gizli küçük randevular
Liverpool'da günler hiç olmadığı kadar hızlı geçiyordu. Yeni girdikleri Aralık ayının ilk haftasında, önceki günlerden daha soğuk değildi aslında havalar. Ancak o cumartesi günü akşamı, Louis kendi ailesiyle kaldığı sıcak evinden biraz uzakta, ikinci yuvası olan annesinin evindeydi küçük kızı Hannah'la beraber. Büyükannesi, babası ile birlikte mutfakta sohbet ederken, Hannah her zamanki sıcak köşesinde burada bıraktığı ve genelde büyükannesinin ona hediye aldığı oyuncaklarıyla oynuyordu. Kendisine yapılan kahveyi çoktandır bitirmiş bir halde annesinin her zamanki evle ve komşularla alakalı söylenmelerini dinlediği esnada, gerginlikle tırnaklarını etine batırdığının farkında bile değildi. Ancak Margaret bunu, ondan önce fark etti. "Ah her neyse, bu mahalleye çok alıştım ama yeni insanlara tahammül edemiyorum." Annesi sakince döndü oğlu Louis'e. "Telefonda bana bir şeyler sorman gerektiğini söyleyip duruyordun. Bu yüzden mi karşımda gergin gergin oturuyorsun?" Margaret tam da Louis'den ne varsa anlatmasını isteyecekti ki, zaten oğlu ondan önce atılmıştı içini kemirip duran konuyu annesine danışmak için.
"Anne şimdi bana dürüst ol ve sakın soruma gülme." Louis devamını söylerken fısıldamak üzere annesine yaklaştı sandalyesinin ucuna kayarak. "Ben çocukken hiç..." Annesinin anlamsız bakışlarını üzerinde hissetmesiyle cümlelerini daha çok toparlama gereksinimi duydu. "Anla işte, hiç kendi hemcinsimden hoşlandığımı hatırlıyor musun? Ya da benden hiç şüphelendin mi böyle bir konuda?"
"Ah!" Annesi bir anda nefesini verip gözlerini devirdi dalga geçercesine. "Senin için endişelendiğim tek konu mastürbasyona olan düşkünlüğündü. Babanla kaç kez kavga ettiğimi biliyor musun?" Louis tek elini hayal kırıklığıyla yüzüne kapattı. Açmak istediği konu tam olarak bu değildi ya. "On yedi yaşındaki bir erkeğin gidip güzel kızlarla birlikte olması gerekirdi. Kimse sana yapamazsın da demiyordu-"
"Hayır, anne. Konu bu değil." Sinirlerini bozmasına izin vermemek için annesini durdururken gözlerini yeniden ona ulaştırdı. "Bak, sanırım kendimi yıllar sonra ilk kez tanıyorum ve yalnızca ilgimin tek cinsiyete yönelik olmadığını fark ediyorum. Sadece nasıl olur da bunca zaman fark edemediğimi anlayamıyorum. En azından ergenliğimde, arka plana attığım bir şeyler yaşamış olmalıyım." Louis kendisini etrafındakilerdense, ilk kez annesine açtığında, yaşlı kadının ne kadar şaşıracağını hesap edememişti. Margaret onun söylediklerinden sonra ağzı açık bir şekilde ona bakıyordu. Çok da geçmemişti ki, bakışlarını mutfağın içerisinde başka bir yere çevirdi. Louis tam da endişelenmeye başladığında yeniden konuşmaya başlamıştı.
Louis aslında onun çekingen olduğu asıl konuyu, konuştuktan sonra fark edecekti. "Günlüğünü okuduğum zaman, sanırım senin tuhaf bir çocuk olduğunu düşünmüştüm. Ama sadece bu. Senin homo olduğunu düşündürecek kadar bir şey yoktu tabii."
"Günlüğümü mü okudun? Ergenlikteki oğlunun yazdıklarını okudun yani?" Sitem edercesine konuştuğunda son anda sesini bastırmak zorunda kaldı, yan odadaki masum kızının tüm bunları duymaması için. Annesi yaptığından yıllar sonra bile pişman olduğunu sergiliyordu bakışlarını halen kaçırarak. "Pekala, ben sorduğum için bu seferlik kızmıyorum. Ne okudun peki? Ne yazmıştım da hala aklında kaldı yani?" Margaret konuşmak için ağzını açsa da, hala söylemiyordu ve Louis bir kez daha ısrar etti. "Söyle ve kurtul anne."
Annesi hızlıca konuştu bu yüzden. "Büyük göğüslerin penisini erekte etmesindeki başarısızlığı ve bazen iki cinsiyetin de organlarının hoşuna gitmemesi, özellikle video izlerken yine bu konuda zorlanman." Söylediklerinden sonra artık, büyük oğlunun da karşısındakine bakmaya yüzü yoktu. Eliyle ağzını kapalı tutuyordu büyük utancıyla. Annesine kızmak istiyordu. Kısa sessizlikten sonra Margaret yine kendisini tutamamıştı. "Yüce İsa aşkına Louis, insan hangi mantıkla bunları günlüğüne yazar ki?"
"Ergendim!" Louis bu sefer kendisini tutamayıp biraz bağırmıştı annesine karşı. "Şimdi bu günlük meselesini sonsuza dek kapatabilir miyiz?"
"Keşke baban yerine ben alzheimer olsaydım. Bunu o kadar istedim ki..." Margaret başını üzgünce ve alayla iki yana salladığında Louis alnının ortasını ovuşturdu parmak uçlarıyla. "Yani sen, şu an bir adamla mı çıkıyorsun? Birazdan da onunla mı randevuya gideceksin?"
Louis randevusunu hatırlar hatırlamaz sandalyesinde daha da gergin bir şekilde dik durdu. "Şey, bu pek öyle bir şey değil." Altmışlarına merdiven dayamış olan annesine tüm bu yeni terimleri nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Daha kendisi bile aslında yeni yeni öğrenmeye başlamıştı. "Sadece, artık dünyanın daha renkli ve çeşitli bir yer olduğunu görüyorum ben de. İnsanlar artık kendisini daha iyi tanıyor ve açıklamaktan kaçınmıyor. Ben de bu yüzden, ilk olarak sana söylemenin beni daha iyi hissettireceğini düşündüm."
Margaret hemen oğlunun elini tuttu ve samimi bir şekilde gülümsedi dişlerini göstererek. "Bu zırvalardan hiç anlamam, biliyorsun değil mi?" Margaret şakadan güldü. "Ama sen mutluysan ben de mutluyum oğlum." Louis'in onun böyle söylemesiyle bile içi rahatlarken büyükçe güldü. "Ama asıl haber vermen gereken ilk kişi ben değilim bence, yani en azından biriyle beraber olduğunu benden önce-" Konuşurken gözleriyle içeriyi işaret etti, Hannah'ı belirtirken elbette işin içine Aurora Harley'i de katıyordu. "onlara söylemelisin, bir an önce."
"Umm," Louis kollarını kendisine sardı yavaşça geri çekilirken. "Hannah zaten biliyor." Öyle demesinden sonra aklına hemen dün geceyi getirmemesi imkansızdı.
Cuma günü evdeki herkesin, daha doğrusu kızların, yattığı saatlerdi ve Harry Merin, patronunun kendisini eve bırakacağını bilerek o kadar geç saatlere kalmıştı. Yine vazgeçemedikleri ve evin içerisindeki en sevdikleri alanı olan mutfakta sohbet ediyorlardı. Ancak önceki akşamlardan farklı olarak, üstlerinden kalkan baskılar ve kurtuldukları ipler dolayısıyla işin nereye gideceğinin ikisinin de haberi vardı ve buna rağmen kendilerine asla müdahale etmemişlerdi. Merin mutfakta kalan son bardakları ve diğer ıvır zıvırları toparlamaya başladığı anda, Louis oturduğu yerden hızlıca kalkıp onu durdurmayı amaçlamıştı ilk planda. Sonra, onu ne kadar çok öpmek istediğini fark etmişti ve neden durduğunu anlayamamıştı. Bu yüzden, Merin'i mutfaktaki yuvarlak masaya yaslayarak öpmeye başladığında, yaptığı şeyden hiçbir şekilde tereddüde düşmemiş ve geri adım atmak istememişti. Mutfağın ortasında, herkesten gizli bir şekilde sürüp giden öpüşmeleri kısa sürede bilmedikleri ve yeni tanıştıkları bir ateşle büyürken, ikisinin de yakalanma korkusu kaybolmuş onun yerine yaramaz bir arzu gelmişti sanki. Merin kollarını doladığı adamı kendisine daha çok çekerken, Louis de elini onun kısa eteğinden içeri götürmüş, çamaşırına rağmen ona dokunmaya çalışıyordu. Yeşil gözlerini hafifçe araladığı bir anda, küçük kızın mutfak kapısının eşiğinde dikilerek ikisine baktığını görmesiyle Louis'in diğer tarafta kalan elini itmek zorunda kaldı. Merin kıpkırmızı kesilmek üzereyken, küçük kızın babası da mecbur kalarak ayrıldığı kişiden başını çevirmiş ve Hannah'la karşılaşmıştı. "Kabus görmüştüm. Odada yoktun." Dedi küçük kız, sanki gördükleri ona şaşırtmamışçasına bir sakinlikle.
Louis derin bir iç çekti annesinin sesiyle kendine geldikten sonra. "Sakın bana bunu, bilerek Harley'den sakladığını söyleme." Oğlu sessiz kaldığında Margaret sıkıntıyla nefesini verdi. "Asıl söylemen gereken kişi o. Hannah zaten anlayışlı bir kız. Şimdi onu evde arkadaşlarıyla bırakıp Hannah'ı da alıp buraya geldin ve birazdan randevuya gideceksin, ona yalan söyleyerek." Margaret onaylamadığını belirtirken cık-cık sesi çıkıyordu ağzından. "Kızların da arasını açacaksın."
"Hannah ablasının arkadaşlarını sevmiyor. Hem, bilerek yaptığım bir şey değildi tüm bunlar. Hannah dün gece bizi kendisi gördü."
"Yani bu kişi eve de geliyor." Margaret anladığı anda şaşkınlığını gizlemek yerine gözlerini kocaman açtı. "Louis! Kızlarla ilgilenen kızdan mı bahsediyorsun yoksa sen? Tanrım, Harley onunla ilgili bir şeyler anlatırken ben de dersle alakalı bir şeyler söylüyor sanıp kulak asmamıştım." Louis artık sessizce tepkilerini takip ediyordu, yaptığı tek şey bu olup çıkmıştı. "Bu konuda da sana saatlerce nutuk atardım ama randevuna geç kalırsın. Bunu sonra konuşacağız, duydun mu beni?"
Annesi aslında, oğlunun ruh halinin birkaç haftadır daha iyiye gittiğini kendisi de şahit olmuştu ama bunu hiç de görüştüğü birilerinin olmasına dayandırmamıştı. Bu yüzden, biriyle yeniden mutlu olduğunu görmesi onu o kadar rahatlatmıştı ki, kim ve nasıl olduğunu pek de önemsememişti o andan sonra. Louis başını hızlıca sallarken, onu daha da bu konularda germemek istercesine oğluna yaklaştı ve elini siyah boğazlı dar kazağının omuzlarına yerleştirdi. "Peki, ona ne hediye aldın? Umarım gül gibi klişe bir şeyle gitmiyorsundur."
Louis hemen arkasına bıraktığı klasik kesim siyah ceketinin ceplerini kontrol etti, yanına aldığından emin olmak isterken. "Merak etme, hoşuna gidecek ufak bir şey. Saçlarım güzel duruyor mu?"
"Evet, bayıldım." Annesi oğluna sarılmak için yerinden kalkmaktan çekinmedi. "Siyah takımlarınla fazlasıyla nefes kesici gözüküyorsun. Şık bir restoranda akşam yemeği, ha? Hesabı hala erkekler ödüyor değil mi?"
Telefonundan saati kontrol ederken hafifçe güldü. "Bu seferliğine, evet. Çünkü ben davet ettim."
Annesi onu öptüğünde Louis sadece yarım saat sonraki randevusu için o kadar da gergin hissetmiyordu artık. "Bu kadar centilmen olduğun için seninle gurur duyuyorum."
~
Küçük kızını kendisi gelene kadar annesine emanet ettikten sonra, -ki gece yarısına kadar gelmeme ihtimaline karşı kızını da özellikle tembihlemişti büyükannesini çok yormaması adına- buluşma saatine yalnızca çok az bir süre kalmışken Merin'i evden ya da her neredeyse oradan almak üzere numarasını çevirmişti arabasına biner binmez. Fakat telefondaki konuşmalarında aslında onun gidecekleri restoranta çok yakın bir yerde beklediğini öğrendiğinde, Louis randevuya geç kalma olasılığının getirdiği korkuyla arabayı normalden bir tık fazla hızlı sürmüştü. Bahsettiği konuma vardığındaysa arabayı park edip inmesi hiç vaktini almamıştı. Liverpool'un büyük limanı boyunca sürüp giden betondan yapılma yüksek sahil yolunda onu aramaya başladı. Onu gördüğü ilk anda, şehir ışıklarının denizin üstüne ne kadar eşsiz yansıdığıyla pek ilgilenmiyordu aslında. Hemen adımlarını ona doğru çevirdi ve demirlerin kenarında durmuş denizi izleyen bedenine yaklaştı. Bir anda neredeyse kendini tutamadan beline yapışıp, ona sıkıca sarılacaktı ki, onu korkutmanın ne kadar berbat olduğunu önceki deneyimlerinden bildiğinden, yalnızca sakince adını seslendi. "Merin."
"Louis." Merin daha ona dönmeden öncesinde gülümsüyordu. Bedeni tamamen karşısındaki adama çevirdiğinde ise, bu sefer kendisini tutamayan Merin'di. Hemen ona daha da yaklaşıp omuzlarına sarıldı ve saatler öncesinde buluşma için üzerine sıktığı parfümünün ne kadar güzel koktuğunu kendi başına tecrübe etti. Louis de onu hiç bekletmeden belinden yakalamıştı. Üstüne giydiği kalın ceketin kumaşını sıkıyordu hafifçe, yüzü hala tepede topladığı saçlarından açık kalan pürüzsüz tenine yaslanırken. "Bu kadar şık olduğuna göre, gerçekten beni hiç bilmediğim bir yere götüreceksin." Merin geri çekilirken gülerek konuştu. "Neyse ki, telefondaki uyarını ciddiye alıp ben de ona göre giyindim."
Ne giydiğini görmek istercesine üstüne baktıysa bile, üstünü kapatmış olduğu ceketten ötürü hiçbir şey göremiyordu. Yalnızca, bacaklarını saran siyah file çorapları ve üzerindeki kloş kesim eteğini net bir şekilde ayırt edebilmiş ve onlar bile, erkenden nefesini kesmede başarılı olmuştu. "Bu sefer, ben seçmek istedim." İkisi de, hakkında konuştukları restoranta doğru yürümeye başlamıştı. "Ama yanlış bir seçim yapmış olmaktan da endişelenmiyor değilim."
"Böyle giyinmene sebep olduğu için, şimdiden çok hoşuma gitti." Merin cesurca itiraf ederken sırıtmaya devam ediyordu.
Uzun ve büyük binanın kapısından geçtikten sonra giriş kısmında duran görevli, Louis'in ikisi için ayırttığı masaya kadar onlara eşlik etmişti. Merin etrafı hayretle izlerken, Louis de aynı şekilde gözlerini karşısında oturan kişiden asla alamıyordu. Klasik müzik eşliğinde yemek yiyen insanlara ve cam kenarında duran kendi şık masalarına hızlıca göz atıp hala aralık kalan dudaklarının farkında olmadan Louis'e döndü yeniden. "Sanırım endişelenmekte biraz haklıymışsın." Merin söyledikten sonra tuttuğu nefesi sonunda verebilmişti. "Burası çok güzel bir yer. Ve ben, sanırım hiç böyle ortamlara alışık değilim."
"İstiyorsan hemen kalkabiliriz, hiç sorun değil-"
Merin hızlıca başını salladı. "Hayır, hayır. Çok beğendim, gerçekten." İnandırıcı bir şekilde Louis'e gülümsedikten sonra, yüz ifadesini değiştirmeden üzerindeki ceketin düğmelerini teker teker söktü ve Louis'in yeni olduğunu ve bu gece için aldığını bilmediği kırmızı kadife elbisesiyle kaldı bakışlarının karşısında. Daha ilk andan, ceket omuzlarından düşüp de tıpkı kolları gibi onları çıplak bıraktığı andan itibaren Louis'in ona olan bakışları sanki bir anda tıpkı yüzünün aldığı hal kadar ciddileşmişti. Omuzlarından geçen ve elbiseyi üzerinde tutan ince askılar dışında, kollarına düşen ayrı kumaş parçaları sanki sadece onun mükemmel görüntüsünü tamamlamak için oradaydı. Parlak kumaşına daha dokunmadan ne kadar yumuşak olduğunu, Merin'in tenine sarılıyken dahi hissediyordu. Yakalarına işlenen ve ince dekoltesine kadar inen danteliyse, Louis'in tamamen aklını başından alan ayrı bir detay olmuştu sanki. İlk kez gözleri önünde duran gerçeğe kendisine inandıramamış ve tam aksine onun ustaca işlenmiş bir sanat eseri olduğunu düşünmüştü. Uzanıp da elleriyle ona dokunmak ve anlamak istiyordu. Peşlerinden gelen az önceki görevli çoktan onun ceketini alıp yanlarından gitmişti ve tüm bu süreçte, Louis gözlerini ondan ve bedenine sarılı dar kırmızı elbisesinden bir an olsun çekememişti. Merin'in kusursuzluğu, Louis'in ölümüydü. "Ne yiyoruz peki? Öncekileri ben seçmiştim, şimdi de sen benim yerime karar ver." Merin önüne konulan menüyü es geçip kapattığında, tıpkı karşısında oturan adam gibi dikti gözlerini.
"Bu sefer pişmiş balığa ne dersin?" Louis başarıyla odağını başka şekilde ona verdiği zaman, gözlerini kısarak yüzünde dolaştırdı. Sırıtmadan edememişti. Dudaklarına sürdüğü kırmızı rujunun tonu, gözlerine yaptığı simli ve hafif dumanlı makyajından daha açıktı.
Merin de aynı şekilde sırıtıyordu. "Pekala, balıktan gidelim." Siparişlerini verirken masalarına bir şişe şampanya da getirmesini istemişti Louis garsondan, elbette Merin'e de sorarak. "Bu geceye daha çok yakışan bir şey düşünemiyorum ben de." Merin, onunla flört ederken de sırıtmayı kesmedi.
Menüler alınıp da deniz manzarasına ev sahipliği yapan cam kenarındaki iki kişilik masalarında yeniden baş başa kaldıklarında, Merin çoğunluğu dövmelerle kaplı olan kolunun eline dayamıştı çenesini. Sanki, konuşmayı başlatması için Louis'i bekliyordu bastırmayı başardığı heyecanının aksine tüm sakinliğiyle. "Sana vermek istediğim bir şey var." Aslında, içkiler geldikten sonra vereceği hediyeyi sabırsızca çıkardı siyah ceketinin cebinden. Merin bunu beklemediği için, elbette şaşırmıştı.
Cebinin içinden çıkardığı sateni andıran kumaşa sahip minik hediye çuvalını elinde tutarken, Louis hala ne diyeceğini düşünüyordu. Kendine düzgün bir konuşma hazırlayacak kadar vakti bile olmamıştı. Yavaşça masaya çıkardı elini, avcunda tuttuğu paketle birlikte. "Umarım, hoşuna gider. Ben, bunu görünce aklıma seni getirmeden edemedim. Aslında buna gerek olmadan sürekli aklımdasın ya... Ah her neyse." Louis daha fazla sözü gevelememenin daha iyi olacağını düşenerek, elinde tuttuğu pakedi ortaya çıkartıp ağzında bağlı duran düğmüğü çözdü. Keşke buna koymak yerine bir kutu seçseydim diyordu içinden, böyle hiç de romantik olmamıştı. "Pekala, içindekine sen bakmalısın bundan sonra." Louis iyice gerilmeden önce, elindekini Merin'e verdi.
"Louis, buna gerek yoktu diyerek kabalık yapmak istemem ama..." Merin pakedin içerisinden çıkarttığı bilekliğe bakarken konuşmaya ara vermek zorunda kalmıştı. Parmaklarının ucunda asılı duran zarif takıyı incelerken daha ilk saniyesinde, minik deniz kabukları ve aralarına eklenen lila rengindeki boncukları dikkatini çekmiş ve şaşkınca aralık kalan dudakları gülümsemek üzere sıkı sıkıya kapanmıştı. "Tanrım..." Merin elindeki bilekliğe bakarak etkilenmeye devam ederken kendi kendine sayıkladı. "Bu şimdiye dek aldığım, en anlamlı ve en tatlı hediye."
Merin, başını ona kaldırdığı anda, ikisi de yeniden göz göze geldi. "Onu sana takabilir miyim, şimdi?" Kendisine doğru uzanan eli gördüğü zaman, gecikmeden hızlıca başını salladı. Değerli taşlarla bezenmiş ince zinciri narin bileği etrafına dolayıp uçlarını birbiriyle birleştirmeden önce, Louis o geceliğe mahsus ilk kez elini tutmanın zevkini yaşıyordu. Bu yüzden bilekliği taktıktan sonra bile elini oradan çekmedi. Kendisi için inanılmaz olan bu anı yaşarken, en çok da Merin'in düşüncelerini merak ediyordu. Yalnızca gülümsediğini görmek değil, onun gerçekten de dediği gibi alışmış olmadığı bu duygularının betimlemelerini duymak istiyordu ondan. Onu tuhaf veyahut garip hissettirmekten çok korkuyordu, aslında Merin'in mutluluktan tav olduğunu hiçbir şekilde bilmeden. Merin ona kendisini açmadığı sürece, nasıl bilebilirdi ki hem?
Hala elleri birbirinden ayrılmamışken, Louis baş parmağıyla elinin üstünü okşuyordu. "Bu çok hoş, Louis." Merin heyecanla parlayan gözlerini karşısındaki adamdan çekmedi. "İkimiz için seçtiğin bu restorant, akşam yemeğimiz, müzikler, bana aldığın hediye ve bana söylediklerin..."
Büyük tepsiyle beraber yanlarına gelen görevli garson, Louis'in sipariş ettiği yemekleri ve içeceklerini getirdiği esnada, mecburiyetten ayrılmıştı elleri. Merin oturduğu rahat sandalyesinde gergin duruşunu daha da düzeltirken, Louis'in de ondan pek bir farkı yoktu. "Beğenmene çok sevindim. Aksi olsaydı ne yapardım düşünemiyorum bile." Louis bir anda yeniden ortaya çıkan gergin havayı dağıtmaya çalışırcasına güldü. O sırada, tüm servisler de yapılmıştı çoktan.
Louis açtıkları şampanyayı ince uzun kadehlere doldurduktan sonra, tabağındaki yemeği tatmada Merin'e eşlik etti. Kısa süreliğine de olsa, masada sessizlik oluşmuştu ama bu ikisini de rahatsız etmedi çünkü o anda çalan şarkı, ikisini neredeyse başka dünyalara -elbette, yine ikisinin de bulunduğu dünyalara, belki daha uygunsuz olanlara- taşıyacak kadar iyi seçilmişti. İlk konuyu açan, Merin oldu çok geçmeden. "Dün bir şey daha oldu aslında. Sana söyleyip söylememe konusunda kararsızlıklar yaşadım sadece." Louis neyin geldiğini tahmin edemediğinden gözlerini kıstı hafifçe. "Harley'le alakalı."
Louis, Hannah'ın onları öpüşürken basmasından sonra, bir de Harley'in başka bir mevzusunu duymaya ne kadar hazırdı bilmiyordu. Yine de merakla devam etmesini bekledi. "Dün eve geldikten sonra, masanın üzerinde bir toka gördüm." Merin endişesini saklamak için tüm ilgisi çatalığını batırdığı balık yemeğindeymiş gibi davranıyordu. "Tokanın benim olduğunu birkaç saniye sonra fark ettim ama burası önemli değil. Emin olamadığımdan orada bıraktım hiç dokunmadan. Sonra, sen yukarıdayken Harley gelip o tokanın benim olup olmadığını sordu." Merin kaygıyla kaldırdı gözlerini Louis'e. "O andan sonra fark ettim ki, o toka benim o gece senin arabanda düşürdüğüm tokaydı. Harley tokanın benim olduğunu düşünüyor."
Louis elinde tuttuğu kadehle birlikte aynı kararlılık ve ciddiyetle onu dinlerken, aslında tüm amacı Merin'i rahatlatmaktı. "Sen ne dedin peki?"
"Elbette benim olmadığını. Sadece bende çok benzeri olduğunu falan zırvaladım konunun kapanması için."
"Seni denemiş, sen de söylememişsin. Neden endişeleniyorsun ki?" Louis telkin etmeye çalışıyordu aslında onu. Endişelenmeleri için çok erkendi sonuçta.
"Sadece, artık daha dikkatli olmak zorundayım. Aynı zamanda River da fotoğrafçıda çalışmadığımı biliyor. Gloria söylemiş, ama o da zaten fark etmeye başlamıştı." Merin uzunca konuştuktan sonra aniden gelen tedirginlik hissiyle bıraktı çatalını ve sakinleşmek için koltukta arkasına yaslandı. Yeniden Louis'e bakıyordu. "Ya Hannah, ağzından kaçırırsa?"
"Hannah ablasını tanıyor bu yüzden emin ol, bizden daha dikkatli davranır bu konuda." Louis gözleriyle içmesi için Merin'in kadehini gösterdiğinde, başarılı olmuştu. "Endişeni anlıyorum, ama konu ben olduğumda Harley'in ne kadar kıskandığını sen de fark etmişsindir. Bazen, hala Hannah'ı bile kıskandığı zamanlar oluyor." Masada biraz daha ona yaklaşıp koluna dokundu nazikçe. "Şüpheleri varsa bile, bizden dolayı değil; tamamen sahipsiz bir tokadan dolayıdır Merin. Ama merak etme, bundan sonra ben de dikkat ederim. Endişelenmeni istemiyorum." Parmak uçlarını teninin üzerinde gezintiye çıkardı yavaşça. O zaman, elinde tuttuğu ve ara sıra yudumladığı kadehinden gözlerini alıp, Louis'in eline ve akabinde yüzüne çekebilmişti. Zoraki sayılmayacak bir gülümseme kazandığında, Louis rahatlamıştı. Yeterince konuştuklarını düşündüğü bu konuyu kapatması gerekiyordu bir an önce, bu yüzden yenisini bulmak çok vaktini almadı. "İlk buluştuğumuzda bana cinsel kimliğimi sormuştun. Hatırlıyor musun?" Merin birden açılan konunun getirdiği şaşkınlıkla kaldırdı başını önündeki tabağından. "Ben de sana düşüneceğimi söylemiştim."
"Evet, hatırlıyorum." Merin, Louis göremediği halde hissettiğini bilmeden masanın altında kalan bacaklarını üst üste attı. "Peki, ne düşünüyorsun? Kendin için en yakın tanımı bulabildin mi?"
Başını salladı hızlıca. "Dürüst olmalıyım ki o zaman bu konularda gerçekten sıfır bilgiye sahiptim. Biraz düşündükten ve, elbette araştırdıktan sonra biseksüel olduğumu fark ettim." Louis kendini açıklarken gözüktüğünün aksine fazlasıyla kasılmış bir haldeydi aslında. Hala, tam olarak bilmiyormuş ve bu konularda eksikmiş gibi hissediyordu çünkü.
"Biseksüel mi?" Yeşil gözlerinin üstündeki ince yay kaşları şaşkınca yükseldi. "Daha önce erkeklerden hoşlandığın oldu yani, bilmiyordum." Tabağını önünden itip kadehini eline aldı yeniden ve keyifle sırıttı. Louis'in kıvranışlarından dolayı zevk aldığı her halinden belliydi.
"Hayır. Hayır. Yani bilmiyorum." Louis kaçamak bir şekilde gözlerini cama çevirdiğinde Merin onu daha fazla zorlamanın hiç de gerekli olmadığının farkına varıp masada birleştirdiği ellerinden tuttu hafifçe.
"Hala karışık geldiğini tahmin edebiliyorum. Tüm bunları benim daha rahat hissetmem için mi araştırdın yoksa, Louis?" Gerginlikle kasılan yüzünü, Merin'in tebessüm eden ve ışık saçan yüzüyle buluşturduğu anda, rahatlamanın eşiğine gelmişti bile. "Aslında, kendin için aradığın kelime belki, panseksüellik olabilir mi? Benden önceki evliliğinin bir kadınla olduğunu varsayarsak-"
Louis onu aniden bölmek zorunda kalmıştı, bu konuyu henüz onunla konuşmaya hazır değildi. Kimseyle hazır değildi ya. "Panseksüellik ne demek peki? Daha doğrusu, kimlere panseksüel deniyor?"
"Aşık olmak ya da beraber olmak için karşısındakinde belirli bir cinsiyet ya da cinsel organ aramayan herkes panseksüeldir. Aslında bu açıdan biseksüellikle hiçbir farkı yok ancak, transseksüel olan bireylere de ilgi duyan insanlar için böyle özel bir tanım var. Çünkü, cinsiyet spektrumunda birden fazla cinsiyet var ve, biseksüeller erkeklere ve kadınlara ilgi duyar. Panseksüeller ise tüm cinsiyetlere ve hatta kendini bir cinsiyet kalıbını sokmayan bireylere de." Louis'in tepkisiz kalan suratıyla Merin ciddiliğini bir anda bozup güldü. "Anlıyorsun, değil mi?"
"Sadece sana çok fazla hayranım dersem, bu çok kaba bir kaçış mı olur?" Louis elinin üzerinde duran soğuk parmak uçlara kendininkileri ekledi ve işaret parmağını kolunun içine doğru huzurlu bir yola çıkardı. Bu esnada ikisi de sırıtıyordu.
"Bu gecelik, belki affedebilirim." Boştaki elinin sarılı olduğu ince kadehini dudaklarına götürdü yeniden. Louis'in bakışları gibi tüm ilgisinin de kendisinde olduğundan haberdardı bu yüzden, gözlerini arada bir karşısında oturan patronundan kaçırıyor ve yakalandığında yaramaz bir şekilde kıkırdıyordu. "Gerçekten çok güzel bir yer. Burası otele mi bağlı yoksa? Girişteki resepsiyon..." Merin tahminde bulunurken Louis gülümsüyordu. Başıyla onayladı onu. "Vay canına... Hem de liman ve denizin bu kadar yakınında. Odalarındaki manzarayı düşünemiyorum bile."
"Görmek ister misin?" Louis teklif ederken parmaklarını hala teninden ayırmamıştı. "Yani, elbette önceden gördüğümden değil. Daha önce hiç bu otelde kalmadım."
"Nasıl yani?" Bardağını bitirdikten hemen sonra masanın üstüne bıraktı. "Oda tutmaktan mı bahsediyorsun?"
"Evet, yani, neden olmasın?" Cümlesinin birkaç yerinde, bir anda bastıran heyecanla neredeyse kekeleyecekti ki, iyi toparlamış sayılırdı. Sorusuyla birlikte Merin'in utangaçça bakışlarını ondan kaçırıp eliyle boynunun yanını tutuğunu gördü. "Sabaha kadar kalmak zorunda değiliz elbette. River için endişeleneceğini biliyorum." Hafifçe başını salladı Louis'le göz teması kurmamaya devam ederken. "Güzel bir şarap ve peynir tabağı söyleriz. Olmaz mı?"
"Evet, tabii ki. Çok güzel olur." Merin sanki sonunda iç hesaplaşmasını bitirip öyle dönmüştü Louis'e. Biraz gergince sırıtıyordu yine de. "Sonuçta, daha dikkatli olma kararı aldığımıza göre ve sınırlı kapalı alanlarımız arabadan sonra iyice sınırlandığına göre..."
Bir an, kendi içinde büyüyen ve anlamlanan soru işaretleriyle, aslında Merin'in de aklından geçenlerinin kendisininkilerle tamamen aynı olduğunu fark etti ve büyük bir heyecanla sıktı elini. Hesabı ödemek için masadan kısa süreliğine ayrılması, düşündüğünden hızlı olmuştu bu yüzden. Geri döndüğünde, Merin'i de koluna sıkıştırdığı ceketiyle ayaklandığını gördü ve yanında eşlik etmenin gururunu tadarak girişteki resepsiyona doğru ilerledi. En büyük heyecanı, yeniden ona yaklaşıp kırmızı kadife elbisesinin yumuşak kumaşının sardığı belini tutmasıyla yaşayacaktı. Resepsiyonun önündeki kısa duvara yaklaştıklarında beklemeden, üst katların birinde deniz manzaralı odalardan birini talep etti. Merin de sessizce yanında bekliyordu, en azından o ana kadar:
"Üzgünüm ancak, bu gecelik boş yerimiz yok gibi gözüküyor."
Louis hayal kırıklığıyla Merin'e dönmeden önce, önündeki duvarın arkasında oturan adama daha da yaklaşmaya çalıştı. "Neden? Bugün özel bir gün falan mı?"
Adam ona aynı şeyleri zırvalamaya başlayacaktı ki, Merin'in araya girmesiyle oradaki iki erkeğin de ağzı açık kalmıştı. "Emin misiniz acaba? Tekrar bakma şansınız yok mu, lütfen?" Merin adama masum gibi gözüken ancak Louis'i daha da şoke eden bir gülümseme yolladığı zaman, resepsiyondaki görevli "Pekala." dedi. "Sizin için bir kez daha bakacağım."
"Çok teşekkür ederiz beyefendi." Merin yüzünde git gide büyüyen sırıtmayla Louis'e döndüğünde, onun ciddi ve şaşkın suratına rağmen bir de alay edercesine göz kırpmıştı. Önlerindeki resepsiyon duvarının üstüne koyulan kartla birlikte, Louis kendi tuhaf düşüncelerinden kurtulup tek gecelik odanın fiyatını geçmesi için kredi kartını uzattı. Merin hiç de vakit kaybetmeden aldığı oda kartıyla önden giderek ondan önce asansöre varmıştı. "Komik bir andı, kabul et."
Asansörün kapısı kapandığında Louis, sonunda gülebilmişti. "Bir dahaki buluşmamıza kadar buna gerek kalmadan kendim halletmeyi öğrensem iyi olacak."
"İyi tarafından bak lütfen. Olmayan bir şeyi var ettim." Asansör sekizinci kata ulaştığında ve kapılar açıldığında, Merin yine ondan önce davranmıştı. Ona yetişmek için çabalarken bir yandan da az önceki adamın yaptığı ciddi boyuttaki götlüğe küfretmemeye çalışıyordu. Ayrıca, gözünün önündeki sahneden, hatta direkt olarak Merin'in bu atak tavrından etkilenmediğini söyleyemezdi kendisine. Belki de, beraber bir otel odasında kalacak oldukları için Merin de fazlasıyla heyecanlıydı. Beynine dolaşan düşüncelerle sırıttı bir anda, Merin'in onlara verilen karta ait odayı bulup içeriye girdiği esnada.
Işıklar kendiliğinden yandıysa bile, Merin odanın bir duvarını neredeyse boydan boya kaplayan geniş pencerelerdeki manzarayı görmesiyle birkaç dakika sonra yeniden kapanacaktı. Oysa, sürekli görüp durduğu şehir ve deniz manzarasından pek de farkı yoktu ancak, bulunduğu konumda tıpkı kendisini denizin üzerinde gibi hissetmiş ve çok heyecanlanmıştı. Louis arkasında kalıp oda servisinden bir şeyler sipariş ederken dahi gözünü onda tutmaya devam etmesinden bunu rahatlıkla anlayabiliyordu. "Oda servisi hemen getireceğini söyledi. Manzarayı beğendin mi?"
Ağır adımlarla gitti yanına. Büyük geniş camlara çevirmişken bedenini, Louis bir kez daha çıplak sırt dekoltesiyle ve bayıldığı omuzlarını görmekten memnunluk duyuyordu. "Bayıldım. Hatta, bu açıdan Liverpool'a aşık oldum. Defalarca kez nefret etmeme rağmen hem de." Gülerek dönmüştü Louis'e, söylediklerindeki acı dolu anlamlara rağmen.
"Neden nefret ediyorsun? Nefreti yalnızca insanlar hak etmez mi?" Louis avuçlarını tam onun elbisenin açık bıraktığı sırtına yaslamıştı ki, kapılarının tıklandığını duyunca geri çekilmek ve oda servisinin getirdiklerini almak zorunda kaldı.
"Bazen insanlara da, kendine de atfedemediğinde, sana onları hatırlatan şeylerden nefret edersin." Louis duyduğu cümleyle, elindeki orta boy tepsiyi yatağın karşısındaki komodin üstüne bırakıp Merin'e döndü. Ağzı bir miktar açık kaldığı söylenebilirdi o andan sonra.
"Yanlış anlama ama, öğrencim olmanı çok isterdim. Birlikte güzel şeyler yapardık." Louis şarabın ağzındaki tıpayı tirbüşonla delerek çekerken içten bir şekilde gülümsüyordu.
"Ya, ben de." Omuzlarında hissettiği dokunuşla, üstündeki kat kat kumaşlara rağmen ürpermişti. "Yani, öğretmenim olmanı." Dolan kadehlerden ilkini eline aldı ve sırıtma cürretinde bulunarak karşısındaki adamı kışkırtmaktan hiç de çekinmedi. "Sensiz nasıl yaşarım? Senin tatlı konuşmandan, aşkından nasıl vazgeçerim de bu vahşi ormanlarda kimsesiz yaşarım?"
Louis de artık sırıtmakta ona eşlik ediyordu. Loş ışıkların yansıdığı otel odalarında ikisinin kadehlerinin tokuşma sesi duyuldu. "Sana verdiğim şiir kitabını okumuşsun ve hatta, ezberlemişsin. Vay canına." Komodinin yanına bırakılan tekli koltuğa oturdu rahatça. Merin'in kısa süreliğine de olsa önünde kaldığı süreç içerisinde yine uzun bacaklarını süzmüştü gözleriyle. Sonra, o da karşıdaki duvara doğru yerleştirilen diğer koltuk yerine, Louis'e yakın olacak şekilde yatağın ucuna oturdu elindeki kadehiyle.
"Evet. Kesinlikle çok hoşuma gitti." Merin yarısının bittiğü kadehine baktığı esnada konuşmaya devam etti. "Biliyor musun, aslında seninle içmek beni tahmin ettiğimden daha çok rahat hissettiriyor. Sanırım o gece sana biraz fazla tepki verdim." Dalgınca bakışlarını sürdürürken, oturduğu yerde bacak bacak üstüne attı.
"Sen sarhoş musun?" Louis tek kaşını kaldırdı. Harry Merin'in daha öncesinde sarhoş olduğuna tanık olmuştu ama, pek böyle olduğu söylenemezdi. Hatta o gün bile, bundan daha az sarhoş gibi davranıyordu.
"Hayır, seninle flört ediyorum." Merin yeniden boynuna dokundu bakışlarını ona çevirmeden önce. "Sanırım, gecenin hızlanması için."
"Oh." Louis duydukları yüzünden nefes almak yerine kısa sesli bir soluk vermiş ve yutkunmuştu. Bu kadar açık sözlü olmasını beklemediği için affalladığı kesindi. Aslında, Merin'in dobralığı belki de en çok hoşuna giden detaylardan biriydi ama ne zaman baş başa kalsalar, bu gerçek her zaman öncekinden daha da fazla etkiliyordu onu. Bu yüzden, artan heyecanı ve gerginliğiyle ortamdaki ateşi dağıtmamaya çalıştı. "Ben, seninle geçirdiğim her anı eşsiz buluyorum."
Merin güldüğü zaman, ilk defa küçük bir çocukmuş gibi utandı karşısında. "Pekala, Louis." Yatağın ucundan kararlı adımlarla kalkıp, komodinde duran şarap şişesinin yanına bıraktı boş kadehini. "Sanırım, bu gece romantik cümlelerini sabırla dinleyebilirim. Söz veriyorum yaramazlık yapmayacağım." Önündeki beden, bir anda kendisine döndüğünde Louis o kadar da şaşırmamıştı, daha çok parmaklarını bacaklarından yukarı doğru çıktığını hissettince anımsayacaktı bu duyguyu. Elleriyle bacaklarını hafifçe aralayıp, tek bacağının üzerine, kucağına fazlasıyla yakın oturdu. Louis nefesinin tamamen kesildiğinden habersizdi, çünkü bilinci bambaşka yerlere kaymıştı. Şimdi, Merin'in eşsiz yüzü kendisininkiyle dip dibeydi ve neye odaklanması gerektiği konusunda problemler yaşıyordu. Söylediklerine mi, kucağına oturmasına mı yoksa bacağının üzerinde hissettiği kuş tüyünü andıran hoşnut olduğu ağırlığına mı? Aslında o an, sadece şarabın daha da kırmızıya boyadığı dudaklarında kalmıştı tüm odağı. Ona yapmak istediklerini bile unutmuştu bir anlığına.
"Bana biraz oyunbozanlık yapıyorsun gibi geldi." Merin gözlerini kaldırdı sırıtarak. "Sanki sadece bakışlarınla beni delirtemiyormuşsun gibi." Louis gözlerini kendisinde tutmasını istercesine çenesinden yakaladığında, yüzleri öncekinden daha yakın duruyordu artık.
"Şu anda, sözcükler yerine benimle oynamanı tercih ettiğimi söyleyebilirim ben de." Dudakları birleşeceği anda, Louis yine konuşmuştu. Merin'in yüzüne yansıyan kıvranma sancıları, bu sefer Louis'i zevklendiriyordh.
"Bunlar gerçeklerdi, ancak sen nasıl istersen." Kucağında Louis'in dokunuşlarını bekleyen bedenine yaklaştırdı çenesinde duran elini. Ancak bu sefer yukarıda değil, daha aşağıda, elbisesinden içeri doğru gidiyordu delikli çorabın üzerinde. Nemli avuçlarına sürttüğü kumaş bir anda bittiğinde ve ince ipe takıldığında, Louis bacağındaki yumuşak eti sıkmıştı bir anda. Merin, jartiyer giyiyordu. "Yaramaz olmayacağını sanıyordum. Böyle anlaşmamıştık."
"Alışsan iyi edersin." Kolaylıkla ulaşmıştı Louis'in boynuna, kollarını tamamen etrafına dolayarak. Yanıp tutuştuğu öpücükler için dudaklarına yapışmadan önce daha fazla kendini tutamamıştı. Arzuladığından daha fazlasını alırken, Louis de ellerini eteğinin altından çekmiş, onu daha fazla kendine çekmek için bedenine sarmıştı geniş ellerini. Sonunda kıskandığı kumaşa dokunurken, elini yeniden bedeninde yukarı çıkardı ancak bu sefer keşfe çıkacağı yer kalbine daha yakındı. Elbisesinin üzerindeki duruşunu dahi bozmadan, arsızca soktu parmak uçlarını dekoltesinden içeri. Merin yanan teninin aksine, üstünde buz gibi olan parmak uçları hissetmesinden ötürü dudaklarından içeri doğru inlediğinde Louis sırıttı. Elbisesinin altına iç çamaşırı takmadığını daha yemekte fark etmişti ve yanılmadığını görünce daha da hoşuna gitmişti tüm bunlar.
"Beni tatmin etmen için bunların hiçbirine ihtiyacın yok senin, Merin." Dudaklarından ayrılıp not geçtiğinde, ikisinin de bakışları birbirinden baygındı.
"Biliyorum." Sırıtmasıyla yarı aralık ve ateşle parlayan gözlerinin daha da kısıldığını gördü. "Ancak, önce aynadaki kişiyi tatmin edersem, seni de öyle tatmin ederim." Elinin hiçbir hareketini önsözmeden, bir anda kasıklarının baskılandığını hissetmesiyle bu sefer inleyen Louis olmuştu. "Tanrım, kaç dakikadır bu haldesin?" Tutkuyla fısıldamasını bedeni kadar kaskatı kesilen tüm yüzünde hissetti o anda.
Cevabı, muhtemelen Merin bacaklarına dokunduğu ilk saniyeden itibarendi ancak, bunu söylemeye de pek niyetli değildi. Bu yüzden sessiz kalıp, daha şimdiden sızlayan sertliğinde hissettiği eline verdi tüm odağını. Merin'in onunla ilgilenmesi elbette fazlasıyla hoşuna gidecekti. Boynuna eklenen öpücüklerle gözü bir anda yeniden döndü ve aynı zevki Merin'e de yaşatma hayaliyle elini aniden kasıklarına götürdü. Aynı şekilde onu da hissettiği halde, bileğine yapan baskıyla durmak zorunda kalmıştı bir saniye bile geçmeden. "Sorun değil Merin, benden çekinmene gerek yok. Sana dokunmak istiyorum."
"Çekinmiyorum." Merin elini bu sefer daha güçlüce itmişti kendinden. "Rahatsız hissediyorum. Seninle bir ilgisi yok. Yalnızca, hoşuma gitmiyor." Louis duyduklarından sonra, Merin'in ciddiyetiyle beraber ısrar etmek yerine sakince karnına yasladı elini. "Hadi ama, eminim senin de partnerinin dokunmasına izin vermediğin, rahatsız olduğun bir yer vardır. Onun gibi düşün." Hafifçe gülerek sorduğunda, Louis'in endişesini de alıp götürmede başarılı olmuştu. Başını iki yana sallıyordu. "Hayır mı? Popon mesela?"
"Dokunmak istiyorsan sana izin verirdim." Masumca sırıttığında yeniden onu öpmek için oturduğu yerde daha da dikleşti. "Ancak, demek istediğini anladım. Seni rahatsız hissettirdiysem üzgünüm."
"Telafi edebilirsin." Merin yeniden Louis'in kasıklarına atıldığında, bu defa bileğinden tutarak durduran Louis olmuştu. Arzuyla aralanan dudakları tekrardan buluştu birbirleriyle. "Nasıl telafi edebileceğini biliyor musun?" Öpücüklerin arasından yeniden sordu Merin. Aslında tüm amacı, cevabı duymaktan çok Louis'i harekete geçirmekti. Ayak bileğinin üstünde biten uzun botlarını çözdüğünü fark ettiğinde, gözleri Louis'in sivri hatlarından uzaklaşmıştı. İki ayakkabısı da yere düşüp de, havaya kaldırılırken omuzlarına sıkıca tutunması için acele etmesi gerekmişti. Merin yatağa bırakıldığı ilk andan itibaren, aslında Louis'in de üstüne geleceğini zannederken yatağın ucunda doğrulduğunu görmesiyle şaşkınca ona bakmaya devam etti.
"Yatağın başına kadar git." Duydukları yüzünden yutkunmak zorunda kaldı. Karanlık odada, yalnızca yüzünün yarısı aydınlıktı, içeriye kadar yansıyan şehrin ışıkları sayesinde. Yatakta doğrulmadan dirsekleriyle kendini yatağın başına taşıdı. "Arkanı dön." Sözünü dinlemek için daha fazla istekli olamazdı. Merin artan heyecanına rağmen sakince yüz üstü döndü yatakta. "Dizlerinin üstünde dur Merin." Yeniden itaat etti söylediklerine. Hem de yanaklarına akın ettiğini bildiği kanın kızarıklığına rağmen. Başının altında kalan yastığı daha da yakınına çekti, gerektiğinde sıkması için avuçlarında olmasına ihtiyacı vardı.
Yatağın ucunda kalan yayların esnediğini fark ettiğinde, kalbi öyle hızlanmıştı ki, Louis'in neyle geldiğini bile tahmin edememişti. Elbisesinin kısa eteklerinin yukarı doğru kaldırıldığını hissetti. Utançla değil, arsızlıkla alev almıştı bedeni. Louis'in de ondan farkı olduğu söylenemezdi hiç. İlk kez, Merin'in zevk ve sabırsızlığını sakladığı sessizliğinden ötürü daha fazla heyecanlanmıştı. Gözlerinin önündeki görüntü bile yeterince tatmin ediyordu onu. Hem, daha önce hiç Merin'i bu kadar açık saçık bir şekilde görmemişti, hayallerinde bile. Heyecandan uyuştuğunu hissettiği parmak uçlarını tam da ellerinin boyutuna uygun olan kalçasına yerleştirdi. Tüm kanı çekilmişti ve tümü, vücudunda yalnızca bir yere toplanmıştı. O an bile, bundan söylenmek yerine haz alıyordu. Sabırsızdı ancak acele etmiyordu parmak uçları altına giydiği ve bu gece için seçtiği siyah dantel çamaşırının ağına sürterken. Merin'in hediyesi, Louis için seçtiği renklerdi. Kırmızı elbise ve siyah jartiyer. Onun en özel noktalarını keşfe çıkmadan önce, parmak uçlarıyla üzerinden geçti bacağını sıkan jartiyer ipini. Sonrasında, aynı yerin üzerinden dudaklarıyla geçerek geçiş yapacaktı. Birkaç dakika sonra çamaşırını çıkarmadan Merin'i en mahrem bölgelerinden birinin tadına bakarken, çıkardığı minik zevk dolu sesler uzaktan o kadar da duyulmuyordu.
Dantel kumaşı kenara sıyırmaktan ve dilini deliğiyle ilk kez buluşturmaktan çekinmemişti, elleri hala kalçasını kavrıyor ve bazen tırnaklarını geçiriyordu. Bu esnada, kendinden geçen Merin, yeterince yansıtmadığını düşündüğü azgınlıkla yanağına sürten ve kendini bastırdığı yastıktan bile zevk almakla meşguldü. Böyle bir şeyle, en son ne zaman karşılaşmıştı ki? Louis dilini onun daha da derinine, bilinmeyeni keşfetmek istercesine içeri ittirirken, ikisini de çıldırtacak bir çığlık kazanmıştı Harry Merin'den. Dudaklarını, kelimenin tam anlamıyla onu yemek için kullanıyordu etrafına durmadan bastırırken. "P-parmaklarını da kullan." Merin dayanamadığını belli eden bir yalvarma tonu kullanmıştı Louis'e. Onu duymadığını düşünüp, daha da terbiyesizlik yapmakta tereddüt etmedi. "Parmakla beni."
Louis dudaklarını birkaç saniyelik ondan çektiğinde konuştu. Bu sırada, tamamen zevk alması için odaklandığı kişinin dileğini gerçekleştirmek üzere orta parmağını ıslak deliğinden içeri ittirmişti. "Kirli ağzın için kötü şeyler planlıyorum."
"Hayır!" Merin zevk kasıntılarıyla dizlerinden aşağısını Louis'in yatağa dayadığı dirseklerine sürttü. "Arkamda kal."
Dilini kısa süreliğine son kez kullandığında, çekilmeden önce parmağının yanına yenisine eklemişti. "Telafimi yaptığıma göre, şimdi sen benim sözlerimi dinleyeceksin."
"Ne dilersen..." derken sesi normalden daha yumuşak ve talepkar çıkmıştı. Louis ona yeni zevkler tattırmanın mutluluğunu ve abartısız gururunu yaşarken kendinin ne hale girdiğini tamamen unutmuştu. Hala üstünde duran ve onu iyice terleten kumaşlardan sonunda kurtulurken ellerini de istemeden Merin'den çekmek zorunda kaldı. Mızmızca ve şikayetleri hala sürerken üstünü çıkarmasıyla pozisyonuna rağmen başını çevirerek Merin'in ona bakmaya çalıştığını gördü. Sırıttı ve önüne dönmesini belirtircesine kalçasını eliyle öne doğru ittirdi. "Gelmeme az kalmıştı." Merin sessizce mırıldanırken, Louis'in onu duymadığını düşünüyordu.
"Hep böyle mi oluyor?" Louis sorduğunda ona bakmadı. Açılan düğme ve indirilen fermuarın ardından, yine pakedin yırtılma sesini duymuştu. Ancak, Merin'e ait değildi bu sefer kondomlar. Düşünceli davranan bu geceliğine, Louis'di. "Arabada da, seni zevk içinde kıvranırken bıraktım ve, tanrım-" Louis kondomu kendine geçirirken, Merin ses tonunda sezdiği sıkıntıyla başını ona çevirdi. "Yanlışlıkla şu tırtıkları olandan almışım."
Merin gözlerini devirerek döndü önüne. Yine başladı, diye geçirmeden edemedi içinden. "Sorun değil, Louis. Ben de sana bunu sormalıyım bence. Hep böyle mi oluyor?"
"Göreceğiz." Eteklerinin tamamen yukarı kaldırıldığı anda, belinden sıkıca kavrandığını ve kendisinin yatakta daha da yükseldiğini hissetti. Ve tüm bunları Merin'e yapan, elbette Louis'den başkası değildi. Saniye saniye işlenen her an, aslında öyle hızlı geçiyordu ki, Merin yine kendisinin soluk alabileceği bir ara bulamamıştı. Başının yaslandığı yastıktan birden uzağa çekildi. Zevkten halden hale bürünen bedeninin Louis'le dolduğunu hissettiği anda, tatlı bir acıyla gerildi tüm suratı. Dudaklarından dışarı bıraktı içine sığdıramadığı inlemelerini de. Bacakları sayesinde havada duran vücudu gibi dayanıklı değildi başı, bu yüzden yatağın yumuşak yüzeyine düşmesine izin verdi. Louis, Merin'in tüm bu hallerinden ayrı ayrı haz alırken, hala tepede duran at kuyruğuna uzanıp iki kez saçına doladığı tokanın, rahatlaması için sadece birini çözdü ve kalın saç tutamının aşağıya kaymasına izin verdi.
Parmaklarını hemen çekmedi omuzlarından. Elbisenin askılarına dokunduysa bile, düşmesi için onları itmedi. Ellerini sürterek sırtının ortasına getirdi. Merin'e süre tanırken, aslında Louis için tüm bu dakikalar diğerleri kadar değerliydi. Ona dokunduğu her an, sanki onu daha da çok tanıyor ve görüyordu. Oysa, gitmesi gereken çok yolu vardı. Birkaç dakika içerisinde yeniden yukarı kalkan ve dalgın bakışlarını karşısına tuttuğu yüzünü gördüğünde, Louis ilerlemenin vakti geldiğini anlamıştı. Tutarak sağladığı kontrolün merkezine getirdi ellerini yeniden, sardı belini daha sıkı bir şekilde. Hala tenine değil, bu lanet olası kumaşa dokunduğu için sinirleneceğini bilmeden tuttu onu, belini ona doğru ileri ittirdiğinde, onun yerinden kıpırdamaması için. İçinde olmanın verdiği zevk bambaşkaydı, hiç de alakası olmadığı halde huzuru andırıyordu, onu daha da vahşileştirdiğini bildiği halde. Mavi gözler zevkle kapanırken, yeşiller inatla açık kalmaya çalışıyordu. İkisinin de çıkardığı sesler, öyle güzeldi ki, Louis sadece onunkini kayda alıp o yokken dinlemek ve kendine dokunmak isterdi. "Tüm akşam boyunca bu dakikaları düşünerek geçirdim."
Merin dudaklarını ısırmadığı bir anda zorlukla konuştu. "Yani beni becerdiğini düşünerek?" Elbisesinin belini saran kumaşının bir anda sertçe kavrandığını ve çekildiğini hissettiğinde, gözleri kocaman açıldı. Louis'i bu kadar çıldırtacağını düşünmemişti, tabii. "Elbisemi yırtma sakın! Daha yeni aldım. Louis!"
Elleri serbest kaldı sırtının altında, ancak o kadar da salık değildi tutuşları halen. Nefesleri hızlanmıştı, az önceki kadar olmasa da. Merin'in ona böyle konuştuğu her anda ipleri elinden kaçırıyordu ve ilk kez deneyimlemiyordu bunu. "Pekala. Sözcüklerine dikkat etsen iyi olur öyleyse. Konuştuğunda kendime pek hakim olamıyorum."
"Uslu duracağım, babacık." Merin sırıtarak yanağını yatağın beyaz çarşaflarına yasladı ve gözlerini zor da olsa Louis'inkilerle buluşturdu o an.
"Şu andan sonra sana bu kelimeyi yasaklıyorum." Tekrardan ağzını açmasıyla, sözleri peşin sıra gelen inlemelerle bölünmüştü. Louis yeniden içinde sertçe hareket ettikçe, her an kendinden daha fazla kopuyordu sanki. "Önce, bana öyle seslenmeyi hak etmen gerekiyor."
Merin'in onu duyamadığı her halinden anlaşılıyordu aslında. Başını yeniden karşıya dikmişti ama zevkten geriye doğru kayan gözleri her hareketinde daha da etrafını görmesini zorlaştırıyordu. Sanki, tüm dünya bilmediği bir hızda dönüp duruyordu ve Merin'in de başını döndürüyordu. İkisinin de kesintisiz inlemelerle aralık kalan dudakları, Merin'in sondaki zevk çığlığıyla varmak üzere koştukları yere geldiklerinin habercisiydi. Tamamen gevşediğinde ve dizleri artık tutamadığında, yatağa düşmesine izin verdi. Louis de sevmediği plastikten kendini arındırır arındırmaz, yanına bırakmıştı kendini. Uzun bir süre de, oradan ayrılmak istemiyordu.
y/n: bu bölümü böyle bir noktada kesmek istemezdim ama şu an She tarihince en uzun bölümü yaşanıyor... cnsjxkdkxk bu yüzden burada kaldık ama, diğer bölümde smutın devam edeceği gerçeğini de göz ardı etmemek gerek bence 🥰🥰
bu smut ve detayları için, kesinlikle bana değil maiimia 'ya teşekkür edin... kendisi fazlasıyla teşekkürü hak ediyor ve bu bölümü öncelikle sabrından ötürü ve sonra da çok sevdiğim içinnn ona ithaf ediyorum:") umarım beklediğine değmiştir
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top