3.5
"Jason? Burada ne arıyorsun?"
Jason üzerindeki haki yeşili renkteki kısa ceketine iyice sarılmıştı. Arkasından topladığı uzun dalgalı saçlarını bugün açıkta bırakmıştı. Rüzgarın etkisi ile arada hareketleniyordu. Elindeki telefonu döndürürken yüzünü benden yana çevirdi. Düşünceliydi. Sorum karşısında afalladı ve bekledi. Kaşlarımı kaldırdım ve cevap bekledim. Bu sırada oturduğum yerden sağa kayarak yanıma oturmasını bekledim. Yanıma iyice kuruldu ve ellerini cebine yerleştirerek benim az önce izlediğim süs çeşmesine göz gezdirdi.
Güzel bir manzara ve güzel bir akşam değil mi Rose?" dedi. Garip konuşuyordu. Konuşması fısıltı gibiydi ve biraz daha sesini alçaltsa duyamayacaktım. Yüzümü ve bedenimi ona iyice çevirdikten sonra gözlerini görmek için bekledim. Bana döndüğünde konuşmaya başlamıştım.
"Sen iyi misin?"
"Bilmiyorum. Ya sen?"
Derin bir nefes aldım ve yüzümü tekrar karşıya diktim. Ellerimi cebime yerleştirdim, üşümüştüm.
"Bilmiyorum."
Sessizlik aramızdaki duvarı iyice açmıştı. Son birkaç gündür onunla hiç konuşmadığımı düşündüm. Bana bozulmuş olabilirdi. Onu kırmıştım. Daha önce hayatımda yalnızca o vardı ve ben şimdi Carl ile birlikteyken onu tamamen unutuyordum.
"Seni kırmış olabilir miyim?"
"Neden böyle düşündün?"
"Son zamanlarda seni ihmal ettiğimi hissediyorum."
"Sorun değil Rose. Kimse kimsenin hayatında sonsuz değildir, aksini istese bile."
"Anlamadım."
"Her neyse, sen neredeydin?"
"Carl'ın evindeydim. Şimdi eve gidiyordum. Ya sen?"
"İstersen eve birlikte yürüyelim."
"Sorumu duymamazlıktan mı geliyorsun?"
"İşlerim vardı."
"Bu sitede ne gibi bir işin olabilir ki?"
Bu sırada soğuk hava birden vücuduma işlediğinde titredim. Beni görünce ayağa kalktı ve tekrar sorumu kaçırdı.
"Hasta olacaksın Rose, hadi gidelim."
"Sen benden bir şey mi gizliyorsun Jason?"
"Ya sen benden bir şey mi gizliyorsun Rose?"
"Önce ben sormuştum."
"Çocuk gibi burada seninle atışmak isterdim; ama hasta olmanı istemiyorum. Sonra hastalığı hemen atlatamıyorsun."
"Bunu nereden biliyorsun?"
"Seni tanıyorum Rose, senin aksine."
"Ah! Sen bana laf sokmaya gelmişsin sanki."
Onu daha fazla dinlemeden yürümeye başladığımda arkamdan homurdanıp o da yanıma yetişerek yürümeye başladı. Birkaç dakika konuşmamaya karar vermiş gibi sessizlik içindeydik. İçimden bana neden böyle davrandığını düşünürken yürüyüşümü hızlandırdığımın farkında değildim. Jason gerilerde kalmıştı. Ya da gelmekten vazgeçmişti. Ona dönmeyerek ellerim cebimde yürümeye devam ettim. Telefonumun sesi ile heyecanla durdum ve cebimden çıkardım. Willam'dan gelmişti. Merak etmiş olmalıydı.
William: Eve döndün mü?
Rose: Hayır daha yürüyoruz.
Bu ayrıntıyı vermem yersiz iken kendimi iyice zora sokuyordum. Mesaj çoktan yerine ulaştığında yürüyüşüm kesildi ve merakla cevabı bekledim.
William: Yürüyoruz? Carl ile mi?
Rose: Hayır. Jason ile karşılaştık, onunla yürüyoruz.
William: Emin misin?
Neden böyle söylediğini anlamıştım. Yalan söyleyecek değildim. Tepki vereceğini bile bile bu sefer saklamamayı tercih etmiştim. O an aklıma Jason geldi. Arkamı döndüğümde benden birkaç adım geride durmuş o da telefonuyla uğraşıyordu. Görünüşe bakılırsa gülümsüyordu. Bana oldukça üzgün görünen Jason hangi mesaj ile bu kadar sevinmişti ki?
Ben ona bakarken o da aniden yüzünü telefondan kaldırdı ve beni izledi. O an telefona tekrar mesaj geldi. Şüpheli bakışlarla onu izledim ve tekrar telefona döndüm.
William: Seni seviyorum.
Neden böyle bir mesaj atmıştı emin değildim ama kulaklarım uğuldamaya başladığında aklıma gelen fikir ile kaskatı kesilmiştim. Jason, William olabilir miydi?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top