4.6
Her şeyin bittiği yerde yeni başlangıçlar belirirdi. Her başlangıç kendi sonunu hazırlardı. Benim başlangıcım da sonum da sendin."
31 Aralık 2018 | Weetwood Hall Estate, Leeds
Kalabalıktan boğulan insanlar için sakinlik arayışının belki de en zor olduğu anlar kutlamaların olduğu o ışıltılı gecelerdedir. Terleyen avuç içimde sakladığım kolyeyi iyice sıkarak gerginlikle etrafıma bakınmaya devam ettim. Bir uçta da Carl'ı nöbette tuttuğum için rahattım. Carl elindekileri yemekle meşgul olup bir yandan da yemek masasına gelen kızları kesmekle uğraşıyordu. Arada gözüm ona takılsa da bakışlarım her yerdeydi. Zaman geçmek bilmiyordu.
Saatlerdir buradaydık.
Üzerimde siyah kadifeden yapılmış uzun kollu bir elbisem vardı. Göğüs dekoltesi oldukça fazlaydı ve bu beni arada rahatsız etse de bugüne özel giyinmek istemiştim. Ayaklarımdaki gümüş renkli topuklular ayaklarımı acıtmaya ve tabanıma baskı uygulamaya itina ile devam ediyordu. Dudaklarım kurumuştu ve elimdeki boş kadehi sallayarak derinden bir nefes aldım. Saat gece yarısına çoktan gelmişti ve o hala ortalarda yoktu. Telefonuma baktım. Mesaj ya da arama belirmemişti.
Carl'a döndüğümde çoktan bir kızı kıskacına almış olduğunu gördüm. En azından birimiz eğleniyordu, bunu görmek de güzeldi. Benimle gelmiş olduğu için ona minnettardım. Yine de iyice huzursuz hissediyordum. İçimde garip bir his vardı. Açıklaması zordu ama boğazımın yanmaya başladığını ve kalbimin teklediğini hissettim. Sanki yaklaşan bir hüznü hisseder gibiydim. Şimdi olamazdı, onun gelmeme ihtimalini kaldıramazdım. Ona güveniyordum. Gelecekti, bana söz vermişti.
Aradan yalnızca on dakika geçmişti ki içimde beliren bir karamsarlık tüm düşüncemi alt üst etmeye yetmişti.
Pes etmiştim. Geri sayımın başlamasına bir dakika kalmasına az süre kala gözlerimi yere eğdim ve elimdeki kadehi ve kolyeyi bir kenara koydum. Yuvarlak masaya dirseklerimden birini dayayarak başıma destek oldum. Şu an tek isteğim o sayacın sona ermesi ve yeni yıla hafızamı kaybederek girmek olacaktı. Gelmeyecekti bu fikre alışmalıydım.
Masadaki ışıldayan kolyeye takıldı gözlerim. Keşke gelseydi ve beni bu halde görerek ellerimden tutarak beni dansa kaldırsaydı demiştim. O an bir dans müziği çalmaya başladı.
Kadhja Bonet – Remember The Rain
Herkes çiftini bulmuştu ve son anlara birbirlerinin kollarında gireceklerdi. Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde ağlamamak için kendimi tuttum ve dudaklarımı sıkarak Carl'a döndüm. Bana bakıyordu. Gülümsemeye çalışmıştı. Bana doğru gelmeye yeltendiğinde onu ellerimle durdurdum. Bu duruma alışmam gerekiyordu. Yanındaki kızın kolundan tutarak onu dansa kaldırmasını izledim. Gözlerimle onay verdiğimde kızın kollarına atılmıştı. Şu an resmen yerin dibine girmeyi ve yok olmayı dilemiştim, bu da benim yeni yıl dileğim olacaktı.
Ve sayım başladı. Gözlerimi kapatarak saymaya başladım.
30, 29, 28, 27, ne olur gitmiş olma, ..., 25,24,23, sadece geç kalmış ol, 21,20, ...
Ellerimin üzerinde bir el hissettiğimde göz kapaklarım yavaşça açıldı. Gözlerim o anlık bulanık gördüğünde birkaç saniye karşımdakini algılamaya çalışmıştım. Gözlerimden akan birkaç damla yaş ile titrek bir nefes çektim. Ellerimi kendine çekti ve dudaklarına götürdü. Gülümsediğinde yüzünde oluşan çizgileri ikinci defa bu kadar yakın görmüştüm. O an etraftaki tüm o müzik seslerini kulaklarım reddetmişti ve üzerimizdeki ışık kümeleri sadece bize odaklanmıştı.
Kuruyan dudaklarımı birbirinden ayırmakta zorlandım. Tek kelime edemedim. Gülümsedi ve ellerimi iki yana açarak beni baştan aşağı süzdü. Beğeni dolu ifadesini seçebiliyordum. Ellerimi nazikçe sürükleyerek bizi o dans grubunun en ortasına getirmişti. Geri sayım ise hala devam ediyordu.
Herkes sevdiği kişiye sarılarak geri sayıma eşlik ederken biz ise sessizce birbirimize bakıyorduk. Konuşmak için bu sefer kendimde güç bulabilmiştim.
"Arthur, geldin."
Konuşmadı ve sadece beni dinledi. Tekrar gülümsedi. O an son on beş saniyeye girmiştik. Ona diğer adıyla da hitap etmek istedim o an. Ona William demek istiyordum. Onu o isimle çağırmak ve aramızdaki o duyguları her an hissetmek istiyordum. Sayaç artık bire gelmişken ona tam sesleneceğim anda beni boynumdan tutarak dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve kuruyan dudaklarım nefesiyle titredi.
İlk defa bu kadar derinden öpüyordu ve beni ikinci kere öpüyordu.
Gözlerimi kapadım ve etraftaki tüm o bağırış ve çığırışların kesilmesini bekledim. Kulaklarım uğuldadığında nefessiz kaldığımı hissettim. Beni o kadar çok kendine çekmişti ki bedeninin üzerinde bedenim kaybolmuştu. İçtiğim o içkilerden sonra ona bu kadar yakın olmak beni sarhoş etmişti. Ona dayanmamış olsam ayakta duramayacağımı biliyordum. Bana güç veriyordu.
..., 3,2 ve 1.
Ve artık 2018'in ilk dakikalarındaydık. Onun dudaklarında yeni bir seneye adım atmıştım. Birbirimizden ayrıldığımızda ikimiz de nefes nefese kalmıştık. Ona bakmaktan utanarak gözlerimi arkaya çevirdiğimde Carl'ı gördüm. Bana içtenlikle gülümsüyordu. Mutluydum, mutluyduk.
Bu anı o kadar çok beklemiştim ki mutluluktan bir köşeye çekilip ağlamak istiyordum. Ağlayacaktım da ama nedeni hiç tahmin etmeyeceğim bir neden ile olacaktı.
Elimi boynuma getirdiğimde aklıma kolyem gelmişti. Onu masaya bırakmıştım. Masaya geri gidip Arthur'a kolyeyi vermem gerekiyordu, onu unuttuğumu düşünmemesi gerekiyordu. Tam gideceğim anda beni kolumdan tekrar yakaladı.
"Nereye?" dediğinde gülümsedim.
"Kolyemi elbette unutmadım, alıp geliyorum."
"Kolye?"
Anlamsızca suratıma baktığında kaşlarımı çatmıştım. Yoksa unutmuş muydu? Tekrar gülümsediğimde gözlerinin odak noktasının dudaklarımda olduğunu anladım. Tekrar bana yaklaştığında ben de ona bir adım atmıştım.
Gözlerime baktı ve tekrar çenemden nazikçe tutarak beni öpmeye başladı. Ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Kalbim her defasında hızlanarak çarpmaya devam ediyordu.
Kendimi cam bir fanusta hayal ettim o an. Bir kar küresinin içerisindeydim. Sadece ikimizin var olduğu ve sadece ikimizin nefes aldığı apayrı bir yerdeydik. Burada yalnızca melodiler ve sonsuz kar yağışı vardı.
Birbirimizin gözleri haricinde hiçbir şey görmüyorduk. Ama nedense içimdeki o garip his yakamı bir türlü bırakmıyordu. Nezle başlangıcı hissedilen bir halsizlik üzerime çökmüştü. Ve o kar küresini burnumun ucuna damlayan minik bir kar tanesi ile gerçekten hissederken kırılma sesi de beraberinde gelmişti. Ses o kadar yakındaydı ki gözlerimi açtım ve Arthur ile aynı anda sesin geldiği yöne doğru baktık.
Onu gördüm.
Benim boylarımda cılız bir genç, üzerindeki simokin tarzı siyah takım elbisesi ve şirin papyonu ile bizim yöne bakıyordu. Yuvarlak çerçeveli gözlükleri iri gözlerini tamamen örtmüştü. Kulağındaki küpesi, yoğun sakalları ve dalgalı uzun saçları ile karşımdaydı.
Bize dönmüştü.
Gözlerimiz buluştuğu an kendimi geri çekemedim. Benden nefret ediyor gibi gözüküyordu. Onu tanıdığımı bile düşünmüyordum. Bir an yüzünü anımsar gibi oldum. Ama mantıksızdı. Arthur'u takip ettiğim o ilk gün gördüğüm o adres soran genci tekrar göreceğimi hiç düşünmemiştim.
Varlığını unutmuştum.
Arthur'a döndüğümde onun da ona doğru baktığını anladım. Arada dönen yoğun bakışma içimdeki sıkıntıyı iyice artırdığında karşımızdakinin ellerinden damlayan birkaç damla kanı fark etmiştim. Yumruk yaptığı sağ elinden birkaç damla süzülmüştü. Gözlerimi yere çevirdiğimde onu gördüm, bir kar küresinden arta kalanlar.
İçindeki sular etrafa saçılmıştı. Suların etrafındaki dönen ışıklı parçacıklar onun ayaklarının ucundan bize göz kırpıyordu. Boğazımda düğümlenen bir yumru yutkunmamı zorlaştırdığında gözlerim yanmaya başladı.
Asla duymadığım bir iç ses beynimde yangınlara sebep olurken sadece yutkunmak istemiştim, yutkunmak ve kendime gelmek.
Beynimdeki yangınların bedenimi esir alması ise Arthur'un dudaklarından çıkan o cümle ile olmuştu.
"William, iyi misin?"
Yok olmak istemiştim. Kül olan bedenimle buradan kaybolmak ve her zaman sığındığım o odada yok olmayı istemiştim. Arthur'un sözü içimde hıçkırıklar yaratırken hiç yapmadığım bir şey yaptım, içimden ağladım. Gözlerim yanmaya, yaşlar yanaklarımdan süzülmeye başladı. Sessizce ağlamaya devam ettim.
Will gözlerini gözlerimden asla çekmedi. Ben çektim. Yapamadım. Gözlerim ayakuçlarımda sabitlendiğinde Artuhr'un elleri ellerimi buldu. Elimi çekmek istedim, yapamadım. Kendimi kontrol edemiyordum, ne yapacağımı bu durumu nasıl açıklayacağımı dahi bilmiyordum. Çaresizdim. Tek sığınağım Carl'dı. Gözlerim sol yanıma ürkekçe döndüğünde Carl'ı gördüm. O da benim gibi şok olmuştu. Bir kenardan bizi izliyordu. Üzgündü, üzgündük.
Birkaç saniye bekleyen sessizlikle kimse konuşmazken Arthur neşe ile bizi tanıştırma gereği duydu ve ikimizi de bir cümlesi ise yıkarak kendi dünyasını inşa etti.
"Will son zamanlarda takıntı haline getirdiğin o kızdan olumsuz cevap almış gibi duruyorsun dostum. Sana söyledim, kimse için o kadar çaba göstermen gerekmez. Senin olan daima seninle kalır, olmayan ise günü gelince gider. Bir bakarsın sokaktan geçen yabancı biri olmuş. Hayatın gerçekleri diyelim. Aylardır uğraşıyorsun, bu kadar takılmamalısın. Keyfine bak. Bu arada sizi tanıştırayım sevgilim Rose ve en yakın arkadaşım William."
Onu son kez gördüğümde gözlerinin üzerinden parıldayan yaş taneleri gözlerime karışmıştı. Ruhum kayboluyordu, ve en kötüsü bunu o da görüyordu. Ellerim terlediğinde ellerimi Arthur'un ellerinden çekecek cesareti bulmuştum. Ama geç kalmıştım. Her zaman olduğu gibi yine geç kalmıştım. Ellerimi çektim ve ona karşı bir adım attım. Kolyem kesinlikle yanımda olmalıydı şu an.
Ona anlatmalıydım. Konuşsana aptal dedim kendime içimden. Ona her şeyi anlat. Yeniden tanış ve her şeyi unutmasını sağla. Ama asla yapamadım. Dudaklarımı kımıldatamadığımda bana ilk ve son kez gülümseyerek arkasını döndü ve gitti.
Onu son kez görüşüm olduğunu biliyordum. Bunu hissediyordum. Sadece bekledim. Gidemedim. Belki de korkmuştum, ama bu benim en büyük hatam olmuştu.
Çaba göstermediğinde hayatın sana bir şeyler sunmasını bekleyecek kadar zavallı isen karşına çıkan tüm şansları teptiğinde asla hayıflanmamalısın.
Ben bunu o günden sonra anlamıştım.
Asla görmediğim bir adama aşık olan ben, onu gördüğüm gün kaybetmiştim.
"Gittin."
"Gittim."
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."
"..."
Her şeyin başladığı o gün;
"Şu kızdan kurtulmayı bir türlü beceremiyorsun Arthur."
"Will, sana altın tavsiye vermeliyim. Her zaman elinin altında birileri olacak dostum. Senin gibi yalnızları oynayacak kadar akıl sağlığımı yitirmedim. Şu kitaplardan başını kaldır artık. Etrafına bak, hayat güzel. Tadını çıkar."
"Bu seni ilgilendirmez Arthur."
Arthur böyleydi işte. Ona takılmıyordum. O benim çocukluk arkadaşımdı ve söylediği sözler asla kırmıyordu, çünkü onun dünyasına göre anlattıkları gerçekti.
Daima kızların gözdesi ve onların ilgi odağı olmayı başarabiliyordu. Ben ise kenarda herkesten saklanarak yaşamayı seviyordum. Bu benim tercihimdi. Üniversite ortamındaki belki de en garip insanlardan biri olarak biliniyordum. Tıp eğitimini aldığımız fakültenin bahçesinde bir kenara çekilip laptopta yazdığım yazıları düzenleyerek bloğumu güncellemek beni zaten yeterince mutlu ediyordu. Bu asla Arthur ve diğerlerinin yapmayı göze alacağı türden alışkanlıklar değildi.
Mutluydum.
Ama yeterince mutlu olduğumu düşünmüyordum. İçimde hissettiğim bir eksiklik yakamı bir türlü bırakmıyordu. Bu his yıllardır peşimdeydi. Yalnızlığı seviyordum ama bazen birine ihtiyaç duyuyordum. Gözlerimi sabitlediğim ağacın rüzgarla dalgalanan dallarını izlerken asla görmediğim bir kız hayal etmeyi başarmıştım.
Gözlerim açık bir şekilde hayal kurmayı, küçük yaşlardan beri edinmiştim. Bu bana hayatımdaki eksik insanlar sebebiyle bana verilen bir hediye gibiydi. Benim gibi kahverengi iri gözleri ve uzunca saçları olmalıydı. Ürkek ya da cana yakın ve sevecen de olabilirdi.
Asla karakter kıstasım yoktu ve asla olmamalı diye düşünüyordum. Bir insanı sevmek için onu olduğu gibi kabul etmek gerekir diye düşünmüştüm. Varlığı ile varlığımı mutlu edecek bir kız hayal ettim ve onu kafamda canlandırdığımda yüzü zihnimde netleşmişti. Asla görmediğim ama görmeyi umduğum o yüzü hayal ederek boş bir sayfaya onu çizdim. Çizimim bittiğinde diğerlerinin yanına koyacaktım, odamın boşta kalan duvarlarına. Resmi uzakta tuttum ve tekrar baktım.
Daima aynı yüzü çiziyordum. Bu istemsizce oluşuyordu. Sanki gördüğüm ama unutamadığım bir yüzü anımsamaya çalışıyor gibiydim. Resmi çantama kaldırdım ve Arthur'un evine yola çıktım. Bu gece onlarda kalacaktık ve ders çalışacaktık.
"Gece yarısını çoktan geçti, artık uyur musun?"
"Rosie numarasını değiştirmiş. Veronica'dan yeni numarasını öğreniyorum. Şimdi ona yazacağım."
"Şu kızdan kurtulmayı bir türlü beceremiyorsun Arthur?"
"Will, sana altın tavsiye, her zaman elinin altında birileri olacak dostum. Senin gibi yalnızları oynayacak kadar akıl sağlığımı yitirmedim. Şu kitaplardan başını kaldır artık. Etrafına bak, hayat güzel. Tadını çıkar."
"Bu seni ilgilendirmez Arthur."
"Hey kırılma, sen de bir gün birini seveceksin ve o da senin gibi garip çizimler ve yazılarla ilgilenen garip giyimli biri olacak."
Elimdeki yastığı fırlattım ve haykırarak konuştum.
"Demek garip giyimli! Senin moda anlayışın ceket ve pantolondan ibaret olduğu için anlamaman normaldir. İtalya'da senin gibiler için aynı sözü söyleriz. Işığı da kapat, uyumaya çalışıyorum."
"Tamam tamam, sadece ne yazacağımı düşünüyordum....Her neyse gönderdim. Cevabı bekleyeceğim."
Merak edip yattığım yataktan doğrulup gözlerimi ovalarken konuşmuştum.
"Tam olarak planın nedir?"
"Bana yalan söylüyor olabilir. Hayatında biri var ve ben de onu acıtmadan yanından ayrılmayacağım. Beni biliyorsun, ihanetleri asla affetmem. İki taraf da acı çekecek."
"Yanlış düşünüyorsun. Bırak, sevmiyorsa kendi kararı olacaktır. İnsanlar hata yapabilir."
"Asla. Benden kolay kurtulamayacak. Hey, bu da kim? Kahretsin."
"Ne oldu?"
"Yanlış numara vermiş. Ah! Veronica! Her neyse kimmiş bir kaydedeyim."
O an yanına gittim ve bahsettiği yanlış numaranın ne yazdığına baktım.
Rose: Yanlış numara bayım, ismim Rosemary.
Bilinmeyen Numara: Üzgünüm, benim dikkatsizliğim. Kendinize iyi bakın, Arthur.
Gördüklerim ile kahkaha atmaya başladım. Bu çocuk kesinlikle işini biliyordu.
"Çok kibarsın Arthur, gözlerimi yaşarttın."
"Öyleyim bilirsin. Bakalım kimsin tatlı kız?"
Whatsapp resmine bakmak için numarayı kaydetti ve ismini yazarak arattığı gibi profil resmini büyüttü.
Onu gördüm.
İri kahverengi gözleri, beyaz teni ve gülümsediğinde dudaklarının kenarında beliren iki küçük şirin gamze ile hayalim, çizimimin kaynağı, gözlerimin önündeydi ve o gerçekti.
Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı çarptığında Arthur'un elinden telefonu kaptığım gibi daha da yakından baktım.
O gerçekti.
Elinde tuttuğu kitap, odasında verdiği o samimi pozu ile o tam hayal ettiğim gibiydi. Buna inanamıyordum. Gülümsedim. Sanki o da karşıdan bana gülümsüyor gibiydi. Terleyen avuç içlerim ile telefon elimden kayarken fısıltı ile konuştum.
"Aşık olmak istiyorum sana.
Seni bulmalıyım.
Gerçek olmalısın, sadece benim gerçeğim."
Teşekkür Notu (Okumadan Geçmeyiniz.)
Hikayenin tüm anlarında yanımda olduğunuz için, sabrınız ve ilginiz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim.
❤️
Genel hatları ile ilgili tüm yorumlarınızı bu satırlara yazabilirsiniz.
Yeni kurgularda görüşmek üzere..
Sizleri seviyorum.
Pera.
09.06.2018. |20:00
Bana ulaşabilirsiniz.
☟
İnstagram | perahille
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top