Elmalı Turta
Büyük anfi sınıfın kapısı dakikalar sonra bir kez daha açıldığında, içerideki neredeyse yüze yakın öğrenciyi kendisine çeviren kişi aslında beklediklerinin aksine profesör değil, Merin olmuştu. Her ne kadar herkesin bir anda bakışlarını ona çevrilmesine fazlasıyla alışık olsa da, daha fazla dikkat çekmemek istercesine adımlarını sınıfın sonuna doğru çekti, merdivenlerin en üst basamağına geldiğinde, kendine en arka sıralarda yer bulabilmişti ancak. Merin, tekinin sesi sık sık gidip geldiği kulaklıklarını aceleyle çantasına sokuşturup soğuktan çatlamak üzere olan ellerini hızlıca birbirine sürttü. Geç kalacağını düşünerek kampüste biraz fazla hızlı koşmaya çalışmıştı, şimdi de bu yüzden soğuktan sızlayan burnunu silme ihtiyacı duyuyordu. Masanın üzerine bıraktığı telefonun bildirim ekranın Allison'ın mesajı yüzünden parladığını görünce, sınıfta ona minikçe el sallayan kız arkadaşını buldu. Merin hafiften kaşlarını çattı ön sıralarda oturan arkadaşına bakarken. Allison, onun için yer tutmamıştı bile.
Birkaç dakika sonra asıl beklenen kişi sınıfa girdiğinde ise artık resmi olarak fazlasıyla uzun sürecek olan ders saati başlamış demek oluyordu. Merin anfi sınıfının en arkasında, yan sıralarda oturan birkaç kişi dışında tamamen tek başınaydı ve en ön sırada ders anlatan profesörünü duymakla, bir de duyduklarını hızlı hızlı not almakla uğraşıyordu. Büyük tahtaya yazılanları görebilmek için, çantasının en uç köşelerine attığı ve nadiren kullandığı uzak gözlüklerini bulması gerekmişti. Tüm ders boyunca, notlarından başını kaldıramamıştı bile. Uzun zamandan sonra ilk kez deneyimlediği, hocanın en uzağında oturma fikrini ise hiç sevmemişti. Notlarını alırken bir yandan da sadece kendisinin kısık sesle duyabileceği kadar söylenmeye devam ediyordu, bu kadar geç çıkarsan böyle olur, hep yavaş hazırlanıyorsun, kahvaltıyı o kadar uyuşuk etmemeliydim... Ayrıca burada tek başına suçlu sayılmazdı, çünkü River yine uyanmakta zorluk çekmişti ve Merin'in geç kalmasına sebep olmuştu bir şekilde. Ancak üstünde durmadı tüm bunların, kendisinin de gece uyumadığı için suçu büyük sayılırdı. Genel olarak ne zaman sabah geç uyansa, mutlaka derse geç kalırdı, veyahut böyle en arka sırada oturmaya mecbur bırakırdı kendini.
Profesörün ders dışında yeni bir konuya geçtiğini duyunca, tahtaya küçük harflerle yazılan şeyi görmek adına gözlüğünü burnunun ucundan daha da beriye ittirdi işaret parmağıyla, görmek için gözlerini kısıyordu. "Sunum ödevi mi?" Okuduğu zamansa, şaşkınlıkla mırıldandı. Ancak sınıf içerisinde normale göre biraz fazla sesli mırıldanmış olacaktı ki, en arka sırada olmasına rağmen hocanın gözünü kendisine kestirdiğini fark etti ve sertçe yutkundu.
"Evet, Harry Merin. Belli ki ilk kimin sunacağı konusunda arkadaşlarının arasından gönüllü olan sensin." Kadının gülümsemesine, Merin yapmacık da olsa zorlukla karşılık verebilmişti.
"Elbette, bayan Anning. Seve seve ilk haftaki gönüllü ben olurum." Herkesin dönüp de ona bakmasına aldırmamaya çalışarak, nazikçe gülümsemeye devam etti bir süre daha. Herkes sonunda önüne döndüğüne ise, yüz kaslarını serbest bıraktığı için derin bir nefes vermişti. Tanrım, bu korkunçtu, diye geçirdi içinden. Sunum hazırlamaktan daha da korkunç bir şey varsa da, bunca insanın önünde, yargılayıcı bakışlar altında ödev sunumu yapmaktı şüphesiz Merin için. Hocanın arayı ilan edişinden sonra, neyse ki koca alanda daha az kişi kalmıştı ve bu bile Merin'i daha çok ve daha rahat nefes alabiliyor gibi hissettirdi.
Allison merak ve telaşla yanına geldiğinde, Merin başını sıraya koymuş ödevini ve işini aynı anda nasıl halledebileceğinin planını yapmaya başlamıştı. "Hey, bugün derse gelmeyeceksin sanmıştım, o yüzden sana yer tutmadım. Dün akşam mesajlarıma cevap vermeyince şehir dışındasın sandım." Hemen başını kaldırıp arkadaşının suratına baktı.
"Üzgünüm, şu ara yeni bir işe girdim ve telefonumla ilgilenecek zamanım olmuyor. Ama bana yer tutmamana kızmadım." Merin hafifçe omuz silkerken gülümsemişti, hem de kızmış olmasına rağmen.
"Ah! Sonunda." Allison elini, Merin'in üzerini kapatan kahverengi kareli gömleğin omzuna dokundurdu. "Hangi kafede?"
Ne diyeceğini düşünürken sessizce nefesini veriyordu. "Şey, bizim apartmanın arkasında yeni bir kitapçı açılmış. Orada."
"Yani artık ödev ticareti yapmıyorsun?" Merin sessiz olması için gülerek arkadaşının bacağını cımırdığında, Allison gülerek devam etti. "Yazık oldu. Menajerin olmak hoşuma gidiyordu. Bana para vermesen de."
"Ismarladığım kahvelere say Ally." Merin gözlüğünü yüzünden çıkarttığında, karşısındaki genç kadının halen onu izlediğini görünce şaşırdı. "Bir şey mi oldu?"
Allison, oturduğu sırada biraz daha ona doğru yaklaştı fısıldayarak konuşmadan önce. "Sen sınıfa girdiğinde, bizim sıradakiler dahil herkes senin ne kadar tarz olduğunu konuşup durdu." Merin aldığı beklenmedik övgü karşısında gülmüştü. "Gerçekten de çok güzel giyiniyorsun. Erkekleri geçtin, artık kızları da kendine hayran bırakıyorsun." Merin gülümsemeye devam ederken, aslında bugün en paspal haliyle evden çıktığını düşündüğü için bir yandan da şaşırıyordu. Ayrıca, içindeki kolsuz siyah kazağı bu hafta üçüncüye giyiyordu. Üstüne geçirdiği gömlek kendisinin bile değil, kendisinden 6 yaş küçük erkek kardeşinindi, tıpkı üstüne aldığı içinde koyun kumaşını andıran ama hiç alakası olmayan kot ceketi gibi. Belki altına giymiş olduğu yeni aldığı kot eteği ve ten gösteren siyah külotlu çorabı onu kurtarıyor olabilirdi. Merin arkadaşının sıraladığı övgüler karşısında mahcupça teşekkür edip durmaktan başka bir şey yapamamıştı. Oysa, Merin ona atılan bakışlarının hepsinin tamamen yargılamak için olduğunu düşünmüştü, hem de en başından beri, her gün. Onların beğenisine ihtiyaç da duymuyordu aslında. Ancak, duydukları onu her defasında şaşırtıyordu. Kötü yorumlara ve düşüncelere o kadar alışıktı ki, biri güzel bir şey söylediğinde onun yalan olduğunu kendisine tembihlemişti sanki. Ama insanlara bu yanını hiçbir zaman göstermemişti, bilerek, tıpkı o an durmadan teşekkür edip gülümseyerek yaptığı gibi.
Kısa öğle arasını arkadaşlarıyla geçirdikten sonra, yeni başlayacak olan derste kendine ön sıradan bir yer bulabilmişti. Bu sefer duymak ve görmek için çabalamadan hocanın ağzından çıkan her kelimeyi rahatlıkla not alabiliyordu. Gözlük takmasına da eskisi gibi gerek kalmamıştı üstelik. Derse kendini, tıpkı diğerlerinde olduğu kadar kaptırdığı bir anda, sırasının altına bıraktığı telefonunun titrediğini işitince, tüm dikkati dağılmıştı. Çünkü, zaten içten içe bir mesaj bekliyordu. "Louis T.: Bugün okulda bilgi yarışması olduğu için Harley ve ben geç geleceğiz, ancak Hannah'ın eve geldiği saatte evde olup onu karşılarsan sevinirim."
Pekala, beklediği mesajın tam olarak bu olduğu söylenemezdi. Mesajı okuduktan sonra hızlıca telefonunu sıranın altına geri bıraktı. Derse odaklanması şimdi daha da zor olacaktı, hele de önceki günlerde olanları düşünürken. Aslında, hiçbir şey Merin'in hayal ettiği gibi gitmemişti ve bu iyi bir şey mi sayılırdı, bilmiyordu.
Dersleri sonunda bittiği zaman yaptığı ilk iş, bisikletine atlayıp iş yerine, yani Tomlinsonların evine gitmek oldu. Saat üçten bile erkendi ona verilen anahtarla içeri girerken. Evde kimse yoktu sahiden de. Merin üstündeki ceketi hemen giriş holüne yapılan portmantoya bıraktı ve evin içerisinde ilerledi. Aslında yapabileceği çok çeşitli şeylerin olduğu söylenemezdi. Herkes gelene kadar etrafı biraz toparlayabilirdi, ya da ondan önce mutfağa gidip yemek yiyebilirdi, çünkü gelmeden önce yemek yemeyi unutmuştu. Büyük iki kapılı buzdolabını açtığında Merin kısa soluğunu tutmak zorunda kaldı. İçi bu kadar dolu bir buzdolabını en son ne zaman gördüğünü bilmiyordu, ya da hiç görmemiş de olabilirdi. İki kapısında kızları için alınmış olan çeşitli, sağlıklı markaların meyvesuyuları, yemek sosları; ana bölümde ise konserveler ve büyük kavanozlar, rafların yarısından çoğunu dolduran meyve ve sebzeler bulunuyordu. Merin meyvelerin arasında ismini bile bilmediği tropikal meyvelerden görünce ağzı iyice kocaman açılmıştı. Hemen pakedinin hiç açılmamış olduğunu gördüğü tortillayı aldı ve birini, masanın üzerinde kendisine atıştırmalık hazırlamak için açtı. Kahvaltıdan sonra kenara bırakılmış sürülmelik çikolata tam da kendi işini mutlulukla görmesine yarardı. Dolaptan aldığı muz ve mevsiminden önce toplanmış çileklerle -tanrım, kışın ortasında bile çilek yiyebiliyorlardı, Merin bayılacaktı- kendisine bir Fransız kahvaltısı hazırlamıştı bile.
Karnını doyurduktan sonra, biraz sonra gelecek olan Hannah için de aynısını hazırladı: önce çikolatayı pişmiş hamura sürdü ve dilimlediği çilek ve muzları üstüne yapıştırdı. Kenara bırakılmış fındık ezmesini gördüğü zaman, onu da sürmeyi ihmal etmemişti tortilla sandviçinin arasına. En sonunda hepsini kapatıp yuvarladığında, Merin kendi kendine mutlu olmuştu bile erkenden. Hannah buna bayılacaktı.
Kapı çaldığında koşarak adımladı ve Hannah'ı servis hostesinin güvenli ellerinden aldı. Pazartesiden cumaya kadar geçen 5 günde, Hannah ona çabucak ısınmış ve fazlası, Harry'e çok alışmıştı. Bu yüzden onu kapıda karşılayınca, serviste babasının onu almadığı için üzülmüş olduğunu hızlıca unutup kendini Merin'in kollarına bıraktı.
Hannah, ona hazırlanan tatlı sandviçi yerken, okulda yaptıklarını anlatmaya başlamıştı hiç geçirmeden. Merin de diğer sandalyede oturmuş, tüm dikkatiyle onu dinliyordu. "Meyvesuyu da koyar mısın lütfen?" Hannah nazikçe sorduğunda, bunu unutmuş olmasından dolayı kendine biraz kızsa da hemen kalkıp bir bardağa meyvesuyundan doldurdu. Şüphesiz, tek sebebi kendisinin her yemeği kuru kuru mideye indirebilmesinden kaynaklıydı. "Babam neden gelmedi? Okulda işleri mi varmış?"
Merin çenesini eline dayayarak onu izlerken, ne kadar tatlı bir kız olduğunu düşünüyordu. Dudaklarının etrafına hep çikolata bulaşmıştı. "Baban ve ablan okuldaki bilgi yarışmasındalarmış. Ablanın dersleri iyi mi?"
"Evet! Hep birinci olur." Harry peçeteye uzandıktan sonra, küçük kızın ağzını silmesi için ona verdi. "Ama babam ona hiç yardım etmez. Yani kopya anlamında. Okuldaki herkes Aurora'ya böyle diyormuş, o da bu yüzden çok üzülüyor." Merin, Hannah'ın demek istediğini anlayınca, kaşlarını kaldırdı aynı üzgünlükle.
"Bu hiç hoş değil gerçekten. İftira atmak çok uygunsuz bir davranış. Ama ablan böyle üzüldüğü zaman ona de ki: Aslında herkes senin yaptığını biliyor, sen sadece zaferinin tadını çıkarmaya bak."
Hannah hemen gülümsedi. "Böyle dersem Aurora mutlu olur mu?"
"Çok mutlu olur hem de." Burnunun ucunda kalan çikolatayı almak için parmağıyla dokunduğunda, ikisi de kıkırdadı. "Hatta, şimdiden hazırlıklara başlayabiliriz. Ablanı mutlu edelim. Mesela ikimiz ona büyük bir kutlama pastası hazırlayabiliriz." Hannah heyecanla yerinde zıplamaya başlarken bir yandan da ellerini birbirine vuruyordu. "Ama, önce neli sevdiğini bilmeliyiz. Meyveli mi, yoksa çikolata mı?"
"Ben çikolata severim, ama o meyveleri sever. Ama biz yine de çikolatalı yapalım..." Merin, küçük kızın şirinliği yüzünden kahkaha atmıştı.
"Bu seferlik meyveli yapalım. Diğerinde çikolatalı yaparız. Hem sana hazırladığım sandviç de çikolatalıydı." Sonunda teklifini kabul ettiğinde, Merin nasıl bir şey hazırlamaları gerektiğini düşündü birkaç dakika boyunca. Elbette, o süreç sessiz geçmemişti. Merin Hannah'ın anlattıklarını sorusuyla böldü yeniden. "Ablan çilek sever mi?"
"Hayır, o elmayı çok sever."
İşte, bu harikaydı. Merin, aklına gelen hatta kocaman bir avize gibi yanan fikirle yerinden fırladı ve masanın üzerindekileri aceleyle boşaltmaya başladı. Hannah, ona ne yapacaklarını sorduğunda Harry'nin yüzü gülüyordu. "Elmalı turta yapacağız."
Bu yüzden, yuvarlak masanın üstü tamamen boş kalıncaya dek boşaltıldı ve sonrasında düzgünce temizlendi. Merin'in daha önce elmalı turta yaptığı söylenebilirdi, ancak üzerinden yıllar geçmişti. Annesinin neredeyse her haftasonu elmalı turta yaptığını ve beraber ne kadar eğlendiklerini hala çok net hatırlıyordu. Çoğu insanın nefret ettiği hamur açma işini bile, izlemeye ayrı bir bayılırdı Merin. Tıpkı hatırladıklarındaki gibi, ve elbette biraz internetin yardımıyla yapacaktı. Oturması ve kendince yardım etmesi için Hannah'a bir sandalye çekmişti. Şimdi, dizlerinin üstüne çıkmış, Merin'in mutfak önlüğüyle yanındaki yerini almasını bekliyordu. Üstündeki gömleği çıkarmış, saçlarını en tepeden sıkıca toplamıştı. Parmağına taktığı yüzükleri bile çıkartmıştı. Artık ikisi de, bu eğlenceli işi yapmaya koyulabilirdi.
Merin, hamur harcını karıştırma görevini Hannah'a bırakırken, kendisi bir yandan çıkardığı çok sayıdaki elmaları soyup dilimlemekle uğraşıyordu. Sonra, hazır olan harç unla buluşup tamamen hamur kıvamına geldikten sonra, ikisi birlikte büyük hamur topunu temizlenmiş masa yüzeyine serdi ve yeterli olacak kadar açmaya başladı. "Yemek yapmak çok eğlenceliymiş." Hannah sık sık düşüncelerini çekinmeden Merin'le paylaşırken, onun da yaptığı işten aldığı zevki ikiye, hatta üçe katlıyordu. Hamur olduktan ve elmalar piştikten sonra, son aşamaya gelmişlerdi. Beraber hepsini bir kaba yerleştirip düzgünce elma sosunu hamurun üstüne döktüler. Kenara ayırdığı, kendisinin yaptığı ince, uzun hamurları şerit halinde pişmemiş turtanın üzerine yerleştirirken Hannah, tam da hayalindeki gibi olduğu için sevinç ve heyecanla bağırıyordu. Fırına verdiklerinde, ikisi de pişmesi için o kadar sabırsızdı ki ilk 10 dakika boyunca fırının iç kısmını gösteren cam kısmın önünden hiç ayrılmamışlardı.
Kalan yarım saatlik süreçte ise, salon kısmındaki koltuklarda oturmuş beraber televizyon kanallarında öylesine sörf yapmışlardı, ta ki kapı zili çalınıncaya dek. Koltuktan Merin'den önce fırlayan Hannah gidip açmıştı kapıyı. "Kazandınız mı?!"
"Ablanın yenilme gibi bir ihtimali var mı?" Louis'in hemen önce kızına yönelip ona sarıldığını görünce Merin arkada kalıp onları gülümseyerek izlemekle yetinmişti. Sonra, Harley'in kendisine baktığını fark etti. Bir şey düşünmeden önce, Merin genç kızın elinde tuttuğu büyük kupayı gördü ve beklediği gülümsemeye ve rahatlamaya kavuşturdu kendisini. Harley gerçekten de birinci olmuştu. "Hoş geldiniz, biz de sabırsızca güzel haberle gelmenizi bekliyorduk."
Harley, Merin'e sadece gülümsemekle yetinmişti tebrik edildiğinde. Oysa, fazlasıyla mutlu ve enerjik olması gerekiyordu. Önceki günlere oranla suratı bir hayli düşük duruyordu. Acaba az önceki babasına attığı bakışları yakalayıp onlardan mı rahatsız olmuştu? Fark etmesi imkansızdı, üstelik düşüncelerini kimsenin duyamadığını da biliyordu. Merin hızla kafasındaki soru işaretlerini dağıttı ve içeriye girdikten sonra başka odalara dağılan aile üyelerini gözleriyle takip etti. Yanında sadece Hannah kalmıştı. "Ne zaman söyleyeceğiz?"
Merin başını yanında duran ve elini tutan küçük kıza çevirdi ve sade bir şekilde gülümsedi. "Pişer pişmez." Tıpkı onun gibi fısıldadı. "Hadi mutfağa gidip masayı ve mumları hazırlayalım. Daha üstüne pudra şekeri dökeceksin hem."
Masanın üstüne bıraktıkları renkli tabağın üzerinde duran, tam kıvamında pişmiş elmalı turtaya bakarken Hannah gururla kıkırdıyor ve konuşurken heyecanına rağmen fısıldamaya çalışıyordu. Merin dökmesi için pudra şekerini Hannah'a verdikten sonra, bir yandan dolaplarının birinde bulduğu renkli mumları üzerine diziyordu. "Hadi! Çağıralım!"
"Burada bekle." Merin, hızlı adımlarla sandalye üstünde bekleyen Hannah'ı bırakıp mutfaktan çıktı ve merdivenlere ilerledi. Tam adımını ikinci basamağa atıyordu ki, adım sesleriyle başını kaldırdığı anda bay Tomlinson'la göz göze geldi. Ancak o, durmak yerine Merin'e doğru gelmeye, merdivenleri inmeye devam etmişti biraz daha. Merin elini merdiven trabzanlarından çekmeden yerinde durdu. Birkaç saniyeliğine de olsa aralarındaki mesafe normallere göre biraz az gibiydi. "Biz Hannah'la ablası için ufak bir şey hazırladık." Harry fısıldayarak itiraf ettiğinde, Louis şaşırdı, ancak gülümsüyordu. "Elmalı turta." Merin söyledikten sonra, tepkisini merak ediyordu. Bu yüzden, gözlerini yüzünden çekmedi.
"Gerçekten siz ikiniz mi yaptınız?" Louis'in kaşları merakla kalktığını gördüğünde Merin'in gülümsemesi büyümüştü.
"Elbette." Merin sanki, söyleyeceği başka bir şeyi varmış da unutmuş gibi karşısında -daha doğrusu birkaç basamak yukarısında- duran adama bakmaya devam etti kısa bir süre daha. "Ben Harley'i çağırayım. Umarım sürprize sevinir." Louis'in yanından geçip yukarı koşarak çıkarken, bir yandan dudağını kemiriyordu heyecanla. Kapıyı tıkladıktan sonra, aşağıya inmesi için ikna etmesi tahmin ettiğinden daha kolay olmuştu.
Kapalı duran mutfak kapısını yavaşça araladı, Harley masanın önünde duran babası ve kız kardeşi yüzünden bir şey göremediği için tam sızlanacaktı ki, birden ikisi büyük koca tabağı ellerine alıp bir ağızdan bağırdı. "Tebrikler Aurora Harley Tomlinson! Okulun en zekisi olduğun için!"
"Aman Tanrım!" Merin kapının arkasında durarak önündeki bu şirin aileyi izlerken, Harley'i göremese de ne kadar mutlu olduğunu ses tonundaki sevinç naralarından anlayabiliyordu. Genç kız ona doğru tutulan turtanın üstündeki mumları hemen üfledi ve büyük tabağı ellerinden alıp ailesine sarıldı. Merin, bu sahneden gururlanırcasına büyük bir sevinç duyuyordu kapı pervazına yaslanıp kollarını birleştirek onları izlerken. Sanki, tamamen kendisinin başarısı olduğunu biliyor gibiydi. Ama sevindiği şey, yalnızca bu değildi. Onları mutlu görmek, Merin'i hiç bilmediği anlamlarda sevindirmişti. "Sadece dokuzuncu sınıfların en zekisi sayılırım hem, ama olsun. Beni çok mutlu ettiniz." Harley, kardeşinin yanaklarını kızartana kadar sıkarken, aynı mutluluk, hatta daha da fazlası, kızlarını izleyen babalarına da bulaşmıştı. Louis, kendisini bu ortamdan dışlamış gibi uzakta duran Merin'e karşı daha fazla sessiz kalamayıp eliyle gel işareti yapınca, Merin zaten içinde tuttuğu büyük heveslerle aralarına katıldı. Sonunda, Harley'le göz göze geldiklerinde yüzünün güldüğünü gördü ve içi daha da rahatladı.
"Hem dee, birinci olacağından emin olarak turtayı sana Merin ve Hannah hazırlamış biz gelmeden önce." Louis'in destekleyici elini belinin hemen üstünde hissettiği anda, Merin söylenenlere odaklanmaya çalışıyordu. Kumaşı tutuşundaki minnettarlık, gerçekten de Merin'i mahcup hissettirmişti. "Evet, ama turtanın çoğunu Hannah hazırladı." Merin utangaçca kıkırdarken, tüm aile üyelerinin ona içten bir şekilde gülümseyerek bakmasından dolayı daha da mutlu olmuştu. "Hadi, tadına bakalım. Çünkü nasıl olduğu hakkında ikimizin dahi en ufak fikri yok."
Servisler, masaya değil içerideki televizyonun etrafına yerleştirilmiş geniş koltuklara yapılmıştı, Louis tarafından. Çünkü Merin, bir koltukta iki kız kardeşin arasına oturmuş onlarla sohbet ediyordu. Tabakları ve portakal sularıyla dolu bardakları dağıttıktan sonra, Louis duvara monte edilen televizyonun altındaki elektrikli şömineyi de açmıştı. Merin, şömine ekranından gözlerini çekip Louis'e götürdüğünde onunla göz göze geldi ve garip bir etkilenme hissinin ardından, gözlerini yeniden kaçırdı. Harley, Hannah ve Harry'e yarışma heyecanını ve nasıl son anda birinci olabildiklerini, en önemli soruları kazandıran kişinin kendisi olduğunu anlatırken, aynı anda üçü de tabaklarındaki turtalarından yiyordu. "O an o kadar korktum ki yanlış bir cevap verim sanıp. Çünkü masadakilerin hepsi diğer cevabın doğru olduğunu tartışıyordu." Merin gülümseyerek boş tabağını masaya bıraktı ve arkasına yaslanarak Hannah'ın kucağına doğru yaslanmasına izin verdi. "Turta çok güzel olmuş gerçekten de."
Harry Merin, parmaklarını örgüsü bozulmuş sarı saçlarda dolaştırırken bakışlarını Louis'e ulaştırdı. "Şimdiye dek yediğim en güzel turtaydı."
"Büyükannemin yaptıkları da güzel oluyor, ama onun hamuru bu kadar lezzetli değil." Harley boş tabağını bıraktıktan sonra Louis'in yanına geçmişti. "Baba, yarın büyükanneme gidelim mi? Yeni kupamı ona da göstermek istiyorum."
Louis onu başıyla onayladıktan sonra saçlarına minik bir öpücük bıraktı. "Hepimiz seninle gurur duyuyoruz."
Hannah'tan izin alıp kalktı ve tüm boş tabakları ve bardakları toplayıp mutfağa gitti yeniden. Oda değiştirmeden, yeni bir bardak meyvesuyu isteyip istemediklerini sormayı ihmal etmemişti. Tabakları makineye dizdiği sırada, içten içe burada da evdeki gibi bulaşık yıkamadığı için şükrediyordu sessizce. Bu yüzden, merdiven basamaklarını koşarak çıkan adımları işitse de, mutfağa gelmiş olanları hiç fark etmedi bile. Ellerini yıkayıp kurularken, varlığını bakmadan fark etmiş ve beklemediği için biraz ürkmüştü. "Bugün hazırladığınız jest çok düşünceliydi. Harley bayıldı. Hatta gösterdiğinden daha çok sevindiğine emin olabilirsin."
"Ben sadece turta yaptım." Merin gülerek hafifçe omuz silktiğinde Louis ona doğru bir adım attı. "Emin olun benim için de fazlasıyla zevkliydi."
"Ben yine de teşekkür etmek istedim. Biliyorum, Harley sana karşı biraz soğuk davranıyor. Ama bilmelisin ki, seninle hiçbir kişisel sorunu yok." Mutfakta durmuş ikisi de sessiz harflerle konuştuklarını fark ettiğinde Merin durumun garipliğiyle utangaçca üstündeki kot eteğin kumaşını sıkıştırdı parmak uçlarıyla.
"Elbette, biliyorum bay Tomlinson. Siz de bilmelisiniz ki benim de alanım bu. Yani her şeye hazırlıklı olduğum söylenebilir." Louis başını salladı hafifçe.
"Yarın haftasonu." Yeni bir konuya geçtiğinde Merin, diyeceklerini sabırsızlıkla bekledi. "Yarınki planımız da belli gibi. Ancak sen de gelmek istersen, davetime bile gerek olmadığını bil. Sonuçta artık sen onların ablası gibi oldun."
Merin yüzündeki herhangi bir ifadeyle ona cevabını belirtmeden önce kollarını göğsünde kavuşturdu, bir yandan da mutfak tezgahına yaslanıyordu hafiften. "Teşekkür ederim." Aslında, soruyu düşünmek yerine cümlesinde seçtiği kelimeye takılmıştı kendini bilmez bir şekilde. "Ancak baş başa geçirmeniz baba kız ilişkilerinize daha yararlı olacaktır. Sonuçta tüm hafta benimleydiler. Artık gereken tüm ilgiyi sizin vermeniz gerekiyor."
Birkaç saniye geçtikten hemen sonra sordu. "Peki pazar günü?"
"Ödevleri ve diğer gözlemler için gelebilirim. Tabii, herkes evde olursa yine." Merin gülerek söylediğinde, Louis demek istediği şeyi anlamıştı ama tam olarak değil. "Yani, ailecek dışarı çıkmanız kızlar için daha eğlenceli olacaktır tabii."
Louis dediklerini onayladığını belirtirken başını uzun uzun sallamaya devam etti bir süre. Sonra önünde dikilmek yerine, yanından uzanıp bulaşık makinesinin kapağını açtı ve elinde dakikalardır tuttuğu tabağı bıraktı. Merin, birkaç adımla yerinden çekilmek zorunda hissetmişti. Yeniden göz göze geldiklerinde, Louis dakikalardır içinde tuttuğunu dudaklarından bırakıverdi sonunda. "Turta gerçekten çok güzel olmuştu, ellerine sağlık."
Gamzesini yalnızca ona gösterecek kadar gülümsediğinde, Louis'in görmeyi beklediğinden daha fazlasını aldığını bilmiyordu.
~
Saat altıya gelmeden önce, çıkmasına az kalmışken kapaklı bir kabın içerisine koyduğu üç dilim turtayı çantasının içine sığdırmaya çalışıyordu. Bu kadar erken çıkması için elbette çalışma odasında sınav kağıdı hazırlayan patronundan izin alması gerekmişti. Aldığı cevabıyla beklediği onaysa sandığından daha hızlı gelmişti. Odasından çıktıktan sonra ise, yine merdivenlerin sonunda birden bire belirerek turtadan kendisi ve River için eve de biraz götürmesini rica etmişti. Ancak, Merin çok iyi biliyordu ki, eve gidene kadar aldığı turtanın hepsi bitecekti.
Kenara bıraktığı gömleği ve asılı duran ceketini üstüne geçirirken yine üstündeki bakışları hissetti ve çekingence gözlerini içeride onu izleyen adamla buluşturdu. "İyi akşamlar bay Tomlinson."
"İyi akşamlar, Merin." Kapıdan çıkmadan önce, ona doğru gelmiş ve kapıyı onun için açmıştı yine. Merin kapının önüne bıraktığı bisikletine bininceye dek ise orada beklemeye devam etmişti. "Dikkat et lütfen. Ve bugün için teşekkür ederim."
Artık sayamıyordu, bugün kendisine kaçıncıya patronu tarafından teşekkür edilmişti bilmiyordu. Merin bisiklet pedallarını hızlıca çevirip dururken göğsünün ortasında kocaman bir boşluk hissediyordu sanki. Her akşam, aynı boğucu hislerle doluyordu içi. Sebebini ise asla tam olarak çözemiyordu. Evlerinden, gerçek bir yuvadan uçup gitmesi miydi sahiden? Bu Merin'e, sanki en sevdiği filmin her defasında eninde sonunda bitişini hatırlatıyordu. Yeniden başlatıp, yeniden izleyebilirdi ama sonunun gelmesi aynı derecede kaçınılmazdı. Aslında kaçınılmaz olmasıyla bir derdi de yoktu ya, sadece tuhaf hissediyordu. Sanki o kapıdayken, her akşam yaptıkları vedalaşmanın ortasında durup, hayır vazgeçtim, gitmeyeceğim demesi gerekiyordu. Bunu ona hissettiren şeyin sebebini de çok iyi biliyordu, ancak kesinlikle Louis'in de aynı şeyleri dilediğinden kaynaklandığını bilmiyordu Merin. İkisi de, böyle şeylerin itirafından uzakken, aralarına giren seviyeli konuşmalarla nasıl bilebilirdi ki? Aksine, bunları bilemediğinden, merak ettiği halde öğrenemediğinden dolayı canı biraz sıkkın gibiydi her seferinde. Bu hisler bir kere geldi mi, gitmiyordu da. Merin uygunsuz hislerin bu kadar inatçı olduğunu da ilk kez keşfediyordu.
Bisikletini tren garının önündeki büyük demirliklere kilitledikten hemen sonra hızlı adımlarla içeri ilerledi ve aceleci bir şekilde insanların arasından sıyrıldı. Dakikalar içerisinde bilet alıp peronların altında tek başına beklediği durağın tekinden kalkarken, trenin tahmininden hızlı gelmiş olmasından dolayı sevinmişti. Manchester'a, en yakın arkadaşının yanına gitmek için sabırsızlanıyordu, çünkü biliyordu ki içinde saklamaya çalıştıklarını daha fazla tutamıyordu ve her geçen dakika daha da dolup taşıyordu. Öyle bir histi ki, sanki her an ağlayabilecekmiş gibi hissediyordu. Birilerine anlatmaya duyduğu ihtiyaç, Merin'i birkaç günde delirtmiş gibiydi. Hem, akıl alması gereken birçok nokta olduğunu da kabul ediyordu. Bu yüzden, Tomlinsonların evinde bu kararı vermişti ya.
Yarım saatlik hızlı tren yolculuğundan sonra, yağan yağmura aldırmadan çantasını başına siper ederek koşmak zorunda kalmıştı Manchester'da. Oysa Liverpool'da birkaç gündür yağmur durmuştu. Merin, arkadaşının şehrin ortasındaki apartman dairesini bulduğunda beklemeden art arda zile bastı. Üstündeki her şey kısa sürede sırılsıklam olmuştu neredeyse. Sonunda girişteki kapının otomatı çalışıp da açıldığında, Merin 6 katı koşarak çıkacak kadar enerjisi kalmadığı için -çünkü Louislerin evinden tren garı çok uzaktı ve gidene kadar da pedal çevirmişti- asansöre ilerledi. Ancak kapıda Gloria'yı haftalar sonra ilk kez gördüğünde, tüm enerjisi yerine gelmişti. Genç kıza daha kapıdan içeri girmeden kocaman sarıldı.
"Tanrı aşkına! Bir dahakine mesaj atmak yerine ara. Evi toplayamadım bile." Harry Gloria'yı umursamadan onun çatı katı dairesine girmeden önce ayakkabılarını rastgele bir yere fırlatmıştı. Hemen üstündekilerden kurtuldu, çünkü evi her zamankinden daha da sıcaktı. Merin her zaman ona gelen doğalgaz faturasını merak ediyordu, gerçi Manchester'da kömür bolluğunu hatırlayıp halen kömürle ısındıkları hakkındaki bazı dedikoduları hatırlayıp güldü kendi kendine. Gloria içeride incecik bir atletle gezinirken, Merin ona göre fazla giyinikti ve terden ölmesi için on dakikadan daha azına ihtiyacı vardı.
"Sana elmalı turta getirdim."
"Ben de, ikimiz için çay yaptım her zamanki gibi. Ve içine defne yaprağı attım." Merin, gülerek çocukluk arkadaşıyla bakışırken, aslında ikisi de neye güldüklerini pek de bilmiyorlardı. "Senin için bu gece yatak odasının peteklerini kısacağım, merak etme."
Arkadaşını kısa süreliğine mutfakta bırakıp, fazlasıyla kendi zevkine göre döşenmiş olan yatak odasını buldu ve yüksek pencereden şehir manzarasına bakmaya başladı. Kendini bildiğinden beri, Harry Gloria'yla arkadaştı. Çocukluklarında, evleri yan yana sayılırdı. Beraber ilkokula gitmişler, lisenin son birkaç senesine kadar hiç ayrılmamışlardı. Sonra Gloria, ailesiyle York'a taşınmak zorunda kalmıştı. Merin'in en çok ona ihtiyaç duyduğu dönemde olmuştu hem de onların şehirden ve mahalleden ayrılışları. Ne zaman odasına girip de köşeye yerleştirilen minik fotoğrafları görse, eski korkunç zamanlarını düşünmeden edemiyordu. Korkunç diyordu çünkü, Merin için geçmiş hiç de iyi sayılmazdı. Belki de geçmişe ait tek sevdiği anılar, Gloria'yla geçirmiş olduklarıydı. İpte asılı duran ikisinin ergenlik resmini parmaklarının arasına aldığında yüzünü ekşitmeden edememişti. Kısacık kestirdiği saçları ve yüzündeki sivilceleriyle öyle çirkindi ki, Merin tıpkı aynaya bakmaktan korktuğu o dönemlerdeki gibi hissetti bir anda kendini. Omuzlarında Gloria'nın elini hissettiğinde, düşünceler aleminden kendini kurtarıp ona döndü. "Al bakalım." Yatağa uzanmadan oturup çiçekli büyük fincandan koca bir yudum aldı. Sanki bu sıcak çayı içince, kendisine daha da sıcak basmıştı. Baş ucundaki sıcaktan ölmek üzere olan çiçeklerin soluk yeşil yapraklarını görünce gülmeden edemedi. Gloria çiçeklere her zaman ayrı bir düşkün olmuştu.
Yatağın diğer köşesindeki rahat sandalyede bacaklarını topladıktan sonra, arkadaşı onun bir yerden söze başlamasını bekliyordu. Ama Merin öyle dalmıştı ki yine, sessizlik biraz daha süreceğe benziyordu. "Merin." Sonunda göz göze geldiklerinde ikisi de güldü. "Neler oluyor?"
Bardağından büyük bir yudum daha aldı. "Aslına bakarsan, hiçbir şey." Sessizce sürüp giden dakikalardan sonra başka şekilde konuya girdi. "River'a senin yanında işe girdiğimi söyledim. Eğer olur da denk gelirseniz bir şey belli etme. Çok detay sormadı ama, sen temizlikçi olduğumu bile söyleyebilirsin ona." Karşısında kendisiyle yaşıt olan genç kızı güldürdüğünde, Merin aslında söylediklerinde şaka yapmıyordu. Gloria, değiştirdiği çeşitli üniversitelerden sonra, sonunda hiçbirinin ona göre olmadığı fark etmiş ve tamamen kendi sevdiği bir işe odaklanmaya başlamıştı. Çocukluktan beri fotoğraf çekmeyi hobi edindiği için, ilk fırsatında tüm fotoğrafçılık kurslarına başvurmuş ve sonunda birinde hocalık yapması için kabul edilmişti. Çektiği fotoğraflar da, her zaman görülmeye hatta ödüllendirilmeye değer olurdu. Sanki elinde sihirli bir yetenek vardı. Ona ait olan bu evin her köşesi de, sihrinin bulaştığı fotoğraflarla donatılmıştı. Merin, buraya her geldiğinde etrafı izlemekten asla sıkılmazdı. Ancak, onun boğazına kadar dolduğu asıl konu, bunlardan çok uzaktı. Biraz sohbet ettikten sonra, bir bardak daha kaynar sıcaklıktaki çayı içemeyeceğini fark edince kendini arkadaşının yatağına bıraktı üstündeki kazağı çıkarttıktan sonra. İtirafı da hemen sonrasında geldi.
"Eğer yanlış birine yanlış bir şey hissedersem beni durdurur muydun?"
Gloria sorunun aniliğine rağmen, beklediğini belirtircesine sırıttı. "Eğer bahsettiğin şu yanlış kişi patronunsa, evet. En azından denerdim." Merin duyduklarından sonra ciddi olup olmadığını görmek için ona döndü.
"Aslında, ben de beni durdurmanı istiyorum ya zaten. Kafam çok karışık Gloria. Ne yapacağımı bilmiyorum. Hoş, bilsem de yapabileceğim bir şey yok aslında." Merin üstünde kalan kumaş parçalarıyla arkadaşına döndüğünde iç çekiyordu. En başından anlatmalıydı, örneğin pazartesi günü üzerinde hissettiği bakışlardan, Louis'in ona ne kadar nazik oluşundan bahsetti. Ayrıca Hannah'ın ona bu kadar ısınmışken Harley'in hala soğuk duruşuna da değinmişti. Salı günü, düşündüğünden daha da normal geçmişti. Harley okuldan eve erken saatlerde döndüyse de, Hannah, iki haftada bir katıldığı yüzme kursuna gittiği için eve normale göre geç gelmişti. Çarşamba günü ise, Harley'in elektro gitar kursu vardı. Perşembe günü herkes evdeydi ama kızların ödevleri birikmişti. Ayrıca o gün Louis alışveriş yapması gerektiğini söyleyerek evden ayrılmış ve saatler sonrasında gelmişti. Aslında her şey, Merin'in beklediğinden daha sakin geçmişti. Harley'le konuşmaya çalışmış, biraz başarılı olduysa bile ertesi gün her şey unutulmuş gibi tüm çabalarını baştan sergilemek zorunda kalmıştı. Harley'in duvarları değildi onun zoruna giden aslında, içinde tuttuğu itiraflardı. İçten içe, her gün Louis'e büyüyen ilgisi ve aralarında gerçekleşmesini umduğu yakınlaşmalarına duyduğu heyecandı. Ve bunların, baştan aşağıya yanlış olduğunu bilmekti Merin'in buruk hissetmesine sebep olan.
"İnan bana, onu görsen sen de hayran kalırsın. O kadar kibar ve iyi biri ki. Kızlarının evlatlık olduğunu öğrenmeden önce de bunu fark etmiştim aslında ama.." Merin devam edemeden nefesini verdiğinde göz ucuyla arkadaşının tepkisine baktı.
"Kaç yaşında ki?"
Merin, bunu hiç bilmediğini yeni fark etmişti sanki. Hemen yüzünü getirdi aklına. "Bilmem ki? Otuz falan?.." Arkadaşının ne düşüneceğini daha söylemeden tahmin ediyordu ya zaten, yatakta yavaşça cenin pozsiyonu aldı. "Bir yandan bana olan bakışlarını fark edip seviniyorum, bir yandan da adamın dümdüz olduğu gerçeği aklıma geliyor."
"O kadar düz diyorsun yani." Gloria umutsuzca güldüğünde Merin de ona katılmıştı.
"Onun yaşındaki düz erkeklere göre güzel giyiniyor gerçi... Ve yine birçoğuna göre bana karşı kibar davranıyor ve bu davranışlarında hiçbir zaman yapmacıklık yakalayamıyorum. Bu yüzden sanırım garip hissediyorum. Şimdiye dek kiminle konuşsam, kiminle görüşsem illa ki beni salt bir deneyim olarak gördüklerini hissettirirlerken, bu adam bana öyle yaklaşmıyor... Beni normal bir insan gibi hissettiriyor dersem hiç de abartmış olmam." Gloria, Merin'in duygu dolu itiraflarını büyük bir etkilenmişlikle dinlerken, dakikalar sonra konuşmaya devam edebildi. Aklından geçip duran düşünceleri sonunda toparlayabilmişti. "Sanki ilk kez bir insan beni merak ediyor, ama görüntümü ya da vücudumun nasıl olduğunu değil. Sanki ilk kez biri beni tanımak istiyor, diğerlerinin aksine sanki tuhaf bir yaratık olarak gördükleri için değil..." Gözlerinin dolduğunu hissettiğinde güçsüzce mırıldandı. "Sadece merak ettiği için."
Gloria'ya güvenebileceğini biliyordu, her zaman ona açılabileceğini de. Tıpkı kendini ilk keşfettiği zamanlarda, yanlışlığın doğduğu vücutta değil cinsel eğiliminde olduğunda sandığı gibi... Yedi yaşındayken Gloria'ya hissettiklerinin itirafından sonra, alçakgönüllükle Gloria sormuştu ona: "Beni öpersen belki neyin yanlış olduğunu anlayabiliriz." İki küçük yaştaki çocuk için bile akıllıca bir yöntem sayılırdı bu. En azından, Harry Gloria'nın dudaklarına saf bir öpücük bıraktığında, kızlardan hoşlanmadığını anlamış oldu. Kendini keşfetmesinde onun payı her zaman büyüktü bu yüzden, sadece onu öpmesine izin verdiği için değil, geçirdiği tüm zorlu süreçlerde yanında olduğu için de. Merin, konu kendisi olduğunda sadece Gloria'ya güvenebilirdi.
Genç kadın, boş kupasını camın kenarında bırakıp arkadaşının yanına gitti ve yatağa oturduktan sonra Merin'in başını kucağına aldı. "İçinden bunun yanlış olduğunu söyleyen sese, çenesini kapamasını söyle. Ahlak kurallarının canı cehenneme, hem ne zamandan beri onları umursadık ki?"
Merin, bir süreliğine de olsa arkadaşına hak verebilirdi. Hisleriyle çatışan toplum baskılarından bıkmıştı. Şimdiyse, mesele sadece kendisini ilgilendirmediği için garip bir sıkıntı altına girmiş gibi geliyordu ona. Sanki, hareket etmek için zorlanıyordu. Belki bir süre, sadece işine ve okuluna odaklanması ve bunlar olurken de, düşündüğü meseleyi oluruna bırakması ruh sağlığı için daha iyi olacaktı.
y/n: kısa bir aradan sonra herkese merhabaaa!!! Artık zaman tamamen She'ye odaklanmamın zamanıdır!! Sık sık güncellemeye başlayacağımın haberini veriyor ve bölüm notlarına geçiyorum
Aslında kafası karışık olan sadece Merin değil, aynı zamanda benim... Geçiş bölümleri benim için her zaman aşırı sıkıntılı oluyor ve umarım bu bölümde anlaşılmayan ya da garip gelen bir kısım olmamıştır diye umuyorum, eğer olduysa da, lütfen belirtin ben de bir dahaki bölğme toparlayabileyim eheheh
Bu bölümde özellikle Merin'in bir gününe odaklanmayı istemiştim, aslında ikisine de yapıyorum fark ettiyseniz, o yüzden eksikliğini duyduğunuz larry sahneleri için şimdiden üzgünüm ama telafi edeceğimden hiç kuşkunuz olmasın ;))
@sstrawharryy bu bölüm senin için!!! (etiketleyemediğim için üzgünüm :((()
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top