Şans

MERHABA!

(︶^︶) SİZİ ÇOK SEVİYORUM

°
°
°
°

Başım boynuna gömülü, kokusu her yerde ve ben gözlerimi kırpıştırarak açtığımda bu cennete uyanmaktan farksız bir his.

Yanındayken her şey öylesine mükemmel ki çaresizce orada, kollarında olduğuma emin olmak istiyorum. Buna ihtiyacım var.

Burnumu çekinmeden değdiriyorum boynuna, derin nefesler alıyorum ve fark edilmek umrumda değil. Böylece tenini de hissedebiliyorum, sıcak tenini. Yakıyor. Gülümsüyorum istemsizce. En büyük amacım bu gibi.

Bazen utançtan görünmez olmak istiyorum biliyorsunuz...bazen de her ayıbı gözlerine bakarak yapacak kadar körüm.

Ne bunun adı? Ah inanın düşünmüyorum artık uçuk hislerime isimler vermeyi. Tek bildiğim sebepleri, o da Louis.

Uykulu olmanın verdiği cesaretle dudaklarımı boynuna bastırdım. Ufacık bir teması bile tüm bedenimi işlevsiz hale getiriyor farkındayım ama bu benim üzerimde pek caydırıcı değil.

Titresem de...dudaklarımı çekemem. Hatta üstüne biraz daha yaklaşmak bile istiyorum ancak gözlerim yarım açık ve kafam onun yakınlığıyla allak bullakken kollarını zaten sıkıca bana sarmış olduğunu yeni fark ediyorum. Huh, yattığım yerden kalp krizi geçirmem ne kadar normal?

Başımın üstündeki örtüyü ben uyurken açmış olmalı, alçılı kolum ikimizin arasında diğeriyse omzunda. Koskoca yazın ateşi bile etkisiz Louis varken. Tam burada, yanımda.

Sersemledim, yastıksız uzanmıştık ve şimdi her yerim ağrıyordu ayıca elleri bedenimi öylesine sıkıyordu ki bunu fark edemeyecek kadar uyuşmuştum. Lanet olası korkunç uykum, kıyafet ve ayakkabılı olan, onun gelişiyle daha huzurlu olmuştu ama yine de sabaha pert olmuş bir şekilde uyanıyordum.

Yüzümü ekşittim, felç geçirmiş gibi olduğumdan onu da pek becerdiğimi sanmıyorum.

Kimin umrunda?! Benim değil. Bu en son aklıma takılacak şey.

İç çekerek bir zahmet bacaklarımı onunkilerden ayırdım, omzunu tutan elimiyse sıkıştırıp başıma yaslı başını usulca bir kenara ittim. Göğüs göğüseydik, tek beden olmuşçasına sarılıyorduk. Geri çekilince görmüştüm yüzünü ve oh evet beyefendi çoktan uyanmıştı. Son defa veriyor gibi verdim nefesimi. Alamamak pahasına.

Evet arkadaşlar sizin de bildiğiniz üzere burada kesinlikle bir çift değiliz ama girdiğim tripler bizim evli olduğumuzu gösterir gibi. Niall haklı olabilir, Tanrı katına falan mı çıktık acaba?

Doğan güneşin sızan ışığı açmış mavilerini, öyelesine berrak ki tonu tüm hayalleri sığdırmış sanki içine!

Sakin, huzurlu, aşkla dolu görünüyor... bu çok güzel. Her, her sabah görmek istediğim tek şey. Uzun saçları alnına dökülmüş, gözlerinin etrafı kızarmış, çenesi kasılmış ve kısa sakalları yüzünü süslemişti. Ona sadece bakarak İsa katına çıkıyor Tanrıya selam verip geri geliyorum.

Bunu özlemişim evet evet, genç olduğumu hissetmeyi bu kalp çarpıntısını, heyecanı, aşkı hepsini.

Ellerini; belimdeki, yüzümdeki, saçımdaki huh hepsi hepsi!

Açıp kapıyorum hızla yeşillerimi, soluyur gözlerimin feri baktıkça ona. Parlıyor, o kadar ki kör olduğumu fark etmiyorum bile.

Yanaklarım kızarıyor biliyorum, şuan onun ellerinde eriyor şekil almayı bekliyorum. Şimdi, şekil ver bana, senin şeklini altınım.

Gülümsüyor, biri tutsun beni! Hayır beni mi? Biri dünyayı tutsun, gök düşmesin üstümüze.

"Bu ihtiyara bir günaydın yok mu?"

Teninin verdiği utancı, boğuk sesiyle örtülü sözleri ikiye katlıyor. Böylece benim manzaram durgun ve berrak onunkiyse yeşil gözleri patlayacak kadar açık kıpkırmızı bir surat oluyor. Memnun değilim. Keşke ben de ona böylesine güzel şeyler sunabilsem.

Keskin bakışlarını her saniye daha da kızaran yüzümde gezdirirken hiç yardımcı bir eş değil. Ama bakması da kutsanmak gibi hissettiriyor. Omzundaki elimle yanağına ulaşıp parmaklarımı tenine değdiriyorum.

Gözlerim parmak uçlarımda, ona nasıl dokunduğuma bakıyorum. Her bir zerremiz yapboz gibi, olması gereken yerdeyiz. Yüzsüzün, gurursuzun önde gideniyim biliyorum pekala umrumda olmayan başka bir şey daha işte.

Kendimle taşşak geçer gibi sakkalarına dokunmak hoşuma gittiğinden bunu kesmeden yaklaşıp yanağını öptüm. Çıkan ses beni güldürmeye yeterken onunsa gülümsemesi anında kesildi, haha beni çok sevdiğinden veriyor böyle tepkiler biliyorum!

"Günaydın."

Geri çekilip dikkatle ona baktığımda gözlerini kırpıştırmadan edemiyor.

Büyüme, büyüme Louis...hep genç kalalım.

Gözlerinde halen o gölge var, rahatsız ediyor beni. Yalanların, aldatmacaların, sırların, yetişkinlerin en büyük zehrinin gölgesi bu. Sileceğim, kesinlikle ondan kurtulacağım. Ne kadar yıl geçerse geçsin...asla o şeyi almayacağım evime. Sonuçta ben onun ailesiyim o da benim evim onu kırık camlardan korumalıyım.

"Konuşmamız gerekenleri konuşmak istemiyorum."

Ben de...istemiyorum. Başımı emir almışçasına sallamaktan başka bir tepkimse yok. Duyduklarım yine bizi uzaklaştıracaksa ölene kadar verdiği zarar yanına kar kalabilir. Aksi halde ben zararı yine kendime vermiş olurum.

Gözlerine baktığımda, kilitlenmeden edemedim yine mavilerine. Nefesim içime sıkışmış gibi! Bulanıyor ruhum. Endişe etmem gereken onca şey varken ben sadece onun gözlerine bakmayı seçmiş bir aptalım.

Belimdeki ellerinden birisini çekip onunla yüzünde olan elimi tutuyor. Ellerimiz çok uyumlu, birbirleri içinler. Tıpkı bizim gibi.

"Ama duymak zorundasın."

Gözlerim hareketlerini takip ederken oldukça beklentili, nasıl tuttuğunu elimi ve beni nasıl sırt üstü dönerken kucağına aldığını gözlerine bakarak izliyorum. Engel olmuyorum, hareketlerine. Elim başının yanında halen elinin içinde.

Ancak uzun süre alçılı kolum üzerinde olduğum için omzum ağrımıştı ve canım acıdığı için irkilmiştim.

Söylememe gerek bile yoktu bunu ona, belimde kalan eliyle alçı kemerini çözüp çıkartması göreviydi sanki. Başımı anında omzuna yatırdım, ağrıyan yerlerimi gözleriyle görüyor gibi hafifçe masaj yapıyordu.

Üst üsteydi kalplerimiz, duyuyorum. İkimizin de durumu iyi değil!

"Sen etraftayken bile seni özlüyordum, Tanrı bunu bilerek cezalandırdıysa beni, çekmeliydim acısını."

Bacaklarımdan birisi onun bacakları arasında diğeri yanındaydı, biraz daha kendimi boynuna itmeden edemiyordum ona çekiliyor tüm bedenim. Sesi kalbini benimse kulaklarımı titretiyordu, nefes alış verişlerini dinlemek! Ergenim ve tüm romantikliğim üzerimde kusura bakmayın.

"Başlarda...korktum. Harry çok korktum peşinden gelirsem seni daha da zor durumda bırakırım diye...ama kolay olandı bu, üzgünüm sevgilim hata yaptım."

Sevgilim mi!? Sevgilim dedi! Bana.sevgilim.dedi.Louis. İstemsizce tuttuğum ellerini sıktım ve kahkaha atmamak için alt dudağımı ısırdım. Bu arada...evet burada beni terk edişini anlatıyor.

"Ben...ben George piçinin sana yaklaşmasına sinirliydim. Sürekli etrafında dolanıyor, farkında değilsin ve sana herhangi bir şekilde dokunmuş olması çileden çıkmama sebep oluyor tamam mı? Kime çatacağım belli değildi o gün, babam gibiyim gidip en ters kişilerden hesap soruyorum böyle. "

George ne ara bana doku- bir dakika! Bunu biliyor olamaz. Pekala sakin olmalıyım.

"Sen baban değilsin."

Histerik bir kıkırtı çıktı ağzından, tekrar kolunu belime sardığını hissettim. Başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Annem de böyle diyor. Ama...bil bakalım Tanrı ne diyor?"

Gözlerimi devirdim. Elimi elinden çekip onun üzerinde biraz daha doğrularak saçlarımı geriye ittim.

"Ne zamandır Tanrı seninle konuşuyor?" dedim. Gülmeye başladı. Gözleri kısılmış, dudakları aralanmış ve dişleri ortaya çıkmıştı. Onu öpmek istiyorum.

"Bana pas vermen için ayin yaptığım günden beri!"

Neden bu kadar sevimli olmak zorunda! Onu saklamak istiyorum bir kavanozda. Hem ölümüne sinirliyim hem de kahrolası derecede aşığım. Sorun bende değil!

"Louis! Sen...meleksin."

Başını iki yana salladı halen gülerken. Yanaklarım kızarmıştı, sesim kısık da olsa bu kadar dürüst olmayı beklemiyordum.

"Melekler ayin yapmaz."

Bana bakıp duraksadı. O sırada dudaklarına baktığım için yakalanmış sayıldığım doğrudur.

"Harry, gerçekten...üzgünüm seninle konuşmamam gerekiyordu o gün. Sadece o video-"

"Ne videosu?"

Kızardı şimdi de kendisi. Ama bu suçluluğun izinden başka bir şey değildi. Sinirlenmemeye çalıştım. Anında değişiyordu aşk dolu hislerim. Hep şu kalp sancısının suçu. Sürekli önüme çıkıyor. Yüzüm asıldı. Şimdi beni neden kırdığını öğrenecek ve saçmalığı için kriz geçirecektim farkındayım.

"Brianna çekmiş, sen ve onun arka bahçede olduğu boktan birkaç daikkika hakkında, senin iki kişiyi idare ettiğini söyledi ama elbette yavşak George varken bu vazife kimseye düşmez biliyorum. Yine de...sinirlerime hakim olamadım."

Cidden mi? Ben o bok beyinliye yardım etmeye çalışıyordum o da benim sevdiğim insana gidip beni mi kötülüyordu? Bu orospuya iyilik yaramaz demiştim ama ben. Beni dinleyen kim!? Niall'a bunun için bir kaç saat küssem iyi olur.

Bir dakika...NE!

"O göt beyinliye mi uydun yani!? Sence o haklı mıydı!?"

Gözleri irileşti, benimkilerse kısılıyordu. Dizlerim üzerinde doğrulmaya çalıştım tek koluma yüklenerek, ancak buna engel oldu.

"Hayır! Harry hayır."

Çok açıklayıcı. İkna oldum.

Konuşmadı, öylece bakıyordu? Kafa atsam sorun olur mu? Şuan yaptığı sadece kollarını sıkmak ve kaburgalarımı falan kırmaya çalışmak. Neden susuyor? Hayır mı? Neden o gün...onunlaydı o zaman? Demek ki...o kadar da güvenmiyordu bana.

Yüzüme düşmüştü tüm hayal kırıklığım. Şimdi anlıyorum, neden bana öyle şeyler söylediğini.

Sinhiçbiryirisidirimiyirimhiri hiri hiri hiri!

Kısık gözlerim baygın bir hal aldı, yüzüm soğuk rüzgarlar esmiş gibi anında soldu.

Bana güvenmemişti...

Oysa...ben, ben George onun hakkında salladığında-

"Demek istediğim. İçimde. O hep orada. Ben ve sana olan sevgim değil düşünen."

Kime kızmalıyım? Louis'e mi, babasına mı, onun babasına mı, yoksa onun babasına mı? İlerisine gerek var mı peki?

Mavileri korkuyla dolu, görüyorm. Asıl suçlu yok biliyorum. Beni seviyor biliyorum. Ama...kalkıp gitmek istiyorum.

Bunun farkında. Bedeni belki de bu yüzden taş kesilmiş bir halde. Sesi zor duyuluyor onca yakınlığa rağmen.

"İçimdeki şeytanla gelip özür dinleseydim ve sen de kabul etseydin ne olurdu? Söyleyeyim, biterdik. Tıpkı annem ve babam gibi."

Yutkunamadım. Aksini yaptı da bitmedi mi? Sonu değişmeyen bir oyun gibi. Bakmadım daha fazla yüzüne. Olmuyor Tanrı kutsasın ama kalbim onunkinin üzerinde atarken o kadar kırık ki nefes alamıyorum.

Anladığını düşünüyorum beni, gerginleşen yüzü her saniye daha da sertleşiyor çünkü.

"Biliyorum bencilim. Ama daha fazla senden uzak olamayacağımı Niall o kaydı dinletince anladım ve evet bencil olacağım. Belki o gün kendimi tutsam, George gereksizinin ağzını burnunu kırmak yerine sana gelsem...böyle olmazdı. Çünkü sonra da istesem bile şehir dışına çıkmam yasak oldu. Ve, tek yapabildiğim beklemek o günden beri."

Belimdeki kolunu gevşetti, başım istemsizce omzuna düştü. Aptal, aptalım. Halen ona sarılmak zorundayım.

"Üzgünüm...ne seni bırakabilir ne de bunu yaşatabilirim. Bana-"

"-bir şans vereceğim."

O kadar kesin "bir" demiştim ki! Arsız gibi gidip peşine düşme ihtimalim varken hemde, kendimi tebrik ediyorum. Öyle inandırıcıydım demek, titrediğini hissettim.

Pembe gömleğimin katlanmış kolları bileklerime inmişti, güneş ışığıysa içeriyi ısıtmıştı. Düşündüm, doğruyu yapıp yapmadığımı.

Gençtim, her şeyi halledecek gücüm vardı henüz. Ancak zaman da kısaydı tıpkı gençliğim gibi. Babam, annem, Gemma, Louis hepsini boş vermek doğru olandı belki? Hepsi için ayrıca üzülmek fazlasıyla yorucu.

Onları affetmek istiyorum, en sevmediğim şeyin, sevdiğim insanlara kırgın olmanın, içinde sıkışıp kalmaktan bıktım. Temizlenen kanımla birlikte eski umursamaz ve canlı halime dönmem kolaylaşacak, biraz kendilerini affettirmeye çalışmaları yeter! Tanrım dağları delin diyen yok onlara...

"Peki şimdi seni öpebilir miyim?"

Bu kadar hızlı değil!!

Özür dilenmeden kabul ettiğimi anladığının farkındayım ve bu yüzden özür dilerken sadece kendisi hakkında bana teminat vermeye çalıştığını da biliyorum ama gerçekten.bu.fazla.ani.

İrkildim ve neden bilmiyorum hızla uzağa atmaya çalıştım kendimi ama kolum...kırıktı ve sadece kucağından kayıp yanına düşmüştüm. Tek kaşını kaldırdı, garip bir yüz ifadesiyle baktı bana, hangimiz haklı kafam karışıyor onun yüzünden.

"Bu evet mi?"

Hayır.

Başımı iki yana sallayarak kekeleme sorunumu ortadan kaldırdım ancak bunu yaparken dudaklarına bakıyordum ve evet hiç inandırıcı değilim özellikle de bir iki dakika önce az kalsın bunu kendim yapacakken.

"Haklısın-"

Neden gülümsüyor? Gözlerine baksam anlardım belki de. Ama şuan kara kara az önce ona şans vermediğimi söylesem de yine bunu yapacağını nasıl fark etmediğimi düşünüyorum. Beni nasıl ikna edeceğini biliyor, ikna olduğumda ise nasıl yumuşatacağını. Çünkü hepsi aynı! Beni cidden iyi tanıyor. Şimdi soru sorması sadece...oyun.

Bir dakika!

Gözlerimi irice açtım sonunda gözlerine dönerken. Berrak gökten çok okyanusa benziyordu mavisi, boğulmam için özenle bürünmüştü belli ki bu tona. Hareket dahi edemedim.

"- sana böyle şeyleri sormamam gerektiğini unutuyorum."

Üzerime eğilip düşünmeden dudaklarımızı birleştirdiğinde gözlerim sonuna kadar açıktı. Kalbimse onun bu ani ve masum hallerine kanmış , yadırgamamıştı bile.

Bu sık yaptığımız bir şey değildi.
Üstelik halen bir şeyler becerebiliyor da değildim bu konuda, Louis gibi. Ama bedenlerimiz tam aksini iddia ediyor.

Yakın daha yakın, daha da yakın işte olması gereken.

Ve her şey çok...sıcak! Farkında olmadan olduğum yerde kıpırdamaya çalışıyorum, amacım yoktu sadece sıcaktan kaçmak istiyordum. Huh kim bilir belkide sadece daha çok yanmak.

Yine de sonuç olarak üzerime daha da yüklenmişti ve ben ne yaparsam yapayım ona etki etmiyordu, çok işlevsiz bir rolüm olduğu açık. Üzüleyim mi?

Ama elimde değil, hiç bu kadar yakın olmamıştım Louis'e. Kalbim deli gibi atıyor. Gözlerimi kapıyorum sıkıca oysa bu başka bir diyara uyanmaktan farksız.

Tuzağı işe yarıyor oh biliyorum, biliyorum vaat ettiği şey beni ısıtmak olsa da yapacağı yakmak.

Kirlenmiş ama cazip arzularla kaplı, elleriyle bedenimi sarıp beni tekrar kucağına alırken bacaklarım artık iki yanında, bu yaptığıyla hareketlerimi resmen teke indirildiğinin farkında mı? Kim bilir belkide istediği bu. Nedenlerle ilgilenmiyorum.

Sıcak dili dudaklarıma değerken ve elleri bana cidden şekil verirken hakaretten farksız olurdu zaten istediklerine izin vermek harici yaptıklarım.

Cüssesine kanarken aklımdan ne geçiyordu bilmiyorum! Tanrım şu halime bakın istese her şeyi yapardım. Yapıyorum da. Dudaklarımı aralıyorum.

Beni bilmediğim bir savaşa sürüklüyor kesinlikle acı vermeyen her saniyesi zevkle dolu bir savaş. Karşılık vermesem bile kazanacağım ama karşılık vermeden yapamayacağım... arzuların kölesi olmak için ideal bir savaş evet.

Kurallar yok burada ve huh bende bol bulunan arsızlık bile hazine değerinde. Başının yanına sabitlediğim kolum üzerinde daha da doğruldum elimde olmaksızın ve dişlerimle okşadım ince dudaklarını. Gülümsedi, boğulurken sarıldığım yılan olduğunu göstermeye korkmuyor.

Yavaş değil, heyecanlı ve özlem doluyuz. Dudaklarını bırakmadım, alçılı kolumu karnıma yaslayarak tamamen olmam gereken yere otururken hafifçe doğruldum.

Bunun üzerine ikimiz de zevk dolu acımızı bastırmadan inledik geri çekilerek. Nefes nefeseydim! Ve...o ses benden mi çıktı! Her şey çok uzaktan duyuluyor. Kıpırdanıp duruyorum üzerinde, bu dünya dışı yerde tek hissettiğim şey Louis ve onun dehşet sıcak bedeni.

Ve o altımda benim aksime oldukça hareketsizken ters bir şekilde elleri kalçalarıma gelene kadar olması gereken hız sınırını aşmıştı bu iyi bir şey mi bilmiyorum...ama iyi hissettiriyor.

Az önce ağlamak üzereydim şimdi de beni ağlatmak üzere olan şahsın kucağında...peki.

Kendimi sorgulamayı bıraktım artık. Canım ne isterse onu yapmaya alışıyorum. Mantık dediğiniz nedir ki zaten? Eğer böyle bir duygu düğümündeyseniz kesinlikle işe yaramayacağı hatta tam tersi işleri batıracağı ortada.

Gözlerimi açıp alçımı tutmaya devam ederken üzerinde tamamen doğruldum ve karmaşık duygularla yüzüne baktım.

İkimizin de kıpkırmızı olduğunu söyememe gerek yok sanırım ama bunun utançla alakalı olmadığını bilmelisiniz...lanet hormonlar!

Daha adam akıllı düzene bile sokamadığımız nefeslerimize rağmen şimdi de gözlerimizle sürdürüyorduk oyunumuzu, kısmen yani. Çünkü elleri halen kalçalarımı sıktığı için bunu fazlasıyla net hissediyorum...

"Seni affetmedim..."

Fısıltım ona değil daha çok kendime olsa da beni duyduğu için tepkisini koymuştu ve kendimi hala gözlerine bakarken birden sırt üstü buldum.

"Geleceğe yatırım yapıyorum."

Sesli olmasa da gülüyorum. Oysa bana katılmak yerine gülümsemekle yetiniyor. Elleri kalçalarımın iki yanında, bacaklarımı beline doluyorum.

Biliyorum kendimle çelişiyorum! Ama kendime hakim olamıyorum. Ah dur, olmuyorum! Yüzümde av olmaktan memnun bir ifade var.

"Harry -" diyerek inler gibi bir ses çıkarttığında ve beni kendisine daha çok bastırdığında kırkırdamadan edemedim, tek elimle de olsa sıfır kollu tişörtünün yakasını tuttuğum gibi alınlarımızı hizaya getirdim. Tek hizaya getirdiklerimin onlar olmadıklarını da söylemeliyim, küçümsenecek gibi değil çünkü...öhm neyse.

"Yatırım demiştim...beni zorlama. Bu çok acımasız bir intikam olur."

Yüzündeki ifade yeni gördüklerimden ve beni durdurmak için büründüğü bu yüz aksine şımarıklığımı besleyecek türden bir yakarış içeriyor. Bana...kibarca yalvarıyor hahah.

Tam kahkakamı dışa vurcakatım ki yüzümde birden bir ışık patlamış gibi hissettim.

Aydınlandım! Aptalca, çocukça hayır Tanrı vergisi! Bilmiyorum. Her şey birden çözüldü Louis'nin iki satırlık cümlesinde ve bunun kesinlikle demek istediği şeyle bir ilgisi yoktu...siktir!

Evreka diye bağıra bağıra gezsem!?

Yeridir, ama ben gülümsüyorum. Tatlı bir şehvet var üzerimde, aklım yolunu buldu kimse anlamıyor.

Annen, babam, Gemma, Louis! Hatta Zayn evet harika, hepsini alttan almıştım, fazlasıyla üstelik ve karşılık olarak acımasızca infaz edilmiştim. Görmezden gelmelerim kalbimi ve ruhumu gerçekten yaralamıştı! Onlarsa bunu izlemişlerdi...

Şimdi, evet şimdi onları affedebilirdim sadece bir hamleleriyle.

Tıpkı rakip vezirin önüne vezir atmak gibi olacaktı yaptıkları hamle. Ama sonucunda...ben vardım. Eğer beni bir piyon olarak görüyorlarsa bu hamleyi yapmayacaklardı evet şayet gözlerinde şah isem ancak yaparlardı bunu.

"İntikam mı? Bu olsa olsa benim zaferim olur."

Yakasındaki ellimi yanağına çıkarttım, gözleri parlıyordu ve huh ne yapacağımı bilmiyorsun Tomlinson.

Ne denli bir isyan edişin içine atladığımı, bilmiyorsun. En büyük hamleyi senden beklediğimi de...

"Sence...zaferi hak etmedim mi?"

°
°
°
°

Uwuwu. Hayri neler düşünüyor??!!

Baktım fiziksel samimiyet falan beceremiyorum çabuk ve acısız olması için hiç özenmedim özürler. Ben niye hep özür diliyorum onu da bilmiyorum ama sorgulamayın....

Kelime sayısı: 2537

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top