Denizkızı

Yalnızca güçlü soluk alışverişlerinin doldurduğu kısa süreli sessizliklerini bu sefer sözleriyle bölen Merin oldu. "Ben de senden çok hoşlanıyorum."

Yorulmuş mavi gözlerini, bir anda enerjisinin asıl sebebi ve kaynağı olan kişiye getirdi. Odaları halen şehrin renkli ışıklarıyla yarı yarıya aydınlanmasına rağmen, Merin'in güzel yüzünü izlemek hiç de zor olmadı onun için. Gözlerine karşılık vermenin ve bu sırada, arabada ilk kez itiraf edişinin karşılığını almasının mutluluğunu yaşıyordu. Merin, Louis'in söylediklerinin her birini hatırlıyordu, hem de en hızlı geçen anlarındakilere varana kadar. "Ama zaten sen bunu biliyorsun." Louis'i geçmişle dolu hayallerinden çeken şey, Merin'in hayallerindekiyle eş değer güzellikteki sesi olmuştu. "Senden ne kadar hoşlandığımı." Utangaç tavrından değildi fısıldamasının sebebi. Aksine, kafasını iyice Louis'inkine yaklaştırırken Merin'in yüzünde büyük bir gülümseme vardı.

Dudaklarına az önceki yaşadıklarının doyumsuzluğuyla kapandı. Ona doyamayacağını biliyordu. Saatlerce beraber olsalar dahi, Louis'e yeterli gelmezdi. Merin'le daha çok konuşmak, onu daha iyi tanımak istiyordu. Ve elbette bu paylaştıkları anların da üstüne yenilerini eklemekte Louis için hiçbir sakınca yoktu. "Senden duymak çok daha iyi hissettiriyor." Tıpkı, onun gibi sessizce mırıldandı dudaklarına. Merin uzandığı yerden eğilerek Louis'yi öperken, bozulmuş saçlarının bir kısmının yüzüne kadar düştüğünü hissediyordu. Bir anlığına gözlerini örtüp kendini yeniden alevlenen öpücüklerine kaptırdıysa da, üzerinde hissettiği Merin'in eksikliği ile yeniden açıldı gözleri. "Nereye?" diye sordu, yeni tanıştığı bir aceleyle.

"Temizleneceğim. Jartiyer setimin daha fazla kirlenmesine izin veremem." Odanın daha karanlık olan kısmında kaybolmadan önce böyle cevapladı Louis'in sorusunu. Yatakta tek başına bırakıldığı andan bile ayrı bir keyif alırken, Louis üstünde kalan pantolon kumaşını da tamamen çıkarttı- zaten birçoğu çoktandır dizlerinin altında kalmıştı. Merin gelene kadar, karanlığın ayrı bir boyut kazandığı okyanusu ve kıyısındaki ışıklandırmaları izledi. Gözleri oradayken, aklının da pek aynı yerde olduğu söylenemezdi. Tam da, birkaç dakika öncesinin gerçekten yaşandığına kendini ikna etmeye çalışırken, odanın karanlık kısmının, aslında bir süredir ışık saçtığını fark etti. Gördüklerinden sonra, dirseklerinin üzerinde yatakta doğrulmaması imkansızdı Louis'in.

Yanından gitmeden önce söyledikleri konusunda birtakım yalan söylemişti belli ki. Odaya yansıyan şehir ışıkları, bu sefer Merin'in uzun ve kusursuz bedeninin yarısına vuruyordu. Daha fazlasını, daha net görmeye ihtiyacı vardı bu yüzden gözlerini olabildiğince açtı ona bakarken. Üstündeki kırmızı elbise yoktu artık. Dalgalı ve dağılmış saçları tamamen salık bırakılmıştı ve çıplak omuzlarını yalnızca onlar örtüyordu. Tüm belini önden arkaya saran dar dantel kumaşı ve bacaklarındaki uzun fileli çoraplarını bağlayan ipler dışında, üstünde hiçbir şey kalmamıştı. Gördükleri yüzünden deyim yerindeyse dili damağına yapışmış ve bunu gidermek için defalarca yutkunsa dahi, işe yaramadığını görmüştü. Louis, karşısında gördüğü siyah jartiyeri dışında çırılçıplak olan Merin yüzünden, aklını kaybettiğini ve ölüp cennette uyandırıldığını düşünüyordu. Hele de, yatağa adımlayıp ona dizlerinin üstünde emekleyerek yaklaştığında, vücudunda kasılıp duran uzuvlarında hissettiği basınç yüzünden kendisini kaybetmekten daha fazlasını yaşayacaktı.

Yatakta doğrulmak üzere yeniden kendini dirseklerinden yukarı doğru itmeye kalktığında, Merin teni gibi alev almış ellerini, Louis'in omuzlarına koydu ve tüm baskıyı oraya uyguladı. "Çaresiz bırakma sırası bende." Dudaklarına, sözcüklerinden fışkıran ahlaksızlığın aksine masum bir öpücük bıraktı Louis'e açıkça meydan okuduktan sonra. "Senden daha acımasız olmayacağım." Kucağına çıkmak yerine, dibinde durmaya ve dudaklarının üstüne konuşmaya devam ediyordu. Louis'in tek kelime dahi etmesine izin vermeden karnından rotasına başlattığı ellerini, oyalanmadan kasıklarını örten çamaşırından içeri götürdü. Sessizliğiyle, meydan okumasını kabul ettiğini belli ediyordu. Louis baş ucuna bırakılan abajürlerden kendine yakın olanı tek hamlede açtığında, Merin büyükçe sırıttı.

Sadece yatak başlığından biraz daha geriye doğru kaydı. Louis abandığı dirseklerini yatakta sonunda serbest bırakmıştı. Merin'e fırsat vermeden kendisi altında kalan o önemsiz kumaşı hızlıca fırlatıp attı. Şimdi ışığın daha da çok yataklarına vururken, Merin'i bu şekilde izlemenin şaşkınlığını ve etkilenmişliğini yaşıyordu. Merin'in ona yaptığı şeylerden ötürü aldığı zevklere odaklanacağı anlarda, aynı zamanda gördüklerini de kendi içinde sindirmeye ve sakin kalmaya çalışıyordu. Tabii, bu ne kadar mümkün olabilirdi ki? Merin'in dudaklarını ilk kez kendi etrafında hissettiğinde aniden gelen zevkle kapattı gözlerini. Ancak, gözlerini kapatarak ve tüm gece inleyerek kendinden geçmeye hiç niyeti yoktu. Bu yüzden zorlukla olsa bile araladı göz kapaklarını ve Merin'in aşağıda yaptığı 'uygunsuz' şeyleri izledi. Belki bu, Louis'in sonunu daha hızlı hazırlıyordu, ancak onun zamanla hiçbir alıp veremediği yoktu. Her türlü, ona doyamayacaktı zaten.

Dilinin getirdiği büyük haz hissiyatı ve dudaklarının git gide daha da çok tenini sarmasıyla azaltmaya çalıştığı seslerini gitgide bastırmadığını görüyordu ikisi de. Belki de Merin'in ismini de kaçırmıştı dudaklarının arasından. Gözlerini yatakta üst üste duran, siyah çoraplarla sarılı diz kapaklarından ve birkaç gün önce kendisinin ısırarak izler yaptığı baldırlarından çekebildiği anda, önüne düşüp duran saçlarını geriye atmakla uğraştığını gördü ve müdahele etmekten geri kalmadı. Boynuna çıkarttığı elini, saç tutamlarını bir arada tutarak hepsini sırtının üstüne bıraktı. Ancak birkaç saniye sonra yeniden işine engel olduğunu ve hatta Merin'in yüzünü görmede zorluk yaşadığını fark edince, bileğine sarılı olan tokayı alıp onun yerine saçlarını becerikli parmak uçlarıyla arkada bağlayabilmişti sonunda. Tüm bu birkaç saniyelik süreçten sonra, Merin kısa perçemlerinin arkasından yeşil renginin ateşe büründüğü gözleriyle Louis'e bakmaya başlamıştı. O an vücudundan kayıp giden bir şeylerin tamamen soyut olmadığına ikisi de yemin edebilirdi.

Göz teması kurarak, Louis'i alaşağı edeceğini biliyor olmalıydı. Merin halen gözlerini gözlerinden çekmeden başını delirtecek bir yavaşlıkla oynatıyordu; ağzını her oynatışında, kuzuyu aslana çevirdiğini bilmeden. Aslında tüm istediği de buydu ya. Louis elini Merin'in boynuna sarıp boğazından daha da yukarı çıkarttığında, ondan daha fazlasını almayı dilediğini belirtiyordu. Nazik dokunuşlarının altında, vahşi arzular yatıyordu. Teninin üzerinde hem Merin'i, hem de kendisini hissetmek için uğraşıyordu. Elini tamamen oradan çekmeden, önce yanağına çıkardı. Oradan da, şakaklarına ulaştı ve saçlarının ucundaki tokayla gerilen saç diplerinden özenle kavradı. Nefes hızları her saniye daha da hızlanıyor, gözlerini onda tutmak gittikçe imkansızlaşıyordu. Sanki, Merin'in ona bahsettiği çaresizliği tadıyordu ilk kez. Burada son vermek, yarıda bırakılmak istemiyordu. "Çekil, Merin." İnleyişlerinin arasından zorlukla haber verdi ona.

Çekilse bile, Merin'in onu rahatlatma gibi bir arzusu yoktu, henüz. Bu yüzden kasılmaları yüzünden kan ter içinde kalmış bedeninde tek harekette kucağına tırmanıp, kendini ona sürtmeye başladı. Ellerini Louis'in göğsüne dayayarak, üstünde ileri geri hareket ederken ikisinin de zevkle gözleri kapanmıştı. Merin kendini ikinci birliktelikleri için hazırlarken, Louis'in geldiğini hissetse ve altında ruhunun bedeninden kısa süreliğine ayrılıp geri döndüğüne tanık olsa bile kendini öyle kaptırmıştı ki, buna hiç aldırmadı. Elini kendi kalçasının altında kalan Louis'in kasıklarına atıp, kendi sıvısıyla ıslanmış penisini Louis'e süre tanımadan kavradı sabırsızca, dakikalardır aslında bunu bekliyordu. Louis üstünde ne yapmaya kalktığını gördüğü anda, minik bir süreliğine kapalı gözlerini büyülterek bir anda açmak zorunda kalmıştı. "Umarım cinsel sağlık testlerini düzenli yaptırıyorsundur."

Dakikalar sonra özlemini duyduğu zevkle buluştuğu için, Merin cevabını bile beklemeden şehvet dolu sesler çıkarmaya başlamıştı bile. Louis, bugün yaşadığı sayısız ilkler yüzünden diyeceği bir şey varsa bile, etkisiz hale gelen beyni yüzünden tüm kelimelerin anlamlarını unutmuş ve cevapsız kalmıştı. Louis için zaman hiç bilmediği anlamlarda geçerken, Merin içinse çoktan dakikalar saniyelerden hızlı işlenir olmuştu. Kucağında kalçasını oynatmak için, neredeyse hiç beklememişti. Louis'e doğru eğilen bedenini bir anda dikleştirdiğindeyse, işte Louis'in tüm cennete açılan penceresi gözlerinin önüne serilmişti. Arkada gelişi güzel toplanmış saçlarını yeniden serbest bıraktı ve ellerini bu sefer Louis'in baldırlarına koyarak güç alıp, belini daha hızlı hareket ettirmeye başladı. Louis'in, dünyasıyla ve gerçekle ilişkisi tamamen kesilmişti artık. Ona bakarken ağzı tamamen açıktı. İpleri elinden kaçırmış ve tamamen Merin'e vermişti. Louis'i sürerken ve nasıl kendini tatmin ettiğini tümüyle altındaki adama sergilerken, durmadan iniltileriyle titreyen dudakları aralıktı. Dövmelerinin arasından parladığından hiç haberi yoktu, Louis'in açısından.

Bileklerinden tutup, Louis'in elini dantel jartiyerle sarılı beline yerleştirdi. Sanki o an, Merin vücudundaki elektrik akımını yeni ve başka bir yolla Louis'e ulaştırmayı başarmıştı. Veya bunu, sadece ağzından çıkan sözler de yapmış olabilirdi: "Dilediğini yap bana." Zevk iniltileri esnasında söylemesiyle, başı istemsizce geriye düştü. Louis kontrolü yeniden ele almanın heyecanıyla tutuşunu daha da sıkılaştırdı. Siyah kumaşın daha da üstüne çıkıp, avcunu tenine dayadı ve Merin'in bedeninin biraz daha yukarıya yükselmesini sağladı. Onu kollarıyla aşağı yukarı yönlendirirken, Merin daha çok dizlerinden yardım almaya başlamıştı. İkisinin tenlerinin buluşma sesi odayı doldurdu bir süre daha. Ta ki, Louis yatakta tamamen doğrulup Merin'i öpecek yakınlığa gelinceye dek. O zaman Merin'i kollarıyla sıkıca sardı ve hareket ettirmek yerine tüm bedenini sertçe kendisine bastırdı. Dudakları birbirine değerken, yoğun inlemelerini kesememişlerdi.

Bildikleri bu pozisyonda daha fazla kalmayıp, Merin'in sırtını, bacaklarını araladıktan sonraki oluşan boşluğa doğru eğdi hafifçe. Dirsekleriyle yatağın üstünde durduğu pozisyonda, bacaklarını Louis'in beline dolamayı bırakmadı. Kasıklarının hala birleşik olduğu o anlarda, Louis bu sefer Merin'in gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu düşünmeye başlamıştı. Tutmaktan yorulduğu başı, aldığı ölçüsüz zevkle iyice geriye düşmüş, vücudu tam aksine daha fazlasına talepkar bir şekilde kendini Louis'e itmekle uğraşıyordu. İyice belirginleşen göğüs kafesinin arasında, kendi nefes aldığı belirtilerinin kaybolduğunu görebiliyordu Louis. Parmak uçlarını yeniden teniyle buluşturdu. Karnını geçen ince çizgiden yürüyüp, sıra sıra dizilmiş kemiklerinin arasından, pembeleşmiş göğüs uçlarının üstünden geçip boyun kıvrımına geldi. Nemli avuçları, omuzlarından kavrayarak onu daha çok kendine iterken Louis tüm odağını Merin'de kaybetmişti. Ne yaptığı hakkında hiç de fikri yoktu. İki bedenin de kendinden geçmek dışında bildiği bir şey yoktu o gece.

Louis zevkle kararan gözlerini, onda tutmaya devam ederken çenesine çıkarttı elini. Başını, mavi kısık gözlere bakması adına biraz daha kaldırmak için uğraştı. Parmak uçları hala yüzüne tutunurken, baş parmağını götürdü kurumuş dudaklarına. Merin başını daha da fazla kaldırdı o an Louis'e doğru. Dudaklarına kapanan parmağını yakalayıp, içeri hapsetti. Bir sonraki adımı, yine gözlerini karşısındaki adama ulaştırarak uçuruma giden yolu hızlandırmak olacaktı.

Bu sefer tamamen üstüne kapandığında, ikisinin de başı, yatağın ters tarafındaydı. Louis az önceki pozisyonlarını değiştirse bile, Merin'i çok fazla yerinden kıpırdatmadan yeniden bacaklarının arasındaki yerini almıştı. Ancak bu sefer, ikisi de dudaklarını ve yatağın bitiminde birleştirdikleri ellerini bir an olsun birbirlerinden ayırmadı son ana kadar. Louis o geceliğine üçüncü kez aynı hissi farklı şekillerde tadarken, henüz etkisinin ne kadar uzun süreceğinden habersizdi. Bu nedenle Merin de ondan sadece birkaç saniye sonra geldiğinde, Louis hala bedenine mal olan etkiden kurtulmak amacıyla sıktığı yatağın kenarını bırakmamıştı.

Merin, Louis üstünden çekilip kendini hemen yatağın kenarına attığında bile gözlerini açmamıştı. Aslında o kadar çok yorulmuştu ki, orada uykuya dalması an meselesiydi. Bir gecede birden fazla orgazm yaşamak, belli ki onda da aynı etkiyi bırakıyordu Louis gibi. "Endişelenmene gerek yok." Fısıldamak yerine, nefesleri dinginleştiğinde normal bir tonla söyledi. "Şimdiye kadar çok fazla partnerim olduğu söylenemez."

Aslında Merin, çoktan o konuyu unutmuştu bile ama Louis'in not geçmesine gülmeden edemedi halsizliğine rağmen. Karnında dakikalardır gerilip duran tüm kasları daha fazla ağrı yaptı bir anda. "Sana inanmıyorum." Bedenini kıpırdatmadan, yalnızca başını çevirdi sağ tarafında kalan Louis'e doğru. "Eminim, bu otel odalarında kendine aşık ettiğin bir sürü kızla beraber olmuşsundur."

"Hayır, bu ilk seferim." Louis ağırlaşan bedenini zorlukla kaldırdı yataktan. "Yani, bir otel odasında." Merin gözlerini onda tutmaya devam ettiğinde, ayağa kalkan çıplak adamı seyrediyordu baş aşağı bir halde. "Duş alacağım. Bana eşlik etmek ister misin?"

"Hayır, onun yerine temizlenmek için bu çarşafları kullanacağım." Merin yatakta yüz üstü dönüp, Louis'e sevimli bir şekilde hafifçe el salladı.

Bu sefer karanlıkta kaybolup, odanın içindeki banyoya giden Louis olurken, Merin hala onun mırıldandığını duyabiliyordu. "Yazık oldu. Eğlenceli olabilirdi." Kendi kendine kıkırdamaya devam etti. Odadaki saatin dördü gösterdiğini fark etmesiyle, giyinmek için atılgan vücudu yatağa geri düştü. Yorgunluk tüm bedenini ele geçirdiği için daha fazla oyalanmadan, vücudunu saran dar kumaş parçalarından da kurtuldu ve dolaba kaldırılan yorganı alıp, kendini uykunun huzur dolu kollarına bıraktı. İlk defa çıplak uyumadığı için, o kadar da tuhafına gitmemişti neyse ki. Yorganın soğukluğuna alışana kadar, kısa sürede uykuya daldı.

Haftasonu onları uyandıracak hiçbir alarm olmadığı halde, ikisini de normalden geç uyandıran ses yine Louis'in telefonundan gelmişti. Louis uykuyla uyanıklık arasında hemen yanı başındaki kişiyi ve arkasının dönük olmasından ötürü yorganın açıkta bıraktığı çıplak omuzlarını seyrediyordu halen. Parmak uçlarıyla dalgınca tenini okşadığı sırada, telefonun sesine uyanan Merin, yatakta tereddüt edercesine yavaşlıkla dönmüştü Louis'e. "Sanırım, telefonun çalıyor Louis." Yorganın altında oluşturdukları sıcaklık alanından hiç de uzaklaşmak istemediğinden, daha da sokuldu Merin'e ve dün gece kurdukları samimiyetin verdiği cesaretle öptü omuzlarını.

"Biliyorum, ama önemsemiyorum." Öpücüklerinin altında kıkırdarken, Merin aslında halen uyanmaya çalışıyordu.

"Saat kaç ki?" Louis cevabını yanıtlamak yerine, yüzüne düşen tutamları çekip saçlarını öpmeye başladığında, Merin zor zar araladığı gözlerini karşı duvara asılı olan saate getirdi. "On ikiye mi geliyor? Tanrım... Çok fazla uyumuşuz, otelden atılmamız an meselesi."

Kalkmak üzereyken, Louis onu yakalamış ve daha çok yorganın altına çekmişti. "Resepsiyona telefon açıp tatilimizi bir gün daha uzattığımızı söyleriz."

"Louis... Çocuklar." Merin kaygıyla gözlerini Louis'e çevirdiği zaman, tek kelimeyle yeterince açıklamıştı demek istediklerini. "Merak etmişlerdir seni. Aynı şekilde River da beni." Yanağına hızlı bir öpücük kondurdu bu sefer, sanki hızlıca yataktan kalkıp gitmenin rüşveti olarak. "Duş alacağım ve sonra çıkacağız. Tamam mı?"

Cevabını dinlemeden ve üstünde kıyafetleri olmadan seri adımlarla duşu kullanmak üzere banyoya girdiği esnada, Merin'in kendisini duyamayacağından emin olarak mırıldandı. "En azından o süreçte seni izlesem..." Çocuk gibi dudaklarını büzmekten vazgeçmeden, yatakta ona kalan sıcaklıkla vedalaşmaya çalıştı sadece.

~

Beraber geçirdikleri acele pazar sabahının sonunda, Louis Merin'i evine bırakıp annesinin ve kızının yanına geri dönmüştü. Yeni bir haftanın gelmesinden önce, Merin'e kalan gününü evde geçirmesini söylemeyi ihmal etmemişti. Haftanın geri kalanındaysa, her şey normalin bir tık üstünde ilerlemişti. Çünkü, Harley Merin'in beklediği kadar şüpheli yaklaşmamış, yeni haftada ona her zaman olduğu kadar yakın davranmıştı. Merin sadece böyle olduğunu görmesiyle bile, yeterince içi rahat hissediyordu. Her şey, planladıkları gibi ikisinin kontrolü altında ilerliyordu.

Ancak perşembe günü Merin, yaklaşmakta olan bölüm finallerinin tam tarihi açıklandıktan sonra, kendi hayatındaki birtakım düzenlemelerin yeniden gerekliliğini kendisine hatırlatmasına ihtiyaç duymuştu. Bir ay sonra, yani ocakta başlayacak olan sınavları ve akabinde ocak sonunda dönemin bitiminden kısa bir süre sonra, yeni staj programına uygun olarak kendine bir iş bulması ve yıl sonu tezini bitirmesi gerektiğini öğrenmişti. Bu yüzden, öğleden sonraki uzun süren blok dersinin bitişinde, suratı bir hayli düşüktü ve Allison'ın gözünden ve sorularından kurtulamayacaktı kendini fakülteden dışarı atarken. "Bilmediğimiz şeyler değildi Merin. Ters giden bir şey mi var?"

"İşten ayrılmam gerekecek, dersleri çok aksattım ve toparlamam için gerçekten az bir vaktim var." Merin kalın atkısını boynuna sardı ceketinin üzerinden.

"Gerekirse beraber çalışırız." Fakülte binasından biraz daha uzaklaştıktan sonra, Allison sigarasıyla birlikte çıkardığı çakmağını kullandı.

Merin'se onu izliyor ve soğuk havada üşüyen ellerini ceketinin ceplerinin içinde korumaya çalışıyordu. "Staj için nereyi bulacağım? Kimse bana iş vermiyor ki. Aptal kahve dükkanı müdürleri bile istemezken, okul müdürleri beni asla kabul etmez bir sınıf dolu çocuk üzerinde gözlem yapmam için." Konuşurken kaşlarını çattı. Bu konudaki sitemleri asla bitmeyeceğe benziyordu.

Allison sakinleşmesini istercesine elini omzuna koydu. "Sonuçta gönüllü olarak çalışacaksın. Kimseden para istemeyeceğimiz için kabul ederler elbette. Hemen karamsar olma." Arkadaşının gülümsediğini görse bile, Merin surat asmaya ve başını iki yana sallamaya devam etti. "Şu görüştüğün adam... Kim o? Yani tanıdık biri mi?" Konunun bir anda değişmesiyle, Merin odağını farklı şekillerde karşısındaki kadına çevirdi şaşkınlıkla, ama bunu belli etmeyerek.

"Hayır... Tanıdığını sanmıyorum. Neden sordun?"

"Ne zaman tanıştıracaksın, merak ettim sadece." Merin beklediği cevabı ondan alamadığında, sert bakışlarını Allison'da tuttu yine de. "Şey, Ross seninle hala takılmak istediğini bana söyleyince ben de senin erkek arkadaşın olduğunu söyledim. O da inanmadı ve gerçekliğine dair ismini sordu."

Merin bir anda gerilen siniri sebebiyle bir adım geri çekildiğinden beri artık Allison'ın eli omzunda değildi. "Ona ya da kimseye bir şey kanıtlama zorunluluğum yok benim. Benimle görüşemeyeceğini idrak etmesi için de, illa birilerinin hayatımda olmasına gerek yok. Neden bunu anlamakta zorlanıyor? Ve sen neden insanlara benim özel hayatım hakkında bir şeyler söyleyip duruyorsun-"

"S-sakin ol Merin. Sadece seni ancak böyle rahat bırakabileceğini düşündüm." Allison, daha kötü nasıl batırabileceğini geçiriyordu içinden. Merin hala barut gibi tütüyordu.

"O kim ki benim gerçekten bir erkek arkadaşımın olmasına inanmıyor ve bana hesap soruyor? Sen de bana gelip, ona yetiştirmek için bilgi topluyorsun."

"Yemin ederim, böyle değil." Allison, ona söylediği yalan yüzünden kendini yeterince pişman hissetmişti. Keşke en başından doğruyu söyleseydim, diyor olmalıydı içinden. Merin'e, alt tarafı takıldığı adamın diğer fakülte başkanı olan kadının eski eşi olma ihtimalinden bahsedebilirdi. Şimdi, bu konunun yakınına bile yaklaşamazdı artık.

"Ben gidiyorum, kütüphanede ders çalışmam gerek. Senin gibilerle boşa çene çalamam."

Hızlı adımlarla yanından ayrılıp, diğer yöne ilerlemeye başladı. Böyle olmasından, günün sonunda sinirle aynı kampüsün içerisinde bir yerlere yürümekten bıkmıştı. Bisikletini bıraktığı yere hemen ulaşıp, cebinin diplerine sıkıştırdığı anahtarla tam olarak kilidini söktüğü anda, biraz ilerideki arabaların park halinde duran büyük alandan, tanıdık sesi işitti Merin. Başını kaldırdığında, Rosalind'in ona doğru yürüdüğünü gördü. "Hey, selam Merin. Ne güzel bir tesadüf bu."

Merin de, tam o esnada bu kadının eğer geçen akşamki gibi kendisiyle sinir bozucu bir şekilde konuşmayı sürdürürse nasıl saygısından sessiz kalabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. "Merhaba, bayan Bromley." Kırmızı fransız beresinin örttüğü başını kaldırarak Merin'e yaklaştı ve kolunu omzuna sarmaktan çekinmedi.

"Bana sadece Rosalind de lütfen. Kocamın soyadının kullanılmasına pek alışkın değilim." Merin ne diyeceğini bilemeden başını salladı. "Benimle kahve içmek için vaktin var mı? Aslında karşıma çıktığın için bile çok şanslıyım. En kötü telefon numaranı Hannah'dan almayı düşünüyordum. Söz veriyorum çok zamanını almayacağım."

Rosalind çoktan Merin'i kampüsün iç taraflarına götürmeye başlamıştı bile aslında. "Pekala, sıcak bir şeylere asla hayır diyemem, hele de bu soğuk havada." İkisi de, sade bir şekilde gülümsedi birbirlerine.

Kapalı ve genelde daha pahalı olmasıyla yalnızca akademisyenlerin ya da zengin öğrencilerin kullandığı büyük kafeteryaya geldiklerinde, içerisi gerçekten de sıcacıktı. Hemen uzun camların kenarına bırakılmış bir masaya geçti Merin, Rosalind ikisi için sıcak bir şeyler sipariş verirken. O sırada üstündeki fazla kalın kumaşlardan kurtulmuştu. Rosalind birkaç dakika içerisinde iki fincan kupayla masalarına geri döndüğünde, Merin gösterdiği incelik karşısında kocaman gülümsedi. "Teşekkür ederim, Rosalind." Karşısındaki kadın da, daha sandalyesine oturmadan elindekileri masaya bıraktıktan sonra üstüne geçirdiği uzun trençkot ceketten kurtulmuştu.

Birkaç saniye içerisinde sonunda masanın diğer ucundaki yerini aldığında, söze giren Rosalind oldu. "Nasılsın? Nasıl gidiyor, iş ve okul hayatı?"

Konuşmadan önce, daha az önce başına gelenleri hatırlayıp derin ve sıkıntı dolu bir nefes verdi. "Bir hayli yorucu aslında." Kupasından gelen buharı burnuna tutmadan önce dahi, kokusundan tarçınlı bir şeyler olduğunu hemen anlamıştı. "Finallerimin başlamasına neredeyse bir ay kalmış. Bir de staj meseleleri var. Sınavları verebilirsem tabii."

"Endişelenecek kadar kısa bir süre değil aslında. Bir ay uzun bir süre." Rosalind konuşsa da, Merin başını tek eline yaslayarak uzaklara dalıp gitmişti bile. Kısa süreli sessizlikte, bileğinde duran lila renginde kuvars taşından boncuklarla ve incilerle süslenmiş bilekliği inceliyordu Rosalind. Ancak onun dikkatini, biraz içte duran ip bileklik çekmişti daha çok. Sadece pembe beyaz ve mavi rengini barındıran ipe baktı bir süre. "Tabii, aynı anda çocuklarla ilgilenmek biraz zorlaştırıyor olmalı." Gözleri yeniden buluştuğunda Rosalind tebessüm etti. "Gerçekten çok hoş bir tarzın var bu arada. Söylemeden edemeyeceğim."

Merin sanki bugün üstüne ne giydiğini unutmuşcasına gözlerini kendi üstüne tuttuğunda, derin dekoltesiyle siyah dantelleri olan askılı bluzunu ve içine giydiği parlak petrol mavisi kadife kumaşından uzun kollu tişörtünü gördü. Altına da, aslında klasik siyah kotlarından birini giymişti. Birkaç gündür hava etek giydirtmeyecek kadar rüzgarlı ve soğuktu. "Şey, teşekkür ederim."

"Peki ya bilekliğin... Özel olmazsa?" Merin kol yakalarından gözüken bilekliğini görmesiyle, kalbi bir anda hızlandı. Rosalind'in Louis'in verdiği bileklikten bahsettiğini sanarken, bir anda altında kalanını yakaladı gözleriyle. Derin bir nefes vermişti.

Hafifçe güldü, özgüvenle kendini Rosalind'e açmadan önce. "Ha, o. Ben transseksüelim. Yemekte söylemek isterdim ama buna pek fırsatım olmadı sanırım."

Rosalind, Merin hakkında yeni edindiği bilgiyle samimi bir şekilde gülümsedi. "Louis biliyor, değil mi?" Merin hızlıca başını sallarken, işe girmeden önce ona açıldığını söyledi. "Bunu duyduğuma sevindim. Yani, bana düşmez ama, bana söylediğin için bile gerçekten mutluyum." Rosalind elini Merin'in koluna götürüp hafifçe okşadı. "Aslında, gerçekten zamanını almak istemem. Cheryl ve Hannah konuşurken birkaç kez işittim, senin kızlarla nasıl ilgilendiğini. Ayrıca Louis'in de aynı şekilde nasıl değiştiğini görebiliyorum kızların açısından. Ben de, acaba Cheryl için güvendiğin birini psikolojik danışmanlık için bulabilir misin diye soracaktım. Kardeşinin olacağını öğrendiğinden beri çok şımarıklaştı ve ben de birkaç ay sonra izne ayrıldıktan sonra evde nasıl onunla baş edeceğim bilmiyorum."

"Yani, kendinize yardımcı istiyorsunuz?" Merin hafifçe güldü sorarken. Rosalind'i de güldürmüştü. "Elbette, elbette bulabilirim. Numaranı alırsam ben de, bulduğum kişinin numarasını sana atabilirim böylece direkt iletişime geçersiniz."

Kendi telefonunu, Rosalind'in numarasını almak üzere çantasından çıkarttı. "Güvendiğin biri olsun ama, tamam mı? Ben genelde pek insanlara hemen ısınamam zaten." Numarayı o söyler söylemez kaydetti, bir yandan başını hızlıca sallıyor ve içten içe sırıtıyordu. İki haftadır bir türlü kendine iş bulamayan arkadaşı Gloria için, bu mükemmel bir fırsattı. Elbette, aptal sınıf arkadaşlarının numarasını vermek gibi bir saçmalık yapamazdı bu durumda. "Pekala. Teşekkür ederim Merin. Hem sohbet için hem de bununla ilgilendiğin için. Sen de Arnold gibi bana kızarsın diye düşünmüştüm."

Merin minnettarlığını gülümseyerek ve başını yavaşça iki yana sallayarak gösteriyordu. "Asıl ben teşekkür ederim, çay için." Fincanına parmağını geçirip büyük ve lezzetli bir yudum aldı. "Yanlış anlamazsan, kampüse neden gelmiştin?"

Soruya vereceği cevabı düşünürken, şapkasının altından uzayıp giden saçlarını hafifçe elleriyle düzeltti. Louis'in isteklerini uygulamayıp, Merin'e patronunun özel hayatından bahsetmemeliydi. Ortada neler döndüğünden son derece habersiz olsa bile. "Bir arkadaşım burada akademisyenlik yapıyor, ama sen tanımazsın. Başka bölümden. Benden birkaç kitap istemişti. Onları getirdim."

Aldığı yanıtla, sadece başını salladı Merin. İkisinin de birbirinden sakladığı şeyler vardı nasıl olsa. Rosalind, en yakın arkadaşlarından biri olan Louis'le karşısındaki kızın ilişkisini bilmezken; Merin ise, Louis'in eskiye kadar uzanan ağını ve ağından kurtulamadığı arkadaşlık ilişkilerini, yıllardan beri yakın arkadaş olan Rosalind ve Connie'nin başka bir zamanda aslında onu çekiştirebileceği ihtimalini bilmiyor, tahmin bile edemiyordu.

~

En küçük ocağın üstünde kaynamakta olan suyu alıp büyük kupaların her birine doldurdu. Birini kendisi için ayırırken, diğer ikisini alarak içeri adımladı dikkatli bir şekilde. Renkli olanı Hannah için salondaki koltukların yanında duran kahve sehpasına bırakıp, küçük kızın saçlarını okşadı. "Okuma nasıl gidiyor?"

"Güzel." Hannah tam kış çayından içmek üzere eline kupayı almıştı ki, Merin onu sıcak olabileceği hususunda uyardı. Başını eğerek ufaklığın yumuşak saçlarına mutluluk dolu bir öpücük bıraktı.

"Şu ara, daha az sıklıkla gelip gidebilirim. Sınavlarım başladı, bana kızmazsın değil mi?" Kulağına yaklaşarak sormuştu Merin. Oysa, diğer tekli koltukta oturan ve kulaklıklarıyla müzik dinleyerek telefonuyla ilgilenen Harley'in onları duyduğu yoktu.

Hannah başını iki yana salladı. "Çok çalışman gerekiyor değil mi? Sınavların biter bitmez gel ama. Ha! Bir de, babamın doğum günü yaklaşıyor..."

"Gerçekten mi?" Duymayı beklemediği haberle şaşkınca güldü. "Söz, bir şeyler ayarlarız. Ne zaman?"

"Noel'den önceki gün." Merin küçük kızı bu sefer yanağından öptükten sonra, elindeki diğer kupayla Harley'in tarafına geçti ve çizgi roman karakteri baskılı olanı, uzanan eline bıraktı. Sıra Louis ve kendisininkine geldiğinde, mutfağa gidip masanın üzerinde bıraktığı çay dolu kupaları alması gerekiyordu. Kapıdan içeri girdiğinde, çalan telefonunu kulağına götürdü. "Sadece ciddi misin diye sormak için aradım. Ben bebek bakıcılığı için aradığın son kişiyim, bilmiyor musun?" Gloria'nın yüksek sesinden sonra Merin hafifçe güldü.

"Sadece dene. Ben halledebiliyorsam sen de üstesinden gelebilirsin." Merin kendi kupasını önden içmeye başlamıştı bile.

"Sen çocuklarla hayatını geçirdin ve bunun eğitimini aldın ama." Gloria'yı dinlerken dayanamayıp iç çekmeden edemedi Merin.

"Pekala. Sadece biraz düşün. Yine de istemezsen ona başka birinin numarasını atarım." Hızlıca telefonu arka cebine bıraktıktan sonra, sonunda Louis için doldurduğu kupayla üst kata çıkmayı başarabilmişti. Çalışma odasına girdi ve kapıyı ayağıyla gelişi güzel ittirerek kapattı. Louis onu karşılarken gülümsüyordu. "Sana çay yaptım. Bu sefer, yeşil değil." Merin büyük fincanı ona verip, tepesinde dikilmek yerine aniden kucağına oturmuştu. Louis şaşkınlıkla karışık gülüşünü tutamadı o andan sonra.

"Kızlar aşağıda, Merin. Hiç mi korkmuyorsun?"

"Korkacak bir şey mi yapıyorum? Sadece oturdum..." Merin onun düzgün olan gömlek yakalarını, elleriyle biraz daha düzeltmeye çalıştı yapabilirmişçesine. "Bana verdiğin sözü hala tutmadın."

Louis yavaşça kupayı masasının üzerine bıraktı ve Merin'e döndü. "Ne sözü?"

"Resimlerini gösterecektin..." Sonradan hatırladığı için, kendini kızarcasına başını salladı. Merin'i istemeden de olsa mecburen kucağından indirip yerinden kalktı ve, görmeyeceği köşelere kaldırdığı tabloların hepsini kitaplığın arkasına dayanık duran yerinden çıkarttı. Merin'e göstermeden önce, kendi gözlerini kısa süreli tuvalin üzerinde gezintiye çıkarmıştı. Sonunda tablonun ön yüzü, yeşilliklere baktığında, Merin açık kalan ağzıyla onu gafil avladığını açığa çıkartıyordu. "Vay canına..." Kadehin içine dökülmekte olan şarabın yağlı boyayla tuvale aktarımından sonra, bu sefer Louis eline geleni direkt Merin'e çevirdi. "Aman tanrım, bu Harley."

"Evet... Ve bu da Hannah. Uyuduğu bir anda çizmek aşırı kolay olmuştu." Louis geri kalanlara bakmadan eski yerine kaldırırken, Merin aralık dudaklarını hala kapatamamıştı.

"Ama neden... Neden devam etmiyorsun çizmeye? Üstelik bu kadar yeteneğin varken." Merin kollarını Louis'in omuzlarına yaslarken, ellerini de ensesinin berisinde birleştirdi.

Louis sırıttı cevaplamadan hemen önce. "Çizmediğimi kim söyledi? Sadece, ara verdim." Konuştukça, yüzü eski haline dönüyorsu. "Başlasam bile, eskisi kadar odaklanabilir miyim bilmiyorum. Çok zaman istiyor."

Başını aldığı cevaptan dolayı memnuniyetsizce iki yana sallıyordu. "Devam etmenin bir yolunu bulacağım senin için." Dudaklarına kısa, kaçamak bir öpücük kondurdu. "Sana, biraz kötü bir haberim var. Finallerim başlıyor ve ben, yavaştan bu işi bırakmadan önce haftaiçi bazı günler gelmesem nasıl olur diye-"

"Bırakmak mı?" Louis kaşlarını kaldırdı sorarken.

"Evet, Louis. Sonuçta, kızlar ve sen artık çok iyisiniz. Danışmanlık edeceğim bir sorun kalmadı ortada. Elbette, arada gelip hep beraber vakit geçirebiliriz."

Louis beklemeden beline sarılarak Merin'i kendisine çekip sıkıca sarıldı. "Seni her gün görmeye çok alışmıştım. Bu ihtimale hiç hazırlıklı değilmişim." Merin onun kaygılı sesi yüzünden, aldığı karar yüzünden neredeyse kendini kötü hissetmek üzereydi ki, Louis ekledi. "Ancak, okuluna odaklanman daha önemli elbette."

"Hemen bırakmıyorum zaten." Merin gülümseyerek başını ona doğru çevirdi. "Endişelenme." Louis başını sallıyordu kendi kendine aynı şeyleri tembihlercesine. "Birazdan çıkacağım. Kızlarla gitmeden önce biraz daha ilgilensem iyi olur."

Merin, aldığı kararı sonunda ona da açıklamanın verdiği rahatlığı yaşarken, arkasında bıraktığı patronunu ne kadar üzdüğünden kesinlikle habersizdi. Ama bu tamamen, Louis'in duygusal olmasıyla alakalıydı ve Merin henüz bunu da öğrenmemişti.

~

Saatler sonunda kendi evine girebildiğinde, bu sefer rahatlamaktan çok uzaktı. Kapıdan içeri adımını attığı anda, tüm sorumluluklarıyla burun buruna geliyor ve kendisini köşeye sıkışmış hissediyordu. Hızlıca yemek için beklediğini mesaj atan kardeşine ve kendisine bir şeyler hazırlarken, telefonuna durmadan gelip duran bildirim sesleriyle işine ara vermeden mesajları açtı. "Louis: Çok yağmur yağıyordu. Eve varabildin mi?"
Hiç beklemeden diğer mesajı da atmıştı. "Louis: Varınca mutlaka bana haber ver. Merak ediyorum."

"Merin." Kardeşinin arkasından sinsice gelmesi yetmiyormuş gibi kulağının dibinde sesini duymasıyla ocağın başında korkuyla yerinde sıçradı o an. "Sana birileri hediye yollamış."

"Ne? Ne saçmalıyorsun sen?" River ona paketlerle sarılmış kutuyu uzattığında, hiç beklemeden aceleyle aldı elinden. "Nereden çıktı bu?"

"Bugün ben okuldan geldikten sonra kapı çaldı. Kurye seni sordu. Ben de kardeşin olduğunu söyleyerek pakedi aldım." Merin, kutunun içinde ne olduğuna dair tahminde bulunamıyordu ama, kardeşinin merak edip kutuyu açmadığı için şükredebilirdi. "Ee, bahşişim nerede? Ben olmasaydım kargon kayıplara karışacaktı."

River'ın ciddiliği yüzünden, en sonunda dayanamayıp gülerek "Cüzdanımdakilerin hepsini alabilirsin." dedi. O yanından ayrıldığında, sonunda pakedi inceleme şansını yakalayabilmişti. Etrafında kimden geldiğine dair hiçbir bilgi yazılmamıştı. Çok geçmeden kutuyu odasına kaldırdı. Yemekten sonra pakedi açıp içinden çıkanı görmek için sabırsızlıktan ölüyordu.

Bu sebepten ötürü, en hızlı şekilde yediği akşam yemeğinden sonra, odasına girip kapıyı sonuna kadar kapattı ve kargo pakediyle sarılmış kutuyu açmak için uğraştı. Makasla kestikten sonra, kutunun içinden çıkan ikinci kırmızı kutu, onu iyice heyecanlandırmıştı. Gözleriyle sanki River'ın gelip gelmediğini kontrol edercesine kapıya dönse de, çok da o tarafla ilgilenemeden önünde duran kırmızı kutuya eğildi. Kapağını kaldırdığında, beyaz saten kumaşının arasındakileri görmesinden ötürü nutku tutulmuştu. Kutunun içine yerleştirilmiş, fazlasıyla özel duran iç çamaşırı takımından üst parçasını alıp parmak uçlarıyla dokundu yumuşak kumaşa. Dantelleriyle oluşturulan desenden, ten rengi süngerinin üstünü kaplayan deniz kabuğunu görmemek imkansızdı. Merin, parmak uçlarıyla en değerli elmaslardan birini tutuyormuşcasına özenle dokunuyordu sütyene. Detayları öyle ince işlenmişti ki, hayran kalmamak imkansızdı.

Alt parçaya geçmeden önce, kutuda kalan minik kağıdı fark etti ilk kez. Kağıdın yüzünü kendisine doğru çevirdiği zamansa, üstüne kurşun kalemle çizim yapıldığını, hatta orada çizilen omuzların ve dağınık saçların aslında kendisinin olduğunu anladı zaman geçtikçe. Ağzı daha da çok aralanmıştı, altında Louis'in el yazısıyla yazdıklarını gördüğü anda. "En büyük ve en derin okyanusların, en güzel denizkızına. Uyurken çok güzeldin ve güzel olduğun kadar bundan habersizdin."

Merin nottan sonra, artık dudağını kemirmeden geçirdiği bir anı bile kalmamıştı. Tüm yüzü alev almıştı geçirdiği hoşnutluktan dolayı. Oysa, daha Louis'e eve geldiğinin haberini bile verememişken, Louis ona böyle bir hediye yollamıştı. Bu romantik konularda da, ondan ders alması şarttı belli ki. Ancak, kuru kuru teşekkür etmeyeceğini bu sefer kendisine tembihlemişti. Hızlıca yeniden kapının oraya gitti ve kilitlerken, Louis'e eve geldiğinin haberini verdi geç bile olsa. Sonra, ona hediye aldığı çamaşırları giyecek ve elbette, hala yalnızca onlarla sarılıyken, fotoğraflarını Louis'e atacaktı, büyük bir zevkle.




@eliacarterx hepsi senin için❤️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top