Müdürlerin Odası

Şehrin ortasında buldukları, yeni yeni yerleşmelerini tamamladıkları kiralık apartman dairesi, ikisinin de okuluna yakın bir konumda olması bakımından, kesinlikle ideal gibi gözüküyor olabilirdi. Ne var ki, bu kelimenin tam anlamıyla Harry'nin standartlarına uyuyordu. River, ilk taşındıkları günden beri bu evden nefret etmişti. Ara katta olmasından, asansörün sık sık bozulup durduğu için her katta bulunan 25 basamaklı büyük merdivenleri her gün çıkmak zorunda kalmasından, dairenin pencerelerinin çok küçük olmasından -Harry'e göre yeterince büyüktü, bu konuda çok tartışmışlardı- ve en çok da salonla birleşik olan mutfaktan nefret etmişti. Sevdiği tek kısım, kendisine ayrılan odanın kapısındaki kilidin var olmasıydı. Çünkü eski evlerindekini kaybettikten sonra, River ona çokça ihtiyaç duymuş ama eksikliğini de giderememişti. Şimdi ise, kendini kapısını kilitleyebileceği minik apartman dairesindeki odasıyla avutmak zorundaydı. Ayrıca, alakasız bir şekilde ebeveyn banyosunun olduğu odayı Harry'nin alması hiç de adil değildi. Ancak bir taraftan düşündüğünde, Harry'nin 100 çeşit banyo eşyalarından kurtulduğu için mutluydu da.

Şehre oldukça uzakta bulunan evlerini birçok sebepten ötürü satmak zorunda kalmışlardı. Liverpool'un banliyö mahallelerindeki birinde bulunan bahçeli ve iki katlı evlerini satmak, Harry için de manevi anlamda zor olmuştu. Ama anneleri öldükten sonra, kesilen maaşla birlikte borçların hepsi en büyük çocuğa, yani Harry'nin üstüne kalmıştı. Aslında borcun büyük bir kısmı; anneleri ölmeden önce başlatılan Harry'nin tedavi borcundan kalanlardı. Parayı nereden bulacağını bilmiyordu, ama kendi üstüne devrolan koca bir ev vardı. Belirli bir gelirleri yoktu, bu yüzden, Harry üstüne kalan aile evini satmayı mantıklı buldu. En azından, hastane masraflarını ödeyebilir ve kalan parayla da belirli bir süreliğine ikisi birlikte idare edebilirlerdi.

Bu yüzden Harry, ev satılmadan önce beraber çıkabilecekleri, her yere yakın ufak bir ev buldu. İki oda onlar için yeterliydi. Fazlasına gerek yoktu. Harry, üniversite üçüncü sınıfın sonunda verdiği ciddi ve bir o kadar önemli kararların yüküyle başa çıkmaya çalışırken, atladığı tek mesele, River olmuştu.

Aslında River ona evlerini satıp borçları kapama konusunda destek çıkmıştı. Ama iş kendi mahallelerinden çok uzakta bir yere taşınmaya geldiğinde, River okulunun değişeceğini, arkadaşlarından kopmak zorunda kalacağını yeni fark ediyordu. İşte bunun olmasını hiç istememişti. Kardeşiyle defalarca kavga etti, gerekirse her gün her sabah otuz kilometreyi bisikletle gidebileceğini söyledi Harry'e. Okulunun değişmemesi için her şeyi yapardı. Ama River'ın ısrarları boşunaydı. Okulların açılmasından bir ay önce, yine şehrin ortasında bulunan Kuzey Liverpool Lisesi'ne yazılmıştı, Harry tarafından.

Harry, elbette kardeşini düşünüyordu. Onun için en kolayını istiyordu. Ve bunu yaparken, elbette ufak fedakarlıklar bekliyordu ondan. Yeni okulunda da arkadaş edinebilirdi. Ayrıca Harry çok iyi biliyordu ki, o evde kaldıkları sürece ailesiyle olan anıları onların asla peşini bırakmayacak, en çok da River'ın ergenlikteki gelişimini etkileyecekti. River ise, bu düşünce şeklini bencilce buluyor ve her kavgada Harry'nin yüzüne vurmaktan çekinmiyordu. Harry'nin aksine, River hatıralardan kaçmak istemiyordu. Annesiyle olan fotoğraflarının çerçevesi kırılmaması için özenle yerleştirmişti kolilere taşınırken. Eve geldikleri ilk fırsatta, odasındaki komodonin üzerine koymuştu.

Evlerinin, mahallelerinin değişmesiyle birlikte, evin içerisindeki sözlü diyalogların aynı şekilde değiştiği söylenemezdi. Harry akşamüstü eve gelirdi, eve ilk girdiğinde hep yalnız olurdu çünkü River ondan sonra gelirdi mutlaka. Okulu değişse de, en yakın iki arkadaşı Danny ve Jeremy'le mutlaka her gün görüşürdü. Arkadaşları her defasında River'ı kalmaya davet etse de, River eve dönerdi. Harry'i yalnız bırakma düşüncesi onu hep korkuturdu. Böylece, sabahleyin evden çıkmadan önce kavga etmiş olsalar bile, hava kararıp herkes eve geldiğinde çoktan tüm konuşulanlar, kavgalar ve bu esnada edilen saygısız ve seviyesiz laflar unutulmuş olurdu. River, eğer o olmasaydı sokak köşelerinde yaşayacağından fazlasıyla emindi. İtiraf etmiyordu, ama onun sayesinde hayatta kalabildiğini biliyordu.

Artık aylardan ekimdi ve tüm düzenleri oturmuş gibiydi. O sabah Harry, her zamanki gibi kardeşi için erkenden kalkıp yüzünü yıkamadan mutfağa geçti. Ona kahvaltı hazırlayacaktı her sabah olduğu gibi. Yalnız birkaç sabahtır, River'a sütlü mısır gevreklerinden yedirmek zorunda kaldığı için kendini suçlu hissediyordu. Buzdolabından çıkarttığı ekmekleri tost makinesine koyup hemen fişi taktı. Hep kullandığı yumurta kabının içine soğuk su koyup ocağın altını açtı. Suyun fokurdaması için beklerken mutfak camından dışarıya bakıyordu ki, öyle esnemişti ki, ağzının acıdığını hissetti. Mutfağın ortasında dikiliyor, hala uyku sersemi bir halde dün gece ördüğü saçlarına bakıyordu. Hiç bozulmadıklarını gördüğünde, fazlasıyla mutlu olmuştu. "River! Kalk hadi! Dersine yarım saat kaldı." Harry odada hala uyuyan kardeşine bağırırken saatten hiç de haberi yoktu. Tost makinesinin başına gidip tüm gücünü demir sapına abanarak kullandı. Bu esnada soyulan ojelerine bakıyordu. "River! Kalksana!" Sabah sabah bağırdığı için, sinirlenmesine ramak kalmıştı.

"Sus artık." River'ın mızıkçı sesini duyar duymaz hiç de nazik olmayarak odasına daldı. Tüm eşyaları yerdeydi: okul pantolonu, ütüsü bozulmuş gömleği, kirli çorapları ve hatta baksırları bile. Parmak ucunda zıplayarak yatağa ulaştı ve yüzünü ekşitmemek için büyük çaba sarf etti. Yorganı altında kaybolan kardeşini uyandırmak için en sevdiği yöntemi uyguladı: Yorganı bir anda sertçe üstünden çekti. River çığlık atarak uyandığında -küfürler de etmişti- Harry çoktan odadan tüymüştü bile.

River uyandıktan sonra minik mutfak masasına dizdi tüm kahvaltılıkları, çok da çeşit bulunduğu söylenemezdi. River tuvaleti kullanırken Harry o esnada kızarmış ekmeğine biraz yağ ve biraz da reçelden sürdü. Bu sabahlık çay yoktu, birkaç gündür dolaptaki çay stoğu bitikti. Harry bulduğu ilk fırsatta -yani bulduğu ilk yüklü miktarda parada- markete gidip dolapları dolduracak kadar alışveriş yapacaktı. River sabahki aksiliğiyle sessizce oturup yediğinde Harry çoktan odasına geçmişti. "Bu ekmek bozulmuş." diye söylendi sessizce. Harry onu duyamadığı için tekrar etmesini isterken bağırdı. "Bu ekmek bildiğin küflenmek üzere!"

"İdare et bugünlük. Bugün iş başvurum var. Eğer girersem sana ziyafet çektireceğim." Harry konuşurken bir yandan kendi odasını topluyordu.

"Bir taze ekmek o kadar da pahalı değil, tanrı aşkına..."

10 dakika içerisinde River okula gitmek üzere sonunda evden ayrılmıştı. O gider gitmez, Harry onun odasına dalıp yerdeki eşyaları ve dağıttığı yatağını topladı. Bugün dersi yoktu bu yüzden yapacağı tek işi, kampüsteki kafeye iş başvurusuna gitmekti. Tüm evi toparlamayı bitirdikten sonra sonunda kendi hazırlanmasına geçebilmişti.

İş görüşmesi için 'abartı' denilecek şekilde giyinilmemesi gerektiğini biliyordu- her ne kadar başvurduğu yer bir kahve dükkanı da olsa, bu Harry'nin onları ciddiye aldığını göstermez miydi? Kısa eteklerine ve o renklerine bayıldığı tatlı uzun çoraplarını giymeyi sonraya erteleyebilirdi. Dolabındaki kıyafetlerine bakarken sonbahara yakışır renklerde giymek istediğini fark etti. Gözüne çarpan bordo rengi kadife kumaşa dokundu hemen. Dolabından dikkatlice çekerken dökülmesine engel olarak eline aldığında, bu pantolonu yazın hiç giyemediği için ne kadar özlediğini fark etti. Hemen pijamalarından kurtulup dar kumaşı bacaklarından geçirdi. Aslında o kadar da dar sayılmazdı, ispanyol paçaları yüzünden kumaşın sardığı tek yer baldırları ve, elbette kalçasıydı. Her zaman, kadife ve diğer yumuşak kumaşlara zaafı vardı, bu yüzden dolabının yarısı sadece kadifeden oluşuyordu. Üstüne geçirdiği siyah kumaş ise, boynunu saran ama gerdanını açıkta bırakan kısmı yüzünden uzak doğu tarzına ait bir bluza benziyordu. Çok ceketi yoktu bu yüzden çıkmadan önce, kum rengi içi kürklü ceketini giyecekti.

Aynada, üstündekilere son kez baktıktan sonra, makyaj malzemelerinin olduğu kısma gitti. Abartmaması gerektiği şartı, hala aklındaydı bu yüzden, yüzüne pudra bile sürmedi. Yukarı doğru yaylanan kirpiklerini seviyordu, onları belirginleştirdiğinde bakışlarına derinlik kattığını düşünüyordu. Bu yüzden gözlerine sadece rimel sürdü ve çoğu bitmek üzere olan renkli far paletinden zorlukla kendini uzaklaştırdı. Dudaklarının rüzgarlı havada çatlamaması için sürdüğü vişneli kremi, kadife pantolonuyla tam uyuyordu. Harry, son olarak örgülü saçlarını açarken, telefonundan açtığı şarkıya eşlik ediyordu. Omuzlarını geçen saçları, örgü sayesinde daha da dalgalanmıştı. Şeklini tamamen bozduktan sonra, saçları da hazırlanma aşamasındaki katkısını tamamlamışa benziyordu.

Çıkmadan önce kapının önünde botlarını giyip sırt çantasını aldı. Acelesi olmadığı halde, iş görüşmesi için sabırsızlanıyordu. Asansörün çalışıp çalışmadığını bile umursamadan merdivenleri ikişer ikişer indi ve evinin önündeki demirlere bağlı bıraktığı krem rengindeki bisikletini çözdü vakit geçirmeden. Kampüs, evlerine çok yakın olduğu için Harry uzun zamandır bu bisikletini kullanıyordu bir yere gideceği zaman.

Kampüsün içine girdikten sonra bisikletini her zamanki yerine bıraktı ve anahtarını çantasına atıp yürümeye başladı. Arkadaşları kampüste miydi hiçbir fikri yoktu, zaten şu an onları düşünecek durumda da değildi.

"Ben, iş görüşmesi için gelmiştim. H. M. Styles." Dükkana girer girmez, yaptığı ilk şey kasanın orada duran baristaya bunu söylemek oldu. "Bugün gelebileceğimi söylemişlerdi."

"Müdür'e söyleyip geliyorum." Barista, kasadan birkaç dakikalık ayrıldığında, arkadan ona seslenildiğini duymuştu. Sınıftan birkaç arkadaşıydı. Harry az önceki heyecanını bastırmaya çalışarak selam verdi ve yanlarına gitti. Her zamanki gibi havadan sudan konuşuluyordu. Zaten sınıfındaki herkes, Harry'i severdi. Çalışkan olmasının yanında, sınıfta herkese yardım eli uzatan o kişi hep Harry olurdu. Ancak, bunu genelde parayla yapardı. Eğer birinin ödevi olursa, Harry ücreti karşılığında seve seve yapardı.

"Yarınki tez ne oldu Merin? Halledebildin mi?" Sarah'ın sorusuyla Harry iç çekti.

"Pek sayılmaz. Uğraşıyorum, umarım yetişecek." O anda, ceketinin cebinde çalıp duran ve Harry'i tedirgin eden telefonunun sesi duyuldu. Ekranda yazan yabancı numaraya bakarken, bir kulağı hala arkadaşlarında olduğu için, onları dinlemeye gülümseyerek devam ettiğini gösterirken telefonu kulağına götürdü açmadan hemen. "Efendim?"

"Ben Kuzey Liverpool Lisesi'nden Louis Tomlinson. River Styles'ın velisini aramıştım, ama?" Harry yabancı seste algıladığı ilk şey, konunun ciddiyeti için bu ortamdan uzaklaşması gerektiği olmuştu. Kendini hemen kafeden dışarı attı cevap vermeden önce. River'ın başının belaya girmesi en son isteyeceği şey olurdu ve telefondaki ses de bu kötü havadisi veriyordu Harry'e. River'ın ne yaptığı, ya da ona ne olduğu hakkında bir fikri yoktu ama yeterince endişelenmişti, eğer birkaç dakika sonra işi olmasaydı hemen atlayıp okula bile gidebilirdi. Neyse ki, öğretmeni birkaç saat sonrasını kabul ettiğinde Harry, rahatladığı için nefesini vermişti. Kafenin kalabalık ortamına geri döner dönmez, yerine geçen barista Harry'i fark etti. Konuşma zamanı gelmişti.

Bu onun başvurduğu ilk iş değildi, ama ilk reddedilmediği olabilirdi. Bu yüzden kendini inandırırsa ve pozitif olursa, istediğini elde edebilirdi. Harry buna inandı. Bu yüzden, kendisinden sadece 6-7 yaş büyük adamın karşısında otururken, gergin hissetmenin yanında garip bir öfke de duyuyordu. Nasıl kampüsün ortasındaki geliri yüksek olan bir kafenin müdürü olabilmişti ki? Harry, eğer kendisine de bu işin formülü ve sırrı neyse anlatırsa, aynısını yapabileceğinden emindi. Ama, öncelikle, bu işe temizlikçi bile olsa da, girmesi gerekliymiş gibi duruyordu. Gelip görülmeliydi ki, adamın da buna niyeti yok gibiydi. Sırıtarak, laf kalabalığı yapıyordu sanki Harry'nin kulağına. Dikkati tam olarak kaybolmak üzereydi ki, duyduğu soruyla Harry oturuşunu düzeltmişti. "Yakınlarda oturuyor olman çok güzel ama kampüsün etrafı zaten ev kaynıyor, yani her neyse. Bunu da geçtik. Seni neden işe almamız gerektiğini düşünüyorsun?"

Harry her işte böyle soruların sorulduğunu çok iyi biliyordu. Ama karşısındaki adamın amacı, tamamen onu aşağılayıp hor görme olup çıktığını anladığı zaman, Harry, vermediği türden bir cevap hazırladı kendine. "Beni işe almalısınız çünkü; böylece buradaki yönetimdeki insanların her ırktan, her yönelimden ve her cinsiyetten insana saygı duyduğunuzu kanıtlamış olursunuz. Ve elbette, bu da hoşgörüyü getiriyor. Dünyanın tek eksiği."

Masanın arkasında oturan müdür, başını eğerken bir yandan da 'tabi tabi' dercesine başını sallıyordu. Bu yaparkenki amacının pis sırıtışını saklamak olduğunu biliyordu Harry. Ellerini birleştirmiş, sanki çok önemli biriymiş gibi duruşunu sergilerken, Harry bu adamdan nefret etti. "Seni ararız Harry-Merin Styles."

Harry, bu odadan çıkmak için can atıyordu. Hışımla kalkıp kapıya yürüdü. Tam çıkıyordu ki, duyduğu cümleyle durup sinirle solumak zorunda kalmıştı. "Bunu sen mi uydurdun? Çünkü tekerleme gibi olmuş, tebrik ederim." Harry, tıpkı adam gibi gülmüştü cümlesiyle. Odanın kapısını çekip çıkmadan önce, ona göstermekten çekinmediği orta parmağıydı, Harry'i neşelendiren.

Kampüste, kimseyle karşılaşıp da konuşmak istemiyordu. Sinirini atmak için yolda yeterli zamanı olacaktı, bu yüzden hızlı adımlarını bisikletini bıraktığı tarafa yönlendirdi.

Az önceki müdür, aslında Harry'nin alışık olmadığı türden bir insan tipi değildi. Sadece onun karşısında basit bir çalışan olarak işe girmeye çalışmasından dolayı kendine sinirlendi. Bu insanlar saygısızdı ve kesinlikle saygıyı da, üst yerlere gelmeyi de hak etmiyordu. Hele ki parayı, asla. Harry, bunu kendine yediremiyordu. Düzgün bir patronu olacağı hakkındaki gelecekle alakalı olumlu düşünceleri de yakında bunlar yüzünden değişecek gibi duruyordu.

Eğer sigaraya verecek parası olsaydı, kesinlikle dışı pembe olanlardan başlardı. En çok babasının sigara içişi aklındaydı, çocukluktan beri onun gibi içmeye özeniyordu. Ama River'a kötü örnek olacağını çok iyi bildiği için, hemen bu düşüncelerden vazgeçerdi. Ayrıca, 22 sene temiz kalan ciğerlerini, sikik bir kahve dükkanının müdürü yüzünden kirletmek istemediğinden emindi.

Kardeşinin okuluna gelmeden bisikletini durdurmuş ve önce etrafı kesmişti, bahçedeki kalabalıktan dolayı teneffüse denk geldiğini anlamak zor değildi. Neyse ki, biraz şansı vardı. Birkaç dakika içerisinde herkes sınıflarına geçince, güvenlik kapısında durmayı bırakıp bisikletiyle okul bahçesinden içeri girdi. Bunu yapmasının sebebi, River'ın şu aşamada okuldakilerin dikkatini üstüne çekmek istememesinden kaynaklanıyordu. River ilk kez itiraf ettiğinde, ilk başta alınacak kadar üzülse de, lisedeki aptal insanlardan dolayı en çok kendisi çektiği için, şimdi River'ın isteğini yerine getirmeye çalışıyordu. Bisikletinden inmeden, birkaç saat önce arayan numaraya mesaj attı. "Merin: Okul bahçesindeyim xx." 

Telefonunu tekrar ceketinin cebine atmış, etrafına bakıyorken, biraz ilerisindeki üstü kapalı çardakta oturan kişiye gözü takılmıştı. Bu, kendisini arayan öğretmen olabilir miydi? Harry'nin kafası o kadar dolmuştu ki, ismini de unutmuştu. Kimi aradığını bile bilmeden, ona nasıl o kişi olup olmadığını sorabilirdi? Çardakta oturan kişi, artık bakışlarına karşılık vermeye başlamıştı. Harry tereddütle bisikletinden indi. Aralarındaki garip bakışma sürmeye devam ederse, yeniden zil çalabilirdi ve Harry'nin bundan önce buradan tüymesi gerekliydi. "Acaba siz..?"

Karşısındaki adam ağzı açık bir halde ona bakıyordu ayakta durarak. Harry, çardağa kadar gelmişti ama hala ona nasıl hitap edeceğini bilmiyordu. Tıpkı, karşısındaki adam gibi. "Ben River Styles için geldim. Onun velisiyim. Sanırım birkaç saat önce telefonda sizinle-"

"Evet, evet." Adam sözünü keserek onayladığında, Harry bunu umursamamış ve fazlasıyla rahatlamıştı. Az önceki gerilim dolu iş görüşmesinden sonra, yanlış birine adres sormayı hiç de istemiyordu. "Louis Tomlinson, River'ın edebiyat öğretmeniyim aynı zamanda bu seneki danışmanıyım." Harry kendisine doğru uzatılan ele baktığında, hiç gecikmeden karşılık verdi. Tokalaşırken, en azından bu adamın insana biraz saygısı var, diye düşündü.

"Harry Merin Styles. River'ın kardeşiyim." Louis, ondan oturmasını rica ettiğinde, ikisi de çardaktaki yerini almıştı. "River başını belaya mı soktu?"

"Sanki evet dersem hiç şaşırmayacakmışsınız gibi." Harry,  gülerek söylenen cümleye hafifçe gülümsedi. "Ufak bir gerilim oldu derste. Hatta River, diğer öğrencinin boynunu sıkarak onu biraz nefessiz bıraktı. Kavganın neden çıktığını sorma fırsatım olmadı çünkü derse dönmem gerekiyordu. Ama Robin de biraz sorunlu öğrenci olduğu için onun kışkırtmış olabileceği sonradan aklıma geldi ve ben de bu yüzden son anda kardeşinizi müdürün odasına göndermekten vazgeçtim."

Harry, kardeşinin neden sinirlendiğini az çok tahmin edebilmişti o dakikalarda; Louis'i sessizce dinlerken elleriyle oynuyor ve bir yandan parmaklarına geçirdiği yüzükleri inceliyordu. "Çok teşekkür ederim, River şu aralar saldıracak yer arıyor. İlk aylardan müdürün odasına gitseydi çok üzülürdüm." Çardağın içi, tıpkı etrafı gibi sessizliğe büründüğünde, Harry bir sorun olduğu kuşkusuyla başını kaldırıp Louis'e baktı. Onu izlediğini gördüğü anda, garip bir göz dalması yaşandığını fark etti. Sonra, çekingen bir halde başını yeniden kucağında duran ellerine çevirdi.

"Siz iyi misiniz? İsterseniz biraz bahçe kısmında yürüyebiliriz."  Harry, teşekkür ederek kalkarken, biraz önce tanıştığı öğretmen de onunla birlikte kalkmıştı. Yine okula ait olan ağaçlarla dolu yürüyüş yolunda ilerlerken, öğretmenin neredeyse kendisininkiyle eşit olan boyunu fark etti. Artık daha rahat nefes alabiliyordu ayrıca. Bugün, tahmin ettiğinden daha çok sorunlarla uğraşıyordu. Sabahki pozitif enerjisi, Harry'e ters çevrilip saplanmış gibiydi ve acısını çıkartıyordu. "Telefonda bilmeden kaba konuştuğum için bağışlayın. Hiç bahsedilmemişti bana. River sanırım halen arkadaş edinebilmiş değil. Eğer öyle olsaydı bizim kulağımıza da gelirdi. Yeni mi kaybettiniz?"

"Bu ayın sonunda 5 ay geçmiş olacak." Harry nefesini verdi. "River, annesine hep düşkün bir çocuk olmuştur. Bu yüzden ölümüne hazırlıklı olsa dahi gidişini kaldıramadı. Yaşından dolayı da zorlandığını biliyorum. Bir de okul ve ev değişikliği derken-" Bir anda, üst üste bindi tüm suçlar omuzlarında. Harry'nin nefesi kesilir gibi olduğunda Louis durup ona baktı. "Aslında bu halde olmasının nedeni benim. Siz endişelenmeyin, düzeltmek için elimden geleni yapacağım."

"Eminim siz elinizden geleni yapıyorsunuzdur. Ayrıca şimdiye dek bir saat sonrasında okula gelebilen bir veli de görmüş sayılmam. İlginizi belli ediyorsunuz." Harry, ne yapması gerektiğine daldığı için tam olarak öğretmeni dinleyememişti bile. "Ayrıca ben de yardımcı olmak isterim. Eğer elimden bir şey geliyorsa." Harry yürümeyi bırakıp tamamen ona döndüğünde, sonunda yüzü gülüyordu.

"Lütfen onun müdürün odasına gitmesine engel olun. En azından şu dönemlerde." Louis başını sallarken, Harry, aklına gelen şeyle tereddütle karşısındaki adama bakıyordu. "Bir de," Kollarını hafifçe birbirine dolamaya çalışır gibi yaptı. "Telefonunuza yollayacağım formu benim için, River'ın sınıfı dışında, bir sınıfa yaptırabilir misiniz?" Louis, böyle bir ricanın konuyla ne alakası olduğunu anlamasa da, ona bakan minik yeşil gözler, ve elbette bakışlarının derinliğini arttırdığını bildiği kirpikleriyle, ikna olmuştu.

"Siz hiç merak etmeyin."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top