Pride
Harry Merin Styles, kendisinin bir süredir tercih ettiği şekliyle yalnızca Merin Styles, yirmi üç senelik devam ettirdiği hayatında tam olarak kaç senedir kendi ayaklarının üzerine bastığıyla alakalı net bir sayı veremezdi. Ama içinden hep, kendisine başlattığı savaşı ilk günü olarak sayardı. O savaşı kazandıktan sonra ise, günlerin, ayların hatta yılların ne ifade ettiğinin hiçbir önemi kalmamıştı. Yaşı önemsizdi, doğduğu gün ve birçok insanın önemsediği diğer birçok şey gibi. Çocukluk resimlerinin neredeyse hepsi kayıptı, sanki Merin onları bilinmez sonsuzluğun içerisine atıp arkasını dönmüştü. Nerede olduklarını önemsemiyordu. Arkasında bıraktığı yılları ve o halini düşünmüyordu çünkü var olduğu hayatını -hatta bir diğer deyişle yeniden inşa ettiği hayatını seviyordu. Neden geçmişe dönüp üzülmeliydi ki? Kendini seviyordu, tek ailesi olan erkek kardeşini seviyordu, çoğu kardeş gibi o da her ne kadar en büyük bir baş belası olsa da. Beraber kaldıkları beşinci kattaki küçük daireyi seviyordu. Okulunu ve okuduğu bölümü seviyordu. Kıyafet tarzını seviyordu. Sevdiği insanlarla geçirdiği vakti ve onları seviyordu. Ve, erkek arkadaşını, hayatını ve en büyük anlarını, sırlarını paylaştığı adamı seviyordu. Hayatındaki sevdikleri listesi böylesine uzunken, neden memnuniyetsizlik çekip şımarıklıkta bulunacaktı ki?
Ve en önemlisi, Haziran'ı seviyordu. Çocuğu olsaydı eğer, ilkini Judith ikincisini de June koyacağının hayalini kurar ve kendi kendine gülerdi. O anda da, Haziran'ın hayatına kattığı birden farklı anlamlar vardı. Haziran dendiğinde on üç yaşındayken, ilk kez Gloria ile gittiği yürüyüş gelirdi aklına. Hayalini kurduğu elbisesini dışarıda ilk kez giydikten sonra, kimse tarafından gözleriyle bile yargılanmadığı bir ortama girmişti o gün. Nasıl unutabilirdi ki? Ayrıca Haziran'ı severdi. River'ın doğduğu ve altı yaşındayken ilk defa bir kardeşe sahip olmanın nasıl hissettirdiğini öğrendiği aydı. İlkbaharın bitişini, yazı kutlamaya başladıkları aydı aynı zamanda ve Merin yazı çok severdi. Her zaman söylediği gibi, dolabının neredeyse hepsi yazlık kıyafetleriyle doluydu. Tamamen olmasa da yaz insanı diyebilirdi kendisi için.
Tam da o andaki gibi, dolabının çaprazındaki aynanın önünde durmuş, sevdiği kıyafetleri bir araya getirerek bordonun hakim olduğu tatlı bir kombin oluşturmuştu. Tezini tamamen bitirmişti ve üniversitedeki hocalarıyla kalan eksikleri gidermek için o aralar sık sık kampüse uğraması gerekiyordu ama bu iyiydi, Merin son gidişleri olduğunu bilerek tadını çıkarmak için uğraşıyordu. Siyah kumaşın üzerine bordo çiçeklerin desen olarak kullanıldığı kısa dar eteğinin üzerine yalnızca siyah sütyeni ve üstünü örten yarım kollu delikli bluzunu seçmişti. Deliklerin o kadar küçük olduğu söylenemezdi, karnının üstündeki ve göğsündeki kuş dövmelerinin aynadaki havalı yansımasına bakarken. Arkada çalan şarkısına keyifle eşlik ederken aslında tamamen hazırdı ama ekleyeceği son detayları düşünüyordu. Birkaç yüzük ve kolye işini görebilirdi. Sadece yanaklarına biraz renk katmak için allığından iki parmak aldı. Birkaç dakika sonra, çantasını da alıp evden çıkması kalmıştı.
Bisiklet kullanmak yerine kulaklığını takıp kampüse kadar yürümeyi tercih edecekti. O sırada, müdür yardımcılığına yükselen erkek arkadaşına mesaj atmayı ihmal etmedi. Kampüse geldiğinde ve hocaların arasına karıştığında peşinden gelen mesajları hemen göremeyeceğini çok iyi biliyordu çünkü.
Üst kattaki kütüphaneyi andıran ve genelde hocaların kullandığı odaya geçtiğinde gergince beklemeye başladı yerinde. Kendi bölümünden iki profesörü görmesiyle hemen ayaklandı. "Merin, otursana."
Derin bir nefes aldı. Gergindi çünkü daha birkaç gün önce tezini teslim etmişti. Tüm sınıfıyla ve hatta fakülteyle birlikte mezun olmalarına az kalmışken, böyle bir koşuşturmaca ona vakit ayırabildiklerine bile inanamıyordu. "Tezini ikimiz birlikte bir gecede okuduk ve şunu söylemeliyiz. Gerçekten staj yerinde çok iyi bir iş çıkarmışsın. Çocuklarla alakalı gözlemlerini, çıkardığın istatistikleri çok iyi kullanıp bir araya getirmişsin."
Merin heyecanından dolayı söylediklerini takip edemezken, bir öteki lafa girmişti. "Ve bunu erkenden öğrencilere söylemekten pek hoşlanmıyoruz ama, sen de şu ilk ona girenlerin davetli olacağı yemekle alakalı dedikoduları duymuşsundur." Merin'in ağzı neredeyse açılacaktı ki kendini zorlukla durdurdu. Çünkü daha büyüğü geliyordu. "Sen de orada olacaksın çünkü resmi olarak bölümün ve fakültenin birincisisin."
Bir, iki, üç derken öğrendiği şoke edici haberler durmadan artıyordu sanki. Çünkü, sadece bölümün değil koskoca fakültenin de birincisi olmuştu. İnanamıyordu, ve bir süre daha inanamayacak gibiydi bu gerçeğe. "Tebrikler, Merin." Eliyle ağzını kapamayı bırakıp hemen hocalarının elini sıktı. "Akademide kalmayı düşünüyorsun, değil mi?"
Merin'in aklından bile geçmeyen bir düşünceydi bu. Akademide kalmak onun için güzel bir hayaldi sadece çünkü gerçek hayatla alakalı bir takım endişeleri olmuştu hep. Önce onları gidermek sonrasında hayallerinin peşinden koşmak olmuştu her zaman için planı. "Biliyorsun, burada seni yanına almak isteyecek bir sürü akademisyen var. Bence bu fırsatı kaçırma."
Derin bir nefes aldı gerçek anlamda cümlelerin hiçbirine yetişemediğinde. Sanki koskoca bir maratondaydı da, birincilikle bitirdikten sonra alkışları ve yüzüne çakan flaşların hiçbirini duymuyor ya da görmüyordu. Sadece, hızlı hızlı atan kalbinin sesini duyuyordu. Merin hala birinci olduğunun şokunu yaşarken, şimdi de profesörleri ona yanlarında kalması için teklifte mi bulunmuştu dolaylı yoldan? "Çok teşekkür ederim, beni ne kadar onurlandırdığınızı bilemezsiniz." Birkaç teşekkür ve güzel, gururlandırıcı sözle birlikte Merin odadan çıkmış ve kendini okulun boş uzun koridorlarına bırakmıştı bir süre boyunca. Dışarı çıkabildiğinde, ilk yaptığı elbette erkek arkadaşını aramak oldu.
"Louis, okul birincisi olmuşum." Söylerken dudaklarını kemiriyordu sabırsızca. "Hem de bölümümün ve fakültemin."
"Ne? Gerçekten mi?" Louis sesindeki tınıdan bile şaşkınlığını gizleyemediğini belli ediyordu. "Tanrım, bu şimdiye dek aldığım en güzel haber." Louis de coşkusuna resmen ortak olduğunda Merin dolan gözlerini geçiştirmeye çalıştı. "Bir saniye, neden şaşırıyoruz ki? Başka insanların tezlerini yazma konusunda ustalaşmış bir kızın tezinin nasıl birinci olmayacağını düşündük ki."
"Tanrım... Hala inanamıyorum Louis. Bana akademide kalmamı söylediler. Üniversitede çalıştığımı düşünebiliyor musun? Ne kadar güzel olurdu..."
"Olurdu ve olabilir de. Hala senin ellerinde ve senin isteğine bağlı. Eğer istersen, her şeyi yapabilirsin bebeğim." Louis resmen Merin'in kalbinden geçenleri okuyordu sanki. Mutlu mutlu gülümsedi telefonu hala kulağına tutarken. "Öyleyse mezuniyet yemeğine yakışır harika bir elbise bakmamız gerek, hemen. Değil mi? Ayrıca kep atarken de çok şık olmalısın! Herkesin içinde ismin okunacak ve oh-!" Louis heyecanlı heyecanlı konuşmasının ortasında duraksadığında Merin'i güldürdü. "Konuşma da hazırlaman gerek. Neyse ki erkek arkadaşın üniversitede edebiyat okudu."
"Evet, sana güveniyorum." Merin mutlu bir şekilde burnunu çekiyordu. "Öyleyse, bugün beraber kutlayalım mı? Elbiseyi aldıktan sonra."
"Tabi ki. Birazdan her zaman alışveriş yapmak istediğin şu büyük mağazanın orada buluşalım." Louis aceleyle konuştuğunda Merin gözlerini büyüttü.
"Louis! Abartmaya gerek yok-" Tatlı bir "Görüşürüüz" ile sözü bölünmüş, bir nevi telefon yüzüne kapanmıştı ama önemsemedi Merin o an. Bunu önemseyemeyecek kadar mutluydu. Hemen River'a mesaj attı teneffüslerinin birinde kendisini araması için. Ona söylemek için can atıyordu. Louis'nin dediği büyük mağazaya varana dek yine telefondan büyük haberi Gloria'ya da vermeyi ihmal etmedi.
Sözü geçen mağazaya vardığında, Louis'nin kendisinden önce varmış olmasına o kadar da şaşırmadı. Hemen arabadan inen bedenini gördüğünde mağazanın arkasında kalan ağaçların bulunduğu tarafa doğru koştu ve sevgilisinin boynuna atladı büyük bir sevinçle. Hala içi kıpır kıpırdı heyecandan ve bunu sevgilisine de göstermek istediği her halinden belliydi. Louis onu bayıldığı hafif kıvrımlı belinden kavramaktan çekinmedi. Neredeyse Merin'in ayakları yerden kesilmek üzereyken dudaklarını birleştirdi ikisi de. Uzun bir süredir dışarıda insanların onları görmesinden veyahut hiç kimseye yakalanmaktan korkmuyorlardı. Sonuçta tüm aile üyeleri öğrenmiş, zor da olsa diğer insanlara - örneğin iş yerindekilere - burunları sokacakları bir şey olmadığını kanıtlamışlardı. Bu yüzden Louis uzunca öptü sevgilisinin dudaklarını. Üstelik Merin'in son bir haftadır okul işleri, staj ve tezi ile ne kadar yoğun olduğunu hatırlıyordu da, uzun bir öpücüğün hiç de özlemini gidermeye yetmeyeceğini biliyordu. Dudaklarından çekildiğinde mutluluk delisi gibi gülümsedi mavi gözler, yeşilliklere. Muhtemelen içinden, her anında olduğu gibi Merin'e sahip olmanın onu ne kadar şanslı kıldığını düşünüyordu.
Ve yine düşüncelerinden onu alıkoyup gerçek dünyaya çeken Merin olduğunda, onu mağazaya doğru nazikçe çekiştirmesine izin verdi. "Buraya geldiğimize inanamıyorum." İçeri girdiklerinde Merin her zamanki gibi Louis'nin elini bırakmadan oradan oraya küçük çocuk gibi mağazanın içinde koşturmaya başlamıştı bile.
"Bunu diyerek klişe olmak istemiyorum ama, sonuçta bir kez mezun oluyorsun." Merin başını salladı tebessümünü göstererek. Elbise kumaşlarına hayranlıkla dokunurken resmen zarar görmelerini istemezcesine dikkat ederek elinden geldiğince nazik davranıyordu. Birkaç tane elbiseyi üzerine tutup göz gezdirse de onu tamamen tatmin etmişe benzemiyordu. Bu yüzden birçoğunu aldığı yere geri bırakıyordu.
"Yardımın gerek." Başına görevlilerden birinin gelip peşinde dolaşıp durmasını istemediği için Louis'ye doğru sessizce mırıldandı. "Bence mezuniyet töreninde uzun bir elbise giymeliyim. Yemekte ise kısa."
Louis tek kaşını kaldırdı hafifçe, sorgular bir tonda. "Tam tersi olması gerekmez mi?"
Bu düşünce Merin'in de aynı şekilde kafasını karıştırmıştı biraz. Cübbenin altında elbisenin gözükmeyeceğini biliyordu yine de güzel bir parça giymek istiyordu. "Pekala, sanırım bunu elbiseleri seçtiğimde karar vereceğim. Yani hangisini nerede giyeceğime."
"Sadece buradan bakmak zorunda değiliz-" Merin gözüne köşede duran bir elbiseyi kestirdiğinde meraklı bakışlarıyla erkek arkadaşını arkasında bırakmak zorunda kaldı hızlı geçen birkaç saniye içerisinde. Kesinlikle mezuniyetle alakalı hiçbir törende giyilmeyeceğini ama bu tür elbiselere zaafı olduğunu ikisi de biliyordu. Eline alıp incelemeye başladı pembe ipek kumaşı. Dekoltesi derin, -hatta v yaka denemeyecek kadar derindi- muhtemelen Merin'in uzun bacakları sayesinde daha da boyu kısalacak askılı bir elbiseydi. Göğsünün hemen bitiminde başlayan ve dekoltenin etrafını saran tatlı kesim motifleri vardı. Merin parlayan gözlerini yanına gelen sevgilisine çevirdiğinde reddedilmeyeceğini biliyordu. Yine de, fikrini almak hoşuna giderdi. "Dekoltesini düşünemiyorum." Louis hayal etmeden önce hafifçe güldü. "Beğendiğin belli. Neden denemiyorsun?"
Merin de denemek istiyordu. Ama önce birkaç elbise daha seçmeliydi asıl katılacağı tören ve yemek için. Mağazada birkaç kez daha turladıktan sonra en çok aklına yatan iki elbiseyle beraber deneme kabinlerine girmişti. Louis başta kabinin önünde beklemek Merin'i gerebilir düşüncesine girse de, mağazanın yavaş yavaş dolmasıyla rahatlayıp bu fikirden vazgeçti. Artık çalışanlar en azından garip garip onlara bakmıyordu. O esnada Merin ise, içeride ilk önce elbette geceliği andıran ve aslında normal bir gece partisinde giymek isteyebileceği elbiseyi giymekle uğraşıyordu. Askıları ayarladıktan sonra aynada yansımasına baktı en sonunda. Görüntü neredeyse kendisinin bile nefesini kesmişti. Louis haklıydı, dekoltesi tahmin ettiğinden bile daha güzel durmuştu Merin'in üzerinde. Kuşlar ve omuzlarındaki diğer dövmeler resmen ortaya çıkmıştı. Hafif kabarık kısa eteği ise düşündüğü kısalıktaydı. Elini elbisenin tam oturduğu beline yerleştirdi ve görüntüden memnun bir şekilde yavaşça açtı kapıyı. Louis'nin gördükleri yüzünden aldığı nefesi geri vermekte zorlanacağını çok iyi biliyordu.
Uzun uzun baktı ama üzerindeki elbiseden çok elbette gözü Merin'in resmen ışık saçan ve onu fazlasıyla heyecanlandıran tenindeydi. Ona dokunmak için ve elbiseyi bir an önce çıkarmak için avuçlarından ter akarken mağazada olduklarını Merin'in sesi hatırlatmıştı yine. "Nasıl oldu?"
"Çok güzel." Boğazına takılan nefesi sonunda verebilmişti Louis. "Sen... Beğendin mi?" Merin hemen başını salladı. "Alacak mısın öyleyse?"
"Evet ama mezuniyette giymeyi düşünmüyorum." Yavaşça kapıya doğru yasladı bedenini. "Çok güzel bir elbise ama daha uslu bir kız gibi görünmek isterim. Anlarsın ya." Louis hipnoz olmuş gibi bakıyordu karşısındakine. Hemen kendisine gelmezse mağazanın ortasında kötü şeyler olabilirdi. Merin bunları bakışlarının dalgınlığından dahi çok iyi seziyordu ya. "Şimdi de diğer uslu kıyafetlerimi deneyeceğim." Kapıyı yüzüne kapattıktan sonra Merin sırıtırken dudaklarını ısırıyordu. Önce uzun elbisesini giydi denemek için. Omuzlarını tutan askıları bu sefer kendisi bağlaması gerekiyordu. Korseyi andıran, üzerinde siyah tülün işlendiği kalın kumaşı bacaklarından yukarı çekip askılarını omuzlarında kurdele gibi bağladı. Elbisenin tülden etekleri yere kadar uzanıyordu. İçinde kalan kısa astarını düzeltti hemen. Aynada gördüğünde karar vermişti, bu elbiseyi kesinlikle profesörleriyle olan yemekte giymeliydi. Üst kısmı dekoltesi olmadan göğsünü tamamen kapatsa da kuşları hala gözüküyordu. Kapıyı açtı fikir almak için. Louis biraz önceki haline göre daha rahatlamış gözüküyordu. En azından o ateşli gerginliği sanki üzerinden atmıştı.
"Vay canına, çok asil duruyor." Merin tekrar üstündeki kumaşa bakıp tülün altındaki altın rengini andıran renge bakıp daha da hoşuna gittiğini fark etti. O da, elbiseyi beğenmişti. Başını salladı ve biraz daha emin olmak için etrafında döndü biraz. "Beğendim." İçeri girdi tekrar. Son elbiseyi denemek için heyecanlanıyordu. Yine tül kumaşı tercih etmişti ama bu sefer bebek mavisiydi rengi. Kolları ve boğazını saran kısmı tamamen tüldü. Hatta kol kumaşı omuzlarından kesilmiş gibi bitiyor ve üç parmak sonra yeniden başlıyordu. Merin bu elbiseyi aşırı havalı bulmuştu. Tek sorun, arkasındaki fermuarı açıp kaparken yaşadığı minik sorundu ama Louis'den yardım isteyebileceğini biliyordu. Kapıyı açar açmaz hemen konuştu. "Bu elbiseye bayıldım."
Louis gülümserken "Çok tatlı." dedi. "Sana çok yakıştı. Bence üçünü de almalıyız. Yani sen de eminsen." Merin hemen başını salladı. Elbisenin üzerindeki duruşuna resmen aşık olmuştu. Şimdiden giyeceği gecenin gelip çatmasını ve herkesin içine bu elbiseyle çıkmasının hayalini kurmaya başlamıştı hatta. Dalgınlıkla tam kapıyı kapatıyordu ki, elbisenin arka fermuarına yine yetişemediğini hatırlayıp Louis'ye seslendi. Küçük kabin iki kişiyle dolduğunda Merin hemen kapıyı kapatmıştı elbisenin omuzlarından düşmesi ve çıplak kalması ihtimaline karşı. "Arkadaki fermuarı indiremiyorum, tersime geliyor."
Parmakları ufak fermuara tutundu. Louis Merin'in arkasındayken zaten dakikalardır kendini tuttuğundan ikisi de habersizdi. Küçük bir öpücük sadece, diye düşündü Louis, dudaklarını saçlarından açık kalan ensesinin sol kısmına bastırırken. O an, sanki ikisi de bu öpücüğe haftalardır ihtiyacı varmış gibi duraksamıştı. Merin daha çok öpmesini istiyordu bu yüzden saçlarını omuzlarında tek bir tarafta topladı tamamen. Dilediği öpücükleri ona verirken gözleri kapalıydı ikisinin de. Bedenini yavaşça ona yasladı Merin küçük bir adım geri giderek. Louis sanki bu anı kolluyordu, hemen kollarıyla beline sarılıp çekilmesine izin vermeden daha çok bastırdı kendi bedenine. Öpücüklerinin arasında sessizce mırıldandı. "Çok mutluyum ve bunun tek sebebi sensin." Merin gözleri kapalı olduğu halde duyduklarıyla sırıtmadan edemedi.
"Öyleyse öp beni." Louis kabinde çıkacağı sesi umursamadan aniden belindeki ellerini kullanarak onu kendine çevirdi ve sıkıştıkları dört duvar arasından birine yasladı onu. Yoğunca dudaklarını öperken, fermuarı indirdiği elbisesinin özgürce yere düşmesine izin verdiğinde Merin'in gözleri kocaman açılmıştı çırıl çıplak kalmasından ötürü. Altındaki önemsiz çamaşırından başka hiçbir şeyi yoktu resmen. Bedenini Louis'yle örtmek istediği için omuzlarından tutup kendine çekti. Louis'nin de kendisi gibi çırıl çıplak olmasını ne kadar çok dilese de, hala mağazanın ortasında yarı çıplak öpüştüklerini düşüncesinin gerçeği bile deliceydi. Yoğun ve ateş dolu öpüşmeleri Louis'nin Merin'in teninde başka noktalarını öpme isteğiyle bölünmüştü. Boynundan ıslak iz bırakmaya başlayan dudakları, tahmin ettiği gibi göğsüne ulaştığında gözleri zevkle kapandı. Elleriyle pürüzsüz duvara tutunmak için uğraşırken, birini sonradan omuzlarına, ötekini de saçlarına götürdü. Dudakları ve dişleriyle resmen onunla oynarken Merin ses çıkarmamak adına büyük gayretler veriyordu. Louis'yle yaşadıkları bu tür ani yükselmelerine alışkın olması gerekiyordu oysa. Kaç kez beklenmedik bir anda sevişmeye başladıklarını saymayı bırakmıştı Merin. Pahalı, lüks bir mağazanın ortasında yenmenin keyfini çıkartmaya çalıştı. Aslında, uzun stresli bir haftadan sonra tek ihtiyacının bu olduğunu anlamıştı ya. Tabii ki, deneme kabinlerinin etrafında çocuk sesleri duyuncaya dek. Dudaklarının teninden çekilmesini hissetmesiyle, Merin de okuduğu bölüme rağmen bazen çocuklardan nefret edebiliyordu işte. "Şimdi, uslu bir kız oldun işte." Baldırını sıkmasıyla dudağını ısırdı yine. Onu bu halde mi bırakıp gidecekti yani? Haksızlıktı. Fakat kabinden çıkması gerektiğini biliyordu. Tek başına kalıp üstünü giymeye başladığında durumdan söylenemeyeceğini de öyle.
Denediği üç elbiseyi de yanına alarak kasaya ilerledi. Gittiğinde, Louis onu bekliyordu. Artık alışveriş ve ödeme konusunda Louis'yle pek fazla tartışmada bulunduğu söylenemezdi ya da en azından ben ödeyeceğim yarışına girmeyi bırakmıştı. Büyük alışveriş çantasını aldıktan sonra erkek arkadaşıyla beraber arabaya yürüdü sessizce. Sanki dakikalar öncesinde olanlar yaşanmamış gibi. Merin hala kasıklarının sızladığını hissedebiliyordu oysa. Bu nedenle içinden tekrar geçirdi. Bu haksızlıktı.
Arabaya bindiğinde River'ın defalarca aradığını gördü. Hemen geri dönmesi uzun sürmemişti. Ona da sabırsızca verdi aynı güzel haberi. "Merin. Tanrım! Biliyordum! İşte bu! Seninle gurur duyuyorum abla. Bunu kutlamamız gerektiğini biliyorsun. Neredesin şimdi? Hemen kampüsüne geliyorum."
"Kampüste değilim. Louis'le mezuniyet yemeği ve tören için kıyafet aldık. Ama bence hep birlikte yemeğe çıkabiliriz. Birazdan sana konum atarım. Oraya gelirsin. Hatta, Harley'i de yanına al. Daha iyi olur." Merin kendi kendine gülümsedi aklına gelen fikirle. "Biz de Hannah'ı alırız." Louis'ye baktığında aynı şekilde gülümsediğini görebiliyordu.
"Harika öyleyse. Orada buluşuruz." Telefonu kapatıp hemen Louis'ye döndü yeniden. "Nereye gideceğimizi söylemedim ve bilmiyorum. Aslında o konuda biraz sana güvendim." Çünkü Louis, güzel ve şık yerler konusunda daha bilgiliydi. Buluşacakları yere gideceklerini sanarken, kendi evlerine giden tanıdık yola döndüklerini görmesiyle Merin şaşırmıştı.
"Önce elbiseleri eve bırakalım. Hem okuldan çıkmalarına bir saat var." Louis kendinden emin bir şekilde gülümserken, Merin ona ve direksiyonu tutan parmaklarına bakarak sertçe yutkundu. Heyecanlanmasının sebebi muhtemelen ilk kez kendi yatağında düzgünce sevişebilecekleri gerçeğinin verdiği heyecandı. Üstelik River'ın eve gelme ihtimali bile yoktu bu sefer, çünkü yanında Harley olacaktı ve odası öylesine dağınıkken River'ın herhangi bir kız arkadaşını eve çağıramayacağından emindi. Üstelik, Harley'i aralarında bir şey olsa dahi eve atamazdı. Merin'in ciddi duruşu büyük bir sırıtışa dönüştü saniyeler içerisinde. O elbiseyi yatakta giyebileceğini düşünüyordu.
Ama yanılıyordu. Çünkü eve girer girmez ikisi de birbirinin üstüne atlamış ve zorlukla bulmuşlardı Merin'in yatak odasını. Bu defa, dış kapıyı kilitlediklerinden eminlerdi. Sırtı sabah bıraktığı dağınık yatağıyla buluşmasıyla dudakları hafifçe aralandı. Louis önünde kalıp soyunurken, kendi ayakkabısı ve eteğinden kurtuldu önce. Geri geri yatağın başına gidip aylar öncesinde yarım bıraktıkları sekslerini devamını getirmek istiyordu. Göz bandını başından geçirirken sırıttı. Üstünü, çıkarması için Louis'ye bırakmıştı. Beklediğinden daha aceleci ve hızlı olduğunda Merin'in şaşırdığı barizdi. Üstündeki delikli kumaş bilmediği bir yerdeydi artık. Sütyeni ise teninden kopup gitmişti çoktan. Tıpkı mağazadaki gibi yarı çıplak kaldığında üzerindeki tek parça altındaki beyaz küloduydu. Louis'nin sıcak avcunu hissetti aynı saniyelerde, aynı yerde. Dudakları ise sol memesine tamamen kapandığında, Merin odasında olmanın verdiği rahatlıkla zevkle inledi. Louis'yi biraz daha hissetmek istercesine bacaklarını tamamen aralamıştı. Avcunun durmadan erekte penisine sürttüğüne hissediyordu. Dudakları yüzündense ruhunun göğsünün sol kısmından havalanıp çıktığına emindi. Ayaklarını yatağa bastırıp kendini ona ve eline itiyordu daha fazlasını istercesine. Görmese de, dudaklarından duydukları ve teninde hissettikleri onu uçurmaya yetiyordu.
Isırıkların bıraktığı etki ise bambaşkaydı. Islak dudakların karnından aşağıya doğru gittiğini görebiliyordu. "Aslında, bu senden çok bana verilmiş bir ödül gibi." Altındaki külodun bacaklarından süzülüp gittiğini hissettiğinde çıplaklığı yüzünden hafifçe ürperdi. Göz bandıyla gözlerinin örtülmesi fikri o ana kadar heyecanlıydı ama Louis dudaklarını tamamen kasıklarına bastırıp yine ağzını penisine götürdüğünde, bunu kendi gözleriyle görmeye ihtiyaç duymuştu. Fakat kendini tutmaya çalışıyordu. Aylar öncesinde ona söylediğinin aksini yapıp, ağzına aldığını hissetmesiyle ağzı kocaman açıldı. Sanki, hemen reddetmeden önce Louis'nin bu zevki Merin'e "bir denemelisin" deme şekliydi. Ağzına doğru eridiğini hissederken bacaklarının omzuna konulduğunu fark etti, yine Louis tarafından. İşte o an, Merin kendini tutamayıp göz bandını yukarı kaydırmıştı. Gördükleri ise, inanılmazdı.
Dirseklerinin üzerinde doğrularak, kasıklarını tamamen kapatan Louis'nin kafasına bakarken kendini tutamadan inlediğinin farkında bile değildi Merin. Defne yaprağı dövmesi, tam saçlarının üzerine doğru geldiğini gördü ilk kez. Ne manzaraydı ama. Louis tamamen Merin'i ağzına almış emerken, bayık yeşil gözlerinin yatağını beceren kasıklarını görmesiyle hafifçe sırıttı. Gelmek üzereyken onu yarıda bırakmak ikisinin huyu olmuş sayılırdı. Islak dudaklarını penisinden çekip gözlerini Merin'le buluşturdu kısa süreliğine, ki bu Merin'in daha da azmasına fazlasıyla yetmişti. Bu yüzden bir anda yatakta yüz üstü çevrilenin o olmasına hazırlıksız yakalandı. Belinden tutarak kalçasını hemen havaya kaldırdı ve ıslak parmaklarının içine kaydığını hissetti. Bu Louis'nin genelde becermek için sabırsızlandığında yaptığı bir hareketti, Merin biliyordu. Baş ucundaki lambanın altına sıkıştırdığı sevdiği kondomlardan birini fırlattı arkaya doğru. Louis pakedi havada yakalamıştı. "Uslu kız, ha?" İroniyle güldü.
Pakedin yırtılmasından sonra Louis'nin kondomu kendisine geçirme şeklinin sesini bile ezberlemişti. Kenarda duran yastığı alıp karnının altına koymasını beklemiyordu ama. Parmakları hala içindeyken üzerine doğru eğilmesiyle sızlandı Merin. "Yastıklarına sürtünmeyi seviyordun, değil mi?" O an başının altında duran ve kollarının arasındaki yastığı iyice sıktı parmaklarıyla.
Çıplak sırtını rahatça görebilmek için uzun dalgalı saçlarının hepsini bir omzundan yatağına doğru içeriye attı. Parmakları nazikçe kemiklerine baskı yaparak vücudunun tamamen gevşemesi için uğraşıyordu, oysa Merin, Louis konuştukça eriyordu zaten. Ve buna rağmen bugün normalden az konuşması bilerek yaptığı bir şey miydi acaba diye sorguluyordu. Bu yüzden karşılık verdi bu sefer. "Yine de sürtünmeyi en sevdiğim yastığım sensin." Böyle söylediğinde parmaklarını aniden içinden çekti Louis. Tam yeniden sızlanmaya başlayacaktı ki Louis'yi hissetti aynı yerde. Söylediği gibi, sürtündüğüne inanamıyordu. Gerçekten bugün yaptığı her hareket sanki Merin'i çıldırtmak içindi.
Kalçasını biraz daha ona itmek için uğraştı. Louis'se birkaç saniye kalçasını istediği gibi oynatmasına izin verse de, yeniden eliyle belini kavrayıp buna son verdirtti. İkisinin de dilediği gibi, yavaşça içini dolduruğunda odanın duvarları aynı anda çıkan büyük inlemerle sarsıldı. Sanki içlerinden çıkan vahşilikle hareket ediyordu ikisi de fakat Merin bu sefer sanki her zamankinden daha itaatkardı Louis'ye karşı. Louis'nin beli kalçasına her yaklaşmasında kendi kasıkları yastığa yumuşakça sürtüyor ve bu garip iki taraflı zevk Merin'i öldürüyordu. Haksızlık olan bir diğer konu da, buydu. Her defasında Louis'den önce gelerek sekslerini erken sonlandıran biri olmak istemiyordu -ki hiçbir zaman böyle olmamıştı çünkü Louis ilki ve ikinci orgazmı arasında her defasında harika bir denge kurardı Merin için. Yine de, şimdi geleceğini söylerse Louis ona gelmemesini söyleyecek ve başka bir pozisyona geçirecekti. Bu yüzden kendini tamamen Louis'ye bırakıp yastığına doğru akıtırken gevşedikten sonra anlamamasını umdu. Böylece, aynı pozisyonda kalıp yoğun bir şekilde zevk almaya devam edebilirdi.
"Merin." Durmadan inleyişlerini ismini sayıklayınca durdurabilmişti. Dudaklarının hemen kulağının durduğunu hissedebiliyordu. Louis hareketlerini ağırlaştırmıştı. Parmağını Merin'in nemli gözlerine değdirdi. "Babacağının hissetmediğini mi sandın?" Çıplak kalan boynuna bırakılan öpücükler ve bir de elinin penisine sarılışını hissetmesiyle Merin büyükçe yutkundu. "Ö-özür dilerim." Dedi kekeleyerek. Oysa, üzgün ya da pişman değildi hiç de.
"Dileme, hoşuma gitti." Merin yeniden dokunuşlarıyla enerji dolarken elini arkasına doğru atıp saçlarını kavradı ve dudaklarını daha çok hissetmek istediği için başını bir süre daha oradan çekmesine izin vermedi. "Yastığını sürdüğün gibi sür beni." Arzusunu kulağına doğru fısıldadı Louis. Arkasından çekildiğinde ikisine yetecek kadar alan açtı yatakta yorganı ve diğer yastıkları iterek. Merin yavaşça doğrulup kucağına geçmeyi bekledi. Louis'yi yatağında tamamen çıplak ve hazır görmek Merin'in tekrar gözlerinin parlamasına neden oldu. Yeniden onunla birleştiğinde, dizlerinden güç alarak aynı söylediği gibi sürmeye başladı onu. Bu sefer kendini bırakan Louis'di. Bayık mavi gözleri üzerinde hissedebiliyordu Merin. Hızlı değil, yavaş ve tutkuyla oynatıyordu kalçasını, hala Louis'nin kasıklarını örterken. Hareketlerine devam etmesini izin verip birden kasıkları üzerinde zıplatınca Merin'i ağzı açık bir halde bulacağını çok iyi biliyordu Louis. Başta sırıtarak yüzünü izlerken devam ettikçe aynı hale bürünmüş ve Merin'in ikinci orgazmına eşlik etmişti.
Yatağa düşen bedenine sarıldı hemen. Uzun uzun öpüşmek için hala yarım saat kadar vakitleri vardı üstelik.
~
Dışarıdan beraber vakit geçirebilecekleri sıcak ve sıradan bir cumartesi gibi duruyordu, Merin odasında Louis'nin hazırlanmasına yardım ederken. Çocuklar aşağıdaydı ve Gloria da birazdan gelmek üzereydi. Merin evden getirmesine gerek kalmadan Harley'in saç düzleştiricisini almıştı. Kendisi çok kullanmayı sevdiği söylenemezdi ya. Ama o gün özel bir gündü ve Louis'nin de en az Merin kadar hazırlanması gerekiyordu, elbette Merin'in yardımıyla. Louis'ni iyice uzamış saçlarına kızının düzleştiricisi yardımıyla Merin dalgalı bir görünüm kazandırmaya çalışıyordu. Başarılı olduğu da ortadaydı. Louis'nin kendi saçlarının aksine dümdüz olan saçları, iş bitiminde en az Merin'inkiler kadar dolgun ve dalgalı görünüyordu artık başının üstünde. Parmaklarıyla biraz daha geniş bukleleri dağıtıp havalı bir görünüm verdi. "Her sene yürüşüye katılıyor musun?"
"Evet, on üç yaşımdan beri." Sırıttı Merin. "Hepsine de Gloria ile gittim."
"Peki, nasıl hissettiriyor?" Louis saçı tamamlandığında aynadaki yansımasına bakıp şaşkınca güldü.
"Fazlasıyla özgür..." Merin iç çekti mutlu mutlu. "Aynı zamanda benim gibi yüzlerce hatta binlerce insanın olduğunu bilmenin verdiği rahatlatma hissini sana anlatamam. Yaşaman gerekiyor." Yanında pembe ve mavi renk ojeyi getirmiş, sarıyı ise Hannah'tan ödünç almıştı. Panseksüel bayrağının üç rengini sırayla Louis'nin parmaklarına sürerken Merin heyecanla sırıtıyordu. Kendi parmaklarında da pembe-mavi ve beyaz ojeler vardı.
"Diğer bayraklar ne renk mesela? Sadece birkaçını biliyorum ve orada bilgisiz görünmek istemem." Merin Louis'nin tatlı düşüncesiyle kıkırdadı bir elini bitirip öteki elinin parmaklarına geçtiğinde.
"Bir sürü bayrak var ve aklında hepsini tutmana gerek yok sonuçta. Sen merak ettiğini sorsana."
"Mesela... Biseksüel bayrağı." Merin hemen söyledi: Mor, pembe ve mavi. "Bu renklerin bir anlamı var mı?"
"Sanırım, mavi renk karşı cinsiyete çekim duyanlar için, pembe ise kendi cinsiyetine. Mor ise bu iki rengin karışımı olarak ikisine birden ilgi duyanlar için." Merin açıklarken Louis'ye bakmıyor, dikkatlice ojeyi Louis'nin küçük tırnaklarına sürmek için uğraşıyordu. "Ama her bayrakta bu renklerin anlamı aynı olmayabiliyor. Örneğin pansekseül bayrağındaki pembe rengi kendini kadın olarak tanımlayan, mavi de erkek olarak tanımlayanlar için. Sarı ise kendini cinsiyet atamayanlar için." Louis'nin kafasını karıştırdığını biliyordu başını kaldırıp baktığında. Bu yüzden sırıtıp biraz daha konuşmaya devam etti. "Ya da benim bayrağımda, iki tane bebek rengi var. Hem maviden hem de pembeden. Bunlar doğduğumuzdaki cinsiyeti temsil ediyor, ortadaki beyaz ise değişim sürecimizi."
"Vay canına..." Sıra ufak da olsa yüz makyajına gelmişti ki Merin'in en çok heyecanlandığı şeydi bu. Biraz yüz simi sürecekti sadece çıkık elmacık kemiklerinin üzerine, yine de heyecanlanıyordu işte. "Peki ya sen? Transseksüellik bir cinsel yönelim değil sonuçta. Sen de biseksüel ya da panseksüel misin?" Merin büyükçe gülümserken başını iki yana salladı. Parmak ucuyla aldığı jel simden tenine bulaştırmaya başladı. "Aslında şaşırmadım, eğer öyle olsaydı kadınlardan da hoşlanman gerekirdi değil mi? Ya da, kendini cinsiyetsiz olarak tanımlayanlardan da. Böyle mi söyleniyordu?"
Merin kendini tutamadan güldü. "Evet. Kendimi bildim bileli erkeklerden hoşlandım." Havaya doğru kalkık çenesini tutup hafifçe aşağıya ittirdi. "Kıskandın mı?" Diye sordu dalga geçercesine. "Ama insan sonradan değişebiliyor o yüzden yeniliklere açık olmak gerek. Ben değişeceğimi sanmıyorum ama... Neden olmasın."
"İşte şimdi kıskandım." Dedi Louis, gülerek. "Benden sonra başka biriyle olmanı kıskanırdım. Cinsiyeti o kadar da önemli değil."
"Ah, sussana! Şakası bile çok kötü." Diğer yanağına da aynı makyajı yaptığında çekilip ne kadar tatlı olduğuna baktı. "Şimdi giyimini sana bırakıyorum. Siyah tişörtlerini ve yırtık pantolonlardan birini giyebilirsin. Ama herkes renkli olacak, haberin olsun."
Louis kalkıp giyinmeden önce Merin'in üzerine giydiklerine baktı onunla eş olmak istediği için. Üstüne onur bayrağının tüm renklerini barındıran şeffaf bir tül ve içine de bu sefer mor bir sütyen giymişti. Altında ise kot şortlarından biri vardı. "Pekala."
Merin kendini Louis'nin yatağına bıraktı mutlu mutlu. Ne giyeceğini merak ediyordu. Birkaç tişörtü es geçtikten sonra alt parçası olarak Merin'in dediği gibi sadece dizleri yırtık kot pantolonu seçti. Üzerine ise dolabında var olduğundan bile haberi olmayan beyaz bir tişörtü eline takıldığında, hemen Merin'e gösterdi. Yeşil gözler kocaman açılmıştı üstündeki renkli çizgilerle kaplanan elma logosunu gördüğünde. "Bunu bilmeden aldın, değil mi?" Louis'se sırıttı.
"Pek sayılmaz." Hemen tişörtü de üzerine geçirdiğinde Merin dayanamayıp ayaklandı ve arkasından sıkıca sarıldı ona. "Bence ilk yürüyüş için yeterli, ne dersin?" Mutlu mutlu gülümseyerek yanıtladı sorusunu. Kollarını üzerinden çekmeden ensesini öptü. Kapının tıklanmasıyla yerlerini çok da değiştirmemişlerdi ki, gelen Gloria'ydı.
"Hazırsanız çıkalım- Vay canına! İkiniz de gördüğüm en havalı ve renkli hetero çiftsiniz."
"Evet öyleyiz." Gloria'nın peşinden giderken, Merin kalçasında hissettiği küçük tatlı şaplakla yaramazca kıkırdadı.
Yürüyüşün yapıldığı caddeye gelene kadar çantasında getirdiği, -ve aslında yılın on bir ayı odasında yatağın üstündeki duvarda öylece asılı duran- bayrağını çıkartmak için öyle sabırsızdı ki. Louis'ye dakikalar önce bahsettiği gibi, kendisi gibi olduğunu ve çoğu zaman aynı zorluklara ve baskılara maruz kaldıklarını bildiği yüzlerce insanla sonunda aynı ortama girdiğinde, Louis'nin elinden sıkıca tuttu ve mavi pembe beyaz bayrağını çıkarıp gururla omuzlarına sardı. Yürürken çalan ezbere bildiği şarkılara zevkle eşlik etti ve bu renkli yolda sonunda elinden tutabileceği ve kendisinin de en az sevdiği kadar sevildiğini hissedebildiği biriyle karşılaştığı için tanrıya ve evrene teşekkür etti içinden defalarca. En güzeli buydu belki de. Louis'yi seviyordu çünkü onu olduğu gibi sevebilen birini bulmuştu sonunda. Hatta, sevmekten daha fazlasıydı. Louis, Merin'den gurur duyuyordu. Attığı ve başardığı her adımdan, olduğu kişiden, yaptıklarından ve tümünden hem de kalbinden gurur duyuyordu ve bunları Merin'e hissettirebiliyordu. Neredeyse mutluluktan ağlayabilirdi. Bir tarafında, çocukluktan beri elini hiçbir zaman bırakmadığı en yakın arkadaşı, başından beri kız kardeşi olarak gördüğü kadın ve öteki tarafında erkek arkadaşı, sevdiği adam vardı. Hiç bu kadar güçlü hissetmemişti. Beline sarılan elini hissettiğinde dudaklarına yapıştı sanki herkesin bu mükemmelliği görmesini istercesine.
Çekildiğinde, omuzlarında duran trans bayrağını ellerine alıp gururla havaya kaldırdı ve başının üzerinde havalandırmaya başladı. Bu andan, kendisinden, trans olmasından gurur duyuyordu. Hayatı boyunca da geri adım atmayacaktı.
~
y/n: bu hikayeye başladığımdan beri en büyük hayallerimden biri önce onur yürüyüşünü yazmak ve öteki de Pride Month'a pride parade'ı yetiştirmekti.. o yüzden Haziran'a yetiştiremediğim için ne kadar üzgün olsam da sonunda yürüdüler el ele :") o bile yeter..
bu güzel bölümle geçmiş onur ayınızı kutlar ve her zaman kendinizden gurur duyduğunuz anlarınızın olmasını dilerim!!! (not: kendim de bu bölümü ve bu notu nonbinary flag tırnaklarımla yazıyorum)
bu bölüm, tam tamına ltistanbul konseri öncesinden beri sözünü verdiğim ve konser telaşı ve sonrasında diğer şeyler yüzünden ertelenip durunca iyice beklemekten helak olan canım Berfin'e ithaf ediyorum.. Şu çok ateşli kabin sahnesi için bana değil, lütfen ona teşekkür ediniz çünkü onun fikriydi!!!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top