3.4
William: Rose? Umarım tüm bu olanlar için bir açıklaman vardır.
Elimde telefonu döndürerek ne yazacağımı düşünürken Carl elindeki tabağı bana uzattı. Az önce acıktığımız için pizza söylemiştik. Onun öncesinde beyin fırtınası yapıp neler yapabileceğimizi düşünmüştük.
Carl'a göre dahiyane plan şuydu: William'ın kimliğini kesinlikle en kısa sürede öğrenmeliydik.
Duygularımdan emin olmak için ve sağlıklı bir karar vermek için buna ihtiyacım vardı. Kimse bir hayalete aşık olmamalıydı. Bunun için ise bir not kağıdı alıp şüpheli listesi hazırlayacaktım. Evet, bunu gerçekten de yapacaktım. Bu listeyi kendimden başkasının görmemesini de özellikle tembih etmişti.
Ve o listede kimseyi es geçmemeliydim. Öyle ki listeye onu bile yazmamı ve geçerli bir neden olmadan o da dahil kimseyi silmememi istedi. Bu garip gelmişti ama kabul ettim.
Listeyi son kişiye varana dek azaltacaktım ve günü geldiğinde o kişiyi bulacaktım. Bu süreçte de Arthur ile görüşmemin sorun olmadığını düşünüyordu. Sonuçta biz William ile sadece konuşuyorduk ve benim hayatıma benden başka kimse karışamazdı. Beni mutlu eden insanları etrafımdan başkası için uzaklaştırmayacaktım. Plan basitti ve uygulaması zor değildi. Bu gece başlayacaktım.
Elimle masaya tutundum ve oturduğum sandalyenin iki bacağını ayağımla havaya kaldırarak sallanmaya başladım. Ne zaman bir şeyler düşünsem hareket etmem gerekirdi. Sanki o zamanlarda bir anda aklıma gelmesini istediğim şeye ulaşacaktım. Anlamsız bir hareket olsa da benim için bir alışkanlıktı. Tabaktaki karışık pizza ile bakışmaya devam ederken Carl eliyle tabağıma uzandı.
"Yemelisin, ağzını açar mısın?"
"Canım istemiyor," diyerek kestirip atmıştım.
Carl yanıma geçti ve gözlerini yüzüme dikti. Şüpheli bakışlarını üzerimde gezdirdi.
"Ne yazdı ve sen ona ne söyleyemiyorsun?"
Ben sadece yüzüne bakıp susunca gülümsedi.
"Anlaşıldı Rose, o adam konusunda konuşmak istemiyorsan seni zorlamayacağım. Neydi o gereksizin adı, hep unutuyorum?"
"William."
"Evet William. Aklıma William Shakespeare geliyor. Sonelerden birini senin için okuyacağım. Kimseye yapmam o yüzden iyi dinlemelisin."
Carl kalkıp önüme geçtiğinde bir asilzade gibi selam vermişti. Sonrasında okumaya başladığında aslında ne kadar da beni anlattığını anlamıştım.
"Yazık! hem kıyasıya harcıyorsun kendini,
Hem gönlün yeltenmiyor hiç kimseyi sevmeye.
Biliyorsun, saymakla bitmez sevenler seni,
Ama besbelli sen aşk duymuyorsun kimseye."
Carl gülmeye başladığında ben de kendimi durduramamıştım. O kadar eserin içinden bunu okumasına inanamıyordum. Carl düşündüğümden de edebiyat meraklısıydı ve gün geçtikçe birbirimize benzediğimizi anlıyordum. Karşılıklı pizzamızı yemeğe devam ederken Carl bana cesaret aşılama amaçlı tekrar konuşmaya başladı.
"Ne olursa olsun karşındakine karşı dürüst olmalısın Rose. Gerçekler ne kadar acı olsa da yalan kadar bir insanı üzemez. Bu yüzden sana tavsiyem geç olmadan planı uygulamaya başlaman ve elindeki üzgün pizzadan birkaç lokma daha alman olacak."
Tabağını temizledikten sonra telefonuyla uğraşmaya başlamıştı. Beni düşüncelerim ile baş başa bırakmıştı. Aslında haklıydı. Harekete geçmeliydim. En azından elimden geldiği kadar yapabilirdim. Öncesinde ona cevap vermeliydim. Beklerken sinirlenmiş olabileceğini düşünüyordum.
Rose: Üzgünüm.
William: Evet üzgün olmalısın. Okula gidiyorum diyorsun ve şu an Carl ile evde keyif yapıyorsunuz.
Rose: Nasıl yani? Sen bizi görüyor musun?"
William: Ah hem de nasıl görüyorum bebeğim.
Rose: Yani okuldan kaçtık diye mi kızdın?
William: Kızmak demeyelim buna hakkım yok. Yalnızca hoş değil. Ayrıca Carl ile samimiyetini ilerletmen çok hoş. Büyülendim.
Rose: O beni anlıyor. Onunla vakit geçirmeyi seviyorum.
William: Farkındayım. Seni özledim.
Rose: Ben de.
William: Rose yeni yıl yaklaşıyor farkındasın. Yılbaşında bir planın olacak mı?
Rose: Bilmiyorum, hiç düşünmedim. Senin planın var mı?
William: Evet.
Rose: Hımm, nedir?
William: Sonra anlatırım.
Rose: Neden şimdi değil?
William: Şu an müsait değilsin, arkadaşınla ilgilen. Seni meraklı gözlerle süzüyor olmalı. Ondan hala hoşlanmıyorum iletebilirsin. Görüşürüz Rose.
Bu kadar kolay sıyrılacağımı açıkçası düşünmemiştim. Yalnızca okulda olmadığım için kızgındı. Yani aslında benim düşündüğüm gibi sürekli beni izliyor değildi. Bu kadar paranoya yapmam yersizdi. İçimin bir an rahatladığını düşündüm. Onu kandırıyor gibi gözüksem de bu onu kaybetmemek için yaptığım bir şeydi.
Carl dikkatini bana verip konuşmaya başladığında beni karmaşık düşüncelerimden uyandırmıştı.
"Ne diyor gereksiz?"
"Senden hoşlanmıyormuş."
"Ne üzücü. Sen bunun bir erkek olduğuna emin misin Rose? Ya biri tarafından kandırılıyorsan, olabilir mi? Yani eğer öyleyse onu kesinlikle benim ellerime bırakmalısın. Cezası benden olacak."
"Aslında en başında düşünmüştüm sonra ise söyledikleri ile..."
"Dur tahmin edeyim. Sen ona bunu söyleyince öyle bir laf etti ki sen de etkilendin."
"Aslında sanırım öyle oldu. Beni bir kitaba benzetmişti ve o kitabı aralayan kişi olduğunu söylemişti."
"Hem gereksiz hem sığ. Kendisine iletir misin oldukça klişe birine benziyor."
"Carl!"
"Yapma Rose. Ondan bu kadar etkilenme. Senin ve benim gibi biri o da. Sadece tanışma şekli biraz farklı o kadar."
"Yani?"
"Yani demek istediğim şu ki, onu sende bu kadar etkili kılan şey yazdıkları ve seni etkilemesi değil, gizemli davranmasıydı. Gizem tüm kadınları çeker Rose. Düşündüm de ben de Eleanor için bir bilinmeyen olsam nasıl olur?"
"Sen ciddi misin? Az önce demediğini bırakmamıştın. Her neyse biraz daha düşünmeliyim."
"Sen de haklısın. Sonuçta Veronica'nın abisi Arthur da var. Vero'nun abisine olan sevgisini herkes bilir Rose. Ayrıca o seni pek sevmez. Neden bilmiyorum ama bazen seni öldürecek gibi bakıyor."
"O da senin yüzünden olabilir."
"Anlamadım.
"Bilemiyorum Carl. Sadece düşünüyorum da Veronica ve sen..."
"Asla o düşünceni söyleme Rose."
Pizzasından bir parçayı ağzıma tıktığında konuşmamı sürdüremedim. Konuşmak istemesek de bana kalırsa bu gerçekti. Ama bunu ne kadar önemsediğini de görmüş olmuştum.
Carl'da birkaç saat daha takıldıktan sonra evden ayrılmıştım. Saat epey geç olmuştu. Carl eve bırakmak istese de gözleri kapanmak üzereydi ve onu yormak istemediğim için kendim gidebileceğimi söylemiştim.
Onu ikna ettiğimde serin havada evime doğru yürüdüm. Yürürken düşünmek istemiştim. Aklım karışıktı. Aynı zamanda da kalbim ritmini tuhaf zamanlarda değiştirerek beni zor durumda bırakıyordu.
Okuduğum kitaplarda her zaman seçimin kimden yana olacağı bellidir. Ana karakterler bir şekilde kendini sürekli belli eder. Ama benim hikayemde kimin gerçekten ana karakter olduğunu kestirmekte zorlanıyordum. Duygularım belirsizdi. Yürümeye devam ettim. İlerde karşıma çıkan parkı gördüğümde biraz oturmak istemiştim. İlk bulduğum banka oturdum ve karşıdaki süs çeşmesinden çıkan su seslerini dinledim.
Gözlerimi kapattım ve nerede ve kiminle olmak istediğime karar vermek istedim. Şu an hayatımda olması beni en çok mutlu edecek kişiyi görme şansım var ise karşımda bulmayı diledim. Gözlerimi açtığımda onu gördüm.
"Jason?"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top