1.1
John'dan mesaj gelmeyeli bir saati geçmişti. En son o yazmıştı. Ben ise ne yazacağımı bulamadığımdan bir şey diyememiştim. Ona alışmaktan kastını anlamaya başlıyordum. Ama neden gizliydi onu çözememiştim.
Açık konuşmak gerekirse tanımadığım birine kapılmak istemiyordum. Sonuçta geldiği gibi bir anda gidebilirdi ve arkasından hiç bir iz bırakmadan.
Eğer ona alışırsam ve o giderse bundan dolayı çok üzülürdüm. Buna izin veremezdim. Yalnız olmaya alışmıştım ancak terk edilmek... Bu kadar cesur değildim.
Yatağa oturdum ve ışıkları kapadım. Kapıyı arkadan kilitlemeyi de unutmadım. Aşağıda hala rahatsız edici müzik devam ediyordu. Ancak umurumda değildi. Kulaklığımı taktım ve sevdiğim şarkılardan birini açtım. John'a içimden geldiği gibi yazmaya karar verdim.
Rose: Ya bir gün gitmeye karar verirsen...
Acaba fazla mı saçmaladım diye düşünmüştüm. Mesaj çoktan gitmişti. Sanırım telefon hep elindeydi. Kısa sürede cevap gelmişti.
JohnDoe: Ya sen gidersen...
Rose: Beni okuyorsan nereye gideceğimi de biliyorsun demektir. Ya ben, hakkında hiç bir şey bilmiyorum.
JohnDoe: Neden acele ediyorsun?
Rose: Bu haksızlık değil mi? Sen her şeyi biliyorsun. Ben ise hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bırakma ihtimalini es geçemiyorum.
JohnDoe: Kitap olan sensin ve ben de en büyük hayranlarından biriyim. Seni neden bırakayım ki?
Rose: Ya sıkılırsan...
JohnDoe: İhtimal dahilinde. Ancak bu iki taraf içinde geçerli. Unutma, hayat olması gerektiği gibi değil, olduğu gibidir. Ve asla geleceğe ya da geçmişe takılma. Ana odaklan. Mutlu olmanın yolu sadece bu.
Rose: Güzel konuşuyorsun ama belli açıdan bakıyorsun. Sana söylediklerimi anladığına emin değilim.
JohnDoe: Anlıyorum.
Rose: Anlat o zaman. Benim ne düşündüğümü ve sana neden böyle yazdığım açıkla.
JohnDoe: En büyük yalnızlığını yaşadığın ve onun etrafına bir kabuk ördüğün anda bir anda çıkageldim. Hayatının rutini içinde boğuluyordun; ancak bundan memnun olacak bazı alışkanlıkların vardı, kitap okumak, blog yazarlığı yapmak ve küçük tatlı gezilere gitmek gibi. Senin için yalnızlığın en güzel yanı, rahatsız edilmeden bir köşede kitap okuyabilmek, özgürlüğün had safhasında yaşayarak istediğin her an istediğin yerde olup kendini dinleyebilmek ve insanları iyi gözlemlemek olabilir. Ancak birine ihtiyaç duyduğun anlar da oluyor ve sen ördüğün kabuktan çıkamadığın için buna cesaret edemiyorsun. Şimdi ise ilk defa birini sana doğru büyük bir azimle geliyor görüyorsun. Alışamadın. Korkuyorsun. Benimle ilgili hayaller kurup üzülme düşüncesi seni esir almadan şunu bilmelisin ki sen git demeden senden asla gitmem, bunu yapamam.
Rose: Sanırım sana alışıyorum.
JohnDoe: Buna sevindim. Sana bir sürprizim var.
Rose: Ciddi misin? Nedir?
JohnDoe: Şimdi biraz dinlen. Zamanı geldiğinde öğreneceksin.
Telefonu kapadım ve uzandım. Konuşması insanı çekiyordu. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyordum, ancak mesaj atmasına seviniyordum. Benimle ilgilenmesi hoştu. Bunları düşünmek güzeldi. Birkaç dakika sonra müzik kesilmiş ve onu düşünerek uykuya dalmıştım.
Uyandığımda karanlık iyice bastırmıştı. Telefona baktım. Gece olmak üzereydi. En son ne konuştuğumuzu hatırladım. Bir sürprizden bahsetmişti. Acaba ne zaman onu göreceğim diye düşünürken yatağın ucundaki paketi gördüm. Pembe ışıltılı bir kutuydu. Geldiğimde yoktu. Bunu o getirmiş olabilir miydi?
Pakete uzandım ve kartı okudum.
Rose'a yazıyordu. Sade bir el yazısıydı. Kutuyu hızla açtığımda içindekine inanamadım. Tozpembe simli bir kazak vardı. Yanına iliştirilen bir de pembe bir gül ve içinde bir başka not kâğıdı yer alıyordu.
Rose: Üzerine yakışmaması için hiçbir neden yok. Onu benim için bu gece giyip havuzun oraya gelir misin?
Heyecanla hemen kazağı üzerime geçirdim. Yünlü ve bol, yumuşak bir kazaktı. Sevmiştim. Kutuyu yatağın altına sakladım ve notları cebime koyarak telefonumu da alarak odadan çıktım. Havuza inmeden önce salondan geçmem gerekiyordu. Ancak aşağıdakilere görünmek istemiyordum. Aklıma ön kapı geldi.
Ön kapıya indim ve kapıdan çıkarak havuzun önüne geldim. Kimse yoktu. Dikkatimi havuzdaki kalabalık çekmişti. Onlarca pembe gül havuzun suyunda yüzüyordu. Onlara hayran hayran bakarken uzaktan birini görür gibi oldum. Telefonum titredi.
JohnDoe: Çok güzeldin. Çok güzelsin...
Rose: Teşekkür ederim, çok beğendim. Neredesin? Görünmeyecek misin?
JohnDoe: Şimdi mi? Hayır. Bunu yapamam. Ama seni görmek güzeldi. Hep bu şekilde gülümse. Sana çok yakışıyor.
Rose: Ne yani? Beni bir kazakla kandırdın mı? Dalga mı geçiyorsun?
JohnDoe: Neden aşırı tepki veriyorsun ki?
Rose: Neden bana görünmüyorsun ki? En azından bir resmini göndersen nasıl olur?
JohnDoe: Görünüş senin için bu kadar önemli mi?
Rose: Sadece konuştuğum kişiyi merak ediyordum. Sen beni görüyorsun, ancak benim bunu istemem söz konusu bile olmuyor. Eğer istemiyorsan sen bilirsin. Bir daha asla yazmam.
JohnDoe: Asla deme, sonra pişman olursun.
Rose: Olacağımı nereden biliyorsun ki? Sonuçta ne kaybedebilirim?
JohnDoe: Beni?
Rose: Sen kimsin ki? Adını bile bilmiyorum.
JohnDoe: Bu ağır oldu. Karşında kalbi atan bir canlı var. Yeterli değil mi? İnsanlar neden bu kadar doyumsuz?
Rose: Belki de şartları eşitlemek istiyorlardır.
JohnDoe: Dediğin gibi olsun. Ben senin için John Doe. Geri gelmek istersen buradayım. Seni bekleyeceğim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top