Lale Müldür


Merhaba!

Röportajlar serimizin bu bölümünde usta şair Lale Müldür'ün 2018 yılında Diken dergisi için Ece Karaağaç'la olan söyleşisini sizlerle paylaşıyoruz. Keyifli okumalar dileriz.

En son ‘Siyah Sistanbul’ yayınlanmıştı 2011’de, arada uzun bir zaman var. Neden bu kadar uzak kaldınız bizlerden?

Farkında değildim canım. (Gülüyor.) Yedi yıl geçti sanıyordum ben. Bir gün “Dur bakayım, ne kadar zaman geçmiş” diyerek kitabı elime aldım. Bir baktım çok daha eski kitap, şaşırdım kaldım! Hemen çalışmaya başladım. Üç yıldır bu kitaba hazırlanıyorum zaten, üç yıldır!

Nasıl geçti o üç yıl?

Harika! Ben beyin kanaması geçirdim, biliyorsun. Öldüm, yeniden dirildim. Ondan sonra bende karakter değişti. Her şey değişti! Beyin kanamasından ötürü değişti ve ben çok mutlu bir insan oldum. Ben depresif bir insandım eskiden, kimse anlamıyordu depresif olduğumu ama depresiftim. Ama beyin kanamasından sonra “Aaa, dünya ne güzelmiş!” oldum. Bunun üstünde bir durum olabilir mi yani?

Şimdiki halinizden daha çok memnunsunuz sanırım, öyle anlıyorum.

Tabii ki öyle.

O zaman bu kitaptaki şiirler sizin mutlu benliğinizin şiirleri mi?

Evet canım, tabii. Mutlu benlik ama nasıl bir mutlu benlik, o da var. Mutlu bir benlik mi diyeceksin, mutsuz kalmış bir gönenç ifadesi mi diyeceksin? Sana bağlı.

Peki bu yedi yıllık dönemde yazdığınız başka şiirleri de okuma şansımız olacak mı?

İki kitap daha var, yolda. Bir ay içinde öbür kitap çıkacak. Kitabımın adı ne, biliyor musun? “Tehlikeliydi, Biliyordum.” Güzel, değil mi? Hepimizin başlığı bu. Biz mazoiştiz zaten. Sado-mazo bir ırkız biz. Bu kadar ağlayan kadın var televizyonda, bu kadar ağlayan gençler ve yaşlılar neye işarettir? Ağlamak istediklerine işarettir.

Sizin için ‘deli-dahi’ de diyorlar. Siz bu yakıştırmanın hangi tarafında görüyorsunuz kendinizi?

Ben hiçbir zaman delirmedim, arkadaş, delirmek başka bir şey. Türkiye’nin çoğunluğu da delidir aslında, oradan bakacak olursan. Ama ben hiç delirmedim; hiç manasız bir laf etmedim, hiç manasız bir şey yapmadım. Ben hep zeki bir kızdım ve zeki olarak kaldım. ‘Deli’ diye anıldım ama, ne yapayım, benim kaderim de buymuş. Hiç işime yaramadı diyemem ama. Çünkü çeşitli durumlar oluyor ve “Deliyim ben” demek işine yarıyor. Ben öyle yaptım. İşime yaradığı yerde “Deliyim” dedim. Neşeliyim ben, ne yapayım!

Bir yandan da çok iyi bir eğitime sahipsiniz. Robert Kolej mezunusunuz, sonrasında da İngiltere’de okumuşsunuz. Bu eğitimin ve İngilizceye bu hakimiyetinizin size çok katkısı olmuştur, eminim. Sizin şiirde ustanız olarak gördüğünüz şairler kimlerdir?

Var tabii birileri ama hiçbiri Türk değil. Ama utanmıyorum bu konuda, çünkü sevmiyorum şiirlerini, zorla değil ya! Benim sevdiklerim başta genç dahi, Arthur Rimbaud! Ona aşıktım. Sonra Rilke var, sonra Ezra Pound var.  T. S Elliot var bir de, harika kitapları vardır ama burada bilen kim, zavallılar!

Tutturmuşlar bir Ece Ayhan! Şiirleri benim için önemlidir ama kendisini sevmem. Zaten o da beni aynı şekilde. Onun şiiriyle 14 yaşında, Robert Kolej’in kütüphanesinde tanışmıştım. Daha hiç bilinmiyordu İstanbul’da. Kitabına bir baktım, dehşetengiz şaşırdım, çok çok iyi şiirlerdi. Ben o adamı Türkçe yazma nedenim olarak ilan ettim, sonra ne oldu? Hiç.

Peki Türkçe yazmaya başladığınıza pişman mısınız? Şiirlerinizi İngilizce yazmayı tercih eder miydiniz?

Evet, ederdim. Beni İngilizce yazmaktan Bülent Somay ve Gürol Irzık vazgeçirdi. Ben İngilizce yazarak başladım şiire. Sonra Bülent Somay’la Gürol Irzık geldi yanıma. Onlar da öyle deyince ve onlar benim Marksist dönemimin baş adamları olduklarından “Doğru” dedim ve başladım Türkçe yazmaya. İngilizceler zamanla kayboldu gitti tabii, halbuki harika bir sistem yaratmıştım İngilizce şiirde. Yıllar yıllar sonra o ikisi İngilizce yazmaya başladı bu sefer.

Az evvel beyin kanamasından sonra başka bir insana dönüştüğünüzü söylediniz, beyin kanamasından önce nasıl biriydiniz?

Çok hoş bir tiptim. Ama çok kendini beğenmiştim bir defa. Vah ki vah! (Gülüyor.) Murathan Mungan, Yıldırım Türker filan daha hiçbir kitabım yokken arkadaşımdı. Murathan “Hadi gel, Edip Cansever’e gidelim” dedi bir gün. “Kim o?” dedim. “Önemli bir şairimiz” dedi. “Hadi, gidelim o zaman” dedim. Gittik. Birisine bir kitap imzalıyordu Edip. O bitince bir kitap daha imzaladı, Murathan’la ikimizin ortasına koydu. “Bu geleceğin büyük şairi için” dedi.

Ben Murathan’a verdim derhal tabii, çünkü onun kitapları vardı yayınlanmış. “Hayır” dedi Edip. “Lale’ye vereceksin” dedi. Üç şiirim üzerinden çıkarmışlar bu sonucu, toplanıp konuşmuşlar üzerine. Hepsiyle böyle oldu. Turgut Uyar’la da çok acayip bir anımız var. Levent’teki Gazeteciler Sitesi’ne gittik Turgut Uyar’ı görmek için. Turgut o sıralar Tomris’le evliydi. Ayaktaydı Turgut, Tomris’i gösterdi. “Şu kadını görüyor musun? Ondan derhal boşanabilseydim seni alacaktım!” dedi. Kızlar dedikoduya başladı. (Gülüyor.)

Başka bir açıdan bakacak olursak, İkinci Yeniciler de dahil, şiir erkeğin sevdiği kişiye yönelen sevgi ifadesi gibi algılanıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bütün şairlerde vardır bu; ama heteroseksüel, ama eşcinsel olarak. Ama ben kadını daima en hafif noktalarıyla övdüm. Buna dikkat edilirse görülür. Kadınlar asla fazla konuşmaz bende. Asla krizantemlere bulanmış olarak gelmezler, yatakların üstüne gömülüp yatmazlar bazı resimlerde olduğu gibi. Kadınlar birbirleri aleyhinde bir laf etmezler.

Kadınlar belki tuhaf bir gülüş, belki tuhaf bir bakış, belki de tuhaf bir saç yapısıyla dikkati çekerler. Kadınları olduğu gibi, bas bas halleriyle yazmaya çalışmak kadınlara “İntihar edin o zaman” demektir. Çünkü hiçbir kadın öyle olamaz. Bir kadının her an öyle olması mümkün mü?

Gerçekten de yüceltilmiş bir motif gibi erkek şairlerin şiirlerinde.

Ben gerçekçiyimdir. Hatta şöyle diyeyim: ‘Non-real gerçekçilik’. Yani gerçeklik dışı gerçekçilik. Ben yıllar sonra, üç yıl önce tahminen, stilim nedir benim diye düşünceye daldım. Düşün düşün, bu çıktı ortaya: Gerçeklik dışı gerçekçilik.

Peki son olarak şunu sormak istiyorum; gençler tarafından çok seviliyorsunuz. Siz onları nasıl görüyorsunuz?

Kendimden farklı görmüyorum doğrusu. (Gülüyor.) Beni yakından tanıyanlar bana çocuk derler. Onun için fevkalade anlaşıyoruz onlarla.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top