3.9


Zaman zaman hayatımın bir film gösterisi olduğunu ve dünyanın geri kalanının beni izlediğini düşünürdüm. Aktif hayal gücümün yettiği kadar kendimi önemli hissettiğim anlarda öyle bir olay yaşardım ki gerçeklik beni içine hapseder ve o hayalini kurduğum büyülü dünyanın beni üzmekten başka bir işe yaramadığını anlardım.

İşin acıklı yanı asla hayal etmekten vazgeçmedim. Sadece sesli dile getirmedim ancak hayallerim daima başucu kaynaklarım oldu. Gözlerimi kapatıp hayalini kurduğum dünyada tek başıma olduğumda bir şeylerin eksikliğini hep hissederdim. Ve bu zamanla da arttı. Şimdi ise daha da iyi anlıyordum. Hayatımda birinin varlığına ihtiyacım vardı. Değer verilmek, sevilmek istiyordum.

Aklım ise karmakarışıktı. William'ı düşündükçe ne yapacağımı kestiremiyordum. Tek bildiğim o kendini açığa vermeden onu bildiğimi söylemeyecektim. Kendini hazır hissettiğinde bunu söylemesini bekleyecektim. O güne kadar oyunu bozmaya niyetim yoktu. Her şey eski düzeninde sürecekti ve ben onunla iletişimimi artırarak onu yakından tanıyacaktım. Neden karşıma çıkmadığını öğrenmem gerekiyordu.

Ders başlamadan mesaj atmasını bekledim. Carl ise hala masaya uzanmış uyukluyordu. Tüm gece uyumamış olmalıydı. Nedenini soracaktım ama aklım telefondaydı. Derken mesaj sesi geldi.

William: Ben her an özlüyorum.

Rose: Ne zamana kadar sürecek bu durum diye sorabilir miyim?

William: Bilmiyorum.

Rose: Benim kadar senin de tereddütlerin var. Korktuğun bir şeyler mi var?

İşte şimdi ondan bilgi almanın tam zamanıydı. Yavaş yavaş onu sıkıştıracaktım. Aklımdaki planı uyguladığımda bana kendi ayağıyla geleceğinden emindim. Ya da öyle umuyordum.

Birkaç dakika bekledim. Normalde hemen cevaplardı ama bunun üzerine düşünüyor olmalıydı. Hala cevap gelmedi. Ders başlamak üzereydi ve hemen yazmazsa bir süre telefona bakamayacaktım. Ayaklarımı gergin bir şekilde sallarken gelecek o mesajı bekliyordum.

William: Evet.

O kadar düşünüp bunu yazmıştı. En azından cevap vermişti. Geçiştiredebilirdi. O zaman daha da üzerine gidebilirdim.

Rose: Neden? Bunu bana açıkça söylemen gerektiğini düşünmüyor musun?

Wiliam: Bugün fazla mı sorguluyorsun?

Rose: Ben hep sorguluyorum ama sen görmezlikten geliyorsun.

William: Sadece zamana bırakıyorum.

Rose: Tanıdığım biri bana zamana bırakmanın korkakların işi olduğunu ve cesaur olmazsak o zamanın içinde kaybolacağımızı söylemişti.

William: Bu durumda o korkak benim. Kim o söyleyen kişi?

Rose: Tanımazsın, uzaklardan bir arkadaşım. Hayatı hayal kırıklıkları dolu olan, mutluluğu onu terk ettiğinde hayallerine sığınan azınlıklardan yalnızca biri.

William: Bu kişi bir erkek mi?

Rose: Of... Biz burada başka bir konudan bahsediyoruz sen neye takılıyorsun! Hayır bu kişi bir erkek değil.

Büyük ihtimal konuyu geçiştirdiğini düşünüyordu ama vazgeçmeyecektim. Beni sinirlendiriyordu. Şu an onun yüzünü hayal ettim. Artık bunu daha kolay yapıyordum. Çünkü nasıl göründüğünü çok iyi biliyordum.

Rose: Bana açık ol. Seni görmemek sorun değil. Sadece bana duygularını değil, tamamen kendini açmanı istiyorum.

William: Deniyorum.

Rose: Görüyorum ama yetmiyor.

William: Bugün farklısın. İnatçı ve ısrarlısın.

Rose: Sana öyle gelmiştir.

William: Hayır farklısın Rose. Sanki bir şekilde içine bir özgüven aşılanmış gibi konuşuyorsun. Beni birine anlatmış olabilir misin?

Bunu diyeceğini düşünmemiştim. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Ama şimdilik ondan saklamalıydım.

Rose: Hayır söylemedim.

William: Söyleme de. Biz yalnızca iki işi olmalıyız, kimse bizi bilmemeli.

Rose: Neden?

William: Özel olmalıyız.

Rose: Zaten özel değil miyiz? Seni görmeden seviyorum daha ne olabilir ki?

William: Tekrar söyler misin????

Rose: Neyi?

William: Az önce dediğini söyler misin?

Rose: Anlamadım.

Elbette anlamıştım; ama kızlar daima bu şekilde davranmaz mıydı zaten? Bilip de bilmemezlikten gelmek heyecan vericiydi. Eğleniyordum, sanırım bu ilk defa beni bu kadar çok heyecanlandırmıştı.

William: Rose lütfen.

Aslında söylemeyecektim ama kıyamadım. Gülümsedim ve beklediği cümleyi yazdım.

Rose: Seni görmeden seviyorum.

William: Ben de seni seviyorum. Seni tam şu an görmeliyim. Okul kapısında bekle beni.

Rose: Ne?

Elim ayağım birbirine girdiğinde ne yapacağımı şaşırmıştım. Vücudumdan ılık bir titreme geçti. Dudaklarımı ısırdım. Titrek bir nefesi dışarı bıraktığımda düşünmeye çalıştım. Gerçekten gelecek miydi yani?

Ah Rose, cesaretli görünme planın şu an yerle bir olmuş olabilir diye kendime kızdığımda saate baktım. Ders başlamak üzereydi. Gidecek miydim peki? Eğer şimdi çıkmazsam geç kalacaktım. Gerçekten gelir miydi bilmiyorum. Ya gelirse diye düşündüm. Karar vermeliydim.

Aslında onun hazır olmadığını düşünürken kendimi ise hiç düşünmemiştim. Belki de ben hazır değildim ve o benim için bekliyordu. Derin bir nefes aldım ve telefona baktım. Cevap yoktu.

Olasılıkları düşündüm ve karar vermeye çalıştım.

Gitmeli miydim yoksa burada saklanmalı mıydım?

Onu görme ve açığa çıkma düşüncesine karşı ben ne yapmalıydım?

Aslında bu planım bana şunu göstermişti, ben bir hikayede asla cesur olan olamazdım.

Ellerimi masaya dayadım ve gözlerimi pencereye çevirdim. Yalnızlığım üzerime gölge gibi çökmüştü. Sanırım gidemeyecektim.

Korkuyordum.

Aklımdaki cümle ile gözlerimi yavaşça yumdum.

Ondan etkilenmemin nedenini aslında şimdi anlıyordum.

Ben daha önce hiç kimseyi gerçekten kalpten sevme cesareti gösterememiştim. Şimdi ise onu sevmiştim, çünkü onu hiç görmemiştim ve onu elde etmediğim gibi onu da kaybetmiyordum.

Bana bunu daha önce de söylemişti. Bu asla kaybetmeyeceğin bir oyuna dalmak gibiydi. Biz hileli kumar oynuyorduk. İkimizde kolay yolu seçip sevgiye olan ihtiyacımızı bu şekilde gideriyorduk.

Anonimliğin ve bu gizem saçmalığının asıl nedeni buydu. Herkes bunu istemez miydi zaten? Asla kaybetmeyeceğin ve seni daima seven bir sevgiliye sahip olmak...

Ama unutuyorduk ki biz gerçek dünyada yaşıyorduk. Ve gün gelecek biz de tükenecektik. İçimizdeki sanal sevgi ya gerçeklik arayışında kaybolacak ya da biz birbirimize olan tutkuyu kaybedecektik. Şimdilik zamana bırakmıştık. Müdahilde bulunmazsak tüm kararı o verecekti.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top