on yedi
Viper
Yeosang sonunda yurda vardığında arabasını park ettiği yerde kilitlediğine emin olduktan sonra hızla odalarına doğru ilerledi.
Soğuk hava vücudunu sarmalayınca ellerini montunun cebine soktu. Bir dakika sonra sonunda odalarının bulunduğu kata geldi ve uzun adımlarla kapıya doğru yürüdü.
Yurt odasının önünde dikildi ve anahtarla kilidi açıp sıcak odaya girdi.
Seonghwa, Yeosang'ın girdiğini fark edince yüzüne Yeosang'ın daha önce defalarca kez gördüğü ama görmekten asla bıkmadığı gülümsemesi yerleşti.
"Sangie!" Seonghwa mutlulukla arkadaşına seslenirken yatağından indi ve Yeosang'a doğru koşup kocaman sarıldı.
Yeosang kıkırdayarak sarılmasına karşılık verirken ikisi de sağa sola doğru yalpaladı.
"Sangie, seni çok özledim... Neredeydin?" diye sordu Seonghwa somurtup geriye çekilerek.
Yeosang gergin bir şekilde güldü. "Şey, patronum beni biraz çalıştırdı. Ve buraya sana yine geç geleceğimi söylemek için geldim..." dedi Yeosang bir eliyle ensesini ovalayarak.
Seonghwa iç çekti. "Yine mi? Ama Sangie..." dedi Seonghwa mızmızlanarak ve bu sefer arkadaşına daha sıkı sarıldı.
"Üzgünüm Hwa... Ama gerçekten gitmem gerek, tamam mı? Hem sadece kendim için değil senin için de çalışmalıyım. Açlıktan ölmek istemezsin , değil mi?" diye sordu Yeosang ve arkadaşını somurtarak başıyla onayladı.
"O yüzden gidip para kazanmam lazım, anlaştık mı?" Yeosang, Seonghwa'nın sırtını sıvazlarken hala ona sarılıyordu.
Cevap olarak hiçbir tepki vermeyince Yeosang biraz kısa olduğu için arkadaşının boynuna üfleyince kıkırdayıp yana doğru eğdi başını.
"Tamam mı Hwa?" diye sordu Yeosang tekrar ve bu sefer karnından gıdıklamaya başlayınca Seonghwa kahkaha atıp Yeosang'ın ellerinden kurtulmaya çalıştı.
"Ta- tamam! Sangie... bırak!" Yeosng gıdıklamaya devam ederken Seonghwa zor konuşuyordu.
Yeosang duraksayıp Seonghwa'nın da sakinleşmesini bekledi. "İşte benim akıllı çocuğum," dedi Yeosang.
Seonghwa abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. "Ben senden büyüğüm."
Yeosang sadece omuzlarını silkip ardından Seonghwa'ya veda etti.
"Güle güle Sangie! Dikkat et kendine!" diyerek Seonghwa da el salladı ve Yeosang kapıyı kapattıktan sonra içerden kapıyı kilitledi.
Yeosang ise ellerini tekrar montunun cebine sokup arabasına doğru yürümeye başladı.
"İşte geldi!" Yeosang arabayı kulübün yakınlarına park ederken Ten'in bardığını duydu.
"Geciktin," dedi Jimin sert bir şekilde ellerini beline koyarken.
Aquila dahil hepsi görev kıyafetlerini çoktan giymişlerdi ve kimliklerini gizlemek için maskelerini takmışlardı.
Aquila yalnızca siyah bir tişört ve şort ile savaş botlarını giymişti. Saçları örgüyle toplanmıştı ve elindeki tek silahı kelebek bıçağıydı.
Sade kıyafetlerine göre nefes kesici görünüyordu. Yeosang, Aquila'ya bir kaşını kaldırarak bakınca kız da kafası karışmış bir ifadeyle ona baktı.
"Neden sadece bir tişört ve... şort giydin? Bedenini korumak için vücudunu kapatan bir şeyler giymen gerek," dedi Yeosang kıza, Aquila'ya sert bir ifadeyle bakıyordu ama içten içe görevde canı yanacak diye endişelenmişti.
Aquila küçük bir kahkaha atıp bir elini kalçasına koydu. "Neden? Beğenmedin mi? Sade giyinmeyi seviyorum."
Jimin iç çekti. "Adamas'dan bir ceket ya da mont ödünç alması için ısrar ettim ama kabul etmedi."
Yeosang başını salladı. "En azından bir maske tak."
"Sonra," dedi Aquila ve ardından scooterına doğru ilerledi.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Yeosang.
Aquila gözlerini devirdi ve kaskını taktı. "Scooterımı kullanacağım. Ten, hadi."
Ten itaat ederek Aquila'ya doğru koştu ve kendi kaskını takıp hazırlandı.
Yeosang şaşkın gözlerle Jimin'e doğru baktı.
"İkisi kaçakçıların bölgesini saptarken biz üçümüz de görevlendirildiğimiz bölgeyi koruyacağız," diye açıkladı Jimin.
"Ayrıca Aquila bana bir başka üyenin daha bize yardım edeceğini söyledi. İsmini söylemedi ama o yüzden kim olduğunu kendimiz göreceğiz."
Yeosang inledi. "Başkası daha mı? Sadece beşimiz olacağız sanıyordum?"
Jimin iç çekip arabasına doğru yürümeye başladı. "Tartışma zamanı değil. Vaktimiz yok o yüzden gitmemiz lazım. Adamas, hadi gidelim."
Chungha başıyla onaylayıp Yeosang'ı Jimin'in arabasına doğru sürüklerken Yeosang somurtup gözlerini devirdi.
•~x~•
HJ
"Tek başına iyi olacağından emin misin?" diye sordu Namjoon görevi için kıyafetlerini giyip maskesini takan Hongjoong'a.
Hongjoong başıyla onayladı. "Evet. Endişlenme, kimliğimi açığa çıkarmayacağım."
Namjoon da başıyla onaylarken Hongjoong döndü ve hızla Hamjoon'un ofis kapısına doğru ilerledi.
"Neden yalnız gidiyorsun? Neden bana söylemedin?" diye gürledi Mingi ve Wooyoung'un korkmasına sebep oldu.
Hongjoong derin bir iç çekti. "Sadece onlara yardımcı olmak istiyorum, hepsi bu."
Hongjoong bir adım attı fakat Mingi önüne geçerek onu engelledi. Hongjoong dilini şaklatıp bakışlarını Mingi'nin gözlerine doğru kaldırdı. "Mingi, gitmem gerekiyor," dedi sertçe sağ koluna.
"Belindeki yara hala tamamen iyileşmedi ama sen göreve mi çıkıyorsun? Cidden daha mı çok yara almak istiyorsun?" diye sordu Mingi sert gözleriyle Hongjoong'a bakarak.
"Ben iyiyim Mingi ve onlara yardım etmek için gönüllü oldum. Ayrıca vücut benim vücudum, senin değil. O yüzden kenara çekil de gideyim artık," dedi Hongjoong dişlerini sıkarak.
Mingi tartışmaya devam etmek isteyerek karşılık verecekti fakat omzuna konan el onu geri çekti ve o kişi Wooyoung'du. "Bırak gitsin Gi. Kendi başının çaresine bakar o," dedi Mingi'yi ikna etmeye çalışarak.
Mingi yumruk yaptığı ellerini sıkarak ilk başta duraksadı fakat gözlerini sımsıkı kapatıp açtıktan sonra kenara çekilerek Hongjoong'un yanından geçip gitmesine izin verdi.
•~x~•
Midnight
"Neden kızıyorsun ki ona? Gayet iyi ve yarası da iyileşiyor," dedi Wooyoung yeni kırmızıya boyanmış saç tutamlarını çekiştiren Mingi'ye.
"Anlamıyorsun Woo. Tekrar başına bir şey gelmesini istemiyorum. Kendi görevlerinde çok da iyi değildi ve düzgün düşünemediği zamanlarda hedef alamıyor," diye açıkladı Mingi.
"Şey, düz değil de ondan..." dedi Wooyoung omuzlarını silkerek ama Mingi'nin sert bakışlarının üzerine dönmesine neden oldu.
"Gitmem lazım." Mingi, Wooyoung onu tekrar durdurmadan önce Hongjoong'u peşinden takip etmek üzereydi.
"Hayır! Burada kalmak zorundasın. Yunho iki gün önce olanlar yüzünden hala tam iyileşemedi ve senin de ona bakman gerekiyor, unuttun mu?"
Mingi donup kaldı.
Yunho. Son görevlerinde oldukça ağır yaralar almıştı.
"Gördün mü? O yüzden bu konuda Hongjoong'a güven. Onun buna ihtiyacı var. Ayrıca ne kadar inatçı olduğunu biliyorsun, burada kalması için onu ikna edemezsin. O bizim liderimiz. Her ne kadar onun sağ kolu olsan da onunla çok da inatlaşmaman gerek," dedi Wooyoung eliyle hafifçe omzuna vurarak. "Antrenman odasında olacağım. Sen de odana gidip Yunho'yla ilgileniyorsun. Anlaşıldı mı?"
Mingi iç çekti. "Peki. Git hadi."
Mingi, Yunho'yla beraber kaldığı odaya giderken Wooyoung da kırmızı saçlı arkadaşından ters istikamete doğru yöneldi.
Bu saatte herkes uyuduğu için kimsenin olmadığı koridorda ağır adım sesleri etrafta yankılandı.
Sonunda odasına geldiğinde kapının kolunu çevirmeden önce tahta kapıya vurdu ve ardından geniş odaya girdi.
Beraber yattıkları yatakta Yunho'nun huzurla uyuduğunu gördü; kahverengi saçları beyaz yastığa dağılmıştı ve hafifçe aralık dolgun dudaklarının arasından yumuşak horultuları duyuluyordu.
Mingi karşılaştığı görüntüye gülümserken yavaşça kapıyı kapattı ve sessizce yatağa doğru ilerledi.
Ayakkabılarını çıkardı ve Yunho'nun yanındaki geniş boşluğa oturup hayranlıkla Yunho'yu izledi.
Elini uzatıp gözünün üzerine düşen saçı çekti ve kulağının arkasına doğru sıkıştırdı.
Mingi gülümseyerek iç çekti. "Çok güzelsin, biliyorsun değil mi?"
Yunho uykusunda kıpırdandı.
Fakat o kıpırdanmayla birlikte Yunho acı içinde sızlanıp inledi. Acıyla birlikte uyanıp elini yaraya doğru götürdü.
Yunho iki gün önce Hongjoong'un yaptığı görevdeyken yaralanmıştı. Kapkaççı hiç beklemediği bir anda yaklaşıp sırtına uzun, derin bir bıçak yarası açtığında kan kaybından bayılmak üzereydi.
Fakat şansına Jisoo ve Mingi'yleydi. Jisoo hemen Yunho'yu tedavi etmişti ama hala oldukça acı içindeydi.
"Ah... çok acıyor!" diye inledi Yunho gözlerine biriken yaşlarla.
"Çok hareket etme," dedi Mingi sessizce ve sakinleştirmek için Yunho'nun bel boşluğunu sıvazladı.
Bir süre sonra Yunho'nun can acısı kayboldu ve hafifçe doğrulup Mingi'nin yeni ve temiz bandajı yapıştırmasına yardımcı oldu.
Mingi işini hallettikten sonra erkek arkadaşının alnını öpüp ardından kirli bandajı çöp kutusuna attı ve Yunho'nun yanına geri dönüp yanağını okşadı.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu sessizce.
"Daha iyiyim, teşekkür ederim," dedi Yunho Mingi'nin eline doğru başını eğerek.
Mingi yanağını sıktırınca Yunho kahkaha attı. "Çok tatlısın!"
"Öyleyim. Hatırlatmana gerek yok," dedi Yunho göz kırpıp ama ardından utanarak elleriyle yüzünü gizledi.
Mingi de kahkaha atıp ellerini güzel yüzünden çekti ve sıkıca ama nazik bir şekilde ellerini kavradı.
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."
__________________________________
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top