Bruce
Medya Harry'nin yeni saçları 💙
Kolları kritik bölümlere sıvıyoruz demi :D
Ve yazım hataları dolu bir bölüm biliyorum ikinci defa okumadım bile. Çok geciktirmenin zararları işte.
°
°
°
°
_Ağustos'un sonları_
"Harry, uyan geldik."
Gemma sesli uyarısını yaparken ve bacağına koyduğum başımı iki eli arasına alıp yanaklarımı sıkıştırırken yüzümü eşittim. Tüm yol boyunca ölü gibi yattığım halde kolumun ağrısından hiçbir şekilde uyuyamamıştım ama ç kalkacak kadar ayık da değildim.
"Abla lütfen!"
Yanaklarımdaki sıcak eli geri çekilse de hızla tekrar aynı yere gelmişlerdi ve canım acıdığından değil de tamamen çıkan şap sesi yüzünden gözlerimi açtım.
Tepemde dikilmiş çatık kaşarla bana bakıyordu, somurttum. Hiç nazımız da geçmiyor.
Hızlıca bacaklarını oynatıp iyice rahatımı bozduğunda ona yenilerek mecburen kalkmak zorunda kalmıştım. İkimiz de arabadan indiğimizde tek kelime etmeden eve girene kadar alçıdaki koluma bakıp durmuş durumun o kadar da kötü olmadığını mırıldanmıştım kendime.
Sonuçta tüm dönem tatilini ve yeni yılı odamda geçirmiştim sonra da ikinci dönem ve yaz için gittiğim yatılı okulda istemsizce annemin istediğinden daha sessiz bir öğrenci olmuştum, şimdi bisiklete çarpıp yokuştan yuvarlanarak kolumu kırdım diye bana kızacak değil ya?
Tam bunu düşünürken uzun zamandır görmediğim demir kapı zile bastığımız an açılmış ve ben kendimi anneme sarılırken bulmuştum.
Ona karşılık vermedim itmedim de, bilirsiniz asla hayır demezdim bir sarılmaya. Ama ona karşılık veremezdim de. Hala o adamın hayatımızda olması bunun için yeterli bir sebep bence. Nasıl onu burada tutabilir ki? Sırf o burada diye gitmiştim yaz tatilinde yatılı okula, bunu ona da söylemiştim ama anlaşılan annem için neyin önemli olduğu ortadaydı.
Benden ayrılıp sağlam kolumdan tutarak içeri çekiştirdi, Gemma da peşimizden geliyordu. Değişmeyen evimiz ve değişmeyen halılar, sıcak ve kuru havaya inat serin duvarları ve o meşhur şömine... Farkında olmadan kendimi tam da o boş şöminenin yanındaki ikili koltukta buldum. Annem fazlasıyla endişeli görünüyordu, peki ya ben?
Yüzümde hiçbir mimik yoktu büyük ihtimalle. Buna alışmıştım. Suratsız olmaya yani. Yüz verdik de ne oldu sanki boşuna efor harcıyor gibi hissediyordum. Zaten saçma bir şekilde istesem de mimiklerimi kontrol edemiyordum. Bozulmuş bir robot gibiyim.
"Nasılsa okullar açılmak üzere gitme artık yaz kursuna."
Başımla onu onayladım, hayır desem de bir şey değişmiyordu bunu fazlasıyla tecrübe etmiştim. Ama bu kadar suratsız olmama gerek var mı merak ediyorum.
Ben bunu düşünürken annemin yüzünde boş bir ifade belirdi, bunu sık sık yapıyordu artık. Ne zaman benimle konuşsa böyle içi boşalıyordu bakışlarının. Elini yanağıma koyup okşarken bile boştu bakışları, sanki burada değil gibi sanki gördüğü ben değilmişim gibiydi. Açıkçası bana da öyle geliyor haksız sayılmaz. Gözlerimi kaçırıp karşı koltuktaki ablama baktım. Dikkatle annemi izliyordu.
"Böyle olsun istemezdim Harry, burada olmalarını tercih ederdim."
Gamzelerimden bahsediyor olmalı, neden bunu konuşuyor ki? Hala oradalar onları aldırmadım. Sadece şuan gülümsemiyorum.
"Uyuyabilir miyim?"
Bir süre bana dikkatle baktı ama sonra başını sallayıp geri çekildi, Gemma da aynı anda onun üstündeki bakışlarını çekmiş bana dönmüştü.
Sessizlik içindeki evde odama çıktım ve kapımı kapatıp kendimi yatağıma sırt üstü attım. Elbette ilk işim telefonu açmak olmuştu, galeriye girip Safaa'nın atıp durduğu resimleri önceden gördüğüm halde tekrar tekrar inceledim. Neden bana Louis'nin resimlerini atıyor anlamış değilim ama ben de sormuyordum. Ona bakıyordum ne zaman sıkılsam, üzülsem, korksam ya da sevinsem. Bence gayet doğal çünkü o çok güzel. Varlığı bile rahatlatıyor beni. Değişmeyen tek şey budur belkide. Ona karşı olan hislerim.
Buna rağmen Safaa, Niall, Ed, Liam dışında herkesle her türlü iletişimi kesmiştim. Babamla da konuşmuyordum. Nedeni yeterli mi, onları üzmeye hakkım var mı? Sanmıyorum ama anlayışlı olduğumu da sanmıyorum.
Bencilliğin tadını çıkartıyordum kısacası. Umrumda değil kelimesini yaşıyordum. Anlayışlı olmadığım konusunda artık anlaşmışızdır umarım.
Resmen dünyanın en büyük erdemlerinden birisiyle beni bitirmişlerdi ve bu çok zalimceydi. Bir çok şeyi kaybetmiştim anlayışlı olayım derken. Sinirlenmeyi, kırılmayı, duygularımı yansıtmayı unutmuştum.
Martın ortasında saçlarımı kestiğimden beri Harry Potter bile okumamıştım. Tanrı biliyor Çilekli Süt de uzun zamandır içmiyordum. Arkadaşlarımla adam akıllı konuşamıyordum. Konuşmayı bırakın görmüyordum.
Ed'in Niall'dan hoşlandığını öğrendikten sonra bencilliğe minik bir mola vermiş onu tamamen annesiyle teyzesine taşınmaya ikna etmiştim ve haliyle mesafeler yoğunluklar falan yüzünden Niall'la eskisi gibi konuşamıyorduk. Ya da ben uzaktan iletişimde eskisi gibi değilim çünkü zamanında telefonla fazlasıyla iyi yürütmüştük arkadaşlığımızı.
Yetişkin mi oluyordum? Yoksa depresyonda falan mıydım? İkisi de değil gibiydi ama ne olduğu da belli değildi.
Ara vermiştim belki de, düşünmeye.
Boş görünen ama kesinlikle boş olamayan bakışlarımla Safaa'nın son attığı siyah beyaz fotoğrafa bakarken efekte rağmen onun parlayan mavi gözlerini görür gibiydim, o da saçlarını kesmişti ve bu fotoğrafı kısa süre önce çekmiş olmalıydı üzerindeki kıyafeti de yeni almış olabilir onu daha önce görmemiştim. Çok garip hissediyorum Tanrım. Eksik bir şeyler var içimde.
İç çekip ekranı kapattıktan sonra kalkıp odamda biraz turladım, buraya uzun zamandır gelmiyordum.
Tatillerde genelde annem ve Gemma benim yanıma gelirdi. Yaz boyu eve bir ya da iki defa gelmişimdir herhalde.
Posterlerim hala duruyordu, oda çöplüğünden de bir şey kaybetmemişti. Yeni yıla bu tavana bakarak girmiştim belkide ondan bu kadar donuktum.
Açıkçası donukluğumu bir şeye bağlayamıyorum. Sanki olması gereken bu gibi geliyor. Ama rahatsız ediyor, fazlasıyla. Çünkü bu ben değilim biliyorum. Zorluyorum kendimi ama kışın ota boka ağlayan ben tüm yaz ağlayamamıştım bile. Korkunç.
Aynadaki yansımama baktım, zayıflamıştım ama aynı şekilde tenim fazlasıyla sertleşmişti. Normalde böyle değildim biliyorum.
Çok sevdiğim tatlıları yiyemiyordum, favori gömleklerim gözüme güzel gelmiyor, hafif topuklu botlarımı giymiyorum, ağzımın suyunu akıta akıta izlediğim Teenwolf'a bile mal mal bakıyorum. Sorunun psikolojik olmasını umuyorum ama hiç öyle görünmüyor.
Şu doktorun karın ağrısı için verdiği ağrı kesicinin sadece ağrıyı kesmediğini düşünüyorum aslında bir süredir. Ama annem ilaçlarımı aldığımı fazlasıyla dikkatli kontrol ettiriyordu, birisi geliyor ve her akşam yemeğinden sonra elime o hapı veriyordu. Hazır yurtta öğretmen gözetiminden çıkmışken onu bıraksam iyi olur. Karın ağrısına razıyım çünkü.
Ruhsuz olmaktan iyidir.
°
°
°
°
Tek kaşımı kaldırıp yemeğini neredeyse hiç yemeden kalkan annemin arkasından baktım. Kadının yarım tabak takıntısı vardı bu yaptığı mantıklı değildi.
Gerçi bir nevi iyi olmuştu gitmesi, ben de yemek istediğimi sanmıyorum çünkü. Hiçbir şeyin tadı yokmuş gibi geliyor.
"Şu haline bak, derdin bitmiyor aynı baban gibisin. Sorunlu."
Fazlasıyla ifadesiz yüzümü karşımdaki Dan'a çevirdim ve Gemma'nın ikazlı bakışlarını üzerimde hissederken elimdeki bardağı masaya yavaşça bıraktım.
"En azından sorunun kedisi değilim senin gibi."
Yayvan ağzı kapanıp kaşları çatılırken çenesini sıktığını gördüm. Ama durmadım, bana bir şey yapamazdı.
"Senin için zor olmalı, annemin sırtında bir yük olmak, hiçbir işe yaramamak ya da orospu çocuğu olmak vesaire?"
Annemle aramı daha fazla açamazdı bana daha fazla zarar veremezdi ve en önemlisi orospu çocuğu olduğunu inkar edemezdi.
"Seni bücür-"
"Annem senden uzun."
Pahalı takımının kol düğmelerini açıp açıp kapatıyordu. Yüzü kızarmaktan öte morarmıştı. İçimden gülmek geçti o an. Yalnız üzerime diktiği ölümcül bakışları buna engel oluyordu çünkü o bir yetişkin, her bakımdan benden daha güçlü.
"Sen cidden kaşınıyorsun, merak etme istediğini en kısa zamanda alacaksın velet."
Masadan hışımla kalkıp giderken arkasından bakmadım bile. Yemeğime döndüm. Hareketlerini umursamasam da bu adam beni ürkütüyordu. Neye güvendiği belli değildi ama işin sonunda hep kazanan o oluyordu.
Gemma'nın huzursuz bakışlarını üzerimde hissettim. Kendisi önceleri neredeyse hiç Dan'le kavga etmezdi hatta beni haksız bulurdu çoğu zaman , ne olduysa ben babamın yanındayken olmuş Gemma birden benden daha çok ondan iğrenir olmuştu. Sormaya korkuyordum, ablama ne yaptı da ablam bu kadar nefret dolu birisi oldu diye. Çünkü Gemma asla birisinden kolay kolay iğrenmezdi.
Sonunda bana bakmayı kesip kolumu dürtmüştü. Tam olarak ona dönmedim ama yüzünü görebiliyordum bembeyazdı, korkmuş gibiydi. Yaptığı küçük baş hareketiyle ne demek istediğini anladım ve masadan kalkarak onunla birlikte odasına gittim.
Kapıyı kilitleyip saçlarını sürekli düzeltmesi beni biraz endişelendiriyordu. Ama hiç konuşmadım. Sadece tüm dikkatimle onu izliyordum. Odasındaki okuma koltuğuna oturuşunu elleriyle bir süre oynayışını ve bana attığı garip bakışlarını.
Yatağın uç kısmına yaslı koltuğa da ben oturmuştum, üzerimde normalden daha bol siyah bir tişört ve dar bir pantolon vardı, alçıdaki kolumu taşımaktansa artık omzum ağrıyordu ama pek taktığım söylenemez. Şuan fazlasıyla Gemma'a odaklanmıştım.
"Bu adam bir şeyler karıştırıyor Harry. Burada değilsin görmüyorsun ama annem de bizden bir şeyler saklıyor."
Sözünü kesmemek için susuyordum. Ama annem mi? Hadi bu adam neyse de annem bizden ne saklayabilir ki, kadının özel hayatı bizden ibaret zaten.
" Onları dinledim. Kavga ederken, annem ondan nefret ediyor, neden yanında tutuyor bilmiyorum ama onu istemediğine yemin edebilirim."
Ne demekti bu? Kaşlarımı çatabildim mi bilmiyorum ama sinirleniyordum. Bunların ne demek olduğu açıktı.
"Sanırım annemiz tehdit ediliyor Harry."
Alt dudağımı ısırdım ve başımı eğdim. Bu kadarını tahmin etmemiştim. Aklımdan bile geçmezdi.
Eğer böyle bir şey varsa o herifin benden çekeceği var. Ne demek benim annemi tehdit etmek?
"Onu neyle tehdit edebilir ki?"
Ablam başını iki yana sallayıp öne uzanarak elimi tutarken tekrar ona döndüm ve uzun bir süre öylece birimizin gözlerine baktık. Annem başarılı bir iş kadınıydı, onun itibarını zedeleyecek bir şey miydi elindeki? Yoksa daha başka bir iş mi vardı bu tehditin altında?
"Dan'i izliyorum uzun zamandır. Eminim Harry. Telefonunu, bilgisayarını, odasını karıştırdım her yerden annemin imzası olan çekler ve adamın asıl sevgilisiyle olan resimler çıkıyor. İş yerine de gittim bir kasa var hemde gizli bir odada, kilitli."
Ağzım açık kalmıştı. Gemma ne zaman yapmıştı bunları? Neden şimdi söylüyordu?
"Bakma öyle, emin olmak istedim. Önce bir işler çevrildiğini kesinleştirdim şimdi de söylüyorum işte o kasada annemle ilgili sakladığı şeyler var."
Buradan çıkarttığım tek bir sonuç vardı. O kasayı açmam lazım. Ne olursa olsun açmam lazım. Eğer annemi tehdit ediyorsa bütün o soğuk tavırlarım onu mahvetmiştir. Evde olmayışım, konuşmayışım, aramalarını açmayışım ve dahası... Kendimi cidden kötü hissediyorum.
Anlayışı kimin hak ettiğini bilemiyoruz işte. Alttan aldığınız insanlar buna değmeyebiliyor ve üstüne gitmekten çekinmediğiniz insanları da haksız yere üzebiliyorsunuz.
Ben annemi üzmüştüm, hemde fazlasıyla...
Gözlerimi kaçırdım, uzun zamandır ruhen taş gibiydim nedenini tam olarak asla anlamıyordum normalde benim bu son ayları ağlayarak geçirmem gerekiyordu ama ben fazlasıyla donukt birisi olmuştum.
Dolan gözlerimle kesilen düşüncem ellerimden kayıp giderken kendimi Gemma'nın yanında ona sarılırken buldum.
"Ne düşündüğünü biliyorum, düşünme. Annem seni anlıyor."
Ama ben anlamıyorum.
Hiçbir şeyi hemde! Bir süre sarıldık ve nihayet zorla geri çekilip düşen bir iki damla gözyaşımı sildiğimde kendime gelmiştim. Ağlayamıyordum tıpkı gülemediğim gibi. Ne kadar da boktan bir haldeyim!
Tek kelime etmeden kalktık ve konuşmadan doğruca alt kata indik. İkimiz de aynı şeyi düşünüyorduk biliyorum.
Arabanın anahtarını alarak Gemma'nın elinden tutup onu çekiştirerek dış kapıya gittim. Bu işi halledecektik ve bunun için gideceğimiz yeri iyi biliyorduk.
"Kiminle uğraştığını bilmiyor."
Garajdaki siyah arabanın şoför kapısını açarak Gemma'nın binmesine yardım ettikten sonra hemen yanına oturup kemerimi taktım. Bu sırada anneme mesaj atıyordum.
Hava kararmak üzereydi, mantıken dışarı çıkmamız saçmaydı ama annem Bruce'a gittiğimizi bilirse bir şey diyemezdi.
Evet Bruce, annemin lise arkadaşıydı ve babamdan neredeyse nefret ediyordu ama ben onu seviyordum. Herhalde yüzünü babamdan çok görmüşümdür bununla ikide bir övünür durur zaten. Ben bebekken ve Gemma küçükken bizmle kalmış ve anneme yardım etmiş bir süre, bilirsiniz kendisi yeni boşanmış, çalışıyor falan klasik.
Bir at çiftliği vardı orada çalışıyor ve orada yaşıyordu haliyle bu yüzden biraz şehir dışına çıkmamız gerekiyordu. Neyseki biz de pek şehirde sayılmayız.
Radyo araba çalıştığında otomatik açılıyordu ve sesi ne kadar kısık olsa da az önce başlayan şarkı benim için fazlasıyla sesli söyleniyordu.
Bu şarkıyı hatırlıyordum.
O gün barda çalan şarkıydı. İsmini bilmiyordum kimim söylediğini de sadece oydu işte. Anlamsız, ritimsiz boş bir şarkıydı. Yinede gözlerimi kapatmama sebep oluyordu.
Louis ne yapıyordu acaba? Hiç bana ulaşmaya çalışmış mıdır? Aramış mıdır? Şuan beni düşünüyor mu?
Ben hep onu düşünüyorum çünkü.
Çocuklarla konuşsam da hiçbirisi ondan bahsetmiyordu. Bunu ben istemiştim biliyorum ama yinede mantıksız bir şekilde bekliyordum.
Liam üniversiteye gidiyordu artık, Zayn'le arasının kötü olduğunu duymuştum. Sebebini söylemiyor, Ed de hala Niall'a açılmamıştı aptal söylese Niall onu yiyecek sanki. Bence o da Ed'den hoşlanıyor hatta. O neden söylemiyor peki? Aptal sürüsüyüz ve hepimiz batırmış haldeyiz.
Ama ben değil hayır, her şeyi Louis yaptı. Ben bir şey yapmadım.
Neye sinirlendiğini bile anlamıyordunuz ama size patlıyordu sonra da açıklama yapıyordu. Hep böyle gidecekse hiç gitmemesi daha iyi bence. Dengesiz olmasaydı böyle olmazdı.
Kim bilir hangi olmayan şeye sinirlendi de o gün bana öyle davrandı.
Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Çünkü öylesine yapmış olması saçma sapan bir şeye inanmasından daha az üzer. Sormuyorum ve konuşmak da istemiyorum bu yüzden.
Ama şuan gibi sık sık gözlerimin önünde beliren mavi gözlerini fazlasıyla özledim. Onu tüm kalbimle seviyorum, Xander'ın üzdüğünden daha çok üzmüş olabilir beni, ama biliyorum ki aynı şekilde başka kimse de öyle mutlu edemez beni. Sadece onun karşısında o Harry oluyordum ben. Gerçek, yalın ve kusurlarıyla yeterli. Bilmediğim yönlerimi görüyordum. Bana kendimi öğretiyordu.
Seslice iç çektim aynı anda gözlerimi de açmıştım. Tüm kapılarımı kapatmış kırılması için dua ediyordum. Aptallık mı bu?
Bir kış geçmiş yaz bitiyordu, geçen yıl bu günlerde yanımdaydı. Şimdiyse yok. Giden bendim biliyorum ama bunun suçlusu ben değildim.
Batan güneşe uzun uzun baktım, denemiştim önüme de böyle bakmayı. Ama her seferinde ona sıkıca bağlanmış gibi hissettiğim için yapamamıştım. Her hareketim izleniyor gibi hissediyordum. Birisi çıkma teklifi ettiğinde ya da tam birisi beni heyecanlandıracakken. Garip.
Peki o? Rahat mı? Hala Zayn'le o korkunç şakaları yapıyor mu? Ya da babasından kaçıyor mu?
"Geldik."
Gözlerimi kırpıştırmaya bile yeltenmeden arabadan sanki acelem var gibi indim. Yersiz yersiz dalıp gitmekten bıkmıştım açıkçası.
Ama bıkkınlığımı dışa vurmuyordum. Tıpkı diğer duygularım gibi.
Etrafı tahta çiftle çevrili arazinin içine park etmiştik arabayı, hemen karışımızdaki koşu yolu bomboştu ve büyük çiftlik evinin tek bir ışığı yanıyordu.
Tavukların ve atların akşam bahanesiyle dinen ama bitmeyen sesleri eşliğinde kapıyı çaldık. Gemma biraz endişeli gibiydi, bende elini sıkıca tutup onu sakinleştirmeye çalışıyordum.
Her yer ağaçlarla doluydu, sabahları gayet canlı bir yerdi ama akşam olunca böyle ıssızdı işte. Bir rüzgar esti sırtımıza doğru, ağustosta ürperdik.
Sonra bir iki tıkırtı duyuldu içeriden, büyük ihtimalle delikten bize bakıyordu. Ve kapı aceleyle açıldı. Bruce şaşkın görünüyordu açıkçası ama mutlu da olduğu sesinden anlaşılıyordu.
"Bu ne sürpriz Styles meyveleri."
Kapıyı sonuna kadar açıp beni omzumdan çektiği gibi sertçe sarılıp anında içeri savururken Gemma'nın elini kibarca tutup içeri almıştı. Gözlerimi devirmeden edemedim. Babama benzettiğinden beni babam sanıyor böyle davranıyordu arada.
En son yaz okulma gelmiş ve değişen ruh halime şahit olup beni sorularıyla taciz etmiş sonuç olarak babama çektiğimi söylemişti. Büyüdükçe ona benziyormuşum ve liseden sonra tahminlerine göre evlenip iki çocuk yapıp sonra da boşanacakmışım.
Sanki anlamıyorum ne ima ettiğini.
"Harry, kolunu mu kırdın. Bir bu kalmıştı değil mi? Yapılmaması gerekenler çetelesi falan mı tutuyorsun ha? "
Önden gidip açık klimanın altındaki kahverengi kanepeye oturdum ve onun alayla bakan arada bir yeşile dönen ela gözlerine bakıp omuz silktim.
"Babana gıcık oluyorum diye mi ısrarla ona benziyorsun sen?"
Yine omuz silktiğimde yanıma oturmuş bana bir iki saniye baktıktan sonra yüzünü ekşiterek enseme vurmuştu. Elinden kaçmaya çalışmadım bile sadece ona kötü bir bakış attım. Ama kendisi sesli sesli gülüyordu.
Hafif sarıya çalan kumral düz saçları vardı. Yaşından genç gösteriyordu ve bu yanında rahat olmama sebep olan şeylerden birisiydi. Üzerinde kahverengi pantolonu ve her daim giydiği kareli bir gömlek vardı. Kafasındaki kovboy şapkasını unutmamak lazım. Onu çıkarttığı pek görülmez de.
" Neyse, babanı dövemediğim için intikamımı seni döverek alırım ben de."
Sırıtarak saçlarımı karıştırıp omzuma attığı kolunu sıkılaştırdı. Abim varmış gibi hissediyordum yanında. Ama onu sık görmüyorum. Neden bilmiyorum ama Dan gelmeden üç dört yıl önce daha sık geliyordu sonra azaltmıştı ziyaretlerini o herif geldiğinde ise artık hiç gelmez olmuştu. Annemle arası bozulmuş olabilir miydi?
Hayır hayır annem onu çağırıyordu o gelmiyordu.
Alçıdaki koluma mantıksız bir şekilde parmağıyla dokunup bir iki defa vurarak ses çıkarttı. Bunu yaparken çok ciddi duruyordu. Kaşlarını çatmış dudağını büzmüştü.
Neyse o hep garip olmuştur zaten. Bu çiftlikte tek yaşıyordu, neredeyse hiç arkadaşı yoktu (atlar hariç) evli değildi, daha önce hiç sevgilisi bile olmamıştı. Ama çok güzel aşk şarkıları ve şiirler yazardı. Okumuştum bazılarını. Bunun bir sır olduğunu söylerdi hep. Ama sorun şu ki etrafında bir şeyler saklayacağı pek insan yok. Yan çiftlikteki yaşlı çiftten saklıyorsa bilemem tabii.
"Hiç kavga ettiniz mi?"
Gemma bunu sorarken tabii ki işi gücü unutmuş büyük balık akvaryumunun önüne dikilmiş her gelmeye yaptığı gibi onlarla mal mal bakıyordu. Bruce babamın aksine kedi, köpek kaplumbağa ya da tavşan falan beslemezdi kendisi pirana ve atlarıyla daha mutlu.
Ah tavukları unutmuyoruz. Tabii bir iki yıl önce domuzları da vardı.
"Birden fazla."
İkimiz de ona döndük aniden. Bunu bilmiyordum. Cidden kavga mı etmişlerdi! Siktir. Gözlerimi kırpıştırdım bu sırada tam şu saatte almam gereken ilaçlarımı ihmal etmenin heyecanını da hissediyordum. Ellerim titriyordu ama hu tamamen ruhsaldı.
"Ee anneniz nasıl?"
Meraklı bakışlarımızı umursamadan konuyu değiştirdiğinde Gemma ve ben onu umursamadan aynı ifadeyle bakmaya devam ettik. Sakallarını karşıdı ve belinden sarkan pantolon askısıyla oynadı.
"Gidin o robot babanız anlatsın size merak ettiklerinizi bakmayın bana."
Pekala ona nazımızın geçtiğini biliyorduk ve hala gözlerimizi dikmiş aynı ifadeyle ona bakıyorduk. Hadi ama babam bize hiçbir şey anlatmaz bunu kendisi de biliyor.
"Uçan domuzlar aşkına!"
Gözlerini tavana dikip pes ettiğinde İkimiz de gülümseyip anlatacaklarını iyi dinleyeceğimiz şekilde koltuğa oturduk.
Şu kasa biraz beklese bir şey olmaz herhalde.
"Frank'i liseden beri hiç sevmezdim. Üçümüz de aynı lisedeydik sadece babanız hayatımıza baya bir geç girmişti ama ben onu tanıyordum. Nasıl burslu olduğunu anlamıyorum bildiğiniz sorunluydu, agresifti, asosyal değil bildiniz sosyallik sikiciydi kusura bakmayın. "
Onun lisedeki hali bana hiç yabancı gelmiyordu bu yüzden gülmüyordum. Ama Gemma gülmüştü açıkçası şaşırmıştım, babama sinirini çok belli ediyordu ama onu seviyordu da biliyorum.
" İlk kavgayı lisede yaptık kısacası, normal bir şekilde bahçede sigaramı içiyordum gelip sigaramı bilerek düşürmüştü sonra da bana el hareketi çekmişti. Sürekli benimle uğraşıyordu ama annenin ondan haberi yoktu."
Bu lise mevzunu biliyordum aslında. Annem aynı lisedem mezun olduklarını söylemişti. Ama babamın kavgacı bir tip olduğunu bilmiyordum açıkçası. Şuan fazlasıyla kavga etmeye uzak birisiydi. Gerçi ben de sevmediğim insanlarla uğraşırdım ama kavgası etmezdim.
"Anne bir gün gelip bana evleneceğini söylediğinde lanet lise yeni bitmişti ve onun sevgilisi bile yoktu şok olmuştum. Sonra onu gördüm, ikimiz de şaşırmıştık açıkçası. Birbirimizi görmeyi beklemiyorduk. Bir de her sorduğum soruya omuz silkiyor ya da duymazdan geliyordu. Deli oluyordum. "
Gemma ağzı bir karış açık dinliyordu, babamla annemin kısa ömürlü hikayesi onun en büyük ilgi alanı olmuştur hep. Eminim o da aynı hayalleri kurmuştu benim gibi. Bu gözlerinden okunuyor.
" Anne pek konuşmuyor biliyorum bunları ama bence eskiler çok eğlenceli. Çünkü Frank ve Anne'nin evliliği bir nevi aşk evliliği değil de aile evliliğiydi. Yani aileleri bir zart zurttan tanışıyordu. Kısacası ikisi de birbirini tanımıyordu."
Bunları sorunca anlatacağını bilsem ben en başından gelirdim bu eve. Gerizekalıyım ya!
"Düğünden önceki haftalar birlikte yapıyorduk alışverişleri ve Frank omzunda kuşla geziyordu ortaklıkta bu yüzden Anne iki hafta onunla konuşmamıştı. İnanın ne alaka bilmiyorum, anneniz biraz dediğim dediktir bilirsiniz."
Hemde nasıl.
"Neyse Frank de anlamamıştı ne olduğunu barışmak için ona köpekle çiçek vermeye çalışmıştı haliyle Anne de kaçmıştı. Ben de onu korkuttu diye babanla kavga etmiştim. Böyle böyle işte. "
Göz bebeklerimin kocaman olduğuna bahse girebilirim. Gemma'nınsa gece yatarken ağlayacağına eminim.
Ne vardı şimdi de öyle olsaydı?
Sürekli kavga etselerdi barışsalardı.
" Hayır hayır bakmayın öyle! Bir daha bir şey anlatmam ona göre."
" Neden ayrıldılar?"
İç çekip başını iki yana salladı ve oturduğu yerden kalkıp bize tepeden bir bakış attı. Biliyordu.
"Ayrılana sorun. Şimdi, benim bira sizin meyve saatiniz."
Bruce zincirleri sallanan botuyla odadan çıktıktan sonra Gemma iyice yanıma kayıp başını omzuma koydu.
Onun üzülmesini sevmiyorum ama bu konuda kendime bir hayrım yok, sadece ona sağlam kolumla sarılabilirim o kadar. Babam evliydi artık ve ona düğün telaşında adam akıllı Dan konusunu da açamamıştım hiçbir şey bilmiyordu. Bilemezdi de, Gemma da ben de onunla konuşmuyorduk.
Kendisi de bu şehir lanetli gibi gelmiyordu, bize açıklama yapmıyordu, elinden geleni yapmıyordu.
"Bu meyveleri yan bahçeden kendi ellerimle çaldım. Yemezseniz kafalarınızı tokuştururum."
Tabağı Gemma'nın eline verip bardağıyla marşımızdaki ahşap orta sehpaya oturdu. Bu sırada güneş tamamen batmış akşam olmuştu. Cırcır böceği ve kurba sesleri geliyordu hiçte uzak olmayan yerlerden. Sıcaktan Ziyade ortam içimizi bunaltıyordu.
" Şimdi söyleyin bakalım, neden geldiniz?"
Gözlerimize baktı, gözlerine baktık. Hiçbir şey bilmediğini tahmin ediyordum. Ve anlaşılan bu gece burada kalacaktık.
°
°
°
°
Son sınıfım bilen vardır belki ve internetin olmadığı bir dağ başına gidiyorum o yüzden biraz böyle gecikmeli geleceğim artık.
Bu arada bu ve sonraki bölüm biraz geçişli olacak artık sevdiğim yerleri yazmak istiyorum ve sabrım kalmadı, bu bölüm baya bir özensizdim zaten fark ettiyseniz. Affedin ✌️
Kelime sayısı: 3245
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top