Kalabalık yemek masası

Mavi gözlerini sıkıca yumduğu, sıcak bir yuvadan fazlasını anımsatan yumuşak teninin üzerindeyken birkaç gündür atlattığı zorlukları düşünmemek için gayret ediyordu. Stres ve sarhoşlukla dağılmış saçlarının arasından geçen nayif dokunuşlar, onu çocukluğundaki bir güne sürüklediğinden mi bilinmez, fazlasıyla duygusallaşmıştı. Veyahut buna sebep olan şey, birkaç saat öncesinde bardak bardak içtiği viski ve diğer içkiler de olabilir. Louis, aşık olduğu kadının kucağına başını koymuş, hala salondaki uzun koltukların birinde uzanıyorken ne hissetmesi, ya da hayatıyla ilgili ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sadece, dokunuşlarının altındayken rahatladığını an ve an tadıyor, tüm bunların günlerdir içinde büyümeye başlamış garip ve rahatsız edici yaraların kapatışına şahit oluyordu. Kızlar, daha doğrusu yalnızca Harley, Merin sayesinde huzurla uykusuna geri dönmüş olmalıydı üst katta, Hannah'ın yanında. Onların ikisi ebeveyninin yatağında uyuduğu için, Merin Louis'le aşağıda kalıp konuşmayı tercih etmişti. "Gerçekten, eğer içmeye devam etseydim hayatının bir döneminde beni hayatından çıkarır mıydın Merin?"

Hala sarhoş sayılırdı, fakat o kadar da değildi. En azından cümlelerin kontrolü hala onun elindeydi. Ayrıca Louis sarhoş olduğunda etrafı dağıtan  biri olmamıştı hiçbir zaman; aksine o yalnızca kendini dağıtırdı. O an, Merin'e bu tür sorular yöneltmesinin sebebi de buydu. Büyük korkularını, alkol kanına karıştıktan sonra bastırmakta pek iyi olmamıştı. Sorusuyla Merin derin bir nefes aldı. Louis'in parmak uçları hala onun alt pijamasının yumuşak kumaşını okşuyordu. "Bunu ben yapmazdım, sen yapardın Louis."

Anlamadığında başını kaldırıp, güzel suratına baktı. Neredeyse gün aydınlanmak üzereyken, yarım kapanan güneşliklerden salona vuran loş ışık Merin'in üzerine yansıyordu; veyahut Louis sarhoşken onun ışıltısını görüyordu. Merin yavaşça yanağını kavradı. "Konuyu basitleştirelim. Hayatında ikimiz birden olamayız. O varken, ben seni mutlu edemem. Ve sen benimle konuşmak yerine, bana kendini açmak yerine onu tercih edersen, kim kimi terk etmiş oluyor sence? Bana söz verdiğin halde."

Louis üzgünce başını geri koydu bacaklarının üzerine. Ellerinin ikisi de, başının altında duruyordu artık. Merin, sevgilisinin üzgünlüğünün geçmesi için her şeyi yapmaya hazırdı oysa. Parmaklarını omuzlarından koluna geçirdi. "Hiç kendinden nefret ettiğin oldu mu?"

Merin hafifçe güldü sorusuyla. "Neredeyse tüm hayatım boyunca."

"Evet ama..." Burnunu çekti kendini tutamadan. "Yanlış yaptığın her tercihten pişman olup kendinden nefret ettin mi peki? Sevilmeyi hak etmeyecek biri olduğunun farkına varmak, sanırım en kötü hissettiren bu."

"Benimle olduğun için pişman olmadın ama." Merin başını omzuna yaslayıp tatlı bir şekilde mırıldandı. Yüzünde kırık bir gülümsemeyle.

"Hayır, sen başıma gelmiş en güzel şeydin. Sanki dünyadaki tüm şans perileri, insanların üzerindeki ellerini çekip bana değdirmişlerdi seninle tanışabilmem ve seni sevebilmem için."

Merin elini tuttu onu dinlerken, Louis ona bakmasa da, gözlerini erkek arkadaşının yüzünden alamıyordu. "Aşkını hak ettiğim için ne kadar mutluyum, görmüyor musun Louis?"  Avcunun arasındaki sıcaklığın arttığını hissetti. Parmakları sıkıca sarılıyordu birbirine, tıpkı birbirlerine sokulan bedenleri gibi.  "Seni öylesine çok seviyorum ki, göze alamayacağım hiçbir şey yok. Senin ve bu güzel ailenin yok olmasını görmektense, kendimi ve acımı gözden çıkarabilirim ve bir daha bunun gerçekleşmesine izin vermem." Dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu. "Bir daha bunu ailene yapma."

"Pekala. Hep benimle kal." Çekilmesine izin vermedi Louis. Elini daha da sıkı tutup bir nefes yakınlığında kalmasını sağladı.

"Benim de planım bu yönde." Dudaklarını yanağına sürttükten sonra kısa süreliğine elleri birbirinden ayrılmıştı. Merin, yerinden kalkıp onunla aynı battaniyenin altına girmek için daracık alana sıkışmaya çalıştığında, Louis onun için kayarak yer açmıştı hemen. Büyük kaşık olup Merin'i kollarıyla sıkıca sardı. Onu hiç bırakmak istemiyordu, ve bunun gerçekleşmesine asla izin vermeyecekti de. Saçlarının mis kokusunun özlemini bile nasıl yaşayabileceğini düşünemedi o dakikalarda. Yanındaki bedenine iyice sokulup hayatta ve mutlu olmasının sebebini bir kez daha hatırlattı kendisine. Onu kaybetmeyi göze alamazdı. Bir daha hata yapmayacağını söz verdi içinden sessizce. Kollarındaki sevgilisinden dakikalar sonra uykuya dalana kadar da, aynı şeyleri kendine tembihleyip durdu.

Sabah tüm ev halkından önce uyanan Merin olduğunda, kimseyi uyandırmamaya gayret gösteriyordu. Louis'in kolları ve sıcacık yaptıkları koltuğun üzerindeki küçük alandan sıyrılması pek kolay olmamıştı. Ona birazdan geleceğini fısıldayıp, üzerine geçirdiği Louis'e ait olan grup tişörtlerinden birini uyku sersemliğiyle düzeltmek için çabaladı. Hemen telefonunu bulup kardeşinin numarasını çevirdi, saatin ne kadar erken olmasını umursamadan. Onunla konuşması gerekiyordu. Fakat öncesinde, Tomlinson hanesinin evlerinin önündeki minik bahçeye çıkmıştı yalın ayak. Serin havayla aniden ürperdiğini hissetti. River dakikalar sonunda telefonu açtığında ona hiç de kızmamıştı Merin, hatta açtığı için şanslı olduğunu düşünüyordu. "Merin? İyi misin? Neler oluyor? Neden bu saatte arıyorsun?"

Saatin yediye geldiğinin farkındalığını sonradan yaşıyor olmalıydı, Merin yine de bunu önemsemedi. Hem onunla kimse yokken konuşması gerekiyordu. "Okulda bazı olaylar olmuş Louis ve benimle ilgili. Haberin var mıydı?"

Küçük bir sessizlik oldu telefonda. River isteksizce konuştu. Diğer hattın ucunda stresle yüzünü ovuşturduğunu duymasa bile hissedebiliyordu Merin. "Evet."

"Ne kadar ciddi?" Merin endişeyle sordu. "Çünkü Louis, bir süredir bu konudan dolayı pek iyi değil."

Anlatmamak için başka bir şansı olmadığını, kaçamayacağını fark ettiği zaman River sıkıntıyla telefona üfledi. "İlk önce sadece saçma asılsız bir söylentiydi. Lise dedikodularını bilirsin sürekli, gerekli ya da gereksiz konuşurlar. Öyle olduğunu düşünüp müdahale etmedim. Sonra birden çığ gibi büyüdü ve veliyle olan ilişkisi bir anda 'kardeşi' olarak evrildi. Ve herkes arkasından pedofili diye konuşmaya başladı." Merin duyduklarıyla büyük bir şok geçiriyordu bahçenin ortasında, kapının önünde. Duyduklarına inanamıyordu, her ne kadar River'ın dediği gibi lisede tüm bu dedikodu ve zorbalıklara maruz kalmış olsa da. "Ve birkaç öğrencinin velisinin kulağına gitmiş. Birkaç kişi geldi müdürle konuşmaya, sanırım Louis'i şikayet etmek için gelmişlerdi."

Louis'in neden çaresizce içkiye sarılması konusuna biraz da olsun açıklık getiriyordu tüm bunlar. Yine de dehşet ediciydi, hele de Louis gibi birisi için. Annesinden sonra, Louis'in ne kadar duygusal ve hassas olduğunu, kalbinin ne kadar yumuşak olduğunu en iyi Merin biliyordu. Duyduklarına en az Louis kadar kahrolmuştu. Ayrıca bıkmıştı da tüm bu bakış açısından. Başta Harley yapmıştı, sonrasında kendi kardeşi ve şimdi de bir okul dolusu aptal ergenler mi çıkmıştı başlarına? Kendisinin reşit olmayı geçeli yıllar olduğunu, kendi başına kararlar alabildiğini ve hatta zorluk dolu hayatında nasıl mücadeleler atlattığını, illa insanlara tek tek anlatması ve kendini kanıtlaması mı gerekliydi, anlayamıyordu. Aralarındaki dokuz yaş düşündüğünden daha da çok sorun olmuştu dışarıdaki insanlara; hem de onları ilgilendirmediği halde. Tüm bu düşüncelerle öfkelenip kendini bilmezce yumruğunun tekini sıktı. "Yirmi üç yaşımda olduğumu bilmiyorlar mı yani?"

"Konu bu değil ki Merin. Birinin annesiyle beraber olsaydı da aynı şekilde konuşacaklardı. Ablam olduğun için, daha çok göze batıyor."

"Sikeyim onları." Merin sinirle fısıldadı. "Bu şey asla bitmeyecek mi? Aptal saçma toplum baskıları ve insanların hayatlarına burunlarını sokup her şeyi berbat etmelerinden fazlasıyla bezdim."

River sessizce dinliyordu o sürede, çünkü kendisinin de suçlu olduğu bir konuydu bu ve farkındaydı. Merin aynı sinirle devam etti. "Her şeyi düzelteceğim. Okuluna gelip o aptal müdürünle konuşacağım gerekirse."

"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum-" River'ın kaygılı sesi bir anda bölündü ablası tarafından.

"River, beni kabullenmen için daha kaç seneye ihtiyaç duyuyorsun?" Merin ayakta durmayı çoktan bırakıp, soğuk çimenlerin üzerine oturdu ve dizlerini kendine çekti telefonu kulağından ayırmadın.

"Kabullenmeyen ben değilim." Merin gözlerini devirdi. "Bence bunu yüz yüze konuşmalıyız."

"Bence de. Bu yüzden bugün buraya, Louislere geliyorsun. Öğretmenine büyük bir özür borçlusun. Tüm bu yaptıklarından sonra ondan özür dilediğini hatırlamıyorum." Tüm cümleleri büyük bir hızla kurdu, ruh halindeki tez canlılık sesine de yansıyordu. Çünkü daha fazla Louis'i böylesine üzgün görmeye katlanamıyor, kendi hayatında olduğu gibi elinden geldiğince kötü olan ne varsa hepsini düzeltmek istiyordu.

"Merin. Saçmalama." River da aynı hızda konuştu. "Sabahın köründe aramanı gerektirecek ne oldu, anlamadım zaten. Gidip biraz uyu."

"Başına gelenlerde hiç mi parmağın olmadığını sanıyorsun? Okuldaki kavgalarınızı anlatan sendin. Neden sadece destek olmak yerine sürekli karşı geliyorsun River?" Telefonun diğer ucundaki kişinin iç çektiğini duydu Merin.

"Evine gelmek istemiyorum çünkü."

"Özür dilemek istiyorsun yani?" River sinirle söylenmeye başladı ablasına. "Şimdi uyu. Arkadaşlarınla takılman bittiğinde bana söyle, adresi göndereceğim."

"Tanrım! Çiçek de alayım istersen?" Daha fazla uzatmamak adına, Merin son bir kez daha kardeşini tembihleyip telefonu kapattı. Kendini içerideki sıcak bir yuvanın kollarına bıraktığında, aklına gelen fikri gerçekleştirmek üzere çimenlerde üşümüş adımlarını yukarı çıkardı. Louis'in yatak odasına açılan kapıyı yavaşça ittirdi. Kızların birbirine sokularak uyuduğunu görmek içine su serpmişti, ama burukça gülümsemesine engel de olamamıştı. Kendi küçüklüğü geldi aklına. O yıllar artık çok uzak geliyordu Merin'e. Yavaşça kapıyı örttü yeniden. Sessiz adımları evin içerisinde aşağı kata geri döndüğünde, Louis koltuktaki yerini doldurmuştu. Onu uyandırmamaya çalışarak, sessiz sessiz ve narince uzandı kucağına. Dizlerini karnına çektiğinde, başı tam da göğsünün üzerinde duruyor ve huzurla atan kalbini evin huzurlu sessizliğinde duyabiliyordu. Gözlerini en sonunda kapattı beynini dolduran düşünceler içerisinde. Saçlarının arasında sevimli dokunuşlarını hissettiği zaman, yalnızca gülümsedi Merin. Louis'le uyumayı seviyordu. Onunla yapmayı sevdiği birçok şey gibi.

İkinci kez yeni günün başka bir vakti uyandığında, kanepede yalnız başına sayılırdı bu sefer. Tabii, sırtına çıkmış Hannah'ı saymazsa. Gözlerini açar açmaz yüz üstü uzanırken etrafına bakınmış, sonrasında tekli koltukta oturan Harley'i, sırtındaki varlığıyla da Hannah'ı fark etmişti. İkisi de, kısık seslerle kendi aralarında konuşuyor ve bir yandan televizyon izliyordu. Merin yüzüne gelen saçları çekmeye çalıştığında, elbette bu küçük kızın gözünden kaçmamıştı. "Merin! Uyandın!" Ufaklık iyice sarıldı Merin'e. Daha ilk andan, Harley'le göz göze gelmişlerdi ve uzun zamandır ilk kez Harley'i kendisine gülümserken yakaladığı için çok mutlu olmuştu Merin.

"Günaydın tatlım." Koltukta dönmesine izin verdikten sonra, Merin de Hannah'ın sıkı kucaklaşmasına karşılık verebilmişti. "Babanız nerede?" Elbette, ilk sorduğu şey bu olmuştu. Dün gece olanlardan sonra hala endişeliydi. "Ve saat kaç?"

"Neredeyse on bire geliyor." Hannah kıkırdadı. "Babam markete gitti bir şeyler almak için." Harley diğer soruyu yanıtladığında Merin hemen genç kıza baktı. Onun da yanlarına gelmesi için elini ona uzatması yeterli olmuştu. Harley de koltukta kendine yer bulabildiğinde, üçü de eğlenceli bağrışlarını atmaktan geri kalmadı.

"Dün gece neden kaçtınız benden? Uyandığımda Aurora yanımdaydı." Merin uzun esneyişinden sonra gülümsemek için uğraştı. Hala bu kadar uyuyabilmesine şaşırıyordu.

"Sen uyurken ablan da geldi yanımıza. Sonra baban kızlarım birlikte uyusun deyip aşağıya indi." Hannah, Merin'in kurduğu cümleye tatlı bir şekilde kıkırdamadan edemedi o an. "Sonra ben de onu çok özledim, hem ablan uyurken biraz tekme atıyordu. Bu yüzden babanın yanına indim."

"Sana demiştim Harley! Ama bana asla inanmıyordun, bak." Harley ağzı açık bir şekilde ikisine bakarken, Hannah ve Merin gülmeye devam etti.

"Hannah benim tarafımı tutmalıydın. Ona inanma. Aralarına girdiğimiz için tüm gece hiç öpüşemediler ve bu yüzden aşağıya kaçtılar." Harley sırıtarak gözlerini kıstı kardeşine bakarken. Merin'se kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.

"Gerçekten mi?" Hannah sabırsızca sırıttı. "Öpüşmek için mi kaçtınız Merin?" Sanki çok ayıp bir şeymiş gibi fısıldayarak ve utanarak sordu küçük kız. Ama bir yandan gülmesini ve heyecanını üzerinden atamıyordu. Merin Hannah'ın yaşından dolayı böylesine meraklı olmasını garipsemedi.

"Çok ayıp." dedi yine de ciddi bir tavır takınmaya çalışarak. "Böyle şeyler çocuklarla konuşulmaz."

"Ama ben sizi mutfakta görmüştüm, babamın kucağındaydın-" Hannah'ın daha fazla devam edip ileriye gitmemesi için Merin ufak yüzüne oranla büyük eliyle ağzını ve yüzünü kapattı. Harley uzaklaşmak istercesine utanarak kendini yere indirmişti bile. Kulaklarını elleriyle kapatsa da hala gülmesine engel olamıyordu. "Bunu bilmemize gerek yoktu Hannah. Gerçekten."

Merin garip bir utangaçlıkla ikisine baktı ama yerin dibine girmek isteyecek kadar kötü bir his değildi bu. Sanki, bir yere kadar onlara her şeyi paylaşmak isteyebilirdi. Ama bu babalarıyla olan sevişmelerinden biri asla olmazdı. Yine de, tatlı bir andı. Başına ilk defa geldiği için afalladığı kesindi. Hepsi hala salonda gülmeye devam ederken, kapı sesini duymamışlardı. Louis elindekilerle mutfağa geçmeden önce Merin'in kucağında oturan Hannah'ın saçlarını öpmeyi ihmal etmemişti. "Günaydın Merin." dedi sakin bir sesle. Evden çıkmadan önce duş aldığı dağınık ve nemli kalan saçlarından belliydi. Hannah'ı koltuğa bırakıp hemen peşinden gitti.

"Louis? Neredeydin?" Emin olmak için yineledi Louis marketten getirdiği torbalarını boşaltıp yerleştirirken. "Nasılsın?"

"Markete gitmiştim, biraz hava almak istedim tek başıma." Merin onu izledi. "Ve iyi geldi. Bir haftadır evin kontrolünü de bırakmıştım. Eksikleri aldım sadece."

Ona yaklaşıp, elindekileri bırakmasını sağladı. Elleri omuzlarını sıkıca sardı, bedenine sarılmak üzere. Alınları birleştiğinde gözleri kendiliğinden kapanmıştı. "Senin için endişelendim. Nasıl hissediyorsun?"

"Bilmiyorum." Louis sevgilisinin yanağını öptü nazikçe. "Yolda yapabileceğim olası yeni işleri düşündüm."

"Öğretmenliği bırakmanı istemiyorum." Merin alınları uzaklaştığında aceleyle söyledi.

"Ben de." Harley'in kapı girişinden gelen sesini duymasıyla aynı anda ona döndü iki çift göz. "Özür dilerim."

Louis üzgün bir halde kızını izlemeye koyuldu. "Sen neden özür diliyorsun Harley?" Louis'e göre, kızı hiçbir şey yapmamıştı ki. Özür dilemesi gereken son kişiydi.

Aurora Harley istemeden yutkundu. "Çünkü bunu istemeyen ilk kişi bendim. Tokayı River'a veren de. Ve başınıza sebep olan onca şey, benim yüzümden oldu. Biliyorum." Merin tepkisini görmek için gözlerini Louis'e getirdi.

Başını iki yana sallıyordu sakince. "Kendini suçlu hissetmeni gerektirecek hiçbir şey yok Harley. Eğer sana böyle hissettirdiysem, özür dilerim. Bu eve geldiğinizden beri tek amacım sizinle mutlu bir yuvada yaşamaktı. Ama ben bunu beceremeyip durdukça, kendini suçlu hissetmesi gereken kişi sen değilsin asla Harley. Sana büyük sorumluluklar yüklemek istemedim hiçbir zaman." Derin derin nefeslerle doldurdu göğsünü. Yine de, bu bile iyi gelmemişti Louis'e. Ağlamak üzere olduğunu biliyordu. Kendini suçladığının farkındaydı Merin, başından beri olanları düşünüp hatta eski evliliğini de tüm bunların içine katıp her şeyi berbat ettiğini düşünüyordu. Harley'in babasına sarılmasıyla biraz olsun beynini tırmalayan üzücü sesleri bastırmayı başarabilmişti.

"Sen neden kendine bu kadar yükleniyorsun öyleyse? Bizi ne kadar mutlu ettiğini görmüyor musun?" Harley sıkıca sarılıyordu babasına boyu yetmediği halde. "Lütfen, kendine olan inancını kaybetme. Çünkü bizim sana hala çok ihtiyacımız var."

"Haklısın." Louis derin bir sukündan sonra en sonunda kabul etmişti kızının dediklerini. "Sizi bırakmayacağıma söz verdim."

Merin için tüm bu konuşmalar, travmalarını tetikler nitelikteydi. Yine de, güçlü durmaya çalıştı ve Louis'e hayran kalmaya devam etti, hem de defalarca. Dalıp gittiği dünyasından sıyrılıp, baba kızı baş başa konuşmaları için mutfakta yalnız bıraktı ve Hannah'ın yanına gitti. Kafasının içerisindeki sesleri, televizyon dahi bastıramıyordu. Aklını toparlaması için birkaç dakikaya ihtiyacı vardı sadece. Sonrasında zaten, Louis ve Harley ona kahvaltı hazırlayacağını söylemiş ve yemek yiyinceye dek Hannah'la vakit geçirmişti.

~

Aynı cumartesi günü, tüm ılıklığıyla geçmeye devam ediyordu. Tomlinson ailesinin tüm üyeleri kendilerini minik bir piknik örtüsüyle çimenlerle kaplanan küçük bahçelerine atmıştı. Kızlar sarı mavi kareleri olan örtünün üzerinde oturup kendi hobileriyle ilgilenirken; yani Hannah sulu boya yaparken ve Harley'de arada konuşulan sohbete rağmen odaklanmaya çalışarak kitap okurken Merin de iki kızın ortasında, Harley'den çok beğenerek ödünç aldığı kalpli güneş gözlüğüyle yerde boylu boyunca uzanıyor ve bulutların arasından parlayan güneşin keyfini çıkartıyordu. Louis ise, onlardan biraz uzakta şovalesini önüne almış, kızlara sürpriz yapacağını söyleyerek tablosunu çizmeye koyulmuştu çoktan. Kenarda Harley'in zevkine göre çalan kısık sesteki şarkı, ortama yeterince neşe katıyor ve herkesin keyfini yerine getirmekte oldukça başarılıydı. Hannah, kendi resminin ortasında canı sıkılarak yeni bir konu başlatmakta hiç de geç kalmamıştı: "Rosalind teyzemin bebeğinin ismi ne olacakmış, biliyor musunuz?"

Harley oturarak kitap okumaktan yorulup yüz üstü çimenlere, Merin'in ayak ucuna doğru uzandı. "Neymiş?" Dedi gözleri hala satırlarda dolaşırken.

"Brittany ya da Ramona." Hannah gözlerini Merin'e getirdi. Uyuyup uyumadığını kontrol edercesine. Gözlüğün altını görebilmesi için kafasını biraz eğmesi gerekmişti.

"Kesinlikle Ramona koymalılar." dedi Harley, sayfayı çevirirken. "Ne zaman doğacak bebek, baba?"

Louis başını uzattı şovalenin arkasından. "Çok az kaldı. Rose'un arayıp ben doğuruyorum diye haber vermesi an meselesi."

"Umarım bir gün sizin de bebeğiniz olur." Hannah, Merin'in dikkatini bu cümleyle tamamen toplayacağını biliyordu. Bu yüzden sırıtarak söyledi, suratında tatlı bir kurnazlık ifadesi vardı. Merin başını kaldırıp gözlüğünü hafifçe indirerek bakarken de ifadesi hiç silinmemişti. Harley'se başını sessizce kitabından kaldırmış, önce ikisine bakmış sonra da merakla babasına dönmüştü. Muhtemelen genç kız, içinden böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığını düşünüyordu.

"Belki olur, ama bizim bebeklerimiz sizsiniz." Dedi Merin, gülerek. Louis resmine devam ederken dahil olmadan kızları dinliyordu.

"Hayır, gerçekten küçük bir bebek yapacak mısınız?" Harley soruyu tekrar başka şekilde sorduğunda, Merin nasıl uygun bir cevap bulacağını düşünüyordu. Özellikle Hannah'ın önündeyken.

"Biliyorsun, bu benim için biraz zor." Aslında, imkansızdı. Ama çocuklara bilimsel ve onlara tuhaf gelecek detaylarla açıklamak istemiyordu. Yine de Harley'in ne demek istediğini anlayacağını biliyordu.

"Neden Merin?" Hannah, üzgünce sordu.

"Bazı insanların, çeşitli sebeplerden ötürü çocukları olmaz." Gülümseyerek söyledi yine de, hem bu konuyu o kadar da düşündüğü söylenemezdi. Hannah başını salladı anladığını gösterirken. Patenlerini alacağını söyleyerek çimenlerin üstünden kalktığında neyse ki konu da çabucak kapanmıştı.

Birkaç dakika geçti Hannah gelinceye dek. Elinde patenleri, bahçe kapısının önünde durdu. "Kapıda biri var. Merin, sanırım erkek kardeşin geldi." En az Louis kadar şaşırmıştı Harley. Yine de, babasına belli etmedi şaşkınlığını ve bir anda beliren paniğini. Louis, anlamayarak Merin'e bakıyordu o kapıya gitmek üzere ayağa kalktığında. "Ayrıca bizi çizdiğini biliyordum!"  Hannah babasının resmini ifşa ettiğinde dahi kimse umursamamıştı o an bu detayı. Louis yerinden kalkmış, Harley'se çimenlerdeki pozisyonunu değiştirip oturmaya başlamıştı. Bir yandan diğer herkes gibi neler olduğunu merak ediyor, bir yandan da umursamıyormuş gibi gözükmek için uğraşıyordu oturduğu yerde.

Merin hemen kapıya koştu, peşindeki Hannah'la beraber. Söylediğinin aksine, çiçek falan almamıştı. "Hey."

Merin yine de bir şey söylemedi kardeşine kapıda. River arkada onu izleyen edebiyat öğretmenini görünce içeri girip girmeme konusunda emin olamıyordu. Tüm bunlar, hala ona garip geliyordu. Yani, ablasıyla öğretmeninin beraber olması. Kardeşinin söze girmesi için, Merin nazikçe öksürdü. "Bir sorun mu var, River?" Fakat Louis ondan önce davrandığında, Merin ikisinin arasında kaldığı için tedirgindi. İkisinin de yeniden kavgaya tutuşmaması için dua ediyordu.

"Olanlardan sonra, sizinle konuşmak istedim." River elleri önünde, gergince konuştu öğretmeniyle. "Gelebilir miyim?"

"Tabii." Louis, hemen kapıya kadar gidip sonrasında içeriye kadar ona eşlik etti yanında. Koltuklara kadar dayanamayacağını fark edip, hemen orada konuştu.

"Düşündüm de, size karşı biraz saygısızlık ettiğim konusunda haklıydınız." River cümlelerini garip bir kurnazlıkla hafifletirken, Merin kollarını birleştirdi. Bu, hatasını net bir şekilde kabul ettiği anlamına bile gelmiyordu. "Bunun için üzgünüm."

"River-" Merin tam araya giriyordu ki, River pes etti. Louis merakla ve yorgunca onu bekliyordu. Tüm bu olanlardan sonra.

"Evet hatta birçok konuda ileri gittim. Evde ve okulda olanlar. Başta kapıyı kırmam." Bahçe kapısının girişinden, Harley dikkatle dinlerken bu kısmı anlamamış olmalıydı. "Okulda sınıftan çekip gitmem gibi şeyler. Bunun kabalık olduğunu düşünmedim sinirliyken." Derin bir nefes aldı, gözleri başka bir yere odaklanmıştı tüm bu sözleri sarf ederken. "Ama bunu yaptıklarım için bahane edemem. Çünkü iyi biri olduğunuzu en başından beri biliyordum. Bu yüzden, sizden özür dilemeye geldim."

Louis tüm süreç boyunca, ciddiyetle dinlemişti karşısındaki genç adamı. Koyu yeşil gözler, ondan utangaç ve çekingenlikle kaçıp dursa da, Louis onu izlemeye ve ne kadar dürüst olduğunu görmeye devam etmişti. Tüm cümleleri bittiğinde, yüzünde o günlüğüne ilk defa kırık da olsa bir gülümseme belirdi. Elini, çekinmeden River'ın omzuna koydu. "Teşekkürler River, bunları senden duymaya ihtiyacım vardı." Genç çocuk yavaşça kaldırdı başını öğretmenine doğru. "Umarım artık bana karşı kızgın ya da öfkeli hissetmiyorsundur."

"Hayır." Yine de tedirgince dudaklarını kemirdi. River için tüm bunlar garip hissettiriyordu.

"Pekala, sevindim. Yemeğe kalmak ister misin?" Louis gülümseyerek sorsa bile, River hemen ablasına döndü. Onu kurtarmasını, 'hayır, gerek yok, o eve geçsin' demesini bekliyordu.

"Sen de Merin gibi güzel yemekler yapabilir misin?" Kolçağa oturmuş ayaklarını boşlukta sallarken sordu Hannah sevimli bir şekilde, ortadaki tüm gerginliği bu şekilde alıp götürmüştü.

"Sanmıyorum." River küçük kıza döndü gülerek. "Sen Hannah olmalısın. Ablamın odasındaki resmin sahibi."

"Ta kendisi." Zıplayarak indi koltuktan. "İstersen sana biraz önce başladığım resmi gösterebilirim, bahçede. Hem ablam da orada." Çoktan elinden tutup sürüklemeye başlamıştı bile. "Geldiğini görünce çok sevinecek."

"Ne?" River şaşkınca küçük kızın götürdüğü yere giderken bir yandan gülüyordu. Peşlerinden onu izleyen Louis'e sokulan Merin ise, sevgilisini daha iyi hissettirdiğinden artık emindi.

Louis ve Merin beraber akşam yemeğini hazırlamak üzere mutfağa geçmişken, evin gençleri ise bahçede vakit geçirmeye devam ediyordu. River bahçeye adım attıktan sonra, Hannah dışında konuşan olduğu söylenemezdi ya. Aurora Harley, River'ın evlerine kadar gelmiş olmasından dolayı garip bir gerginlik taşıyordu üzerinde. Arkadaş olabilirlerdi ama, Merin'in kardeşi ünvanıyla eve gelmesi tuhaf gelmişti gözüne. Nedeni ne, bilmiyordu. Üstelik, Hannah'ın geveze ağzı sürekli Harley'i sinir edip duruyordu. En başından, bahçeye girerken "Arkadaşın River geldi!" diyerek bağırması, tüm sinirlerini baştan aşağıya gerdiği yetmiyormuş gibi, yerin dibine girmek ve oradan saklanıp hiç çıkmamak istemişti.

Neyse ki, yemeğin hızlanması o kadar da uzun sürmemişti. Mutfaktaki yuvarlak masaya sığmayacaklarından ötürü ikili, yemekleri salonun yemek odası olarak ayrılan yerdeki büyük masaya taşımıştı. "Bu arada konuştuğumuz tatili hala yapabiliriz." Merin, Louis'i biraz daha neşelendirmek üzere hatırlatmıştı. "İskoçya bu zamanlarda harika olur."

"Rosalind'in doğumu yaklaşıyor." Büyük yemek tasını ortaya bıraktıktan sonra döndü Louis. "Yanlarında olmak istiyorum."

Merin başını salladı. Çocukları bahçeden topladıktan sonra, herkes masada kendine en sonunda bir yer bulabilmişti. Hannah masanın başını kapmış, River'sa en büyük güvencesi olan ablasının yanına oturmak istemişti. Diğer tarafa ise, Louis ve Harley oturmuştu. İki ergenin de gerginliği büyükleri tarafından fark edilebiliyordu rahatlıkla. Merin onları daha da germemek için söz atmayan taraftı, Louis ise onlarla biraz uğraşmak isteyen. İkisinin neden gerildiğini bile anlamamıştı. Arkadaş olduklarını o zamana kadar düşünmemişti. O an masada da, hiç arkadaş gibi davranmıyorlardı zaten. Sanki hala, biraz birbirlerinden nefret ediyorlardı. "En son kavga edip duruyordunuz ikiniz, sonunda barıştınız mı?"

River sessiz kaldı. Harley elbette konuşacaktı. "Barışacak kadar kavga etmedik sonuçta."

"Öyle mi, River?" Merin çaktırmadan ikisini gözlemlerken bir yandan belli etmeden sırıtıyordu.

"Açıkçası, konuşmak için adım atan bendim. Ondan önce Harley bana garip davranıp duruyordu."

"Evet ama bu bile garipti biraz." Aurora Harley hızlıca konuştu. "Baban nasıl biri diye sordu."

"Harley." River sanki aralarındaki bir sırrı ifşa etmiş gibi, bozularak Harley'e bakıyordu.

"Her neyse, sonra kitaplardan falan konuşmaya başladık- Siz ikiniz neye gülüyorsunuz?" Harley Merin ve babasının gülmesinden dolayı sinirlenmişti.

"Hayır, hayır. Bu güzel bir şey." Louis açıklama gereği duymuştu. "Sizin anlaşabildiğinizi görmek."

"Ben de sizinle arkadaş olmak istiyorum." Hannah, söze aniden daldığında mızmızca dudaklarını büzüyordu. Harley gözlerini kıstı, bugün yeterince onu rezil etmişti zaten.

"Liseye geç önce, ezik." Bu sefer gülen taraf ergenler olduğunda, masanın dış kısmında kalan üyelerin ciddi bakışlarını üzerinde hissetseler de umursamamışlardı.

"Emin ol ergenlerle takılmak istemezsin tatlım." Babası ona arka çıktığında, Hannah sinirlendiğini ablasına göstermek için dilini çıkartıp duruyordu "Görürsün sen Aurora." O akşam yemeği, diğerlerine oranla oldukça gürültülü ve eğlenceli geçmişti.

Artık tamamen hava kararıp gökyüzü yıldızlarla kaplandığında, salonu gençlerle bırakmışlar ve kapıyı kapatıp kendilerini mutfağa atmışlardı. Merin meyveli çaylarından kendine yeni bir kupa doldurmuşken, Louis önünde bulaşık işini hallediyordu. "Pazartesi günü sabahtan seninle geleceğim."

Louis başta ses çıkarmadı. "İnsanların gözünde düşen değerim konusunda bir işe yaramayacak ama, sen bilirsin."

"Herkes yalan olduğunu gördükten sonra, kendilerinden utanacak ve sana daha çok hayran olacaklar. Çünkü hatalı olduklarını görecekler ve iyi bir insanı zan altında bıraktıkları için utanacaklar."  Louis uzun rahatlatıcı bir cümleye rağmen sıkkınlıkla iç çekti. "Her neyse, daha fazla canını sıkma ve bana güven." Merin mutfakta yerini değiştirip, Louis'in yanına geçti ve tezgaha yaslandı elindeki kupasıyla. "Gerçekten ikisinin de böyle anlaşabilmesi inanılmaz."

"Tam da anlaşabildikleri söylenemez. Harley her an onu öldürecek gibi."

"Sanki ikisi de büyük bir çetenin en önemli iki üyesi gibi." Merin böyle söyledikten sonra ikisi de güldü.

"Başımıza açtıkları türlü sorunlardan sonra, özellikle. Ama onlara kızmıyorum. Ben de o yaşta olsaydım, annemi öğretmenimle basmak istemezdim. Ya da, danışmanımı babamla." Merin gülerek ağzını kapattı, sabah Hannah'a yaptığı gibi.

"Böyle şeyler söylememelisin. Hem ben River'ın annesi değilim." Birkaç saniye geçtikten sonra, Louis durup onun avcunun en ortasını öpmüştü. Merin gülümsedi.

"Annesi kadar sevdiğine eminim." Onu kendine çekip, sarıldığında Merin dakikalardır buna hasret duyuyormuş gibi atladı kollarına, elindeki kupayı kenara hızlıca bıraktıktan sonra. Ona sıkıca sarılıp kokusuyla ciğerlerini doldurmaya ihtiyacı vardı. Louis'in eskisi gibi parlamasına ve tüm sevgisini dışarıya yansıtmasına ihtiyacı vardı. O içine kapandığında, sanki tüm ışığını kaybediyor ve karanlıkta kayboluyordu Merin. "Teşekkür ederim Merin. Tüm bunlarda yanımda olduğun için. Beni bırakabilirdin, ama bırakmadın." Merin hemen çekti boynunu omuzlarından. Elleriyle yüzünü kavradı. Ağlamak üzere olmadığını kontrol etmek istiyordu.

"Seni, asla zor zamanında bırakmam ben Louis." Dudaklarını yoğunca öptü. "Asla. Bunu unutma." Bir kez daha dudaklarına kapandığında, daha uzun bir öpücüktü ikisinin de istediği. Buna fazlasıyla ihtiyaçları vardı. Fakat, mutfak kapısının aniden açılmasıyla, konuşmaları gibi öpüşmeleri de yarım kalmıştı.

"İşte size sabah bahsettiğim buydu." Dedi Hannah, hiç beklemeden. Harley ve River aynı anda sinirli bir şekilde göz devirerek ya da söylenerek hemen kapıdan uzaklaşmıştı. Hannah ise masumca omuz silkti. "Bence ikisi de biraz abartıyor."

Merin gülmeye devam etti. Hannah'ın önünde biraz daha masumca babasını öpmekte sakınca görmedi. Nasıl olsa, Hannah onları gözlerinde parıltılar eşliğinde izleyeceğini az çok tahmin edebiliyordu.

~

Louis kadar en az diğer aile üyeleri için de stres dolu pazartesi sabahına ulaştıklarında, Louis'in büyük siyah jeep'indeki tüm koltuklar doluydu. Merin ve River sonradan onlara katılmış, kalabalıklığa rağmen yol boyunca kimse sohbet etmemişti. Yalnızca araba durduğunda, Merin merakla Louis'e döndü. Okul için hazırlanmak istemeden evden çıktığı ortadaydı, saçları yalnızca bir kere taranmış, ütülenmiş kravatlarından birini takmamış, gömlek yerine yalnızca koyu renk lakoslarından birini giymişti. Merin bunu artık havanın sıcaklaşmasına bağlayabilirdi. Yine de önemsemedi o an bu gibi detayları. Louis'in gerçekten kafasında tamamen öğretmenliğini bırakmış olmasını, onun aksine Merin bir türlü kabullenemiyordu. Ve bugün, bu sebepten dolayı buradaydı. En son telefonda müdürün odasına kadar beraber gidecekleri konusunda anlaşmışlardı oysa. "Siz derse geçin çocuklar. Geç kalmayın." Merin, arabadan inmeleri için onlara hatırlattığında hiçbiri ikinci kez düşünmeden arabadan inmişti. Merin hala tüm odağıyla, Louis'i izliyordu. "Sadece konuşacağız."

"Bunu yapabileceğimi sanmıyorum Merin." Louis'se, kendi içinde yaşadığı sancılı çekişmelerden dolayı Merin'e bakmıyordu.

"Ama konuşmuştuk-" Merin'in sözü beklemediği bir anda kesildi.

"Evet ama buraya geldim ve içeriye bir adım dahi atamayacağımı fark ettim." Anksiyete yaşadığı ortadaydı. Bu yüzden sevgilisi onu daha fazla zorlamak istemedi. Yavaşça sarılmaya kalktı bedenine. Fakat Louis, sarılmak için bile kendisini yeterince rahat hissedemiyordu okulun bahçesindeyken. Merin iç çekti, arabadan inmeden önce. Bu bahçede tanıştıklarını düşününce, zamanın ne çabuk akıp gittiğini, her şeyin ne denli değiştine inanamıyordu. "İstersen eve geçebilirsin. Konuştuktan sonra yanına gelirim." Louis tepki vermemişti. Yine de yanağını öpüp arabadan inebilmişti.

Siyah büyük botlarının çevrelediği adımlarını, geniş okul kapısından içeri attı. Öğrencilerin yalnızca yarısı dersliklerine girmişe benziyordu. Tek kolundan geçen sırt çantasının askısını sıkıca kavradı. Kendisinden küçük bir okul dolusu çocuktan dolayı gerildiğini kendine itiraf etmek istemezdi. Yine de, lise yaş grubundan nefret ettiği bir gerçekti, hem de mesleğinin tüm etik kurallarına rağmen. Üstelik, ne kadar büyürse büyüsün, onların gözündeki imajını değiştiremeyeceğini de biliyordu Merin. Ama bu sefer, kendisi değildi önemsediği. Kalabalık koridorlardan geçerken, neredeyse kendi boyuna yetişen çocukların ona olan garip garip bakışlarını hissedebiliyordu üzerinde. Üstelik kıyafetleri dikkat çeken ya da Merin'in gözünde "ekstra güzel" olanlardan değildi ya. Siyah tişörtünün üzerine, gayet sıradan askılı ve ekoseli bir elbise giymişti. Bakışlarının ardından, konuşulanları da işitmeye başlamıştı okulun derinliklerinde ilerledikçe. Son derece rahatsız ediciydi, Merin tetiklenmemeye çalıştı. "Bu River'ın dönme ablası değil mi?" Bu, Merin'in en nefret ettiği kelimeydi. Aniden sese doğru döndü. Çocuğu buldu ve onu rahatsız hissettirecek kadar yakınına geldi.

"Müdürün odası nerede?" Çocuk eski güvenli alanınna kavuşmak istercesine, hızlıca tarif etmişti Merin'e. "İnsan olarak konuşabilmene sevindim." Arkasında bıraktığı arkadaş grubunu ve diğerlerini geçip, merdivenlere yöneldi. Müdürün kapısına ulaştığı zaman, kapıyı bir kez tıklatıp gir denmesini beklemeyemeden aceleyle içeri daldı. Elbette, Kuzey Liverpool Lisesi müdürü, şaşkınca Merin'e baktı ani ve 'saygısız' girişinden ötürü. Merin gözündeki güneş gözlüklerini henüz çıkartıp, meydan okurcasına adama baktı. "Merhaba müdür bey. Ben River Styles'ın ablası ve yasal varisi, Merin Styles." Masaya doğru bir adım atıp, tokalaşması için elini uzattı.

"Christen Perry." Adam kısaca tokalaştığında oturması için koltukları gösterdi. Merin yine de karşısında dikilmekte kararlıydı. Acelesi ve siniri gözünden okunur olduğunu düşünüyordu. "Oturmaz mısınız? Sanırım hakkında konuşmak istediğiniz konuyu biliyorum. Ve yeterince uzun uzun-"

"Hakkımızda böyle hakaretlerin okulda nasıl yayılmasına izin verirsiniz anlamıyorum." Kaşlarını çatarak konuştu. Omuzları dik, göğsü yukarıdaydı. Öfkesi sanki hızlı konuşmalarıyla dışarıya vuruyordu. "Bu söylentiler iki aileyi birden nasıl sarstı haberiniz var mı? Yoksa birkaç ergenin sözlerine bu kadar çok mu önem veriyorsunuz? En başarılı öğretmenlerinizden birini kaybedecek kadar."

"Merin Styles, lütfen oturun-" Ama Merin inatla devam etti.

"Evet Bay Perry. Karşısınızdayım ve beni neyle suçluyorsunuz? Velisi olduğum öğrencimin öğretmeniyle ilişkim olması mı? Yoksa reşit olmamam mı? Siz de iyi biliyorsunuz ki, River'ın dosyasında yasal varisi olarak geçen kişi benim ve on sekiz yaşının altındaki biri yasal varislik yapamaz. Mesleği ve geliri olmayan biri de."

Merin tüm yanıtları deyim yerindeyse adamın ağzına tıktığında, uzunca bir süre yeni bir şey söyleyebilmek için zaman tanımıştı kendince. "Reşit olsanız bile, bir öğretmen ve velinin ilişkisi etik dışı görülüyor. En azından bu okulda. Bu kuralları ben belirlemiyorum, toplum-"

Önüne getirilen kağıtlardan sonra yeniden susmak zorunda kalmıştı. "Açın lütfen. Nerede çalıştığıma bakın."

Müdür, üzerinde Merin'le alakalı bilgilerin yazdığı dosyanın içini okuduktan sonra başını kaldırıp ona baktı. "Bu okulu biliyorum ama konuyla alakasını anlamadım."

"O okul, Louis Tomlinson'un kızı Hannah Tomlinson'un okuduğu ilkokul. Orada danışmanlık yapıyorum. Size hesap vermek istemiyorum ama toplum gerektiriyor diye söyleyeceğim ki, arkadaşlığımız bu vasıtayla başladı. Benim çalıştığım okul, bunu sorun etmezken sizin neden bu gerçekleri göz ardı ettiğinizi anlayamıyorum. Bir insanı pedofililikle suçlamadan önce elinizde büyük kanıtlar olmalıdır." Merin, içinde büyüyen öfke alevini resmen karşısındaki adama püskürüyordu. "Louis'in size ve bu okula dava açması gerekiyorken siz onu işten mi atıyorsunuz?!"

"Hayır, hayır. Biz ondan asla böyle bir talepte bulunmadık. Sadece veliler..."

"Velilere de bildiğiniz bu gerçekleri anlatacaksınız." Dosyayı sertçe Bay Perry'nin masasına koydu. "Ayrıca yanlış anlaşılma için herkesten özür dilemeniz gerekiyor. Başta Louis Tomlinson, sonra çocukları için endişelenen velileriniz." Kollarını birleştirdi önünde sonrasında. İçindekileri dökebildiği için rahatlamış sayılırdı. "Ve öğrencilerinize gelince, yetkim olsaydı emin olun onları disiplin ederdim. Ama bu görev size kalıyor. River'ın bir daha zorbalığa uğramasını kesinlikle istemiyorum."

Bay Perry artık utançla başını eğmiş, masasındaki objelere bakıyormuş gibi yapıyordu. Derin bir nefes aldı. "Tüm olanlar için özür dileriz, hem kendi adıma, hem de öğrencilerim adına. En yakın zamanda, Bay Tomlinson'a gerekli özürleri ileteceğimizden emin olabilirsiniz."

"Umarım özürden daha büyük ve değerli bir şey olur Bay Perry. Kalp kırıklığı, basit birkaç özürle geçmiyor, bildiğiniz üzere." Adam utana sıkala başını salladı. Merin'inse söyleyecekleri bitmişti. "Konuşmamıza sevindim Bay Perry. Günün geri kalanında size iyi dersler dilerim."

Ve Merin peşinden tahta kapıyı örttüğünde, tüm bunların işe yaramış olmasını diledi. Yine de daha aynı günde eve gelecek demet demet çiçek buketlerini bekledikleri söylenemezdi. Birkaç gün sonra, Louis'in müdür yardımcılığına terfi edildiği haberini almak tam da Merin'in istediği ve beklediği bir özür dileme şekliydi aslında.



Yukarıdaki sahneyi o kadar çok dört gözle bekliyoduk ki, "ergenler" yapsam daha iyi olur dediğim bölüm ismini yemek masası olarak yapmazsam rahat edemicektim bahajdjdk
düşündüğüme göre uzun bir bölüm oldu, ayrıca geçen bölümde destekleriniz ve yorumlarınızdan ötürü hala ne kadar mutlu olduğumu hatırlıyor ve size bir kez daha teşekkür etmek istiyorum çünkü again and again yorumlarınızı çooooook seviyorum

not, bu bölümden sonra özlem dolduğunuz soft smutlı-ama  hemen söz veremem- bölümlere geçtiğimizi söyleyebilirim :'D

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top