Pişmanlık
Erken attımmm!(sabahın beşi...)
Ve bu bölüm biraz dolu olduğu için saçmalamaktan korkuyorum ama umutluyum!
Bu arada ikinci kısım önceki bölüm yüzden bir bölüm uzadı
:(
İki bölüm var yani bitmesine 🙌
°
°
°
°
Bu çocuk beni sınıyor.
Yemin ederim beni sınıyor.
Daha üzgün olduğunu söyleyeli bir saat olmadı.Şimdiyse şu en son salonda takıldığı grupla bankta oturuyor.
Pek istekli görünmüyor olabilir ama olsun.
Teneffüs olmuştu haliyle bende dışarı çıkmıştım. Elbette bunun bir sebebi dertse yaşanan gerilim fışkıran anlar da olabilir. Albert ağza alınmayacak şeyleri o kadar rahat söylemişti ki... Liam'ın köşeden bir yerden bunu çektiğini bilmesem gözümün seğirmesiyle kalmazdım.
Neyseki biliyorum ve Liam'ın babası müdür olduğu için küçük deliller onun ağzına sıçmak için işe yarayacaktır.
Bundan öncesinde bu beyinsizlere bir şey yapamamalarının sebebi öğretmen kurulunun Liam'a yapılanların çoğunun okul dışında olduğunu söylemesi sonucunda göz ardı edilmesiymiş. Üstelik önceki müdür yardımcısı zaten olayların çoğuna ergen kavgası gözünde baktığı için sadece o mallarla konuşup sınıflarına geri yollamış.
Ama artık yanında bir Niall Horan olduğu için hepimiz şanslıyız.
Çocuklar en üst katta Liam'ın çektiği videoları düzenliyorlardı bende Niall'ın kutsal midesi için bir şeyler alacaktım. Bebeğimin beyni kadar büyük olan bir midesi var. Hem hava alırım beynime oksijen gider Louis'nin nur yüzünü görürüm diye düşünmüş kantine gitmeye resmen gönüllü olmuştum.
Ama ne göreyim!? Kantinin yan cephesinde kalan plastik masalardan birisine toplanmış muhabbet ediyorlar.
Pekala Louis konuşmuyor gibi görünüyor ama yanındaki kızın çenesi düşmüş olmalı. O kim oluyor ki çenesini Louis'nin yanında düşürüyor! Bu küçük şeytan da zaten sinirli olan beni iyice sinir etmek için mükemmel bir emek harcıyor tebrik ederim yani! O gevşeklerle masaya oturan koca kıçına tekmeyi atasım var.
Evet gevşekler ve yüzde yüz hepsi Louis'e aşıktır eminim. Kim ona aşık olmaz ki zaten!
Onlara katil gibi bakmayı kesip olağanüstü bir hızla kantine gittiğimde elimdeki parayla Niall'ın her zaman yediği şu krakerler ve karışık tostunu aldım. Kantinci amca bile konuşmamış olduğuna göre korkunç görünme ihtimalim var. Pekala ilk defa korkunç görünmüyorum.
Alacaklarımı alıp kısık gözlerle onlara bakarak kantinden çıktım. Bu sırada ileride kendi arasında top sektiren bir grup öğrencinin topu ayaklarımın önünde durmuştu. Bana topu atmam için ileriden bağırıyor olabilirler ama...
Yanımdan geçen kızın birini durdurup elimdekileri kısa süreliğine ona vererek yerdeki topu elime aldığım gibi ilerideki çocuklar yerine on ikiden vuracak şekilde Louis'nin kafasına attım.
Elini başına götürüp ağzı bir karış açık bana döndüğünde kırmızıya falan dönmek üzere olan gözlerimi ondan çekmeden kızın elindekileri alarak herkesin içinde de olsak el hareketimi çekip öyle okula doğru yürümeye başladım.
Yok ya ne cinnet geçirmesi daha o kadar olmadı. Ama her an olabilir. Hele bir arkamdan gelmesin o zaman o topu kafasına atmam bir yerlerine sokarım.
Hale bak ya!? Bu nasıl bir odun...? Farklı bir tür, daha önce hiç görmedim bundan yani.
"Harry!"
Bir daha Harry derse yemin ederim kafasını kırarım. Konuşmayı unutmuş gibi davranmayı bırakmak zorunda. Kafa tasımın içinde kazan kaynıyor resmen.
En azından arkamdan gelme tenezzülünde bulunduğu için göz devirmiyordum ve önüme birden çıkan Nick'e elimdekileri verip Niall'a götürmesini zoraki rica ettiğimde de onun da sırf surat ifadem yüzünden bunu kabul etmesine de göz devirmiyordum. Rekor kırdım şimdiye gözlerim yerlerde sürünüyor olmalıydı.
"Nereye kadar gidebilirsin ki? Dur işte."
Cehennemin dibine kadar giderim yani hiç sorun değil. Sırf o böyle dedi diye duracak değilim ya. Şaka gibi!
Erkekler tuvaletine girip hemen arkamda olduğu halde kapıyı suratına çarpıp kendimi bir kabine sokarak kapıyı kilitledim. Şansa bakın genelde boş kabin bulmak demek altın bulmak demektir. Hayattaki tüm şansımı da buna harcadım sanırım...
Önümdeki tahta parçasını içerideki tek tük kişiye çaktırmadan tıklattığında ben onun aksine ayağımla kapıya gayet sert bir tekme atmıştım. Diğerleri umrumda mı sanıyor cidden?
Hem nerde bunun Zayn'i? Şu halini görse ebesini sikmez mi? Benim etrafımda ya hani? Çok çok malca işler yapıyorsun Tomlinson.
"Çıkın."
Bir dakika...Louis'nin bir sözüyle buradan çıkmazlar herhalde Disney dizisinde değiliz. Şüpheyle kapalı klozetin kapağına çıkıp az da olsa kafalarını gördüğüm şahısların çıt çıkartmadan tuvaletten gidişini de gördüğüme göre hayatımı artık klasik "gençlik dizileri" kategorisine alabilirsiniz. Ben bir fark görmüyorum da.
"Harry aç şu kapıyı artık cidden konuşmamız lazım. Bu iş topa da vurduğuna göre durum vahim."
Hayır sanki o konuşmuşta ben onu susturmuşum! Yere hızlıca inerek kapıya tekrar tekme atmakla yetindim. Ağzımı açarsam susturamazlar çünkü.
"İçeri giremem mi sanıyorsun? Kapıyı sen aç istiyorum sadece ve bu yöntem daha barışçıl biliyorsun değil mi?"
Sakin sakin "Aç kapıyı siktirtme ebeni der gibiydi." ve bunu o kadar normal söylemişti ki dilimizi bilmeyen birisi rica eder sanardı. Pekala sürekli sakin ve olgun olmasını kullanıyor olabilirim kabul ediyorum. Sonuçta kapıya üçüncü attığım tekme daha sertti ve Louis nasılsa yine bir şey yapamaz diye düşünüyordum.
Suçum yok tanıştığımız günden beri bir şey yapmıyor zaten.
"Tanrım sen beni deli etmek için mi yarattın bu çocuğu."
Hadi ordan, kim kimi deli ediyor? Resmen beni beğenmiyor laflara bak! Ben çok meraklıyım sanki ona...
Beni az önce tehdit edip buna rağmen şuan sessizliğe gömüldüğünde kaşlarımı bu sefer meraktan çatmıştım ve kulağımı dayanamayıp kapıya yasladım.
Cidden çıt çıkmıyordu. Gitti mi acaba?
Duvarın ardından ona bakmak için hızla geriye döndüğümde onu karşımda görmesem gitti derdim cidden.
Ağzım bir karış açık kalmıştı ama kendisi ellerini kot ceketinin cebine koymuş gayet bıkkın ve düz bir yüzle bana bakıyordu. Ne ara, nasıl, nerden geldi?!
Yan kalbinden atlamış olmalı...bir tarzan Louis eksikti zaten. Tuvalet de artık güvenli değil...
Kaşlarımı çatarak telaştan uzak mavi gözlerine bakmayı kesip kapının kilidini açmak için arkamı dönmeye çalıştım ama sakin görüntüsünün aksine iki kolumu da gayet sıkıca tutup beni durdurmuştu. Tamam biraz olayın üstüne gitisn istiyordum da bu kadar değil ya...
Kafasına top atmasa mıydım... bakışlarından tırsmadım değil. Sabahtan beri üstümde olan şu saldırgan tavrım yerlerde şuan o böyle kollarımı sıkıp üstüme gelirken daha çok süt dökmüş kedi gibiyim. Lanet olsun neden kapıyı açmadım ki mal mıyım?
"Şimdi burdan çıkıyoruz sende sakince benimle geliyorsun."
Kahverengi dağılmış kahkülü alnına dökülüyor hatta mavilerini de bir nevi gölgeliyordu, dudakları ise konuşurken her kelimeye vurgu yapmış bana çok kolay sözünü dinletecek bir ses tonuyla cümlesini bitirmişti. Şuan pörtlek pörtlek ona baktığıma yemin edebilirim.
Ve pörtlek bakış artı düğümlü dil sebebiyle cevap vermeyip başımı salladığımda hayalet bir sırıtış takındı, açıkçası bu beni sinir etmek yerine etkilemişti. Dediği her şeyi yapabilirim yani hep böyle bakacaksa.
Çok mükemmeldi o anı unutmamalıyım.
Ben böyle fantezi yaşarken o kilidi çevirerek sadece bir kolumu tutmaya devam ederken beni çıkarttı. O an hesaba katmadığım tek şey karnımda patlak veren korkunç ağrı olmuştu. Ne oluyor bana anlamış değilim.
Olduğum yerde durup boştaki elimle karnımı sararak yere eğilmeme sebep olan çok keskin bir ağrı vardı içimde. Louis de ne olduğunu anlamamıştı ama yanıma çöküp düşmeyeyim diye beni tutmuştu. Başımı kaldırsam korkulu bir yüz görebilirdim biliyorum.
"Ne oldu?"
Ben çok biliyorum sanki.
Başımı iki yana sallayıp geçer diye bir süre o şekilde durmaya çalıştım. Geçmiyordu saçma ağrı resmen beni titretiyordu. Acıdan gözlerim doluyor Tanrım ne oldu bana? Dayanamayıp ayağımı yere vurarak acıyla inlediğimde bunun kötü bir sağlık sorunu olmaması için kaç dua biliyorsam okumaya başladım. Böyle devam ederse ilahi de okumaya başlarım.
Louis'nin de bu hareketimle küfür ettiğini duymuştum ve sonra da salak beni kucakladı. Zayn duyarsa yedi sülalesini sikecek ne yapıyor!?
"Ne yapıyorsun! Bırak, deli misin nesin, ölmek istiyorsan söyle ben seni öldürürüm."
Tek yaptığı göz devirmek. E biz nasıl evlenicez bu benim her tavrımı sabote ediyor?
Okulda zaten Lima beyle dedikodum vardı benim, bu iki oldu, Louis çok kralsın sağol. Cidden çok büyük iyilik yaptın anlatamam...
Sanki böyle karnım ağrımıyor... Siktir çok kötüyüm. Ağlasam bebek gibi olur muyum?
Koridordaki herkes bize bakıp bakışlarıyla "cık cık cık" yapmaya başlarken o nasıl bunu umursamıyor merak ediyorum. Ben umursuyorum da.
Başımı Louis'nin boynuna gizleyip kaçacak kadar umursuyorum. İnsanları tiksindirmek istemezdim, keşke yaptıklarım elimde olsa.
"Üçüncüyü de yapmış...nesine takılıyorlar şunun?"
Üçüncü? Ah...evet bu da var. Karnımın ağrısını hissetmesem bunu hissederdim, kalbimde.
Ama Louis ciddi anlamda takmıyor. Cevapda veriyor, tepki de vermiyor. Alıştı mı? Olabilir.
"Neyden korkuyorsun seni düşürmem?"
Şöyle alakasız konuşmuyor mu...boku yesemde gülümsüyorum.
"Korkuyorumun ama düşmekten değil bu zebanilerden."
Cidden zebani gibiler. Gözleriyle bizi yakıyorlar. Özellikle şu kızlar. Louis'me göz diktiklerine eminim! Herkes Louis'mi istiyor vermem benim o. Evlenicez biz.
"Boş ver onları bizi kıskanıyorlar."
Eriyorum.
Zaten kollarını sıkıca bacaklarıma ve belime dolamış olması vay anasını dedirtiyordu çünkü ben ona benden beş santim falan kısa diye bücür diyordum ama o beni kaldırıyor. Gözümden kalp çıkabilir.
Şuan gözümde canlanan Louis benim prensim falan yani suratımın halini görmek istemezsiniz.
Ve eğer biz evlenmezsek ben yaşayamam!
Ama daha çıkma teklifi etmedi ki bu!? Belki direkt evlenmeye geçeriz diye etmiyordur. Buna hayır demem.
Beni gayet sakince sırama kadar getirdi ve bıraktığı gibi telefonumu çıkartarak babamı aramamı söyledi ama bilmiyor ki o sancı her neyse geçmişti.
"Gerek yok geçiyor."
Kaşlarını kaldırıp gözlerini şüpheyle üzerimde gezdirmeye başardığında. Şahsen ona bakmak yerine sınıfa bakıyordum.
Zil çaldığı için içerisi nerdeyse doluydu ve mübareklerin hepsi de bize bakıyordu, yalnızdım Louis gidince boku yiyecektim bu yüzden bakışlarına cevap vermek yerine kaş göz işareti yapıp onu kovmaya çalıştım. Telepati olsa böyle olur mu hiç?
Neyseki o beni anlıyor.
"Bu gün konuşucaz Harry. Bu gün, unutma."
Yüzüme yaklaşıp sessizce kimse duymayacak şekilde konuşup saçlarımı karman çorman ederek sınıfı terk ettiğinde içeride bir an cıcır böceği sesi duyulsa da beşinci saniye Tom bana sürtük deyip diğerlerinin gülmesine sebep olmuştu. Böyle olacağını biliyordum.
Başımı eğip hala sızlayan karnımı ovarak suyumu içtim. Neden ağrıyor bir bok bildiğim yok. Ve Ed umarım çikolatasını hallettim diye bana kızmaz.
Şu günlerdeki berbat tatlı sevdamı anlamıyorum. Psikolojik depresyona falan mı girdim acaba? Depresyonda olsam bilirim ama ya..
"Üst sınıf fantezinizi neye borçluyuz bay Styles. Bizi sevmiyor musunuz yoksa?"
Yarısını yediğim gofreti onlara bakmadan yemeye devam ettim ama şu sikik öğretmen ya da Niall ve Ed gelmezse burada cinayete kurban gideceğim.
"Yalnız olunca sesi de çıkmıyor."
Tekrar bir gülme faslı. Albert'i ben dövemezsem Liam'a dövdürteceğim. Adi piç.
Kaşlarımı çatıp el hareketi çekerek onun bok rengi gözlerine bakarken sırıtışının soluşunu izledim. Oturduğu sıradan benimkisine gelmek için kalkıyordu, tabii matematik öğretmeni girmese ilerleme aşamasına da geçerdi. Olmadı işte.
İlk defa matematik dersine bir sevgi beslemeye başladığım tarih olarak yazın bunu. Büyük ihtimalle ilk ve son ama olsun.
Ayrıca Brianna malı da hala sınıfta olmadığı için şanslıyım. Pislik kız adı bile midemi bulandırıyor. Ama o küçük sıçanı kullanacağımız ders bu ders, umarım gelir. Böylece biz de onun o beyinsiz sevgilisinin icabına bakarız.
Bir öksürük sesi duyduğumda aceleyle bitirdiğim çikolatanın poşetini sıranın altına fırlatıp başıma dikilen esmer ruh emiciye gözlerimi kırpıştırarak baktım.
"Defteriniz nerde bay Styles. Hala evinize gidemediniz mi?"
Pekala matematiğe olan o küçük sempatinin yok oluşu canımı yakmadı değil.
"Olur mu efendim bay Styles'ın geceleri kıymetli evde harcamaz."
Ne!
En ön sırada küt saçı kadar kısa eteğiyle oturan Lauren beni kendisiyle karıştırmış olmalı. Bunun başka bir açıklaması olamaz.
Ve öğretmenim dediğim şahsın da ona cevap bile vermemesi eğitim sistemine sokturtacak türden bir davranış.
" Sen ne dediğini sanıyorsun!?"
Ama ben kendime bu tür bir hakaret eden sürtüğü öğretmen var dinlemeden ağzına sıçarım. Albert gibi korkak olanlar düşünsün.
"Bay Styles oturun dersteyiz."
Ne dediğini umursamadım bile. Oturduğum yerden kalkıp kimseye sormadan sınıfın kapısına gittim.
"Kıymetli gecelerim gibi kıymetli bir günüm var sonuçta sizin gibi insanlara harcayacak vaktim yok."
Sınıftan çıkıp kapıyı kapattığım gibi saçlarımı çekiştire çekiştire Tahminen Niall ve diğerlerinin olduğu yere, en üst kata çıkmaya başladım. Bu sırada arada bir karnımı ovuyor kendi kendime yumruk atıp küfür ediyordum.
Her şey mükemmel bir bu eksikti!
Siktiğimin bağırsakları. Sinirden gözlerim doluyor. O mal kadın müdüre beni şikayet edecek biliyorum. Lanet olsunki müdür de anneme yetiştiriyor.
Acı ve öfkeyle kapıyı iterek çatı katına girdiğimde en son görmeyi beklediğim manzara kesinlikle ağlayan bir Brianna ve onu sakinleştirmeye çalışan üç salaktı.
"Bu da ne sikim!"
Onlar bana dönemden ben bu manzaraya dayanamayıp anında geri çıkmıştım girdiğim kapıdan. Tanrım daha ne olacak!?
Merdivenleri olağanüstü bir hızla inerken Liam da arkamdan geliyordu ikinci kata kadar durmam gerektiğine dair konuşmayı da ihmal etmemişti.
Hayır dur dediğinizde neden durayım! Ben lanet olası bir otobüs müyüm!?!
Bunu bağıra bağıra ona söylemek için arkamı döndüğüm an bana çarptı ve ikimizde kafalarımızı tutarak küfür ettik. Herkes dersteydi Tanrıya şükür.
"Harry, açıklamamıza izin vermen gerekiyordu."
Ben burada beyin kanaması geçiriyorum o ne diyor? Kolumu tutmaya yeltenen ellerini itip sanki hayatımın ihanetini yemiş gibi bir ifade takındım. Gerçi bir nevi öyle. Benim sınıfta ağzıma sıçsınlar onlar burada adı lazım değil kızla dertleşsin?
Ne günah işledim ben!?
"Ama dinlemedim! Gidin siz yeni arkadaşınıza dinletin kendinizi!"
Gereksiz drama mı yapıyorum bilmiyorum ama ben o kızdan cidden nefret ediyordum onlarsa...
"Saçmalama! Yürü gidiyoruz."
Ufak bir çocuğu parktan çıkartıyor sanki! Yani evet kolumu tutlmuş son kuvvet çekiyordu. Babasının okulu ya bir şey demezler tabii! Bende kendimi geri çekmeye başladım. Kolum elinde kalacak!
"Bırak!! Gelmiyorum be gelmiyorum! O Niall'a da söyle ben de kendime yeni sarışın bulucam."
Gözlerimi sıkıca yumup kendimi geriye çekerken birden kolumu bırakmıştı.
Geriye doğru sündürülmüş lastik gibi fırladığımda eğer ona çarpmasaydım yerde iki seksen yatıyordum şuan.
Louis sırtım göğsüne çarptığı an sanki bunu bekliyormuş gibi kolunu belime sarmıştı. Sesimin aniden kesildiğini anlarsınız herhalde. Eriyorum yemin ederim eriyorum!
"Az önce değilmiydin sen karnı ağrıyan?"
Ah şimdi de olağanüstü pislik bir oyuncu olduğumu düşünecek. Sorgulayan gözlerine başımı çevirmiş mal mal bakıyordum ve sinirlenmedi umarım çünkü sinirli rolünü kaptırmak istemiyorum.
"Ben bir şey yapmadım."
Liam ellerini kaldırıp Louis'nin yüzüne masum masum bakarken tabii ben suçlu olucam. Zaten atlantisi de ben batırdım aramayın boşuna. İkizler kulesinin patlamasını da ben planladım. Hatta gelecekte dünyayı saracak bir virüs bile yaptım! Asın beni, öleyim ben.
Ben ona cevap veremeyip kollarında sinip kaldığımda iç çekip Liam'a dönerken bana baktığının aksine daha sakindi.
"Seninle sonra konuşucaz zaten."
Louis Liam'a kızar, Zayn Louis'e kızar, ben Zayn'e kızarım, Liam bana kızar, Louis tekrar Liam'a kızar ve bu sonsuza kadar sürer.
Gözlerimi kırpıştırıp kolumu tutarak beni çekmiştirmesine izin verdim. Neden kolumu tutuyor ki Tanrı bana el vermiş. Eller tutulmak içindir kollar değil!
"Sınıfta kavga var ondan çıktım."
Cevap vermeyip yürümeye devam ettiğinde önümde olduğu için ne hissettiğini anlamış değildim. Hızlı yürüyünce sinirli mi oluyor?
Okuldan çıkıp merdivenlerden indiği gibi direkt dış kapıya doğru yürüdüğünde ilk başta ne yaptığını anlamadım ama ciddi ciddi okuldan çıkıyor...
"Bir dakika dur! Nereye?"
Arkasına dönüp kaşlarını çatarak cebinden bir anahtar çıkarttı. Önümde salladığı anahtarlara mal gibi bakarken tekrar kolumu çekmişti ama bende onu çektim. Lanet anahtarı sallayınca bir bok olmuyor.
"Bir şey sordum?"
Mavileri parlıyordu, tıpkı içinde bir yerlerde kocaman bir ateş yanmış gibiydi. Ama yüzü hala ifadesiz.
"Konuşucaz işte."
Tek kaşımı kaldırıp onu daha da gıcık eden bir yüz ifadesi takındım. Sonuçta insan bir sorar izin alır, bu ne hava beyim?
"Neyi, Zayn efendi ağzıma sıçarken bile nasıl onunla olduğunu mu? Ya da seninle ne zaman konuşmaya çalışsam beni terslemeni mi? Ben bunları çok düşündüm daha fazlasına ihtiyacım yok, teşekkürler."
Afallamıştı. Gerçi bende afalladım. Bu cümleler genelde asla söylenmeyen tuvalette akla gelen türden cümlelerdi.
"Beni dinlemen lazım."
Az önce beni sürükleyen o değilmiş gibiydi suratı düşmüştü kolumu sıkan ellerini artık hissetmiyordum. Of çok sık rol değiştiriyoruz bu ilişki yürümez.
Uçarız biz uçarız.
"Hayır! Sen beni dinlemedin bende seni dinlemiyorum."
Kolumu kurtarıp göğsümde bağladıktan sonra başımı çevirdim. Ne yaşıyorum sormayın bende bilmiyorum. Sadece...
Biraz daha yalvar, modundayım.
"Soranda kabahat."
Anlamadım?
Saldırı pozisyonunda başımı çevirmemle tepe taklak olmam bir olmuştu. Siktir!
Bağımlılık yaptı herhalde kucaklamadan duramıyor.
"Kamu alanında adam kaçıramazsın?"
Beni umursamadan kapıyı açarken güvenlikçi adam yarım bıraktığı tostunu bir köşeye atıp bize doğru koşmaya başlamıştı.
"Kim demiş?"
Onu sallamadım ama sırtında öylece sallanmak yerine bize yetişmek üzere olan güvenliğin üstüne kapıyı kapatıp öyle beni indirmesini talep ettim. Rezil oluyorum ben erkeğim beni ikide bir kucaklayamaz!
Ben ona ikide bir bücür diyor muyum?
" Güvenlik müdüre, müdür babama haber verecek babam da Trisha'a anlatacak ve Zayn duyacak sonra ikimizi de öldürecek."
Bu bile onu ikna etmek yerine güldürdüğünde bende umudumu kestim. Nasılsa yorulacak.
Çok salak duruyorum Tanrım!! Saçlarım gözümün önünü kaplıyordu ve Louis sanki halı taşıyor gibi rahat yürüyor.
Kaldırımda bize bağıran koruma yüzünden etraftakiler de bize bakıyordu ve kıpkırmızı olsamda onlara bakıp el sallamak gibi malca bir hareket yapmıştım.
Şimdi yaverlik yapıp kötü bir şey var sanarak Louis'e bulaşırlar hiç uğraşamam.
"Tamam geliyorum zaten indir Tanrı aşkına rezil oldum!"
Duymamış gibi yaptığı için bıkkınca ayaklarımı salladım ama o ancak bir süre sonra okulun arkasındaki motorun yanında beni bıraktı.
Göz devirip saçımı başımı düzeltmeme bile vakit vermemişti. Kafama kaskı geçirip camı indirerek beni oturttuğu gibi anında önüme oturmuştu.
Hey bu Zayn'in motoru?
"Sıkı tutun."
O kadar asabımı bozdu insan kibarlık olsun diye yavaş gider.
Ama o Louis Tomlinson ve daha cümlesi bitmeden motoru son hız çalıştırmıştı.
Kollarımı isteksizce beline dolayıp hiç bilmediğim yolları son hız gidişini endişeyle izledim. Kendisinde kask yoktu ve ben bu yüzden deli gibi korkuyordum.
Omzunun üstünden hıza bakmaya bile yeltenemiyordum. Nereye gidiyor? Telefonum da çalıyordu bakamıyorum kesin babam arıyor.
Etraftaki evler mi azalıyor? Konuşalım dedi ayıya yem etmez herhalde.
Yok canım gelecekteki kocasıyım yapmaz öyle şey.
Altında şiddetle akan bir çayın olduğu ufak bir köprüden geçip kenardaki bir ağacın altında birden durduğunda irkilmiştim.
Etrafta daha çok derme çatma evler ve bol bol yol vardı. Şehirden çıkmamıştık ama çok merkez bir yer olduğunu mümkün değil söyleyemem.
Kaskı hızla çıkartıp beni gergince izleyen Louis'nin eline verirken kaşlarımı çatıyordum. En azından sorabilirdi? Ya da yavaş gelebilirdik. Hatta neden buraya geliyoruz oturup adam akıllı bir evde bile konuşabilirdik.
"Bakma öyle, dinlemek istemeyip kaçma diye buraya geldik."
Beynimi okuyor!! Evlenelim. Hemen. Yüzük yok mu!?
İçinden evlilik teklifi beklerken dışarıdan oflayan nadir insanlardanım.
Elim olduğunu fark etmiş olmalı, çünkü elimi tutmuştu. Ben oflamamı yutup kocaman gözlerle ona bakarken o geri giderek önünde durduğumuz ağaca yaslandı. İkimizde karşı karşıya gelecek şekilde yere oturduğumuzda bile elimi bırakmadı. Oh Tanrım...
"Sana iki şeyin hesabını vermem lazım. Her ne kadar bunu yapmak istemesemde sen öyle kırgın bakmaya devam edersen ben daha kötü hissederim."
İki mi?
Kaşlarımı çattığımda susup yutkunduğu için aptal olmaya bir son verip işini kolaylaştırmak sebebiyle elini bırakıp karşısı yerine yanına geçip elini tekrar tuttum.
Böyle yapınca daha rahat olacaktı biliyorum. Kendisi de hareketime şaşırmıştı ama bir şey demeyip sadece başımı diğer eliyle omzuna yatırmıştı. Önümüzde akan su çok görünmüyordu ama sesini duyabiliyorum.
Bu akarsu tıpkı sevginin kalpler arasında gittiği yol gibiydi. Taşlara takılıyor ama hızını kaybetmiyor. Onları parçalayamıyor belki ama üstünden gelebiliyor. Sesi dışarıdan korku veriyor içine atılanı yok ediyor, engelleri yutuyor...
"Babam. Bak biliyorum senin ailen ayrı ama inan babanın başka bir hayatı olduğu halde arada bir eve gelip her şeyi mahvetmesinden iyidir."
Bana her zaman huzur veren sesi huzur dilenir gibiydi. Ağlamak istemiyordu bunu fark etmiştim ve bu yüzden elini daha çok sıkıyordum.
Etrafımdaki kimsenin aile hayatı sağlıklı değil zaten bunu kaldırabilirim.
" Pazartesi günü de eve gelmiş. Annem bana yazdı ve ben sinirden deliye döndüm. O adam ve annem evde teki...Sadece sana değil Lottie'e de ters yaptım üzgünüm ben...ben sana öyle bakmak istemezdim sadece kafam çok karışıktı ve cuma günü olanlar tamamen aklımdan çıkmıştı. "
O kadar sevimli bir ses tonu varki! Boşta duran elimle yanağını okşamasam ölürdüm.
Kulaklarıma dolan iç çekişi ve düşen omzu rahatlamış ama yorulmuş gibi hissettiğini açığa vuruyordu ve ben bu üzgün çocuğa nasıl kızabilirim ki!?
" İkincisi ise...Zayn dediği için yaptıklarım."
Yanağındaki elimi tutup kucağına indirmeden önce üstüne küçük bir buse konuşmuştu ve bu benim baygın baygın ona bakıp dediği şeyleri algılayamamam için yeterliydi. Fenalık geldi!
"Bu konu hakkında hala konuşmak istemiyorum Harry, bilmediklerin var. Deli gibi korkuyorum lütfen...lütfen bana sorma. Sadece -"
Ah siktir...söyleyecek mi? Yani biz flörte sıkıştık biliyorum ama cidden artık söyleyecek mi!?
Az önceki baygın bakışlarım anında parlayıp yüzüm beklentiyle dolu bir hale bürürken Louis'nin pembeleşmiş yüzüne ve çekingen bakışlarına odaklandım. Söylediği sözlerin ne kadar şüpheli olduğu uçup gitmişti. Tek istediğim şu iki kelime Tomlinson.
Mavileri yeşillerime tutunduğunda sıkıca en derinlerime aldım onu. O kadar yakındıki yüzlerimiz gözlerinin içindeki hayalet ateşi görebiliyorum.
"-sadece her zaman kalbimde olduğunu bil Harry.-"
Ağzım olayın inanılmazlığıyla açıldığında yüzünde bariz bir telaş vardı ve...ah bu çocuk çok şapşal.
"Seni sevdiğimi bil. B-ben seni cidden çok seviyorum. Lütfen bana inan ne olursa olsun çünkü inanmazsan dayanamam."
Saçmalamaya başladı tamam. Neden inanmayayım sırada evlilik teklifi var!!
Şaşkınlığı hızla kenara atarak gülümsedim ve ellerimi ellerinden kurtarıp onu ensesinden tutup kendime yaklaştırdım. Arkadan bir yerden babam fırlayacak gibi hissediyorum ama umrumda değil.
"Sen de her zaman benim kalbimdesin Louis."
Ve sessiz fısıltım bittiği an dudaklarını dudaklarımda hissettim.
°
°
°
°
Geçen bölüm olamsı gerekenler bu bölümde 🙄
Hamile Harry'mden bir bölüm eksildi resemn!!!
Kelime sayısı: 3277
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top