3.7


           

Sabahın ilk ışıklarında kulağımı tırmalayan boğuk bir ses ile yüzümü buruşturarak yatağın diğer ucundaki telefonuma baktım. Yarım açtığım gözlerimle telefonumun ekranına döndüm. Kapalıydı. O zaman bu ses de neydi?

Ses kesildiğinde yataktan zorla çıktım ve aşağıdan gelen seslere kulak kesildim. Annemler uyanmış olmalıydı. Ağır adımlarla banyoya yürüdüm ve sürünerek işlerimi hallettikten sonra üzerimi giyinmek için odama girdim. O sırada kapının diğer tarafından annem seslendi.

"Günaydın Rose, gelebilir miyim? Notun var."

"Not?"

Annem içeri geçtiğinde yüzündeki gülümseyiş hiç olmadığı kadar sıcakkanlıydı. Benim aksime o kadar sevimli ve cana yakındı ki bazen annemin kızı olmadığımdan şüpheleniyordum. Fiziksel görünüşümüz bile benzemiyordu. Ben kumralım o ise sarışındı. İç yapıma benzer şekilde soğuk bir duruşa da sahiptim. Tepkisiz kaldığımda bile yüz ifademden üzgün bir surat beliriyordu.

"Rose?"

Annemin bana seslenmesi ile ona döndüm. Az önce daldığımı fark etmemiştim. Kapının eşiğinde elindeki bir kağıt ile beklemeye devam ediyordu. Beklenti dolu gözlerle beni süzdü.

"Bu aralar çok dalgınsın bebeğim, iyi misin?"

"İyiyim. Sen bir şey diyecektin sanırım."

Konuyu değiştirme çabalarım sonuç verdi ve annem üzerinde durmamayı seçti. Şimdilik ona anlatmayı istemiyordum. Belki sonradan üstü kapalı anlatabilirdim. Okuduğum kitabın bir sonraki bölümlerini merak ediyor olmalıydı.

"Kapıda bu notu buldum. Rose'a yazıyordu. Özeldir diye açmadım."

Söylediği gibi elindeki notu aldığımda bana bakmaya devam ediyordu.

"Önemli bir şey değildir," diyerek notu yatağa attım ve ilgilenmiyormuş gibi yapıp elime aldığım gömleğimi incelediğimde annem de soru sormaktan vazgeçmişti.

"Kahvaltı hazır, aşağıdayız."

"Birazdan gelirim."

Annem kapıyı kapattığında aniden yatağa fırladım ve heyecanla notu açmaya çalıştım. Yazan kişinin çaresizce William olmasını umuyordum. Notu açtım ve içinde yazanları fısıltı ile okudum.

"Umarım telefonunun şarj bitmiştir Rose. Aksi takdirde beni kıskandığını ve anlık sinir harbi yaşadığını düşüneceğim. Bunlara hiç gerek yok bebeğim, aşık olduğum tek kişi sensin. Seni seviyorum. William."

Derin bir nefes aldım. Arthur beni görüntüsü ile nasıl büyülüyorsa William'da beni bu yazım stiliyle ve samimiyeti ile etkiliyordu. Onun beni gerçekten sevdiğine iki satırı ile karar verebiliyordum. Nasıl bir büyüydü ki bu beni her defasında hazırlıksız yakalıyordu?

Kalp çarpıntımla baş başa kaldığımda notumu masamdaki şüpheli listesinin yer aldığı not defterimin arasına sıkıştırdım ve telefonumu elime alarak geri açtım. Daha önce attığı mesajlar birkaç saniyede gelmeye başladı.

William: Hımm peki? Bu kadar mı?

William: Uyudun mu Rose?

William: Rose?

William: Umarım şarjın bitmiştir yoksa anında uyumuş olabileceğini sanmıyorum.

William: Bebeğim, orada mısın?

William: Arkadaşımla şimdi ayrıldık. Eve bıraktım. Eve yürüyorum ama aklım sende kaldı.

William: Sizin evin önündeyim ve ışıklarınız kapanmış.

William: İyi uykular meleğim, seni seviyorum.

Attığı mesajı seni seviyorum ile noktalamıştı ve tabii ki ben ona değil de kızı eve bırakmasına takılmıştım. Dün gece beliren sinir dalgası geri gelmeye yeltenmişti ki benden önce davranarak mesaj attı.

William: Kendini daha iyi hissediyor musun? Dün gece fena kıskanmış olmalısın.

Rose: Sen benimle dalga mı geçiyorsun?

William: Asla. Seni sevdiğim için bunları duymak hoşuma gidiyor.

Rose: Bir şey söylemedim ve kıskandığımı da belirtmedim.

William: Söylemene gerek yok, yüzünün aldığı şekli tahmin edebiliyorum ve bu çok hoş.

Rose: Hala dalga geçiyorsun. Her neyse ben okula gidiyorum, çok sevdiğim arkadaşlarımın yanında olacağım.

William: Görüşürüz bebek.

Beni takmamıştı. Sanırım ona yeterince bağlandığımın farkındaydı. Klişe bir kız haline gelmiş olmalıydım. Kendime gelmem gerekiyordu. Aynada kendime son kez baktım, telefonumu çantama fırlattığım gibi merdivenleri birer ikişer indim ve kahvaltıya uğramadan kapıdan çıktım. O sırada annem arkamdan seslenmişti.

"Rose, kahvaltı yapmıyor musun?"

"Hayır, görüşürüz."

Aslında vaktim vardı ama annemin meraklı bakışlarına katlanabilecek değildim. Bu nedenle hızla evden çıktım ve yürümeye başladım.

Okula gitmeden önce bir şeyler yemek için Jason'a uğramayı düşündüm. Ama dünden sonra onunla uzun konuşma yapacak kadar hazırlıklı değildim bu nedenle birkaç cadde ötedeki kafeye gitmeye karar verdim. Yürüyüşüm hızlandığında dikkatsizliğim de had safhadaydı. Caddede durduğum sırada üzerime doğru gelen aracın teki ile kendimi son anda geriye çekmiştim. Araba tam önümde durduğunda okul kapısının önündeydim. Arabadan çıkan kızıl cadı Veronica tiksinti dolu bakışlarını üzerimde gezdirdi.

"Sen az önce arabamızın önüne mi atlamayı planlıyordun? Böcek gibi ezilecektin."

"Saçmalama, görmemişim."

Veronica sinsi bir sırıtışla okula yürüdüğüne arkasından baktım ve gözlerimi yumdum. Sabahın bu saatinde beni sinirlendirmeyi başarmıştı. Yüzümü geriye çevirip gitmeye yeltenmiştim ki o an fark ettim. Önümdeki araba Arthur'undu. Hala arabada olmalıydı ve sessizce bekliyordu. Etrafa bakındım, kimi bekliyordu acaba? Ben arabaya saf saf bakarken indiğinde beni beklediğini anlamıştım. Yanına gitmeye cesaret edip etmemek konusunda kendi içimde çelişirken Arthur sıcak bir gülümseme ile yanıma geldi.

"Günaydın Rose. Nasılsın?"

"İyiyim sen?"

"Seni gördüğüm her an çok daha iyi oluyorum."

Sadece gülümsedim. Ne söyleyebilirdim ki? Yüzümün kızarması an meselesiydi ve bir an önce ondan kaçmalıydım.

"Ben gideyim, görüşürüz."

O cevap vermeden hızla yanından uzaklaşmıştım. Neden böyle bir şey yapmış olabileceğimi anlamamış olmalıydı ama ondan fazlasıyla utanıyordum. Arkamdan gelmeyi planlar mı diye yürüyüşümü yavaşlattım ama birkaç dakikadır yürümeme rağmen yanıma gelen kimse yoktu. Sanırım son zamanlarda kendimi fazla önemli bir karakter olarak görmeye başladığım için bu gibi yanılgılara düşüyordum. Tekrar düşünceli moda girdim ve kafenin önüne geldim. Karşıma çıkan yazıyı okuduğumda günlük şans kotamı doldurduğumu düşünmüştüm.

"Kısa bir süre için kapalıyız."

Büyük umutlarla geldiğim yerden de boş dönmek istemedim ve biraz daha yürüyüp ana caddeye geçmek istedim. O yöne pek gitmediğim için mekanları bilmiyordum ama bugünün ilk saatlerini kendime ayırabilirdim. Sonuçta yolu yarılamıştım ve hiç geri dönüp ilk derse giresim yoktu.

Ana cadde boyunca yayılan minik kafeler hoşuma gitmeye başlamıştı. Biraz daha yürüdüm ve sakin bir yer aradım. Gözüme kestirdiğim kafeyi Jason'ın şirin yerine benzetmiştim. Dışarıda siyah demirden yuvarlak minik masalar ve ahşap sandalyeler vardı. İçeriye girmek için kalabalığın çıkmasını bekledim. Büyük bir grup yanımdan geçtiğinde içlerinden birini beni süzerken yakalamıştım. Kaşları havada bir süre durdu ve gülümseyerek göz kırptı. Gözlerimi başka yöne çevirdim ve ilk bulduğum açıklıktan içeri daldım. Mekan o kadar otantikti ki burası yeni dinlenme alanım olarak ilan edilebilirdi. Sıcak ve samimi bir ortam vardı. Taze kahve kokuları burnuma dolduğunda acıktığımı hissederek uzunca sıranın arkasına geçtim. Birkaç dakika etrafı izleyerek sıranın bana gelmesini bekledim.

Sesler yoğundu. Kimin ne dediği anlaşılmıyordu. Herke birbirini acaba nasıl duyuyor diye düşündüğüm sırada tanıdık bir ses duyar gibi oldum.

Önümde dikilen iki kişi daha kahvelerini alıp ayrıldıklarında sırada biraz daha yaklaşmıştım.

Ve o tanıdık ses tekrar kulaklarıma doldu. Sonrasında ise görüş alanıma girdiğinde merakla onu izledim. Duyacaklarımı önceden bilseydim de bu şekilde sessizce bekler miydim bilmiyordum; ama duyduğum ses ile bir anda karnıma kramp girmişti. 

"İsim olarak ne yazalım efendim?"

"William."


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top