığı zorluklara minnettar hissediyordu.
Altına uzun pijamasını giydikten sonra ayna karşısında kendini incelemeyi kesip üstüne de evde giydiği rahat tişörlerinden birini geçirdi yalnızca. Son zamanlarda göğsünü saran lastikler tenini kaşındırıyordu; hatta son zamanlarda taktıklarından biri, Merin'in her yerinde tuhaf kabarcıklar yapmış ve kendisinin sütyenlere alerjisi olduğunu düşündürmüştü. Son kullandıklarında artık dikkat ediyor aynı zamanda da evde takmamaya da gayret gösteriyordu. Göğüs kafesini saran sıkı ufak bir kumaş parçasıyla dolaşıp durmak, gerçekten zordu ve rahat hissettirmiyordu. Kafasındaki havluyu çıkarmadan salona giden kapısının kilidini açtı ve seslerin geldiği içeriye adımını attı. River ve iki yakın arkadaşı televizyon karşısındaki koltuklara yayılmış bir halde telefonlarıyla oynuyorlardı. River ona göz attıysa da ses çıkarmadı. Merin hemen bir bardak kapıp musluktan su doldurduktan sonra onlara döndü. "Hoş geldiniz. Kusura bakmayın odamdan biraz geç çıkıyorum, çok yorgundum."
"Sorun değil, River bize söyledi. Biz mi uyandırdık seni?" Merin, kardeşinin yanındaki boşluğa sıkışıp sırtını ona yasladığında başını Danny'e doğru iki yana sallıyordu.
"Karnınız aç mı? Okul nasıldı? Kahvaltı ettin mi okulda?"
"Merin bi' dur! Oyundayız şu an." River telefona bakarak kardeşine kızdığında, Merin onu umursamamıştı bile. "Al işte, atıldım bile." İç çekti. "Sıradan bir gündü yine." River, o gün açıklanan edebiyat notunu hatırlayıp sırıttı ve saçlarını geriye doğru attı. "Edebiyat sınavından 75 almışım."
"Kopya çektiğine eminim." Jeremy sırıttığında, River ona orta parmağını gösterdi. "O zaman herkes 100 aldı ve sen de 75 aldın."
"Kıskanma sikik." Merin onların atışmasını dinlemiyordu. River edebiyat dediği anda, birden başka evrenlere geçiş yapmıştı. Notunun yükselmesindeki sebep, Louis olabilir miydi? Merin kardeşinin sözel derslerinin hep kötü olduğunu biliyordu. Louis'in, kardeşine yardım etmiş olabileceği ihtimaliyle hafifçe irkildi. Bu tuhaf bir hareketti, fazla tevazuydu. Merin yine o adama karşı abartı sayılabilecek şekilde mahcup hissetti.
"Hiç de bile, River artık derslerine çalışıyor o yüzden yükseldi notları. Değil mi River?" Merin konuyu Louis'e getirmeye çalışıyordu aslında.
"Dalga geçiyor olmalısın." Dedi Jeremy. "River salağının yaptığı tek şey kızları düşleyip durmak."
"Sen kendine bak aptal. Bir senedir elini-"
"Tanrı aşkına! Ben buradayım. Midemi bulandırmadan yapın ergenliğinizi." Merin cırladığında, Jeremy utançla başını telefonuna çevirmişti.
"Bana ne söyledi biliyor musun?" River sırıtarak kardeşine döndü. "Jeremy üniversiteli kızlardan hoşlanıyormuş. Benden sana sormamı istedi, kız arkadaşlarından birini ona ayarlayabilir miymişsin diye."
"Öyle." Jeremy omuz silkti. "Şehirli kızlar daha rahat. Mahalledekiler utangaç ve çok sıkıcı. Tek bildikleri ve yaptıkları dedikodu." Merin, konunun istediği yönde gitmemesinden dolayı sıkılgan bir şekilde nefesini vererek üç ergenin yanından kalktı ve kendine yemek hazırlamak üzere mutfağa geçti.
"Cinsiyetçisin Jeremy. Bir de, bir ara git duş al. Belki o zaman aklı olan biri sana bakar." Danny konuştuğunda River da ona gülerek katılmıştı.
Merin gururla gülümsedi. Sonunda mantıklı konuşan biri, diye düşündü. "Danny seni seviyorum."
"Hislerimiz karşılıklı, Merin'cim." Merin başını ona kaldırdığı zaman, genç çocuğun sırıtarak ona baktığını gördü. Kısa süre sonra, her şey River'ın Danny'e fırlattığı yastıkla bölünmüştü.
"Eğer biraz daha ablamla flörtleşmeye çalışırsan senin ağzını dağıtırım Danny."
Merin sırıtarak izlemişti ikisini. River'ın onu insanların önünde korumaya çalışması ve savunması her zaman hoşuna giderdi. Belki ona ters davranabilir ve bazen kişiliği hakkında ağır konuşurdu River ama, bunu başkasının yapmasına ya da yabancıların eline fırsat verilmesine asla izin vermezdi. "Öyle deme River, Danny'nin pantolonunu indirip bahçemize işediği zamanları hatırlıyorum ben hala."
Danny bu atışmadan haz alarak konuşmaya devam etti. "Şimdiki halini görsen-" River sözünü tamamlatmamıştı ona. Yan koltukta oturan arkadaşının üstüne atlamış ve ağzını kapatmıştı büyük elleriyle. Jeremy de vakit kaybetmeden onlara katıldı bu dövüşte. Merin önündeki görüntülere fazlasıyla alışıktı bu yüzden onları kendi haline bırakıp ocakta ısıttığı yemek kaplarına döndü.
~•~
Akşam yemeği geçip de saatin geceye yaklaştığı o dakikalarda üç yakın arkadaş salonda açtıklıkları kanepede yan yana oturarak bilgisayardan film izliyorlardı beraber. O geceyi Stylesların evinde geçirecek olmaları, aslında yeni verilen bir karardı; sadece birkaç saat önce River tarafından ortaya atılan bir fikirdi. Sonuçta yeni bir haftasonu gelmiş ve eski zamanların aksine, River arkadaşlarıyla uzun zamandır yatılıya kalmamıştı. Üçlü, bir battaniyenin altında en sevdikleri aksiyon filmlerinden birini seyrederken, film türünün aksine sakinlikle izliyordular ekranı. Çocukların halinden, uykuların geldiği belli oluyordu. Merin yatmadan hemen önce, mutfak ve salondaki dağınıklığı toplamakla uğraşıyor, bir yandan da telefonundan arkadaşlarıyla mesajlaşıyordu. Yalnızca bilgisayar ışığının aydınlattığı büyük odada River'ı birden yanında görmeyi beklemediği için irkilmişti. "Çocukların kalması sorun olmaz, değil mi?" River fısıldayarak sordu kardeşine.
"Saçmalama, her zaman kalabilirler."
"Bana süt ısıtır mısın? Annemin yaptığı gibi şekerli ve ılık olsun."
Merin, kardeşinin uykusunun gelmiş olduğunu mırıldanmasından anlamıştı. "Elbette bebeğim." Kollarını vakit kaybetmeden River'ın omuzlarına doladı. Ellerini de saçlarına daldırmıştı okşamak için. River 16 yaşında olmasına rağmen, boyları Merin'le neredeyse aynıydı. Uykulu bir şekilde başını ablasının omzuna yasladı. Merin, onun iç çektiğini duyunca yüzüne baktı kararsızca. "Sana bir şey sormam gerekiyor."
River mırıldandı. "Acele et. Filmi kaçırıyorum." Bunu söyledikten hemen sonra Merin'in kolları arasından çekilmişti.
"Okuluna alışmanla ilgili hala endişelerim var. Arkadaş edindin mi? Öğretmenlerini sevdin mi?"
River mutfak dolaplarının karşısına yerleştirilmiş, birleşik olan salonla mutfak arasında kalan masaya yaslanmıştı cevap vermeden önce. "Birkaç kişiyle konuşuyorum sınıftan. Sanırım arkadaş olacağız. Öğretmenler de.. bilirsin işte." River omuz silktiğinde Merin gerginlikle onun cevabını bekliyordu. "Klasik öğretmenler."
"Evet ama, belki ısındığın bir ders olmuştur matematik dışında?"
Kardeşi sıkıntıyla ayağına bakmaya başladığında, Merin bir şeyin geldiğini hemen anlamıştı. "Aslında, edebiyat hocamız gerçekten iyi biri. Sana söylemedim ama, sınıfta birini pataklamıştım ve adam beni müdüre göndermedi."
"River." Merin yeni duymuş gibi kaşlarını çattı ve elini kararlı bir şekilde kardeşinin omzuna koydu. "Ama artık dikkat ediyorsun, değil mi?" Kardeşi başını sallamıştı. "Nasıl biri ki bu adam, yani neden seni müdüre göndermedi?"
"Bilmem ki." River başını kaldırıp anlamsızca ona bakmaya başladı. "Sınıf grubunda dediklerine göre adam boşanmış, o zamandan beri çok sakinmiş. Ha bir de okulda kızı varmış." Omzundaki el çekildiğinde, River istediği tüm cevapları kardeşine verdiğinden habersizdi. "Bilmiyorum yani Harry. Ne alaka şimdi bunları soruyorsun bana?"
Merin kardeşine süt hazırlamaya başlamıştı bile ama düşündüğü tek şey, yeni öğrendiği o bilgiyle ilgiliydi. Louis Tomlinson boşanmıştı. Merin, adamdaki sakinliği kendisi de fark etmişti gerçi. Ama ona başka gerçekler de lazımdı. Örneğin, eğer işi kabul ederse neler olacağını şimdiden öğrenmesi
iyi olabilirdi, keşke bunun cevabını da bir yerde bulabilecek olsaydı. O zaman, o bilgi her neredeyse, Merin tatlı dilini kullanarak onu bulabilir ve ortaya çıkartıp eline alabilirdi. Kendisine yeşil çay ve kardeşine şekerli süt yaptıktan sonra odasına geçti. Baş ucundaki lambayı açık bırakıp telefonuna geri dönmüştü. Odası yeşil çayı sayesinde hemen harika kokmaya başlamıştı.
"Merin: Şehirde misin? xo!!"
"Gloria: Hayır :((( Ne oldu ki?"
Merin başına geleni kabul etti. Gloria'ya her şeyi telefonda mesajlaşarak anlatmak zorundaydı. Çocukluk arkadaşının ona vereceği cevabı beklerken gergince uzandı yatağa. Yorganların arasına girmemişti henüz. Şehrin boğucu havasında ışıldayan binalara baktı birkaç adım uzaktaki penceresinden. Gloria'ya iş teklifinden bahsederken elbette adama karşı gelişmekte olan tuhaf hislerden de bahsetti. Ama ortadaki en büyük engel, Louis'in River'ın öğretmeni oluşuydu. Merin biliyordu, tüm bunların dışında, bu onun için mükemmel bir fırsattı. Mezun olmadan gerçekten çocuklarla iletişim kurmaya başlayacaktı. Bu özellikle de, iş öncesi mükemmel bir deneyim olabilirdi. Merin tereddüt ettiği için bile canı sıkılıyordu. Yalnızca birinin onu gazlamasına ihtiyacı vardı ki, Gloria, tam da bu tür şeylerin insanıydı.
"Gloria: Eğer gerçekten River'a söylemeyeceğim diyorsa, ve eğer sen de dikkat edersen River öğrenmez. Çocuklar okuldan dönünce birkaç saatlik konuşma o kadar da yorucu bir iş değildir bence?? Ödevlere harcayacağın enerjiyi orada harcarsın. Ama dikkat etmen gereken bir konu var..."
"Merin: Neymiş o?? :<"
"Gloria: Bence sen ne olduğunu çok iyi biliyorsun Merin :D Şu tonsuz mesajlarda bile ilk fırsatında adamın üstüne atlayacakmışsın gibi duruyor"
Merin ona cevaben 'abartma' yazdıysa bile, çocukluk arkadaşının hiç de abartmadığını biliyordu. Gloria, Merin'i çok iyi tanıyordu. Birine karşı heyecanlandığında, kendini nasıl tutamadığına ikisi de yeterince tanık olmuştu. Mesajlarda Gloria'nın penceresinden çıkıp Louis'in numarasının yazdığı ekrana girdi ve onun da çevrimiçi olduğunu gördü. Merin sırf aynı anda telefon başında olduklarından dolayı ergenler gibi heyecanlandığına inanamıyordu.
Parmakları hızlı bir şekilde ekran klavyesinin üstünde kaydığında ve mesajı bahsi geçen kişiye yolladığında, hemen iletilmiş olmasına ve birazdan gelecek cevabı görmeye kalbi dayanmamıştı. Gloria'nın sohbetine geri dönüp arkadaşına yeniden mesaj attı.
"Merin: Siktir et, teklifi kabul ettim bile. Sanırım mesajın geldiğine inanamadı çünkü gördüğü halde hala cevap vermedi."
Kendisini tutamayacağını en başından beri biliyordu ya zaten. Bir kere kalbi hızlı atmaya başladı mı, Merin ne tarafa isterse o tarafa yuvarlanıyordu büyük bir zevkle. O cuma gecesi öyle heyecanlı geçmişti ki, Merin yeşil çayını soğutup içememişti bile.
y/n: minnak bir geçiş bölümünden herkese merhabaa c:
bu bölümü yazmak için o kadar boğuştum ki, (çünkü geçiş bölümleri her zaman aşırı zor) sabaha kadar yazdım ve akşama kadar yaptığım saçmalıkları düzeltmekle uğraştım umarım tatmin edici bir bölüm olmuştur... Güzel tatliş yorumlarınızı sakın esirgemeyin
hilarrity olmasaydı birkaç gün daha yeni bölüm gelmezdi... Sana çok teşekkür ederim beni saatlerce dinlediğin ve asla okumaya üşenmediğin için bshxje bu bölüm sana ithaf aşkım
!! BİR DEEE YENİ BİR HİKAYEYE DAHA BAŞLADIM!! ismi House Of Cards. İngiltere'nin batısındaki bir ormanın yakınında, büyük yatılı bir okulda geçiyor. Belki göz atmak istersiniz, onun da yeni bölümü yazıldı ve hemen yolda;) (Şimdi minik reklam zamanı bitti)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top