1.2
Bir hafta sonra.
Konuşmamız üzerinden geçen günlerde tek yaptığım o pembe kazağı giyip odamda Walking dead izlemekti. Sanırım o bile beni mutlu etmeye yetmiyordu. Keyifsizdim. Kendimi iyi de hissetmiyordum. Bunun tek nedeni soğuk havadan dolayı üşütmüş olmamdı, kesinlikle.
Telefonum bir süredir kapalıydı. Bir tek Jason'a iyi olduğumu söylemiş ve sonrasında da başka kimse ile konuşmamıştım. Tabi ki John ile de konuşmuyorduk. Ona söylediğim gibi yazmayacaktım. Ama itiraf etmem gerekirse özlemiştim. İsimsiz de olsa konuştuğum birisi vardı. Ama lafımdan da vazgeçemiyordum. Yani yapayalnız kalmıştım, eskisi gibi. Arthur'u da o günden sonra görmemiştim. Zaten görsem de ne diyecektim ki, merhaba mı?
Yatağımda uzanırken annem içeri girdi. Elinde yine bir tür bitki çayı fincanı vardı.
"Bunu içmelisin Rose. Baban seni aramış ve ulaşamayınca merak etmiş. Neden telefonunu açmıyorsun? Yoksa birinden mi kaçıyorsun?"
"Neden böyle bir şey yapayım ki?" dedim. Ama içten içe kaçıyor olabilirdim. Yine de itiraf etmeyecektim.
"Peki o zaman. Şarjını doldur ve yanında tut lütfen. Akşam bir görüşmede olacağız. Arada seni arayabiliriz. Tamam mı bebeğim?"
"Peki anne," dedim ve elime telefonumu aldım. Alnımdan öperek çayımı yatağıma bıraktı ve odadan ayrıldı. Çayımı yudumladım. Ne çayı olduğunu anlamamıştım. Limon tadı ile yüzümü buruşturdum. Fazla ekşiydi.
Diziye tekrar başlamadan önce telefonu açtım. Tahmin ettiğim gibi artarda mesajlar gelmişti. Hiç biri ondan değildi. Zaten ben de merak etmiyordum.
Birkaç saniye sonra whatsaptan ona ait mesaj yığını gelmişti. Resmi yoktu ve ilk defa oradan yazmıştı.
JohnDoe: Tamam pes ediyorum, özledim.
JohnDoe: Pes ediyorum demiştim. Artık yazmayacak mısın?
JohnDoe: Lanet olsun Rose!!! Görüp de yazmıyor musun?
JohnDoe: Özür dilerim, sinirlendim. Sadece yaşıyor olduğunu bilmeye ihtiyacım var.
JohnDoe: Sen yazmadıkça başkalarına sarıyorum.
JohnDoe: Jason bugün çok mutsuzdu. Sen yanına gitmedin diye olabilir. Ondan nefret ediyorum.
JohnDoe: Senin etrafındaki tüm erkeklerden nefret ediyorum.
JohnDoe: Bu durumda kendimden de nefret ediyor oluyorum.
JohnDoe: Sanırım artık yazmacaksın. Buna alışmalıyım.
JohnDoe: Alışamotpruöx
JohnDoe: alıştepygidiv
JohnDoe: Alışamıyorum. Evet, düşündüğün gibi çift görmeye başladım.
JohnDoe: Rosemary Green?
JohnDoe: ...
Mesajlar burada son buluyordu.
Yazıp yazmamaya karar veremedim. Penceremden dışarı baktım. Yağmur hala devam ediyordu. En yağışlı kasım ayında olabilirdik. Yağmur sesinde hüzünlenen insanlardan olarak içime o bilindik garip his dokunmuştu.
Özlenmek, özlemek güzeldi. Soğuk bir havada elindeki kahve ve bir parça kek ile gün ışığını izlemek gibiydi. Neden ana odaklanamıyorum diye düşündüm. Bu kadar zor olmamalıydı.
Ne kaybedebilirim diye düşündüm. Onu kaybetsem bile alıştığım yalnızlıktan korkmamalıydım.
Eninde sonunda yine bir başıma kalacağımı düşünmek beni üzmemeliydi. Ben bu duruma yıllardır alışmıştım. Telefonu bir anlığına elimde çevirdim ve yazmaya karar verdim.
Rose: Hey!
Evet, kesinlikle çok saçma bir girişti. Ama elimden gelenin en iyisi şu anlık buydu. Cevap yine gecikmeden gelmişti. Kesinlikle telefon bağımlısı olmalıydı.
JohnDoe: Sonunda! Özledim!
Rose: İyi olduğumu haber vermek istedim. Telefonu şimdi açtım, işlerim vardı.
İşlerim evde depresyona girmekten ibaret olsa da bundan haberi olmasına hiç gerek yoktu.
JohnDoe: Seni özledim.
Rose: Ben de sana yazmayı özlemiş olabilirim.
JohnDoe: Teşekkür ederim.
Rose: Jason ile gerçekten tanıştınız mı? Seni tanıyor mu?
JohnDoe: Sanmıyorum. Büyük ihtimal hatırlamaz. Çünkü masalardan birinde rastgele oturuyordum, senden sonra her gün bunu tekrarladım.
Rose: Çok iyidir, onu seviyorum. Seninle sohbet ederse bu seni mutlu edebilir, ve beni ediyor.
JohnDoe: Ben de bunu merak ettiğim için yanına gittim. Seni mutlu etmesi güzel ve ben seni çok daha mutlu etmek istiyorum.
Rose: Mutluyum şu an.
JohnDoe: Koca bir hafta bana iyi gelen tek cümleyi de şu an söyledin.. Ben de seni seviyorum. Ancak etrafındaki erkeklerden hoşlanmıyorum, Jason da ilk sıralarda yer alıyor.
Rose: :)
JohnDoe: Ne cevap vereceğimi bilmiyorum gülümsemesi de yapıldıysa diğer konuya geçebiliriz. Ben yokken neler yaptın? Afedersin benden kaçarken demek istedim.
Rose: Hiçbir şey. Evdeydim ve seni düşünmüş olabilirim. Ama sürekli değil, arada aklıma geldin.
Tam bir yalancıydım. Sürekli onu düşünmekten yaşamıma bile konsantre olamıyordum. Nasıl biri olduğu ve şu an neler yaptığını merak etmediğim tek bir an bile olmamıştı.
JohnDoe: Dexter Morgan'ın çok sevdiğim bir sözü var. Onu izler miydin?
Rose: Dexter! Çok severim. Hangi sözü?
JohnDoe: Hepimiz bir şeyler saklarız. Başkalarının görmesini istemediğimiz karanlık bir tarafımız vardır. Bu yüzden her şey yolundaymış gibi davranırız. Gökkuşağı gibi rengarenk kimliklere bürünürüz. Belki de böylesi daha iyidir. Çünkü bu karanlık tarafların bazıları diğerlerinden daha karanlıktır.
Rose: Senden korkmalı mıyım?
JohnDoe: Artık düşünmenin etkilerini görüyorsun Rose. Buna sen karar vereceksin, daha zamanımız var. Okumaya devam ediyoruz.
Rose: Yanında bir fincan kahve ve bir parça da kek ister misin? Ve bir de yağmurlu havada şehri gören bir pencere kenarı olabilir.
JohnDoe: Bunlara ulaşması kolay, ama zor olan bir eksiklik daha var.
Rose: Nedir o?
JohnDoe: Yanı başımda uzanan bir sen.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top