Asi
Çilekli Sütlerinizi aldınz inş
Kelime özellikle mantık hataları falan olursa da biliyorsunuz dimi napçanızı 🙈🙉🙊
°
°
°
°
"Harry!"
Zayn'e uyup sekiz saat boyunca bir yük vagonunda sallana sallana yolculuk etmiş şehri uzakta gördüğüm an ise aklıma ilk Niall'ın yanına gitmek gelmişti. Bu beklendikti, onun sarı kafasına yakın olduğum sürece ilk olarak başka bir yere gidemezdim. Bu yüzden Zayn'den beni ona götürmesini istedim.
Ve evet şimdi karşısındaydım.
"Niall?"
Kapının önündeydik, Niall yine tüm yazı aynı atlet ve sarı şortla geçirmiş olmalı ki üzerinde onlar vardı. Yüzündeki şok ifadesi görülmeye değerdi. Bense onun en son gördüğü ben değildim. Omzum düşmüştü ve saçlarımı kesmiştim üstelik kolum kırıktı.
Pek konuşmadık, Niall mavi gözlerini hızla kırpıştırdıktan sonra yüzündeki şaşkınlık kocaman bir gülümsemeye dönüştü. Ve omzumdan sıkıca tutup beni içeri çektiğinde onun bana dokunmasıyla yüzümdeki maske de bu anı bekler gibi düştü. Kaslarımdaki tutukluk yok olmuştu. Hiç yadırgamadım. İçten içe bunu bekler gibiydim.
Fazlasıyla gereksiz bir yükten kurtulmuşçasına birden dikleştim. Gülümsedim, hatta kahkaha attım. İkimiz de kapı eşiğinde zıplaya zıplaya sarılıyorduk şimdi. Sesimiz evde ve bahçede duyuluyor, etraftaki bir iki bahçıvan bize aval aval bakıyordu.
"Geleceğini biliyordum!"
Güldüm. İlacı bırakalı belli bir süre oluyordu ama kurtulmam bu kadar kolay olamazdı değil mi? Bunun Niall'ın sonsuz enerji saçan gözleriyle bir ilgisi olmalı.
Resmen elektrik çarpmışa dönmüştüm ama sanki hiçbir şey olmamış gibi gülüyorum. Saçma bir şekilde yüzümde bunu uzun zamandır yapmadığıma dair bir işaret de yoktu. Zaman yolcuğu yapmış gibiydim.
Sırtına sert olamayacak şekilde bir iki tane vurdum, üzerime yüklediği için kendisinin ayakları yarı havadaydı.
"Beni özledin mi?"
Üzerime eğilmeyi kesip yüz yüze gelceğimiz kadar aramıza mesafe koyarken kafasını evet anlamında hızlı hızlı salladı. Gözlerini kocaman açmıştı ve mutlu olduğunu tüm bedeniyle ortaya koyuyordu.
"Sensiz hayat çok zordu Harold."
Bana kızar sanmıştım. Hatta aramız bozulur diye düşünmüştüm ama o sadece bana zaman vermiş geri döneceğim anı beklemişti.
Sarılmayı ilginç bir şekilde düşmeden kesip ele ele tutuşarak içeri girdik. Kapıyı arkadan ayağıyla kapatmasıyla evden kaçtığımı daha net hissettim. Huh bu beni germek yerine heyecanlandırıyor. Kendimi köküne kadar asi hissediyorum.
"Babanla aran düzeldi yani ha?"
Gözlerimi kaçırdım bedenimde tarifsiz bir karıncalanma vardı sürekli hareket etmek istiyordum ama açlıktan ölüyor olduğum için mutfağa girmemizi asla sorgulamadım.
On kişilik büyük masaya oturduk, sarışın dolapta ne kadar tatlı varsa masaya diziyordu ve gözlerimin arkasında beynimde bir şeyler patlıyordu.
"Yemek hazır olana kadar seni tutarlar ha?"
Sırıtarak gözlerime baktı ama ben ağzım bir karış açık elindeki kutuya ve içindeki Petit four'e bakıyordum.
Onları görmeyeli ne kadar oluyor?
"Evde her daim varlar, dedim ya geleceğini biliyordum diye."
Yok canım o kadar da değil. O kadar mı? Neyse bunu sonra düşünürüz.
"Aylardır ağzıma tatlı girmediğine inanamıyorum..."
Kaşlarını kaldırıp hazır ve süslü tatlıyı önüme koyduktan sonra dört tane de Çilekli Süt getirdi koydu önüme. Kalp, silindir, kare her şekilde ve renktelerdi hangisini yiyeceğimi şaşmıştım ayrıca Çilekli Süt'lerin de markaları farklıydı seçim konusunda fazla zor anlar yaşıyorum şuan.
"Ben seni aylarca elinde tatlı ve Çilekli Süt kutusu, sağ tarafında peçete yığını Harry Potter izlerken hayal etmiştim ama, olmadı bu."
Seslice güldüm. Haklıydı, eğer annem o ilacı vermese böyle geçerdi aylarım. Kesinlikle obez olur gelirdim.
"Sorun değil biz ödeşiriz şimdi."
Gözlerimi kıstım ve hayatımda ilk defa tatlı görmüş gibi hepsine tek tek baktım. Aç olduğum için mi yoksa cidden damak tadım geri geldiği için mi bu kadar canım tatlı çekti bilmiyorum ama gelmediyse bile bu kadar şekerden sonra kendisine gelmek zorunda kalacaktı.
"Ona ne şüphe!"
Sanki aylar geçmemiş gibiydi! İçim kıpır kıpırdı sürekli olarak o gülümseme oradaydı. Niall'a baktım. Karşıma oturmuş bir dilim Rokokoyu tabağına alırken pür dikkat pastayı bozmamaya çalışıyordu.
Bu sırada Çilekli Süt paketlerinden birisini seçemediğim için hepsini açtım ve yan yana koydum. Ağzım büyük olsa tüm pasta kutusunu da yerdim tabii yalan değil.
Minik poşetinden tutarak kibarlığı bir kenara bırakıp küçük kalp şeklindeki çilekli olanı ağzıma attım.
"E anlatsana nasıl geldin!?"
Elimle bir dakika işareti yapıp üst üste üç dört tane daha yiyip pipete asıldım. Cümleleri toplamak çokta kolay değildi.
Bana baktı, ben de ona. Yüz ifadesi milim oynamadı, şapşal şapşal gözlerini dikmişti üstüme.
"Şöyle-"
Lokmam tamen bittiğinde sanki çok normal şeyler söyler gibi işaret parmağımı havaya dikerek gözlerimi kapadım ve saydım.
"Zayn'le evden kaçtım, burada olduğumu sadece o biliyor ve babam velayet davası açmış ama onunla kalmak istemiyorum annemle de kalmak istemiyorum çünkü benden saklamaması gereken şeyleri sakladı."
Söyleyince az geliyor cidden de... Neyse gözlerimi açıp tekrar ikişer üçer Petit Four yedim sonra da ağlayan pastayı asla ama asla tabağa alma gereği hissetmeden çatalladım.
" OHA!"
İrkilip gözlerimi sonuna kadar açarak ona baktım. Onun da ağzı doluydu.
"Zayn'le mi kaçtın!!?"
Onca şey arasında oha dediği bu olmuştu.
Gözlerimi kırpmadan dolu yanaklarla başımı salladım. Niall anında ağzını öyle bir açtı ki içi full hd görünüyordu. Ama onu sallamadım. Meyveli pasta dikkatimi çekmişti. Üzerinde muz vardı sonuçta! En sevdiğim!
" E biz boşuna mı Zayn'e numaranı vermesin diye Liam'ın başının etini yedik!?"
Teknik olarak evet ama hayır.
"Kendisinin bulup gelmesi başka, siz verseniz cinayet çıkardı."
Çilekli Süt'lerden sütü yoğun olanı elime alıp pipeti dişlerim arasına aldım. Bunu yapmadığım zamanlar için mantığımı kullanıp dört pipeti birden ağzıma alsam yeridir ama konuşuyorum şuan olmaz.
" Hem dava ne ya? Kesin annene gıcık olsun diyedir."
Büyük ihtimalle. Omuz silkip umrumda olmadığını beden dilimle ifade ettikten sonra Petit Four'la tekrar yüz göz oldum.
Baya.
" Anne ne saklıyormuş desem?"
Birden gülümsedim, ağzımdakileri çiğnemeden yuttum. Bu durum benim için kesinlikle hastalık değildi. Biliyorsunuz işin ucunda istediğim şeyler de var.
"Ben Hemtof mu ne oymuşum! Bebek yapabiliyorum!!"
Niall da çiğnemeden lokmasını yutup azğını tekrar açarak bana donuk bir şekilde baktı. Yüzünde başka bir duygu yoktu daha çok şaşkın gibiydi. Bense hala gülüyordum. Çok komik geliyordu evet ama gerçekti!
Buradan sonrasında kendimi tlc belgeselinde hisstemezsem sorun yok. Ben hallederim.
Niall o kadar fazla baktı ki elimi önünde sallamak zorunda kaldım. Ancak tahmin ettiğim gibi o da sevinmişti! Annem nesinden rahatsız bilmiyorum.
Ama düşüncem, benden utandığı yönünde. Bana söylemedi çünkü korktu, erkek olmak zorunda olmadığımı anlarsam bunu seçmeyeceğimi sandı. Benim...cinsel kimliğimi de buna bağladı. Bana inandı ama bunu bir sorun olarak görüp değiştirmeye çalıştı.
Başka ne olabilir ki? Annemden bahsediyoruz.
Bu düşünce moralimi bozabilirdi belki ama bir daha asla oraya gitmeme kararı aldığım için artık buna üzülmem için de bir sebep de yoktu.
"Adını ben koyabilir miyim!?"
Bunu düşünmem lazım!!
"Bakarız. Beni güzel beslesen iyi olur."
Korkuyla çatalı havaya fırlatıp sandalyeden hemen kalkarak karşıma geçti. Ardından da yanaklarımı ne kadar sündürebiliyorsa o kadar sündürdü.
"Ya Harreh git enişte beslesin seni. Ben kendimi doyuramıyorum."
Canım yandığı için haliyle bağrıyordum ve sağ sözümü açamıyordum.
Enişte nerde? Çocuktan aylardır haber almıyorum. Brianna'sıyla beard beard takılsın onlar.
"Ne? Biz sevgili bile olmadık farkında mısın bilmiyorum?"
Yanaklarımı bırakıp işaret parmağını dudaklarıma bastırdı. Yüzünde ciddi olmayan ama ciddi bir ifade vardı.
"Şşşt onun çilesini aylardır ben çekiyorum Tanrı katında evlisiniz siz."
Hah bir Tanrı'nın katına çıkmadığımız kalmıştı.
Önümdeki parmağına bakmayı kesip dişlerimi göstererek onu çekmesini sağladım. Sonra da pipeti tekrar dişlerim arasına aldım.
"Ya saçmalama Niall, fırsattan istifade kurtuldu büyük ihtimalle benden.
Bunu söylesem de inanmak istemiyordum. Beni unutmasını istemezdim sonuçta ben onu hiç unutamadım ayrıca hala onu seviyorum. Eksik yok hayır, ama fazla ararsanız mevcut.
" Kusura bakma ama aylarca karakol karakol gezen bendim, seninki dünyaya mesaj değil tehdit yolluyordu biz de Doncaster belediyesi ve ahalisi olarak peşinden koşuyorduk."
Yanaklarım kızardı birden, Niall sanki biz evliymişiz de bana kocamı şikayet ediyormuş gibi konuşuyordu. Eh ama gerçekte neredeyse bir yıldır konuşmuyoruz.
Gözlerimi kaçırıp pipeti daha fazla sıktım dişlerim arasında. Ama sarı kafalı arkadaşım kafasını gözlerimi kaçırdığım yere getirip çatık kaşlarla bana bakmaya başladı.
"Konuşacaksınız demi? Bak kaostan sıkıldım, ben eğlence adamıyım asabımı bozmayın daha fazla. Yapın beş altı çocuk yaşayın gidin."
Bir renk daha atarken elbette aa çocuk nasıl yapılır bildiğim için yani neyse...
"Susar mısın tatlı yiyorum burada?"
Pipeti bırakıp elime ne kadar geliyorsa o kadar Petit Four'u ağzıma attım şekline bakmıyordum şuan. Sadece güzel tatlarının kafamı dağıtmasını umuyordum.
Ama olmuyordu! Sürekli olarak ağzımı doldurmaya başlamıştım.
Bu sırada Niall sanki kendisi çok normal bir insanmış gibi bana hayatında ilk defa mal görmüşçesine bakıyordu.
Çilekli Süt kutusunu aldım elime hızlı hızlı içtim. Ağzımdakileri çiğneyemiyordum. Louis seni aptal aklıma gelmesene! Kim dedi sana gel diye?
"Ah zavallı, mart ayındaki kediler gibisin şuan."
Ayağına tekme atıp kaşlarımı çatabildiğim kadar çattım. Bana gülmekten başka bir halt yapmıyordu. Saçlarım kabarıyordu işte. Ama kısa oldukları için şemsiyeye benziyordum.
Gözlerimi kapatıp lokmama odaklandım. Sonra da sinirim bozulduğu için kutuyu ve Çilekli Süt'leri alıp oturma odasına gittim. Elbette peşimden geliyordu ama takmadım.
"Tamam tamam küsme mart ayında değilsin."
Koltukta oturduğum yerden asla uzak düşmeyen bir yere oturup bana mal mal gülmeye devam etti. Bense dayanamayıp alnına yapıştırdım bir tane.
Bu sırada ağzımdakini yine adam akıllı çiğnemeden yutmuştum ve Çilekli Süt içiyordum.
" Neysee-"
Üzerimi çırptım alçımı sabit tutan kemeri gevşettim ve Niall'a önemle döndüm. Merakımı giderme vakti gelmişti.
"-Hazır lafı açılmışken! Zayn de polis falan bir şeyler dedi ama anlamadım çok."
Niall sanki son Jedi oymuş gibi bir yüz ifadesi takındı sonra da elimdeki Çilekli Süt kutusundan oooo bu ne cesaret sütümü içti biraz. Zor çektim elinden.
"Senin bu bebeletto arkadaşın, ikinci dönem başlar başlamaz gitti ilk haftada herkesi polislik yapacak bombayı attı ve ses kaydını Brianna'a dinletti."
Ne! Ben bu işi siktir ederler sanıyordum. Sonuçta bu pislik yüzünden...ah onlara anlatmadım ki ben neden gittiğimi! Nerden bildi ki olayın Brianna olduğunu?
" O fasulye beyninin içinde neler oluyor biliyorum ama hayır henüz telepatik bir özelliğim yok. Louis anlattı her şeyi."
Louis onlarla mı konuştu? Tabii mal sana ulaşmaya çalıştı çocuk nereye gidecek başka!
"Neyse işte bir dinlettim. Ama nasıl ağlıyor! Koşa koşa Louis'nin yanına gitti. Özür falan diledi sanırım ama bizim küçük depresif kirpi pek umursamadı."
Önemli bir konuda haksız olduğunu zaten biliyorken bir de bunun bilerek kurulması gerçeği elbette insanı deli ederdi. Onu suçlayamam ama bu halini görmediğim için mutluyum.
" Bağırdı çağırdı falan, sonra George'un yanına gitti. Tabii müdür, idare ne ararsan peşinde. O gerizekalı da pişkin pişkin gülünce olanlar sağ olsun akşamı karakolda geçirdiler. Sonraki günler de zaten pek farklı değil. Louis genelde okula gelmiyordu annesinin yanındaydı gelince de kavga çıkıyordu. "
Bir süre duraksayıp başımı yavaşça sallayarak ağzımdaki tatlıyı seslice yuttum. Louis'nin beni etkilediği kadar ben de onu etkiliyordum. Ama buna rağmen birbirimizi üzüyorduk. Buna rağmen sürekli olarak silah bize dönüktü. Üstelik baya ısrarcıydık da.
Niall ile tekrar göz göze geldik. Bana tebessüm ederek bakıyordu bense somurtuyordum.
"Beni çok sinir etti Niall. Çok sinirlendim. Ve üzüldüm."
Kollarımı bağlayıp geriye attım kendimi. Ne dediğini hala gayet net hatırlıyordum.
Sin bir yiri sidirimiyirim hiri
Sik kafalı.
"Biliyorum, o da biliyor. Ama sen de çocuk burada halay çekti sanıyorsan yanılıyorsun."
Halay?
Ayrıca kendisi etti kendisi buldu ben ne yapayım?
Off Niall'ın da saçımı gerizekalı bulmuş gibi okşamaya başlaması hiç hoş değildi.
"Yani sen sinirini atmadığını düşünüyorsun ama dünya senin yerine attı o siniri. Burada olsan görürdün."
Belkide...doğru söylüyor. Bunu karşı karşıya geldiğimizde göreceğiz.
Biten kutuyu orta sehpaya atıp Niall'a sarıldım. O varken asla yanlış olan şıkkı seçmezdim sarı kafaya güveniyorum.
"Neyse biz konuşacağız zaten de...diğerleri nasıl?"
Bu konu muhabbetini pek açmıyor gibi derin bir nefes alıp tek solukta özetledi durumu.
"Ed bir aydır falan halasıyla şehir dışına gitti Liam da buralarda konuşuyoruz işte arada. Herkes mutsuz ,herkes ayrı dikizleyecek bir ship yok ortada resmen."
Taktığı şeye bak...Başımı yavaşça salladım. O ikisini de çok özlemiştim. Bir görseydim keşke!
"Bu arada Louis'nin annesi ameliyat olmuştu geçen gün. Al sana konuşmak için bahane."
°
°
°
°
Bir hafta sonra
Tüm haftam hastalığım hakkında şeyler okuyarak geçmişti. Ve malesef bu hiçte kolay değildi. Çünkü öğrendiğim gerçekler yüzünden ağlamama azıcık kaldı.
Yani İNANMIYORUM BEN KIZ DEĞİLİM NASIL REGL OLABİLRİM Kİ!! Sadece bebeği alsam olmaz mıydı yani?
Neyse, bu konu beni geriyor.
Derin bir nefes alıp oturduğum üçlü koltukta sırt üstü uzandım, bacaklarımı kolun öbür yanına sarkıtmış ellerimi karnımda birleştirmiştim. Başımın altında küçük bir yastık vardı, tavanın boyasına dik dik bakıyordum. Sebepsizce sırıtıyordum aklıma Louis'yle filme gittiğimiz gün gelmişti. Burada oturmuştuk. Bana bir sorun çıkarsa buraya gelmemi söylemişti, ilk defa yalnız ve rahattık. Mutluyduk.
Ellerim arasındaki telefonu çıkartıp ekranı açtım. Sonra hiçbir şey yapmadan yine kapattım. Uzun zaman sonra görünce dayanamayıp yıkayarak evde giydiğim sarı botlarımı birbirine vuruyordum.
Yanımda kıyafet falan olmadığı için haliyle Zayn babamın evinden getiriyordu. Üzerimde pembe puantiyeli gömleğim vardı ve Tanrım onu giymeden nasıl bunca zaman yaşadım bilmiyorum. Botlarıma bile sarılasım geliyordu. Bunu düşünerek ayaklarımı kaldırıp onlara da sırıtarak baktım.
Burada yer yatağında yatıyordum ve böyle bir rahatlığı özlediğimi yeni yeni fark ediyordum. Louis'nin nevresimlerini büyük bir zevkle kullandığım gerçeğine bakarsak tek özlediğim bu değildi ama öhm neyse.
Yemekleri Zayn getiriyordu, minik bir banyo da vardı. Bazen Zayn yanıma geliyor gece birlikte kalıyorduk. Üç defa yanımda kalmıştı onlarda da sohpet etmiştik. Çoğu yönden cidden de zıttık, en büyük ortak noktamız Louis olduğu için onunla ilgili konuşuyorduk genelde. İlk üç gün de Niall'ın yanında kaldım zaten. Pek sıkılmamıştım.
Bu sırada annemle babama azıcık bir rahat bırakın konulu bir iki mesaj atmıştım, aksi takdirde ikisi için de iyi olmazdı. Sonuçta onlar suçlular, üstelik aralarında çıkan savaş (dava işi yüzünden) benimle uğraşmalarını fazlasıyla gölgeliyor. Zayn'in yerimi bildiğinden babamın haberi de vardı sanırım buna güveniyorlar. Neyse şimdilik bu konuda rahatım yani.
Bu durumda yapmam gereken tek şey - Telefonumu tekrar açıp Zayn'den alarak kaydettiğim numarasına baktım. - Louis ile konuşmak.
Çünkü söz vermiştim. Ayrıca bunun aradan çıkması gerekiyordu, haftaya okul açılacaktı ben de mantıken onların okuluna kayıt olacaktım. Ama babam burada olduğumu bilmiyordu ve maalesef onunla uzuuun bir işim vardı.
Whatsapp'dan nunarasına girip kapalı profiline umutsuzca baktıktan sonra çevrimiçi olmasını dileyerek hızlıca yazdım. Daha fazla bekleyemezdim.
+*******: Rahatsız ettiğim için özür dilerim Louis, ben Harry. Sadece Jay nasıl merak etmiştim.
Huh!! Yazdım!!
Yazdım!
Jay ufak bir ameliyat olmuştu ama Niall'ın dediği gibi mükemmel bir bahane olabilirdi bu.
Alt dudağımı ısırdım, kalbim ağzımdaydı ama çift tiki gördüğümde daha fazla gerilmeden edemedim. Benim hakkımda ne düşünüyor bilmiyorum. Belkide beni tersler, bu büyük bir ihtimal ama Zayn inkar ediyor.
Kıvırcıklarım anında düzenden çıktı, dikine dikine yükseliyordu sanki. Saçım uzun değil ki artık, kabarınca direkt kafam topa dönüyor. Yanaklarımın bir anda kıpkırmızı olduğunun da farkındayım, uzun zamandır bu kadar kızarmamıştım Kulaklarım bile renklenmiştir kesin şimdi. Ellerimin arasındaki telefonu da zor tutuyordum! Tanrım telefon mu yanıyor elim mi?
Dayanamayıp doğrudum. Hala görmemişti yazdığımı. Hemen bitsin istiyorum şu konuşma, gerginlikten bayılmak üzereyim!
Telefon elimde elim kalbimdeydi. Sırtımı koltuğa yaslamış ayaklarımı önüme almıştım. Ne bekliyorum ondan bilmiyorum. Beni terslemesini mi, benim gibi düz konuşmasını mı yoksa özür dilemesini mi? Emin değilim ama ne istediğimi bilmiyordum. Sadece o ve ben arasında bir iki cümle geçse yeterdi.
Akıllılık edip bir iki gün önce Safaa'a da yazmıştım. "Bana Louis'nin resimlerini at!" demiştim. Cevap bile vermedi!! Glalerimin yarısını doldurdu sonuna da sırıtan bir yüz attı sadece. Bu kız beni öldürecek.
Fotoğraflar geçen yılındı, bu yıl Zayn'in yanına gitmediği için haliyle bu doğaldı ama o kadar güzellerdi ki!!
Anlatamıyorum. Hayır. Tavana diktiğim gözlerim yere doğru süzülürken yüzümde salak bir sırıtış belirdi. Bu sırıtışla halıya bakmam ne kadar normal bilmiyorum. Ne düşünüyorum söylemeye bile gerek yok ama...ne oluyor bana?
Ne kadar düşündüm farkında değilim, sadece çalmaya başlayan telefonum yüzünden birden irkildim.
Ancak bilin diye söylüyorum ekranda onun adını gördüğüm an çığlık atmıştım ve telefonu yere atarak yastığın arkasına saklanmıştım. Beni sağlıklı bir birey sanmayın. Tanrı'nın almadığı tek şey gerizekalılığım. Ölsem gitsem, şu dünyadan ruhum göçer o kalırdı.
Bir süre bekledim ama telefon çalmaya devam ediyordu, onun adı ekranda yazıyordu, gözlerim irileşti. Evet sanki az önce onu yere atan ben değilmişim gibi birden kapanır telaşıyla yere atlayıp telefonu hemen açtım, çünkü ah hayır kesinlikle normal bir anda değiliz.
Kulağıma yasladım sertçe telefonu. Gözlerimi de kapatmıştım. Hiç iyi değildim. Yerde yüz üstü yatıyor korkuyu yenip ağzımı açmaya çalışıyordum.
"E-efendim?"
Dudaklarıma vurdum sessizce, neden adam akıllı konuşamıyorum ki!? Derin derin nefesler aldığımı fark bile etmemiştim taa ki onun da cevap vermek yerine sustuğunu fark edene kadar.
Gözlerimi açıp ekrana baktım. Evet telefon açıktı. Ama o konuşmuyordu.
"Orda mısın?"
Şimdi sesim daha netti. Kendimi tebrik ettim. Ancak arka tarafta bir karışıklık vardı. Kaşlarımı çatıp bekledim. Bu sırada havaya diktiğim ayaklarımı tekrar birbirine vurmaya başlamıştım.
"Harry-"
İçine çektiği tüm nefesi sadece adımı söylerken kullandığında durdu ve soluklandı bense baygınlaşan gözlerle yere bakıyordum. Kalbimin kırıklığı o her nefes aldığında ve her konuştuğunda onun göğsünde toparlanıyor sanki yoktan var oluyordu. Eğer duyabilseydim o an duyacağım şey bir dirilişin sesi olurdu. Sesli ve acı dolu.
"O iyi seninle y-yani annem evet seninle konuşmak istiyor!"
Tanrım benden geri kalır yanı yoktu. O da ne yapacağını bilmiyordu ve bu yüzden Jay'e veriyordu telefonu AMA HAYIR JAY ŞİMDİ OLMAZ! Tanrım ondan utanıyorum.
"Louis'nin kusuruna bakma tatlım biraz heyecanlı."
Bu kadın neden her şeyi biliyor, benim annemin ağzımdan Louis adını duyduğunu sanmıyorum. Duysa ne olur pek tahmin edilmez değil ondandır belki de.
"Sorun değil. Nasılsınız? "
Yerden kalkıp götümün üstüne oturdum. Jay kıkırdıyordu, orada ne dönüyor cidden bilmiyorum.
"Ben iyiyim, tatile çıkmış gibi hissediyorum! Ama bu çocuklar asla mutfak konusunda senin gibi gelişemeyecek sanırım. Sen nasılsın? "
Bir renk daha attığımda elimi yanağıma koydum. Nasıl bu kadar rahattı.
"B-ben mi? Şey...iyiyim sanırım."
İçime çektiğim her nefes boğazımda alev oluyor çiğerlerimi yakıyordu. Öksürmek istedim. Ama başaramadım.
"Sanırım yok Harry, iyi ol. Bu senin elinde. Baksana dünyaya kalsa asla mutlu olamayacağız!"
Haklısın Jay...haklısın. Koşullar asla mükemmel olmaz. Benim her koşulda mutlu olmayı bilmem gerekiyor.
"Tamam...iyi olacağım."
Gülümsediğini hissettim. Kalbimden hissettim. Yani Louis'nin kalbi ha? Annesini iyi tanıyor.
"O halde ben Louis'e vereyim. Konuşun siz."
Eğer Jay, eğer ses tonundaki ima olmasa hiç anormal bir cümle kurmamış olurdun ve ben de şu kafamın üstünden çıkan dumanları hissetmezdim. Ne olduğunu kendimin de bilmediğim bir şeyler mırıldandım bu sırada kalbim yine ağzıma gelmişti,
Biz vardık şimdi. Sadece biz.
"Nasılsın Louis?"
Yutkunuşunu buradan duyuyordum. Ona diyecek bir sözüm yoktu. Sesim ise gereğinden kuruydu bunun farkındaydık. Belkide o yüzden soruma cevap vermedi...
"Ne zaman geleceksin Harry?"
Burdayım desem? Evinden hiçte uzakta değilim yarım saat sürer gelmen desem? Gelir mi? Büyük ihtimalle. Ama demedim. Sadece karnıma çektiğim bacaklarıma alçılı kolumu yasladım ve ona boş boş baktım.
"Ben...ben üzgünüm ama seni çok özledim."
Neden özür diliyorsun bunun için? Benden çekindiği açıktı, yoksa özür dilemesi gerektiği şeyin bu olmadığını anlardı. Çünkü ben de boru değilim herhalde, en az onun kadar özlemiştim onu.
Kaşlarımı çattım, beni sinrilendiriyordu. Madem o kadar üzgündü neden açıklamasını yapmıyordu hala? Hah, açıklaması bile yoktu yaptığının o da var.
"Nereye geleyim Louis? Beni umursamayan babamın yanına mı yoksa yanına sığmadığım senin yanına mı? Gerçekçi ol. "
Sinirimi bozmuştu. Mesajlaşsak daha iyi olurdu ne diye arıyor ki!? Sinirini atamamış aylarca susmuş kendi kendini yemiş birisi vardı karşısında. Böyle boş sözler hiç etki etmiyordu.
"Hayır, hayır! Ben tam bir aptalım lütfen lütfen böyle düşünme!"
Gözlerimi devirdim. Bu böyle olmayacaktı. Buradan konuşmak istemiyordum. Bu kelimelerin benim için bir anlamı yoktu. Belki okul açılınca adam akıllı hallederdik. Jay'in dediği gibi ya heyecan yapmıştı ya da bu çocuk benimle alay ediyordu.
"En iyisi sonra konuşalım. Kapatıyorum."
"Ne! Zaten sonra konuşuyoruz! Ben aylardır sana ulaşmaya çalışıyorum farkında mısın? Beni dinlemeden böyle tepkiler vermen adil değil."
Ha buradan adelet avcısı gibi görünüyorum demek?
"Sen çok adilsin değil mi? Neden gidip bu meseleyi de Brianna'a danışmıyorsun nasılsa o ne derse doğrudur. "
"Konumuz Biranna mı?!"
Elimle alnımı ovdum. Tansiyonumu çıkartıyor bu çocuk. Bir de sesini yükseltiyor, hayırdır yani.
"Bir konumuz mu vardı?"
Ofladığını duydum, Jay de sessizce bir şeyler diyordu ama onu anlamıyordum. E yuh şimdi de annenle oturamazsın demi? Yok ya bunda özel diye bir şey de yok.
"Hiç dinlemiyorsun!"
"Dinleyeceğim bir şey söylemiyorsun."
Sesini duymadım bir süre çattığım kaşlarım bile şeklini kaybetmişti. Ama Louis efendi ısrarla konuşmadı.
"Hey?"
"Ben bilmiyorum...belkide doğrusu budur...hayır anne!"
Sesi oldukça kısıktı Jay'e seslenirken hariç. Ne dediği hakkında ise hiçbir fikrim yok cidden.
"Harry, haklısın seni buraya çağırmam ya da özür gileyemem. Çünkü evet yani...neden benim gibi birisi için bunlara katlanmanı isteyeyim ki!"
Seslice ofladım sesimi tüm apartman bile duymuş olabilir. Hayır çok mu zor, bakın bir. Bu kadar mı zor anlaşılıyor istediğim şey. Hayır hayır elbette net.
Onun yapmak isteği şey bu konunun üzerine gitmemek. Ne bekliyordu yani ay özür dilerim bla bla dedikten sonra ben de ay tamam mı diyecektim? Kendisi demiyor muydu özür dilerim, teşekkür ederim gibi kelimeler tek başına bir halta yaramaz diye?
Demek ki işine gelmiyor.
" Asıl neden her konuda ısrarcı, kendi bildiğini okuyan asinin tekiyken konu bana gelince bu kadar çabuk bırakıyorsun. Bahane aradığını bu kadar belli etme bari! Seninle konuşmaya çalışanda kabahat."
Salak.
Yemin ediyorum tam bir gerizekalı bu çocuk.
Gelmiş haklısın diyor ya, odunun böylesi...
Bu odun değil ki, yaş tahta ya.
Sinirim bozuldu işte!
Telefonu hemen kapatıp, kanepeye koyduktan sonra toplamadığım yatağa tek kolla emekleyerek gittim ve içine girdim. Buraya uzun zamandır gelmediği belliydi, yastıktaki kokusu uçmuştu çünkü. Ama benim onu görmem ya da kokusunu içime çekmem için etrafta olmasına ihtiyacım yoktu. Bu yüzden aslında tek başımayken korksam da burada rahat kalabiliyorum.
O sadece düşününce bile beni rahatlatıyordu ama ben onun sadece etrafına saldırmasına sebep oluyordum değil mi? Belkide bundan kurtulmak istedi.
Aylardır ağlamıyordum ama o salağın iki cümlesi yüzünden çarşafa dolanmış ağlıyordum şimdi. Gözlerimdeki yaşın nereye gittiğini bile takip edemiyordum. Üstelik kimse olmadığı için de sesimi kısmama gerek yoktu.
Okul elbette açılacaktı, elbette yüz göz olacaktık! Bundan onun haberi yok tabii ama bu olduğunda ne yapacaktım?
Ben ağlarım ki...
Belkide annemin yanına dönmeyi tekrar düşünmeliyim.
Hayır hayır! Oraya gidemem. Babam beni farklı bir okula da alabilir evet okul mu yok sanki. Zaten Zayn de onunla konuşmuyor evet evet sorun çözüldü.
Biliyorum sorunlar hep çözülür ve evet bakalım ben onu hala severken nasıl bunu saklayacağım.
Acınası! Ağlamayı kesmesem de dudaklarımı birbrine bastırdım. Sonra da kafamı çarşaftan çıkartıp yere baktım. Çok yalnız hissediyordum.
Neticede herkes yalnızdı, insanlar sırf bunu yenmek için takım tutar, parti seçer, ortak davalar güderdi vs. Ama aşk her ne kadar iki kişilik görünse de asıl yalnızlıktı. Ve ben sanki daha öncesinde hiç yalnız değilmişim gibi şimdi daha da yalnızdım.
°
°
°
°
Şu sıralar kan revan dolu animelerle haşır neşir olduğum için düzgün yazmamış gibi hissediyorum! İçim hiç rahat değil o yüzden uzatmadım. Özür dilerim ༼ಢ_ಢ༽
Byee
Kelime sayısı: 3612
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top