4.0
Saat hiç olmadığı kadar yavaş ilerliyordu. Etrafımda dönüp duran dünyaya inat olduğum yerde saatlerce bekledim. Ders bittiğinde herkes dağılmıştı. Bir ben bir de Carl kalmıştı. Kolumu dürtene kadar onu fark etmemiştim.
"Rose, çıkmıyor musun?"
Benden cevap gelmeyince ön sırama geçti ve yüzüme baktı.
"Sen iyi misin? Bugün hiç konuşmadın. Bana alınmadın değil mi? Sadece şaka yapmıştım."
Carl başımda konuşmaya devam ediyordu. Telefonum ise bacaklarımın arasında titriyordu. Ama ikisine de bakamıyordum. İçimde anlamsız bir sıkıntı oluşmuştu. Bunu açıklayamazdım. Hiçbir şey yok gibi davranmayı da beceremezdim. Carl'ı dinlemek istemiyordum. Tek istediğim eve gidip bir süre sadece yatmaktı.
"Başım ağrıyor Carl. Eve gideceğim."
"Affedersin, ben de tepende konuşup duruyorum. İstersen gitmeden bir şeyler yiyelim."
"Hayır, yani bugün direkt eve geçeyim olur mu?"
"Hımm, anladım kadınsal özel günlerden birindesin. Olur, keyfine bak. Ben spora geçiyorum. Görüşürüz."
Carl şüpheli bakışları ile benden uzaklaştığında ben de okuldan çıkmaya hazırlandım. Ürküyordum. Buralarda olabilirdi. Gözümü yere diktim ve ağır adımlarla okul bahçesinden çıktım. Kolumu birinin yakalaması ile sırtımı duvara yasladım ve dehşet ile karşımdakine baktım. Kalbim resmen göğsümden fırlamıştı.
"Veronica?"
"Sen nerelerdesin? Seni bekliyorum, haydi gidiyoruz."
Kolumdan beni sürüklemeye başladığında soru sormama izin bile vermemişti. Yanında sürüklüyordu. Elimi ondan kurtarıp yüzüne şaşkınlıkla baktım. Ne yapmaya çalışıyordu?
"Neler oluyor Veronica?"
"Görmüyor musun seni kaçırıyorum."
Tekrar kolumu tuttuğunda yürümeden kendimi olduğum yere çiviledim ve derin bir nefes alarak sordum.
"Ya neler oluyor anlatır mısın?"
"Of..."
Veronica sonunda pes etti ve ellerini birbirine bağladı. Bir planı olduğu belliydi ve içimden bir ses bunu iyi olmadığını söylüyordu. O ne kadar havalı ve güzel bir kız olsa da bana göre oldukça korkutucuydu ve onunla bir yerlere gitmek şu an ihtiyacım olan son şeydi.
"Anlatıyorum. Ama sonrasında soru yok. Kafeye gidiyoruz ve oturuyoruz. Sonra sen Jason ile beni tanıştırıyorsun. Onunla sevgili olmadığını öğrendiğimize göre sorun yok değil mi?"
"Sen ciddi misin?"
Açıkçası şaşırmıştım. Ben onun Carl'dan hoşlandığını sanıyordum. Jason evet çok hoş biriydi ama Veronica ile birlikte olmaları çok yanlıştı. Bunu yapamazdı. Ona engel olmalıydım ama yapacağımı sanmıyordum. Zira bana tehditkar bir ifade ile bakıyordu. Onu tanıştıracaktım. Ama Jason'ın onunla birlikte olmak istemeyeceğini adım gibi biliyordum. Bu bizim küçük sırrımızdı.
Yolda giderken Veronica'nın koluma girmesine engel olamadım. Görenler bizi yakın arkadaş sanırdı. Ayağına giydiği topuklusun çıkardığı sesler kulaklarımı tırmaladı ve onu dinlemek yerine kulaklığımdan yayılan müziğe dikkat kesildim. Birkaç dakikalık yürüyüşten sonra kafenin yakınına gelmiştik. Ama içeri girmek yerine kenarda beklemişti. Saçını düzeltmeye ve eteğini çekiştirmeye başladı. Heyecanlıydı. Bu durumu garipsemiştim. Veronica gibi bir kızın daha farklı olacağını umardım. Tek kişiye bağlılık ya da aşk tuzağına düşmek bizim gibilerin sorunu diye düşünürdüm. Sanırım artık bencil ve önyargılı bir yönüm olduğunu kabullenmeliydim.
"Nasıl görünüyorum?" diye sorduğunda onu baştan aşağı inceledim. Üzerindeki gri renkteki eteği ve ışıltılı kırmızı kazağının üzerine giydiği parlak lame montu ile gayet şıktı. Kendi tarzıma göre yorumlasam asla sevmeyeceğim bir şıklıktı; ama ona yakışıyordu. Zaten moda dediğimiz algı üzerimize yakışanı seçmemiz olmalıydı.
Saçları dalgalıydı. Her gün özenle yaptığına emindim. Kızıl dalgalar omzundan aşağı inerken onları elleri ile düzeltti. Benim saçlarım ise tararken bile elektrikleniyordu. Onları düz tutabilmek için sıktığım spreyi saçlarımı şekillendirmek için asla kullanmamıştım. Bunu yapmak fazladan zaman isterdi. Ekstra dakikalarımı daima biraz daha uyumak için kullanırdım. Veronica hala cevap beklerken ben onu hunharca kendimle kıyaslıyordum.
"Sana soruyorum Rose. Senin şu dalgınlığın bir hastalık mı acaba diye düşünüyorum."
"Hiç dalgın bir insan görmedin mi?"
"Gördüm ama senin kadar aptalını görmemiştim."
"Ne?"
"Her neyse Rose. Seni sevmiyorum ama nedense bana yardımcı olacak tek kişi sensin gibi geliyor."
"Sen gerçekten Jason'dan hoşlanıyor musun?"
Sorum üzerine afalladı. Sanki bunu sormamı istemiyor gibiydi. Konuşmayı düşündü ama sonra ağzını açtıktan sonra sustu. Hiçbir şey söylemeden beni tekrar tutup kafenin önüne getirdi. Cam kapıyı açtığımızda çıkan tanıdık ses ile içeri girmiştik. İçeriden kahve kokuları geliyordu. Mutfakta olmalıydı. Birkaç kişi cam kenarında derin sohbete dalmıştı. Biz ise kafenin tam ortasındaki masaya oturduk. Veronica karşıdan bana doğru eğildi.
"Nerede?"
"Mutfakta olmalı. Bekle yanına uğrayayım."
"Bekliyorum. Kap gel çocuğu Rose. Şu üzerindeki ölü toprağını da at. Depresyonda gibisin."
Söylediklerini takmayarak mutfağa gittim. Jason düşündüğüm gibi yeni bir kahve süslemesi peşindeydi. Kapının kenarında onu izledim. Arkadan topladığı saçlarından birkaç tutamı pencereden yansıyan ışıkla dikkatimi çekmişti. Ellerini büyük bir ustalıkla kullanarak iki fincan kahveyi hazırladığında gözlerim üzerinde gezindi. Sadece onu izledim. İçimden neler geçtiğini düşünmeden sadece ne kadar kendi halinde biri olduğunu düşündüm. Bu kafede onunla tanıştığım günden beri aynıydı. Huzurlu ve sevgi doluydu. Şanslıydım, ona sahiptim. Gülümsedim. Bu sırada bana döndü. Yakalanmıştım.
"Sen beni mi izliyorsun?"
"Evet, inkar edemem."
"Seni özledim," dedi ve elindekileri bırakarak boynuma sarıldı. Çok sık sarılmazdık. Bu yüzden bir an ne yapacağımı şaşırmıştım. Ayrıldığımızda yüzlerimiz oldukça yakın mesafedeydi. Bir an içimde hissettiğim ürpermeyle kendimi geri çekmek istedim ama yanlış anlar diye yapamadım. O da geri çekilmedi. Gözlerimin içimde belirerek benimle konuşuyor gibiydi. Anlatmak istedikleri vardı, benim olduğu gibi. Konuşmaya başlayacağını hissettim ve kendimi geri çekerek dudaklarından çıkacak kelimeleri dinlemeye koyuldum.
Ellerinden birini tezgâha dayadı ve bedenini geri çekerek gözlerini aşağı çevirdi. Duyacaklarıma hazırdım ve bunu bekliyordum.
"Rose ben..."
Susmuştu. Ama devam edecekti. Etmeliydi. Ve ben de artık duymak istiyordum. Ona karşı bir adım daha attım. Söylemeliydi. İlk defa ondan duymalıydım. Heyecanlanmıştım ve bu ilk defa oluyordu. Ne söyleyeceğini biliyorum demek istedim. Neden yanımda böyle davrandığını açıklayabileceğini bilmeliydi. Yanımda artık rahat olmasını istiyordum. Gözlerini gözlerime çevirdiğinde güven verici gülümsememi sundum.
Tezgâha dayalı bedenini olduğu yerde sabit tuttu ve diğer eliyle alnını kaşıdı. Utanıyordu. Onu anlıyordum. Her hareketini izledim ve heyecanla bekledim. Derin bir nefes çektiğinde onunla birlikte ben de olduğum yerde bekledim. Sessizliğimiz bir ömür sürdüğünde kapı eşiğinde bizi izleyen bedeni yok sayıyorduk. O ise ikimiz arasında gezdirdiği gözleri ve tedirgin bakışları ile sessizliğini korumakta zorlanıyordu. Dışarıdan görüldüğümüzde ne anlaşılırdı bilmiyordum ama bunun çok basit bir açıklaması vardı.
Her şey Jason'ın söyleyeceği o kelimelere bağlıydı. Peki ya söyleyecek miydi?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top