beş



"Lanet. Olası. Park. Seonghwa."

"Sangie yemin ederim-"

"YATAK ÖRTÜLERİNİN ÜZERİ VE YER SİMLERLE DOLU!"

"Biliyorum! Ve özür dilerim!"

"Hadi ama, bunu nasıl temizleyebileceğimizi düşünüyorsun?"

"Elektrikli süpürgeyle?"

"Süpürgemiz mi var bizim?"

"... Yok mu?"

Pembe saçlı erkek iç çekerek eliyle yüzünü kapadı. "O zaman..." dedi tekrar burnundan derin bir nefes alarak, gözlerini henüz yeni yıkanmış fakat mahvolmuş yatak örtülerinden çekemiyordu. "Saplı süpürgeyle süpürmeye çalış. Ve çarşafları değiştir. Tekrar."

Seonghwa somurtup parıl parıl parlayan beyaz çarşaflara baktı. "Özür dilerim," dedi tekrar mırıldanarak.

"Bir dahaki sefere bu tarz şeyleri açarken dikkatli ol. Tamam mı Hwa?"

Seonghwa oda arkadaşının dediklerini kafasını sallayarak onayladı ve her yere saçtığı simleri temizlemek için süpürgeyle faraşı almak için ilerledi. Simlerin yarısı yere de dökülmüştü o yüzden süpürmesi biraz zor olacaktı.

"Hem simle ne yapacaktın ki? Projen falan mı var? Bir dakika, yoksa stajında sim mi kullanıyorsun?" diye sordu pembe saçlı erkek, durduğu yerdeki simleri silkeledi.

"Ben... makyaj yapmaya çalışıyorum," diye cevap verdi Seonghwa sessizce, aynı zamanda yeri süpürmeye devam ediyordu. "Ayrıca stajımda neden sim kullanayım? Hastalarımı öldürmemi falan mı istiyorsun?"

En yakın arkadaşı Yeosang merakla bir kaşını kaldırdı. "Makyaj mı? Simlerle mi?"

Seonghwa utanarak başıyla onayladı ve Yeosang'a baktı. "Youtube'da bir yapılış videosu gördüm, çok güzel ve sevimli olmuştu. Ben de denemek istedim."

Yeosang, simleri temizlemekle uğraşan arkadaşına bakarken alaycı bir şekilde mırıldandı. "Kimi etkilemeye çalışıyorsun acaba?"

Seonghwa arkadaşının dediklerinden sonra hafifçe kızarınca yatağın üzerini temizlemek için dönerek yüzünü saklamaya çalıştı. "Ş-şey, eğlencesine yapıyordum! Ayrıca hoşlandığım kimse yok. Kampüsteki insanlar mide bulandırıcı ve sapıklar," dedi Seonghwa homurdanarak.

Yeosang kıkırdadı. "Ah Seonghwa... Yaşına rağmen hala ne kadar saf olduğuna inanamıyorum cidden."

Yeosang'ın masumluğuyla ilgili dediklerine karşılık Seonghwa kaşlarını çattı. "Kötü bir şey mi ki?"

"Yani... Hala böyle saf olman o kadar da kötü değil. Ama yaşadığın dünyaya bir baksana! Saflığın ve masumluğun o 'mide bulandırıcı' ve 'sapık' kişiler tarafından yozlaştırılabilir. Ayrıca yakında benim her saniye söylediğim kelimeleri de öğreneceksin."

"Sürekli söylediğini duyuyorum ama ne anlamlara geldiğini bilmiyorum. Tek bildiğim kötü kelimeler olduğu, bir de iki saniyede bir dediğin 'sıçayım' kelimesini biliyorum," dedi Seonghwa, artık çarşafları yenisiyle değiştirmeye geçmişti.

Yeosang, Seonghwa'nın temiz çarşafları örterken ne kadar zorlandığını görebiliyordu. Simleri temizlemeyi bitirmişti ve geriye bir tek çarşafları değiştirmek kalmıştı o yüzden cebelleşen arkadaşına yardım etmeye karar verdi. Çarşaflar da değiştirilip düzeltildikten sonra Seonghwa sim şişesini çöp kutusuna, "Parasına yazık," diye mırıldanarak attı.

"Yemek yiyelim mi?" diye sordu Yeosang.

Seonghwa saatine baktı, 11:57'yi gösteriyordu.

"Olur, baya acıktım," dedi Seonghwa ve dolabına yönelip pembe bir sweat ve gri eşofman altını çıkardı. Ortak kullandıkları banyoya girip üzerini değiştirirken Yeosang yatağa yatıp telefonuyla ilgilendi.

Seonghwa giyindikten sonra sarı saçlarını düzeltti ve banyodan çıktı.

"Hadi gidelim," dedi Seonghwa telefonunu ve cüzdanını aldıktan sonra Yeosang'ın yattığı yatağın yanına gelip.

Yeosang gözlerini Seonghwa'ya doğru kaldırıp birkaç saniye baktı. "Makyaj yapmayacak mısın?"

Seonghwa başını salladı. "Utanıyorum. Makyaj muhtemelen bana yakışmaz."

Yeosang en yakın arkadaşının sözlerine gözlerini devirdi. "Her şey sana yakışıyor Hwa. Yardım etmemi ister misin?"

Seonghwa ilk önce tereddüt etti. Elbette en azından denemek istiyordu ama sanki hiç yakışmayacakmış gibi hissediyordu. Ayrıca çok yargılayıcı bir toplumda yaşıyorlardı...

"Ee...? İstemiyorsan seni zorlamam."

Seonghwa  bir dudağını ısırdı, "Nasıl makyaj yapacağını biliyor musun?"

Yeosang yattığı yerden doğrulup oturdu ve gülümseyerek gururlu bir şekilde pembe saçlarını düzeltti. "Tabii ki! Makyajda oldukça iyiyim. Görüyor musun?"

Yeosang gözlerini kapatıp Seonghwa'ya göz makyajını gösterdi. Seonghwa, Yeosang'ın göz farının ne kadar güzel durduğunu fark edince fısıldayarak 'vay' dedi ve ardından pembe saçlı arkadaşı gözlerini açtı.

"Denemek ister misin? Merak etme, eğer istiyorsan çok doğal bir şekilde yaparım."

Seonghwa'nın yüzünü aydınlandı ve başını sallayarak onayladı.

"Olur!"

Seonghwa'ya yaptığı makyajla dakikalar geçtikten sonra aynaya bakınca hayran kalmıştı.

"Bu işte cidden çok iyisin Sangie," diye iltifat etti arkadaşına. Yeosang'ın açık renk sürdüğü simli farla gözleri parıldıyordu.

Yeosang gururlu bir şekilde göğsüne vurdu. "Ne sandın? İstersen sana da öğretirim."

"Peki peki. Hadi gidip yemek yiyelim, açlıktan ölüyorum!"

Yeosang sırıttı. "Bakıyorum da heyecanlandın. Cidden kimi etkilemeye çalışıyorsun?"

Seonghwa offladı. "Dedim ya, hiç kimseyi."

"Sen öyle diyorsan. Ben de çok acıktım, gidelim hadi," dedi, arkadaşını daha fazla sıkıştırmak istemiyordu.

İkisi de yurtlarından çıktı ve Yeosang'ın arabasıyla yakınlardaki bir restorana gittiler. Kahkahalarla yemek yerken Yeosang ikide bir Seonghwa'nın ne kadar yakışıklı olduğuyla ilgili iltifatlar edip arkadaşını utandırıyordu.

Beraber eğlenirlerken çoğunluğu erkekler olmak üzere insanlar sürekli ikisine bakıyordu. Seonghwa umursamazken Yeosang'la birlikte yürümeye devam etti.

İkili bir parka geldiler. Okuldaki dersleri yüzünden meşgul oldukları için ikisi de son zamanlar beraber dışarı çıkıp vakit geçirememişlerdi. O yüzden etrafta biraz dolanmaya karar verdiler.

İnsanların yanından geçerken kızların ne kadar seksi olduklarını ve ne kadar yakışıklı göründüklerini fısıldadıklarını duyuyorlardı. Hatta bazıları yanındaki arkadaşını dürtüp ne kadar tatlı olduklarını söylüyordu. Erkekler onlara el sallayıp 'harika görünüyorsun' diyerek iltifat ediyorlardı.

Yeosang'ın yüzündeki asla kaybolmayan kendinden emin bir gülüşle erkeklere el sallayarak karşılık veriyor, kızlaraysa göz kırpıyordu. Seonghwa ise başını saygıyla eğip 'teşekkür ederim' diye mırıldanıyor ve her seferinde bu kadar utangaç olmasına Yeosang gülüyordu.

Huzurlu yürüyüşleri Yeosang'ın telefonunun çalmasıyla bölündü. Seonghwa'yla birlikte duraksadılar. Yeosang telefonunu cebinden çıkarıp ekrana baktığında Seonghwa'ya önemli olduğu için cevaplamak zorunda olduğunu söyledi. Yeosang yanından uzaklaşınca Seonghwa oturmak için bir bank buldu ve Yeosang'ın telefon konuşmasını bitirmesini bekledi.

Birkaç dakika sonra Yeosang hafif çatık kaşlarıyla geri döndü ve Seonghwa'nın yanına oturdu.

"Bir sorun mu var?" diye sordu Seonghwa endişeyle.

Yeosang hafifçe omuzlarını silkti. "Patronum... iş arkadaşım hastalandığı için onun mesaisini tamamlamam gerektiğini söyledi. O yüzden... gitmeliyiz. Maalesef."

Seonghwa şaşkınlıkla başını arkadaşına doğru çevirdi. "Sen çalışıyor musun?"

Yeosang gerin bir şekilde güldü. "Ee... yeni başvurmuştum da..."

"Nerede çalışıyorsun? Sena ziyarete gelirim," dedi Seonghwa kocaman sırıtarak, gözleri heyecanla parlıyordu.

"Ah... Tabii! Ama şimdi olmaz."

Seonghwa somurttu. "Neden ki?"

Yeosang ayağa kalkınca somurtan Seonghwa da kalktı. "Ders çalışman lazım, unuttun mu? Hani sınvaların var ya?"

Seonghwa'nın somurtması yerini şaşkınlığa bırakmıştı. "Kahretsin, unuttum."

Yeosang kıkırdadı ve ikisi de Yeosang'ın arabasına bindiler. Yeosang, Seonghwa'yı yurtlarına bıraktı ve gitmeden önce kendisinin geç geleceğini söyledi. Seonghwa onaylayarak arkadaşına el salladı. Yeosang yüzündeki ciddi ifadeyle kulübe doğru sürmeye başladı.

•~x~•

Yeosang

Arabasını kulübün yakınlarına park etti ve içeri girdi.

Kulübe girer girmez hala saat biraz erken olduğu için hiçbir müşteri olmadığı fark etti. Sonuçta bir gece kulübüydü, insanlar akşam yedi ya da sekizden sonra akın etmeye başlıyorlardı. Girdikten sonra ön barın yanında yiyişen iki erkekle karşılaştı.

"Siz ikiniz, oda tutun kendinize," dedi Yeosang yüzünü buruşturarak. İkisi sessizce birbirlerine güzel sözler söylerken burunlarını birbirine sürtüyorlardı.

İkilinin dikkati pembe saçlı erkeğe döndüğünde uzun boylu olan kıkırdadı. "Bakıyorum da her zamanki gibi huysuzsun. Seni tekrar görmek güzel Viper."

"Ben de seni hala görevde olduğunu sanıyordum?" diye Yeosang bir kaşını çatarak, yüzünde küçük bir gülümseme vardı.

Uzun boylu genç alaycı bir tonla güldü. "Adam silahımdan çıkan tek bir kurşunla tahtalı köyü boyladı. Adama 'ölümcül çete' diyorlarmış bir de."

Yeosang kıkırdadı. "Görevi başarıyla tamamlamışsın o zaman. Aferin Gyu."

"Hyung diyeceksin pembe kafa," dedi Mingyu, çenesini bir elinin üstüne koyup kocaman sırıtıyordu.

"İyi 'hyung'," dedi Yeosang da gözlerini devirerek.

Mingyu kahkaha atarak kollarını yanındaki erkeğin etrafına sardı.

"Ha bu arada, patron seni görmek istiyor," dedi Mingyu'nun yanındaki erkek yumuşak ses tonuyla.

Yeosang başıyla onayladı. "Bilgilendirme için sağ ol Won. Görüşürüz."

Yeosang ikiliye ellerini salladıktan sonra kulübün derinliklerine doğru ilerledi.

Birkaç merdiven indikten sonra sonunda üzerinde 'Ofis' yazan kapının önüne geldi.

Yeosang kapıyı üç kez tıklattı ve içerinden boğuk çıkan 'gir' sesini duydu.

Kapıyı açtı ve aydınlık bir odayla karşılaştı. Duvarlar siyaha boyalıydı ve birkaç metre önünde geniş bir masa vardı.

Masada solgun tenli ve siyah giyinimli yakışıklı bir adam oturuyordu. Sağ elinde bir şarap kadehi tutarken diğer eliyle çenesini destekliyordu.

Simsiyah saçları gözlerinin yarısını kapatıyordu. Pembe saçlı erkeğin girdiğini görmesiyle gözlerini kağıtlardan ayırdı ve gülümseyerek gözlerini Yeosang'a çevirdi.

Yeosang arkasından kapıyı kapattı ve birkaç adım öne geldi.

Adamın masasının önünde durdu ve saygıyla başını eğerek selam verdi.

"Aradın."

Adam mırıldandı ve yarısı boş kadehini masasının üzerine koydu.

"Nasılsın?" Adamın sesi alçak ve boğuktu.

Yeosang önündeki adama baktı. "İyiyim. Sen nasılsın? Görev nasıldı?"

"Güzel geçti. Her zamanki gibi başarılı," diye cevap verdi adam, bardağından bir yudum aldı ve tekrar masaya koydu.

"Ee... Neden aradın beni? Acil bir durum mu var?" diye sordu Yeosang adama.

Adam sandalyesinde dik oturuyordu, iki eli de çenesinin altındaydı ve önüne düşen kaküllerinin arasından bakıyordu. "Venom."

Yeosang'ın kaşları malum çetenin adını duymasıyla çatıldı. "Ne olmuş onlara?"

"Son iki haftadır diğer çeteleri öldürüyorlar. Küçük çetelerden ortalama büyüklükte olanlara kadar. Teker teker. Ve dün, Wonwoo bana Seul'deki güçlü çetelerden birisini tamamen sildiklerinin bilgisini verdi."

"Neden bir çeteyi yok etsinler ki? Ele geçirmeye falan mı çalışıyorlar? Hem de bu kadar hızlı bir şekilde?" diye sordu Yeosang, ses tonundaki şaşkınlık belli oluyordu.

Adam başını salladı. "Hayır, ele geçirmeye çalışmıyorlar. İntikam alıyorlar."

Yeosang kafası karışmış bir şekilde adama bakmaya devam etti. "Neyin intikamı?"

"Uzun hikaye."

Yeosang adamın cevabına kaşlarını çattı.

Adam iç çekti. "Sadece, tedbiri elden bırakma. Kim bilir belki de sıradaki hedefleri bizizdir. Bilemeyiz."

Yeosang adamın uyarısıyla başını sallayarak onayladı. "Hepsi bu kadar mı?"

"Evet, hepsi bu kadar."

Ardından adam deri sandalyesinden kalktı ve pembe saçlı erkeğe doğru yürüdü.

"Senden tek istediğim tetikte olman. Bir sevdiğimi daha kaybetmek istemiyorum, o yüzden lütfen..." dedi adam Yeosang'ın önünde dikilip omuzlarından tutarak.

"Lütfen güvende ol, tamam mı oğlum?"

Yeosang önündeki adamın ses tonuyla rahatladı. Yeosang'ı kollarının arasına çekip sıkıca sarıldı. Yeosang babasının kollarında güvende hissetmişti. Babasına böyle sarılmayalı yıllar olmuştu.

Yeosang sırtına nazikçe vurup güven verircesine başıyla onayladı. "Söz veriyorum. Dikkatli olacağım baba."

Birbirlerinden uzaklaşıp babası gülümseyerek Yeosang'ın saçlarını karıştırınca Yeosang sinir olmuş bir şekilde homurdandı.

Babası oğlunun tepkisine küçük bir kahkaha attı. Aralarındaki baba-oğul anını kapıdan gelen hafif bir tıklanma bölünce ikisinin de dikkati ofisinin dışına çevrildi.

"Gir."

Kapı açıldı, babasıyla aynı boylarda olan gümüş saçlı, düz siyah gömlek ve dar deri pantolon giyen bir adam göründü.

"Cheshire. Seni buraya ne getirdi?" diye sordu babası.

Adam konuşmadan önce arkasından kapıyı kapattı.

"Agust..–"

Cheshire, Yeosang'ı fark edince hafifçe gülümsedi ve Yeosang başını eğerek selam verdi.

"Bölmedim, değil mi?"

"Hayır. Hayır, bölmedin."

Cheshire başıyla onayladı ve sırtını kapıya yaslayıp kollarını göğsünün üzerinde bağladı.

"Venom. Başka bir çeteyi daha yok etmiş."

Yeosang'ın  babası Agust başını sallayarak Cheshire'ın devam etmesini işaret etti.

"Tüm ATEEZ çetesini yok etmişler."

•~x~•

Min Yeosang
19 yaşında
'Viper'

•Crescent çetesinin varisi ve üyesi
•Crescent liderinin oğlu
•Çok huysuz ve acımasız olabilir ama aslında çok yumuşak kalplidir

Kim Mingyu
'Don'

•'Uzun olan'
•En iyi nişancı ve çatışmalarda muhteşem
•Oldukça sakar olabilir

Wonwoo
'Joker'

Crescent çetesisin üyesi
Yeosang'a karşı anaç ve sevimli bir genç
Don'nun değerli sevgilisi

Min Yoongi
'Agust'

Crescent çetesinin lideri
Min Yeosang'ın babası
Görüp görülebilecek en ölümcül tetikçi

Park Jimin
'Cheshire'

Min Yoongi'nin sağ kolu
•Yetenekli suiskatçi
•İnsanları ve düşmanları baştan çıkarmakta iyi


•~x~•

Army ve Carat olan var mı? 👀

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top