1.8. Kabuğun Dışı

Maçın başlamasına az kala herkes tribündeki yerini aldı. Elisa en öndeydi. Seal Town amigo kızları sahada gösteri yapıyordu. Kızıl saçlarıyla Wendy gösterinin yıldızıydı. Geçen sene Nate'le kısa süreli bir ilişkisi olmuştu ve ondan sonra Wendy okulun popülerleri arasında yerini almıştı. Amigo takımı kaptanı Nate'in yakın arkadaşıydı. Böylece Wendy kendine amigo takımında yer bulmuştu. Yetenekli olduğu aşikardı. Fakat tek derdi buydu. Popülarite.

Şimdi de gözleri Ron'un üstündeydi. Her oyuncu için özel satırlar yazılmıştı ve sırayla başka kızlar ilgili satırları okumak için öne çıkıyor, özel danslarını yapıyordu. Sıra Ron'a geldiğinde Wendy öne çıktı. Oldukça çekici bir dans eşliğinde satırları okumaya başladı. İşi bittiğinde ponponlarını havaya kaldırdı ve Ron'a göz kırparak öpücük attı. Emma gözlerini devirirken aşağıda Elisa'nın bu sahneye sinirden köpürdüğünü tahmin etmek zor değildi.

Maç hızlı başladı. Ron ilk iki golü attığında takım rahatlamıştı. İlk maç olduğu için fazla heyecan yoktu. Karşı takımın golüyle herkes hüsrana uğrasa da hala üstünlük Seal Town'daydı. Ve Ron'dan üçüncü gol geldi. Maç 3-1 bittiğinde kolay bir oyun olduğunu söylüyorlardı.

Herkes toplanırken Emma ablasını aradı. Okul bahçesinde siyah eski tarz arabanın yanında olduğunu söylediğinde Michael'la birlikte o tarafa doğru yürümeye başladılar. Emma, "İstersen eve dönebilirsin. Ders programını bozmak istemem." Michael başını iki yana salladı.

"Bir günden bir şey olmaz. Ama yalnız takılmak istiyorsan sorun değil."

"Hayır, öyle demek istemedim. Dersleri ne kadar önemsediğini anlayabiliyorum. Ben de öyleyim. Gelmek istemezsen seni zorlamış olmak istemem."

"Beni zorlamadın. Kendi özgür irademle gelmeyi kabul ettim. Bu gece başıma bir şey gelirse tek sorumlusu benim."dedi Michael izci yemini eder gibi ve gülmeye başladılar.

Bu sırada uzaktan onları izleyen Ron'u fark etti Emma. Yanında Elisa vardı. Üzerini çoktan değiştirmişti. Ron'un arabasına doğru yürüyorlardı. Ron uzun bir süre Emma'dan ayırmadı gözlerini. Elisa da farkındaydı bu bakışların. Morali oldukça bozulmuştu.

Emma gözlerini kaçırarak Lucy'nin olduğu tarafa gittiler ve arabaya bindiler. Brandon isimli çocuk şoför koltuğundaydı. Emma o ve Lucy arasındaki ilişkiyi anlayamıyordu. Üstünde fazla durmak istediği bir konu değildi. Camdan dışarıyı izlemeye başladı. Lucy, "Bahsettiğim arkadaşım Brandon. Kendisi en güvendiğim kişidir. Ayrıca yakın bir arkadaşım olduğunu söylemek isterim. Ona her konuda güvenebilirsin Emma."

Emma, "Memnun oldum."dedi kısaca. O çocuğa bakmak istemiyordu. Ablasıyla ne tür bir ilişkileri olduğunu merak etmiyordu. Bir an önce nereye gidiyorlarsa gidip arabadan hemen inmek istiyordu sadece.

Bu sırada Ron ve Elisa arasında gergin bir konuşma yaşanıyordu. Elisa önce Wendy sonra da Emma için Ron'a bozuk atmıştı. Wendy'yi daha çabuk sindirebilirdi. Sonuç olarak her zamanki haliydi. Kim popülerse bir süre onunla takılırdı ve diğerine geçerdi. Fakat söz konusu Emma olduğunda bu kabullenebileceği bir şey değildi. Ron'un durduk yere onunla konuşmasına, ona uzun uzun bakmasına ve onun için endişelenmesine katlanamıyordu. "Eğer ilgi alanında o varsa bir gece üçlü deneyebiliriz!"dedi hınçla.

Ron, "Saçmalamayı ne zaman keseceksin?"diye sordu derin bir nefes alarak. "Onunla ilgilenmiyorum dedim. Ona bakıyor olmam onunla ilgilendiğim anlamına gelmez. Sadece saf birine benzediği için onu uyarmak istedim."

"Saf ne demek?"

"Erkekleri pek tanımıyor."

"Sen onu ne kadar tanıyorsun ki?Senin yerine Nate'i tercih eden, bunun planını yapan biri. Ne saflığından bahsediyorsun? Sen onun için ikinci tercihtin! Her şeyin gayet farkında."

Ron alayla güldü. Kızlar arasındaki bu kıskançlık yarışına hiçbir zaman anlam verememişti. Emma'nın ona karşı duyguları olduğunu anlayacak kadar tanıyordu kızları. Ve ilgisini çekmek için ilk rakibi olan Nate'i gündeme getirmesi oldukça normaldi. Fakat ortada iki sorun vardı. İlki Nate onun rakibi olamazdı. Kaptan diye kendini bir şey sanan, ukala herifin tekiydi. Tek bildiği şey konumunu kullanarak kızları kendine çekmekti.

İkinci sorun ise Emma'nın onun ilgisini çekmek için bile olsa Nate gibi birine bulaşmasının sakıncalarıydı. Nate gibileri kızların duygularını asla umursamazdı. Onların tek derdi erkekler arasında anlatabilecekleri yatak hikayelerini zenginleştirmekti.

Emma ise erkeklerin bu yönünden habersiz sadece basit bir çıkmayla onun dikkatini çekebileceğini uman fazla iyi niyetli bir kızdı. Bu yüzden başına iş açmasını istemezdi. Fakat Elisa bunu anlamak istemiyordu. Arkadaşının başına ne geleceği umurunda bile değildi. Ondan uzak tutmak uğruna onu Nate'e itmekten çekinmiyordu.

Elisa, "Bir şey demeyecek misin?"

"Ne dememi istiyorsun? Arkadaşını o serseriye satan sensin."

"Arkadaşım o serseriyi kendisi seçti. Hem de senin yerine."

"Ne güzel işte. Böylece ben sana kaldım aşkım. Benim yerime Nate'i mi tercih ederdin?"diye sordu Ron gülümseyerek.

Elisa, "Hayır. Ben en başından beri seni istedim."

Ron, "Bak, şu anda benimle birliktesin. En iyisi tadını çıkaralım."dedi ve Elisa'nın elini tuttu. Elisa daha faza uzatmadı.

O geceki parti Seal Town'un meşhur mekanlarından birinde The Rice'taydı. Kolej ve düz lisenin öğrencilerini bir araya getiren bu mekan haftasonları ve önemli etkinliklerde oldukça dolu olurdu.

Emma ve Michael Lucy için seçilen merkezdeki bir masadaydılar. Sahnenin hemen yanındaydı burası. Gürültü yüzünden Emma başının ağrıdığını hissediyordu. Renkli ışıklar gözlerini alıyordu. İlk defa böyle bir ortamda bulunuyordu ikisi de. Yabancılıkları yüzlerinden okunuyordu. Michael, "Sanırım evde kalmak daha iyiydi."dedi yüksek sesle.

"Haklı olabilirsin. Ama geldiğimize göre en iyisi bir şeyler içelim."

"Olur."

"Tamam ben alıp geliyorum."

"Ben de alabilirim."

"Sonraki sefere olsun. Bu gece benim yüzümden geldin sonuçta."dedi Emma ve kalktı. Bara yaklaştı. Ne sipariş vereceğine dair hiçbir fikri yoktu. Herkesin elinde kokteyller ya da bira şişeleri vardı. Limonlu soda ya da meyvesuyu söylemek tuhaf kaçacaktı. Gerçi barmenin hazırladığı şu vişne suyuna benzeyen şeyden alabilirdi.

"Afedersiniz. Bu nedir acaba?"diye sordu. Barmen tuhaf tuhaf ona bakmaya başladı. Bu kadar basit bir şeyi bilememesini garipsemişti anlaşılan.

"Vişne votka."

"Tamam. İki tane istiyorum."dedi ve cüzdanından para çıkardı. Bu sırada yanına yaklaşan biri dirseğini bara yaslayarak ona döndü. Emma bu kadar yakınına gelenin kim olduğunu görmek için kafasını kaldırınca o çocuğun mavi gözleriyle karşı karşıya gelmeyi beklemiyordu.

"Daha nasıl içki içeceğini bilmiyorsun ve vişne votka alıyorsun. Bu gece bunu içmek istediğine emin misin?"diye sordu Spike.

Emma gülümseyerek ona döndü. "Bu seni hiç ilgilendirmez Bay Sana Ne."dedi ve bardaklara uzandı. Parktaki geceyi unutmamıştı. Onun kim olduğunu pekala biliyordu fakat tavrını hatırlatmaktan geri kalmayacaktı.

"Dur bakalım. En son ne zaman bir şey yedin?"diyerek onu dirseğine dokunarak durdurdu. Fakat elini hızla geri çekti. Emma bu anlamsız soru karşısında gerçekten en son ne zaman yediğini düşünmeye başladığını fark edince öfkeyle soludu. Diğer yandan dirseğindeki karıncalanma hissi onu rahatsız etmişti.

"Neden merak ediyorsun?"

"Açken daha hızlı çarpar." Barmene döndü. "Johnny sen bu güzel arkadaşıma birinci seviye versiyonunu hazırla, bunları da benim hesabıma yaz."

"Buna sen karar veremezsin. Ayrıca hesabı ödeyecek param var!"

"Evet senin adına karar vermek istemezdim fakat bunu dostça bir müdahale gibi düşün. Tavsiyeme uymaktan pişman olmazsın. Hesap konusuna gelirsek yenilere ikram yapmayı severim. Daha kolay kalıcı hale geliyorlar."dedi gülümseyerek. Barın öteki tarafına döndü. Yüksek köşeyi göstererek, "Bunları da bizim aşk kuşlarına götüreyim." Emma da o yana döndüğünde sarmaş dolaş oturan Ron ve Elisa'yı görmek midesini alt üst etti. Ron meraklı bir ifadeyle ona bakıyordu. Spike bardağı havaya kaldırarak selam verdi ve Emma'ya döndü. "Ne diyordum? Hah, açsan yavaş iç. Sevgilin de acemi birine benziyor."diyerek Michael'ın oturduğu masayı gösterdi. "Aslında bayağı uyumlu olmuşsunuz fakat bar insanı olmadığınız fazla göze batıyor."

"Bay Sana Ne'den derin gözlemler. Vay canına. Üstelik o benim sevgilim değil. Arkadaşım."

Spike çapkınca gülümsedi. "Bunu öğrenmem iyi oldu."derken göz kırptı. "Fakat arkadaşın sana pek öyle bakmıyor." Emma gözlerini devirdi. Flora'dan sonra ikinci kez bu yorumu alıyordu. "Her neyse sadece bir öneriydi. İyi eğlenceler Emma."dedi ve uzaklaşmaya başladı. Emma bir anda afalladı.

"Hey! Adımı nereden biliyorsun?!"diye seslense de Spike çoktan kalabalığın arasına karışmış yüksek köşeye yerleşmişti. Bardaklarını Ron ve Elisa'ya uzatırken ona bakmıyordu bile. Emma ise yeni yapılan içkilerle Michael'ın yanına döndü.

Michael ilk yudumu tıkanır gibi içerken, "Bu ne biçim vişne suyu böyle."diye söylendi.

"Vişne votka. Yavaş içsek daha iyi. Hızlı çarpar."diye söylendi Emma. Az önceki konuşmanın gereksizliğini düşünürken sol eli istemsice sağ dirseğini ovuyordu.

Michael merakla sordu, "Daha önce içtin mi?"

"Hayır ama bir," tam arkadaşım diyecekti ki o çocuğun arkadaşı bile olmadığını düşünerek, "birinden öyle duymuştum."diye çevirdi sonra.

Spike telefonunda takılmaya devam ederken Ron ve Elisa'nın sarmaş dolaş halleri pek umurunda değildi. Fakat Ron'un dikkati onun üzerindeydi. Sık sık bakışını yakalamıştı. İstediği de buydu. Oyuna oyunla karşılık veriyordu.

Bir süre sonra Elisa tuvalete gitmek için yanlarından ayrıldığında Spike telefonu kenara koydu ve öne doğru yaklaştı. Ron da merakla ona bakıyordu. "Şu kız. Fena değilmiş."dedi muzip bir gülümsemeyle.

"Kimden bahsettiğini bilmiyorum."dedi Ron umursuzca.

Spike alayla güldü. "Hadi ama onun yanına gittiğimde bakışlarınla beni öldüreceksin sandım. Madem senin için bu kadar değerliydi niye başkalarıyla zaman kaybediyorsun?"

Ron omuz silkti. "Onunla uğraşacak zamanım yok. Ben anı yaşarım. Benimle olmak isteyen olur."

"O zaman ciddi değilsin diyeceğim ama az önceki bakışların beni şüpheye düşürdü." Düşünceli bir ifade takındı Spike. Dikkatle Ron'u izliyordu. Ron'un bakışları da onun üzerindeydi.

"Benimle takılmamak için her türlü bahaneyi uydurup buraya sınıfın eziğiyle gelmesi canımı sıkıyor biraz."dedi sonunda. Spike omzunun üstünden onlara baktı. Güldü.

"Çocuk ondan hoşlanıyor. Belki de kızı kendi haline bırakmalısın. Senin gibi biriyle aklını kaybedeceğine kendi gibi biriyle sağlıklı bir ilişkisi olur."

"Keyfi bilir."

"Bu kadar çabuk mu vazgeçiyorsun? İstersen kızı yanımıza çağırabilirim. İlginç bir dörtlü oluruz ne dersin?"

"Hayır!"

"Bir karar versen diyorum. Kızı istiyor musun istemiyor musun? Önce sen ya da ben ne fark eder?" Ron öfkeyle nefes alıp verdi. "Tamam, şaka yapıyorum. Sen de ondan hoşlanıyorsun. Ama tarzına aykırı bir durum olduğu için duygularını reddediyorsun."

Bu sırada yanlarına Elisa geldi. Konuşmanın son kısmını duymuştu. "Kimden hoşlanıyormuşsun bakalım?"diye sordu.

Ron onu kendine çekti. "Tabii ki senden aşkım."diyerek dudaklarına gömüldü. Spike ise başını iki yana sallayarak tekrar telefonunu eline aldı.

Parti son derece gürültülü ve hareketli geçiyordu. Dans edenler pistin tozunu attırıyordu. Emma ve Michael ise arkalarına yaslanmış etrafı izliyorlardı. Vişne votkalarını yarılamışlardı. Michael tek seferde kalanını da içince gülmeye başladı. "Bir şey diyeceğim. Bu şey bayağı iyiymiş. İyi gevşetti beni."

Emma da ona uyarak kalan içkisini tek seferde bitirdi. "Öyle görünüyor. Arada almak lazım." Bira kadar kötü etkilememişti bu.

Yanlarına Lucy geldi. "Kalksanıza! Ne duruyorsunuz? Parti bitecek ve bir kez bile kalkmadınız!"

Michael, "Ben danstan hiç anlamam."

"Anlaman gerekmiyor zaten. Müziğe bırak kendini. Gerisi geliyor."

Emma ve Michael bir süre bakıştı. Emma, "Eh bir danstan bir şey olmaz."dedi ve ayağa kalktılar fakat yerin ayakları altında dönmesiyle ikisi de sendeleyerek masaya tutundu. "Vay canına. Bu biradan daha fenaymış."dedi Emma ve gülmeye başladı.

Michael, "Galiba otursam daha iyi olacak."

Fakat Emma onu elinden tuttuğu gibi piste çıkardı. Hem gülüyorlar hem dans etmeye çalışıyorlardı. Emma, "Okulun iki ineği otlamaya çıkarsa böyle olur."diyerek kendileriyle dalga geçti.

Michael, "Tekrar yapmak isteyeceğimi hiç sanmıyorum ama."

"Şimdilik tadını çıkar derim. Sabah çok berbat olacak."

Dansa devam ettiler. Sallandıkça etraf daha da bulanıklaşıyor başları daha da dönüyordu. Fakat bedenlerindeki gevşeme ikisinin de hoşuna gitmişti. Şarkılar yavaşladığında onlar da yavaşladı. Etraftaki birkaç çift birbirine sarılarak romantik dansa geçtiler. Onlar da bir süre birbirine baktıktan sonra ilk hamle Michael'dan geldi. Elini Emma'nın beline doladı. Emma da karşı çıkmadan ellerini onun omuzlarına yerleştirdi.

Emma, "Yoruldum."dedi sakince nefes alıp vererek.

Michael, "Ben de. Hatta birazdan esnersem şaşırma. Fakat şu an gözlerini bizden ayırmayan gizli hayranını kıskançlıktan delirtmek için bayağı uygun bir an."

"Ne? Kim? Nerede?"diyerek etrafa bakınacak oldu fakat Michael hızla onu diğer tarafa döndürdü.

"Ron'u diyorum. Piste çıktığımızdan beri gözü üzerimizde." Emma bir an başka birini aradığını fark edince utançtan yanakları kızarmıştı. Hangi ara hiç tanımadığı birini kalabalıkta arayacak kadar ayran gönüllü olmuştu?

"Ron beni hiç ilgilendirmiyor. Üstelik Elisa'yla çıktığının farkındasın değil mi?"

"O pek farkında değil sanki." Sonraki adımlarında Emma da fark etmişti Ron'u. Yanında Elisa yoktu ve o gözlerini onlardan ayırmıyordu. Ela gözleri ve sert ifadesi midesinin kasılmasına sebep olmuştu. Neden durup dururken böyle yapıyordu? O haftalardır ondan uzak durmak için elinden geleni yapmıştı ve şimdi Ron gözlerini üzerinden ayırmıyordu. Derdi neydi?

"Tipik kolejli işte. Oyun oynamaktan vazgeçmiyorlar!"

"Belki onlara onların anladığı dilde karşılık vermek gerekiyordur."dedi Michael. Bu sırada Emma birden bire ellerini onun boynuna doladı ve dudakları birbirini buldu. Ne kısa ne uzun sayılacak bir süre sonunda Emma kendini geri çekti.

"Bunun gibi mi?"dedi ve gülmeye başladı. Şaşkınlıktan donakalan Michael bir şey diyemiyordu.

"Evet. Sanırım bu etkili olmuştur."diyebildi.

"Hadi gidelim. Biraz daha kalırsak işler fena karışacak."dedi Emma ve eve dönmek için Lucy'yi buldu.

*

Ertesi sabah gözlerini araladığında hafif bir baş ağrısı hissediyordu. Odanın içi çok sessizdi fakat kulakları fena halde uğulduyordu. Sanki disko hala alt katta devam ediyordu. Perdeler hafif aralıktı ve gri ışıklar odaya sızıyordu. Sırtı tutulmuştu. Gerinmek için hamle ettiğinde bacağı bir başka bacağa çarptı ve olduğu yerde durdu. Dün gece Michael'ın dudaklarına nasıl yapıştığını hatırlamıştı ve pişmanlıktan yerin dibine geçmek istiyordu. Kalbi kriz geçirecek kadar hızlı atıyordu. Hayır, lütfen, lütfen öyle bir şey olmasın, diyerek pikeyi kafasından indirdi ve sol tarafa döndü. Merakla ona bakan Lucy'yle karşı karşıya gelince öyle rahatladı ki...

Lucy, "Ne o, başka birini mi bekliyordun?" Kahkahayı patlattı.

"Senin burada ne işin var? Ödüm koptu!"

"Neden? Michael'ın ilki olmak kötü olmazdı bence."

"Michael benim sınıf arkadaşım. Aramızda öyle bir şey olamaz."

"Dün gece pek öyle görünmüyordunuz. Nate bile bozuldu onun yerine Michael'ı seçmene."

"Nate ne alaka?"

"Seni partiye davet etmişti ya. Ama Ron'u sinir etmek için çok daha iyi bir iş çıkardın. Seni tebrik etmem lazım. Benim kardeşim olduğunu biliyordum."

"Lütfen hatırlatma. Hiç olmaması gerekiyordu. Biz öyle konuşuyorduk ve birden... Off bu hiç iyi değil. Şimdi nasıl yüzyüze bakacağız." Emma ellerini yüzüne bastırdı. "Bir daha asla içmeyeceğim."

"Asla asla deme."dedi Lucy ve yataktan kalktı. Çıkmadan önce durdu ve Emma'ya döndü. "Bu arada kaçamak ilişkilerin heyecanı bir başka. Seni kendini keşfe davet ediyorum."dedi ve çıktı.

Emma ise dehşetle açılan gözlerle tavana bakıyordu. Kaçamak ilişkiler ona göre değildi. O hep aşk dolu bir ilişki hayal ediyordu. Fakat dün gece yaptığı buna hiç uymuyordu. Pişmanlığı her yerinde hissediyordu. Flora maç konusunda ne kadar tepki vermişti, bir de dün olanları duyunca ne diyecekti kim bilir? Elisa mutlaka görmüştür onları ve Flora'ya abartıyla anlatmaktan çekinmeyeceğine emindi. Michael ne düşünüyordu acaba? Gerçekten onun duygularını istismar mı etmişti? Yok canım. Michael ondan hoşlanmıyordu. Arkadaş olarak bakıyordu sadece. Evet, Emma'nın inanacağı şey buydu.

Kahvaltıya indiğinde herkesin çoktan yediğini gördü. Babası elindeki tabletten günlük haberlere bakıyordu. Emma'yı fark edince gözlerini ona çevirdi. Koyu kumral saçlı, mavi-gri gözleri olan bir adamdı Rick. Sevecendi. Kızlarına karşı korumacıydı. Özellikle Emma'ya daha düşkündü. Ona göre Lucy her zaman başının çaresine bakabilirdi fakat Emma'nın çok daha kırılgan ve duygusal olduğunu düşünüyordu. Bu da daha çok onun üstüne düşmesine sebep oluyordu. "Günaydın küçük hanım. Seni bu saate kadar uyutan sebep neydi merak ettim." Emma haftasonları da erken kalkan biriydi. Bugün uyanamamıştı ve dikkati üzerine çekmişti.

"Dün maçtan sonra kutlama vardı. Biraz fazla yoruldum."dedi Emma kısık sesle.

"Nasıl bir kutlama?"

Lucy araya girdi, "Liseliler nasıl kutlama yaparsa öyle bir kutlamaydı baba! Hiç liseli olmamışsın gibi davranma! Üstelik benim organize ettiğim bir kutlamaydı. Yani benim gözümün önündeydi. Kardeşimin kötü bir şey yapmasına izin verir miyim sence?" Emma'ya göz kırptı ve babasına döndü.

Rick derin bir iç çekti. "Frank'in evden ayrılması hiç iyi olmadı. Şimdi iki kızla uğraşmak zorundayım."diye söylendi. Oğlu üniversiteyi şehir dışında okuyordu. Aynı zamanda hayata atılmıştı. Yarı zamanlı bir işte çalışıyor ve kendi geçimini sağlıyordu. Çok zora düşmedikçe ailesinden yardım almıyordu. Hayatı öğrenmesi için onu destekliyorlardı. Üniversite bunun için iyi bir fırsattı.

Emma mutfak tezgahındaki şeylerden kendine bir sandviç hazırladı. Dolaptan çıkardığı kayısı suyunu büyük bir bardağa doldurdu ve mutfak terasına geçti. Sementa, "Hava serin tatlım. Üzerine ceket giy."diyerek portmantodan aldığı ince gri kapüşonluyu Emma'ya uzattı. Emma terasa çıkınca üzerine ceketi giydi. Hava bulutlu ve hafif esintiliydi bugün. Terastaki tahta masaya tabağını bıraktı ve sandalyeye yerleşti.

Telefonunu eline aldı. Bildirimleri kontrol etti. Genelde pek bildirimi olmazdı. Kızların konuşma grubunda da hiçbir şey yoktu. Takip isteklerinde Nate'i görünce şaşırdı. Ciddi ciddi onunla konuşmak istiyordu demek. İsteği kabul etti ve o da onun açık hesabını takibe aldı. Mesaj kutusundaki isteği görünce tıkladı. Nate'dendi.

Nate: Umarım takibi kabul edersin Em. Seni tanımak isterim.

Emma sandviçinden bir ısırık aldıktan sonra mesajı yanıtladı.

Emma: Tanınacak ilginç bir yanım yok aslında. Sıradan biriyim. Takibi kabul ettim.

Nate hemen mesajı görmüştü. Anında cevap yazmaya başladı.

Nate: Bence tanınmaya değersin. Çok ilginç birine benziyorsun. Nadiren sınıf dışına çıkan birinin dün gece öyle eğlenebileceğini düşünmezdim. Ayrıca oldukça güzel bir kızsın.

Emma: Derslerim ilk önceliğim hala. Sık sık öyle şeyler yapacağımı düşünmüyorum. Ablamın ısrarıydı.

Nate: Olsun yine de yanında eğlenecek birini istersen ben buradayım. Tabii sevgilin istemezse anlarım.

Emma gözlerini devirdi. Evet şimdiden o ve Michael hakkında belli bir yargıya varılmıştı. Önümüzdeki günleri bu iddiayı yalanlamakla geçirecekti.

Emma: Sevgilim yok!

Nate: Ah, bu sevindirici bir haber 😇

Emma başını iki yana sallayarak telefonu masaya bıraktı ve sandviçini yemeye devam etti. Pazartesi günü ne olacağını düşünmekten başına ağrı girmişti. Derken tekrar telefonuna gelen bildirimle meyvesuyu bardağını hızla masaya bıraktı. Ekranda 'Bay J.S' yazıyordu.

***

Ron'un Emma'yı korumak istemesi insanlıktan mı yoksa ona karşı bir şeyler hissediyor olabilir mi?

Emma ve Michael'ın öpüşmesine yorumunuz nedir?

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın. Kilometre taşlarında toplamda 50 oya çok az kaldı 🥲

Yayımlanma tarihi: 09.05.2024

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top