0.5





Cam kapıyı açtığımda midyeli çıngıraklar kapıya çarparak ses çıkarmıştı. Bu sesi seviyordum. Oturduğu yerden kapıya doğru bakan Jason'a gülümsedim. Beni görünce aksak ayağıyla yürüyerek sarıldı. Onu özlemiştim.

Burası birkaç sokak ötemizdeki küçük bir kitap eviydi. Jason burayı askerde yaralandıktan sonra açmıştı. Daha doğrusu ailesi açmıştı. O da işletiyordu. Pek geleni olmuyordu. Genelde benim gibi müdavimleri vardı.

Jason benden birkaç yaş büyüktü. Okulu bitmemişti; ancak asker olmak için yarım bırakmıştı. Asker de olamamıştı. Ama mutluydu. Her zaman kendine olumlu bir sonuç çıkarırdı. Ona ve yaşam enerjisine hayrandım. Sabah erken olduğu için şu an bizden başka kimse yoktu.

Dört duvardaki raflar boyunca sıralı eski ve yeni kitaplar, ortada yuvarlak koyu yeşil demir masalar ve onlara uyumlu siyah demir sandalyelerle burası harika bir atmosferdeydi. Tek eksiği müzikti. Onu da genelde ben geldiğimde açardım. Harika şarkılar keşfettiğimi söylüyordu. Ben geldiğimde bu işi bana bırakıyordu.

Jason ile tanışıp burayı sevdikten sonra ileride böyle bir yer açmayı düşünmeye başlamıştım. İleride nasıl bir meslek yapacağımdan emin değildim. Tek bildiğim şey kitaplarla iç içe olmak istediğimdi.

"Günaydın Rose. Seni özledim. Kahvaltı yaptın mı?"

Sorusuna gülümsedim. Onunla olmak güzeldi. Güven veriyordu. Uzun siyah saçlarını atkuyruğu yapmıştı. Üzerinde gri bir kazak ve altında koyu, yıpranmış bir kot pantolon vardı. Giyim tarzımız benzerdi. Biz de benzerdik. Sıradan iki insandık. Ve mutluyduk. Ya da o benden biraz daha mutlu olabilir.

"Olur. Aslında açık konuşmak gerekirse kahvaltı yapmaya geldim," dedim ve çantamı boş bir masaya attım.

"Ama kahvaltı bugünlük benden olacak," diyerek devam ettim. Bunun üzerine gülümsemesi yüzünde yayıldı.

"Memnuniyetle güzel bayan," dedi ve elleri ile bana mutfağı işaret etti. Gülümsedim ve mutfağa geçtim. Birkaç dakikada domatesli sandviç ve çay hazırlamıştım. Elimdekileri bir tepsiye koyarak yanına ilerledim. Cebimdeki telefon titredi, ancak bakacak kadar müsait değildim. O an Jason da telefonu ile uğraşıyordu.

"Hangi gizemli kıza yazıyorsun?" dediğimde yüzü kızardı. Telefonu apar topar kaldırdı ve gözleri ile yaptıklarıma baktı ve konuyu değiştirdi.

"Harika görünüyorlar. İtiraf edeyim ben de biri kahvaltı hazırlasa diye bekliyordum."

"Araman yeterliydi," dedim ve oturduktan sonra bardağı elime aldım. Çayımı yudumlarken tekrar sordum. Aklıma takılmıştı.

"Gerçekten merak ettim Jason. Kime yazıyorsun?"

"Sen hariç hiç kimse," dedi ve güldü. Sandviçine yoğunlaştığı sırada aklıma telefon geldi ve cebimden çıkararak mesajlara girdim.

Bilinmeyen Numara: Yalnız olduğunu düşünüyorsun. Peki ya neden etrafına daha dikkatli bakmıyorsun?

O an Jason ile göz göze geldik. Biraz önce telefonu ile uğraşıyordu. O yazmış olabilir mi diye düşündüm ama direkt soramadım. Jason şüpheli bir şekilde baktı.

"Kim yazdı? Sen iyi misin?" dedi.

"Neden önce sen söylemiyorsun?" diyerek onu şaşırttım. Ağzındaki sandviçi yavaşça çıkardı. Gülümsedi ve ağzı dolu bir şekilde konuştu.

"Bunu sovdom," dedi ve elindeki telefonu bana verdi. Ağzından saçılanlara bakarak kahkaha attığımda o da güldü.

Telefonu aldım ve açmaya yeltenirken aklıma bana gelen mesaj geldi. Eğer o kişi Jason olsaydı bana telefonu hemen vermezdi. Ve şimdi ben onun mesajını okursam o da benimkini okuyacaktı. O kişi o değilse bu mesaj ona tuhaf gelecekti ve bana numarayı engellememi söyleyecekti. Bunu istemiyordum. Bana karışamazdı elbette ancak ben de ona yalan söyleyemezdim. Kararsız kaldım ve telefonu geri verdim.

"Boşver kalsın," dedim. Jason gülümseyerek önündeki kitabına döndü. Ben de bilgisayarımı açıp bloğuma girdim. Telefonumu elime aldım ve sonunda mesajı yanıtladım.

Rose: Neden kim olduğunuzu söylemiyorsunuz? Ve bu sizi ilgilendirmez.

Sert çıkmış gibiydim; ama bunu hak etmişti. Benimle daha cesaretli konuşmalıydı. Kim olduğunu saklaması bir tür oyun gibiydi.

Bilinmeyen Numara: Neden karşında oturup kitabını okumak yerine seni dikkatle izleyen kişi ile bu kadar yakınsın?

"Ne!" diyerek Jason'a döndüğümde şaşkınlıkla bana bakmıştım. Bizi mi izliyor yani diyerek dişlerimin arasından konuşmuştum. Ayağa kalktığımda Jason da benimle birlikte kalkmıştı.

"İyi misin Rose?" dedi. Tedirgin olmuştu. Bana bakıyordu. Ben ise o sırada camdan dışarıyı izledim. Bir kişi koşarak uzaklaşıyordu. Ama o olamazdı. Küçük bir çocuktu. Başka kimse görünmüyordu.

"Neler oluyor Rose? Anlatmak istemez misin?" dediğinde anlatmamayı tercih ettim. Olayın büyümesine gerek yoktu. Önemsiz gibi davranmaya çalıştım; ancak karşımdakinin Jason olduğunu unutmuştum.

"Hiç, sadece yağmur şiddetleniyor." diyerek saçmaladım. Geriye döndüğümde göz göze geldik. Burnuma parmağını sürdü.

"Kötü bir yalancısın Rose," dedi. Bu sırada ellerini şaklattı.

"Ne eksik şu an buldum, müzik." dedi ve bilgisayarın başına geçti. En sevdiğimiz şarkılardan birini açmıştı.

Konunun üzerine gitmemesi sevindirmişti. Beni sıkmıyordu ve bu huyunu seviyordum. Bu nedenle diğer insanların aksine onunla arama mesafe koymuyordum.

Jason masadakileri kaldırırken ben de yerime oturmuştum. Bloğuma yeni yorumladığım kitabımı paylaşacaktım ki yine mesaj geldi.

Bilinmeyen Numara: Neden bana cevap vermek yerine bloğun ile ilgileniyorsun? Alınıyorum. Oysaki ben seni önemsiyorum.

Rose: Kim olduğunuzu söylemezseniz size asla yazmayacağım.

Bilinmeyen Numara: Birincisi siz değil sen demen gerekir ki tek kişiyim. İkincisi asla deme, çünkü yazacaksın. Ve üçüncüsü ondan hoşlanmadım, mesafeli olmanı isterdim.

Küstah biri olma yolunda hızla ilerliyordu. Bu nedenle onu telefona küstah olarak kaydettim. Tekrar yazmaya başladım.

Rose: Bu seni ilgilendirmez! Sen şikayet etmeden yazmayı bıraksan iyi olur!

Küstah: Şikayet etmek gibi bir hamleyi yapmak istemediğini ikimiz de biliyoruz. Çünkü sana yazmam içten içe hoşuna gidiyor. Bir ve ikinci dileklerimi yerine getirdiğine göre üçüncüye geçebiliriz. Tekrar söylüyorum. O adamdan hoşlanmıyorum. Neden biraz daha mesafeli olmayı denemiyorsun?

Rose: Tekrar söylüyorum. Bu seni ilgilendirmez. Hem sen de kimsin!

Küstah: Sinirleniyorsun. Bunu sevdim. İşte aradığım sen tam olarak bu Rosemary. İçindeki vahşi sen ortaya çıkmalı. Artık kendini daha fazla saklamamalısın.

Rose: Nesin sen bir tür terapist mi?

Küstah: Hayır.

Rose: Kimsin o zaman?

Küstah: Duymak istediğine emin misin?

Rose: Evet.

Küstah: Ben emin değilim.

Rose: Ne oldu, korktun mu?

Küstah: Asla.

Rose: Neden kısa cevaplar vermeye başladın o zaman?

Küstah: Gitmeliyim. Beni özle. Partide seni kolluyor olacağım.

Rose: Buna ihtiyacım olduğunu sanmıyorum.

Küstah: Üzgünüm ama var. Merak etme, yakınında olacağım. Görüşürüz kasım güzeli.

Ah! Resmen kaçtı. Kendini bilmez ukala! Adını değiştirdim ve ukala yaptım. Bir de arkamı kollayacakmış. Alt tarafı iki günlüğüne arkadaşımın evinde kalacaktım. Ya da şimdilik fazla basite alıyordum.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top