7. Yenilgi

8 Ocak 2021

İçinde bulunduğum karanlık yavaş yavaş kaybolurken karşıma terkedilmiş bir fabrika çıktı. Her zamanki kabuslarımdan biri olduğunu hissetsem de bacaklarım beni o fabrikanın içine sürükledi. Fabrikanın duvarları ben ilerledikçe daralıyor, bedenimi ezecek kadar sıkıştırıyordu. Karanlık fabrikanın içinde ilerlerken korkunç fısıltılar ve kahkahalar işitiyordum. Ardından merdivenlere ulaşıyor, tek tek o merdivenleri tırmanıyorum. Korkuyordum. Merdivenlerden aşağı uğursuz kırmızı bir sıvı akıyordu. Bu sıvı ayaklarıma değdiğinde irkilerek ayaklarıma baktım ve o an ayakkabı giyinmediğimi fark ettim. Çaresizlik bedenimi sarmış, tahammül etmekte zorlandığım duyguları gün yüzüne çıkarıyordu. Merdivenleri tamamen çıktığımda önümde bir kapı belirdi. İçeride eli silahlı adamlar ve dizlerinin üzerine çökmüş Kenan vardı. Karanlığın içerisinden kahkaha atarak Cemil çıktı. Bana bakarak elindeki silahı Kenan'a doğrulttu. Koşmak istedim, Kenan'ı kurtarmak istedim fakat bedenim olduğum yere çivilenmiş gibiydi. Silah patladı ve Kenan'ın başı paramparça oldu. Kenan'ın cansız bedeni yere yığılırken çığlık atmaya başladım. O kadar şiddetli çığlık atıyordum ki bedenimin sarsıldığını hissediyordum. Rüyamdaki görüntülerin paramparça olduğunu hissettim ve gözlerimi gerçekliğe açtım.

Çığlık atarken sarsılan bedenim aniden doğruldu. Ne yaptığımın farkına varmam birkaç saniyemi almıştı. Gördüğüm kâbusun etkisinden kurtulunca çığlık atmayı kestim. Nefes nefese kalmıştım ve tişörtüm terden sırılsıklam olmuştu. Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. Ne kadar ağladığımı bilmiyordum ancak bu berbat histen kurtulabilmemin tek yolu buydu. Bir süre ağladıktan sonra sakinleştim ve gözlerimi açıp etrafıma baktım. İç çekişlerim devam ederken komodinime uzandım ve çekmeceden ilacımı alıp yuttum. Yaklaşık beş senedir Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşıyordum ve bu yüzden sürekli olarak bu şekilde kâbus görüyordum. Etkisi hiç azalmıyordu. Her seferinde o anı tekrar ve tekrar yaşıyormuşum gibi hissediyordum.

Duvar saatine baktığımda alarmımın beş dakika sonra çalacağını fark ettim. Tekrar yatmak yerine kalktım ve dolabıma yöneldim. Yerde dün çıkarıp bıraktığım kıyafetler vardı. Onları toplayıp çamaşır makinesine atacak halim yoktu. Bu yüzden üzerlerine basıp dolabımı açtım ve rastgele kıyafet seçip üzerimi değiştirdim. Çıkardığım pijamaları da yine yere atmıştım. Tam o sırada alarmım çaldı. Komodinin üzerinden telefonumu ve çantamı alıp odamdan çıktım. İş yerime yakın 1+1 bir evde yaşıyordum. Salon ve mutfak iç içeydi ve dış kapının hemen yanında banyo bulunuyordu. Geniş bir ailem ya da arkadaş çevrem olmadığından yaşadığım bu ev tam bana göreydi. Kirada olmasaydım çok daha iyi olurdu ancak kazandığım parayla sadece ihtiyaçlarımı karşılayabiliyordum. Bir ev alabilmem için yıllarca kredi ödemeliydim. Garanti bir işim olmadığı için bunu gerçekleştirmek de benim için imkansız gibi bir durumdu.

İç çekerken elimi yüzümü yıkamak için banyoya doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde banyonun da yatak odam kadar dağılmış olduğunu fark ettim. Kirli çamaşır sepeti ağzına kadar dolmuştu ve çevresine de düşmüş birkaç parça kıyafet vardı. Zeminde de birkaç yerde saçlar olduğunu fark ettim. Lavabonun önüne gidip musluğu açtım ve avuçlarıma suyun dolmasını bekledim. Ayılmak için yüzüme birkaç kez su çarpmam gerekiyordu. Başımı kaldırıp aynaya baktım. Ayna oldukça kirli olsa da göz altımdaki koyu halkalar net bir şekilde seçiliyordu. Beş senedir aynadaki bu görüntüme alışmıştım aslında. Bu yanılsama bana yabancı gelmiyordu. Bu yüzden umursamayıp dişlerimi fırçaladım ve küt saçlarımı ensemde toplayıp banyodan çıktım. Girişteki askıdan kabanımı alıp giyindim ve eşyalarımı alıp evden çıktım.

Otobüs durağına yürümem, otobüse binmem ve iş yerine varmam her zamanki gibi gelişti. İki seneden fazla bir süredir aynı haber sitesinde çalışıyordum. İşler benim için hiç de tahmin ettiğim gibi gelişmemişti. Hayatım boyunca her zaman başarılı bir öğrencilik hayatım olmuştu. Kenan'ın ölümü bütün yaşamımı değiştirmiş olsa da başarılı bir öğrenci olarak mezun olmuştum. Fakat söz konusu iş bulmak olduğunda diplomanın önemsiz olduğunu fark etmiştim. Hayalini kurduğum her yayın kuruluşu tarafından geri çevrilmiştim. Oysaki Kenan'ın ölümünden sonra beni ayakta tutan şey başarılı bir gazeteci olup onun ölümü arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmaktı. Bu yüzden zaman içerisinde çok acı bir gerçeği öğrenmiştim. Güçlü olana karşı savaşılmıyordu. Bizler, biz zayıf olanlar, yenilmeye mahkumduk. Bu bizim acı kaderimizdi.

Bu gerçeğe rağmen vazgeçtiğimi söyleyemeyecektim. Atay Grubun alt kuruluşu olan bir magazin sitesinde çalışıyordum. Burada işe girmemin sebebi Cemil Atay'ı yakından izlemekti fakat çalıştığım bina Cemil Atay'dan oldukça uzak bir mevkideydi. Ona ulaşmak her zamankinden daha imkansızdı. Bununla birlikte Cemil Atay  büyük bir holdingin CEO'su olduğu için magazinin ilgisini çeken biriydi. Bu yüzden sürekli onu takip ediyor, onunla ilgili yazılar yazıyordum. Çoğu zaman yazıklarım ana editör tarafından geri çevriliyordu ve yayım onayı alamıyordum. Fakat bu şekilde onu yakından takip edersem bir açığını bulabileceğimi düşünüyordum. Beni hayatta tutan da tam olarak buydu.

Ofise vardığımda asansöre binip beşinci kata bastım ve asansör yukarı çıkana kadar Twitterda gündeme bakarak zaman geçirdim. Asansörün kapıları iki yana açıldığında baş editöre Asuman ile karşılaştım. Başımla selam verip yanından geçerken, "Biliyorsun" diyerek durmamı sağladı. Omzumun üstünden dönüp ona baktım. "Yeteneksiz muhabirlerin işten çıkarılması istendi. Daha fazla başarısız haberler yaparsan gidecek kişi sen olursun."

Cevap vermemi beklemeden asansöre bindi ve gideceği katın numarasına bastı. Ona cevap vermedim fakat bunun yerine asansörün kapıları kapanana kadar gözlerinin içine baktım. Asuman ve ben aynı sınıfta okumuştuk ve hep ondan daha başarılı bir öğrenci olmuştum. Fakat onun bağlantıları çok iyi olduğu için burada hemen iş bulmuş ve hızlı bir şekilde yükselmişti. Magazin haberi yazmakta iddialı olmadığımı biliyordum çünkü ünlülerin ne yaptıkları beni hiç ilgilendirmiyordu. İlgi alanımın dışı olduğu için doğal olarak iyi haberler yapamıyordum. Bu yüzden buradaki en iyi muhabir olmadığımın farkındaydım. Fakat hala ondan çok daha iyi olduğumu biliyordum. Gözlerinin içine uzun uzun bakmamın sebebi de buydu. Çünkü Asuman da ondan daha iyi olduğumu biliyordu.

Asansörün kapıları kapandığında göz devirdim ve önüme dönüp masama doğru ilerledim. İçeri girer girmez Mehmet'in dikkatini çekmiştim.

"Her zaman nasıl aynı dakikada burada olmayı başarıyorsun. Ne daha erken ne de daha geç hep aynı saat, aynı dakika. İnanılmazsın Efsun." diye konuştu. Keyfim yerinde olmadığı için omuz silkip yerime oturdum. Tekerlekli sandalyesini anında bana doğru kaydırdı ve konuşmasına devam etti. Ona bakmayıp bilgisayarımı açıp dağınık bıraktığım masamı toparlamaya çalışıyordum.

"Haberleri gördün mü?" diye sordu fakat yanıt vermeyeceğimi bildiği için konuşmaya devam etti. "Dün Yıldız ve Hasan, yeni açılan şu mekândan çıkacak çiftleri görüntülemeye çalışırken mekanın korumaları tarafından darp edilmişler. Yani aslında Hasan'ı biraz dövmüşler. Kolunu sarmışlar diye duydum. Hah bak, bak, Hasan geldi."

Başımı kaldırıp kapıya baktığım sırada Mehmet yerinden kalktı ve zaman kaybetmeden Hasan'ın yanına gitti.

"Şu hale bak, fena benzetmişler sizi, şikayetçi oldunuz mu?" diye sordu Mehmet. Hasan, Mehmet'in sorusuna cevap verirken benim gözlerimin içine baktı. "Yok ya, ne benzetmesi, ufak bir arbede çıktı, o kadar." diye cevapladı. "Hukuk ekibinin yanından geliyoruz şimdi. Darp raporu çıkartmıştık dün, gerisini onlar halledecekmiş."

"İyi bari, bu olay böyle kapanmamalı. En iyisini yapıyorsunuz. Bu arada olay anında çektiğiniz video internette viral oldu. İnsanlar çok büyük tepki gösteriyor. Yaşanan olay kötü ama sitemizin baya reklamı oldu." diye konuştu Mehmet her zamanki gibi pervasızca. Göz devirmemek için kendimi zor tutarken hala gözlerimin içine bakan Hasan'a, "Geçmiş olsun." dedim.

"Teşekkür ederim." diye cevap verdi Hasan da.

"Senin siyah kuşağın vardı değil mi Efsun?" diye sordu Mehmet bana doğru gelirken. "Evet." diye kısa bir cevap verdim ve açılan bilgisayarıma baktım.

"Vay be! Judo muydu taekwondo mu? Böyle bir durumda onları haklayabilir miydin acaba?" diye kendi kendine konuştu. Dedikleriyle hiçbir şekilde ilgilenmeyip bilgisayarıma odaklandığımdan bir süre sonra sandalyesini masasına çekti ve işine odaklandı. Tabii oyun oynamak iş olarak sayılıyorsa...

Bunun dışında günüm her zamanki gibi geçti. Dün gece taslağını oluşturduğum yazılarımı yazdım ve onay için baş editöre gönderdim. Ardından öğle yemeği yemek için tek başıma dışarı çıktım. Dışarıda biraz zaman öldürüp masamın başına geri döndüm. Öğleden sonra hep yaptığım gibi Cemil'i araştırdım. Hakkında nasıl haberler yapılmış bunları okudum. Ardından yeni bir sayfa açıp onun hakkında daha önce bir muhbirden aldığım haberi yazmaya başladım.

Cemil hakkında yüzlerce haber yazmıştım fakat bunların hepsi onun karanlık tarafını ortaya çıkardığı için yayımlanmamıştı. Bu site Cemil Atay'a aitti. Onu karalamaya yönelik hiçbir haberin kabul edilmeyeceğini ben de çok iyi biliyordum. Buna rağmen yazmaya devam ediyordum çünkü benim için terapi gibi bir şeydi. Vicdanımı rahatlatıyordum ve kendimi çok daha iyi hissediyordum.

Ben kendimi yaptığım işe kaptırmışken, Mehmet yanıma geldi ve kendi masasına dayanıp bir süre sadece beni izledi. Dönüp ne bakıyorsun diye çemkirmek istesem de kendimi tuttum ve masamı düzenlemeye devam ettim.

"Bak Efsun, beni iş arkadaşı olarak değil de abin olarak görmeni ve söyleyeceklerime kulak vermeni istiyorum. Yeteneğin olmayabilir, bu tarz konular ilgini çekmeyebilir ama daha sıkı çalışıp işini elinde tutmalısın. Ailen de yok, işini kaybedersen barındırmazlar seni bu şehirde."

Yine ve yine her şeye burnunu sokan insanlar... Aptal olmayan herkes bu konuşmalarının altındaki mananın ilgi ve şefkat değil de kendi egosunu tatmin etme ve gövde gösterisi olduğunu anlayabilirdi. Dişlerimi sıkarak zoraki bir şekilde gülümsedim.

"Seni ilgilendirmez Mehmet, işine bak." Dedim sinirle. O an fark ettim ki gün içerisinde ne kadar da çok işine bak Mehmet diyordum öyle. Bazı insanlar ve uzun burunları, hiç çekilmiyor.

"Bak şimdi, beni ilgilendirir çünkü sen-" gerisini dinlemedim. Gün içerisinde o kadar çok karışıyordu ki her şeye, bir yerden sonra söylediği her şey suya düşen taş misali dibe batıyordu. O gidene kadar söylediklerini duymazlıktan geldim ve yaptığım işe odaklandım. Onunla çalıştığım aylar sonrasında tek kurtuluş yolunun bu olduğunu anlamıştım. Kendimi açıklamaya çalışınca ona daha fazla fırsat veriyordum. Beş dakikalık bir konuşma saatlere hatta günlere uzayabiliyordu. Bu yetmezmiş gibi bütün ofise söylediklerimi çarpıtarak anlatıyordu. Sonra bu yaptıkları için ona çıkıştığımda da kötü ben oluyordum. En sonunda ona aldırış etmemeyi ve söylediklerini duymazlıktan gelmeyi öğrendim. Bu şekilde uzun zamandır huzurluydum. Ben işime odaklanmış çalışırken, benden herhangi bir tepki alamayacağını fark etmiş olan Mehmet arkasını dönüp uzaklaştı ve ben de derin bir nefes aldım.

Saatler bu şekilde aktı geçti. Çoktan hava kararmıştı ve ofisin yarısı haber için dışarı çıkmıştı. Tuvalete gitmek için yerimden kalktığımda telefonumu da elime aldım ve o sırada saate bakmak için tuş kilidimi açtım. Sitedeki çalışanlarla olan gruptan birkaç mesaj gelmişti, çoğu duyuruydu, geçtim. Ev sahibim kira konusunda yine darlamak için uzunca bir yazı yazmıştı, geçtim. Üniversiteden arkadaşlarım buluşma düzenleme temalı bir şeyler yazmışlardı, geçtim. Bunlar dışında dikkatimi çeken bir şey gördüm. Yabancı bir numaradan iki mesaj gelmişti. Tuvalete doğru ilerlerken mesaja baktığımda aniden durdum.

İlk mesajda bir sürü insanın bulunduğu bir gece mekanının fotoğrafı vardı. İkinci mesajda ise mekanın adı ve adresi vardı. Mekânın adını görür görmez zihnimde tek bir isim canlanmıştı: Cemil Atay. Anında zihnimde beş sene önce onunla karşı karşıya geldiğim anlar canlandı. Henüz yirmi bir yaşında, dünyadan habersiz toy bir kızdım. Bu yüzden Kenan'ın ölümü sonrası, o zamanlar hissettiğim duyguların da yoğunluyla, çok saçma şeyler yapmıştım. Kimin gerçekte suçlu olduğunu bilmeden gördüğüm herkese çemkirmiş, hiç bana uymayan cümleler kurmuştum. Cemil'e olan hıncımı defalarca kez Kartal'dan çıkarmıştım. Tabii bunlardan da kötüsü, Cemil'i öldürmeye çalışmamdı. Gerçekten aklımdan ne geçiyordu o gün merak ediyordum. Kenan'ın adaletini birini öldürerek sağlayamayacağımı düşünmem gerekiyordu. Ancak o zamanlar o kadar kötü bir ruh hali içindeydim ki düşünmeden hareket etmiştim ve o günün devamında Kartal'ı öpmüştüm. Bu anıyı hatırlamak baştan aşağı ürpermem neden olmuştu. Başımı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım ve fotoğrafı açtım. Ortam ışıksız olduğu için fotoğraf çok net değildi fakat Cemil'in yüzü açıkça görülüyordu. Fotoğrafta Cemil'in eli kısa siyah elbise giymiş bir kadının çıplak bacaklarının üzerinde duruyordu. Yüzleri birbirlerine çok fazla yakındı. Bu nedenle kadını tanımam biraz zamanımı almıştı. Kim olduğunu çıkardığımda ise neredeyse küçük dilimi yutacaktım.

Bu kadın, ünlü şarkıcı Hira Akgöz'dü. Fotoğrafı birkaç kez yakınlaştırıp emin olmak için defalarca kez baktım. Evet, yanılmıyordum. Aylardır peşinde olduğum ancak hiç birlikte yakalayamadığım o "çift" bir şekilde bana ulaşmıştı. Bu haberin değeri benim için oldukça büyüktü. Amacım tabii ki de ortalıkta dolaşıp Cemil'in aşk hayatını araştırmak değildi. İşim buydu ama amacım bu değildi. Onun aşk hayatını araştırmak hem bana işim konusunda yardımcı oluyordu -çünkü bu sayede gerçekten tutan yazılar kaleme alabiliyordum- hem de bu bilgnini onun aşk hayatının arkasında çevirdiği kirli oyunları öğrenmemi sağlayabileceğini düşünüyordum. 

Hira Akgöz bu gizemi çözmemde benim için kilit bir isimdi. Zira Hira'nın yeni dizi projesinin reklamı için sevgiliymiş gibi göründüğü Burak Can yerine ünlü playboy Cemil Atay ile birlikte olması çok konuşulacak bir olaydı. Bu yüzden paparazzilere hiç iz bırakmadan birlikteliklerini sürdürüyorlardı. Ben de uzun zamandır onların peşindeydim fakat elle tutulur hiçbir şey bulamamıştım. Hira Akgöz ile olan birlikteliklerini araştırmak bana en nihayetinde Cemil Atay'ın avını nasıl seçtiğini gösterecekti. Bu da benim için çok değerliydi. Ve sonunda hiç beklemediğim bir şekilde bu ikilinin fotoğrafı elime ulaşmıştı. Her ne kadar bu fotoğraf elime geçtiği için mutlu olsam da bir şekilde bana ulaştırılması tuhaftı. Hiç zaman kaybetmeden bana fotoğrafı gönderen numarayı aradım ama ulaşılamıyordu. Nasıl olur da hemen telefonunu kapatırdı? Stresten dudağımı ısırmaya başlamıştım. Hemen koşup fotoğrafı baş editöre göstermek içimden geçiyordu ama fotoğraf sahte de olabilirdi. Bir şekilde doğrulamam gerekiyordu ama oldukça zor görünüyordu. Yine de kararsız kalıp vakit kaybetmek yerine hemen kararımı verdim. Oraya gidip bizzat kendi kanıtlarımı bulacaktım.

Eşyalarımı aceleyle toparlayıp kabanımı yarım yamalak giyindim ve çantamı elime alıp hızla asansöre doğru koşar adımlarla ilerledim. Yanından geçtiğim iş arkadaşlarım bana meraklı gözlerle baksalar da hiçbir şey sormadılar. Endişeyle dudağımı ısırırken asansöre varmadan hemen önce kabanımı giyinip çantamı boynuma geçirmeyi başarmıştım. Asansörün yukarı çıkmasını beklerken hemen ardımdan editör Kerem'in ağır adımlarla elindeki tablete bakarak asansöre doğru yürüdüğünü gördüm. Kerem haber sitemizde sadece editörlük yapan biri değildi. Ofiste pek çok şeyi sırtlayarak işlerin yürümesini sağlayan kişi de oydu. Kameralardan, mikrofon ve araçlara kadar pek çok şeyin de sorumluluğu onun üstündeydi. Zihnimde o gece kulübüne nasıl ulaşacağım gibi sorunlar dönüp dururken Kerem'i görür görmez doğal olarak aklıma şirket arabası gelmişti. Hiç düşünmeden sordum:
"Kerem Bey, merhaba." Dedim hızlı konuşurken. "Bir muhbir gerçekten çok önemli bir haberin bilgisini iletti az önce. Fakat bunu doğrulamak için bana söylenen adrese gitmem gerekiyor. Eğer otoparkta boş bir araba varsa, haber için kullanabilir miyim?"

Tek nefeste pek çok şey söylerken asansörün kapıları açıldı ve Kerem cevap vermemi beklemeden kabine bindi. Gözlerimi devirmemek için insanüstü çaba sarf ederken, "Gerçekten çok acil bir işim var. Aksi halde istemeyeceğimi siz de çok iyi biliyorsunuz. Sadece bir kerelik. Lütfen." Dedim. Normalde isteklerim için birilerine yalvaran bir insan değilim ama bu durum o kadar farklıydı ki kendi kişiliğimden taviz vermeme sebep oluyordu. Ben heyecanla onun ne cevap vereceğini beklerken asansörün kapıları kapandı ve aşağıya inmeye başladık. Bir yandan bana vereceği cevabı merak ediyordum ve öte yandan bana söylenenleri doğrulayamadan olayları kaçırma korkusu yaşıyordum. Buradan oraya toplu taşıma ile gitmem çok uzun zaman alacakmış gibi duruyordu.
Neyse ki Kerem insaflı çıktı ve derin bir nefes verirken -hiçbir şey söylemeden- cebinden çıkarıp anahtarı uzattı. Mutluluktan otuz iki diş gülümserken anahtarları elinden aldım. "Çok teşekkür ederim. Gerçekten."
Asansör durdu ve kapılar iki yana doğru açıldı. Kerem göz ucuyla bana bakıp hızlı adımlarla asansörden indi ama ben otoparka inmek için -1'e bastım. Kapılar tekrar kapandı ve çok kısa bir süre sonra inmem için açıldı. Kolumdaki saate baktığımda çoktan on dakika geçtiğini görmem bir olmuştu. Endişeyle dudağımı ısırıp hızlı adımlarla arabaya doğru ilerledim. Bu araba sitemize aiti ve çok nadir kullanılıyordu. Genelde çok para getiren haberleri bizzat görüntülemek için ekibimiz tarafından kullanılırdı. Aksi takdirde otoparkta tabiri caizse yalnızlığa terk edilmişti. Çünkü genelde yazarlar ve editörler toplumun ilgisini çeken güncel konular hakkında kurgu yazılar ve bazen de derlemeler yaparlardı. En çok okunan yazılarımız da hep bu tür olduğu için kimse riske girip sahada çalışmak istemiyordu. Benim dışımda. Ben... Ben gerçek bir şeyler yapmak istiyordum. Her zaman hayalim gerçek bir haberci olmaktı. Kimsenin cesaret edemeyeceği yerlere gitmek, kimsenin kaleme almak istemeyeceği şeyleri kaleme almak istiyordum. Bu benim yegâne isteğimdi. Ama maalesef devlet üniversitesinde okuduğum için ya da torpilim olmadığı için kendimi gösterebileceğim hiçbir kanalda iş bulamamıştım. Magazin ilgimi çekmediği için doğal olarak ilgi çekici yazılar da yazamıyordum. Bu yüzden geçimimi sağlamak beni oldukça zorluyordu.
Arabaya ulaştığımda anahtarla kapıyı açtım ve bindim. Yüzümü buruştururken emniyet kemerimi taktım, arabayı çalıştırdım. Böyle bir arabayla trafiğe çıkmak oldukça utanç verici olsa da bu haber için oraya vaktinde ulaşmalıydım. Aslında bu benim için haberden de öteydi. Kenan'ın ölümünün çalıştığı şirket ile bir bağlantısı olduğuna emindim. O zamanlar Kenan şirketin varisini korumakla görevliydi. Dolayısıyla varisin her şeyinden haberdardı. Belki... Belki de bilmemesi gereken bir şeye şahit olmuştu. Kulağa delice geldiğinin farkındaydım. Bir romanın içerisinde olsaydım her şey mantıklı olurdu fakat gerçek hayatta bu düşüncelerim insanlara kurgu gibi geliyordu. Biliyordum. Fakat bildiğim başka bir şey daha vardı. Kenan intihar edecek biri değildi. Üstelik o fabrikada dizlerinin üstüne çökmüş Kenan'a silahı veren Cemil Atay'ı bizzat görmüştüm. Ve ben onun ölümünün arkasındaki gerçeği bulacaktım.

******

Telefonuma gelen mesajı açıp doğru yerde olup olmadığımı kontrol ettikten sonra arabamı gece kulübünün iki kapısını da rahat bir şekilde görebileceğim bir yere park ettim. Onlar dışarı çıkınca çekeceğim fotoğrafta yüzleri rahat bir şekilde çıkacak kadar yakında ama dikkatle bakmadan göremeyecekleri kadar da uzaktaydım. Yarım saat gibi bir süre boyunca gözümü her iki kapıdan da ayırmadan izlemeyi sürdürdüm. O kadar çok insan aynı anda girip çıkıyordu ki gerçekten kaçırmadığımdan emin olamıyordum. Bana gelen fotoğrafta yanında ünlü şarkıcı ve oyuncu Hira Akgöz vardı ve birlikte çıkacaklarsa ana kapıyı tercih etmeyeceklerini düşünüyordum bu yüzden yan kapıya daha çok dikkat ediyordum ama o kapıyı da kullanan bir sürü insan vardı. Stresten kendimi kaybedip tırnaklarımı yediğimi fark edince ofladım. Tam o anda sırasıymış gibi karnıma derin bir ağrı saplandı. Vücudum kasılırken acilen tuvalete gitmem gerektiğini söylüyormuş gibiydi. Bir ağız dolusu küfrederken çantamı alıp arabadan indim. Temiz hava ciğerlerime dolarken karnım bir kez daha kasıldı. Az kalsın oracıkta altıma yapacaktım. Hızla etrafıma bir göz attım. O kadar pahalı mekanların bulunduğu bir yerdeydim ki çevredeki hiçbir yere gidip tuvaletlerini kullanamazdım. Çaresizlik içinde inlerken arka sokaklara doğru tedirgin adımlarla ilerledim. Sokaklar oldukça kalabalıktı ve iki büklüm ilerlerken yanından geçtiğim insanlar bana garip bakışlar atıyorlardı. Fakat o kadar kötü bir durumdaydım ki kimseyi kafaya takmıyordum.
Sokağın sonunda doğru geldiğimde çaprazda WC yazılı iki kapı görmüştüm. O an çölde su bulmuş gibi hissettim. O kadar hızlı adımlarla yürüdüm ki yanlışlıkla birkaç kişiye çarpmıştım. Sonunda ulaştığımda bayan wc'nin kapısını açmaya çalıştım ama kilitliydi. Çaresizlikle inlerken diğer kapıya yöneldim fakat tam o sırada kapı açıldı ve bir adam çıktı. Hiç umursamadan adamı kenara itip tuvalete girdim ve kapıyı ardımdan kilitledim. Bir sağa bir sola kıvranırken pantolonumun düğmesini açmaya çalışıyordum. Lanet şey o an sanki inat edercesine açılmıyordu. Saatler gibi gelen uğraşlar sonucunda düğmemi açtım ve pantolonumu indirip klozete oturdum. Tuvaletimi yaptıkça üzerimden tır kalkmış gibi rahatlıyordum. Tam o sırada biri kapıya tıkladı.
"Hanımefendi bu tuvaletler personele aittir, başkaları tarafından kullanılamaz."
Utançla elimi yüzüme siper ettim. O kadar zor bir durumdaydım ki hiç düşünmeden içeri dalmıştım. İşimi hızla bitirip sifonu çektikten sonra külotumu ve pantolonumu bir kerede giyindim. Elim kapı koluna gitti ama açamadım. Acaba hala beni bekliyor muydu yoksa çoktan gitmiş miydi?

Kendi kendime, "O an başka çaren yoktu," diye mırıldandım ve bir kerede kapıyı açtım. Hemen birkaç adım önümde üzerindeki üniformadan anladığım kadarıyla bir mağaza çalışanı duruyordu. "Üzgünüm, gerçekten ihtiyacım vardı." Diye mırıldanıp hızlı adımlarla yanından ayrıldım. O an o kadar çok utanıyordum ki burada neden bulunduğum bile aklımdan tamamen çıkmıştı. Ağır adımlarla yürürken yanından geçtiğim ara sokaktan itiş kakış sesleri duydum. Bu çevrede bir sürü eğlence mekânı olduğundan bir kesim içkinin dozunu kaçırırdı ve sokaklarda bağırarak konuşur, bir oraya bir buraya çarparak yürüdüklerinden gereksiz gürültüye sebep olurlardı. Bu yüzden önce hiç aldırmayıp ilerlemeyi düşündüm ama sonra bir kadının sesini duyunca o tarafa doğru dikkat kesildim. Çünkü herhangi bir ayyaş kızın sarhoş halinden faydalanmaya çalışıyor olabilirdi. Seslerin geldiği yere doğru gözlerimi kısarak baktım. Sokağın ışıklandırması oldukça kötüydü, bu yüzden karanlık siluetlerden başka bir şey seçilmiyordu. Sessizce birkaç adım yaklaşıp daha dikkatli baktım. Karanlıkta yüzlerini seçemiyordum, üstelik iki kişi de birbirlerine fazlasıyla yakındı. Bir kadın duvara yaslanmış adam da ona iyice sokulmuştu. Bir şeyler konuşuyorlardı ama ne söylediklerini anlayamıyordum. Başımı kaldırıp önünde durduğum binaya baktım. Bu binadan sola sapınca birkaç adım sonra Hira Akgöz ve Cemil Atay'ın bulunduğu gece kulübünün yan kapısına ulaşılıyordu. Sessizce yaklaşıp iyice baktığımda önümdeki çiftin hemen arkasında demirden bir kapı gördüm. O an kalbim hızla çarpmaya başladı. İlişkilerini saklayan bu tarz ünlü çiftler için muhabirlere yakalanmadan çıkmanın en mantıklı yolu gizli arka bir kapıyı kullanmaktı. Aptal kafam, bunu nasıl düşünememiştim. Hızla etrafıma bakınıp gizlenebileceğim yakın bir yer aradım. Birkaç metre ileride büyük bir çöp konteynırı vardı ve kulübün kapısı hemen karşı çaprazındaydı. Bu şekilde hem rahat bir şekilde fotoğraflarını çekebilirdim hem de fotoğraflarda net bir görüntü alabilirdim.

Önümdeki çifte varlığımı hissettirmeden büyük ve sessiz adımlarla çöp konteynırına doğru ilerledim. Birbirlerine o kadar odaklanmışlardı ki etraflarında olanlardan bihaber görünüyorlardı. Hemen çömelip çantamı açtım ve içinden eski fotoğraf makinamı çıkardım. Birkaç kez hem fotoğraf makinamın hem de telefonumun kamerasını kontrol ettim. Ben henüz karar verememişken, bir araba hızla yaklaşıp dar sokağın önünde ani bir fren yaptı. Kalbim hızla çarparken içgüdüsel olarak çöp kutusunun arkasından dolanıp diğer tarafa geçtim. Arabanın farları kısa bir süre gözlerimi kör etmiş olsa da birkaç saniye sonra hızla telefonumu elimi alıp video çekmeye başladım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama gazeteci içgüdüm biraz sonra kayda değer bir şeyler yaşanacağını söylüyordu.

Arabanın farları sönmeden kapı açıldı ve arabadan takım elbiseli genç bir adam indi. "Cemil Bey, arabanız hazır." Diye konuştu. O an düşüp bayılmamak için kendimi çok zor tuttum. Hemen telefonumu birbirine çok yakın duran çifte çevirdim ve kamerayı yakınlaştırdım. Gerçekten de oydu! Cemil Atay! Şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Eğer adam Cemil Atay ise, gördüklerim ve duyduklarım beni yanıltmıyorsa, hemen yanındaki kadın da Hira Akgöz olmalıydı. Cemil'in bir eli kadının kolunu tutuyordu ve diğer eli de kadının belindeydi. Kadını çekerek arabaya doğru götürmeye çalıştı ama kadın ilerlememekte ısrarcı gibi duruyordu. Tam o anda önüm açıldı ve Hira'nın yüzünü çekebildim. Çok kötü görünüyordu. Yüzündeki makyajı akmıştı ve gözlerinin altları simsiyah olmuştu. Ruju da dudağının çevresine dağılmıştı. Kamerayı iyice yakınlaştırınca gözlerinden yaşlar aktığını görmüştüm. O an onu en iyi anlatabileceğim kelime çaresizlikti. Ünlü şarkıcı ve oyuncu, milyonların sahibi Hira Akgöz çaresiz görünüyordu. Başını kaldırıp pes etmiş gözlerle Cemil'e baktı.

"Sana söyledim. Hiçbir şey görmedim, Cemil. Yemin ederim. Görmedim."

Cemil, omzunun üstünden Hira'ya o kadar sert bir bakış attı ki, o an ben bile onun bakışları altında ezildiğimi hissettim. Bir Hira'ya bir Cemil'e bakarken ellerimin titrediğinden bir haberdim. Benim işim magazin değeri taşıyan haberler yazmaktı ve çalıştığım internet sitesinden her gün Hira hakkında onlarca haber yapılıyordu. Gözüme her zaman itici biri olarak geliyordu, bu yüzden de ondan pek haz etmiyordum. Belki de onu sevmememin sebebi Cemil'in sevgilisi olmasıydı, bilemiyordum. Fakat onu şu an o kadar kötü bir halde görmüştüm ki ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Kim olursa olsun bir kadının acı çektiğini görmek beni en az onun kadar yaralıyordu.

O sırada Cemil hızla Hira'nın üzerine yürüdü ve onu sertçe duvara çarptı. O anda da elini Hira'nın ağzına bastırdı ve kadının çığlığı boğuk bir inilti olarak duyuldu. Bir şeyler yapması için bir umut arabadan inen takım elbiseli adama baktım ama adam mimiklerini bile oynatmadan karşıda bir noktaya bakıyordu. Midemin çalkalandığını hissettim. Derin bir nefes alıp telefonuma odaklandım ve iyi bir görüntü almaya çalıştığımda Cemil'in elinde çakı olduğunu gördüm. Elindeki çakıyı Hira'nın boynuna bastırıp fısıldayarak bir şeyler söylüyordu. Hira'nın gözleri kocaman açılmıştı ve hafif hafif başını sallıyordu. Cemil ondan ne istiyorsa kabul ediyor gibiydi. Daha fazla bu manzaraya dayanamayacağımı hissettim. Videoyu kaydettiğimden emin oldum ve telefonumu çantama koyup bir hışımla ayağa kalktım.

"Hey, hey, hey!" diye bağırdım. Cemil sesime doğru hızla döndü. Aslında korkudan bacaklarım titriyordu ama sesim oldukça güçlü çıkmıştı. Birkaç adım atıp sokağın ortasında durdum. Dikkatlerini dağıtmak için bir şeyler söylemem gerekiyordu.

"Sen!" diye seslendim arabanın önünde duran takım elbiseli adama. "Şoför zımbırtısı mısın, nesin?! Ekmeğini yediğin adam şerefsiz bir sadistse böyle tepkisiz kalarak sen de onun pisliklerine ortak oluyorsun!" diye konuştum nefretle. "Kadına şiddeti izleyenler de şiddeti uygulayanlar kadar suçludur!"

Adam bir bana bir Cemil'e şaşkın bir şekilde bakıyordu. Cemil alayla güldü.

"Ahmet, şu kızı al gözümün önünden. Çocuklara şu kıza dersini iyice vermeleri gerektiğini de iyice ilet." Diye emir verdi ve Hira'ya dönüp bileğinden kızı sürüklemeye başladı. Biraz önce Hira'nın durduğu yere doğru ilerlerken yüksek sesle konuştum.

"Ne zamandan beri buradayım biliyor musun? Ya da kim olduğumu?"

Cemil'in ilgisini çekmeyi başarmıştım. Hira'yı bırakıp bana doğru döndü ve yüzünde iğrenç egolu bir gülümsemeyle bana baktı.

"Senin kim olduğunun bir önemi yok. Önemli olan benim kim olduğum." Bu sözlerinin üzerine yüzüne sert bir yumruk geçirmek istedim.

"Öyle mi dersin?" diye sordum ben de aynı egolu iğrenç gülümsemeyle. Amacım onun dikkatini olabildiğince üzerime çekmekti. Kendini önemli zanneden ama aslında çöp poşetiyle takas bile edilmeyecek insanların karşısında özgüvenli bir duruş sergileyince ve onları kışkırtacak kelimeler kullanınca, kendini eğitememiş hayvani duyguların esaretiyle karşısındaki kişiyi parçalara ayırmak en büyük istekleri olurdu ve geri kalan her şey onlar için önemsizleşirdi. Bu benim Hira'yı kurtarmak için başvurduğum bir kurtarma operasyonuydu.

"Büyük bir haber ajansında muhabirim ve uzun zamandır siz ikinizin ilişkisini ortaya çıkarmak sizi takip ediyordum ve bu zamana kadar sizi defalarca kez birlikte yakaladım. Hepsinin fotoğrafı bende bulunuyor. Ama en önemlisi ne biliyor musun, Cemil Atay? Az önce çok acayip bir video çektim. Başlarda sokak karanlık olduğu için yüzleriniz pek görünmüyordu ama sağ olsun sönmek bilmeyen arabanın farları sayesinde en ufak mimiklerinize kadar her şeyi kaydettim. Çaresiz Hira Akgöz ve ona şiddet uygulayan Ata Holding CEO'su Cemil Atay!"

Konuşmamı bitirdiğimde Cemil'in yüzü öfkeyle morardı. "Seni şurada öldürebileceğimden haberin var mı?"

"Bu yapacağın, az önceki yaptıklarından daha büyük bir aptallık olur. Salak çocuk, videoyu başta benim çalıştığım ajans olmak üzere sekiz farklı ajansa çoktan gönderdim. Evet, belki o gücünü kullanarak o videoların yayınlanmasını engelleyebilirsin. Fakat gücünüz sosyal medyada yayınlan bir videoyu da kaldırmaya yeter mi, emin değilim doğrusu." Diye konuştum kendime güvenerek. Aslında hiç de kendime güvenmiyordum, konuştuklarımın hepsi de palavraydı. Ancak bunu anlamaması için karşısında güçlü görünmem gerekiyordu. Onunla karşı karşıya geldiğim zamanlar bunu daha iyi anlamıştım. Zayıflığını gösterdiğin an Cemil Atay üzerine daha çok geliyordu.

"Bu arada," diye konuştum tekrar onun cevap vermesini beklemeden. "Türkiye'nin en büyük Holdinginin CEO'su nasıl bu kadar düşünme engeline sahip olabilir?"

Kalbim hızla çarpıyordu ve çoktan terlemeye başlamıştım. Tek başıma büyüdüğüm için her zaman cesur biriydim ve beni hor gören insanlara karşı fazlasıyla alışıktım. Ama şu an çok farklı bir durumun içerisindeydim. Söylediklerimin hepsi bir yalandı. Hiç düşünmeden ortaya atlamıştım. Aptal ben, videoyu en azından sosyal medyada paylaşabilirdim. Yalan söylediğimi anlarsa hemen şuracıkta ölecektim.

"O videoyu herhangi bir ajansın yayınlayacağını gerçekten düşünüyor musun? Nesin sen, stajyer falan mı?"

Yalandan güçlü bir kahkaha attım. O kadar çok korkuyordum ki kahkaham fazlasıyla uzun ve gürültülüydü. Yardım çığlıkları gibiydi. Bulunduğumuz sokak pek de arka sokaklarda değildi. Birileri illaki geçiyordu ama kimse dikkat etmiyor gibiydi. O sırada Hira'ya göz ucuyla baktığımda çehresinin garip bir hal aldığını fark ettim. Şaşkınlık mı vardı yüzünde yoksa endişe mi anlayamadım ama bana beklemediğim bir şekilde bakıyordu.

Kahkaham sona erdiğinde derin bir nefes aldım. "Yaklaşık 2 milyon takipçimin olduğu hesabımda paylaştım. Bilirsin, eğer güçlü bir el tarafından video hesabımdan kaldırılsa bile şimdiye çoktan yayılmıştır bile. Asla önüne geçemezsin. Bu arada biraz önce polisi de aradım, birazdan burada olurlar."

Cemil bir ağız dolusu küfretti ve büyük adımlarla bana doğru yaklaştı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarparken Cemil, yakamdan tutup beni geriye doğru itti ve duvara sertçe çarptı. Bu çarpmanın etkisiyle beynim sarsılmış gibi hissettim. Başıma feci bir sancı saplandı ve kısa bir süre Cemil'in yüzü bulanıklaştı. Kalbim hızla çarptığı için nefes almak da güçleşmişti. Cemil yakamı tutan elleriyle boynuma baskı uyguluyordu ve karşımda sürekli bağırarak bir şeyler söylüyordu ancak onu anlamakta güçlük çekiyordum. Algılarım durmuş gibiydi. Ellerimi onun ellerinin üstüne koyup beni bırakmasını sağlamaya çalıştım ancak korkudan dolayı o kadar güçsüz kalmıştım ki hiçbir şey yapmıyordum. Kendimi aciz hissettiğim için bir damla gözyaşı yanağımdan aşağı süzüldü. Cemil'in gözlerine bakınca içimdeki korkunun öfkeye dönüştüğünü hissettim. İşte şimdi, diye düşündüm. Şimdi bana yaşattığı her şeyin intikamını alabilirim. Sağ elimi yumruk yaptım ve tüm gücümle suratına indirdim. O an böyle bir şey beklemediğinden bir iki adım uzaklaştı ve elini yanağına götürdü. Ağzıma gelen kanı yere tükürdüm ve ona yaklaştıktan sonra sağ kolunu tutup pazu kasıma sıkıştırdım ve sırtımı ona doğru döndüm. Pazu kasıma sıkıştırdığım kolunu kendime doğru çekmemle Cemil'in sırtıma doğru çıkması bir oldu. Bu sırada profesyonellikle kalçamı hafifçe yükseltip sıkıştırdığım kolu dairesel olarak çektim ve Cemil sırt üstü sert zemine düştü. Bu hareketi o kadar hızlı yapmıştım ki Cemil kendini koruyacak herhangi bir şey yapamamıştı. Yere düşmesiyle birlikte acıyla bağırdı. O an ayaklarımın dibinde uzanan bedenine bakıp o kadar keyif aldım ki yarım ağız güldüm. Fakat hiç beklemediğim bir anda biri iki kolumu da tutarak beni hareket edemeyecek bir hale getirdi.

"Bırak, bırak beni!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. "Bırak!"

"Seni salak!" diye bağırdı Cemil beni tutan şoförüne. "Yeni mi aklına geldi bir kızı tutmak, ha? Sana, ben neden para ödüyorum?" Ardından sırtını tutarak ayağa kalktı.

"Küçük oruspu," dedi yüzüme bakarak. "Pek çok şeyi biliyorsun galiba. Bakalım yatakta neler biliyorsun!"

Bu cümleyi kurduğu an tüylerim diken diken oldu. Bana bir şey yapamazdı, değil mi? O kadarına da cüret edemezdi. Ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilemedim. Bir kez daha hiç düşünmeden hareket etmiştim. Yıllar geçiyordu, pek çok şey yaşanıyordu ama biraz bile akıllanmıyordum. Buraya gelirken amacım onların ilişkisine karışmak değildi. Alt tarafı video çekip haber yapacaktım. Şimdi ise kendimi nasıl kurtaracağımı bilemeyeceğim bir durumun ortasındaydım.

Cemil o an bir şey hatırlamış gibi etrafına baktı ve bakışları birden ciddileşti.

"Kız nerede Ahmet! Hira nerede!" diye bağırdı ve bizi bırakıp etrafı aramaya başladı. Ben de başımı çevirip görebildiğim kadarıyla sokağa göz attım ancak Hira'dan eser yoktu. Cemil benimle uğraşırken kaçmış olmalıydı.

"Ahmet, bırak o fahişeyi, Hira'yı acilen bulmamız gerekiyor. Çabuk ol seni aptal." Diye konuştu hızla. Onu ilk kez bu kadar çok endişeli görüyordum. Bu sözleriyle birlikte Ahmet beni bıraktı ve arabaya doğru koştu. Cemil de o sırada arabasına doğru ilerliyordu. Ben kollarımı avuşturarak arkalarından bakıyordum. Cemil arabasının kapısını açarken bir an durdu ve bana baktı. Benden uzakta da olsa bakışlarındaki nefreti görebiliyordum.

"Seninle işim bitmedi. Yine karşılaşacağız." Dedi ve arabasına binip kapısını kapattı. Siyah araba ufak bir motor sesiyle birlikte sokaktan ayrılırken ben korkudan titreyerek araba gözden kaybolana kadar arkalarından baktım. Bacaklarım o kadar çok titriyordu ki bedenim beni daha fazla taşıyamadı ve birden yere kapaklandım. Kollarım, boynum ve en çok da başım ağrıyordu. Titreyen ellerimle başımın arka kısmına dokundum ve elime bulaşan kana baktım.

"Kısa günün karı!" diye alay ettim kendimle. Aradan beş yıl geçmişti ancak benimle ilgili hiçbir şey değişmemişti. Oysaki geçmiş yıllardan ders çıkardığımı düşünüyordum. Yine burada, bu gece mekanında, beş yıl önce olduğu gibi şiddet görmüştüm. Üstelik yine bu durumun içine kendim düşmüştüm. Biraz daha soğuk kanlı olamaz mıydım? Düşünüp hareket etmek hiç mi aklıma gelmiyordu? En sonunda yine yaralanan, zarar gören hep ben oluyordum. İncinen gururumdan bahsetmek bile istemiyordum. Çok güçlüymüşüm gibi davranıyordum, rol yapıyordum ama hiç de güçlü değildim. Beş yıl önce yaşadıklarımı bile hala atlatamıyordum. Her gece, yaşadığım her şey kâbusum oluyordu. Fakat yine neden kendimi ateşe atıyordum? Belki de beni tanıyan herkes haklıydı. Belki de ben en çok kendimden nefret ediyordum.

Nefesim düzene girdiğinde ve vücudumun titremesi geçtiğinde yavaşça ayağa kalktım. Ancak yaşadıklarım yüzünden başım dönüyordu ve kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Ağır adımlarla ilerleyip çöp konteynırının yanına bıraktığım çantamı aldım. Ardından arabamı park ettiğim yere kadar nasıl o sokaklarda yürüdüm hiç bilmiyordum. Zihnimde bastıramadığım pek çok ses vardı ve bu durum canımı çok sıkıyordu. Bedensel ve ruhsal olarak bir kez daha sarsılmıştım. Sürekli Cemil'i araştırıp Kenan için adaleti sağlamayı düşünüyordum ancak ben bu kadar güçsüzken onunla bir kez daha nasıl karşı karşıya gelecektim? Beş yıl önce gece kulübünde onu öldürmeye çalıştığım zaman bana şiddet uyguladığı için judo eğitimi almıştım. Yine de onunla karşılaşmamda bu yeterli değildi. Onunla karşılaştığımda karşımda bir kişi de değil de bir ordu varmış gibi hissediyorum. Tek başımayken nasıl ayakta kalabilirdim?

Yaşadıklarımın etkisiyle midem çalkalanmaya başladı ve arabama kısa bir mesafe kalmışken yol kenarına kusmaya başladım. Midemdeki her şeyi attıktan sonra biraz daha rahatlamış bir şekilde başımı kaldırım. Tam o sırada karşımda birinin dikildiğini gördüm. Dizine kadar uzanan siyah kapüşonlu hırka giymiş bir kızdı. Başına geçirdiği şapkadan ve kapüşondan dolayı yüzünü görmek biraz zor olsa da kim olduğunu anlamıştım. Karşımda duran bu kız Hira Akgöz'dü. Anlam veremediğim garip bir ifadeyle bana baktıktan sonra fısıldayarak konuştu:

"Yardımına ihtiyacım var."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top