İş Görüşmesi

Merin kendi zevklerine göre döşenmiş odasının ortasında, tekli boy aynasından yansımasına bakarken gördükleri;  yalnızca çamaşırlarıyla kalmış birinin bedeninden daha çok, aslında dün geceden beri kafasında değiştirip durduğu kombin denemelerini gözünün önüne getiriyor ve gideceği iş görüşmesi için hangisinin daha iyi olacağını seçmeye çalışıyordu.  Aslında, tüm bu hazırlıklar ve beraberinde gelen stres okul stajı içindi ama Merin'in şimdiye dek katılacağı en ciddi iş görüşmesi olması da bir diğer gerçekti. Bu sebepten öncekilerden daha gergin ve dikkatliydi. Özellikle de, kıyafetler konusunda. "Dolabını düşünüyorum da, en kısa zamanda sana şık ve ciddi bir şeyler almalıyız."

Sesiyle varlığını hatırlatan arkadaşını duyunca birden kendine gelip dakikalardır ayakta öylece durduğunun farkına vardı. "Önce işe girmeliyim tabii. Hem alabilmek, hem de giymek için."

"Bluz ya da gömlek giymek istemez misin?" Gloria uzandığı arkadaşının yatağından konuştu, telefonunu kapattıktan hemen sonra.

"O zaman etek giymem gerekir ve dizlerimde biten eteğim yok. Tanrım!" Merin sinirle söylendi. Kızmasına sebep olan şey, tamamıyla formaliten koyulan ve ona saçma gelen kurallardı. Bir işi iyi yapıp yapmayacağı, neden ve nasıl kıyafete göre anlaşılabilirdi ki?

Gloria yavaşça doğruldu ve aklına gelen fikirle arkadaşına hızlı bir bakış attı. "Hani bebek mavisi bir elbisen vardı? Yakaları gömlek gibi olduğu için hoşuna gitmiyordu."

Arkadaşının hatırlatmasıyla ilk başta heyecanlansa da, sonradan hatırlayıp iç çekti Merin. "Evet, annemin on sekizinci yaş günümde aldığı elbiseden bahsediyorsun. Gloria o küçük uslu kız elbisesi gibi." Kollarını birleştirip giymek istemediğini göstermek için aksi bir tavırla Gloria'ya döndü.

"Evet. Sen de okul müdürüne uslu bir kız olduğunu göstermeye gidiyorsun." Gloria ayaklanıp arkadaşının yerine dağınık dolap askılarının arasından bahsettiği elbiseyi buldu. "Senin yerine ütülerim. Şimdi git ve duşunu al."

"Pekala." Merin kollarını serbest bıraktıktan hemen sonra gülümsedi. "İşe alınma becerilerine güvenerek bu elbiseyi seçiyorum." Arkadaşının yanağına tatlı bir öpücük bıraktı. Söylediği gibi Merin duşa girdikten sonra, Gloria odadan çıktı ve salonda River'la karşılaştı. Başta televizyon izlediği için laf atmadıysa bile, mutfakta sabahtan kalan bulaşıklarla ilgilenirken içi içini yiyecekti. Bu yüzden aniden döndü genç çocuğa.

"Neden okula gitmedin River?"

Uzandığı yerden kalkmadan cevapladı. "Okulun ilk haftası zaten ders işlenmiyor."

Gloria haftalardır River'ın tavırlarına sinirle dolmuştu. Merin'in duymaması için, yanına yürüdü bir hışımla. "Yine de bu evde boş boş yatmanı gerektirmiyor. Ablan hala senin için uğraşıyor ve sen burada sadece yatıyorsun." River azarlanmanın getirisiyle gözlerini hızlıca kaçırdıysa bile hiçbir şey söylemedi o an. "Merin sana söylemiyor olabilir ama bazen Matthew kadar işe yaramaz birine dönüşüyorsun River."

River aniden doğruldu. "O adamın suratına bakacak olmam neden herkesin bu kadar hoşuna gidiyor? Alt tarafı bir gün okula gitmedim! Okulu bıraktığım falan yok."

"İşe yaramak istiyorsan ablanın gönlünü almakla başlayabilirsin." River odasına giderken seslendi Gloria. "Şu an için, bunu yapmak bile senin için bir şey. Öyle değil mi?" Kapı nazikçe suratına doğru kapandığı zaman, Gloria da nefesini verdi can sıkıntısıyla. River konusunda ne yapacağını bilmiyordu, tıpkı Merin gibi.

Elbiseyi ütüleme işini de bitirmesinden biraz sonra, diğer kapalı duran kapının ardından kendi adının seslenildiğini duymasıyla arkadaşının yanına geçti Gloria. Merin aldığı hızlı duşundan sonra annesinin ona beş sene önce aldığı elbiseyi çoktan giymiş, yeniden aynanın önünde beyaz kapalı yakalarıyla uğraşmaktaydı. Gloria gelince yeşil gözleri hemen genç kadına ulaştı. "Sence oldu mu?" Sorusunda tuhaf bir telaş gizliydi. Dirseğinin üstünde biten kol yakalarını yukarı kıvırıyordu. O esnada da Gloria, Merin'in kıyafetinin eksik detayını tamamlamak için ufak bir ip parçası aldı eline. Siyah ipi yakalarının altından geçirip önde tatlı bir fiyonk bıraktı.

"İşte şimdi oldu." Tekrardan yakalarını dikkatle düzeltti. Merin aynaya döndüğü zaman Gloria hala onu izliyordu. Elbisesi yeterli uzunluktaydı ve okuldaki bir iş görüşmesi için de yeterince şık sayılırdı. Elbisenin dar olmayan eteklerinden tutarken, Merin gördüklerine karşılık olarak ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Ama yine de, bu görünüş onun da hoşuna gitmişti. "Saçlarını toplamamı ister misin?"

Merin tam ona cevap verecekken, kapısının tekrar açılmasıyla ağzı açık kalmıştı. River'dı odasına gelen. Hemen aynadaki görüntüsüne döndü çünkü o an kardeşiyle uğraşacak hiç vakti ve sabrı yoktu. "Kendim hallederim." Birazını kuruttuğu saçlarını tepede toplamakla uğraşırken, River hala kapı dibinde kalıp ikisini izliyordu.

"Staj görüşmesi için mi?" Ablası hafifçe başını salladı hala ona bakmadan. "Hangi okul peki?"

Hemen cevap verdi Merin. "Seninkine uzakta, merak etme." Saçlarını en tepede tokaladıktan sonra, dolgulu tutamın aşağıya doğru salınmasına izin verdi. Gloria ikisinin konuşması için bir nevi geride duruyordu.

"O yüzden sormadığımı biliyorsun." River'a bakmadan, yüzüklerini ve Louis'in ona hediye ettiği deniz kabuklu bilekliğini taktı. "Her neyse. Umarım iş görüşmen güzel geçer Merin."

Yeşil gözler birbiriyle buluştu birkaç saniyeliğine. Merin bir anda gelen yumuşamayla erkek kardeşine baktıysa bile, hemen çekti gözlerini ondan. "Biz Gloria'yla çıkacağız birazdan. Gece beni bekleme, dünki yemekleri ısıtabilirsin."

Merin ikisini de geçip aralık kalan ve asla tam kapanmayan kırık kapısından salona ve oradan da dış kapıya geçtiğinde, arkadaşı da onu peşinden takip etmişti. River'sa tek başına kaldığı odada, vicdanını sızlatmak üzere olan pişmanlık hisleriyle ellerini eşofman cebine sokmuş, duvara yaslanarak öylece durmuştu aynı yerinde. Nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu; pişman ya da üzgün. İçindeki büyük öfkenin git gide ufaldığını itiraf edebilirdi; aynı şekilde, ablasının git gide ondan daha da çok uzaklaşmasından dolayı artık kötü hissetmeye başladığını da.

~•~

"Okul burası. Geldik." Diyerek uyardı araba kullanan arkadaşını. Öndeki yolcu koltuğunda otururken daha yeni gelmiş olmalarına rağmen ne kadar gergin olduğunu belli ediyordu. Elleri henüz titremiyor olsa bile, onları sürekli sıkıyordu. "Teneffüste değiller. Daha iyi."

Girdikleri büyük okul bahçesinde, ikisi de arabanın içinde oturuyordu. Gloria hala arkadaşının inmediğini görünce bedenini ona çevirdi. "Bay Bromley'e haber vermiş miydin?"

"Evet." Oturduğu koltuğa daha da sindi. "Ama önemli değil. Odayı kendim de bulabilirim."

"Müdürle konuştuktan sonra mutlaka bana haber ver." Ela gözler dikiz aynasından gördüğü bahçeye giren siyah yüksek arabaya gitti. Merin geleni henüz fark etmese de, Gloria Louis'in arabasını alanda görmesiyle sırıtmıştı. "Belki kutlamaya gideriz." Yine de kapıyı açmak için hala yeltenmediğini gördü. "Pekala Merin. Kaldır kıçını ve konuşmaya git artık."

"Şurada duran Arnold değil mi?" Merin tanıdık birinin görmenin rahatlığıyla bir anda kendini dışarı attığında arkadaşıyla vedalaşmayı es geçti. Hızlı adımlarla okul binasının ana girişine ilerlerken, bu sefer de arkasından birinin ona seslendiğini duydu. Bedenini tanıdık sesle, aniden geriye çevirdi. "Louis?" Hızlı adımlarla gelerek aralarındaki tüm mesafeleri yok etmişti. Yanağına bırakılan öpücük, sanki bir anlığına tüm endişeleri silip süpürdü Merin'in içinden. "Senin şu an dersin yok mu? Ne işin var burada?"

"Dün şans öpücüğünü verememiştim." Okulun ortasında öpüşmelerine ramak kala Louis, hafifçe onun yüzünü avuçladı. "Yanında olmak istedim."

Merin gözlerini hala sevgilisinin gülümseyerek ışık saçan suratından alamasa da, Louis biraz sonrasında kapıda onları bekleyen arkadaşı Arnold'a döndüğü zaman Merin de çok geçmeden bakışlarıyla onu takip etmişti. Hafifçe el salladı Bromley ileride duran çifte. Daha fazla gecikmek istemediğinden, hızlıca kapıya gitti. "Ben de sizi bekliyordum. Müdür bey seni bekliyor Merin."

En son Hannah'ın doğum gününde konuştukları gibi, Arnold Merin'in ricasını unutmamış ve öğretmenlik yaptığı okulun müdürüyle konuşmuştu. Sadece birkaç ay sürecek olan stajı için, Merin'in yerine önden müdürle konuşarak işin çabucak hallolması ve kolaylaşmasını sağlamıştı. "Sorun çıkmayacak, merak etme." Üst kattaki müdür odasının önünde durdukları zaman Louis belinde duran tutuşunu, eline götürdü ve destek olurcasına sıktı parmak eklemlerini. Merin rahatlamak için tüm çabasını kullanıyordu halen. "Burası mükemmel bir yer. Konuştur hünerlerini." Erkek arkadaşının son destekleyici cümlelerini işittikten sonra, Merin gülümseyerek girdi kapıdan içeri, tıklamasından hemen sonra gel sesini duymasıyla.

Büyük ve geniş pencelerinin önüne yerleştirilmiş masasının önündeki koltuklardan birine oturdu ona gösterildiği gibi. Telaş dolu gözlerini saygısızlık etmek istemediğinden, müdürlük yapan adamdan kaçırmamak için tüm uğraşlarını sergiliyordu. Neden bu kadar gerildiğini bilmiyordu. Belki de, birkaç dakika geçmesine rağmen hala Arnold'ın onlarla odada olmasından dolayıydı. "Size bahsettiğim öğrenci. Aynı zamanda kendisi psikolojik danışman adayı. Arkadaşım Bay Tomlinson'ı tanıyorsunuzdur. Kızı Hannah Tomlinson bu okulda."

Müdür bir anda gülümseyerek Merin'e dönmüş ve araya atlamıştı. "Yüzme takımındaki tatlı kız değil mi? Dördüncü sınıfa gidiyor."

"Evet." Merin araya girmek için tanılan fırsatı hemen kullandı. "Bir süredir Hannah'ın danışmanlığını yapıyordum." Arnold'ın orada olmasına rağmen kendisini açıklama ihtiyacı duymuştu. İnsanların onun adına konuşmasına hiç alışkın değildi çünkü Merin. "Ve bu sene lisans eğitimimdeki son senem. Staj ve tezim için bu okula başvurmak benim için iyi olur diye düşündüm, tabii bay Bromley'in önerisiyle." Cümle bitiminde arkasında bıraktığı erkek arkadaşının biricik dostuna döndü ve gülümsedi teşekkür edercesine.

"Hannah okul olarak hepimizin gerçekten çok sevdiği, enerji dolu bir öğrenci. Sadece bazı öğretmenlerini, hiperaktifliğiyle derslerde çok zorladığını hatırlıyorum, hatta bu sebepten babası Bay Tomlinson'la da çok sık görüşmüştük geçen sene."

"Evet ama bu dönem derslerindeki başarısı bir hayli yükseldi Bay Lewisham." dedi Arnold müdüre, kollarını birleştirerek. "Üstelik yüzme kursunda da son kademeye gelmiş durumunda."

Müdür gözlerini biraz daha Arnold'ta tuttuktan sonra yeniden Merin'e getirdi. Gülümsemesi gitmiş, yerine daha ciddi bir ifade gelmişti yüzüne. "Bu konuda başarılı olduğun belli. Burada mı okuyorsun?" Başıyla onayladı. "Peki tüm bu çocuklarla ve sorunlarla başa çıkabileceğini düşünüyor musun? Tezinin konusunu belirledin mi?"

"Çocukların aile ortamındaki davranışlarının okula yansıması ve okuldaki davranışlarıyla karşılaştırılması." Müdür Merin'in hızlı cevabıyla tatmin olurcasına büyükçe gülümsedi. "Tez konusunda kendime güveniyorum. Buradaki çocuklara da yardım edebileceğimi düşünüyorum. Çünkü bu yaştaki çocukların sorunlarının hiçbiri halledilemez şeyler değil; aksine eğer şimdi müdahele edilmezse ileride daha büyük sıkıntılara yol açabilir."

"Aslına bakarsan," diye başladı müdür. Devamında iyi bir şey gelmeyeceği arkasına yaslanma şeklinden belliydi aslında. Merin oturduğu koltukta gergince elbise kumaşının sardığı bacaklarını birbirine daha da yaklaştırdı. "Hali hazırda bir rehber öğretmenimiz var zaten. Ama kimse öğrencilerin aile yaşantısına yeşitemiyor. Bu okulda da birçok ilgili öğretmen var. Üstelik, öğrencileri de tanıyor yıllardır." Yeniden yavaşça masaya yaklaşıp, Merin'e odaklanan bakışlarını üzerinde tutmaya devam etti; ki bu Merin'i daha da huzursuz etmişti. "Nasıl üstesinden geleceksiniz, ne planlıyorsunuz merak etmedim değil. Çünkü söylediğiniz şeyler fazlasıyla etkileyiciydi Bayan Styles."

Sonradan eklenen iki sözcükle, yutkunmak zorunda kaldı o an Merin. Yeni başladığı hayatında, alışamadığı şeylerden biri de buydu, şüphesiz. Çünkü Merin'e kimse böyle hitap etmezdi. Derin bir nefes aldı, kendine gelmeye ihtiyacı vardı. "Yetişebileceğimi biliyorum, çünkü bu benim asıl sorumluluğum olacak. Onlara bir şey öğretmeyeceğim, aksine ben onlardan öğreneceğim ve öğrendiklerimi hem kendim için hem de bilim için kullanacağım, bay Lewisham."

"Pekala." Orta yaşlarını biraz geçen adam yeniden hafifçe tebessüm ediyordu. Merin'in konuşmasının, onu da etkilediği belli oluyordu her halinden. "Arnold sen artık derse dönebilirsin." Bay Bromley'in odadan çıkmasıyla, karşısındaki adamın duyamayacağı kısıklıkta derin bir nefes daha aldı. "İsmin Merin'di, öyle değil mi? Özgeçmişin ya da daha önceki kariyerlerinle alakalı bir belge getirdin mi yanında?"

Rahatlamıştı, çünkü bu belgelerin işe alınmadan önceki son aşamada sorulduğunu biliyordu. Aynı zamanda gerilmişti, çünkü genelde bu belgelerden sonrasında Merin hep geri çevrilirdi. Yine de çantasında getirdiği özgeçmişini ve öğrenci belgesini uzattı masadaki adama. Kağıtları incelemeye her şeyin ortasından başlamıştı ki, bu da şaşırtıcıydı. "Hannah Tomlinson'la ilgili bahsedilen danışmanlık kayıtları burada yok. Nedenini merak ettim, siz o kadar bahsedince burada görmeyi bekliyordum."

"Aslında, o biraz benim gönüllü olarak yaptığım bir şeydi." Müdür duyduklarından sonra kaşlarını kaldırdı refleksle. Şaşırdığı ortadaydı.

"Öyleyse, Bay Tomlinson'la yakın olmalısınız." Bay Lewisham hafifçe güldü. Merin'se ne diyeceğini bilememişti. "Ah her neyse, kusuruma bakmayın. Arnold bu konuda size kefil olduysa inanmamak büyük bir hata olur. Üstelik, Hannah'ın değişimi de gözler önünde. Çocuklar konusunda yetenekli olduğunuzu görebiliyorum." Öğrenci belgesini üste almıştı bu sefer de. "Not ortalamanıza bakılırsa, derslerininiz notları da bir hayli yüksek. Açıkçası işlerinden sıkılan yaşlı öğretmenlerdense, yeni mezun olan öğrencilerin her zaman daha verimli olduğuna inanırım. Çünkü öğrenciye katacağı şeyler çok daha fazladır." Belgeleri Merin'e geri uzatmadan, hepsinin kapağını kapatıp masasında kenara koydu. Merin heyecanlanmıştı, hatta gülümsediğinin bile farkında değildi o an.

"Ancak, her ne kadar benim için sorun teşkil etmese de- hatta hep bu konularda bilinçli olmak ve katkı sağlamak istemişimdir," Okul müdürü ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Merin adamın kullandığı olumsuz bağlaçtan itibaren gülümsemeyi bırakmıştı. "Geçici bile olsa, okul danışmanın trans biri olduğu gerçeğine velilerin ne diyeceğini önden kestirmek pek mümkün değil, bildiğin üzere."

Merin hemen bakışlarını üstündeki elbise eteğindeki dar alana sıkıştırdı. Gerginliğinin yansıdığı elleri adamın göremeyeceği şekilde kasılıp gevşiyordu. "Biliyorum." Sessizce değil, güçle söyledi başını kaldırdırırken. "Kişiliğimi saklama gibi bir gayretim yok, fakat onların beni ya da cinsiyetimi değil; bu konudaki başarımı konuşmalarını yeğlerim. Çünkü burada önemli olan bu. Öyle değil mi Bay Lewisham?" Merin bir anda haksızlığa uğramış gibi yükselmişti ancak karşısındaki adama karşı değil, onlara bu konuları konuşmak zorunda bırakan hayat şartlarına ve basitlenmiş, sıradanlaşmış standartlara. Kuralların tümünden bıkmıştı. "En başta katkı sağlamak, yardımcı olmak istediğinizi söylemiştiniz. Tüm bunlar, bana son söylediklerinizle çelişmiyor mu sizce de?"

"Kırıcı konuştuysam, üzgünüm." Müdür kendini açıklamak için uğraştı. "Amacım kesinlikle bu değildi, ben sadece stajın için burada çalışabileceğini fakat yine de olabileceklere karşı hazırlıklı olman gerektiğini hatırlatmak istedim. Çünkü bu tür kurumlarda hiç çalışmadığını özgeçmişinde de gördüm." Merin içinde büyüyen sinirle adama bakmayı reddetti. Neden birileri sürekli ondan daha iyi biliyormuş gibi onu uyarıp duruyordu ki? "Yine de, sendeki ışığı görmemek imkansız."

Merin o an, adamın söylediklerini çok da kötüye yorumlamadı. Eğer çok fazla düşünürse, altından başka anlamlar çıkartabilir ve bir önceki iş görüşmelerinde olduğu gibi kaba bir şekilde karşısından kalkıp odayı terk edebilirdi. Fakat tüm bunları bir yana bıraktı ve temiz bir nefes aldı. Sonuçta, hala halletmesi gereken bir staj konusu vardı ve yeni patronu düşündüğünden daha az kabaydı -ancak hala biraz kaba sayılırdı Merin'in gözünde. Hiçbiri Louis Tomlinson olamazdı sonuçta. "Teşekkür ederim müdür bey."

"İlk haftanı öğrencileri tanıyarak ve ortama alışmaya çalışarak geçirebilirsin. Deneme süreci gibi düşün. Sonrasında, eğer öğrenciler seni severse haftalığın hakkında konuşuruz. Bu konuda endişelenmene hiç gerek yok." Adam konuşurken başını hafifçe sallıyor ve Merin de tüm hareketlerini gözleriyle takip ediyordu. "Öyleyse, yarın okulda görüşmek üzere, bayan Styles."

İkisi de ayaklandı aynı zamanda. Kısa tokalaşma ve resmi gülümsemelerden sonra, Merin kendini hemen odadan dışarı attı. Louis'i biraz ileride okul panolarını incelerken gördüğünde ise hiç beklemeden oraya ilerledi. Boynuna atlayıp bu stresli dolu halinden kurtulmaya fazlasıyla ihtiyacı vardı. Bu yüzden kendini zor zar durdurdu. Hala müdür odasıyla aynı katta bulunuyorlardı. "Nasıldı?"

Louis hiç düşünmeden elinden tutunca, Merin'in içinde büyüyen sıcaklıkla gülümsedi. Sanki bir anda, birkaç saniye önce odada konuşulanları unutmuş kadar mutlu olmuştu. "Harika diyemem, ama işe alındım."

"Aksi olsaydı, Hannah'ı bu okuldan alırdım. Kim eşitlikçi olmayan bir müdürün okulunda çocuğunu okutmak ister ki?" Böyle demesiyle, Merin hemen omuzlarını erkek arkadaşına yasladı ve mutluluk delisi olurken büyükçe gülümsedi.

"Tanrım, Louis..." Kolunun altından ayrılmadan merdivenleri inerken kendi kendine iç çekiyordu halen. "İyi ki benimlesin. Sen olmasaydın ne yapardım düşünemiyorum bile."

İkisi de arabanın önüne geldiğinde durmuştu. Dudakları aralarındaki kısa mesafenin kapanmasıyla o gün için ilk kez birleşti. Uzun bir süre de ayrılmadı. "Hannah'ı görmek için bekleyelim mi yoksa yarın büyük sürprizi mi yapmak istersin?"

Merin fikirle kıkırdadı. Bu okulda işe girdiğine hala inanamıyordu. "Yarın sürpriz yapmak daha eğlenceli gibi."

"Öyleyse gidiyoruz." Arabanın kapılarını açtı elindeki anahtarla. "Kimseye sözün yok, değil mi?" Arabaya binerken ikisi de sırıtıyordu.

"Pek sayılmaz." Merin bir an önce arkadaşına işe girdiğini ve elbette Louis'le dışarı çıktığını haber vermek için telefonunu çıkardı. "Nereye götürüyorsun beni? Hem senin dersin yok mu okulda?"

"Küçük bir izin aldım diyelim." Arabayı çalıştırırken dahi suratındaki gülüş bozulmamıştı. "Sen de öğretmen olduğuna göre, bakalım böyle küçük kaçamaklara gelebilecek misin ben istediğimde."

"Bunu yapacağını biliyordum!" Merin kahkahasını atmaktan çekinmedi. "Nereye gittiğimizi söylemeyecek misin peki?" Gülüşü kendini yaramaz kıkırdamalara bırakırken sürücü koltuğundaki bedenine sırnaşmaya başladı.

"Yeni işini kutlamak için güzel bir yer buldum. Baş başa olabileceğimiz." Sonunda hızlıca sırıttı. "Hoşuna gideceğini düşünüyorum."

Merin koltuğuna hemen geçmek yerine, Louis'in boynundan gelen güzel kokunun kaynağı olan yeri öptü. "İlk yakınlaşmamızı düşünüyorum da, beni eve bırakırken arka koltukta oturuyordum." Parmaklarını araba kullanan sevgilisinin dikkatini dağıtmayacak şekilde eski şeklinden eser kalmamış saç tutamlarının arasında gezdirdi. "Tüm yol boyunca seni izlemek istediğim halde, yapamamıştım."

"Çok utanmıştın, neden?" Louis hatırlayınca tebessüm etti. "Yani, birkaç dakika öncesinde hiç de utanmayarak kucağımda olduğunu hatırlayabiliyordum o zaman da..." Merin birden eliyle ağzını kapatarak engel oldu konuşmasına.

"Böyle şeyleri araba kullanırken söylememelisin!" Kıkırdadıktan sonra başını omzuna yasladı. Kolundan birini onunkine dolamıştı. Yanağı omuzlarına sarılı olan hırka kumaşına sürterken her zamanki huzuru yeniden tadıyordu. Gülümsemesi yol boyunca hiç de bozulmamıştı.

Normalden daha uzun süren araba yolculuklarından sonra rastgele gibi gözüken bir yerde durduklarında, Merin nereye geldiklerini anlamak istercesine başını sevgilisinin üzerinden kaldırmış ve hafiften güneşin gitmesiyle kararmaya başlayan gökyüzüyle karşılaşmıştı. Louis'in kemerini söktüğünü gördükten sonra bile, hala tam olarak nereye geldiklerini çözmüş sayılmazdı. Etrafta -hatta yakınlarda- pek de restoranta benzeyen mekan olduğu söylenemezdi. Daha çok, yol kenarını andırıyordu ilk bakışta. Ancak Louis gibi arabadan aşağıya indiği zaman, biraz ötede biten yolu ve asıl manzarayı fark edebilmişti. Şehir merkezine biraz uzak olan, nerede olduklarını bilmediği bir tepeye çıkmışlardı. Biraz ıssız olsa da, soğuk esen rüzgarın varlığıyla burada yalnız olmadığını kendine hatırlatıp korkmayı aklına bile getirmedi. Arabanın diğer tarafında kalan Louis'in yanına geçerken üstündeki cekete sokuldu iyice. O arabanın içinde yine bir şeylerle uğraşırken, Merin de gözlerini merakla yabancı olduğu etrafta dolaştırıyordu. Biraz ötedeki ağaçlıkları ve daha uzaktaki manzaralı villaları görebiliyordu. Ancak yine de, yakınlarında pek kimselerin olduğunu söyleyemezdi.

"Ne yapacağız burada Louis?" Merin üşümeye başlayınca kollarını kendine doladı iyice. Louis'se içerideki işini halledip sonunda elindeki kadehlerle Merin'e dönebilmişti. Tek kaşı havaya kalktı yavaşça. "Ah, benim aptallığım. En başından beri aklındaydı."

"Bir kutlama için, her zaman yüksek ses ve kalabalığa katlanmak zorunda değiliz. Öyle değil mi?" Louis kendi sorusuyla sırıttı.

"Sen yine de çok içme." Aynı zamanda arabanın arkasına zorlukla sakladığı ve biraz önce çıkardığı şarabın tıpasını açmakla uğraşıyordu. En sonunda başardığında, hiç beklemeden Merin'in kadehini doldurdu.

"Endişelenme. Sadece sana eşlik edeceğim." Çocuksu bir tavırla gülümsedi Louis. Harry Merin'i arabanın önünde kalan şehir manzarasını görmesi için yeniden koluna girdi.

Tüm şehir, en güzel randevularının birinde olduğu gibi ayaklarının önündeydi yeniden. Ancak bu sefer sadece deniz değil, tüm şehir ışıklarını görebiliyor ve tanıdık olan yerlere kuş bakışı atmanın tuhaf hissini deneyimleniyorlardı. "Çok güzel." Mırıldanırken arabanın ılık kalan kaputuna yaslandı Merin. Gözleri yavaşça onun için asıl güzel olana ulaştığında kadeh dudaklarından daha yeni çekilmişti. "Seninle olan her şey çok güzel."  Bu kadar mutluyken, doğru ya da etkileyici kelimeleri seçemiyordu. Çünkü, öncesinde kendisinin tüm bu olanlardan etkisinden çıkması gerekirdi. "Dünyamdaki her şeyi güzelleştiriyorsun."

"Ben sadece güzel olana eşlik ettiğimi söylemiştim." Louis flörtöz bir şekilde sırıttı. Kolunu, sardığı omuzlarından yavaşça beline indirdi ve onu biraz daha kendine çekti. "Staj olsa bile ilk ciddi işini kutladığımıza göre, biraz da okulun bittikten sonra ne yapacağını konuşalım. Planın ne örneğin?"

Merin konunun bir anda ciddileşmesiyle dudaklarını büzse de, hemen tatlı bir şekilde gülümsedi önüne döndükten sonra. "Daha düzgün bir iş bulmak?" Sorarcasına kaşlarını kaldırdı. "Bilmiyorum, aslına bakarsan bu stajı bile yapamayacağımdan emindim. Yani kimse bana şans tanımayacağı gerçeğine alıştırmıştım kendimi. Sanırım hala şaşkınım bu yüzden."

"Alışsan iyi edersin çünkü artık olumsuz düşüncelere kapılmak yok." Louis kadehi metal kapağın üzerine bırakıp Merin'e döndü. "Sen gerçekten çok yetenekli ve başarılı birisin. Sadece insanların bunu görmesi gerekiyor." Ellerini yüzüne sardığında neden dudağının titrediğini bilmiyordu Merin. "Ve gösteriyorsun da."

"Öncesinde nelere maruz kaldığımı bilmiyorsun..." Böyle söylediğinde, Louis gecikmeden sardı onu kollarıyla.

"Hadi ama, buraya günü kutlamaya geldik. Üstelik sana daha az önce olumsuz düşünmeyeceğiz artık demiştim." Tepede topladığı saçları sayesinde açık kalan tenini öptü.

Merin derin bir soluk çekti içine. "İçerideyken, müdür veliler konusunda beni uyardı." Sessizce mırıldandı. "Olabilecekler konusunda. Yani beni öğrendiklerinde." Zorlukla anlatabiliyordu orada olanları. "Ve bununla tehdit eder gibi uyarılmaktan, konusunun geçmesinden çok bıktım Louis. Neden insanlar beni sadece sıradan biri değil de, sorun olarak görüyor?"

Yeniden biraz da olsa uzaklaştı yüzünden, sırf ona bakabilmek için. "Çünkü sen sıradan değilsin. Farklısın ve sıradan insanlar bundan rahatsız olur." Yanağını okşadı nazikçe onu severken. "Ve bırak rahatsız ve sıradan olmaya devam etsinler. Seni tanıdıklarında, belki ne kadar yanıldıklarını görebilirler. Hem, ne zamandan beri farklı olmak tuhaf görülüyor?" Merin söylediklerinin güzelliğiyle, başını hafifçe karşısındakinin göğsüne doğru eğdi. "Ve ben, seni sen yapan her şeye aşığım Merin."

"Ben de sana aşığım Louis." Parmak uçlarıyla kaldırdığı çenesiyle bakışlarını yeniden yakaladı ve bunu dudaklarını hiç gecikmeden birleştirmek için kullandı. Aralarındaki mesafe de kısa sürede kapanmıştı. Anın etkisi ile uyum içinde durmadan birbirlerini öpüyorlardı. Hala arabanın önünde, uzaktaki şehir manzarasının biraz yukarısındalardı. Güneşin batmasına çok az kalmıştı. İstemese de, ağır bir şekilde çekildi dudaklarından. "Ya bir gün biterse bu peri masalı?" Sorarken, şarabın etkisinden değil, tamamen aşk sarhoşu olmasından kaynaklanıyordu.

"Bundan korkuyor musun?" Ellerini belinin arkasında birleştirdi. Bu sevimli halleri Louis'i bitiriyordu.

"Evet, özellikle de o günden sonra." Louis hangi günü ve zamanı kast ettiğini çok iyi biliyordu. "İçten içe, bundan ne kadar korktuğumu fark ettim."

Elleri aniden, kalçasından aşağıya baldırlarına indi ve onu sıkıca oradan tutarak ayaklarının yerden kesilmesini sağladı. Merin ne olduğunu bile anlamadan arabanın yüksek kaputuna oturtulduğunda şaşkınca bakıyordu ayakta kalan Louis'e. Neyse ki, onu yeniden uca çekmiş ve dudakları birleşecek kadar yakın durmaya başlamıştı yeniden yüzleri. "Biz bu kadar devam etmesini isterken, nasıl bitebilir?" Sorusuna cevap almasına gerek kalmadan, yeniden öptü dudaklarını. Merin'in bacakları artık Louis'in belini sararken, sahiden de ayrılmaya hiç niyetleri olmadığı belliydi.

~•~

Uzun süreden sonra ilk kez, büyük yuvarlak aile masasının etrafı tıpkı aylar önce olduğu gibi yeniden aynı dört kişiyle sarılmıştı. Merin birkaç akşam öncesinde Harley ve Louis'le yediği gergin yemeği hala tüm netliğiyle hatırlıyordu. Üçü birlikte otururken birkaç kelime bile sohbet edebildikleri söylenemezdi masadaki gerginlikten. Harley babasına verdiği sözünden ötürü Merin ablasıyla  kavga etmemek için gerçek bir çaba sarf etmişti ve bu da masada kalan iki yetişkeni bile yeterince huzursuz hissetmesine sebep olmuştu. Ancak bu sefer, Hannah da aralarındaydı ve tamamen olmasa da, ortadaki gerginliği bir miktar dağıttığı söylenebilirdi. "Yemeği hanginiz yaptı? Çok güzel olmuş." Hannah tabağındakileri keyifle yerken gözleri hem babasında hem de Merin'deydi.

"Dün akşam ben yapmıştım bebeğim." Louis elini küçük kızın sarı saçlarına götürüp nazikçe okşadı.

"Bugün öğleden sonra okuldan nereye gittin?" Harley'in ani sorusuyla üçü de şaşkınca aynı anda genç kıza döndü. "Mesajını geç gördüm de. Çıkışta arabanı göremeyince şaşırdım."

"Evet ama sonuçta bugün gitar kursuna gitmeyecek miydin?" Harley başıyla onayladı. "Merin'in bugün iş görüşmesi vardı. Onunla birlikteydik."

Aslında Louis ona hesap vermekten çok, alışması gerektiği için anlatıyordu. Merin, Harley'in tepkisini bekledi merakla. "Yani buraya gelene kadar da beraberdiniz."

"İşe girip girmediğimi merak etmiyor musun Harley?" Merin şakayla karışık sorarken genç kıza gülümsedi.

Harley'se aksi suratını onlara göstermeye devam ediyordu. "Bu kadar mutlu olmanızdan belli oluyor zaten." İsteksizce arkasına yaslandı. "Yani Hannah'ın okulundasın artık. Ne kadar güzel ama." Söylediklerinin tersi olarak gözlerini devirdiğinde Louis'in, hareketlerinden dolayı kızını azarlamasına çok az kalmıştı.

"Bizim okulda mı? Gerçekten mi?!" Hannah heyecanla bağırdı.

"Birazcık sürpriz olacaktı tabii ama ablan sağ olsun..." Louis kızgın bakışlarını hala Harley'de tutmaya devam ediyordu.

"Seni her gün görebileceğim yine! Öğlen yemeklerinde sınıfıma gelirsin değil mi Merin?"

"Ne kadar harika bir düzen. Erkek kardeşin babamın öğrencisi, şimdi de sen Hannah'nın okulunda işe başlayacaksın. Ve hala hiçbir şey olmamış gibi akşam yemeğinde bize eşlik ediyorsun. Sırada ne var, kardeşini de aramıza sıkıştırmaya mı çalışacaksın?" Harley sinirle kalktı sandalyesinden ve kimsenin ona laf söylemesine izin vermeden mutfaktan hızlıca çıktı.

"Aurora hemen buraya gel ve Merin ablandan özür dile."

"Özür dilenecek bir şey söylemedim!" Merdivenleri çıkarken genç kız mutfakta kalanlara böyle seslendi. Louis Merin'e bakarken başını iki yana sallıyordu.

"Sorun değil Louis. Bırak istediğini söylesin." Merin masanın üzerinden Louis'in elini tuttuğunda daha fazla canının sıkılmaması için gülümsüyordu. Ellerinin üzerinde minik bir el daha hissetmesiyle başını aralarına gelen Hannah'a çevirdi.

"Seni kıskanıyor." Küçük kız Merin'in boynuna sarılıp kulağına fısıldadığında kendini tutamayıp gülmüştü ikisi de. "Ama barışacaksınız, ben biliyorum. Hala bazen telefonundan seninle çekildiğimiz fotoğraflara bakıyor." Merin ufaklığı hemen kucağına çekip oturmasını sağladı. Tahmin ettiğinden daha çok özlemişti aslında Hannah'ı. Gülümseyerek izlemeye başladı küçük, tatlı suratını.

"Yine de, sakın ablanla kavga etme bu konuda. Anlaştık mı?" Hannah hemen başını salladı. Louis yüzündeki tebessümle izliyordu onları yanı başlarında. "Bundan sonra, ablanı sakinleştirme görevi de sana düşüyor gibi gözüküyor." Merin hafifçe kıkırdadı.

Hannah kollarını bir kez daha sıkıca sardı ablasının boynuna. "Barıştığınız için çok mutluyum."

"Evet, biz de öyle." Louis daha fazla dayanamayıp kollarını ikisine birden sardı. Bir eliyle Merin'i tutarken, diğeriyle de kızının yanağını okşuyordu.

Merin'in ilk kez bu denli bir ailenin içinde hissetmesiyle, afalladığı belli oluyordu. Üçü de hala mutfak masasında birbirine sarılırken kafasında çınlamaya başlayan duygusallık sirenlerini bir şekilde susturup kendini anın eşsizliğine odaklamaya çalıştı ve sarıldığı küçük bedene biraz daha sokuldu. İkisi de hala onun için birer yabancı sayılabilecekken, onlara karşı hiç de öyle hissetmiyordu ve bu garipti. Sanki yıllardır bilmediği bir hissi kendisi deneyimleyerek öğreniyor, ve sonunda demek böyle bir şeymiş diyordu içinden. Kendisine sayısız duygularla bakan mavi gözleri görmesiyle, mahcupca gülümsedi o an Merin. Bu onun için, pür bir mutluluktan farksızdı.

Birkaç saat sonra, yani Louis'in okulla alakalı sorumluluklarını halletmesinden ve Hannah'la beraber ödevleri yapmasından sonra küçük kız da kendi odasına geçmişti. Aslında çok fazla şeyin değiştiği söylenemezdi ev işleri ve günlük rutinleri konusunda. Louis yine ev halkı yatmadan önce evi toparlamış ve gerekli düzeni sağlamayı başarmıştı. Sonuçta, ilk kez tek başına koca bir haneyle başa çıkmıyordu. O buna, yıllardan beri alışıktı ve doğruyu itiraf etmesi gerekirse, Merin hayatına girdikten sonra sıkıldığı işler bile ona ayrı bir zevk vermeye başlamıştı. Bu yüzden günün sonunda yorgunca değil, ayrı bir enerjiyle çıktı odasına. Merin'se onu tüm bu süreçte, odasındaki yatakta bilgisayarından bir şeyler izleyerek beklemişti. Louis odaya girdiğinde ayakkabıları hariç tüm şık iş görüşmesi kıyafetleri üzerindeydi hala.
Geldiğini görmesiyle yatakta hemen doğruldu ve gülümsedi.

"Bulaşıkları hallettin mi?" Louis başını salladı. "Ya çamaşırlar?" Yine başıyla onayladı. "Peki ya yarın için yemek pişirdin mi?"

"Hayır çünkü bugünkiler bitmedi." Üzerine eğilip dudaklarını birleştirdi.

"Duşunu kullanabilir miyim?" Merin sorarken masumca gülümsedi. Aslında Louis için, sormasına bile gerek yoktu. Tıpkı saatler öncesinde eve gelirken, bu gece kalabilir miyim diye sormasına gerek olmadığı gibi.

"İstersen sana katılabilirim." Louis dileğini her zaman olduğu gibi bir kez daha yinelemişti.

"Yıkanmak istiyorsan benden sonra girmen gerekecek." Merin kaçmak istercesine kalksa bile, Louis kolundan yakaladı.

"Ama ya ben seninle yıkanmak istiyorsam?"

"Hiç duşta biriyle seks yaptın mı?" Gözlerini kısarak sordu. Louis başını iki yana sallayınca da hemen devam etti. "Ben de! Ve açıkçası biraz korkutucu geliyor. Ya kayıp düşersek ve bir yerimiz kesilirse?"

Louis yavaşça bedenine yaklaşıp çenesinden yakaladı. "Seks yapacağımızı söylemedim ki."

"Oh." Merin utangaçça güldü. "Sesin biraz fazla baştan çıkarıcı geliyordu aslında."

Louis Merin'in banyoyla alakalı fobilerini bildiğinden hafifçe güldü. "Hadi duş al, ben de senden sonra girerim." Rahatladığını verdiği uzun nefesle belli ettikten sonra dudaklarına yine her zamanki gibi tutkulu bir öpücük bıraktı. Banyoya girmeden önce elbiselerini odada çıkartıp tekli koltuğun üzerine bırakmasından ötürü Louis sırıtmıştı.

Duşta işi bittikten sonra, kenarda duran temiz havluları kullandı her zaman olduğu gibi. Bedenine sıkıca tutunan bornozuyla birlikte, bir havluyu da saçlarına dolamıştı. Gece geç saatlerde saç kurutucusu kullanmak istediği pek söylenemezdi, hele de yan odada uyuyan çocukların varlığından haberdarken. Banyodan çıkınca, Louis'in bilgisayardan Merin'i izlediği filme kaldığı yerden devam ettiğini gördü. Biraz uykulu olduğu halinden belliydi, fakat Merin'i görünce elbette yeniden kendine gelmişti. Duş alma sırası ona geçtiğinde, hiç beklemeden girdi banyoya. "Seni beklerim. Merak etme." Merin, o görmese de yaramazca sırıttı. Sahiden de onu beklemekti tüm planı.

Önce yatağın üzerinde duran dizüstü bilgisayarı kapatıp kaldırdı. Sonra da, üstündeki duş havlularından kurtulmadan yatağa uzandı. Gözleri odasının farklı köşelerinde keşif yapıyordu. Uzun, dar kitaplığın yanına yerleştirilmiş katlı duran şövaleyi görebiliyordu. Louis'in yaptığı yeni resimleri nereye kaldırdığını merak etti o an. Sonrasında beyazın hakim sürdüğü büyük odanın aynı renkteki pencerelerine ve kapalı perdelerini inceledi. Gözleri baş ucundaki pembe renkteki ojeye takılınca, sabırsızca eline aldı ve aklına gelen fikirlerle sırıttı. Ojenin Hannah'a ait olduğunu tahmin edebiliyordu. Yatakta doğrulup Louis gelene kadar ojesini renksiz ayak tırnaklarına sürmekte sakınca görmedi. Birkaçına rastgele sürüyordu ki, Louis'in sonunda banyodan çıktığını duydu. O da tıpkı Merin gibi, giyinmeden bornozla gelmişti odaya. Louis'in ıslak ve dağınık saçlarını görünce sırıttığı halde yutkundu. Oturduğu yatakta, sadece onu izlemek bile keyiflendirmişti Merin'i.

"Senin için hızlı çıktım." Louis yatağın bir tarafına  oturduğunda uçlarından sular damlayan saçlarını eliyle geriye itti. Nemli suratını yeniden silme ihtiyacı duymuştu. Merin de o sırada yatakta yanına tırmanıp dudaklarına, tatlı masum bir öpücük bıraktı.

"Demek bu güzel kokunun kaynağı duş jelinmiş." Louis duyduklarıyla sırıttı. "Kızlar yan odada uyuduğuna göre ve bizim de uykumuz olmadığına göre..." Merin hemen arkasına sakladığı ojeyi çıkartıp sırıttı. "birbirimize oje sürebiliriz."

Louis teklifi söyleme şekliyle şaşırsa da, reddetmek yerine güldü. "Pekala." Diyerek aslında Merin'i şaşırtmıştı. "Önce ben süreceğim."

Hemen uzattı parmaklarını. Pembe boya açık renkte ve simli olduğu için ikisi de iş için pek de bir sakınca görmemişti. Louis nazikçe elini tutup ojeyi Merin'in kısa tırnaklarına sürerken, Merin dikkatle izliyordu hareketlerini. Onu böyle seyretmek, hoşuna gitmişti. "Oje sürmeyi biliyor gibisin."

Göz göze geldiklerinde ikisi de gülümsedi. "Sonuçta iki kız babasıyım." Merin cevapla sabırsızca duruşunu dikleştirdi ve sırıtmadan edemedi. Bir eli bittiği zaman, bekletmeden ötekisine geçmişti.

"Nasıl bir his peki?" Parmak uçları Louis'in avcuna dayanıyordu. Tutuşları o kadar hafifti ki, teninin sıcaklığını zorlukla hissediyordu.

Louis'in tüm odağı Merin'in sol eline sürdüğü ojedeydi o an. Bu yüzden bakmadan cevapladı. "Çocuklara ne kadar düşkün olduğumu anlatmıştım. Özellikle de, onları kendinden bir parça olarak görmeye başladıkça hayatın sanki asıl yüzünü görüyorsun. Onlarsız her şeyin eksik olduğunu anlıyorsun."  Ojenin ucundaki fırçayı şişeye daldırıp çıkardı. "Sanırım bu hissin eksikliğiyle büyüdüğüm için, benim için vazgeçilmez geliyor."

"Tek çocuktun, değil mi?" Louis başını salladı. Oje sürmesi bittiğinde Merin tırnaklarının kuruması için ellerini sallıyordu.

"Annem ve babam da ben küçükken boşanmıştı üstelik." Ojeyi Merin'in eline bıraktı. "Gerçekten sürecek misin?" Louis gülerek sordu.

"Evet, farklı olmak güzel demiştin sonuçta." Sabahki konuya gönderme yaparken göz kırptı Merin. "Madem panseksüel olduğunu keşfettin, böyle şeylere de açık olmalısın. Hem, tırnak boyamak o kadar da büyük bir şey değil." Az önceki tutuşlarının yerini değiştirip, üste Louis'inkini koydu. "Cinsiyet kimliğini o kadar da değiştirmez yani."

"Senden öğreneceğim çok şey var." Merin parmaklarını tutarak dikkatle sürse de, kendisine sürerkenki kadar başarılı olmadığı belliydi bu konuda. Etrafa taşırdıklarını silmek için uğraşırken fark etmeden dili de dışarı çıkmıştı.

Diğer tırnaklarına geçtiğinde başını Louis'e doğru kaldırdı. "Biraz tırnaklarını uzatabilirsin belki." Nazikçe belirtti, kırıcı olmamaya çalışarak. Louis önerilerine devam etmesi için ona bakmayı sürdürürken sırıtışı iyice büyümüştü. Hemen söylemeden önce Merin gözleriyle onu biraz daha süzerken dudaklarını büzüyordu yine. "Belki şunları da kesebilirsin." Merin bakışlarıyla göğsünün ortasını örten yumuşak ince tüyleri gösteriyordu. Böyle söyleyince, Louis ona meydan okunurcasına bir bakış atmıştı ciddi olup olmadığını anlamak için. Merin yaramazca omuz silkince, birden onu yatağa düşürdü. Çığlık atmamak için kendini zor tutmuştu.

"O zaman senin şu istediğin yumuşak, tatlı kolejli çocuklarından olurdum, öyle değil mi?" Louis yukarıdan Merin'e bakarken tavrı ciddi değil, aksine keyfi gayet yerindeydi.

"Ama seni babacık yapan göğüs kılların değil sonuçta!" Sessiz olması için işaret parmağını dudaklarına yasladı.

"Kıllarımdan bu kadar rahatsız olduğunu bilmiyordum." Alınmışçasına konuştu burun kıvırarak. Ellerini üstünden çekince Merin hemen doğruldu.

"Rahatsız olmuyorum." Hafifçe yan dönmüş bedenine yaklaşıp, omzunu öptü. "Sadece şaka yapıyordum. Bedenine karışacak son insanım." Onu kızdırmasını telafi etmek istercesine tatlı bir tonda fısıldadı omzunun ucundan. Aslında Louis'in ona alındığı yoktu, yine de böyle söylemesi de ayrı bir mutlu etmişti tabii. "Saçlarımı tarar mısın Louis?"

İsteğini gerçekleştirmek üzere komodinde duran tarağı almak için kalktı. Geri döndüğünde, Merin arkasına geçmesi için yatağın ortasına oturmuş ve saçlarındaki nemli havluyu açmıştı. Hiç beklemeden onun için açılan yere geçti ve elindeki tarağı saçlarından geçirmeden önce, ıslak kalan saçlarının hepsini gerisinde topladı. Taramaya başladığında, canını acıtmamak için özen gösteriyordu. Yavaşça en tepeden, saç uçlarına doğru kaydırmaya devam etti tarağı bir süre daha. Merin'in yüzünü göremese de, sessizleşmeye başlamasından mıyıştığını anlayabiliyordu. "Örmemi ister misin?"

Dakikalar sonra Louis'in sesini duymasıyla kendine gelip kapanan gözlerini bir anda açtı ve başını salladı. "Nasıl örüldüğünü biliyor musun?" Louis bu sefer cevap vermek yerine güldüğünde, Merin cevabını anlamıştı. "Elbette biliyorsun..." Saç köklerinin aniden gerilmesiyle uykulu halinin dağıldığını hissediyordu. Louis örgünün sıkı olması için saçlarını biraz çekelerken, Merin dudağını ısırdı. "Ben birkaç sene önce öğrenmiştim. Aslında saçlarım ilk kez bu kadar uzadığı için eskiden daha az örerdim."

"İstediğinde ben örebilirim artık." Örgünün ucuna geldiğinde, Louis Merin'in bileğine sarılı duran tokayı ondan rica etmeden kendisi almış ve hızlıca saçlarının ucuna geçirmişti. Merin tam da aynadan saçlarına bakmak için ayaklanmaya kalkınca, Louis'in kollarını sıkıca ona dolamasından ötürü yerinde kaldı. İkisi de birbirini görmedikleri halde gülümsedi, Merin bedenine sarılan kollara tutununca. "Burada kal."

O saniyelerden sonra Merin'in gitmeye de pek niyeti kalmamıştı aslında. "Pekala." diyerek fısıldadı. Bedenini de, arkasında kalan bedene biraz daha yaslamaktan alıkoyamadı kendini. Dakikalardır içinde büyüyen heyecanı bastırmaya daha fazla gücü kalmamıştı belki de. Yine de yavaşça çevirdi başını sağ omzuna doğru. Dudakları dakikalar sonra ilk kez birleştiğinde, ilk öpüşmeleri kadar coşkulu atıyordu kalbi. Bu yüzden nefeslerine yansıyordu tüm heyecanı. Dudaklarının ateşine zorlukla ayak uyduruyor ve uyuşan ellerine rağmen, bedenine sarılan kollarına tutunmayı deniyordu. Bir yandan ona daha çok dokunmayı ve onu hissetmeyi arzularken, Louis'in iç sesini duymasını diliyordu. Kendi vücudunu ihtiyaçla biraz daha yasladı ona. Aradaki havlu kumaşına rağmen, tüm sırtı onun üst bedenine yaslanık duruyor fakat yine de bu Merin'e yeterli gelmiyordu. Biraz daha kucağına yaklaştırdı kendini. Louis elini bornozun bollaşan kuşağı sayesinde Merin'in tenine değdirdiğinde, hiç vakit kaybetmeden o da aynısını arkasında kalan bedene yapmıştı.

Bir eli sıcak tenine dokunurken, diğeri ise Merin'i biraz daha rahat öpmek istercesine boynuna doladığı parmak uçlarıyla hareketlerini yönlendiriyordu. Karnından başlayan dokunuşları kasıklarına gittiği zaman bacaklarını ihtiyaçla daha çok araladı Merin. Louis'in çıldırtıcı oyunlarının aksine, arkada kalan kasıklarını kavraması aniden olmuş ve Louis'in dudaklarına doğru inlemesine neden olmuştu. "Sessiz ol babacık." Merin fısıldadıktan sonra sırıttı ve arkada kaybolan elini oynatmaya devam etti. Louis aniden yükselince boynundaki tutuşları sıkılaşmış, bir anda nefesi kesilen bu sefer Merin olmuştu. Aralık kalan dudaklarına yapıştı hemen. Louis de onu aynı şekilde kavradığı zaman, gözleri tanıdık olmayan koca zevkle kapandı Merin'in. Refleksle öpüp duran dudakları duraksamaya başlamıştı aldığı zevkle beraber. Başının omuzlarına düşmesine izin verdiğinde, tavana kilitlenen yeşil gözleri yeniden kapandı. Aldığı zevke öyle odaklanmış ve kendini bırakmıştı ki, arkada Louis'i kavrayan eli bile yavaşlamıştı. Louis'in dudaklarını boynuna bastırmasıyla, yeniden açıldı gözleri. Kendi ağzından kaçırdığı minik inlemelerden de o zaman haberi olmuştu.

Louis elini hızlandırdıkça kendini daha çok ona bastırmak için uğraşıyordu. Omuzlarından düşmeye başlamış olan bornozdan tamamen kurtulup çıplak bedenlerini hiç vakit kaybetmeden yeniden birleştirdi ona tamamen yaslanarak. Başını yeniden omuzlarına bıraktığında, Louis'in suratını izliyordu. Louis ise, onun vücudunu. Rahatça ses çıkartamadıkça, sanki içinde bastırmak zorunda kaldığı ve almakta olduğu zevk de artıyordu. Yeniden Louis'in kulağına yaklaştığını hissetti. "Seninle ilgilenmeme bayılıyorsun, öyle değil mi?" Parmaklarına bulaştırdığı sıvıyı görmesiyle, hangi ara akıttığını düşünüp yutkundu. Parmaklarına yapışanı yavaşça temiz vücuduna, karnına ve göğsüne sürdükten sonra onları dudaklarına götürdü. Merin onları ihtiyaçla yalarken, sebebinin ne olduğunu hiç bilmiyordu.

Parmaklarını ağzından çekmesine izin vermeden, dizlerinin üstünde kalktı ve kendisini hızlıca soyduğu gibi, aynısını Louis'in kasıklarından aşağıya inmiş havlusuna da yaptı. Bulabileceği çekmeceye rastgele elini atarken, dudakları sabırsız bir aceleyle Louis'inkileri öpüyordu. Sonunda eline takıldığında, pakedi vahşi bir ağız hareketiyle tekte yırtıp içinden çıkanı Louis'e geçirdi. Eline bulaşan kayganlığı, kendi kasıklarına yaramazca bulaştırmaktan hiç de çekinmedi o an. Kucağına çıktığında, büyük sesler çıkartarak yandaki kızları uyandırmamak için sıkıca kapalı tutuyordu dudaklarını. Yine de, içine girdiğinde sadece ikisinin duyabileceği bir tonda inlemişti, tıpkı Louis gibi.

Onlar için hızlı tükenen birkaç dakika boyunca, Louis Merin'i belinden sıkıca tutmuş ve dudaklarından çekilmesine bir an olsun izin vermemişti. Aslında ikisi de öyle sabırsızdı ki, birden başlayan yatak gıcırtılarına bile aldırış edememişlerdi o an. Merin onu daha rahat sürebilmek için dudaklarından ayrıldığında, hızlı hızlı alıp verdiği nefesleri bile küçük zevk mırıltılarına dönmeye başlamıştı. Louis hala sırtının birazı yatak başlığına yaslanık bir halde oturuyordu ve Merin bundan yeterince memnundu. Ondan ve nefesinden uzak kaldığı her saniye, kontrolü kaybediyordu ve böyle de pek aksi olduğu söylenemezdi. Belini durmadan oynatırken sıkıca tutunduğu omuzlarına istemeden de olsa tırnaklarını batırıyordu. Louis ellerini belinden yukarı çıkartıp dudaklarını üst gövdesindeki noktalara rastgele sürtmeye başladığında, bu Merin'i daha da çok vahşileştirmişti. Omuzlarını tutmayı bırakıp, yatak başlığına sardı parmaklarını sıkıca. Kucağında ileri geri giderken, her saniye birbirine değen noktaları daha da çok artıyordu sanki ve bu Merin'i çılgına çeviriyordu. Birkaç kez kendini bilmeden Louis, Louis diye adını sayıkladığında dudaklarının onunla örtülmesine izin verdi. Bacaklarını tamamen gövdesinin etrafına sardı o an. Erkenden orgazma ulaşırken kendini onun kucağına bırakmıştı. Vücudu an ve an daha çok gevşiyor ve yeniden sarıldığı omuzlarına biraz daha sokulmaya çalışıyordu. Belini saran eller onu kendi ihtiyacı yüzünden hafifçe hareket ettirip yönlendirince hassaslıkla büyükçe inlemişti. Birkaç saniye sonra, altında gevşeyen bedeni hissedince yeni buluştuğu huzurla gülümsedi Merin. Yine de, kollarından ve yerinden ayrılmak istemiyordu.

.

.

y/n: merhabaaaa,
öncelikle bu şirin bölümü hikayenin toplam oylarının 2K olmasının bir teşekkürü olarak görmenizi isterim çünkü çok ama çok mutluyum, hem hikayenin bu kadar tutulmasından ve sevilmesinden dolayı hem de desteklernizden dolayı :"))

eh malum artık cuma günlerine yetişmiyor, ben de en azından aranın 1 haftadan fazla olmaması için uğraşıyorumm, bundan sonrası için gün konusunda söz veremem ama gerçekten beklememeniz için uğraşıyorumm

bu bölümden sonra yine bolca smutlar okuyacağınız bölümlerin haberini vermekten şeref duyarımm ;))

yine uzun bir not
ve larentscreature her zaman
yanımda olduğun için sana teşekkür ederim ❤️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top