Kaçak
SONUNDA MERHABA!
Şarkı çok dadlı dimiğ bu ve özellikle sonraki bölümle uyumlu bence 😭
Ve komik olan geç atmam değil attığım bölümün boş beleşliği ile süre arasındaki zıtlık...
Ama siz yine de,
Y
O
R
U
M
M
Y
A
P
I
N
:D
°
°
°
°
Hastaneden çıktıktan sonra telefonumu kapatmıştım ve bilmediğim ne kadar yol varsa sapmış sahile varmıştım.
Gözlerimi kırpmadan, neredeyse nefes bile almadan dakikalarca izlemiştim denizi. Aksini maviye hakaret gibi algılıyordum. Çok beklemeden, zincir korkuluğun arkasından geçip ayaklarımı aşağı sarkıtarak taş iskelenin bir ucuna oturmuş seyre daldığım mavilerle ilgilenmeyi kesmeyerek o küçük zehir şişesinin kapağını açıp ters çevirmiştim. O haplar, aylardır her sabah aldığım haplar tek tek yok olmuşlardı karanlık sularda ve mavi her zamanki gibi beni kurtarmıştı.
Biliyorum bu konuda bir seçim yapmak zorundaydım. Hep seçmek zorundaydım. Ama ben seçmek istemiyordum. Bir şeyler arasında kalmak istemiyordum. Zorunda olmak istemiyordum. Pişman olmak, sürekli suçlu hissetmek istemiyordum. Yük istemiyordum.
Derin bir nefes aldım. Gözlerimi yüksek hızda giden tekerleklerden alıp şimdi yanımızda saniyeler sonra arkamızda olacak araçlara diktim. Denizin sesi hala kulaklarımdaydı.
"Sıkı tutun!"
Polis arabası kornasını çaldı ve ben sağlam olan kolumu biraz daha sıktım. Birkaç dakika önce ben sahilde sessizliğime gömülü ve mutsuzluk dalgalarıyla baş başayken çok hızlı değişmişti her şey.
Gelgitler olmuş, güneş birden yakıcı ışıklar saçmış, sıradan bir polis aracı gürültüyle durmuştu hemen sokağın başında. Memurlar sakin sakin arabadan çıksalar da bana geliyorlardı ve ben bunun annemin telaş ürününün bir sonucu olduğunun farkına biraz geç varmıştım.
Mesala Zayn'in de birden o siyah motoruyla polisleri sollayıp karşımda dikildiği sıra dışı an gibi.
Hiçbir açıklama yapmamıştı. Sadece binmemi istemişti. Şaşırdım mı? Evet, ama bunu ifade etmedim. Nasıl ifade edeyim ki? Hangisini? İki saat önce adamın biri hamile kalabilirsin demiş iki cinsli olduğumu söylemişti, önceki gece bunu annem ve ablamın bildiğini ama söylemediğini öğrenmiştim bunlarla uğraşırken motoruyla beliren Zayn'e tepki vermem fazlasıyla zordu. Şuan ufo görsem ona da boş boş bakardım.
Algılarım kapalıydı resmen ama o durumda bile bana laf soktuğunun farkındaydım. Aylar sonra bile olsa şaşırtmamıştı Zayn. Sanki tasamdan hiç uzak kalmamış daha dün babamın düğünü olmuş düğün benim gitmemle bitmemiş gibi davranıyordu. Bu tavrı beni de biraz o havaya soksa da pek düşünmemiş kasksız hız yarışına (ayrıca kanun suçuna) eve gitmek istemediğim için atlamıştım.
Ona yavaş ol demiyordum. Tepki vermiyordum, şu benliğine yapışan deri ceketine tutunuyor sanki arkamızda beni sürükleye sürükleye anneme götürecek iki polis memuru yokmuş gibi başımı sırtına yaslıyordum.
Açıkçası kendisinin de beni nereye götürdüğünü bilmiyorum sadece annemi ya da Gemma'ı görmek istemiyorum.
"Biraz şaşırmış gibi de yapabilirdin. Böyle garip oluyor."
Görmeyeli çenesi açılmış saçları uzamıştı. Ama bende bildiğiniz üzere tam tersi şeyler oluyordu ve bu Zayn'in saçma cümleciğine tepksiz kalmam için yeterli bir sebepti.
Beni sallamadı, ben de onu pek umursamıyordum. Ne olacağını düşünmeyi bırakalı çok oluyor. Nerede olduğumu ya da neden orada olduğumu umursamıyorum artık. Tek yaptığım sürüklenmek, kendimi yönlendirmiyorum bile.
Böyle şeyler için çaba harcamayı bıraktım. Ve şuan yapacağım tek şey Zayn ne yapıyorsa ayak uydurmak. Aksi olsaydı yani polislerle eve gitseydim yine aynı şey olacaktı. Ben yine umursamayacaktım, büyük ihtimalle yaz tatilimin geri kalan iki haftasını da okulda geçirecektim sonra Noele kadar eve gelmeyecektim falan filan.
Alçılı kolumu karnıma daha çok yaslayıp bir cesaret arkamı döndüm. Trafik yoğundu, mesai saatiydi ve herkes yollardaydı. Biz de işlek bir yoldaydık ve polis aracı her ne kadar korna çalsa da motor daha hızlı ve inceydi. Arabaların arasından geçiyor ve onu geride bırakıyorduk, Zayn'in yarışlarda sürdüğünü de göz önüne alırsak bize yetişmeleri imkansızdı.
Onları göz hapsinden çıkartıp önüme döndüğümde aynadan Zayn'in yansımasına baktım. Alt dudağını ısırıyor gözleriyle yolu tarıyordu. Buraları bilmediği için çuvallamaktan korktuğu açıktı. Ama sorun yoktu ben de bilmiyorum zaten. Uçuşup yüzüme çarpan saçları gözüme kadar girdiği için bilsem de pek bir bok yapazdım gerçi o da var.
Amaçsız olmadığı belli bir şekilde ara yollardan birisine girdi, onun asıl uzmanlık alanı ara sokaklardı büyük ihtimalle, hızını burada daha da arttırıp rüzgarın göz bırakmadığı bir seviyeye ulaşmıştı. Sürekli olarak dönüyorduk ama ben artık gözümü açamıyordum ve başımı onun sırtına yaslamıştım tekrar. Tek kolumla yapabildiğim kadar sıkı tutunuyordum arada bir onun da eliyle beni desteklediği oluyordu. Ayaklarımı koyduğum yeri sürekli olarak kaybediyordum. Hız hala beni korkutuyordu, üşütüyordu hatta. Keşke bir kask olsaydı en azından yüzüm ağrımazdı.
Sesimi rüzgar yutsa da iç çektim. Aklıma Louis ile yaptığımız küçük yolculuklar geliyordu. Etrafımı görünmez bir şekilde saran güveni özlemiştim. Kalbim hızlanıyordu, düşünmek bile o güvene sahip olmama yeterdi. Ama gelen o değildi sonuçta üzgündüm, Zayn gelmişti.
Neden gelmişti ki? Eğer onlarla konuşmak istesem numaramı saklamazdım. Beni rahatsız etmesinin geçerli bir sebebi olsa iyi olurdu.
Bunu hiç tahmin etmemiştim, sadece konuşmak istediğini sanıyordum iki çift laf için neden bu kadar eziyet çekiyordu ki? Büyük ihtimalle hesap soracaktı, bunu evde de yapabilirdi. Polislere izin verebilir her ne söyleyecekse odam içerisinde de söyleyebilirdi. Oysa o gelmiş trafik kurallarının anasını sike sike polisten reşit olmayan bir veledi kaçırıyordu.
"Onlardan kurtulduk."
Arkamı dönmeye cesaret edemedim, ve Zayn de sözünün aksine hıznı kesmedi. Gittikçe şehrin arka mahallelerine ilerliyorduk. Evler küçülmüş, aradaki mesafeler azalmış, sokaklar boşalmıştı. Korktuğum bir ortamdı ama Zayn evinde gibi davranıyordu.
Yavaşladı. İki katlı boyasız bir ev ve tek katlı taştan bir evin arasında kalan çöp dolu iki duvar arasına girerken yavaşça aracı daracık yere soktu. Sanki bunları hergün yapıyor gibi rahattı. Belkide yapıyordu kim bilir?
Başım çok dönüyordu, elimle alnımı ovdum. Kendisi ise hemen motordan indi, sırtını duvara yasladı ancak bana bakmıyordu kızarmış ellerine bakıyordu. Saçları dağılımıştı, buna izin vermesi şaşırtıcıydı. Göğsünde salaş tişörtünden kısmen görünen yeni bir dövme vardı, bunu daha önce görmemiştim. Sağlam olan elimden destek alarak sağ bacağımı sol bacağımın yanına attım, üzerimde dümdüz gri tişörtüm ve pantolondan başka bir şey yoktu. Şimdi fark ediyorum da giyinişim ne kadar da sadeleşmişti. Kolyem ya da saatim bile yoktu.
Zayn buradayken kendimi çok daha fazla değişmiş hissettim. Surat asmıyor, sorguya çekmiyor ya da laf sokmuyordum. Parmaklarımı hızla dudaklarıma götürdüm, kendimi yarım hissediyordum.
"Tahmin ettiğim bu değildi."
Anlayamadığım bir hüzünle bakan elalara döndüm ve tepkisiz bir şekilde kalmaya devam ettim. O kadar acınası olamazdım, bu gerizekalı bana üzülemezdi ama diyecek bir şeyim yoktu.
"Neredeyse bir yıl oldu bir şeyler değişmiş olacaktı tabii ki ama buna değişiklik diyemem üzgünüm."
Omuz silkip sırıttıktan sonra başını başka bir yere çevirdi. Ne konuşacaksa konuşup gitmesini istiyordum.
"Neden buraya geldin?"
Hasretimden gelme ihtimali sıfırdan düşüktü. Bir çift laf içinse zahmetli bir yoldu. Babam bile gelmemişti yanıma, annemi arayıp beni soruyordu bazen ama gelmemişti. Onlar için hayat devam ediyordu. Zamana bırakma işi yetişkinlerin uzmanlık alanıydı sonuçta.
Oysa bizler öyle değildik. Sorunlar o an çözülür, kırgınlıklar o an biterdi, sınava bile sınav sırasında çalışıyorduk bizden zamanı anlamamızı nasıl bekliyorlardı? Belki, gittiğim hafta babam gelse benimle konuşsa böyle olmazdı. Ya da arayı açmak yerine o gün direkt anlatmak istemiyorum deseydi bir gerekçe sunsaydı.
Ama hiçbirisi olmamıştı, oraya gitmeden önce nasılsa hala öyleydi babam yoktu. Babam bile yoktu ve Zayn gelerek yüzüme neleri vurduğunu bilmiyordu. Neden Zayn geliyordu ki!? En son beklediğim kişi bile değildi. O geliyorsa...Louis de gelebirdi yani ve o da gelmemişti.
Hoş gelseler de beni evde bulamazlardı zaten ama iletişim yollarını kesmeseydim de beni pekte sallamayacaklarını şimdi fark ediyordum.
Yüzüm ciddi anlmada asıldı, ifadesizliğim yerini üzüntüye bıraktı. Gözlerim dolmuyordu, göz yaşlarım bile yoktu. Kendimi bok gibi hissediyordum.
"Aslında..."
Yaslandığı yerden ayrıldı, yüzünde daha önce görmediğim bir ifade vardı. Biz ne zaman yüz yüze gelsek o ya sırıtıyor ya da sinirle bakıyordu bana ve bu normal bakışlar afallatmıştı. Gözlerimi kırpıştırdım istemsizce. Ruh halim anında değişmeye başlamıştı. Bu kadar değişken olmam normal mi?
Zayn asla açılamayan gözlerime içimi gıdıklayan bir şekilde baktıktan sonra kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı. Bakışlarına çok mu takılıyordum? Bilmiyorum ama öyle bir bakıyordu ki sanki ben birden Louis olmuştum o da benim en yakın arkadaşım. Oysa biliyorum ben Harry o da gıcık olduğum Zayn. En yakın arkadaşım ise kilometrelerce uzakta büyük ihtimalle, ve bana kırgın.
Bulunduğumuz yerdeki çöplerden uzlaşmak için iki duvarın arasından çıktık bu sırada Zayn hala beni tuttuğu için kendimi küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Bok olmaktan terfi etmiştim. Zayn'in aptal derecede garip bakışları hoşuma gitmişti.
"Söylemek istediğim-"
Kaldırıma oturup dirseklerini dizlerine yaslayarak ellerini birleştirdi, ben de hemen yanına oturmuş bacaklarımı karnıma çekmiştim. Ona ilgiyle bakıyordum, o ise yere bakıyordu. Öbür yana yatırdığı saçlarının ucunda geçmek üzere olan yeşil boyayı yeni fark ediyordum. O değişmişti.
Hala konuşurken kaşları kalkıyor ve dudakları imalı bir şeklide yamuluyordu, deri ceket giymeye devam ediyordu, laf sokup rencide ediyordu ama değişmişti.
"Louis ile konuşmanı isteyecektim. Sadece onu dinlemeni. Çünkü, şey - bazı minik polisiye pürüzlerden dolayı şehirden çıkamaz ayrıca benimle de konuşmadığı için sana başka yollardan ulaşmasına da yardım edemem. Arkadaşların da onunla konuşmuyor. "
Polisiye pürüz? Hem konuşmuyoruz da ne demekti!!? Üstelik buraya gelmek için saçma bir sebepti.
Kaşlarımı çattım, Zayn bana döndü ve dudaklarını büzerek gözlerini yere dikti. Sinirim bozuluyordu, aynı yere geliyorduk dönüp dolaşıp. Şimdi ağzını açıp Louis yerine gerekçeler sayıp, bahaneler üreteip azıcık anlayış isteyecekti biliyorum. Sanki kendisi çok anlayışlı gibi...başımı iki yana salladım.
"Ben Louis'nin kafasına göre atar yapma sebeplerini dinlemek istemiyorum ama? Neden kimse benim açımdan bakmıyor herkes kendisini ya da yakınını düşünüyor? Babam anneni düşündü, Louis seni, sen Louis'yi, ablam annemi peki ya ben? Ben hepinizi düşünmek zorunda mıyım!? "
Değilim.
Saç köklerim yanıyordu, irkildim. Uzun zamandır onları kabartacak kadar yoğun şeyler hissetmemiştim. Yine de renk vermedim. Yumruğumu sıkıyordum. Canım yanıyordu ama neresi bilmiyordum.
" Haklısın bu değişmek değil, gördüğün sadece koca bir yıkıntı ve bu tamamen sizin eseriniz."
Alçıdaki kolumu tuttum, ağrıyanın o olduğunu düşünüyordum. Zayn ise şaşkınca bana bakıyordu.
"Harry! Senden istediğim sadece numaranı vermen ve onun da yazması. Anlamak ya da cevap vermek zorunda değilsin. Sadece her şeyin ucu çok açık ve özellikle bu aranızdaki her neyse...bir karar verin de kurtulalım."
Karşı kaldırımdaki boş çöp konteynerindeydi gözlerim. Onun boş olması arkamızdaki çöp yığını ile çelişiyor ve bana bir şeyler ima ediyordu.
Olması gereken asla olmaz. Sadece insanlar ne isterse o olur.
"Ben...elimi kaldıracak enerjim yok. Düşünmekten sıkıldım. Kendimi bile düşünmüyorum artık. Eğer o düşünüyorsa, benim yerime de düşünüp bir karar verebilir."
İç çekişini duydum. O da benim gibi konteynera bakıyordu artık. Görmesi gereken buydu. Benim tıpkı arkamızdaki çöp dolu sokaktan farksız olduğumu ve bunun tamamen bazılarının keyfinin sonucu olduğunu görmeliydi.
" Gittiğini sanıyordun değil mi? Ama yanılıyorsun Harry. Sen hala Doncaster'desin. Bunu biliyorum çünkü o düşündüğün çöpün artık dolduğunu kendim gördüm."
Şaşkınlığımı gizleyemedim. Ona döndüm ve ilk defa beni bu denli anlayan insanın bunca zaman beni hiç anlamayan insan olduğunu kendi gözlerimle teyit ettim. Kendimi çıplak hissediyordum. Anlaşılmak isterken bu açıklıkltan rahatsız duyuyordum.
" Bunca zaman babana ve anneme olan sinirimi senden çıkartan benim sonuçta şaşırmamalısın. Ayrıca bunu en başından beri biliyordum yani bilerek yaptım aptal değilim, sadece seni umursamadım. Bu yaptığımı herkes yapıyor sanıyordum."
Gözlerim açılmıştı, artık bayık ya da yarım bakmıyordum ve bu beynimin de çalışmasına sebep oluyordu. Sanki birisi ışıkları yakmış ve artık kafamın içinde bir şeyler fır dönüyordu.
Zayn anlayışsızların kralı falandı herhalde bunu anlatmaya çalışıyordu ve bunca zaman onunla yaşadıklarım baştan sona bir savaştı. Korkunç, çünkü o her şeyi biliyordu ben ise sadece ona gerizekalı diyordum.
Yüzüme karşı gülümsedi, saçlarını eliyle taradı sonra da gittikçe gözüme çarpan kendisine has konuşma şekliyle konuştu. Gözümde sadece boynuzu eksik bir şeytandı şuan...
"Düşünmeye halin olmadığını söylüyorsun. Ben ise bu yaşıma kadar düşünmedim. İlk seferi soracak olursan, resim yaptığımız günü söylerim sanırım. Çünkü o zaman düşünmeye başladım. Senin neden düşündüğünü düşünüyordum."
Kaşlarımı çattım,ayaklarımı yere uzatmış sağlam elimi ise arkama almıştım ama bedenimdeki eskiden gelme karıncalanmalar sürekli hareket etmemi istiyordu. Ayaklarımı birbirine vurmaktan başka yapacağım bir şey yoktu. Siktiğimin donukluğunu sikmişti resmen çocuk.
"Çünkü dediğim gibi aptal değilim. Senin benim en yakın arkadaşımdan ya da kardeşlerimden nefret etmen gerekirken iyi anlaşman, annemin sözünü dinlemen, benden nefret ettiğin halde Liam'ın bana yaklaşmasını sağlaman vesaire görünmeyecek şeyler değildi."
İyi de bunlar düşünülecek şeyler değildi ki? Ben Louis'e aşıktım, kızlarsa çok küçüklerdi ve babaları yoktu, ayrıca Liam onu seviyor diye yapmıştık biz her şeyi Zayn için değil. Yüzümde aptal bir ifade vardı. Zayn ile aramdaki iki kişilik boşluğa baktım.
"Senin için normal olabilir ama farkındaysan ben seni babanın oğlusun diye sevmiyordum. Tabii sonradan sonraya bunu daha çok babanın morali bozulsun diye sürdürdüm. Sonsuza kadar bu kargaşayla yaşamak istemez diye düşündüm. Ama o beni sadece yaramaz bir öğrencisi olarak görüyordu. "
Anlamıştı. Zayn anlamıştı. Benim amacımı, yaşam şeklimi, tüm iç dünyamı ve artık onun için benim gibi düşünmek iş bile değildi. Gözlerimin önünde form değiştiriyordu, kendimi onunlayken özgür hissetmeye başlamıştım. Zayn farklı bir evrenden farklı bir dünyadan bendi. Donmuş bir şekilde izliyordum yüzünü.
"Düğünde bitmişti, düşünme serüvenim. O sürece kadar kafam o kadar karışıktı ki neyi neden yaptım ben bile bilmiyorum. Anlamıştım ama o gün ve sen gittiğinde bile bile Tanrı'nın adetletini çağırmıştım."
Düğün günü mü? Ne yapmıştı?
"Louis ile konuştum, Brianna'ı sordum. Ve kendi gözlerimle yine gördüm ki onu sıkıştıran bendim çünkü bana ondan hoşlandığını söylemişti sonra da kesinlikle hiç hislerini gizlemeden seni aramıştı tüm gün."
Kalbim hızla atıyordu ama bunca zamandır atanın benim kalbim olduğundan şüpheliydim artık. Neden hiç hızlanmadığını ya da neden bu kadar üzgün olduğunu düşünürdüm hep. Çünkü bilirsiniz nerdeyse tüm dertlerden kurtulmuştum ama o düzelmiyordu. Sadece konu Louis ise bu hale geliyordu ve bana zorla onu düşündürtüyordu.
"Her şeyi gördüm, nasıl üzüldüğünü ve çöktüğünü ama ona bildiğimi söylemedim. Benim yanımda kendisine çeki düzen verdiğini sanıyordu. Her şey normalmiş gibi. Ama alakası bile yoktu. Sence ben arkadaşımı tanımıyor muyum?"
Şimdi neden her hareketi aynı anda yapıyormuşuz gibi hissettiğimi, aniden beliren anılarımın sebebini de anlıyordum. Evet evet bu onun kalbiydi ve benim eksik diye kafa patlattığım şey de kendi kalbimdi. Başka neyin yokluğu insanın canını bu kadar sıkar ki?
Kalbimi kaybetmiştim, asla başka insanlarla bir şey düşünemedim bu yüzden. Kalpten verecek bir sevgim yoktu çünkü ben kalbimin kendisini kaybetmiştim.
Onu düşündüm, tatlı yalancılık oyununu ve bizi idare etme çabasını. Kim bilir ne yalanlar uydurdu ayak üstü. Ve Tanrı bilir o gün de birisine kurban gidip gitmediğimi.
"Sürekli olarak suçlu gözümde Brianna yüzünden bendim. Bana inandırmaya çalışıyordu kendisini. Bu yüzden seninle arası da açılmıştı o zaman da biliyordum hatırlıyor musun Niall'ın kazağını giymiştin. Aranız kötüydü."
Bildiği halde ona zarar vermişti, bildiğim halde ben de Zayn'e saldırmıştım. İkimiz de birbirimizi yerken onu kaybetmiştik. O gün gitmesem, bizim kavga ettiğimizi anladığında yine mahvolacaktı her şey.
" Sadece o zaman değil, ikinci dönem Brianna gelip üzgün olduğunu her şeyi George'un yaptığını söylediğinde de sustum. Anlamamak imkansızdı, ve o kendisini suçluyordu ki kesinlikle neden bahsediyorlar bilmiyordum ama ardından olan kavgalardan sonra beş altı defa nezarete girince kendisi fark etti. Neden kavgaların sebebini sormadığımı sordu. Ve biliyor musun söyledim. Dedim ki biliyordum, hem de düğünden çok önce ama sustum çünkü Harry'den nefret ediyordum."
Kırık koluma baktım, iki yıl önce Niall'ın da kolu kırılmıştı. Alçısını tamamen ben doldurmuştum, annesine bile izin vermemişti. Şimdi ise kolumun kırıldığını bilmiyor. Louis de Zayn'in burada olduğunu bilmiyor. Ne konuştuğumuzu, ne için, kim için.
" Cevap vermedi, hala vermedi. Buraya gelmedi, babası evdeydi tüm tatil ve okul açıldığı an nezaret partilerimiz başladığı için şehir dışına bırakmadılar, benimle konuşmayı kesince haliyle ben kavga da etmedim ama Louis kendisini tutamıyor. Bu konuda sorunlarımız olduğunu kabul ediyorum. "
Hah, nihayet kabul etti. Zayn'in üstüme atladığı gün olan şeyle aynı şey olmuştu sanırım. Ve şahsen Louis'nin sinirli ve kontrolsüz haline hiç denk gelmediğim için sadece arkadaşı üzerinden yorum yapıyordum. Ama üzülmüştüm. Louis kavga etmezdi, sinirlense de aklını kullanırdı, oyunlar oynar, acele etmeden karşılık verirdi...
"Asıl sorunlu benim gibi geliyor sana, ama hayır Harry. Ben...ben Liam yokken nasıl değişiyorum bilmiyorsun."
Seslice nefes verdim, göğsümde deli gibi atan kalbi yokladım. Tişörtün kumaşı yumruğumda sıkışıyor gözüm seğiriyordu. Elalar ise yere bakıyor olabildiğince açık kalıyordu.
Ceketinin cebindeki sigara paketi dikkatimi çekti birden. Elimi tekrar yere sabitledim. Dürüst olası tutan Zayn ile işim henüz bitmemişti.
"Seninle konuşabilsin diye numaranı aradım, Liam'da olduğunu biliyordum. Ondan defalarca kez istedim ama vermedi. Telefonunu karıştırmaya çalıştım bu sefer de kavga ettik. Louis benimle konuşmayı ilk bıraktığında o kadar sinirli ve çekilmezdim ki kavga etmekte haklıydı. Sakin değildim ve etrafımda sadece Liam vardı bu yüzden sürekli onunla kavga ettim. Ama Liam ile aram bozuk olunca daha da çekilmez oluyordum."
Neden burada olduğu konusuna bir türlü gelemiyordu, neyi uzatıyor bu kadar bilmiyorum ama dinlemek beni sıkmıyordu. Zayn'in ses tonu o kadar dinlenesiydi ki şuan. Sadece susuyordum.
" Neyse tüm yaz böyle geçti işte, sürekli babanı izledim. Seninle konuşur diye, ama sadece resmiyetin halt ettiği bir dille annenle konuşmuştu. Sonra o dosya geldi, Frank sinirliydi. Hemen imzaladı ama aynı gün dava açmak için avukatı çağırdı eve. Velayet davası açtı Harry. "
Ne!? Neden şimdi? Reşit olmama bir yıl var? Hangi amaçla yapıyor bunu!? Ortalığı karıştıracak sadece Tanrım...
Yüzüme bakıp güldü, komik olduğumun farkındayım ama...ama neden dava!?
" Ben de güldüm, ama ciddiydi. Sonra numaranı bulunca...yazacaktım ama kolunun kırık olduğunu ve sadece iki üç hafta evde olacağını öğrendim. Ve dedim ki, Harry'e yazsam da benim Zayn olduğumu anladığında engeller veya bana inanmaz en iyisi gidip yüz yüze konuşmak! "
Cidden de konuşmak için mi gelmişti...sadece konuşmak için mi? Şaşkınca ona baktım. Bu kadar mı yani? Bunu Niall yapsa sorgulamazdım ama...Zayn? Ne düşündüğümü anlamış gibiydi, omzunu silkti.
"Sana söylemek zorundaydım Harry, artık düşüncesizliğim yüzünden Louis ile aranın kötü olmak zorunda olmadığını söylemek zorundaydım. Senin de onu sevdiğini biliyorum çünkü ve ben sadece canınızı sıktım."
Aramızdaki mesafeye tekrar baktım ama bu sefer çok geçmeden onu yok etmiştim. O nasıl düşüncesizliğin bokunu çıkarttığını fark ettiyse ben de tam zıttının bokunu çıkartmıştım ve bunu şuan fark ediyordum.
Sorun anlayışlı olmakta değildi, evet biliyorum bu tekseniz iğrenç hissettirir. Ben bunu savunan bir insandım. Karşı tarafı düşünmeyi ama bokunu çıkartmıştım.
Duygularımı ifade etmemiştim, sadece mutlu olduğum anlar çok mutlu diğer zamanlar ise mutlu olmuştum. Kalbimi kıran minik cümlelere bile tepki vermemiştim. Beni ben bu hale sokmuştum. En yakınlarım bile beni üzmüştü, her insan hata yapardı ama ben onlara hataların sürekli olması için izin vermiştim.
Başımı Zayn'in omzuna yasladım. Cebinden sigara paketini alıp paketten çıkarttığım dalı o bana şaşkınca bakarken dudaklarına uzattım. Bir şey demiyordu, çakmağı da kutudan alıp sigarasını yaktıktan sonra onları yerine koydum.
"Enerjim olmadığı için sinirimi atamıyorum ama, şunu söylemem lazım. Bir elma yere düştüğünde bile, bin tane sebebi vardır. Aslında biz, hepimiz masumuz ama...sonuç olarak elma düştü. Bir suçlu olmalı. Kim biliyor musun peki o suçlu?"
Başını iki yana sallayıp içine çektiği dumanı kafasını kaldırarak üfledi.
Suçlamıştım biliyorum. Babamı , annemi, ablamı, Louis ve Zayn'i de ama onlar benim hikayemin suçlularıydı. Herkes kendi hikayesinin suçlusunu iyi bilir, onları bulmak kolaydır ama önemli olan ona ne yaptığındır. Çünkü sen de başkasının hikayesinde bir suçlusundur ve yaptığınız şeyin bir boyutu karşılaştırması yoktur. Ben onları affetmeyi seçmiştim bunca zaman. Zayn ceza vermeyi ve Louis arada kalmayı. Ama haksızdık. Bu evren hikayesinin küçük bir parçasıydı sadece ve biz sürekli suçlulara ders vermeye çalışıyorduk oysa öğrenci bizdik. Evrenin hikayesinde herkes masumdu senin tek bir görevin vardı o da kendi hikayeni kurtarmak. Yolunu bulmak, onu korumak, yolun sonundaki yere varıp bir dünya inşa etmek.
"Kim?"
Gülümsedim, sigarasını tekrar dudaklarına götürdü ve bana merakla baktı.
"Elmanın düşeceği gerçeği. Çünkü elma düşecekti zaten, bunun için bir sebep arıyordu o kadar. Bir cinayet bile olsa, o adam zaten ölecekti Zayn, sadece bir nedene ihtiyacı vardı evrenin, ağacın. Ama ne oldu, adam öldü katilin ise hayatı değişti. Katil onu neden öldürdü sence? Haklı sebepleri vardı belki de? Ya da sadece bir kaza? Belkide aptalca bir nedendi ve bu da evrenin onun başına bela alması için bahanesiydi. "
Sigarasını öbür tarafa dönüp üfledikten sonra küllerini kaldırıma döküp sırttı.
"Ha yani suçlular ceza çekmesin?"
Gözlerimi devirdim, felfe kitapları okuyan birisinden beklenir bir tepkiydi..
"Hayır, insanları suça iten ortamları yok etmemiz gerekiyor iki tane hırsıza ders vereyim derken binlercesi daha geliyor ve onca insan malından olmuş oluyor çoktan? Sen de ben de, bize göre suçlu olan insanları cezalandırsak o suç olarak gördüğümüz şeyin yok olmasına sebep olmayız sadece içimizin yağları erir. Bu yüzden anlamalısın ki o insanlar suçlu değil. Suç olayların kökünde ve çözülmesi gereken bir problem. Ondan kurtulursan, ancak o zaman biter. "
Başını sallayıp bana parlayan gözlerle baktı. Onu suçlamamıştım, kendime şaşırıyordum. En son ağzını açanın ağzını kıracak birisine dönüşüyordum şimdi ise yönüm tamamen değişmişti. Sinirimi atmamıştım ama onun dolu varlığını da hissetmiyorum.
" O zaman burada suçlu, anlayışsızlık mı? "
Ah o lanet, kara büyü. Beni de içine çekiyordu. Bencilliğin acı tatmin hissi zevk veriyordu düşüyordum. Onu onayladım.
Sustuk bir süre, o sigarasını içti ve ben de çöp kutusuna baktım. Cidden, cidden de Tanrı yokluğumda çöpleri yerine mi koymuştu? Kalbim kırıktı ve bu Louis'e kızmam için yeterdi, ama nereye kadar...nereye kadar onun kalbiyle uzaklaşabilirim ondan?
Belki bir iki şehir daha. Daha fazla değil. Öte yandan Louis'de utançtan özür dilememe potansiyeli de var. Ama o gelmese bile...çekiliyordum Tanrım. Dev bir mıknatıs gibiydi, kalbimi istiyordum ama onu alamayacağımı biliyordum sadece yanında olmak istiyordum.
"Eve gitmek istemiyorsun değil mi? Kapıyı çalıp seninle konuşmak istediğimi söyledikten sonra annenin odanda seni göremediğinde anında polisi aramasından anladım. Seni aramadı bile, açmayacağına emindi. Ama burada kalacağın bir yer yok Harry. Yine de sende bir evin daha anahtarı var."
Babamın yanına hayatta gitmem. Bu, imkansızdan da imkansız! Savunmaya geçmeye hazırdım, gerekçelerim dağ kadardı. Ve bunun için ona döndüm ancak gördüğüm elalar değildi. Önümde sallanan anahtarlık...
"Gittiğinde bunu masanda bulduk, Louis çok üzülmüştü, geleceğine neredeyse emindi sanırım bu yüzden onu orada bırakmıştı. Ama ben aldım. Nereye ait olduğunu da gayet iyi biliyorum."
Yanaklarım kızardı, ondan izinsiz evine girmiştim ve şuan yakalandığımın resmi kanıtı elindeydi. Ama o bu konuda konuşmadı, anahtarlığı elime bıraktı.
Ev gibi hissettireceğim yazısı hala gümüş renginde parlıyordu. Bunu bana o almıştı.
"Ayrıca, asıl bileziğini bırakmana üzülmüş gibiydi sanırım özel bir şey ha?"
Kalbim sızlasa da başımı salladım. Resmen bitirmiştim neresinin ucu açıktı şimdi bunun? Açıklık falan yok Zayn, Louis bitmesinden rahatsızsa bunu direkt söylesen iyi olurdu. Ben de memnun değilim ama her defasında aynı şeyi yapmaya devam edemez, buna izin veremem hayır. Louis'nin en minik hareketi bana her şeyi yapabilir. Dikkat etmek zorundaydı neden bunu anlamıyordu! Anlamadığı sürece suçlu olmaksızın aynı şey olacaktı.
"Lütfen, Louis'e söyleme. Dediğin gibi ona yazarım ama benim yerimi söyleme."
Kaşlarını çattı. Gideceğim tek yer orasıydı ama kimsenin bilmemesi gerekiyordu.
"Geliyorsun yani?"
Başımı salladım, gülümsedi. Mutlu olmuş gibiydi ama dedim değil mi? Görüşmek yok sadece yazacağım.
"Güzel, şimdi trene kaçak bineceğimiz için acele etmemiz lazım biliyorsun ben senin gibi zengin değilim."
Kaçak mı?
°
°
°
°
Zarry için ilk sayı! Bu ikiliyi daha ne hallere sokacağımı izleyin şwşxşwşd
Öbür bölüm valla çabuk gelecek yazıyorum bile evet evet! Hem de bundan uzun ✊
Kelime sayısı: 3649
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top